7 Haziran 1937 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

7 Haziran 1937 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AKDENİZ KIYILARINDA SEYAHAT Ege Denizinin Adaları Arasın Vapur denizin a Uslu Yüzü Üstünde Yürüyor Şire Londra yolculuğumuzu yazdığımdan- beri kiminle karşılaşsam hemen: U Yaz seyahat nereye?... diye sorar. O zaman Menberi aradan | a dim. ina » Fakat oy dostun: Bizi ta a aym ti Me © muharrirlerini a lerinde dolaştırmıya kerer ver ya ilece benimde gezilerimi Mam ve saygı değer karilerimin du, SP karşılamam mümkün ol- Bu kararı verdikten sonra insa- ma en evvel : ceği, Yİ ma nereye ve nasil gide- detir, a som gelir. Tatil aylarından “0 ederek biraz dâ'dinlenmek Tük Yöleulüğü gikadaımıza nâza - berhalde İdöniz #eyahintini ter- b Jeceğimize şüphe yok. Hem darp cüluk ne kadar uzarsa o kâ- < Yi olur. Bundan sonra görüle- Yeni şeyler arayacağız, tabil a ileri ile yahut tarihi hâtıra- xi, © eserleri ile meşhur köşeleri miyi* etmek istiyeceğiz, gözleri- İN Neşesi kadar dimağımızın gi- siz Ida düşüneceğiz, ve şüphe - çok 82 zaman içine istifadeli bir kenger sıkıştırmak arzusundan İzi alamıyacağız. eki hedef olarak 1937 Paris ser- te Kürgumıza kuvvetli bir mukna- wi dikildi ve tesadüfün bizi taya ği bir seyahat acentası, 2- bir Malta ve Napoliyi rahat Sini Bezmiye müsaade edecek yep buna Program gösterince âz çok “Ca askim yatar gibi oldu, hele Po Paro” nun salonlarını ve ka- mı gösteren bir İki güzel Katögrafiyi önüme dizdikleri vakit Sn tereddütlerim de eridi gitti, V Apura girdiğimiz vakit saat kapya, aktamın beşi vardı. Bizi Ee ayan kamarot kamaralarımızı İ. Bunlarla yemek salonu Üst kattaki istirahat salonu a- Filey bana gösterdiği fotogra- lar, FİDİ idi. Demek ki aldatmamış $: Bördüğüm resimler “Capo Fa- Mez İmiş, Vapurda topu topu Yatakir altı genişçe kamara * Yolculara ayrılan üst güverte hn Ve ön tarafı baştan başa ca- ekünla rüzgâra ve şiddetli dalga- karşı muhafaza edilmiş, hattâ köşesinde küçük fakat zarif bir > bahçesi bile var, Kamaralarm gi tatulmuş, İki çocuklu bir ai- Srldeg bir kadın ile kocası, yeni ediyor ve ve biz yolcuları teşkil Mei Yeni evlerden başka Yin irki Fidiyorlar. Tabii ya- m irlerimizle iyice tanışaca - ay gi boyuna yük yükliyor: Ce- is leri, tütün denkleri, yün Kütüy, ve kuşyemi çuvalları... tip Seri ön güverteye kenarlara alar Yorlar, Bir hava patlarsa Mira sola yuvarlanıp başi- sing, Pelâ gekarmaz mi diye dü- diz TEM. Geminin iki tarafma Mavnalar hep yük dolu. Bun- Aradan birkaç sene geçti. Bazı seneler geZ- azamadım. Bazan yazmak imkân; oldu, gez€- Ni #ene tatili nerede geçireceksiniz?. Yazılari- kliyoruz.. sualleri ve okuyucularımızdan arasi Ütifatlara dolu mektpularm arkası ke - *“di. Bereket versin bu sene TAN imdadımıza ye- dünyanın muhtelif gerer Yazan: Faik Sabri / Dran Faik Sabri Duran ların hepsini bu gemi yükliyecek ise bu akşam kalkmamız ihtimali yok demektir, Biraz evvel tanıştığı mız Süvari arasıra başını uzatıp mavnalarâ bakıyor ve: — Gala bütün gece çalışıp, ân- cak yarın sabah yola çıkacağız... diyor. Ambarlara girip çıkan, yahut ambar ağızlarında çalışan amele - lerin hemen hepsi sigara içiyorlar. Ne tehlikeli bir oyun. Halbuki bazı limanlarda buna katiyen müsüade etmezler. Bazı vapurlarda da sÜva- riler buna mâni olurisr. Akşam ye meğini bizi uğurlamıya gelenlerle beraber yedik, Güneş batarken ye İar gittiler. Kamaralarımıza iyice yerleşmek işleri ile saat yarımı bul du. Dışarıda hâlâ vinç gürültüleri devam ediyor. 5 Mayıs Cumartesi... Sabah lara kadar sesler kesilmedi. Beşte kalktım, güverteye çıktım. Arka ambarların kapakları kapa- tılmış, yalnız baş ambara son yük- Teri yerleştiriyorlar. Bu sirada ne güzel bir sabah oldu. Kurguncuk Aırtlarından başmı göstermiye çalı şan güneş önce bir bakır para gibi cansızdı, sonra yükseldikçe kuvvet lendi,- kuvvetlendikçe kızarir, ni - hayet yüzüne bakılamıyacak bir hale geldi, bu ilkbahar sabahınm şu raya buraya serpmek istediği müp hem sisleri dağıttı. Kadıköy açık- Jarma doğru durgun mavi sular Ü- Muharrir vapurun güvertesinde. zerinde birkaç sarı lema parıldadı. Güneşin ilk ilik şuar sırtımı hafif. çe yakar gibi oldu, Artık gün ol- gunlaşmıştı.... İşlerin arkası alındığı vakit saat sekizi bulmuştu. Şemandıradan pa- lamarlar çözüldü. Nazik bir polis memuru bize hayırlı yolculuklar di leş'erek vapurdan ayrıldı. Capo Fa- vo kendini akıntıya şalvererek Sa rayburmuna doğru süzüli kıla. vuz kaptan da yolcuları selâmlıya- rak ip merdivenlerden aşağı ken- dini sandalma kaydırdı. Artık şe hirle bir bağlılığımız kalmamıştı, bir çeyrek sonra Kumkapı önlerin- rinde idik. C apo Faro epey yaşlı bir vâ- pur. 1903 de Belfast tez gâhlarında yapılmış, gençliğinde Patani ismi nltmda Liverpool ile Garbi Afrika arasmda işlermiş. sonra bunu İngilizler merkezi Ge- noada olan bir İtalyan şirketine satmışlar, demek eski gemileri W- cuzca alıp işletenler yalnız biz de- Ziliz... İtalyan şirketi vapura yeni | bir isim takarken salonlarını ve ka maralarını süslemiş, sıcak ve 80 - Zuk su tertibatı yaptırmış, duvar- larmı çiçekli kâğıtların örtmüş, lombozlarma renkli perdeler astır- | mış, hâsılı o kadar hoşa gidecek bir şekle sokmuş ki resimlerini gö- Tünce benim bile hemen boşums gitti, Fakat ne de yapılmış olsa ih- tyar bir kadının yaptığı tuvalet Gİbi sarkan yerleri de eksik değil Bununla beraber işte hâlâ pek gü- zel çalışıyor, yine sıvırya saatte on, on bir milciğini yapabiliyor, denize dayanıklığı var mı yok mu onuda elbette yolda hava bozarsa görü - rüz. Şimdilik iyi vakit geçiriyoruz. Deniz uslu... Marmarayı ve Boğazı Pek iyi geçtik. Bütün Pazar günü Ege denizini de ayni güzel hava ie boyladık. Bütün gün güverte - de bir aşağr, bir yukarı geziniyo- Tuz, çocukların oyunlarını seyredi- yor, resimlerini çekiyoruz. Arasıra canım sıkılmca geminin en srkast- na gidiyor, orada pervanenin dur- gun suda bıraktığı izleri ufuklara kadar takibe çalışıyorum. Hep ada Jar arasından geçtiğimiz ve Karala- ra yakın olduğumuz için martılar peşimizi bırakmıyorlar, Akşam ye- diye doğru, Yunanistanm cenubun da Malia burunu dönerek garbe doğru yol almıya başladık. Şerigo adasını arkamızda bırakarak Mata- ban burnuna yaklaştığımız vakit şimalden sertçe bir meltem esmiye başladı smma dokuzda bu burnu döndükten sonra bu rüzgür da ke- sildi, ! ÜNİVERSİTEDEN RÖPORTAJLAR: Cerrahi Profesörü Nissen'in Görüş ve Düşünceleri: Ders sonunda niversite röportajlarım geç başladı. Arays fasıla girdi. Program yarıya gelmeden sene 80- nu geldi, çattı. Derslerin son günü Cerrahpaşa hastanesine koştum. Mutiska bir tatbikat dersi görmek istiyordum. Tıp Fakültesinin mü- esseselerini dolaşmıştım, Fakat tat- bikat dersi görmemiştim. Hastanede ope $ ratör Doktor Fah- $ riyi buldum. Fena $ bir haber verdi: — Artık tat$i - i kat dersi kalmadı. Maksadıma imkân dairesinde er- menin yalnız bir yolu vardı. Oda tatbikat derslerini veren profesör. le konuşmaktı. Ben de öyle yap- tım, Bir tip insan var ki, kendilerile tanışmanızı daima derin bir hazla hatırlaramız. Bunlar, hayatı bir çöl diye kabul etmezler. Vi mayı, çiçek yetiştirir gibi insan ye- tiştirmeyi, etrafa İyilik saçmayı bitmez, tükenmez bir zevk membai bilirler. Hayat; kendileri için her dakika tazelenen mânevi alâkalarla dolu, geniş, zengin bir mefhumdur. Yaşama zevkini muhitlerine yayar. lar. Öğretmek mesleğinde bulunu- yorlarsa müsbet ruhlu, nikbin, can- lı talebe yetiştirirler. Tıp Fakültesinin ilk defa karşı- laştığım Profesör Nisseni bende be nevi bir insan intibamı bıraktı, Profesöre göre sör Nissene sualler sor- P dum ve cevaplar aldım. İs- minin verilmemesini benden istedi. Bu satırları yazarken düşündüm ki, bü arzuyu yerine getirirsem profe- söre çok şeffaf bir maske takmış olacağım. Sözlerini okuyan herkes, Kim olduğunu htsılsa anlıyacak, o- Run İyisi; elbette ağık tır. Profesör (Nissen) dediki: — Burada hastalarımız miktar. ca azdır. Sonra hasta hakkında i- zahat vermek için yatak etrafında geniş yer lâzımdır. Bundan da mah- rumuz, Fakat noksanlarımıza karşı hazırlığımız tamamdır. 150 yataklı yeni bir hastane . 380,000 tira tahsisat. mız var. Fiyatlar yükseldiği için iş biraz geri kaldı, Fakat 1 Ey. Yülde inşaata girisilecektir. Dün. yanın en modem üniversite kili. niklerinden birine sahip olaca. ğin. Bu klinikte iyi verim almak için ben esaslı bir ihtiyaç duyuyorum. O da şudur: Doçent miktarı 2,3 di- İ ye ders miktarına göre mahdut ol- mamaltıdır, Klinikten asıl istifade e debilecekler talebeden ziyade asis- tanlardır, Bu asistanlara akademik hayatta ileri gitmek için imkân te- min edilmeli, doçentlik miktarı kadroya değil, asistandaki vasıfla- ra tâbi olmalıdır. Çok mükemmel bir asistan, iyi bir etüt hazırlarsa doçent olabileceğini bilmelidir. Ü- # versitede ilimle uğraşmak mese lesi de talebe yetiştirmek kadar mühimdir. Ifıdro sırf tedris baki- mmdan düşünülerek ilimle uğraşa- cakların yolu kesilmemelidir. Tatbikat meselesi ———— a... alebenin pratik görmesinde- ki zorluklara gelince; tale- benin miktarca çok, imkânların az olması elbette noksanlar doğuru « yor. Fakat mesleğin haricinde bu- lunan İnsanların talebenin tahsil esnasında görebilecekleri pratik hakkında mübalâgalı fikirleri var- dır. Hele cerrahlık çok mesuliyeti bir şitir, Her zmeliyattâ bir insan hayatı oynayabilir. Eskisi gibi her doktor da #srrahlık yapamaz. Bu mesleğe pek çok ihtisas girmiştir. Talebeye tatbikat göstermek. ten maksat, hepsinde ilmi alâka uyandırmak, mesleğe girdikten sonra da ilmin terakkisini takip etmesini temin etmektir. Bu ta. lebe arasında cerrahlığı meslek yapacak olanların az, çok iyi bir operatör olmaları için üniversite yi bitirdikten sonra 4 — 5 sene Diyor ki: Türk talebesi, zekâ tbarile bir ecnebi talebeden hiç geri değildir. Fakat umumi bilgisi eksiktir. Bu noksan ise ihtisas sahibi olmıya bir settir. ş YAZAN: ş Ahmet Emin Yalman f #araereeeeeeeeeseamese Prf. Nissen amen surette çalışmaları Hizm. dır. Cerrahlığa girmiyecekler için bi: gaye de her doktorun cerrahi mü- dahale vaktini iyice kestirmesidir. Bir müdahale nekadar zamanmda olursa muvaffakıyet ihtimali o ka. dar çoktur. Eğer cerrahi müdaha- leye ihtiyaç varsa doktor her da- kikanın kıymetini bilerek derhal teşebbüse geçmelidir. Ne gibi vazi- yetlerde dahili tedavinin kifayet edebileceğini kestirmelidir. Cerrahlıkta nazari ve ameli diye tahsili ikiye ayırmak yanlıştır. Bu meslekte nazari malümatm çoğu da ameli görüşten çıkar. İlmi faaliyet alebenin tahsil zamanında ilmi faaliyetlerde bulunma, sı imkânlarından da bahsedenler vardır. Tıpta buna imkân yoktur. Tahsil zamanında ancak ilmi usul- ilerle çalışmak, mi bir görüşe sahip olmak, bilgiye alâka bağlamak öğre nilir. Timi tetkiklerle ancak genç âsistanlar meşgul olabilirler, imi çalışmıya, başka herşeyi feda ede- cek kadar merak sardırmak ve ken» dini bütün bütüne ilme vermek nadir 14: şeydir. Bu İstidat ve ka- biliyette olan nâdirler ele geçiri - lince kendilerinden İstifade etmek, tahsilden sonra klinikte çalışmala- rma imkân vermek icap eder. İlim mesleğini kabul etmek bir feda - kârlıktır. Bu ancak ideal namma yapılabilir. Çok İstidadı olan, mes- İeğinde yeni bir geyler bulması bek- lenen sdam, ilmi meslekte de mu- vaffakryet gösterecek adamdır. Bu son nevi muvaffakıyetten vazgeçe- bilmesi için ilim mesleğinde birta- kım cazibeler yaratmak ve meselâ hastanelerde başdoktor mevkilerini bu gibilere ayırmak icap eder. Türk talebesi hakkındaki gö. rüşüm şudar ki zekâ itibariyle bu talebe hiçbir ecnebi memleke. tin talebesinden geri kalmaz. Yal. nız hayatın her şubesinde olduğu gibi ilmi çalışmanın da birtakım kurulu ananeleri vardır. İşte bun. ları kurmak ve çalışma İmkân. larmı hazırlamak icap eder. Ta. lebenin zekâları var, kavrayışla. rı var, Fakat umumi malümatla.. rı eksiktir. Bu noksan, İhtısas sahibi olmıya bir settir. Saje rah imi çalışm Içın Otrüz da Ba- l de ruhlu olmak icap eder. Ilmi candan merak etmeli, bilgi karşısında hayret ve alâka duyma- İıdir, Ben bu kadar senelik faali. yetten sonra şifaya doğru giden bir yara ile karşılaşmca bir mucize görmüş gibi daima hayret duyu » yorum. Her şifada bir mucize ms- hiyeti vardır. Bunun kargısmda, ta- accup duymak, sebep araştırmak icap eder. Bunu tabi! bularak ge çen adam, hiçbir zaman bir bilgi adamı olamaz. Malümat her kitapta hazır hazır vardır. Muallimden mak sat, bir kitabı şifahi olarak talebe ile beraber okumak değildir. Tim hayreti talebe ile beraber duymak, onunla beraber ayni tecrübeleri ge- girmek, çiçek yetiştirir gibi insan yetiştirmenin zevkini duymaktıf, Bunu yapamıyan iyi muallim ola - maz. Her defasmda bilginin hayret ve merakını talebe ile beraber düy- mıyan adam, her sene ayni dersi tekrar etmekte hiçbir zevk bula « maz, Talebenin kiymetini ölçmekte ezber malümata bakmak hatadır, Imtihanda muvaffak olan ezberci talebe ekseriyetle hayatta muvaf- fak olamaz. İmtihan bütün hayat İçin bir netice diye kabul edilme « melidir, Ihtisas sahibi olan, şöhret kazanan İnsanlardan birçoğu, İm» tihanlarda kendilerini göstereme- mişlerdir. Bu cihetle yalnız imtie hana bakarak talebe hakkında bir hüküm vermemeliyiz. Bir talebe» nin heyecan neticesinde imtihand& tutukluk göstermesi kıymetsizlie ğine ölçü olamaz. Yalnız umumi mafümat vermiye hizmet eden dersler vardır Kİ, te- lebeyi bunlardan imtihana tutmak merasimden ibarettir, Muallim ta- lebesini birer birer tanımıyorsa ve kıymeti hakkinda bir fikri yoksa imtihana yine neticesiz merasim gö zü ile bakmak icap eder. Yalnız bir talebe hükümet hesabma beş sene tahsil gördükten sonra günün birin. de son imtihanı vermedin diye oni açıkta bırakmak hükümet hesabına ön, kendisi hesabına da iyi olmaz, Bunun için talebeyi sıkı bir süz « geçten geçirmek, muvaffak olam. yacakları iptiğaden ayıklamak el- bette lizındır. Bu inihanda da ber şeyden evvel görüş kudreti, merak ve #lâka ölçüden geçmeli « dir. Meraklı adam ize lâzım olan talebe, hâdi- gelere merak eden, kendi kendine sünller soran adamdır. Sırf bir kazanç vasıtası ve meslek diye doktor ve avukat olmayı düşünen ve meselâ “mühendis, muharrir, 8& natkâr, olamıyorum, bari elimde bir doktor veya avukat diplomasi bulunsun,, fikrile üniversiteye gi « renler, yüksek tahsilin temin etti- ği imkânlardan istifade edemezler ve muhitlerine faydalı olamazlar, Universite tahsilinin temeli mutla» ka bilgi merak ve alâkası olmalı. dır., v Profesör (Nissen), Universite muhitimiz hakkında tamamile nik. bindir. Bilhassa kendisile beraber çalışan arkadaştarın fedakârlığın * dan ve kıymetinden büyük bir tak» dirle bahsetmiştir. Bunlar, olgun, yetişmiş birer şahsiyet sahipleri ol. duğu halde beraber çalışmanın fe | ragatlerini bilgi merakı namına se ve seve kabul etmişlerdir. Biz konuşmıya devam ederken yeni bir ameliyat vakti gelmişti, Profesör Nissene teşekkür ederek ayrıldım ve Operatör Doktor Fah- ri, yeni üniversite kliniğinin yakm zamanda yükseleceği yeri bana göte terdi. İstanbulun, Marmaraya ma zır, en güzel manzaralı bir yeri... | Ben öyle ümit ediyorum ki, bu yeni kurulacak, yüksek çalışma muhiti, Profesör Nissenin bahsetti- ği bilgi, merak ve sevgisini mutlas ka canlandıracak ve umumi haya. timızdaki ilim idealizmine bir deme tek olacaktır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: