19 Ağustos 1936 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9

19 Ağustos 1936 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

EEE EN vE edu Na: No, 19 Da göz attı, tu, Zaten bir öksürükten kim şüpbe €- derdi, Bu buzlar memleketinde ve gece- Anskar cehennem dakikaları değil, “hennem yılları yaşıyordu. ihtimale karşı bıçağın sapını kı tutuyor, kendisini yakala- w Simdi onun kapısının anahtarı ' bulunduruyor ve bir daha den, kaçırmamak için çelikten bir Bengene gibi sıkıyordu. Doğruldu, gene kendisini bir uyku Wesemine benzetmeye çalışarak gü - “tteya doğru yürüdü. bağ merdiveni ineceği sırada aya seye ça İekildi, pi Gİ te zıbart Mei onu ya ; ty, Ysüdüm de.. Ambara inece- Diye Keketeği. tay, süsen ne olur be adam? Acı deni kırağı mı vurur? İş, 1 Ömür böyle söylenerek başını Mükayrd: Daha İyi örtünmeye ga- Vb lilerinin ârasında çiğner etti; no, PİE hangi cehenneme gidecek - a e —o9) rahat bir nefes aldı: nu ipi, Gok sükür atlattı... Ben de kağ 'Yordum zaten... Gideceğim, Va gi, ehemneme değil, cennete. A» le dün i dümen üstünde bekliyen üç aki hiçbiri ondan şüphelen - Na : Zaten güverteyi doldu - Mana ) çok levent ve kürekçile- , dan arasıra doğrulanlar. Kimsenin baş kaldırıp baktığı yok Reis de kıç kasaranm gerisinde ve “| *elirin en geinş yerinde bir gocuğe İ| türünmüş, uyuyordu. DİN bu iğneli ayazmda bu kadar yiğit; JEUR yanda elbet öksüren de bulunacak- Saşı Mustafa bir hasır üstüne tu - | Bir yelken bezi parçasını üzerine I Sekmişti, İ Hafif hafif horluyordu. Anskar kolunun yenine (gizlemiş *Muğu küçük ve keskin bıçağın ucu- du meydana çıkardı. Anahtarm bağ- W olduğu gicimin meydanda kalan Kosmından hafifçe yokladı. öksürenler, hattâ ayakyoluna giden - Hiçbir tarafa takılı olmadığını an- ler oluyordu. . iyinca birdenbire çekti. Anskar'ı da onlardan biri sanabi- Şimdi anahtarı avucuna almıştı. | tirlerdi. Avucu ateş gibi yanıyordu. Bundan başka vardiyalar geminin Kalbi de göğsünden fırlıyacakmış içinden çok dışartını gözetliyorlâr, Bibi bütün hızıyla vuruyordu. bu karanlık gecede bir baskına uğ - Bıçağın ucu sielme dokununca he | ramamak için ne lâzımsa onu yapi- Men kesildi i yorlardı. Saşı Mustafa yerinden kımıldandı. | Anskar şimdi ambara inen daracik ur gibi yaptı. merdivenin basamaklarını birer birer Fakat doğrulmadı. arkada birakiyor, genç kıza yaklaşı- Sağdan sola doğru döndü. yordu. Estridin bulunduğu kamarayı da iyice ezberlemişti. El yordamiyle yürüyor, yanlış yo- la gitmemek, bir yere çarpmamak i - çin hiçbir şeyi esirgemiyor. İşte kamara... Kilidi yokladı. Ve buldu. İZLANDAYA Ku AKINI — Yazan : Kadircan Kaf — ! Şaşı Mustafa yerinden kımıldandı, doğrulur gibi yaptı, fakat doğrulmadı, sağdan sola doğru döndü Kısık bir sesle öksürdü ve dört ya» Deliğini de parmaklariyle iyice Daha nasıl sevsin? Ankaradan N. N. imzasile; Kendimden altı yaş büyük bir gen- ci çıldırasiğe seviyorum, O da beni sevdiğini ve halâ tahsili dolayısile bu sene istiyemediğini, gelecek sene gelip ailemden resmen beni isteyeceği nt söylüyor. Pakat bu gencin şimdiye | kadar birçok kimselerle görüştüğünü biliyorum, Onun için sevgisinden şüp heleniyorum. Beni çok kıskanıyor ve İ“kıskançlık sevgiden ileri gelir, seven insan kıskanır, diyor. Bu doğru mu- dur? Bu genç beni hakikaten seviyor mu?, Bumu nasil anlayabilirim, İ Bir insanm bir başkasını sevmesi, onunla evlenmek istemesile anlaşılır. | Eğer sizi; sevmiyorsa, evlenmeği tek- İf etmezdi. Bununla beraber, siz, yi- İne tedbirli bateket ederek, kendinizi ona karşı fazla açmayınız. Evlenece- Ziniz günü bekleyiniz. Fakat lüzum - İsuz şüpheler de İnsanı soğutur, bunu da unutmayınız. Açmayınız Ankaradan S, B, imzasile: Şimdiye kadar hiç bir kimse ile ta- Tik defa olarak güzel bir gençle tanıştım. e Beni çok sevdiğini söylüyor, ben de onu çok seviyorum, Fakat bir arkadaşım onun başka bir yuşmadım, 'belledikten Sonra anahtarı (o $oktu, | kızla favıştığım di. Kendisine Çevirdi. bu meseleyi açmadım. Sizden bir akıl Kit açıldı. istiyorum. Açayım mı, açmıyayım Kapıyı yavaşça itti ve bir adım 4-|? tinca kendisini çeşiğin iç tarafında buldu. Ortalık zifiri karanlıktı Arka- daki yüvarlak bir pencere, kirli bir kireç lekesini andırıyordu. Kamara- nın köşesinden bir. hışırtı duyuldu. Oradabirisi birdenbire doğrulmuş ve geri çekilmişti. Hizli hızlı soluk alıyordu. Anskar kapıyı kapadı. | Birkaç saniye hiç kımıldanmıdan, sessiz durdu. Kenardaki kirli ve yuvarlak kireç lekesi yavaş yavaş ağarmış, büyüş milg ve pek silik olmakla beraber bir aydınlık haline gelmişti. (Arkası var) Yeni bir karar Daimi encümenle yalnız müteahhit veya vekilleri temas edecek Daimi encümen tarafından yapı- lan milnakasa ve müzayedelere işti- rak eden bazı kimselerin birtakım yolsuzluklara teşebbüs eylemeleri ü- zerine belediyece bu hususta yeni tedbir almmıştır. Bu yeni kararlara göre müteahhit veya resmi vekili o- lan kimselerden gayrı şahıslar dai- mi encümen ile temasta bulunamıya- caklardır. İstanbul gümrüklerinde tayinler Ankara, (TAN) —istanbul | Mekteplerde kayıt Yeni açılan mekteplere talebe kabul edilecek Bütün lise ve ortamekteplere ya - rından İtibaren telebe kayıt ve kabul eöilmesine başlanılacaktır. - Yalnız eskidenberi mevcut örtamekteplere yeniden talebe yazılmıyacaktır. Çün- kü bunlar esasen lüzumundan fazla doludur. Bu itibarla yalnız yeniden açılan ortâmekteplidre vaki olacak müracaatlar kabul edilebilecektir. NR Selânik panayırına —— hazırlık 6 Eylülde açılacak beynelmilel Se- gümrük başdirektörlüğü 17,5 lira sali maaşlı manifesto memurluklarma İs tanbul ithalât gümrüğünden 1693 Halit, başdirektörlükten 2150 Fethi, * İstanbul ithalât gümrüğünden 1638 Muzaffer, 20 lira asli maaşlı mani- Testo memurluklarma İstanbul itha- lât gümrüğünden, 404 Emin, 638 Ra- gıp, 1633 Münir, Galata ithalât gilm- rüğünden416 Ahmet, 675 Hikmet, 25 lira asli maaşlı manifesto memur- luklarıma Galata ithalât gümrüğün- den 805 Halil, 804 Nasır, İstanbul if halât gümrüğünden 427 Etem, 575 Sabri tayin edilmişlerdir. Kamplar kapandı Muailimler için açılan kamp müd- detlerinin temdidine Maarif Vekâle. ti müsaade etmemiş, kamıplar kapa- tılmıştır. Maarif müdürlüğü daha simdiden vaki müracaatları nazarı dikkâte alarak gelecek sene her ada- da bir tane olmak üzere dört kamp açmayı kararlaştırnışlır. Kodeksi kitabı 'Türk ecza Kodeks komisyonu dün sabah sat 10da Sihhiye müdürlü- günde mutat olan toplantısını yap - mıştır. Bu toplantıda yeniden bazı ecza ıslahmın değiştirilmesine lüzum görülmüştür. Komisyon üç ay daha mesaisine devam edecek kodeks kita- bı tamamlayacaktır. lânik pahayırına muvaffakıyetli bir sekilde iştirak için hazırlıklara faali- yetle devam edilmektedir. Telâviv ve Şam sergilerinde teşhir edilen eşya- ların mühira bir kısmı Selâniğe gön- derilecekitr, Bu panayırin komiserli- Zine Türkofisin İskenderiye mümes- sili Baha Erger tayin edilmiştir. Tarife komisyonu mesaisini bitiriyor Deniz Ticaret mildürlüğünde topla. | nan tarife komisyonu mesaisini ik -| mal etmek üzeredir. Son toplantıda | Haliç, Akay ve Şirketi Hayriye tari- | felerini tetkik ederek aynen ipku & den komisyon, İlmandaki perakende nakliyata ait tarifeyi 'de hazırladık - tan sonra içtimalarını bitirecektir. ——— Zehirli gazlardan korunma için alınan tedbirler i Dahiliye Vekâleti Seferberlik şube- | si müdürü Hüsamettin, zehirli gazlar dan korunma İçin İstanbulda gimdi - ye kadar yapılmiş olan işleri gözden geçirmektedir. Bu husus için bugün vilâyette ihzari bir içtima yapılacak- tar. Cuma günü de bütün kaymekam- larm iştiraklerile toplanılacaktır. Tayyare haftası programı , 30 Ağustosta başlıyacak ve 4 Ey- lüle kadar devam edecek olan tayya- Agmayınz. Çünkü yalniz bir erkek ten değil, bir kadından da bir tek ki- yi sevmiş olması istenemez. Kendi- yınız. Acaba siz başkası nı gevmediniz mi? Belki evet. Belki bayır. Faket dediğimiz gibi, bir in - sondan bir defa sevmiş olmasını İste- yemeyiz, Hem sevgi nedir. İnsan sevi vorum sânar, fakat bu bir kapristir. Belki bu genç te böyle birsey geçir- mistir. Lâkin. ona tamamen itimat fa doğru değildir. “Akkoyun, karakoyun geçit başm- da belli olur., derler, ona, İzdivaç hakkında bahisler acmız. Sizi sevip sevmediği o zaman anlaşılır, 1..Şehir haftası devam . ediyor İstanbul sezonu için tertip edilen rogram mucibince şehir haftası baş lamiş ve dün de bu haftanm Asartati ka müzesini: gezme günü olarak ay - rılmıştı, Fakat salı günleri bu müze kapalı olduğü ve evvelce belediye ta- rafından müzeler idaresine bu hussu- te bir müracaatta bulunulmadığı i - ein dün müzeler gezilememiştir. Şehir haftasmın bugün üçüncü gü- nüdür. Bu akşam şehir bandosu Tak sim bahçesinde bir konser verecektir. Diğer taraftan Türk pehlivanları ara sındaki birincilik maçlarının önümüz deki pazar günü yapılması muvafık görülmüştür. Yapılan bir hesaba göre belediye, tiyatro festivali haftasından, her tür lü masraf çıktıktan sonra, sekiz yöz küsur liralık ta hâsılat temin etmiş- tir. Festival komitesi reisliğinden: Şehrimizde bulunan mebüslarımı - zn adresleri bilinemediğinden kendi- lerine 22 Ağustos 936 cumartesi gü- nü saat on beşte Taksim stadyomun- da yapılacak olan itfaiye töreni için ayrıca davetiyeler gönderilmesi müm kün olamamıştır. Mebuslarımızın tö- renimize onör vermelerini saygıları- mizla rica ederiz. mem mmm Küçük Haberler * Bugün Alman bandıralı Koliç vapurile 400 kadar Alman seyyah | gelecektir. Seyyahlarm Yalovaya git meleri de muhtemeldir, * İki aydanberi Avrupada buhi- nan matbust umum müdürü Vedat Tör dün sabahki semplon ekspresile şehrimize gelmiştir. Bir iki güne ka- dar Ankaraya gidecektir. * Ziraat Bankası müfettiş muavin- liği imtihanma girenlerin imtihan ev- rakı merkezde tetkik edilmektedir. Imtihana girenlerin sayısı üç yüz - dür. Kazananlar on beş güne kadar belli olacaktır. * Her altı ayda bir yapılan kaptan, re haftasının programı hazırlarmış- makinist, klavuz kaptan ve motörcü Dalgalârin küçük şıriltlarla yazım öplp okşar gibi yıkadığı, kışın usan- maz suldırışlarla hırpaladığı bu kuy» tu sahilde “Küçük Köy” denen beş on evlik bir balıkçı köyü vardı, Üç dört saatlik uzaktaki kasabaya, et- raf köylere yaz kış demez, kızıl pırti- tılı barbunyalarm, sarı sepetlerdegü- müş rengi pullarmı son kıvranışlarla titreten ince uzun uskumruların, yassı kaya balıklarınm en iyisini bu küçük köy yetiştirirdi. Köyde ancak beş on kulübe vardı. Sahilden biraz yüksek, set set uzanan kayslarda si- yah sivri çatılarmı rüzgâra gel her fırtınada bir yara alan bu kulübeciklerde küçük köyün dalga» dan, fırtmadan korkmaz, her gün dehizle güreşmekten elleri nasır bağlamış, yanık yüzlü balıkçıları ya- şarlardı. Hepsi evli barklı insanlardı. İçlerinde Akmartınn sahibi Can Osman evlenmemişti. Otuzu geçkin, kumral saçları güneşten kırmızılaş- mış, esmer yanık yüzlü, çocuk ba- kışlı elâ gözleri olan, bütün balikçi- larin sevgisini kazanmış bir adamdı ve anası öleli on yıldanberi tek başı- na yaşıyordu. Çocukluğundanberi her kese gösterdiği güler yüz, iri e- lâ gözlerindeki sevimli ışık köy hal - kmm onu “Can Osman” diye çağır- masına şebep olmuş, uzun yıllar bu gocukluk ismini silip götürememişti. Babası ölüp de, bir çok fırtınalara göğüs vermiş dayanıklı, küçük si- İyah teknesi oğluna kalımca Can Os- man onu bir kasabaya inişinde al- dığı boya ile beyaza boyamış, ve kocaman dalgaların oÜzerinde bir İkuş hafifliği ile uçan bu küçük ka- yığa köylüler hemen “Akmarti” is- İ mini takıvermiştiler. Can Osman da babası gibi cesare- ti, mertliği İle nemli İyi bir balıkçı çıkmıştı. Hele hiç bir balıkçı onun kadar denizi sevmezdi. Akmartisini canından fazla sevdiğini her kese söyler dururdu. Dalgalara hükmet- mekle usta idi, Merhametini kalbi- nin iyiliğini her kes söylüyordu. Fa- kat küçük koyda onun göze batan | bir hareketi evlenmemesi idi. Bu ha- / reketi bir çok dedikodulara Yol açı- | yordu. Can Osman ayni zamanda yalnızlığı seven bir adamdı. Köyde ki balıkçıların içine pek karışmaz, kahveye sık sık-uğcamaz, balığa çık- madığı günler kulübesinde iki telli sazını inleterek, “gür, yanık sesile türküler çağırır dururdu. İ Bu yalnız yanaşması yüzünden ona en çok takılanlardan biri de köyün yaşlı balıkçılarmdan Yılmaz Ağı . O da yalnız başına yaşıyordu. Beş yıl evel on beş;yaşındaki kızı Hatice birdenbire sararıp, solmaya başlayınca onu kasabaya götürmüş, baktındığı dokter, kızın denizden u- zak yaşaması lâzım geldiğini #öyle- mişti ve işte beş yıldır Yılmaz Ağa tek başına yaşayarak, kazandığı bir kaç parayı hep kasabaya yolluyor, yılda-birkaç kere de ancak onları gi- Alp görmeye vakit bulabiliyordu. Kı- zın çok severdi. Hatice incecik, her şeyden çabuk alınan, asabi bir kızdı. Yilmez Ağa her zaman Can Osma- na: “Sen bekâr, ben bekâr, halimiz böyle nice olacak hey oğul.” diye, takılır, Can Osman ona hiç kızmaz, karısının, kızının hasretini mertçe içine gömüp, onların rahatı İçin Ken- | dini yıpratan bu ihtiyar adamı her keslen başka türlü severdi, çük koyda acı bir haber yayıldı: Yıl- maz Ağanın karısı ölmüştü, kasaba- dan haber vardı. O günün sabahı de- nize açılmaya hazırlanan balıkçılar kayıkları sahilde çözerken, arala- İrmda Yilmaz Ağayı bulamadılar. Mtiyar adam bir eli gibi hemen ka- sabaya koşmuştu. Ancak üç gün sonra Küçlk Koya dönebildi. Yal- nız değildi. yanında, anası ölünce kasabada tek başına bırakmadığı ki- 21 Hatice vardı, Onun beş yıl sonra il köye dönüşü hemen "bir hadise olu- vermişti. Gittiği zaman on beşinde, hasta yüzlü, kavruk her kesten bu- cak bucak kaçan bir kızdı. Fakat şimdi çok değişmiş, kocaman gelin- lik bir kız olmuştu. Haticeyi görmek için geldiğinin ertesi günü kulübesi- ne dolan köyün kadınları onda yal- nız bir şeyin değişmediğini gördü- ler. Yine eskisi gibi vahşi kalmıştı. Hiç kimse ile konuşmuyordu. Mat tenli esmer yüzünde iri siyah göz- leri asabi pırıltılarla yanıyordu. Ka- saba kızlarından görerek kestiği o- müuzlarma değen açık kumral #açla- ri bu küçük yüze köylülerin ne ken- di aralarında ne de etraf köylerde görmedikleri garip, yabanet bir ma- na veriyordu. Uzun kirpiklerini terek ağlamaktan kızarmış gözlerini onlardan kağırdıkça kadınların hay- tr. Program bir iki gün sonra alâ-| terfi imtihanları Eylülün birinde baş) reti büsbütün artmıştı. Evlerine dö- kadarlara ve gbbelera dağıtılacaktır. hıyacak, bir hafta sürecektir, ner dönmez hepsi erkeklerine “Oy Kış ortalarında idi. Bir gün Kü-| 9 amm Gi AK MARTI | anam yılmaz Ağanm kızı bir çiçek ölmüş.” diye, yaka silkediler. “Kasa- ba Haticeyi büsbütün başka yapmış- tı.” Bu haber çok geçmeden bütün köye yayıldı. Aradan bir kaç hafta geçmişti. Denizin korkunç şakırtılarla sahili dövdüğü çok fırtmâlı bir gündü. Ku lübesinin peneöresinden denizin ka rışıklığını gördüğü halde ıslık öttü- ve öttüre kayıtsızen sahile inen Cin Osman orada bir kaç gözl pek ba- likçidân başka kimseyi göremedi.Sâ- hile inenler de uzaklarda birbirinin üzerine çirkin hömurtularla kapa- nan köcâman dalgalara bukarak ka- rarsız kararsız duruyorlârdı. Fakat onun ıslığım öttürerek Akmartısnı çözmek için kayığın bağlı olduğu kazığa tereddütsüzce ilerlediğini gö- rünce hemen hârekete geçtiler, Can Osman Akmartıyı “çözmüş, ağları içine yerleştiriyordu. O böyle fırtınalara (o ehemmiyet vermezdi. Korkunç dalgaların üzerinde, bun- | dan ne müthiş mücadelelere giriş- mişti, Akmarti ile ne heyecanlar duymuş, onu bir dağ gibi yükselen müthiş dalgaların tepelerinden aşı- vıp, sahile gelirdiği zamanlar en mes'ut dakikaları olmuştu. Zaten denizden başka ne zevki vardı ki? Onu evlendirmek isteyenler biricik sevgilisinin Akmarti olduğunu anla- mayan kimselerdi. Üzerine Sıçrayan dalgalara aldırmadan kürekleri yer. lerine takıyordu. Arkadan bi “Hey Can Osman, bak hele.” seslendiğini duyarak döndü. Bu Yıl maz Ağa idi. Cen Osman onun ya- unda duran ince, uzun boylu kızın daha hiç görmediği Hatice olduğunu anladı, Hatice, babasının kolundan sıkı sıkı tutuyordu. Yılmaz Ağa Can Osmanın kendilerine döndüğünü gö- rünce gülümseyerek kızını mişti: — Gel de şuna bir şeyler diyiver be oğul.. Bir türlü bırakmaz denizö garet et- çıkayım. Söylenip duruyor, çok fırt na varmış gidersem dönmezmişim.. Kız hâlâ bir elilö babasının kolunu sıkı sıkı tutüyordu. Öbür elile de rüzgârda uçuşan kumral saçlarını İtoplamıştı. Kaşlarını çatıyor, asabi- yetle ayaklarını yere vurarak önüne bakıyordu. Can Osman her kesin! “Ne kibirli!” diye, anlattığı kıza #imdi biraz da merekla bakıyordu. Nihayet bakışlarını ondan ayırarak Yılmaz Ağaya döndü: —Gayık sağlam, kürek çeken kol- isr usta olduktan sonra gorku gere- kir mi Hatçe:.. Yılmaz Ağa gülümseyerek kızma bakıyordu: — Bak Hatçe Güçük Goyunen yılmaz balıkçısı bunu dedikten son- ra.. Kız başmı kaldırmış, Can Osmana gözlerini dikmişti. Onun içi gülen, İ pervasız gözlerine, yanık yüzündeki | cesur ifadeye bakarak biraz sakinle- İ mişti, Yüzünün. çatıklığı geçmişti. İ Bu iri parlak gözlerin karşısında | garip bir ürperme duyan Can Os- man o zaman mırıldandı: — Buban “benim yanımda iken gorkun olmasm bacım. Akmartımı onun kayığına yoldaş ederim, için rahat olsun. O sustuğu zaman kız elini babasi- nm kolundan çekmişti. Uzun uzun bakıstılar. Ve Can Osman kızın kü- çük esmer yüzünde iri kehriba tane leri gibi parlayan ateşli gözlerinden bakışlarını . zor kurtardı. Sanki bü- yülenmişti. ” Aradan aylar geçmiş, bahar gel mişti. Küçük Koyda şimdi her kesin dilinde dolaşan yeni bir dedikodu vardı, Can Osman ile Yılmaz Ağa- nın kızı Hatçe sevişiyorlardı. Fakat Yılmaz Ağa bu işe hiç sesini çikar. mamıştı. Çünkü şimdi onun bir tek düşüncesi vardı. Yaz gelmişti hava- lar iyi gidiyordu. Hatice acaba kışa buranın havasma dayanacak mıydı? Kasabadaki doktorun sözlerini ha- tırlayarak derin derin dalıp gidiyor, kızının ne yaptığın etrafında dö- nen dedikoduların hiç farkında ol muyordu. (Sonu yarın)

Bu sayıdan diğer sayfalar: