21 Mart 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9

21 Mart 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

nan düşmana iyi bir darbe Yy « Peraber, muvaffakıyet bize Taa, okuzuncu alay kumandanı” #ehadetine malolmuştu. Bı Sirtlarda fırkamız tam on Iki Met l Türk hamaset ve şe- ek, İ düşmanlara bile tasdik et- Ayi bir mukavemet göstermişti. Piyer karşısında bir türlü ilerli- iye, > Ve hatta birçok yerlerde Müyi ğnan piyadelerinin kar- ları muvaffakıyetsizlik düş- k, yularını ateda kudurtmuş- *erimize vakit vakit ateş ema şlar fakat Türk süvari O en kıpırdatamamışlardı. günü gelen piyade kol- cephesini teslim eden & aldığı yeni bir emirle adin) de istirahate geçmişti. Bün sonra da, Aziziye yo - Gtiğimiz Akşehirden dön- aa yon gerilerinde dolaşarak Rg, ) Üzerindeki Cevizli boğa - i ulunan düşman piyadeleri atılmıştık. İki günlük bir burdaki düşmanı kaçır- Mya kazasına bağlı (Huma) Axi girmiştik, İF Zaman sonra da, fırkamız ag arlul köyünü karargâh it - ayni Menderes köprüsünden ta ie ve Denizliye kadar uza- £ SOSU UYASAN TRANS © EE, 0k EE YE, pi r , Sepheyi teslim almıştı. Ve ndan'ık harbine kadar fır- f artık tahammül edilemi - Sine hale gelmişti, Vücudüm yürümek şöyle dursun Hana ak halim kalmamıştı. Mg Sordum ayaklarımın üzeri- İt, Smandanım İbrahim beyin ğe muvafakati ile fırkadan çe- Yi Yanıma katılan Bayram ça - ray, Müaveneti ile on günde An- * geldim, Tedavi edilmek ü - © Strada polis müdürü bulu- *ki arkadaşım rahmetli Di- Deyin köşküne yerleştim. Rey beden uzaklaşmak, yurt hiz- hş “den mahrum kalmak bana Yy Ve çok ağır gelmişti. Gerçi İ yin donmuş, İşlemez olmuş- ruhum kaynıyordu ve İ€ gezmeğe, toprak Üze- w Yatmağa alışkm vücudüm, nayi kiliç sallamağa, tüfek at- iş “İmanlı kollarım muntazam yg de pamuk döşekler içinde Rieş göeliğini, diriliğini kaybet- ğa, 9kat ruhum yine eski can- via e A a va MA * « kanlılığnı muhafaza edi- İnsafsız mukadderatın beni a, “İĞ yatağımda, gerçi cismim Pikyş $. hareketsiz duruyordu. yg, um yine savaş meydan- Bay » mert ve arslan arkadaş Kema dolaşıyordu. Ve ben ta, , Tden, o erlerden hayalen ol- Deyi lmamak için, gözlerimi yu- ? © kanlı ve helecanlı, fakat ile çok tatlı ve heyecanlı Yaşamağa uğraşıyordum. Ayçin Saatlerce sessiz, hareketsiz Nü bir ölü gibi yatıyor, yaşat- e, #Yallerle ruhumu besliyor a, çüyordum. Bu benim için de değil bilakis azap İdi. Hem a süren kanlı mücadele- Kayi, ikamadığı varlığımı kemire My, Sekiştiren, söndüremediği anin İnsafsızca didikliyen çok bir azap. *Pilan tedavi semerelerini İş, Söstermeğe başlamış, külçe- ty, Ray aklarım biraz yumuşamış- “oy, uldıyor, kımıldatabiliyor - Ni özüm gülmüştü. Bir ay son» böstonun yardımı ile evde, Söay p Bezebiliyordum. Ruhumu #ny Köranlıklar dağılmıştı, yüre- Yakı akan ümitsizlikler azalmıştı. Yön, 2 atide, cephede boş bırak- rime geçebileceğimi, bas- in Yaktştaramadığım elime silâ- Yakın Tarinin En Esrarlı Çehresi; 122 MS e m, eee Kımıldanacak Halim Kalmamıştı *daviden Sonra Bir Bastonla Uzun Müddet , Ayaklarımın Üzerinde Doğrulabilmeğe Başladım hımı geçirebileceğimi, hasretlerine dayanamadığım arkadaşlarıma ka- vuşabileceğimi umu- yordum. Bu bana iyl bir teselli ol- muştu. Ruhumu azaptan kurtar - aşti. Hekimlerim operatör Emin ve Abidin beyler vücudümü, şefkatli arkadaşlarım Dilâverle Aka Gün- düz de ruhumu tedavi ediyorlardı. Dilâver her eve geldikçe, güler yü- ünü bana çeviriyor. Ve: - Müjde Sadık, Diyordu. Düş- man, çok yakın hem de pek çak ya- kın bir atide yurttan atılacak: Ha- zırlıklar bitmek üzere. Nurlu bir sabah güneşi hepimize hakiki sa- bahı, yurdun ve milletin kurtulu- şunu müjdeliyecek. Uzak değil bugünler. u müjdeler bana hekimleri- min ilâçlarından daha çok şifa veriyordu. İlâiçların — tesirini, hekimleri- min hazakatini İnkâr edecek deği- lim, Fakat Dilâverin doğrudan doğ- ruya ruhuma yaptığı enjeksiyon- lar beni büsbütün İyileştirmiş, a - yaklarıma gezebilecek, hatta An - karaya inebilecek kuvveti vermiş» #i. Bir gün dayanamadım ve indim şehre. Gezdim diyemezsem de bir çok yerlerde oturdum. Birçok dost ve ahbaplarla konuştum. O gün, ben yine dermünsiz bir vücut, yine hırpalanmış bir ruh İle döndüm e- vime. Çünkü, o gün görüştüğüm insanlardan bir kısmının ruhların- daki karanlık ruhumu karartmış, yüreklerindeki darlık yüreğimi daraltmıştı. Bu kara ruhları ta yan dar kafaların ağızlarından, af | edersiniz pis meerâlar gibi, man - zaraları kadar neşrettikleri koku- ları da İğrenç pislikler akıyordu. Bu adamlar, ordunun göğüs zel © C5UY TLER ÜÇ TÜRLÜ TAŞ tacak bir varlığa sahip olduğu hak- kındaki işittiklerimi, manâlı gülüş- lerle tekzip ediyorlardı. Yurdun pek yakında nurlanacağını, milletin selâmete kavuşacağını müjdeledi- ğim bu adamlar bana kızmışlar, i- tikad ve imanına, dokunulmuş mu- taassıp papazlar gibi homurdanmış lardı. Bir İhtiras ateşinin parlattı- ğmi farkettiğim gözlerini gözleri- me dikmişler ve milletin kapkaran- lık, derinliği belirsiz bir uçuruma sürüklendiğinden, mübarek yur - dun üzerine de bir musibet ve fe- İâket bulutu çökeceğinden bahset- mişlerdi. Bir daha çıkmadım e- vimden, Nihayet gecesini hariçte geçir diği bir sabah Dilâver bana büyük müjdeyi getirmişti. Bayağı tahak- kuk etmiş bir zaferi, tarih olmuş bir hâdiseyi anlatan bir adam cid- diyetile söylemiş, söylemiş, söyle miş ve sonunda — Mustafa Kemal bu gece tuz- İu çul üzerinden Konyaya gitti. Taarruzun başladığı, hayır taar- ruzun başladığı değil, zafer çelen- ginin Mustafa Kemalin elile mil- letimizin başına takıldığı haberi- ni almak saadetine kavuşmak üze- reyiz Sadık. Demiş ve beni diriltmişti. O gün evde bastonumu elimden atmış, tüfeğimi kapmıştım. Kollarımı o- nu taşıyacak, kullanacak kadar kuvvetli bulmuştum, Ayaklarım- da da vücudümü kaldıracak, hele hayvan üzerinde gerilip beni dim- dik tutacak bir dermanın varlığı- nı hissetmiştim. Bu halimle, ka- dınlar gibi hâlâ ocak bşaıda otu- racak, zafer haberlerini duymak için kulak kabartacek değildim a. Pekâlâ, atıma atlar, uçar gibi cep heye kaçar, zafer perisinin peşin- den ben de koşardım. Hattâ giyin- miştim de. Fakat. biraz sonra 2i- yaretime gelen hekimim Abidin bey değişen kıyafetim karşisinda, derin derin içini çekti. Yaşaran gözlerini gözlerime dikti. Ve: di — Hayrola Sadık.. dedi. Bahçe- ye mi çıkacaksın?., Höminin helecanla inip kal- kan göğsünün, yaşaran göz- lerinin açıkça ifade ettiği manâyi derhal kavramıştım. Bitkinliğim! anlamıştım, önüme bakmış, göz - lerimden sızdıramadığım yaşları kalbime akıtmıştım. Çünkü heki- mim, fennin.bu ayaklarımla beni cepheye değil çarşıya bile gönder. mek mucizesini henüz yaratacak kudrette olmadığım söyliyemiye- cek kadar hisli ve içli bir adamdı. İkimiz de başlarımızı önümüze eğ. miş, gözlerimizi yere dikmiştik. Bakamamıştık göz göze, 1338 senesi ağustosunun 31 inci günü ağızlardan bir sır gibi sizan beşaret fısıltıları eylülün beşinci günü akşamı Ankarada, o güne ka- dar eşi, benzeri görülüp işidilmiyen çok büyük ve mübarek bir bayra- ramı ilân eden top tarakaları gibi patlamıştı. Şanlı ordularımız düş ri ile beraber esir etmişti. Müjdeler, birbiri ardınca bir sel gibi hızlı ve fakat bir ırmak şırıltısı gibi tatir tatlı geliyordu. İzmir, Bursa alın- mış, düşman savrulup denize atıl miştı. Beni sevincimden hüngür ve iftiharla dolduran'o sandetli gün- leri unutamam bir türlü. Hem se- yiniyor, gülüyor ve hem de yerini- yor ağlıyordum. Seviniyordum. (Devamı var) Biri elmas, biri yakut, biri de fi- ruze olsu ne kadar iyi olurdu. İnsan böbreğinden o kadar şiddetli sancı- yı çektikten sonra, düşen taşın gü zelliği ferahlık verir, değeri de ay- nca teselli getirirdi. Fakat böbrek- lerde hasıl olan taşlar o güzel ve değerli taşlardan hiç biri olmadığı gibi, üç türlü olmaları da işi karış tUurmaktan başka bir işe (yaramaz. Çünkü taşın cinsine göre, hastalığın tedavisi ve perhizi değişir. Bir türlüsüne asit ürik taşları der- ler, renkleri kırmızımtrak, üzerleri cilâlı gibi düz, hem de pek katı olur- lar, Bunlar yalnız asit ürikten top- lanmış oldukları vakit Röntgen mu ayenesinde görünmezler, fakat çoğu- nun üzerinde asit oksalik yahut fos- İat bulunduğundan, bazılarında da asit ürik kireçle birleştiğinden Rönt- gen muayenesi böylelerini gösterir ve işi de biraz daha karıştırır. İkinci türlüsü asil oksalikten top- lanan böbrek taşlarıdır, bunlar da, pek katı olurlar, ancak üzerlerinin düz değil, nokta nokta kabarık ol- ması onları öncekilerden ayırdeti- rir, Rünigen ışıklarında da pek bel- li olarak görülürler; Üçüncü © türlüsü de fosfatlardan toplanırlar, o Bunların rengi beyaz olur, taşlar da yumuşak olduktan başka, öteye beriye kol salarlar. Işık- la muayenede, bunlar da epeyce bel li olur. Üç türlüsünde de, yenilen yemek- ler arasında 6 üç türlü maddeden fazlaca bulunmasının şüphesiz tesiri vardır. Meselâ oganice bir ziyufet sofrasında bol bol yeyip içtikten son- ra sabahleyin dikkat edilirse, idrar kohının kenarında kiremit rengi gi- bi kırmızı lekeler görülür. Bıular asit ürik lekeleridir. Bu maddeden toplanan böbrek taşları da çokça et yahut azotlu başka yemekleri fazla- ca sevenlerde olur. Fakat çok terle- | hüngür ağlatan, yüreğimi gurur | BULMACA Dünkü bulmacamızın halledilmiş şekli 1234567189 19 S9 uuausuyr , #UGÜNKÜ BULMACA | 234567189 SOLDAN SAĞA: 1 — Yanar döner g Fastla, 2 — Sây. © İdrarda bulunur © zamir, 3 — Çalm © Büyük © İsim. 4 — Eğlenti © Beraber e Vermk. 5 — Pir harf g Mükemmel © Bir sayı, 6 — Birini g İKE t. 7 — Vukua getirmek © Argo: Caka © Bir nota. 8 — Bir nota © Şart edatı © Bir hay- 9 — Bir harf g Fena değil © Zevce. 10 — Ansızın © Kimsesiz. YUKARDAN AŞAĞI: | — Yanar döner Bir peygamber. 2 — Sy: g Bir sayı, 3 — BI çalgı © Mükemmel 6 Ayı evi. 4 — Genişlik g Birinci © Fena değil 5 — Bir harf © Yükseltmek g Baş kaj- 7 — Bir soy © Hikâye g rabt edatı, A — Bir nola © Vukun getirmek $ Bir D — İstikbal © Bir hayvan, 10 — Evde bulunur © Bir ay. sebze (| yiyenlerde olur. OÇok sebze yiyen kimselerin idrarı da- ima bulanık olur; asit oksalik taş ları da, böyle bulanık idrar çıkaran böbreklerde toplanırlar... Paça gibi! çok jelâtinli yemeklerle, bir de, şe- ker barsaklar içinde mayalanırsa, onlara asit oksalik verirler, Fosfatlı taşlara gelince; bunların toplanması için de (fazlaca fosfat maddesine lüzum olmakla beraber, bunlar daha ziyade (mikroplu bir hastalığa bulaşmış böbreklerde daha ziyade bulunur. Işin asıl karışık tarafı, bu üç tür-! lü taşın, içinde toplandığı idrarın ekşi olup olmamasıdır. Üç türlü ta-| şın her hangi türlüsü kendisine mü- nasip ekşilikte idrar bulunca erir, yahut daha taş haline gelmeden in- ce ince kum halinde çıkar, (gider, çıkmayıp taş oluncaya kadar büyü- mesi idrardaki ekşiliğin bozukluğu- na delâlet eder. Şu halde mesele taş yapacak maddelerin çokluğunda ol- makla beraber, daha ziyade idrarda- ki ekşiliğin değişmesindedir. Üçüncü türlü, yani fosfatlı taşla rın epeyce ekşi olması lâzımdır. İd- rın epiyce ekşi olması lâzımdır. Id- rar ekşi olmayıp ta kaleyi olunca, fosfat taşları büyür. Halbuki birinci türlü, yani asit ürikten hasıl olan, taşlar ekşiliği çok olan idrarda toplanırlar, hafifçe ka- levi olan idrarda erirler, toplana- mazlar. İkinci türlü, asit oksalik taşları çok kalevi ve ekşiliği az idrarlarda toplanırlar. Bundan dolayı taşın cinsine göre perhizin şekli de çok değişir. İdrar- da ve ondan önce bütün vücut için- de ekşiliği veya kaleviliği azaltacak yahut arttıracak surette yemek $eç- mek lâzrm olur.. Onun içindir ki, sancıdan sonra düşen taşı dikkatle saklamak lüzum- Tu olduğunu söylemiştim. Böbrekte | mek, uzun zaman müzmin ishal çek-| taş hastalığının tedavisini ve perbi- mek gibi vücutta suyu azalan sehep-| zini kendiniz tertip edecek olmasa- ler de, bu türlü taşların toplanmasır| nız bile, hekim reçetesini ve yemek nı kolaylaştırırlar, tavsiyelerini ona göre yazıp söyli- İkinci türlü taslar, (odaha ziyade! yecektir. “HİKAYE ...... HİZM irador otelini tanırsınız de- M Zil mi? dağ yamacından —sanki öteki binalarla komşuluk» tan tiksiniyormuş gibi— etrafa yük sekten bakar. Palmiyelerle, küpe çiçeklerile, kaktüsler ve fıskiyeler. le çevrilidir. Cote d'Azur'un o mvi denizine bembeyaz bir cephe gösterir, pa rin en güzel taksilerinin, güvercin avcılığının, deniz bünyolarının, şeh TİR en güzel üç gazino ve barının ve bilhassa en yüksek fiyatlı ko- kotların monopolü ondadır, Leo Bennett, bu koskoca lüks o- telin ancak ufacık bir arka odasını işgal ediyordu. O sabah karnının 4. çini sanki bir şey kemiriyormuş gi- bi bir duyguyla, uykudan uyandı. Bir gün evvel yemiş olduğu sabah kahvaltısındanberi ağzına bir lok- ma koymamaıştı. Açlık onun eski göz ağrısı, tanış bir karın ağrısı İ- di. Yaşı daha otuzdu. Londraya bir gidebilse, orada muntazam bir me. muriyet bulabılse, şu dertten kur- tulurdu. Gel gelelim, otele olan borcu, yüksele yüksele saçağı sar- mıştı. Onu düzeltemediği takdirde yerinde mıhlı sayılırdı. Bu düşün- celer hep iyi idi ama asıl o daki. kada fasletmesi lâzım gelen belâ açlık belâsı idi Bütün cesaretini topladı. Zili çaldı ve bir kahvaltı ısmarladı. iraz sonra, genç bir Fransız hizmetçi kızı kahvaltısını bir tepside getirdi. Kız, bonjur de- di. Ve o sözü takip eden mösyö sö- zü ise, sözden ziyade bir musiki, bir okşayıştı. Leo, bir koltuğun üstüne atılı duran frenk gömleğini kaptı. Kol ları üzülmüştü. Hizmetçi kızına “Bunu nasıl giyeceğim?,, diye sor. du. Kız eğildi, baktı. “Onları evve- lâ kolalar, sonra üzülen kenarlarını içe çevirerek bir güzel ütülerim Tıpkı yeni imiş gibi olur,, dedi. Celine, hizmetçi kızı idi, fakat kız hizmetçilikte bitmiyor. İnsan olarak devam ediyor, analık duy- gusuna kadar derinliyordu. Feleğin acısını da, tadını da tatmış, Leo gi- bi bir adama karşı bütün küçük annelik duyguları uyandı. Leo kah. ve fincanının içine bisküviyi batır- dı. Sütlü kahve sızan parçayı ağzı- na götürdü. Celine, adamın o İşti- halı yeyişini, açlığın o gözleri ha. leliyen gölgeli halkasını annelik duygusunun verdiği merhametle seyretti, Sonra frenk gömleğini #- larak dışarı çıktı. Az sonra geri döndü. Frenk gömleği mucize ka- bilinden yenilenmişti. Leo traş 0- luyardu. Kız Leonun frakının bir koltuk üzerinde atılı durduğunu gördü. Onu fırçalayıp dolaba kal dırmak erkek hizmetçisinin işi idi, fakat kız o işide üstüne aldı ve böylece meşgul olurken Leoya, dün gece gazinoda işiniz uygun gidip te rulette yendiniz mi? diye sordu. — Hayır kaybettim. Kız yerde duran bir kadın men- dilini kaldırırken, bu yeni tanıdı- ğımz? — Oda kaybetti, Kız öteyi beriyi derleyip topla- makta devam ederken, “gördüğü- me göre dün akşam epeyce içtiniz!,, | — Evet bir sürü şeyler içtik. — Şu paranızı böyle saçıp savu- rup durmasanız. Leo omuzlarını silkti, fakat ce- vap vermedi. Fakat lüksün en aşı- DENNİS O MEAGHER ETÇİ 00000000 rısina varan bu otelde, herkes her zevke varıp, en parlak sayılan bir hayatı yaşarken, bu hallere bakan o kızın bakışı her kıskançlıktan, berrak sular kadar temizdi. Leo 1. çin için “bir erkeğe ama da güzel karı olurdu.,, dedi, Fakat bu fikir- de durmadı, aklı başka düşüncele- re geçti, Fakât kızın tannan sesi, düşün- cesini kesti, “Yani iflâs mı ettiniz?,, diye soruyordu. Inkâra ne lüzum vardı. Kız pek âlâ biliyordu. Leo “evet, dermiş Gibi başını salladı ve güldü. Kız, “Benim çok param var, siz biliyor musunuz?,, dedi. Leo yarı alaylı, “sahi mi?,, diye cevap verdi. Celine'nin çok para. dan bahsetmesi, ateş böceğinin yıl dızlara sahip olmasından bahsetme- si, kadar tuhaftı, Kız sözlerine ins- Mein anladı. “Vallahi yalan söylemiyorum.On. beş bin frangım Sd dedi. — O tebrik ederim öyleyse, ev. lendiğiniz zaman kocanız ganimete konacak. Kızın yüzü üzerinden bir tesisür gölgesi geçti. Eşyaya çeki düzen vermekte soele davrandı. Sonra ses çıkarmadan çıktı, gitti. Aradan çok geçmeden yine odaya döndü, Yüzünden besbelli idi. Söyliye- ceği bir şey vardı. Söylemezse pat- lardı. Fakat dudaklarını aralama. dı. Kunduraları yerli yerlerine koy mak vesilesile odada bir iki daki. ka kaldı. Leoya eldivenlerini ver. di. Gence “hep o kadar şensiniz ki, derken yüzü tan yerinin ağarması gibi tatlı bir gülümseyişle parladı. Leo ona dudak ucu ile bir öpücük gönderdikten sonra, “senin de tat. hılığın, insana bir günü daha kar. şılamak cesaretini veriyor,, dedi ve çıktı. Otel kapısına varınca. Onu ka. pıcı Mösyö Felix yakaladı. 150 ik rayı vermezse otelden çıkması lâ. zım geldiğini ihtar etti. Leo se nin insan merhametinin sütü pey- nir kesildi galiba. Sana şimdiye kadar verdiğim para binlerce lira: yı geçmiştir. “İstediğin parayı ya- rın ya öder, ya ölürüm,, dedi. O akşam da kumarhaneye vardı. Sağdan soldan ödünç aldıklarının hepsi gitti. Fakat asıl canını sıkan şey, ona İki senedenberi tatlı tatlı yan gözlerle bakan Lady Lilian'ın gözlerindeki çatıklıktı. Leo düşün- celi düşünceli otel yolunu tuttu, Odasına girdi. Döşeğinin yastığı &. zerine on beş bin #rânk konmuştu. Zili çaldı, Bir erkek hizmetçi geldi. Leo Celin'i istedi. Herif, “o bu ak- şam otele istifasını verdi ve ayrıl dı. Nereye gittiğini de söylemedi... diye cevap verdi. Toplantılar, davetler ; Tıp Cemiyeti Toplantısı Türk Tip Cemiyeti bugün toplanarak şu meseleleri görüşecektir: 1 — Bir me- #ane unku selerose'u All Eşref, 3 Vilâdi #ki rle kysle'i Besim Ruşen Kanatlı, 3 Meningokoklu Iki meningite U vak'asında (Sulfamide ve serum) le müşterek tedavi- den alınan netice, Hilmi Ülgen, 4 — Bir (periateritis nodosa) vel'am, Sirri Alıçtı Türk Kadın Hekimleri Birliği Başkan. lığından: Cemiyetimiz fahri başkanlarından ve Üniversite Jinekoloji Profesörü kiymetli arkadaşımız Profesör Lipman vefat etmiş. tir. Kendisine son hürmet varifesini ifa İçin Azamızın bügün saat birde Üniversi- te meydanında hazır bulunmaları rica o- Kanu,

Bu sayıdan diğer sayfalar: