22 Ekim 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 6

22 Ekim 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

BD Negüs, Seyyuma Aksumu|General Dö Geri Almasını Emretti Imparator Harbin Neticesinden Ümitvar Olduğunu Tekrarlıyor Eritrede Italyanlar “Paris » Soir” dan: İtalyan tayyareleri, Şire vilâyetin. de üçüncü bir habeş kolordusunun bulunduğunu keşfettiler. Anlaşıldığı. na göre bu kolordu Aksumu alan İtalyan kıt'alarının yan tarafını tut. mak istiyordu. Aduadaki umumi ka- rargâh bu manevranım önüne geç- mek için her türlü tedbiri almıştır. İstihbarat şubesine mensup subay. lar, İmparatorun Ras Seyuma Ak- sumu her ne pahasına olursa olsun işgal etmesi için emir verdiğini ba- ber almışlardır. İmparator ebemmi- yetsiz olan stratejik kıymetinden zi- yade siyasi ve dini sebeplerden dola» Yı bu emri vermiştir. Çünkü Aksu- mun kolaylıkla İtalyanların eline geçmesi Habeşliler üzerinde fena bir tesir yapmıştır. Habeşliler dün Setit nehrini bey- hude yere geçmeğe teşebbüs etmiş- lerdir. Gecenin müsaadesinden isti- fade eden ve kama ve saldırma ile müsellâh habeşlilerin yaptıkları te şebbüs mitralyor ateşiyle kerrlmştre Bunların çok azı sağ kalmıştır. Yüz kadarr da İtalyanlara esir olmuştur. Bu esirlerden ikisinin isticvabın- dan anlaşıldığına göre Ras Seyum, kuvvetlerini Gurungura nehri sahille rinde, Aduanın cenubuyda toplamak» tadır. Fakat tecavüze geçmeğe niye ti oulup olmadığı veya | İtalyanları, tahkim edilmiş olan mevzilerinde uzun müddet bekletmek isteyip is- temediği henüz © anlaşılamamıştır. Süvari istikşaf bölüklerinin bu hava» | Tide yaptıkları keşiflere bakılacak o- Tarsa bu ikinci ihtimal daha kuvvet- Midir. Ras Kassanın hareketleri hakkın- da, umumi karargâhta bir tereddüt ve kararsızlık vardır. Anlaşıldığına göre Ras Kasa, Lasta havalisini ter- ketmiş ve Makaleye doğru ilerleme» ğe mecbur olmuştur. Habeşlilerin dini duygularına ria- yet etmeğe karar vermiş olan İtak yanlar, Aksumda bir tek asker bile bırakmamışlardır. Yalnız civar tepe- İeri İşgal etmişlerdir. Şehrin kapı Yarında nöbetçi askerler, süngüler ve toplar, bronz heykeller gibi hareket- siz bir halde bekliyor. Papaslar ve kadınlar bu nöbetçile- kuyu kazarlarken rin çıplak ayakları dibine galetâlar ve bal bırakıyorlar. Fakat askerler bu hediyelere, ancak ayağa kalktık- lar: zaman el sürüyorlar.. Herbirinin etrafında bir çocuk sürüsü, sükünet- le bakıyor. Şehrin mektebinden çok yüksekte uçan bir tayyarenin çıkardığı seslere benziyen boğuk şarkılar, garip nağ- meler geliyor. i Tayyare Hücumlarına nasıl “Karşı koymalı ? “Paris » Soir” dan: Bono Cepheyi Teftiş Ediyor Yağmur az olursa Kışında harbe Devam edilecek! “Paris Soir” dan: Mareşal Badoglio, Mussolini- nin tasavvurlarına karşı İtalyan tebaasının muhabbet ve sadakat lerine şahit olmuştur. Conte Biancamono vapuru Portsaide girmezden evvel, Sü- veyş kanalında, büyük cüsseli ve elinde bir valiz bulunan bir Afri- kalı güverteye fırladı ve genera- a ayaklarına kapanarak dedi a: — Ben sizin eski bir emirberi- nizim. Siz Libya ilbayı bulun - duğunüz zaman hizmetinizde is ken yâralanmıştım. Adım Ede. go - Guangul'dür. İsterseniz be- asın, ben sizinle beraber gele- ceğim.,, Onbaşı olan Güangul, diğer 3 arkadaşile beraber, Eritreye git- mek üzere bir kamaraya yerleş» tirildi, Biraz sonra Mareşal Badoglio umumi durum hakkında bana şu diyevde bulundu: — İtalya, tasavvurlarını hüs- nüsuretle neticelendirecektir. Fâkat her koloni işi * gibi bu da biraz zamana muhtaçtır. Her harp iki zamana ayrılır: Evvelâ seferberlik, sonrada tecemmu. Habeşliler seferberlik ilân etti- ler, fakat ikinci kısmı henüz ya- | pamadılar, Onlar tecemmüleri- Adisababada lâtif fakat O kuvvetli harp tezahürleri görünüyor. Decazmaç'ın kumandası altında bulunan ve Kembale vilâyetinden ge- len 15 bin kişi bügün imparator ö- nünde bir geçit yaptılar. İmparator Menelik sarayının karşısında bulu- lr m mr halde bulunmasına rağmin İtalyanla. rı Aduadan koğmaktan, onları denize dökmekten ve 20 bin kadar tahmin e- dilen diğer kıt'alarla obirleşmekten bahsediyorlardı. Öğle üzeri, askerlerin geçit resmi bitti, Sü bakanı Mulugeta imparato- ru selâmladı. Negus, bunun üzerine askere hitap ederek harbin neticesi hakkındaki itimadını beyan etti ve askerlerden Tigredeki harbeden kar- deşlerine yardım etmek için, cepheye gitmkte acele etmelerini İstedi, İmparator ayni zamanda, tayyare- ler geldiği zaman, yürüyüş halinde bulunan kolların dağılmalarını söy- ledi- — Biribirinizin yanında bulunmak tan sakınmalısınız. Şimalde, geceleri yürümeniz lâzımdır. Düşman tayya- releri üzerine hiç tereddütsüz ve kendi teşebbüsünüzle ateş etmeli- siniz, Çünkü tayyareler şehirlerinize, köylerinire ölüm getirebilir ve hatta ailelerinizi öldürebilir.,, Negus söylevini, yakında kendile- rile harp meydanında buluşacağını söylemekle bitirdi. İmparator, krallar kralı ve ordularının birinci neferi de- gil midir? ni bitirdikleri zaman biz de küt- le halinde bir hücum bekliyebi- liriz. Onların tercih ettikleri harp şekli budur. Mareşal bundan sonra İtal. yanların böyle bir hücumu bek- yhesbili sinlank man hiriyanenmsiamk ilk. cuma karşı koyabilmek için el- lerinde bulunan modem silâhla- rı kullanmak fırsatını bulacakla- rını söyledi. , Mareşale gelecek taarruzun ne zaman yapılacağını sordum. Gülümsiyerek şu cevabı verdi: — Daha başka gazetecilerin de gelebilmesi için taarruzun daha birkaç gün tehiri hakkın- da Asmaraya bir telgrafla tali- mat vereceğim. — Uzun bir harp sözünden İ- üç senelik bir zamanı mı kas- tediyorsunuz ? — Kat'i tahminlerde bulun - mak kabil değildir. Fakat İkin- cikânun yağmurları daha hafif olabilir. Bu takdirde kıştada harbe devam etmek kabil ola- caktır. İtalyan genel kurmay başka- nı olan ve İtalyan kara, deniz ve hava kuvvetlerinin başkumanda- nı olan Badoglio, Eritre ve So- malide bir teftişte bulunacaktır. TAN 22410.935 ee ünya Gazetelerine Göre Hâdiseler Fransa İngiliz Dostluğunu Kaybetmek Üzere Sir Osten Meselesi Etraf “Paris-Soir,, dan; Londrada denildiğine göre Fransa, İngiliz dostluğunu kay- betmek üzeredir, Fransız efkârı umumiyesinin, Habeşistanm is- tilâsma, İngiliz efkârmmumiye - $inin gösterdiği kadar şiddet eseri göstermediğinden serzeniş- te bulunulmaktadır. Fransız Hü- kümetinin, İngilterenin istediği zecri tedbi, tatbikinı tadil ve geciktirdiği iddia edilmekte. dir. * ingilterede iki defa finans ba- kanı, 1924 - 1929 a kadar beş se- ne Dışişleri Bakanı bülunmuş ©- lan Sir Austen Chamberlain'in bana bu hususta söylediği sözler dikkatle düşünülmeğe lâyıktır. — İngiliz efkârıumumiyesi şayanı dikkat bir ittifak ve sa- rahatle vaziyetini tayin etmiştir. Burada hiç kimse İtalya ile har- betmek istemiyor. Fakat yapılan işlere karşı kabul yüzü göster- mek te, yalnız Habeşistandan başka daha başka şeyleri feda et- mek demektir. Bu, ayni zaman- da arsıulusal münasebetlerin, arsıulusal bir müsavatla idare edilmesine dair olan prensipi de feda etmek olacaktır. Mesele şudur: Bütün Avrupa devletlerinin riayete mecbur ol- dukları hattıhareket kaideleri var mıdır? Evet veya hayır. Ve- rilen sözlere ve serbestçe müza- kere ve alenen ve resmen kabul edilen andlaşmalara itimat ede- bilir miyiz? Yahut Uluslar Sos- yetesi paktı, istenildiği zaman kendisinden yardım istenilen ve bir yük teşkil ettiği zaman bir tarafa atılan bir kâğıt parçası AE bizmi için Hakiki mesele bundadır. Uluslar Sosyetesi pak- tını muhafaza için İngiltere ma- hiyeti ne olursa olsun, lüzumü olan tedbirleri almak suretile va- zifesini yapmağa hazırdır. — Siz mahiyeti ne olursa ol- sun diyorsunuz, fakat Lâval Fransanın süel zecri tedbirlere iştirak etmiyeceğini söylemiştir. — Biz bundan hayrete düş - tük. Hattâ, neden saklıyalım, Fransanın bu meselede hattıha- reketini tebarüz ettiren tered- dütler ve hodbin endişelerden dolayı biraz gücendik, Uluslar Sosyetesi (opaktını muhafaza edip etmiyeceğimiz ve taahhüt- lerimizi ifaya hazır olup olmadı- ğımız meselesine verdiğimiz ce- vap hiç şüphe ve tereddüde ma- hal bırakmaz, fakat Fr cevabı şüpheli ve tereddüt! z — İngiliz efkârr umumiyesi- nin bu kadar hirs ile her türlü zecri tedbire taraftar olmasma Çimbirlayn'ın Habeş ında Söyledikleri Kamyonlarla asker ve hayret ediyorum. Çünkü 1924 senesinde Cenevrede arsrulusal anlaşamamazlıkların barışsal bir surette tesviyesi hakkındaki pro. tokol imza edildiği zaman, İn- giltere Fransa tarafından mül- hem olan bu protokolu tasdik et- mekten imtina etmişti. O zaman siz, İngilterenin Dış İşler Baka- nı idiniz. O zaman İngikere na mma, muhtemel bir tecavüze karşı, zecri tedbirlere ve icap ederse süel tedbirlere müracaati reddetmiştiniz, — Evet, biz İngilizler, muhte- mel durumlar karşısında yapa- caklarımıza dair evvelden karar vermek âdetimiz değildir. İstik- bali muayyen bir çerçeve içine alarak bu ihtimalleri evvelden görmek istiyen bu protokol bi- zim ulusal seciyemize uymaz. Bizim için Uluslar Sosyetesi âfidir, Eğer biz hiçbi: e ea e velce verilmiş olam wv. «4; -. bir kıymet vermiş olmamızdan- dringitterenin İtalyan teşeb- büstünü cezalandırmak hususun. da gösterdiği istical acaba, İngi- liz menfaatlerinin ciddi surette tehdit edilmekte olmasından ileri gelmiyor mu? — Yanılıyorsunuz. Bizi bu tarzda harekete mecbur eden şey Uluslar Sosyetesi paktıdır, yok- sa hususi menfaatler değil, Si- zin İngiliz siyasasına Makyavel bir ihtiyatkârlık atfetmek husu- sunda gösterdiğiniz bu temayül, İngilizleri çok hayrete düşüre- cek bir şeydir. Bizim ulusal menfaatlerimizi idare hususundaki tarzımızı bi- lenler, hükümet adamlarımızm şu veya bu hâdisenin yaptığı akisleri pek az hesap ettiklerini bilirler. Bana Tana gölünden bahsedeceksiniz. Şüphesiz ki Nil nehri membamm kontrolü Su- cephane naklediliyor dan ve Misir için hayati bir me- seledir. Bu mntakada menfaat- lerimiz tehdit altında kalmış ise bize haber vermek lâzımdı. Fa- kat Mussolini bu noktada bizi teskin etmek gayretini göster- miştir, İtalya, bizim ve diğer büyük devletlerin harpten evvel kullandıkları metodu kullanmış» tır. Biz, Uluslar Sosyetesi pak- tını ve Kellog paktını imza et- mekle bu fikir ve metotları ar. tık terketmiş bulunuyoruz. Mevzuubahis olan mesele, Nil kaynaklarının tahtı emniyette olup olmadığı değildir. Yeni ar- sulusal münasebat sisteminin yaşayıp yaşamıyacağıdır. Bu, bütün milletler için ehem- miyeti olan bir meseledir. Mü» letlerin mukadderatı, hu suale verilecek cevaptadır. Eğer Ulus- lar Sosyetesi paktı muzaffer ola- cak olursa, ona karşı boilediği- miz itimat, kuvvet bulmuş ola- caktır . yanın, Habeşistana tecavüzünü cezalandırmak istiyorsa, yarm Almanyanın, Fransız topcağına yapacağı bir tecavüzü deher türlü vasıta ile cezalandırmağa karar vermiştir. Paktı imza eden ve ona sadık olduklarını bildiren devletler, İngiliz mü- rahhaslarmı pakta karşı göster- dikleri gevşeklikten dolayı it- ham etmişlerdir. Fakat onler bugün taahhütlerini ifa etmiyor- 1ae.” Kapı kapandı ve düşünceli adımlarla yürürken Sir Austen Chamberlain'in bana netice iti- barile şunları söylediğini anla- dım: — Eğer siz bugün İtalyan dostluğundan vazgeçmezseniz, ve zecri tedbirlerin tatbikinde bizimle beraber yürümezseniz, Almanya ile bir ihtilâf çıkınca, bize çok güvenmemelisiniz. No. 29 HINÇ EDGAR WALLACE “Gel, seni gezmeğe götüreyim" kabi- Binden vuku bulan davet büsbütün zihnini meşgul ediyordu. Son günlerin hâdiseleri üzerine 'Adele'e mekayyet olmasi için memcr ettiği detektifi başka vazifeye almış- &. Fakat şimdi ayni talimat ile kızın evinin bulunduğu civara mahalli bir polis ikame etmeğe karar verdi. Genç kızı evine götürdükten son- Ta, polis komiserliğine gitti. Komiser orada değildi. Nöbetçi memurda Brixan'ın emirleri üzerine, bir ada- mını ayırmak istemiyordu. Ancak Brixzan'ın telefonla şefi bu- Tup konuşmak istemesi üzerine ne o lur ne olmaz diye muvafakat etti. Mev sunbahs sokağa Üniformalı bir nokta koydu Brixan, Knebvorth'un evine dön- dükten sonra, genç kızın bulduğu şeyleri yeniden tetkik (etti, Ciloral butyligue bir zehir, hem de müthiş bir zehirdi. “Boğaz Kesen" bu zehir- den acaba nasıl istifade ediyordu?. Kelepçe parçasına gelince, onu da bir defa daha gözden geçirdi. Bu parsanm iki tarafını böyle parçalıya- bilmek için, görülmemiş bir küvvet lâzımdı. Bu muammayı bir türlü çö- zemedi, halletmeğe uğraşmaktan da vazgeçti. Yatmazdan evvel, şatoyu tarassut altında bulunduran müfettişi telefon- la atayıp buldu, konuştu. O taraflarda yeni bir şey yok. Hergünkü hayat za- hiren tabil cereyanını takip ediyor. Müfettiş şatoya davet edilmiş ve Gre- gory kendisine Bag'ın hâlâ gelmedi. gini söylemişti. Brixan dedi ki: — Siri bu gece de orada bırakaca- ğım. Yarın tarassudu kaldıracağız. Çünkü Scotland Yard şimdi kanaati- ni değiştirdi. Fossu'n ölümünde Gre- gory'nin bir alâkasını görmüyor. Telefonun öbür ucunda bir ho- murdanma oldu. Brixan müfettişin bu kanaate iştirak etmediğini anladı. — Nasıl alâkası yok? diyordu. Ya şöyle ya böyle, uzaktan, yakından muhakkak alâkasr var. Ben buraya yakın bir tarlada kan lekeleri taşı- yan hasır bir şapka buldum. Şapka- nın içinde Çandideki . Chi'Li mağa- zalarının markası var; Brixan hemen alâkalandı * — O şapkayı yarın sabah bana gönderirsiniz, dedi. Ertesi gün yemek yerken şapkayı getirdiler. Detektif dikkatle muaye ne etti. Bütün bu macerayı Brixan- ım ağzından öğrenmiş olan Kncb- vorth da şapkayı alıp baktı. Dedi kiz — Yaralı bakır yüzlü adamın ba- şında, Longval'in evine yatırıldığı zaman, Foss'un şapkası vardı diyor- sunur. O halde bunlar | şapkaları böyle nerede değiştirdiler? Her hal de şato ile ihtiyaçın evinin arasında olacak. Yahut.» — Yahut? — Yahut da kerre Grego- Iy'nin şatosunun içinde değişmiş o- Tabilir, Bu şapkada kan lekeleri var ama, hiçbir yeri de Orası da tuhaf değil mi? Brixan da bu fikre — Evet, çok tuhaf! Eğer ilk tah- minimde aldanmıyorsam, bu işi izah etmek o kadar müşkül olmıyacak. Fakat Brixan ilk tahmininin ne olduğundan bahsetmedi. Direktörle beraber :stüdyoya git- tiler. Bütün trup kanapeye binmiş, hazır vaziyette bulunuyordu. Deli- kanir, allah vere bir hâdise çıkmasa da, trupla beraber gitse diye düşü- nüyordu. Hepsi de neşeli gençlerdi. Yerlerinde duramıyorlar, kaynryor- Jar ve neşelerini muhitlerine dağıtı- yorlardı. Brixan telefonla Londra ile ko- nuştu. Yeni bir haber yok. Artık bir müddet için olsun oralardan u- zaklaşmakta bir mahzur yoktu. O'da otomobiline binerek neşeli artistlerin peşinden gitti. Kuleyi, daha oraya varmadan bir çeyrek 'saat evvel gördü. Çok yük- etti: sek ahıra benziyen eski, harap bir| kule... Delikanlı trupa iltihak ettiği za- man, araba çimenlikte durmuş ve gençler makiyajlarına koyulmuşlar- dı. Brixan evvelâ küçük bir çadırda giyinen Adele'i görmemişti. Kneb- vorth İse operatörü ile ziya taksima- tnr münakaşa ediyordu. Brixan bu sırada ötekilerin işine karrışmâmağı daha münasip buldu ve kulenin civarma doğru dolaşmağa çıktı. Nesillerin bu acaip binada yaptıkları tadilâtı tetkike koyuldu. Gerçi mi pik o kadar behresi yoktu ama, Romenlerin inşa ettikleri kısımla Saksonların inşa et- tikleri kısımların nereden. başlayıp nerede bittiğini farketmişti. Dekorculardan biri, Roselle'in ine- ceği ip merdiveni kuleye iliştirmek» le meşguldü. Çevrilecek filmin mevzuu şundan ibaretti: Mızıkacı olarak hayata atılan bir genç kız asil bir senyolra evleniyor. Gençliğinde bu kızı sevmiş olan na- muslu, fakat fakir bir delikanlı (Brixan bu rolün Conolly'ye verildi ğini öğrenmişti) genç kadıam elinin altında gibidir. Ona her zaman yar- dım edebilir, Bir gün kadını taş bir kuleye hapsediyorlar ve bu fakir de- likanlı gelip kendisini kurtarıyor. Kulenin dahili manzaraları Arim- delde çekilmişti. Şimdi bu eski kule- de güya Roselle'in hapsedildiği kule olacaktı ve ilk plânda çevrilecek olan bu sahnede fakir âşık kızı kol- larma alarak, biribirine bağlanmış çarşaflarm boyunca aşağıya sarka- caklar ve yere İnince genç kadında kurtulmuş olacaktı. Conolly suratı asık bir halde: — Yukardan böyle aşağıya inmek hayli güç bir şey olacak, dedi, çar- şafların arasına sağlam urgan sar- dılar, kopmaz, biliyorum ama, Mis Adele sahiden müthiş ağır bir kızdır. İsterseniz, şöyle bir tutup kaldırı. nız da, bakınız kaç kilo var. Brixzan için böyle bir teklifi harfi harfine tatbik etmekten büyük saa- det olamazdı. Fakat yeri mi? Öteki devam etti; — Vallahi bilmem, bu'rolde be- nim kimbilir nekadar kuvvetli insan olmam lâzım! Ben öyle İyem mağaralardan çıkıp gelmiş adam ilim. Knebvorth'a bu işi beceremi- yeceğimi de söyledim. Canım ilk plânda bir sahne çevirmeğe me lü- zum var? Meselâ bir manken yapi lır, ben de onu belime bağlar, indi- rirdim. İş de olur, biterdi. Filmi gö- recek seyircilerden bir tanesi kıl ka- dar bir şey farkederlerse kafamı kes- sinler. Sonra filmde şöyle bir tadilât yapılamaz mı? Genç kiz önden insin. Ben de arkasından ineyim, oldu, bitti. — Etendim, dedi, siz de bu işi ama izam ettiniz ha! Merak etme- yiniz, kuleden inerken Adele de ip- lere tutunacak, o iplere tutununca vücudunun zaten sikleti kalmıyacak ki, Sizin bütün yapacağınız şey ce» sur ve kahraman görünmekten iba- ret. O kadar! Cöneliy dedi ki: — Pek âlâ, bütün bunlar iyi! Fas kat ben böyle iplere tırmanmak için angaje edilmiş değildim. Zannede- rim, herkesin kendine göre bir gus- tosu vardir. Bende de bu gusto yok, ne yapalım? — Canım, bir tecrlibe edersiniz. Urgan kulenin iç tarafındaki bir demir parmâklığa iyice bağlandı Filmi çevirmeğe başladılar. İlk tec rübe az kaldı felâketle neticeleniyor- du. Conoliy bir feryat kopararak ko- Tundaki' sevgilisini brrakmaz mı? E- ğer genç kız sıkı srkı urgana yapış” mamış olsaydı, soluğu aşağıda ala caktı. Bir aralık yanlarına gelen Kneb- vorth bu son cümleleri işitmişti: Knebvorth : — Olmadı, olmadı dedi, bu sahne- yi yeniden çevireceğiz. Hani siz bir kahraman. rolünde görünecektini!? Küçük Ceky Coogan bile bunu si?“ den iyi yapar yahul Arkası var

Bu sayıdan diğer sayfalar: