16 Haziran 1938 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

16 Haziran 1938 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Saz 16-6-938 Bugünkü Hindistan: eşaver Kadınları Yakın Bir Istikbalde Açılacaklar Yunus ve arkadaşlar beni Hy- ber geçidine götürdüler. Misafire edilen ikramlardan en büyüğü bu tasını göstermek. Serajino naldu bu geçitten Peşaverlilere bahseder ken bir gün “talih geçidi (1)" de- mişti. Bunu hepsi hatırlıyor. Haki- kat İngilizlerden evvel Hindi zapte den ordular hep bu geçitten gel- miş, Hindin mukadderatına hükme den fatihler hep bu yoldan Hindis tana girmişler. Kale kapısının önündeki kalaba- bk balk nekadar bizim Şark vilâ- yetleri halkına benziyordu. Arka» daşlar karakola girdiler, birer tü- fek ve cephanelik aldılar. Tüfekle- Fi şöyle bir arkalarına atışlarında hepsinin silâha alışık adamlar oldu ğu anlaşılıyordu. Geçit, Anadolu- Yu bilenler için pek harikulâde de- gil. Ne Gölünk boğazı, ne de An- talyaya inen boğaz kadar heybetli: Fakat orası gazalar ve kazalar ye- ri. Ne zaman sağdaki yüksek ya- macın taşlıkları arkasından bir yaylım ateşi başlar, bunu kestir- mek müşkül. Burada beni en çok alâkadar €- den Alfridi kabilesinden dört di- lenci çocuktur. Daha doğrusu bun lardan biri. Üçü oğlan biri kızdı. Ar kalarında vücutlerinir ötesi berisi görünen siyah, partal bir gömlek, Yalınayak başı kabak dört yavru. Otomobil “pan” yaptı durduk. Dördü birden, yerden çıkmış gibi Yola atıldılar. Arkadaşlardan biri kızı yakaladı, bana sürükledi: 7— Kuçuk Aliridiyi takdim ede- rim.” dedi. Suratı Yunan sanat devrinden kalma küçük bir şaheser gibiydi. İnsan bu yüzdeki kir tabakalarını kazıyıp altını görmek istiyordu. Fa kat bu tabakalara rağmen tabiatin €serine hayran olmamak elde de- KU. İki ayrık mal göz, uzun siyah kirpikler, Yunani bir burun, çene ve yanaklar gözü, gönlü höş eden bir incelikle çizilmiş. Saçlar ça- mur içinde, fakat uçları altın gibi parlıyor. Oğlanlar kara ve çirkin- diler, Uçünün de gözleri ağrıklı, derileri hastalıklı idi. Bu dört ço- cuğun da doğdukları günden beri vücutleri ve yüzleri su görmemişe benziyordu. Arkadaşlar bir türlü bu güzel vahşiyi konuşturamadı. Yalnız bi- te adını söyledi: Kevser. Hepimi- zin yüzüne, kapana kısılmış bir hayvan yavrusu korkusile baktı. Birkaç defa dişlerini gösterdi, fa- kat gülmek için değil. Anladığıma göre buranın en vah $i kabilesi Alfridiler: “— Bu çocuğun harikülâde gü- zelliğinin sirri nedir?” dedim. “— İskender ordus!le gelen ya- kışıklı bir Yunanlı ecdatları ola- cak” dediler. Dönerken birçok köyden gectik. psi müslümandı. Evlerin bü - Yüklüğü ve tarzı herhalde refah #steriyordu. Burada hakikaten şehir balkiyle köylüler arasında maddi k çok büyük değil, Benim Şark- İa şimdiye kadar gördüğüm köy- en çök rahat ve servet ifa- de edeni bu köylerdi ' Bunlar. dan birinin içini görmek istedim. büyüğünün önünde durduk. Galiba muhtarın eviydi, B Kapıdan taş bir avluya girdik. ir tarafında hasır sandalyeler Vardı. Ev sahibi bizi nezaketle ka- Mi yer gösterdi. Fakat ben tarafını görmek istiyordum. Üvsahibi karşıdaki yüksek duvarın Mihayetindeki büyük kapıya gitti. Saldı. İçerden örtülü bir baş çıktı, kadaşlar kendi dillerile benim bir müslüman ülkesinden gel — olduğumu, evlerini görmek is- “İ) The Bonet 40 Derting EZ GP b EET PR ii âsarından bir lâhit — Yazan: | / Halide Edip: İrrrererassse) Iindistanda bir cami tediğimi söyledi. Buralarda müslü manlık “franmasonluk” gibi şey. Kapı açıldı, kadın eliyle beni içeriye davet etti. Kadın tarafının avlusu daha ge- niş, yanda ve karşıda odalar görü nüyor. Her yerde olduğu gibi o- daların önü direkli ve üstü kapa- hı uzun bir teras. Avluda bir yaşlı, iki genç kadın vardı. Biribirimzle “konuşmümız “pandomima” gibi cereyan etti. Fa kat insanlar anlaşmak için ganne- dildiği kadar kelimeye mühtac de dil odaları görmek istediğimi işa- retle anlattım, elimden tuttular, oda oda gezdirdiler. Yatakları, eş» yaları, sandıkları, hattâ bir Sin- ger makineleri bile vardı. Nihayet mutfağa girdik. Dişsiz, ihtiyar bir hatun sebze ayıklıyordu. bana bak tı, güldü. Hiç biri tecessüsüme kız madı, Nihayet görülecek şey kalma- mıştı, Kızlardan biri bir sandalya ya oturdu, öteki ona yalandan bir şey Ikram etti, hepsi birden “çay, çay” dediler. Saate baktım. “avdet, mektep” dedim. £ Anladılar. Ka. dın toplantıları ve mektep içtima için geç bile kalmıştık. * Hindistanın Müslüman Üniversi telerinde her merasimden evvel, bir adam kuran okur, herkes ayak- ta dinler, sonra konferans baslar. Her Üniversitede seçilen ayetlerden birsz ora zihniyetini anlamıys ça Tıştım. Peşaverde “Allah, kudreti ol miyan şeyi size (yapmayı emret mez” âyeti ile başladı. Ve bu âyeti bura halkının tablatine çok uygun buldum. Önümde bin kadar talebe birkaç yüz de hariçten gelen adam var. Talebe mai sorguçlu, beyaz başlık» ları, dar üniformalarile çelik gibi, Başlıkları hepsine biraz horoz ba- n hali veriyor, fakat kavgacı ve cesur bir halka bu yaraşmıyor de- ğil. Bunların yüzünü tetkik eder- seniz hiç birinde mystic'lerde gö- rülen kapalı, sırlı mâna yok. Bilâ- kis apaçık yüzler. Sıhhatlerine, sağ lamlıklarına bakılırsa maddi hayat larında da ifrattan çekinen, itidal- Te yaşıyan insanJar oldukları anlaşı yor. Demek bunlar ne mübalâğalı surette ruhçu, ne de mübalfğalı surette maddeci adamlar. Onun İ- çin merasimin başında okunan âyeti bunlara çok'üygun buldum. Mehteptcs sonra birçok kadın iç timaları oldu. Bunları uzun uzadı ya anlatmak hiç lâzım değil Se- dece diyebilirim ki bugün kadın. ları en kapah yer Peşaverdir. Bu TAN " Tarihimizi Daha Doğru Tanımak,. * (Beş incide) rak ettiklerini kaydettikten sonra se nelik raporunu okumuştur. Bundan sonra ilk söz profesör Ba- yan Âfete verilmiş ve alkışlar ara - sında kürsüye gelerek sık sık alkış larla kesilen aşağıdaki güzel nutku söylemiştir: Profesör Aletin natku “— Bay rektör, profesör Baylar, Bayanlar ve Baylar, “Dies Academi- cus” günü vesilesile söz söylemek fırsatını bana bahşettiğinden dolayı Geneve üniversitesine ve onun sa - yın rektörüne teşekkür ederim, Tür kiyenin selimlarını Geneve'e getir - mek benim için büyük bir zevktir. Memleketimiz arasındaki münssebet ler eskidir. Vaktile Türkiyede yaşı - yan Cenevreli saatçiler kolonisi ara- sında Jan Jak Ruso'nun babasının bulunmuş” olduğunu © unutmuyoruz. Büyük ressamınız Uotard da ara - mızda kalmış, o kadar ki edebiyat- ta Türk ressami ismini almıştır, Türkiyede Atatürkün azametli de- hası altında cümhriyet rejimi tees - süs ettiğinden ve eski yanlış itiyat - lar terkedildiğindenberi Geneve'le Türkiye arasındak! münasebetler da- ha artmıştır. Istanbul darülfünunu » nun üniversiteye kalbedilmesine Ge- neve üniversitesinin bir profesörü memur edildiği gibi'yine ayni üniver sitenin bir profesörü sizin “code"'nuz dan alınmış olan medeni kanunu bir çok senelerdir üniversitemizde tedris etmiştir. Bir kaç hafta oluyor ki, Is- tanbul biyoloji enstitüsünde üniver- | sitenizin sayın mümessillerinden bir zooloji profesörünün hatırasını tebei len bronz bir levha asılmıştır. İçiniz- den bir çokları memleketimizde mü bim mevkiler işgal etmektedir. Istan bul üniversitesi jeoloji kürsüsü de bu meyandadır. Son zamanlarda profesör Pittard Ankara ve Istanbul üniversitelerinde ve büyük bir dinleyici kütlesi karşı- sında bir konferans serisi verdi. Mu- 'denlerimizi tetkik eden bir çok mü- tehassıslar Geneve'in eski talebele - ridir, Diğer taraftan ünivesileleri - mizdeki profesörlerimiz ve hattâ ve- killerimiz arasında Geneve üniversi- tesinin eski talebelerini buluruz. Ge neve'li üstatların derslerini bu sıra - rada da nineler yeni hayata müs- | İsrda dinleyerek feyz almış olan me- rız, analar mütemayil, genç nesil kısmen açılmış. Fakat bura kadın- lığı açıldığı ve umumi hizmetlere girdiği zaman hiç şüphe yok ki çok faydalı, kuvvetli bir ünsür olacak, Münevverler esasen hepsi kadının açılmasına taraftar. Bunu bana konferanstan sonra, sual soru'ur- ken geçen bif hâdise de isbat etti, Hariçten gelenler arasında ufak te fek bir kadın ayağa kalktı, Türk ka dınlarına dair bir sual sordu. A- damcağız kuvvetle “perde” taraf- tarı idi. Sükünla ve hayli uzun ce- vap verdim. Halkın, bilhassa tale- benin tezahüratından but Kadınlı buslarımızı, sanayicilerimizi, ticaret adamlarımızı, doktorlarımızı, serbest #limlerimizi, avukatlarımızı söymak- la bitiremem. İlim ve cemiyet Milletler arasındaki kültür müna- sebetleri, en sağlam münasebetler - dir. Ilim, cihanın muva t ve riza sani, itiraz İmkdini bırakmıyarak, ta hakkuk ettiren belki yegâne sahadır. Müsavat mevcut olmıyan beşeriyet- te, müsavatı temin eden ancak ilim- dir. Cümhurreisimiz Atatürk, cmhu - riyetimizin yıldönümü vesilesile irst ettiği birnutkunda Türk milletinin Binin memlekete faydalı açılma | entellektüel sanat ve cemiyet karak- devri pek yaklaşmış oldüğunu his || terini tayin ve tebarüz. ettirdikten setmemek kabil değildi Fakat iş bu kadarla da bitmedi, Profesğle- rin içi pek dolu olacak ki “perde” aleyhine biri uzun ve çok etraflı bir nutük verdi, Nihayet bir seher vakti girdi Rim bu döst şehirden yine bir se- her vakti çıktım. Ayrılırken na- silsa talihin beni sevkettiği bir A- nadolu şehrinden «ıkıvormus ibi mahzun oldum. Hâlâ Peşaverlilerin sesini düvarım: “Hüda Hâfız, Hü. da Hüfiz!” —— —— BURSADA : Kaçakçılık Vakaları Azaldı sonra: “İşte bunun içindir ki, idealimiz. her vasıta ve her çare ile milletimi zin yüksek vasıflarını, yorulmaz fanliyetini, fıtri zekâsını. ilme, zü zel san'atlere ve milli birlik his- lerine bağlılığını devamlı bir su. rette tekâmül ettirmektir. Türk milletine pek uygun gelen bu ide al onun bütün beşeriyete karşı 0 lan içtimai tarifesinde, insanlığa yardım, refah ve sulh getirmesinde kati muvaffakıyetini temin edecek tir, demişlerdi. Size temin edebilirim ki, Türki - yede cümhuriyet rejimi kurulduk - tan sonra memleketim artık Osman- hı imparatorluğunun son asırlardaki manzarasını göstermemektedir. Ya - pılan derin içtimai inkılâplar'ara - Bursa, (TAN) — Devamlı takipler | sında Türk kadınının erkekler gibi her yerde olduğu gibi burada da Ka-| bütün ferdi ve siyasi haklarını ka- Şakçılığı azaltmaktadır. 937 - 938 ma- | zanmış olmasını bilhassa kaydetmek li yıl içinde vilâyetimizde 1600 kü-| icap eder. Memleketimde bir erkek sur kaçakçılık vakası tesbit olunmuş. | vatandaşla bir kadın vatandaş ara- tur. İlik bakışta bu rakam çok görünü | sında hiç bir fark yoktur, Hemen i- yorsa da hakikatte öyle değildir. Çün lâve ederim ki bu haklara tasarruf kü vakaların yüzde doksanı, içmek i- çin sz mikdarda tütün bulundurma- dan ibarettir. Yüzde onu da hakiki ka bize yeni vazifeler emretmektedir. “Tarihimizi daha doğru: tanımak,, çakçılık mahiyetindedir. Yine 1600| Bu saatte münevverlerimizin baş - küsur vakadan yüzde doksan dokuzu | luca meşgalelerinden biri tarihimizi tütüne, kalanı da müskirata ait bu. |daha doğru olarak tanımaktır. Junuyor. Vaktile bütün yüksek mektepli de Avrupa medeniyeti Asya mede - niyetinin kızı diye öğretilirdi. Bunun da formülü gayet basitti: “Ex oriente lux” sonradan bu mefhumlar yıkıl - dı. Bir çok büyük âlimler. aksi ola- rak Avrupanın Asyayı medenileştir- diğini göstermeğe savaştılar. Bura - da Salomon Reinach'ın “Le mirage oriontal” yani “Şark serabı” adını verdiği meşhur kitabını zikredebili- Tiz. Bugün tekrar bu eski formülü ta- zelemek ıztırarında olduğumuzu ve elle dokunulabilir bir şekilde canlan dırarak merkezi Asyanın ve On Asyanın Avrupa medeniyetinin ana- sı olduğunu kabul etmemiz lâzim ge- liyor. Neolithigue devirden bahsedi - yorum. Ve yine sizlerden biri sene- Verdenberi bu mezhebin bavvariliği - ni yapmıştır. Beyaz ırktan olan Türkler, antro- polojik taşniflerimizin “Homo Alpi- nus tibi dediği başlica büyük camia- ya mensuptur. Neolithigue'lerden evvel bilinmiyen ve bugün Avrupa- ya mebzuliyetle yayılmış olan bu brakisefal tip, Egenin ; öte kıyısın - da Orta Asyadan Marmara sahille - rine kadar geniş mıntakaları bügün olduğu gibi işgal etmiş ve etmekte - dir. Türk liüguistigue ailesine ge - dince: O da Pamir ve Hindistandan Volgaya ve Orta Tunaya kadar “Eu- rasie” de büyük bir sahayı kaplar. Eğer tarihimizde varılması müm kün kaynağa kadar, nesilden nesile rücu edecek olursak - nasıl ki, İs- viçretiler de cetlerini arıyârak Welvet'lere ve Celte: bilirler - Türk mill, eski medeniyetlerde mühim rol oy #ıyanların en eskilerinden biri olduğu müşahede edilir. Yalnız bu tek misali nazarı iti- bara alsak dahi tarihimizin bir â- sında eski o mezopolamyanın en kuvvetli bir devleti olan Sümerle- ri ve Anadoludaki devletlerin en kuvvetlisi olan Hiütleri cetlerimiz olarak kabul etmek lâzımgelir. i Vesikaların meydana koyduğu hakikatler Bu çetlerin,medeni ; vaziyetlerine dair bir kaç senedenberi elde edilen arkeolojik vesikalar şâyani hayret tafsilât meydana çıkarmışlardır. Sor bon tarih ve i; rü Abel Ri niye profesö- anlılardan ev - vel şark ilmi” adlı eserinde Radet'in bu cümlelerini zikrettiğini' görüyo - ünde Mezopotamya nun, İzân körfezi plâjlarından Ege kı- yılarına kadar, bu intişarın ilk mer- kezi olduğu görülür.” Ve yine Abel Rey buna ilâveten: “Daha yüküek bir medeniyet farzedilmedikçe biz - zat Chaldee'nin bile, hakikaten ilk olan merkezi Asya medeniyetinin Pasifik Okyanusuna; olduğu gibi Ak denize, garbu, cenuba ve oradan Mı- sira ve şark ılmasında ve garba doğru yürüyüşünüde bir merhaleden başka bir şey olmadığı görülür, di - yor. Bir kaç satır sonra dü “Kappadok- ya ve Firikyanın mutavassıt menzil ler, Lidyanın ise son temsil ve niha- yet noktası ve son tevzi yeri olduğu görülür.,, diyor. İşle üzerinde bu . kadar .mühim hâdiseler cereyan etmiş olan bu top raklar, bugünkü Türkiyedir. Bu va- kısları başaran insanlar bize düşün- celerini süyleyebilselerdi: Direkt ola- rak bu yerleri hiç terketmemiş ol: - malarından ve en direkt olarak ta müşterek bir kütle halinde bu ta- rihten sonra merkezi Asya yolunun daha gerilerinden gelmiş bulunmala rı dolayısile bugünkü Anadolulula - rı kendi hakiki halefleri olarak tanir- lardı, Umit ediyorum ki bunun an - tropolojik delilini yakın bir zaman- da elde edeceğiz. Anadoluda yapılan araştırmalar Bir taraftan Küçük Asyada ber devre ait olarak yapılan hafriyatta tesadüf ettiğimiz iskeletler! toplıyor ve bu araştırmalara hususi bir itina gösteriyoruz. Diğer taraftan da Tür- kiye hükümeti teklifim üzerine bü - tün Türkiyede yaşıyan halk için ge- »*ş bir anket tesis etmiş-bulunuyor, Bu suretle bunların biribirlerile ve beşeriyetin mazisi ile halini mu - kayese Imkânını bulmuş olacağız. Türkiyeyi bu üniversiteye bağlı - yan bazı rabitâları hatırlamakla bah Çç era (BAŞMAKALEDEN MABAT) Milletler Cemiyetine Ne Oluyor? (Baş: 1 incide) Halbuki bugün Hatayda Millet- ler Cemiyetini temsil edenler, Fransız siyasetinin kara ve mür- teci tarafında bulunan kuvvtlerle elele vermişlerdir. İhtiras yangın- ları üzerine petrol dökmekle meş- güldürler. Adeta Yakın Şarkla bir Ehli Salip ruhu uyandırmıya uğraşıyorlar. Güya Milletler Cemiyeti ideali na- mına bârış ve ahenk kurmak için Hataya gönderilen bu efendiler, aca- b şahsi olarak hangi karanlık cere- yanları temsil ediyorlar? Zaten su- kuttan sukuta uğrıyan Milletler Ce- miyeti idealine gözgöre suikast ha- zırlamak hakkını kendilerinde nasıl bulabiliyorlar? Milletler .Cemiyeti hakkında In- sanların bir saniye için besledikleri bütün yeni rüyalar yıkılmıştır. Fa- kat cemiyeti, yarına ait bir ümlt; ışığı, barışı, #klin icaplarını temsil eden bir bayrak halinde yaşar gör- mek bir ihtiyaçtır. İnsanlığın bu ihtiyacı karşısın- da Milletler Cemiyetini temsil e- denlere düşen mesuliyet çok “ağır- dır. Cemiyetin ideallerine aykırı bir gidiş tutmak veya cemiyet namına böyle şahsi ve ihtiraslı bir gidiş tutanlara seyirci kalmak Milletler Cemiyeti hesabına inti- hardır. iç şüphe etmiyoruz ki hükü- metimiz, Milletler Cemiyeti adıns yapılan çirkin ve şahsi hare- ketleri, cemiyetin varlığında alâka- sı olanlara bildirecek ve bu menfi gidişi protesto ederek düzelimiye â- mil olacaktır. Fransızlara gelince akıl, barış, ve İiklik ruhunu temsil eden Fransız cephesinin soh bir hamle yapması- ni ve anlaşmayı kati bir hale koy- | masını bekliyoruz. Hatay ve civarın- da türlü türlü tahriklerle anlaşmayı boznıya çalışan o unsurların — pasa- portların ari .& maksatlarını tahlilden "geçirmek" bizden “ziyâde Fransızların menfaati icabındandır. Ahmet Emin YALMAN Belediye Memurlarının Harcırahları İ Ankara, 15 ( TELEFONLA) — Mülhak ve hususi büdcelerle idare olunan milesseseler memur ve mün- tesiplerinin umumi harcırah karar. namesi hükmüne tâbi olup olmadık. ları bazı belediyelerce tereddüdü mu cip. olmuştur. İç Bakanlık, alâkalı dairelerle temas ederek belediye me- murlarmın ve müntesiplerinin de harcırah kararnamesi hükümlerine tâbi tutulmaları lâzım geldiğini tes hit etmiştir. Keyfiyet belediyelere Adliye Tayin Kararnamesi Ankara, 15 ( TELEFONLA) — Adliye Bakanlığı, hâkim ve müdde- iumumiler arasında yeniden tayin ve tahviller yapmaktadır. Bakanlık bu hususta yeni bir kararname pro- jesi hazırlamış ve proje yüksek tas- dika arzedilmiştir. — ———— tiyarım. ve Bay rektör, bu bağların takviye bulmasile hayırlı neticeler vermek için daha başka bağların da teessüsünü temenni ediyorum, Memleketinizde bulunduğumuz. zaman, memleketimizin adli ve iç- timai havasını teneffüs ediyoruz. Sizler gibi biz de, Türkiyede bir tek arzu besliyoruz: Bütün tecelli- yatile ilmi yükseltmek, ilerletmek ve o sayede daha emniyetli, daha şümullü bir şekilde çalışmak. Tanışmak hemen ekseriya biribi - rini sevmektir. Biribirini sevmekte hüsnü niyet sahibi e insanların sulh dedikleri şeyi fethetmektir. Bizim Büyük Şefimiz Atatürk, şar- ki Avrupada ve Marmaranın ötesin- de her vasıta ile ve yüksek şahsiyet- lerinin bütün nüfuz ve kudretile bu hissimlhafazaya ve takviyeye çalı - şıyor. Bay rektör, sahabetinizde yetişen ve yetişecek olan ve bu çatının al - tında geçirdikleri hayatın sadık ha- tırasını dalma taşıyacaklarına emin olduğum Türk talebelerinin hatıra - larını sizin de muhafaza etmenizi di- lerim.

Bu sayıdan diğer sayfalar: