4 Şubat 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

4 Şubat 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TAN Gündelik Gazete —o 'TAN'ın hedefi Haber da, fikirde, o herşeyde temiz, dürüe, sariini #imak, o karin gazetesi olmıya çalışmaktır. ABONE BEDELİ Türkiye Ecnebi 1400 Kr. 1 Sene (o 2800 Kr. 50. 6Ay 1500 » 400 , 3 Ay 800 » 150 , 1 Ay 300 « Miitetleraram posta tttihadına dahil olmayan memleketler için abone bedeli müddet mrasiyle 30, 16. 9, 3,5 liradır. Abone bedeli peşindir. Adres değiştirmek 25 — kuruştur. Cevap için mektuplar 19 kuruş” vk pul Mövesi İzımdır. amme veee see GÜNÜN MESELELERİ j i * Hitlerin Sulh Teminatı Aler merakla beklenen son nut- kunu pazartesi günü söyledi. Herkes yeni bir tehdit, yeni bir harp programı bekliyordu. Halbuki Hitler yeni bir istilâ niyetinde olmadığını söyledi. Almanya için müstemleke meselesinden başka bir mesele mev- cut olmadığını, bunun bir harbe değ- mediğini anlattı, Hitlerin her nat - kunu bir harp tehlikesinin takip et- tiğini bilenler biraz geniş nefes al - ehemmiyet vermek eniz olacağını da ha iyi takdir ederiz. 1933 mayısında Hitler demişti ki: “Almanya kendisi için muahedelerin çizdiği yoldan başka bir yol takip et miyecektir, o Alman milleti hiç bir memleketin topraklarına (o tecavüz fikrinde doğildir.,, 1934 ikincikânununda ştnu demiş 4x “Sar meselesi halledildikten son- ra Almanya Lokarno o muahedesini yalmız Jâfzen değil, ruhan da kabule 985 mayısında sulh muahedesinin askeri kayıtlarını yırtıp attıktan son ra demişti ki: “Almanya kendi ira - desile imza ettiği bütün muahedelere riayet edecektir, Bilhassa Lokarmo muahedesinim — tahmil ektiği bütün mecburiyetleri aynen ifa edecektir. Almanya ne Avusturyanın işlerine karışmak, ne Avusturyayı ilhak et - mek, ne de Avusturyayı anşlusa İt- hal etmek fikrindedir.,, 936 martında Lokarno muahedesi- ni reddederek Ren sahasını İşgal ei- tiği zaman şunları söylemişti: “Üç se melik mücadeleden sonra bugün Al - manyanın müsavi haklara sahip ol - ması için yaptığımız kavgaya niha- yet bulmuş nazariyle bakabiliriz. Av rupada araziye ali emellerimiz yok” tur., 1937 de tekrar etmiştik “Sürpriz devri attık keçmiştir... 1938 nisanında, bu teminata rağ - men Avusturyayı ilhak etmiş ve bil münasebetle | şunları söylemişti: “Programımın esasinı, kan, ateş ve şahsiyet teşkil eder.,, 1938 eylülünde, Çekeslovakyndaki Südetler arazisini işgal ettikten sonra tekrar dünyaya teminat verdi “Bu, Avrupada yapacağımız arazi davası - nın sonuncusudur.,, 1938 ikinciteşrininde müstemleke meselesini ortaya attı ve “Almanya nın inlistemleke meselesinden. başka davası kalmamıştır... diye | temitnt vermişti, Demek ki şimdi Almanya müstem- leke meselesini hal ile meşguldür. Hitler bu defaki nutkunda da müs - temleke meselesinde ısrar etmiş ve Fransa ile İngiltere aleyhinde başka bir arasi davası olmadığını söylemiş tir, Bu hulâsa bize gösteriyor ki, AT - man devlet adamının programi mu- ayyendir ve adım adum bu programı TAN Geçen makalesinde "Maarif Şürası,, etrafında fikirlerini anlatan muharrir, bu yazısında da lise tahsili üzerinde duruyor ve mevcut liselerin gençlere tam kültürü vermekten uzak bulunduğunu, müşahedelerine istinaden ortaya koyuyor. 0 kele hel ultürü Vermekten Üzaktır | men evvelki o makalemde, maarif meselelerinin, ancak birbirine bağlı ve ayni zamanda memleketin içtimai ve iktısadi ih- tiyaçlarına ve imkânlarına uygun olarâk toptan halledilebileceğini, ve maarif siyasetimizin esaslarını tesbit ederek on senelik bir inkişaf programı hazırlamanın, “Maarif Şürası,, nın ancak üç senelik tet - kik ve tecrübe faaliyeti neticesin- de başarabileceği büyük bir iş ol duğunu söylemiştim. Bunun, tek bir Insan tarafından yapılamıyacağı gayet tabiidir. Ben bu makalelerimde, muhte- lif maarif meseleleri ve tahsil mü- esseselerimizin vaziyetleri hükkın- daki müşahedelerimi ve düşünce - lerimi - Şüranın faaliyeti için tet- kik ve tecrübe mevzuu olur ümi « diyle - yazmakla iktifa edeceğim. Bunlardan sonra da, kendimize uy gun bir maarif sistemi hakkındaki hoktal nazarımı bildireceğim. gi esaslar üzerine istinat ederse et- sin, memleketin idareci, teşkilât. çı ve âlim sınıfım yetiştirecek 0 - lan üniversiteye ve diğer yüksek mekteplere gençleri (hazırlayan tahsil müesseselerine ihtiyaç van dır. Bunlara, ister Fransada oldu - ğu gibi “9lise,, ister Almanyadaki gibi “gimnazyum,, yahut “Tek mek tep sistemi, taraftarlarının dedik ml e eN ni gri del ve mahiyetleri değişmez. Liselerin yahut bu mahiyette olan müesseselerin vazifesi, cemi- yetin siyasi, içtimai, Iktisadi haya- tına idareci ve teşkilâtçı olarak kârışacak, memlekette ilim yapa- cak olan münevver zümrenin, yük sek ihtisas terbiyesi almadan ev - vel ve bunu alabilmesi için, kazan mağa mecbur olduğu umumi kül « türü veren müesseselerdir. Ağızlarda pek çok dolaşan fa - kat mahiyeti üzerinde anlaşılama- yan bu umumi kültür nedir? “Kırk senelik profesörlükten sonra kültürün ne olduğunu he - nüz bilmiyorum,, diyenlerin, kül - türü “her şeyi unuttuktan sonra kalan şeydir, diye tarif edenlerin paradokslarını bir tarafa bıraka - yak kültürün mahiyetini tebarüz ettirmeğe çalışalım. vvelâ kültürü bilgi ile karş tirmamalıdır. İsterseniz, bir insanın muhtelif mevzulara ait bil bir bilânçosunu yapmak mümkün olur. Fakat bir (insanın gilerin kemiyet itibariyle çoğal « ması İnsanı (tebahhur - erudition) a götürebilir; fakat tebahhur kül *ür değildir. Bilgi, ili mve ondan kuvvet a - lan teknik, hayatın maddi unsur. larını değiştirmek hususunda in « sana iktidar kazandınr. Teknik, mağaralarda taştan silâhların yon tulmasıyle başlamıştır; bugün bir otomobilin standarize imalinde en mütekâmil ve mükemmel şeklini almıştır. Halbuki kültür işe çevrilmiş - tir; onu kazanan İnsani değiştirir, Teknik insana maharet kazandı - rır, verimi çoğaltır, fakat fertlerin ve milletlerin seviyelerini ve kıy- metlerini yükseltmez Dünyada ma hir bir çok ahmaklar, kültürsüz mü kömmel tekhisiyenler vardır. Kültür, hayat hâdiselerine git « tikçe daha doğru ve daha derin ma na verilmesini ve kiymet takdir fikri tahakkuk ettirmekten başka bir şey olen ld İçe > yapmamaktadır. e. kültürdür ki mütefekkir türdür. Ve ancak liselerde melerine rağmen insan kal: beşeriyetle irtibatını muhafaza et- tirir; onu beşeri faaliyetlerin en yüksek mahsullerini, edebiyatını güzel sanatlerin, ilmin, tekniğin en nefis eserlerini anlıyacak ve bun - lardan zevk alacak bir seviyeye yükseltir. * B undan dolayı kültür insanı, basitlikten, adilikten, göre neğe bağlılıktan, Oo mahdutluktan kurtarır; ona çok geniş ufuklar açar; kendi müukadderatı, hayatın manası ve hedefi, fikirlerin ve ka- naatlerih, ilmin, sanatin, içtimai müesseselerin hikmeti vücutları ve kıymetleri üzerinde düşünmek, - muvakkat ve nisbi dahi olsa - şu - urlu bir surette şahsi hü mler, vermek iktidarını kazahdırır. , tam bir kültürün teşek külünde, ilmin. edebiyatın, sana « miele saplar. Bunun içindir ki; yalnız ede » biyat ve felsefe üzerine istinat e - den klâsik bir tahsil de, sadece müs bet ilimlere müstenit modern bir tahsil gibi, tam bir kültür kazan « dırmıyacaktır. Hakiki ve tam bir kültür, ilmi zihniyetin vuzuh ve katiyetini ve tahlil iktidarını, felsefi zihniyetin genişliği, derinliği ve terkip küd- reti ile birleştiren kültürdür Ve ancak liselerde böyle bir kül tür verildiği zamandır ki. kendini bugünkü mudil medeniyet meka nizmasının çarklarına kaptırarak, maddenin ve tekniğin esiri kör kuv vetler haline gelmiyen. ihtisasileş melerine rağmen insan kalan fert ler yetişebilecektir. , Bizzat yarattığı ve mütemadi - yen çoğaltıp kuvvetlerin ölüm tehdidi altında bulunan bugünkü sınai ve mihaniki medeniyetin; i- min ö6haleti, bolluğun darlığı ik - tidarın aczi doğurduğu bu tezatlar la dolu cemiyetin muhtaç olduğu idareciler, böyle tam bir kültüre sahip olan münevverlerdir. niversite ve yüksek mektep - İer, anenk liselerde o böyle bir kültür kazanmış olan gençleri bazı istikametlerde derinleştirir, ol gunlaştırır, ihtisasileştirir fakat böyle bir kültür bulunmayanlara bunu temin edemez. Kültürün mahiyetini tebarüz et tirdikten sonra, kendi kendimize şu suali sorabiliriz! Acaba liselerimiz, gençlere böy le bir kültürü,kazandırmak sure - tile fonksiyonlarını hakkile yapı - yorlar mı? Kendimizi aldatmak faydasız ve hakiki vaziyeti olduğu gibi gör « mek onu düzeltmek için ilk şart olduğu içindir ki, bu suâle, müşa - hedelerimiz ve tetkiklerimize da - yanarak “hayır, cevabını vermek mecburiyetindeyiz. Maarifin diğet sahalarında ol - gü gibi lise tahsilinde de, oldukça büyük bir inkişaf hasıl olduğunu inkâr etmek daha nankörlük olur, Ancak biz daima daha iyiye ve da- ha mükemmele doğru flerilemek Astediğimiz icindir ki. bunu Kâfi gör “Yazan: Sadrettin Celâl Antel Hakiki ve tam bir kültür, ilmi zihniyetin vuzuh ve katiyetini ve tahlil iktidarını, felsefi zihniyetin ge- nişliği: derinliğ ve terkip kudreti ile birleştiren kül - zamandır ki, kendini bugünkü mudil medeniyet me- kanizmasının çarklarına kaptirarak, maddenin ve tek niğin esiri kör kuvvetler haline gelmiyen, ihtisasileş- böyle bir kültür verildiği an fertler yetişebilecektir. miyorüz ve İiselerimizin gençlere bugün anladığımız manada hakiki bir kültür vermediğini söylemeyi bir vazife biliyoruz. Hattâ, lise mezunlarından bir kis mında, bu kültür eksikliğinden baş ra, muhtelif ilim (şubelerine alt esas bilgilerin de bulunmadığı bir hakikattir. . Binlerce sayfa tarih, coğrafya, &- debiyat, felsefe, fizik, riyaziye... O- kuyan gençlerin zihinlerinde tarih kadrosunun teşekkül oetmediğini onların tarihte devraçan en mü » him hâdiseler ve şahıslar hakkın - da sarih bilgileri (olmadığını, bir haritayı manalı bir surette okuya- madıklarını, en basit hesap âmeli- ye ve meselelerini yapamadıkları Ri; fikirlerini ve hislerini munta- zam, vazih ve tertipli bir surette gönle we zem Ne iinde cücmedikle- bit etmiş bulunuyoruz. Fikrimizce vaziyeti, şu muhte - lif sebeblerle izah edebiliriz; 1 — Liselere gelen talebenin s6 viyesi; 2 — Sınıfların kalabalıklığış 3 — Muallimlerin vaziyeti; 4 — Program ve metod; ; 5 — Ana lisandaki tezepzüp ve istikrarsızlık. Bu noktaları birer birer gözden geçirelim ve bunlara karşı alınma- 8ı lâzım ve mümkün olan bazı ted- birleri gösterelim. — Orta mekteplerden lise » lere gelen talebenin (o gekâ, istidad ve bilgi seviyesi itibariyle çök gayri mütecanis ve Umuriyet le, hakiki bir lise tahsilini müvaf- fakiyetle takip edemiyecek ve ba- şaramıyacak dereöede düşük oldu ğu muhakkaktır, Maarif istatistiklerine göre (934- 033) ders senesinde bütün Türki - yede mevcut 36 resmi lisenin bi - rini sınıflarındaki talebe © sayisi 3.557 dir. Bunlardan ancak 2.460 4 ikinsi sınıfa geçebilmiştir; yani bir sene sonra, 1.097 talebe, muhtelif sebeblerle mektebi terketmiştir. (1936 - 1937) ders senesi sonunda 1 selerden 2. 058 talebe mözun ol - muştur. Bu rakamlardan anlıyoruz ki (1934-1935) ders senesi başında li- selere giren gençlerin üçte biri hi- $e tahsilini bitirmeğe muvaffak ola mamıştır. Bunlardan bir kısmı, her halde ailevi vaziyetleri dolayisiy » le mektebi bırakıp kendilerine bir iş bulmak mecburiyetinde kalmış - lardır; diğer kısmı da, esasen lise tahsilini başarabilecek fikri kabi - iyette olmadıklarından dolayı mek tebi bitirememişlerdir. Halbuki, rasyonel bir maarif teşkilâtında, birinci kısım (talebe arasından çok zeki ve kabiliyetli olanların devlet hesabına tahsille- rine devamlarını temin etmek su retiyle memlekete kıymetli un - surların kazandırılması, ikinci kıs ma dahil olan gençlerin de lisele- re hiç alınmamaları icap ederdi. B öyle olmamam şu sebebletle izah edilebilir; Ekseri ebeveynin çocuklarına - 4 Tam zekâları, istidatları müsait olma - sına bakmıyarak - muhakkak bir lise tahsili vermek istemeleri. Devletin, her orta mektep me xununa, hiç seçime tâbi olmaksı- zan İliselere girmek hakkını ver- mesi Çocuk anaları ve babaları böy- le hareket etmekte bir cihetten bel ki - haklıdırlar demiyelim . mazur durlar. Çünkü, içtimai ve Aktısad! inkişaf ziyadeleştikçe ve umumi se "viye yükseldikçe, devlet dairelerin de ve hususi müesseselerde, gittik çe daha fazla tahsil görmüş genç- leri almak temayülü çoğalmakta - dır, Diğer eihetten orta mektepten çıkan gençlerin, liselerden başka gidebilecekleri çok mütenevvi mes lek ve sanat mektepleri de mevcut değildir. Fakat bütün bunlar, bem ferdi hem içtimai menfaat bakımından, bu vaziyeti devam ettirmeyi meşru gösterecek kadar kuvvetli *sebep - ler değildir; çünkü, bu şersitte 0- lan çocukların büyük bir kısmı li- seye girmekle bir çıkmaza girmiş oluyorlar; bir iki sene ailelerine boş GÖPÜŞLE Bitaraf Kime Karşı? Yazan: Sabiha Zekeriya Sertel üliver olmak iddiası güden bir sı büyük devletler, o küçücük devletleri cüce gördükleri için bun * iara diyorlar ki; “Benim aleyhimde, 'düşmanlarımın lehinde minnacık bir söz söylersen, seni bitaraflık hudu » dundan çıkmış bir düşman tanırım, ve sana düşman muamelesi yapa - FU 5 Cüceler güliveri gördükleri zaman ne kadar şaşmış, ne kadar korkmuş” V larsa, bu küçücük devletler de, ko * unu oynatırsa topumuzu birden & zer gibi bir vehim İle, gözleri karar» mış, İlim, edebiyat, siyaset sahasına, aman dikkat, ne İsayı, ne Müsayı, n& Muhammedi gücendirmeyin, kumam dasını veriyorlar. * e. Bu, diplomatların bileceği iş. Fakat bitaraflığın şimdiye kadar kabul © dilmiş bir mânası var. Muayyen bir meselede hiç bir menfaati olmayan, alâkası bulunmuyan üçüncü bir şahıs, çarpışan iki kişinin davasında bir taraf bir rol oynıyabilir. Fakat, hake- min veya hâkimin, hükmedeceği vada bir alâkası olmaması şarttır. Dünya hâdiseleri öyle mi? Mev. zuu bahis davada, yeryüzünde ü kadar devlet ve millet varsa hepsi alâkadar, Yarın patlıyacak olan m» mumi bit harbin kıvılcımları i yeryüzünü tutuşturucak, Bu girmezden evvel, her milletin men * faali neredeyse, oraya akması da ge yet tabli bir hâdise. Güliverin aley » hinde konuşmuyalım, di ru da methelmiyelim. Bu (düşman yere masraf ettirdikten ve zaman kaybettikten sonra mektebi birak- mağa mecbür kalıyorlar. © Binbir zorluk içinde, her sınıfta iki sene kalarak İliseyi bitirenlere gelince bunlar, - dünkü ve bilhas- sa bugünkü şeklinde « hakiki fikri kabiliyetlerin takdirini mümkün kılmayan olgunluk imtihanını ka- bildikleri diplomanın verdiği salâ hiyetle, fena doktor, fena mühen- dis, fena muallim,... olarak memle ketin başına musullat oluyorlar. rta zamanlarda bir çok insan ların (indulegences) larla pa pazlardan Cennete girmek hakkı - nı satıpaldıkları gibi bugün de bir çok gençler para kuvvetiyle, teşki lât bozukluğu dolayisiyle, kabiliyet li olmadıkları bir tahsili takip et - mek ve bitirerek lâyık olmadıkla - rı mevkilere gelmek hakkıpı kaza nıyorlar, Hakşinas olmak için, bu vazi - yetin yalnız bize has Olmadığını, derece arkı ile, bir çok memleket lerde ayni olduğunu, bu memle - ketlerde de maarif meselelerinin rasyonel bir surette halli ile uğra- şıldığını söylemek icap eder. Fikrimce, bu vaziyete son ver- mek için olinacak tedbirlerden bi- ri ailelerin bu yanlış” telâkkilerini düzeltmek, ayni zamanda muhte « if zekâ ve istidatta' olan gençle - rin gidebilecekleri mütenevvi tip- te sanat ve meslek mektepleri âç - maktir, kinci ve esaslı tedbir ise, li- selere seçerek talebe almak tır, Bu çok mühim ve halli çok güç mesele üzerinde biraz duralım. Bilhassa son elli sene içinde ya pılan psikoloji tetkikleri bize, re - künn kemiyet ve keyfiyeti itibari le insanlar arasında büyük fark - lar bulunduğunu, insanların büsbü tün başka mahiyette fikri tiplere mensup olduklarını ,tahsil ve ter - biyenin bunları esaslı bir surette değiştiremediğini göstermektedir. Yani, doğuştan basit ve dur - gun bir zekâya malik olan bir ço cuğun, tahsil ve terbiye sayesin - de kuvvetli bir zekâ kazandığı. ya hüt (hassi » sensorlel) tipte yaratı! miş olan bir insanın akli tipe isti hale ettiği görülmemiştir. Bu psikolojik hakikat, Hselere zeki ve istidatlı olan bütün genç - leri ve yalnız onları almanın çok yerinde bir tedbir olduğunu teyit etmektedir. Bu seçme esası kabul edildikten (Arkan 8 incide) a Üniversiteye giri da en nihayet - milli hudutlarını, istiklâllerini mü - dafaa için kanla başla z insanlık tarihine (o bir kal destanı hediye etseler dahi, içimiz den kupan alkışları garyara edip letlerden birinin istiklâlne göz koy» duğu zaman, bu topraklarda Yaşıyi Varın, bu tehlikeyi sezenlerin susma» 8ı'bir bitaraflık mânası mi ifade decek? Bitaraf, kime karşı? Bizimle, di yanın sulh siyasetyle, insanlığın adetiyle hiç alâkası olmıyan, Meril te İki düşman ordusu çarpışırsa, b arzın sakinleri bitaraf Fakat bu dövüşme yarın benim tımdan istiklâlimi götürecekse, na karşı bitaraf kalabilecek bir insan ve millet tasavvur lir mi? Dünya mikyasındaki lerde küçük büyük her milletin, devletin alâkası vardır. Kendi fantine göre bunlardan birine ta tar, ötekisine düşmandır. Bu bitaraflar değil, bir taraflılar Kendi memleketinin menfaatlerin koruyan bir taraflılar, Bu bit istiyenler, siyasetle efkârı un leri sustursalar dahi, kalplerin, kafan ların, hislerin bir tarafa akan cahını nasıl boğabilirler? Ben, “8 fikir hürriyetine, söz hürriyetine, da hil? siyasetine müdahale etsem hi, sen bitaraf kalacaksın.,, Bu hü mün karşısında bitaraf kalabileci ler varsa, ortaya çıksınlar, saplarından yerin altına lar. İki Vilâyetin Belediye Intihabı Yenilenecek Devlet Şürası umumi heyeti Ad na ve İzmit belediye intihabatımı he karar vermiştir. Bu iki Berline Giden Üniversite Talebesi Berlinden verilen malümsta İstanbul üniversitesinin sömestr tatl Tini Avrupada bir tetkik seyahati i le geçirmek Üzere Berline lan talebe grupuna Berlinde Bü! elçimiz Hamdi Arpağ tarafından Dil çay ziyafeti verilmiştir Ziyatetie Ab man hükümeti erkânından büz Ge vat da bulunmustur Berlinde Mu | ziyafeti müteakip halk & den birkaç parça okumuş ve t den Perihan piyano ile refakât rek alkışlanmışlardır. Talebe g gece Türk klübünde verilen merede bulunarak tahsilde b

Bu sayıdan diğer sayfalar: