23 Haziran 1941 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 3

23 Haziran 1941 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

V EMTET MA A İ LA LE L atolik Hırvatlar n: Ali Kemal SUNMAN tolik Havatlar cenup Slav- de Üti birliğinin perçalanmasında # Pe geçtiler. Bundan evvelki harp- Avusturya İmparatorluğunu W Şiçalamıya çok çalışmaş olan Hır- | . ir o imparatorluğun — dağil- üle Sırp - Hirvat - Sloven Kral- bir yer almış oluyorlardı. d tat bu da kâfi gelmedi. Sonra- sadece cenup Slavları (Yu- wya) adını alan bu krallığın | N parçalanmasını beklediler. Her liyse. Artık bunun muhakeme- # ÜNi tarih görsün. Fakat bugün g84 Ükbelli olan bir keyfiyet var ki ı Olik Hırvatların arzuları Ak | ihya ve İtalya tarafından terviç | idir. Şöyle böyle bir takım Ülâflar çıkabilir. Lâkin bunlar at sayıl lı)or Anlaşılıyor ki l Tırvatların öyle smmm beraber masına ve bir krallığı mür için kanların: dökmelerine Katolik Avusturya - torluğundan sonra kâtolik Hırvat- n ortodoks Sırpların ida- girsin?. Fakat 6 idarede kendi muhtariyetlerine İlkti. Sonra zaten kendileri de İrallığı tesis etmekte beraber ol- « di Pöşlardı. Fakat bunlar kâfi gel 4| Katolik Hırvatlarla ortodoka arasındaki ihtilâfların bü- esini hariçten hoşlanarak sey- kato- Avusturya - Macaristan İmpa- b Han Hırvatları ortadoks j an krallığı dağılınca kendi- 1 8£ İözin katolik İtalyayı pak candan uatf İNt olarak görüyorlar, Bu dostluk * katolik kilisesince pek mem- iyetle takip edilmektedir. v0 | Yugoslavya krallığı İle Papanın £ Pitasebatı nedense iyileşememiz- Arada bir tatsızlık büküm sü- Yordu. Papalık an'anevi politi- FİŞE İN icabi Kiçbir tarafla münase- : nekıdııgıııinohıııd— esmemektedir. Belgrat ile de münasebatını devam ettir- çalışıyordu. Fakat bu harp- bir iki sene evvel Yugoslav- Sioyadinoviç hükümeti Pa- olan meseleleri halletme- l P vermiş, nihayet bir an- | 'a varılmıştı. | N |Btoyadinoviç hükümeti o za- mühver tarafı ile dostluğu tmek isterken Vatikan ile (İ' de bir takım haklar taniyor- # İN Pakat bu anlaşmanın Belgrat- Tesini Sırp ortodoks klisesi ta- dan ne kadar hoşnutsuzlukla ndığı ve o anlaşmayı akadt- alan Sırp Nazırlarının ne ka- şiddetle muahaze edikdikleri İ unutulmamıştır. Bugün ka - kilisesi hiç sesini çıkarmadan kendini unutturmuş gibi bir zannediliyor, Lâkin Hır- ın istiklâli bir katolik dev- daha teşekkülü demek ol Una göre şu vekayiln takip et- İ safhalardan az memnun ol- n Papalık diplomatlarınmı bir rol oaynamadıklarını kabul müşküldür. geçen gün bir haber var- ğ; padaki Fransanın başın- b n Maroşal tarafından İs- u ıda bulunan Gene- ıbııaığen bir namwei mah- | EBİ ROMWAN: 40 Vatikan diplomatları- nin; kendilerini — vazife- dar bildikleri işler kar- şısında faaliyetten geri kalmadıkları malüm.. susun götürülüp verilmesinde kato lik kilisesinin erkânından galiba” bir kardinalın mesalsi görülmüz tür. Bunun gibi kimbilir farke- dilebilen ve edilemiyen ne kadar hareketler oluyor ki her yerde Vatikan diplomatlarının dünkü ve bugünkü 'a vekayiini ne kadar dikkat ve alâka ile takip - derek kendilerini vazifedar gör- dükleri işlere girişmekten — geri kalmadıklarını anlatıyor. Avrupanın bugünkü vaziyetin- de milyonlarca katolik var ki Al- gnanyanın idare ve nüfuzu altında dır, Katolik Fransa, katolik İspan- ya ve katolik İtalya arasındaki münasebatın günden güne ne renklere gireceğine Vatikanın son derece dikkat ve'alâka göstermek- te devam edeceği ise daha tabü. Suriyedeki katolik âlemine kars $ı da öyle, HALK. ÜTUNU İş Ve İşçi Arıyanlar,| —| şikâyetler, temenni- ler ve müşküller Lise Mezunu i R Genç Bir Lise son sınıfını ikmal etmiş genç bir kız resmi ve husurt müesseselerde iş aramakladır. İş sahiplerinin San Telgraf Halk sütunu vaşıtasiyle (Sa- miye) isnine —müracaatları rica olu- nur. İş arıyan bir genç İşsiz 20 yaşında bir gencim. Tahsi- dim Lise ikidir. Askerlikle ilişiğim yoktur. Münasip bir iş azıyorum; ya- bileceğim işler şunlardır.: ve yazı işleri, okul kâtipliğ, bir sinemayı idare edebilirim. Reklâmetlıklan, film- ciliklen #nlarım, — veznedarlık — yupa- rına, fabrika veya iş yerlerinde ame- leyi çalıştırabilirim, faşraya — giderim, Kapıcılık, evrak postacılığı Kİbi işlere de talibim. Lütfen Son Telgraf Halk sütununda Talihsiz Tumuzuna müra- csat olunmasını dilerim. Lise 1le kadar okumuş ça- lışkan bir genç iş arıyor. Tüse İt inci sınıfına terfi etmiş, ça- hşkan, zeki ve yazısı, ifadesi düzgün | bir genç, kanaatkâr e ücretle liça- rethane, yazılane ve hususl — mücaşe- | selerda bir Iş aramaktadır. Talip olan- ların Tâtten Son Telgraf Halk - Sütü- nunda İbrahim'e yazmaları rica olun- maktadır. Ders vermek istiyen bir zet Yüksek ve temiz bir aileye mensup yaşlı bir zat aile nezdinde çocuklara Türkçe Fransızca ve piyano — dersleri vermeyi ve lerbiyeleriyle meşgul ol mayı Brzu” eder. Taşraya da / gider. Arru edenlerin H. R rumüziyle - Son Telgraf gazetesine — müracaatları rica olumur. Kimsesiz Lise mezunu genç bir kız iş arıyor Lise mezunuyum. Ailemin zaten bo- zuk olan mali vaziyetinin, bugüne ka- dar bizi her türlü yardımlariyle ko- ruyan, akrabamızdan iki şahsın ölüm- deriyle ,büsbütün sarsılması üzerine, çalışarak bayatımı kazanmak imecbu- Fiyetinde kaldığım için artık — tahsili- me devam edemiyeceğim. Bu münase- | bet licarethane ve yazıhanlerde, resmi veya husust herhangi bir müesmesede çalışmak istiyorum, — Hayat — yolunda yalnız olarak atocağım - bu ilk adımda yahlarında iş vermek — süretiyle bana şefkat clini cak olan mühterem | yedım sevenlerin İütfen «Son Telgraf- ta Halk sütununda Feriha'yar yaz- malarını saygılarla rica ederim, Sir C ınayet Davası İburca parça etsen ve sokaktaki tülara dağıtsan yime senin is- ; fini yapamam. © ters ve asabi cevaplar ve- Ferdiye bu işittiklerimizi söy- mi?, Yi Hayır. Ben birşey söyleme- değil, etlerimi dinamit- I 1 Miçin? *Lüzum görmedimi. Hanam, ta- . Hem söylemek ba- düşmezdi. “Mahkemede söylenmemiş, bu g' dair söylenecek başka bir b var wi? ğ Genç kadın, bir an önce lan çıkmak, kalabalık önün- Yazan : ETEM İZZET BENİCE den çekilmek istiyen bir eda ile: hâkim ken- disini serbesi bıraktı. — Gidlebilirsiniz. Ve. sonra mübaşirden istedi: — Şahit kapıcı Ahmedi çağır. Matmaasl mahkeme salonü- nun eşiğinden adımını dışarı alar. ken, Abımet de ürkek adımlarla içeriye giriyordu. Ahmet düşük omuzlu, posbıyık- H, bütün duruşu, bakışı ile kapıcı olduğunu anlatan bir Ahmetti — Adın ne? — Ahmet, — Babanın adı? — Mehmet, — Nerelisin? — Divrikli, Haliç Vapurları İdaresi hakkında, vakit vakit gazete- | lerde çıkan haberlere, son bir tanesi daha ilâve edilmiş bu- lunayor. Neşriyata göre, Ha- liç Vapurları İdaresi, Müna- kalât Vekâletine bağlana- caktır. İtiraf etmek lâzım ki, Ha- | liç vapurları hakkında çok tenkid yapıyoruz. Belki, bu idarenin, vapurların, işleyiş tarzının, müstahdemin maa- ganın tenkide şayan tarafları çoktar. Fakat, şu da muhak- kak ki, bu idare, uzun zaman ihmal edilmiştir. Kimse sa- hip çıkmamıştır. 'Herhalde, Münakalât Ve« kâletinin ıslah edici teşkiltı, Haliç vapurlarını içine alır- sa, İstanbulun bu semtteki münakale vaziyeti tamamen değişecek ve ihtiyacı karşılı- yacaktır. Haliç sahilleri İstanbulun kalabalık idir. Bura- larda bir çok mülesseseler | vardır. Haliç vapurları ulah edilirse, deniz yolıylz Miı lenlerin l Haliç vapurları l Temennimiz şu ki, bir an evvel, Haliç vapurları İdare- bir şekilde tanzim olun. BÜRHAN CEVAT Postaya alınacak memurlar Posta Umum Müdürlüğü Hesap İşleri Müdürlüğü ile Vilâyet mu- hasebeciliklerinde açık bulunan tetkik ve muhasebe memurlukları için müsabaka imtihanı açılmıştır. | Bu memuriyetlerin maaşı 15, 20, 25, 30 ve 35 liradır. Asgari orta mektep mezunu olmaları İcabe- den talipler 30 hazirana — kadar müracaat edebileceklerdir, KOKi y başladı. Ve tatir iki * cingi - vardır. renklerine ve şekillerine göre ne- vileri çoktur. Arnavut elması, Gü- müşhâne elması, Amasya elması, meşrubat yapılır, Tatlı elmalar ise yemek için el- Sıbhidir, hazmi kolaydır, çeşti- Hldir. Klma, armut kadar glikozu havi olmadığından nibetor ekşi- cedir. Ayrıca Asidi Malik denilen bir hamız vardır. Mide — rahatsız- hıklarında elmanın hoşafı daha el- werişlidir. Çünkü şeker elmanın Bkşiliğini tüdil öder. <tesbiti büviyet sorgusu ve geride kalan formalite sualleri, yemin; uzun sürmedi. Ahmet mahkeme karçısına san- ki suçlu imiş de öyle çıkmış gibi bir korku, heyecan hissettiğini bel- I'Dlye hâkimin yaptığı li ediyordu. Hâkim ilk sualini | sordu: — Vedadı tanıyor musun?, | Divrikli Ahmet bir dakika ka- | | dar süren bir düşünce, tereddüt. fen sonra: di. İle hanrmolendiyi göreceğim.. diye tutlurdu. Olmaz dedim, yok dedim, şunu dedim, bunu dedim almadı. Başıma teberleş oldu kal- dı. Tam sepetliyeceğim sırada Gü- zin Hanımla Ferdi Bey geldi, O sırada bu adamı kapı önünde gör- düler, Konuştular, moğer Güri- nin babası imiş. İçeri girdiler. Ne bileyim ben bu netamelinin onun babası olduğunu. Soyha o gelişi ile kalmadı ki. Ardından kızı kaçırına MAHKEMELERDE: “Çat burada, çat ka- pı arkasında,, dedi “Bu sîibiırge demektir. Süpürge de, sokak süpürgesi, yellozdur,, J şada, bir çarşıda, bir tranıvayda.. İkisi de eli maşalı tertibinden kadınlardı. Biri, siyahhı kırmızılı baş örtüsünün iki ucunu çenesinin altından düğümlemişti. Öbürü - nün başı açık, saçları kesikti.. kisi de oldukça güzel savılabi « lirdi. Fakat dedik ya, ikisi de eli Taşaalı tertibindendi. Mübaşir: — Şöyle geçin.. dedi. Hanginiz dayacısınız? Sen mi? Sen şu ta- rafa otur, sen de şu tarafa... İkisi, hâkimin huzurunda, yan yana oturdular, Bunlardan biri, baş örtülüsü söz aldı: — Elendim, dedi.. Nezihe bana süpürge.. dedi. Süpürge demek, | sokak süpürgesi demek, şıllık de- mektir, Kendisinden dâvacıyım, Zaten ötedenberi beni çekemez. Her fırsatta hakaret eder, Bu se- fer de böyle hakaret etti. Hâkim sordu: — Bunu hakaret kasdile mi söy. kedi? —”Evet efendim. Söylüyorum ya. Beni hir çekemez. Kığkanır, Onun için, bakaret olarak söyledi. Hâkim, bu sefer diğer kadına sordu: — Bak, sen buna süpürge diyip hakaret etmişsin.. Ne diyeceksin? emedim efendim.. Süpürge demedim. — Ya ne dedin? — Çat burada, çat kapı arka - sında., dedim. Onu da, lâf arasında söyledim. «çat — burada çat kapı arkasında diye süpürgeye derler. Demek sen bana süpürge dedin. Süpürge demek de sokak süpür- gesi, şıllık, yellez demektir diye kamete kalktı. Ondan kavga çıktı. Ben de cndan sonra dayanamddım artık. «Süpürge de desem ne olur sanki?» dedim. - Peki.. Neden «çat burada, çat kapı arkasında» dediniz? Hakacet | ile mi? — Hayır! Ben sokağa çok sey- | rek çıkarım. Dün sokağa çıktım. Mahallede evin köşe başında buna rastladım.. — Selâmlaştık. Sonra tramvayda tekrar rastladım. Ben Çarşıkapıda indim, Çarşıdan ge- çip Mahmutpaşaya gittim. Ora- da da karşılaştık. Oradan tekrar çarşıya döndüm... Çarşıda rastla- dam. Çarşıdan çıktım. Nurosma - niyeye doğru gidiyordum. Orada da gördüm. Sonra ben oradan Sir. keciye indim. Bir işim vardı... İ- şimi gördüm. Sirkeciden tram - vaya bindim. Sultanahmetten de bu bindi. Tramvayda da berşber geldik. Akşam, komşumuz Nedi- me hanrmın evine gittim. Biraz sonra da bu geldi. Konuşurken, lâkırdı arasında: — Bugün de öyle gezdim ki.. dedi. Sabahtan akşama kadar ta. banlarım patladı... Ben de: — Ya, dedim. Sade ben beş altı defa rastladım. Çat burada çat klpı arkasında... Bir Mahmutpa- çıktı. Hanımefendiyi öldürme çık- | tı. Başımıza dertler açtı. Ne ne- tameli meret imiş de haberimiz ol- madı, Amma, Bunün sıfatını gö- rümce benim içime doğmuş ki onu bir türlü içeriye almağa razı ol- mamıştım. O gece Güzin Hanım bunu içeriye almasaydı benim e- Timden zor kurtulurdu da eve gi- rerdi, Hâükim Ahmedin bu delidolu söylenişlerini dinledikten soura: Sorgusuna devam etli: —0 len sonra Vedat eve sik sık gelmeğe başladı ma?, — Birkaç defa geldi. — Kuç keret — Esberimde yok amma, üç, beş kere geldi. — Seninle konuşuyor muydu? — Hayır.. O da benimle konuş- muyordu, Ben de yıldızım hoşlan- madığı için pok kendisine aklırış etmiyordum. — Şve geldiği vakitler Ferdi de evde bulunuyor muydu? — Ferdi gittikten sonra gelirdi. — Ferdi ile hiç karşılaşmadılar mız e derken: — Vay bana hakaret ottin. Çat burada çat kapı arkasında bilme- cedir. Süpürge demektir. Sen ba- na süpürge, sokak süpürgesi de. din! Diye tutturdu, Halükeyfiyet bundan ibaret... Hâkim mübaşire: — Şahitleri çağır! dedi. Nedime, Ayşe, Ferhünde, Emine ve Selime şahit olarak dinlenildiler. Bunlar, Nezihenin söz arasında Lütfiyeye «çat burada, çat kapı arkasında» | dediğini, bundan maksadının ha- | karet olmadığını söylediler, | Hâkim: — Biraz dışarıda — bekleyiniz.. Şimdi karar vereceğiz. Dedi. Mahkeme boşaldı. Davacı, maz- Bun, şahitler ve samiler kapının önünde toplandılar, Samilerden, kıranta bir adam, yanındaki dir gence: — Hiç böyle dava da görmedim. | Dedi. Bir hikâye vardır; bilmem, bilir misin? dedi. Ördek Hasan diye birisi varmış. Buna Ördek diyince kızarmış. Gayet de sulu, belâlı bir şeymiş. Hem musallat olur döğüşür, hem de Kadıya gi- dip dava edermiş. Artık herkes bundan bizar, onum yanında Ör. dek lâfını ağzına almaktan çeki- mmâ. Bir gün birisi, konuşur * ken, Ördek Hasanın yanında: Hava da bulutlandı.. demiş. Ördek tutturmuş: Vay, sen bana Ördek dedin! diye — Aman Hasancığım.. Ben sana ördek demedim. Demiş. — Nasıl demedin? demiş Hasan. «Hava bulutlandı. * dedin. Hava bulutlanınca yağınur yağar. Yağ- mür yağınca su birikintileri, göl. ler olur. O birikintilerde ve göl - lerde de ördekler — yıkanır, Sen bana ördek dedin. Bu da tıpkı o 'a benziyor. Çat burada çat kapı arkasında demiş. Bu süpürge de- mekmiş. Süpürge demek de, sokak süpürgesi, şıllık demekmiş. Gör. dün mü tefsiri? İkisi birden birer kahkaha ko- yuverdiler. Mahkeme açıldı. Taraflar ve sa- miler içeri girdiler. Hâkim ka- rarı tefhim etti: — Nezihenin Lütfiyeye söyle « diği çat burada rat kapı arkasında sözünün hakaret kasdile söylen- mediği kanaatine — varıldığından Nezihenin beraetine ve mahkeme masrafının da Lütfiyeden tahsi- line karar verildi. İçerdekiler salonu - boşalttılar. Nezihe, kendisile beraber yürü - yen üç kadına; — O0! diyordu. Mâhkeme mas. rafını da versin de — akıllansın! Yok yere elâleme çatmanın ne demek olduğunu öğrensin. Lütfiye bunu duvmuştu. Yak- laştı: (Devamı 6 ıncı sahifede) mmiyorum, — Haberli mi geliyordu?, — Bilemem. Haberli gelip gel- mediğini!. — O, eve girizinden belli olur. — Serbest gelip gidiyordu. Her- kes Güzin Hanımın babası oldu- Bunu duyunca ses çıkarmıyor, bür- met ediyorlardı. — © halde çok geliyordu. — Değil beyim. Fakat göldikçe görürdüm. — Sen her vakit kapıda durur musun? Ahmet sanki en hassas uokta- sına dokunulmuş gibi birden ken- disini korumağa şahlanan — bir hareketle: — Ne demek beyim, ben her sa- niye kapıda dururum. Vazifeme çok sadıkımdır. Dedi, ilâve etti: — Beyin hizmetine geçeli bir kere bile kapıdan ayrılmamışım- dır ve içeriye kuş uçurtmamışım- dır. — Şüikriye ile Vedat arasında «Yeni harbin, muharip ve gayrimu- barip devletler arasında nasıl kargıla- politika takip etmiş ölan Moskovaya | karyı biyik altından gülerek bigüne mi Halacakif, Soryetler, müphem ve yur> naz bir politika takip ettiler; rada bir taraftan « harbi>. dedikleri bu mak stodiklerini — söylemekle ber, Lehistanın yarısım işgal ettiler; Finlandiyadan, Romanyadan — toprak- dar aldılar, nibayet bütün Baltık dev- detlerini Nihak ettiler. CUMHURİYET harbe karışma- | bera- B. Yunüs Nadi «Alnan — Ruş bar- bir isimli buzümkü yazısında dün sa- bah dünyanın Almanya ile Sovyeller Birliği arasanda pallıyan yeni bir har- bin trakaları arasında uyandığını söy- dediktan sonra Söyyetlerle — Alımanlar arasındaki münasebalın bir lariesini yapmakta ve müleakibon: eŞimdi unlaşıliyor ki Baltık buron- darının Almanyaya — nakillerine kadar bütün muvafakatler hep zahilri olup içyüzünde Almanya bu işlerin hesa- Bini atiye tâlik etmekte imiş demek oluyar. Ruzyaya gelince demokrasiler yeri- ne Almanya ile anlaşarak — harbi hemi | müznicün kılmiş, hem tesri etiniş olan'| bu devlet, cereyan ed ticleri üzerindeki Mmaş ve Framsaz yıkılışmın - çabukluğu hatayı erkenden meydana koymuştur. Rusyaya güre —Almanya — ve İtalya dahil— emperyalist Avrupa devletleri arasıbdaki harp uzun sürer, onun ne- ticesinde ba devletlerin cümlesi ve © meyanda Almanya artık yakım zaman- da kendisine (yani Rusyaya) dünetni- iyecek veçhile takatsiz düşerlerdi. Bu- np mukabil Rusya hiç yıpranmamış büyük kuvvelleriyle Avrupanın vuzi- yetine bâkim birkcik büyük devleti e- kurak ayakta kalırdı. İşte Avrupanın bu dela Şarkını yak- mağa başlıyan yeni harbin bakiki se- bep ve menşeleri. Biz bu bâdirede si- yazette dahi dürüst ve samimi olmamd-| nin verebileceği neticeleri gürüyoruz. İki tarafça da muzmer - fikirlerle ak- dolunmüş geyri Bamimi — anlaşmaların zamanla varabileceği — âkıbeller şiz- di görülene benzer mahiyelerden kur- tulamazlarsa bizce bunda - şaşılacak hiç bir cihet bulunamaz> demektedir. VATAN B. Ahmet imin Yalman «Alman — Rus harbir sânli buzünkü —baş yazı- sanda ayni mevmma femas etmekle ver «Bugün zarlar atılmış - bulünüyor. Almanya, harbi nbeşından bugüne ka- dar olup bitenleri kendi arzu ve pron- ölpine aykırı olarak Görp - devletleri- nin sebep olduğu bit yanlış gidiş diye karşılıyor. Bu halayı tashih için ilk fırsatta «Mücadelem> kitabının pren- siplerine dönülmüş ve Şarka karşı ha- rekete geçilmiştir Alnanyadan akseden beyanattan şu noklalar belli olayor ki, Nazilik can- dan düşman tanıdığı bolşevikliğe hiç bir zaman el uzatmak — iyememiştir. 1884 tenberi Moskovsnın uzattığı eli Galma reddettikten sonra 1938 da sık- | ması, hâdiselerin zaruretiyle — olmuş- tur. Rusların Lehistan, Hahtık memle- ketlerini ve Besarabyayı işgal etmesi- me, ayal Zarüret yüzünden ses çıkarıl- mamışlır. Fukat Almanya, bu harâ- ketlere inlm koymuş ve ilk - fırsattan böylece istifade edilmesine, kendi em- niyetini tehdit edecek ve Almanlığı ber taraftan — küşatacak bir teşebbüs | Böziyle bakmıştır. — Molotof'un Berlini zon ziyaretinde ileri sürdüğü bazı dü- günceler, Berlinin gözünü bütün bü- tüne açmıştır.. demektedir. neler konuşulduğunu, neler geçti- i biliyor musun?. — * — Kendim birşeylerini görme- dim, Hep ağızdan işitme şeyler. Hâkim bu noktada durdu — ve Divrikli Ahmedin bu cevabı san- ki daha kendisine sarulacak — bir başka şeyin yokluğunu ilham eder | şekilde soru mevzuunu değiştirdi: — Güzin kaçtı ma, kaçırildı mı? — Kaçırıldı, diye biliyorum. Peki sen kapıda değil miy- dışardan gelenler için öyledir. Ka- pi içerden kilitli değildir. — Gürin Vodatla beraber mi evden kaçınış?. sı bir san'at midir?, Ben, kadınların mesi, boyanması bahislerine dair bütün neşriyatı, dikkat ve merakla takip ederim, Radyonun, sabahları bu bap- taki nmeşriyatının en sadık dinleyicisiyim. Geçen gün, bir gazetede, bayanların şirinliğine dair üç sütunluk uzun bir yazı vardı. | Vaktiyle, şirinlik muskaları yazılırdı. Tabii şimdi yok. Genç bayanlar, bunları bi mezler.. Okuduğum o yazıda, şöyle bir hüküm ve karara varılmış olduğunu gördüm: «Boyanmak, başlı başına bir san'attir.» Boyanmanın, — hakikaten başlı başına bir san'at oldu- ğunu artık, biz, erkekler de anlıyoruz. İtiraf edeyim, va- Purda, tramvayda, kendisine yakın düştüğüm her buyanın, ı.vveli makiyajını tetkik ede- rim. Bakarını: Nasıl boyan- mış, iyi mi, fena mı?, Bayanlar, kızmasınlar am- ma, o şekilde boyanan ka- dınlara rastlıyorum ki, maki- yaj yapmasalar, ihtimal, da- ha çok şirin ve güzel gözüke- cekler.. Bahsettiğim yazıda denil- diği gibi, boyanmak, hakika- | tem, bir san”attir. Korkarım, bir gün, kadınların boyan- ması, Güzel San'atlerden bir şube olacak.. Zaten, Güzel Şan'atlerin iğer sabalarına, şimdi, ki- min heves ettiği var?. Madi aet çi yajlarını bizzat kendileri ya- piyorlar, bizzat kendileri yapmak — mecburiyetindedir- ler. O halde, bu Güzel San'a- Sopalı döğüş! Kandillide oturan İsak ile ayml yerde oturan Nizam adında iki Ki #i dün bir meseleden dolayı kavga- ya tutuşmuşlardır. Kavga esnasında — Nizam İsala yere yatırarak eline geçirdiği kalm bir sopa ile kendisini bir hayli döw. müş, başından yaralamıştır. İsak todavi altına alınmış, Ni- Y LAŞ

Bu sayıdan diğer sayfalar: