13 Haziran 1941 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 3

13 Haziran 1941 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ll Li AA MESELELERİ Vvrupa... " Ali Kemal SUNMAN Rin eski imparatoru i- nlar pek ehemmiyetle bir'fikir de Avrupa hı mncı olmuş. Kayzer : Şimdiye kadar Herden, senelerce süren n hep İngiltere istifade İngiltere Avrupa kıt'a- İt tarafın alabildiğine 'Olmasına razı değildir. s#ebepleri devam edip İngiltere de bundan is- liğini her tarafa yap- için en büyük gaye Al- küvvetli bir donanmaya p Bu donanmanın Hötlmesi için çok çalışıldı. ile bu yüzden ra- olmuyacaktı. Ergeç çı- Avrupa harbinde Al- Zayıf düşürmek için İn- Mmüracaat edeceği yar- ile o zamanki Çar- idi, Fransa ile ihtilâfı N lazelenmemek üzere hal- Kayzerin düşünmediği n değildi. Bilâkis Fran- 'a arasındaki gergin- İngilterenin istifade "bükmederek bir kere AL- Fransa anlaşabilirlerse siyasi silâhın İngilte- alınmış olacağını ördu. Lâkin ne Fransa itimat edebilirdi, ne Fransayı tatmin ede- acaba iki tarafın na- neticesiz. görünü- “ataftan Fransa da Rusya A Müttefik bulunuyordu. mühtemel Alman ta- | olduğu tor şunu da düşün- Ka ile Rusya arasındaki | düzelterek — Rusyayı neden mümkün ol- 9 zaman Rusya vasıta- İ AYi da çekerek Avrupa- 'ik tesis odilebilecektir. kıt'asında böyle kurula- n İngiltereyi kuş- tücağı ise tabildir. Artık hatta İngilizler istedikleri Da devletlerinin rakabe- İadeye kalkışarak ber ni kabul ettiremez Böyle bir birliğin gizli ve nüfuzu altında bu- İ ”zer Vilhelm bu ümitler- rını okşamış, ken- h Ürük bir asker olduğu ka- iyetli bir diplomat inandığı için bu işi la beraber iş kolay değil- 4 Rusyayı kendi tarafına h Tolayısile onu İngiltere Vatiyet almağa teşvik et- fütsayı ikna edebilmek de bir işti. Nitekim Ka; Şoldaki mesaisi de ümit- hude olmuştur. Çünkü balığa, dostluğa rağmen Ki eratorunun dedilde- umemiş Kayzerin ha- ilterenin düşmanlığını m görmemlştir. Ne- ROMAN: 30 Cinayet Davası Yazan: ETEM İZZET BENİCE lıklarınızı söyleyin? um gelmiş olmasına titdu. Ferdi Beyi esa- gözdi. Son zamnalarda bil- | * araları çok da açılmıştı. | “dlikten sonra günün . Yalnızdık, Bilmezsin | | , yaşayışımda, ha- 'nda demdeğişik bir du- Eskiden kendimde da- | K eksiklik, içimde bir boş- bir aykırılık baba- karşı bir yadırganlık Hele ben ki hiç baba Daha annemin trken babam büyükehar. miş. Onu ge ta- iliyordum. Bir zamanlar Kayze- rin zihnini çok meşgul e- den bir tasavvur vardı: z Avrupayı İngiltereye kar- re ye karşı şı birleştirmek.. vede kaldı ki müttefik Fransayı da ikna edip de Avrupa birliği tesi- sine kalkışmak?. Acaba o zamanlar İmparatorun bu kabil tasavvurla- ri ve teşebbüsleri etrafa, bilhassa İngiltereye nasıl aksediyordu?, Kayzerin öyle bir Avrupa birli- Bi tesis ederek İngiltereyi Avrupa işlerinden uzaklaştırmak düşün- celeri Londrada hafif bir tebes- sümle karşılanmıştı. Çünkü İngi- lizlere göre Vilhelmin asıl maksa- dı İngiltereye karşı açıktan açığa cephe alarak rakabeti ileri vardır- mak değildi. İmparator gerçi bir taraftan İngiltereye karşı gizli ve aşikâr meydan okur gibi bir va- ziyet almıştı. Fakat onun içinde beslediği emel ve varmak istediği gaye şu idi: İngiltere ile münase- batı 0 kadar koyulaştırmalı ki ni- hayet dünya işlerini Almanya ile İngiltere arasında puylaşmalı, di- ğer devletleri de bu suretle Alman- İngiliz nüfuzu altına almalı... gibi. İngillere ile rakabetin nihayet düşmanlığa varacağını, bu düş- manlığın da kimbilir Almanyaya ne kadar pahalıya malolacağını Kayzerin vakit vakit hisseder gibi olduğu anlaşılıyor. Halbuki bir de bunun aksi düşünülsün: Almanya- nn İngiltere ile elele vermiş ola- Tak dünya sulhunu devam ettir- diği tasavvur edilsin. Almanya i- çin ne büyük muvaffakiyot. İn- gilterenin birinci derecede deniz kuvveti var, Almanyanın da bi- Tinci derecede kara kuvveti. Dün- ya sulhunun devamı için bundan emin çare olmıyacaktı. Fakat dolayısile Alman nüfuzu altına girmek İngilterenin kabul edebileceği şeylerden değildi. O- nun için İngiltere de Fransa ve Rusya ile tesis ettiği dostluklarına sadık kalarak Kayzeri de kendi arzu ve emellerine bırakmıştır. Bunlar yuvarlak bir hesapla yarım asırlık bir hikâye. Fakat | gözönünden uzak tutulmamak ge- zek: Almanya İngiltereye karşı düşmanlığını gösterdiği zamanlar 'ona en ziyade yaklaşmak istediği zamanlar olmuş. HALK ÜTUNU lş Ve İşçi Arıyanlar, gikâyetler, temenni- ler ve müşküller Lise 1le kadar okumuş ça- lışkan bir genç iş arıyor Lişe 11 jaci sınıfına terfi etmiş, ça- lışkan, zeki ve yazısı, fadesi düzgün bir genç, kanaatkâr bir ücretle tica- Tethane, yazıhane ve husüsl müsme. selerde bir iş aramaktadır. Talip olan- ların lütfen Son Telgraf Halk Sütü- nunda İbrahln'e yazmaları rica olun- maktadır. İı arıyan bir genç İşsiz 23 yaşında bir gencim. Tahsi- im Lise ikidir. Askerlikle İlişiğim yoktur. Münasip bir iş anyorum; ya- pabileceğim işler şunlardır: Hesap ve yazı işleri, okul kâtipliğ, bir sinemayı idare edebilirim. Reklâmcılıktan, film- ellikten anlarım, veznodarlık — yapa- yım, fabrika veya iş yerlerinde ame- leyi çalıştırabilirim, taşraya — giderim. Kapıcılık, evrak poslacılığı gibi işlere de talibim. Lütfen Son Telgraf Halk sütununda Talihsiz rumuzuna müre- caat olunmasını dilerim. Annem Ferdi ile evlenirken de onu kendim için bir teselli addet- medim. — Hattâ kıskandım — bile, Çünkü epeyce büyük bir kızdım. Anneme kıziıyordüm. Onun yabancı bir erkeğin kel- ları arasında sıkılmasına taham- mül edemiyordum. Fakat, sonra- dan alıştım. Alştım amma ne de olsa babamın — daimi yokluğunu, baba görmediğimi hatırlıyor, ona üzülüyordum. Bu benim içimi ya- kan daimi bir ırtıraptı. Bu ıztırabın en çok ne olduğu- nu mektepli arkadaşlarımla ko- nuşurken duüyar, yalnız kalınca hüngür hüngür ağlardım. Annem Ferdi ile evlenirken ba- bamt bütün fotoğraflarını kal- dırdı, yaktı. Bir tanesini aşırmış- Fırincıya acımamaz Yeni tip ekmek, umumi- yetle beğenilmiştir. Fakat, şehrin muhtelif semtlerinde- ki fırınlar, yeni tip ekmeği de, daima olduğu gibi, başka bBaşka yapıyorlar. Çeşni baş- ka, renk başka, koku başka.. Yeni tip ekmeğin bilhassa, | pişirilmesi çok mühim bir noktadır. İyi ve pişkin olması lâzım. Halbuki, bazı semtler- de, ekmekler, hamur bir hal- | dedir. * Biz, her zaman söylediği- miz gibi, İstanbul fırınlarına umumiyetle itimat etmemek lâzımdır. Bu fırınlar çok şid- detli bir kontrol ve baskı al- tında bulandurulmalıdır. Bir arkadaşın evvelki gün bir yazısında işaret etti bi, fırıncıların ekseri iddiala- rı yalandır. Onlar, ııılı:v. kendi keselerini Bundan bir müddet ııınl. bir ekmek buhranı gününde İstanbulun meşhur ve maruf Bir fırıncısı, dört iddia ileri sürmüş. Alâkadarlar mesele- yi tetkik etmişler, bütün bu iddiaların yalan olduğunu tesbit etmişlerdir. İstanbul, fırıncı keyfinden çok çekmiştir. Bundan sonra, böyle olmiyacaktır. Aklın al- dığı en ağır cezayı, hile, sah- tekârlık yapan fırıncıya der- hal tatbik etmelidir. ! Bu mevzuda, alâkadarla- BÜRHAN CEVAT itfaiyecilere çizme tevzlatı İtfaiye Müdürlüğü, İtfaiye men. supları için — çizme ve ayakkabı yaptırmağa karar vermiştir. 10 bin Tira sarfile 403 çift çizme ve a - yakkabı yapılacak ve İtfaiyecilere tevzi olunacaktır. fım, Onu ca mahrem hislerini sak- hyan genç kızlar gibi bucak bucak saklıyordum. Ve.. arada bir çıkarıp yalnız kaldığım saatlerin bütün uzunluğunca seyrediyor; onunla konuşuyordum. Ömrümün yegâne tesellisi buydu. Onu bir gün «baban benim!'» di- ye karşımda görünce ilkönce şaşır- dım, inanmadım, Bir serseri, bir divane ile, konuşuyorum sandım. Şüpheler içindeydim. Bir macera- perestin, yahut da bir şantajeının karşısında olduğumu sanıyordum. Fakat sonra, e yer yer sakladığım fotoğrafile kendisini — karşılaştır- dım. Şüpbelerim silindi. Hem ne tuhaf, ilkönce ondan | şüphelenirken bile birden kanım- da bir kaynama ve ona karşı in- cizap vardı. Hiç bilmediğim, öm- rümde denemesini yapmadığım bir his, bir yakınlık beni ona çekiyor, Müantığın ve maatığımdan doğan | şüphelerim beni çekingen elma? sevketmeseydi belki de " | Yakasından sıkı sıkı yakalamış gibi idi. İkisi de ayni boyda, ayni bosta, ikisi de yakışıklı idi. Birl: maz olaydım. Ne bileyim ben?.. İnsan esnaftan da birşey alırken böyle şey düşünür mü? Zaten bu- nu da sen iddia ediyorsun... Elbise elbiseye benzemez mi? Bunun se- nin olduğu ne malüm? Benim al. dığım yer belli... — Ne olursa olsun.. Ben malımı bilmez miyim? Aylardanberi, «ki. min arkasında göreceğim?. diye gözümü dört açmış, bakıyardum. Gözlüye gizli olur mu? İşte en so- nunda, üç ay sonra gördüm. Elbise benim elbisem.. Malımı tanırım.. İçerisinde hususi işaretim vardır. Onu da burada senin yanında söy. lemem, Hâkime söyliyeceğim. — Peki canım, söyle.. Ne olacak sanki? Bu işte benim kabahatim we? Parasını verdim, satın aldım. İnsanı bunun için asmazlar ya!.. Ben paramı elbiseciden geri alı. rım., Elbiseyi geri veririm. Bana sorgu, sual yok. Kim çalmışsa, el- biseci kimden almışsa, töhmet ©- nun.. Parasile mal almak da kaba. hat değil ya... — Onu sana — şimdi anlatırlar. «Sende mi cana kabahat, ben de mi, ya dilde mi? Bunu hâkimin önünde öğreniriz” Mahkemeye girdiler. Yanyana durdular. Hâkim evrakı karıştır. da.. Evirip çevirip — baktı. Sonra sordu: — Ratip.. Söyle bakalım., Saf - fetten ne istiyarsun? — Müsaadenizle anlatayım e - fendim... — Tabil anlat.. Zaten sana onu soruyoruz. — Beyefendi.. Günlerden bir gün, iki ay mı desem, üç ay mı de. sem, eve gundüıün hırsız girmiş.. iki kat elbisemle bir çift iskarpi « nimi, lâstiklerimi, şemsyem, ufak tefek öte berimi çalmış.. Aradık taradık, bulamadık.”Bütün o şey- leri, nedir adı efendim, Bedesten türlü bulamadım. A!lırdınwl peşinde koşuyorum. Yolda, tram. vayda, vapurda, her gördüğüm a. damın elbisesine bir defa bakıyo. rum. En son bu sabah, vapura vi- derken, bunun sırtında elbisemi gördüm. Yakasına sarıldım. «Bu elbise benimdir azizim!» dedim. — Ne münasebet? dedi. Elbise elbiseye benzemez mi? Bunu ben Bitpazarında tı Tevfikten yirmi liraya aldım, İstersen götü- reyim de isbat edeyim. Yaka paça polise gittik. Orada söylemedim.. Burada huzuruâlinizde söylüyo- rum. Söküp bakalım.. Eteğinde, ceketin eteğinde, benim imzamı, Ratip imzasını taşıyan küçücük bir kâğıt vardır. Elbiseyi ısmar - lama yaptırdım. Dikilirkeh eteği. andan bu olacaktı. Hele annamle konuşmalarından, — tanışmaların- dan senra büsbütün onu gözlüm- den ayırmak istemiyor, her sani- yı beraberinde olmak istiyordam. sonra anneme yaptıklarını l;lhıı:c. hattâ bana da söyledikle- rini düşününce kızmağa — başla- dim. Şimdi ona çok öfkeliyim. — Hiç sevmiyorum. Zorla konuşuyorum. Ayşe birdenbire sustu. Susması sürüyordu. dna; — Devam etsenize?, Dedi. Ayşe: hat — Güzlnin bana söyledikleri bu | kadardı. Başka söyliyecek birşe- yizı yok. Diye cevap verdi, Reis yeniden sordu: | — Gürzin size bu sözleri kaçırıl- | mandan çok önce mi söylemişti? z 3 — Daha sonra başka birşey söy- lemedi mi?, — Belki yine aradasırada baba- sından hoşlanmadığı, hattâ ondan nelret ettiğini söylüyordu. Onu sana anlatırlar: cânâ kabahat, bende mi, yâ dilde mi :_'E' Z Yazan: HÜSEYİN BEHÇET â'—— — Birader, diyordu.. Keşke al. | MAHKEMELERDE: “Bu elbise benimdir azizim,, dedim “Sende mi ne de o kâğıt parçasını koydur « dum. Benim elbise olduğunu o ka- dar iyi biliyorum ki, eğer orada | © küğıt çıkmazsa kafamı kesin! Hâkim davacıya sordu: — Yani elbisenizi bu mu çaldı? | — Orasını bilmem.. Ben elbise- mi bunun üzerinde gördüm. İp u. cunu buldum. Üst tarafını bulmak size aittir. — İyi amma, bu bizim işimiz değildir. Onu polis bulur; bize de. | 1âili ile verir.. Biz kararını veri - Tiz. — Arlık ne yaparsanız yapınız.. | Benim öbür eşyamı bulunuz. Ben bu kadarını bulabikdim, — Peki siz oturunuz da biz de Saffeti dinliyelim.. Saffet, siz söy- leyin bakalım.. Hakkınızdaki id. diayı dinlediniz. Bu elbiseyi nere. den aldınız, anlatın!.. Maznun ayağa kalktı; söze baş- ladı: — Efendim.. Bitpazarında arka- daşım Tevfik vardır. Ayakta iş yapar, Benim de merakım, ocuza pahal: elbise, palto giymektir. Her zaman giyeceğimi onmun vasıtasile tedarik ederim. Meselâ seksen li. ralık elbiseyi, onun delâletile, yir. mi Kiraya alırım. Bir hafta kadar evvel, Tevfiğe gittim. İyice bir el- bise istedim. Aradı taradi.. Bu el- biseyi bulup getirdi. -Vücudüme uydu.. Pazarlık ettik.. Yirmi lira. yı verip aldım; Daima aldığım el- biseden dolayı şimdiye kadar kim- se birşey söylemedi. Eğer çalın. mışısa, ben bunun — çalınma oldu. Bunu nereden bileyim? Günahı ve- hali Tevfiğin boynuna... Ben para verdim, mal aldım. Sarikten, ga- gıptan almadım ki... Nihayet, bir esnaftan aldım. — Tevfikten aldığınıza dair şa. hidiniz var mı? — Şahite lüzum yok ki efendim., Tevfik gelirse, kendisi söyliye « cektir. Ondan aldım.. O da biri - sinden aldı. Kimden aldığını bil - miyorum. Hâkim, zabit kâtibine: — Yaz! dedi, ceketinin eteğinde dikili olduğu söylenen Ratip im . dmzalı küğıdın mevcut olup olma. dağının anlaşılması için ceketi - nin eteğinin sökülerek bakılmasına karar verildi. Maznuna döndü: — Ceketi çıkarın da evvelâ da- vacıya ait olup almadığını anlıya. hum, Maznun ceketi çıkardı. Bir jilet bulunup ceketin davacının göster. diği etek tarafı söküldü.. İçerisin- den, hakikaten küçücük bir kâğıt parçası çıktı. Hâkim kâğıdı oku - du.. Ratip imzasını taşıdığı görül. dü. Bu da zapta — geçti ve kâğıt parçası dosv>--> kondu. Hükim tekrar konuştu: — Ceketin eteğinden çıkan im. zalı kâğıttan elbisenin Ratibe ait olduğu anlaşıldı. (Devamı 6 ncı sayfada) Ayşe bunları söylerken yine Gü- zin arka sıradaki yerinde ve din- leyiciler arasındaydı. — Ayşe, niçin yalan söylüyor- sun, Utanmıyor. musun?, Ben sana hiç böyle şey söyledim mi?, diye haykırdı. Vedat da arkasından; — Görüyersunuz ya hükim bey, huzurunuza getirilenlerin hepsi yalancı?. Dedi, hâkim, — Şahitleri mi dinliyeteğim, si- zinle mi uğraşacağım. Hiç de böy- lesine rasgelmemiştim. * Der gibi haşin haşin ilkönce Gü- zine, sonra Vedada baktı ve bu bakış arasında bağırdı: — Size kaç defa susmanızı söy- ledim. İtiraz eden olmadı. Hâkim, asa- | biyeti içinde Ayşeye soracaklarına devam etti. — Bak senin yalan söylediğini söylüyorlar. Ayşenin rengi biraz uçmuş ve sararmışlı. ei KArkası var) | Mmaktır. j K Pai a b 3 -S0 Başmuharrirler Ne Diyorlar? İKDAM lerde biraz elem ve düşman — ülkeler. de sevinçle karşılanacaktır. Giridta tahilyesiyle veticelenen mü- cadeleler Avam Kamarasında — komu- #ülürken Başvekil Gritte kâfi miktar- dâ tayyare meydâni ve layyare bu- | kanamamasının sebeplerini uzun uza- | dıya izah etmiştir. Bu ifadeye göre | Almanya merkeri vaziyetinden istita- | de ederek istediği harp sahasına ko- | laylıkla tam bir halde külliyedli tay- | yüre yelişlirebilir. Halbuki Büyük Britanya faraza Giride tayyare gön- dermek için sandıklar içinde tayyare aksamını bütün Afrikayı Ümitburnu- yöolu e dolaştırarak — Misira - yetiştir. mek ve orada bü parçaları — yeniden İll'lnik adaya — sovkeylemek mecbu- Demekte ve büldahre da şunları yaz- #Bugün mosele — zaferi elde etmek- ür, İngiliz milleti şüphesiz maziyo ait | mes'üliyet — münakaşalarından — ziyade | içinde bulundağu buhrandan - Çıkarıl- | masını istemektedir. Çörçiü — Belişa münakaştının hariçle bırakacağı in- tba herhalde bu müzakerenin: tam zamanında yapıldığı merkesinde ol- miyacaktır.> CUMHURİYET. «Hor Belişa, Çörçü hükümetini ih- | malellik ve beceriksizlikle ilham ede- | bilmek için kat'i dellllere malik değil | dir. Harp başladığı zaman İngiltere ordusunun ve İngiliz harp sanayiinin me halde bulunduğunu herkes biliyor- du, İki senedenberi geceli gündüzlü devam eden cidden takdire değer son- suz bir güyrete rağmen hâlâ bugün bile İngiltere, Alman harp makinesile müsavi şartlar altında — karşılaşabile- gek bir. seviyeye — yüzseelememiştir. Vgziyet böyle olduğuna — göre; harbin henüz başlarında hükümeti eline alan Çörçil'i Ihmalcilikle ve beceniksizlikle ilham elmek baksızlık olur. Fakat Başvekli Çörçü, Hor — Belişa- ya itham eden mukabelesi de, ayni şe- kilde manlık ölçüsüne vurulduğu 2a- man daha az haksız görünmüyor. O da hörplen evvel Harbiye Nazırlığı yapan arkadaşını bu işlerin müsebbibi olarak tönmetlendirmekle asabiyele kapıl- miş ve hâkikatten uzaklağmış oluyor. Evet, barbizi patlak vereceği sıralar- da İngiltere Harbiye — Nazırlığını Be- Tya yapıyordu. Fakat bu vazifeyi ü- | paratorluğunda —orduya bayret ediles cek derecede ar ehemmiyet verildiğini ve bizzat Belişa'nın sür'atle silâhlan- ma taraftarı olduğu için iş başına ge- tirildiğini bilirler.> tİtalya, Avrupanın — göbeğlnde — ve Cenubunda öyle bir İmparatorluk ku- rüyör ki kükikatte müstakil milletle- ve alt bir zindandan — ve mezarlıktan başka bir yey değildir. İtalyaya bi Ti en deria bir malem sebebi idi. Şim- di Sişvenlerin, Boşnaklanın, Hırvak- | mek iddlası vardır. Faşist — İlalyanın; | Aaganlığın vicdanına karşı temsil ettiği yeni nizam işle büyle bir kölelik ni- zamıdır. Ortada ikl ayrı kutup var; Londra ile Vaşingtonun müşterek harp gayesi, bütün milletlere sulh, emniyet, istik- 1âI, istikrar tomin otmektir. Buna kar- $i İtalyanın Mihver nizamı namına e- radığı şey, dünyayı kendinden - başka miletler için Bir zindan. ılhl koy- kodar mihnet ve işkence çekmesi lâ- Bam gelecek.> demektedir. Bir çivi muhtekiri tevkif edildi | me, mliştir. Sultanhamamında nalburluk ya- pan Yazag, çivi üzerinde ihtikâr yaptığından yakalanmış, dün İkin €i Asliye Cezada sorguya çeki - lerek tevkil olunmuştur. Bob - Stilleri takliden moydana gelen bir manzume Bob - Stil şairlerin karala» dıkları acaip şiirlere karşı, gittikçe artan bir rağbet var. Yalnız, bu manzüraclere, bir eğlence vasıtası, bir mizah, bir alay mevzuu olarak bakı- yorlar, Hattâ, rivayete göre, bir çok salonlarda, gülmek için, Bob - Stil şairlerin eserleri yüksek sesle okunuyor, kah- kahalar atılıyormuş! Fakat, bu moda, onların ekmeğine yağ sürer. Çünkü, Zaten, istedikleri şey, şöhret yapmak değil mi7, İşte, buna muvaffak olu: yorlar. Herkes, her yerde on- lardan bahsediyor. Amma, ciddiye alınnııyormuş ta, a- lay ediyorlarmış.. Ne çıkar?. Bizim gazetede arasıra hi- kâyeler yazan Zıya Vehbi w- minde bir zat var. Bilmem, yazılarını hiç okudunuz mu /, Geçen gün, Ziya Venbi, Bob - Stilleri takliden bir manzume kaleme almış.. Us- man Cemalin tavsiyesiyle ba- na geldi. Baktım; bu manzu- Bob - Stilierin eserleri kadar mânasızlık ve saçma- hık bakımından muvaliaa ol- mamış amma, hey'eti uuumi- yesi itibariyle, onlara yakın.. «Tilki» isimli bu manzume- yi, okuyucularıma hoşça bir iki dakika geçirtebilir ümdi. le aynen aşağıya alıyorum! TİLKİ Benka bir tilkim Gözü güzel, sörü züzek, Benim bir Hikim var Lâkin benim tilkâan Karçamu ağrındaki, Peyniri değil, Parasmı ariyer, Var z var mif, Taliplisi var mıt Haraç. Var bir aç Fakat benimn tilkim, Porlundan kürk yapılan Tüki değil, Tükinin postunu Omuzlarna atan Bir tlkidir... Bilmem, bu manzumeyı beğendiniz mi?. Bahsettiğim zat, Bob - Stilleri takliden böyle şöirler yazmakta de- vam ediyor. Yani, onların mânasızlığını -taklide çalışı- yor. Muvaffak olduğunu gör- düğüm parçaları vakit bul. | dukça nakledeceğim! R. SABİT z z aşe Müsteşarı Cenup vilâyetlerindeki tetkik- lerinden Ankaraya dönmüş olan İaşe Müsteşarı Şefik Soyer bu . günlerde şehrimize — gelecek ve kahve, lâstik tevzialile Fiat Mü- rakabe Bürosunun — faaliyeti ve iaşe işleri üzerinde tetkikler ya- pacaktır. 50 kuruşluk ispirto- yu 200€ satmış Sarıyerde bir tütüncü boyalı ise polrtonun kilosunu 50 kuruş ye - rine 200 kurusa satmak - suretile ihtikâr yaptığından Fiat Müra « kabe bürosu memurları tarafın - dan yakalanarak Adliyeye ver'- BirimizinarAar; HepimiznDERDİ, Zemini taş olan adliye binası Tekirdağından razelemise mlıyor: &Tekirdaği Aâliye bınasının aat at zemini taştır Buradaki adliyede) işi olan herkes, bu taşlık üzerinde beklemiye mecbuzdur. Tü wzak köylerden gelip adliyede işl olan gahitler davaclar, beştü kadınlar, dinda çocuklu anal a$ üzerinde saatlerce iniye mecbür kalıyorlar. Beş on var lira sarfedilerek, bu taş zemin, tatha ile - Öörtülemez mi?. Adliye Vekâletinin, bu- küçük intanl — ve yicdani hizmeti, derhal yapacağı- 1K ümüt ediyoruz.. aa laeL ü aa a SAa

Bu sayıdan diğer sayfalar: