24 Nisan 1940 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

24 Nisan 1940 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

24.490 24 NİSAN 940 ABONE | BEDELİ Yürkiye Ecnebi 2800 1500 300 bedeli peşindir. 5 kuruştur. kuruşduk TEYİT Rikde Bulunduğumuz ram! ün, Hâkimiyeti Milliye ve Ç cuk Bayramının birinci g > Bugünün wemleketin her tarafın #oşkun bir neşe icinde kutl | ildiren haberlerden de men öğreniyoruz ki idrak ettiğimiz Yramın büyük mânasını, ehem- Hetini ve kıymetini kavramıyan andaş kalmamıştır. Milletin © hâkimiyeti, | istibdadın| hkümiyeti demektir. Ve o istihda. mahkümiyetini uzun yıllar tat- bulunduğu içindir ki, Türk mil. kazandığı hâkimiyetin kıymetini | İİyen, ve kendi üsaletine yaraşan liyakatle kavrıyacaktır Çocuk Bayramımıza gelince, bu. iki Türk yavrusunun varlığında, milleti, istikbalinin bayramını #amaktadır. | Çocuklarımız kendi bayramlarını arlarken bizler de onların sıhhat. şile, ve neşelerine bakarak, yarını | “Biyetle düşünmenin saadetini ta.| toruz, İİ Hüyük Bayramını bir aradı vakta olan Türk milleti, ma in Ün istiraplarını unutacak derece htiyar bir istikbale Vatanda, tek yoksul "Tü Körmiyeceğimiz gün, bugün kut. Kliğumız Çocuk Bayramın en bah.| Atını ve en pürüzsüzünü Y l 12: Ve temenni ediyoruz ki, o m, bugünlere çok yakın olsun! Rek Günleri Yapılmalı! ge —— A eti; halk 45 — S0 kuruşa yiy *edu, Halbuki, son zamanlarda, Mabahada, 45 — 50 kuruşa fırlıyan halka ancak 60 — 70 kuruşa satı. iiliyor. Vökiü, bu terelfüün sebep- çi hepimizce malümdur: Son zel. ay er. seylâplar yüzünden, şehre) İm kasaplık hayvan miktarınm| İİ azalması, fiyatları tabii olarak| ttarmuştar. Fakat bu emrivâki kar- a tedbir almak, ve et fiyatları. düşürmek mümkün değil midir? | & İzce, bunun en basit çaresi, hafta-| , hattâ iki gün, et satışını ya. ik etmektir. Ve belediye, bu kararı Permekle, çok isabetli bir tedbir a a sayılır. İ n bul balığı bel bir şel ik ta, kâfi derecede mugaddidir. Bugün, sularımızda avlanan balık- » yabancılara satılmaktadır. Fakat Menlekette bol miktarda istihlâk © İMaaması yüzünden yabancılara çok Muz fiyatla satıldığı için, bu ihracat Senlekete büyük bir gelir temin e pemekkedir. Kaldı ki, memlekette pik istihlâkinin arttırılması, ihra. N fiyatlarını da yükseltebilir, Çün. © takdirde, satıcılar, kendilerine len her fiyatı kabul etmek mecbu Yetinden müstağni kalırlar. Ayni içdanda halk, hem balık eti yemiş o- ; hem de bu suretle, memlekette laması muhtemel görünen et buh- Naina meydan kalmaz. Et fiyatları. MA halkın aleyhine olarak hergün bi. ikselmesi tehlikesi de, ay- bi sayesinde kendiliğinden orta. olur. Bunun içindir ki, günleri yapılması hususun. iki teklifimizin dikkatle nazarı hare almmasını bir defa daha te. Nani ediyoruz! Çocukları *hir Etmiyelim Me ye ocuk o Bayramı haz yine gazetelerde tin resimlerin altlarında şu leler okumaktayız: i d,, > Dün giydirilen çor uklar... Dün trulan çocuklar!, Heniiz minnet ta: racak yaşla dan Yavruların bu şekilde teşhir ©- Mümelerine ne bakımlardan, ve ne çil aleyhtâr bulunduğumuzu bu * kadar kâfi Müstak; hiiitik o masum yavrular. aleyhine hamiyet teşhirinden vazgeçsek, Üerilen iyiliklere, daha şayanı tak. a asalet kazandırmış olmaz imi. münasebetiyle, intişar eden kabil derecede tekrarla. TAN emma msm mmm ÇARŞAMBADIR ÇAR almam am iğ miş la Bana Kaptan Paşa Karışır! V le içkiyi yasak etmişler. İçki yasak edilmekle ayyaş kurtulmaz. Hele Bekri Mustafa Bu yasağa rağmen Bekri Mustafa ka- fayı çekmiş çekmiş, evceğizine gi ayağı kaymış ve bir su çu- kurunu düşmüş. Bu hâdise gece oluyor. Asesbaş: da kola çıkmış, dolaşıyormuş. Bakmış su çukuru- nde bir adam. Yaklaşmış; r. Bekri Mustafayı zık. ğına kar. edir Bu hal? Hem hem de su içinde sızmış. mı gelirsin? ? içmişsin sizl Diye bağırıp çağırmıya başla O kadar ileri karışamazsın! Bak benim dört tarafım su! Ba Kaptan Paşa karışır! Sen var, yo. luna git! cevabını vermiş. 4) Vermiş de dinlemişler mi? Um. mam? Ben bu fıkr veçteki vaziy hatırladım İlk günlerde Norveçlilerin gaf- leti, bir kısım nazilerin hiyaneti ve Alman propagandasının gayre- ti ile Norveçe çikan 50 bin Alma. nm bugünkü hali çukura düşmüş Bekri Mustafadan farklı değildir. Dört tarafı su, Önünde arkasın. da, sağında solunda Norveç, İngi- liz ve Fransız kuvvetleri. Memle. ket halkı düşman. Yiyecek içecek, mühimmat, takviye kıtaatı ancak tayyare İle gelebiliyor. O dü ta- kipten kurtulabilirse. Bir tarafta harıl harıl gemilerle karaya çıkân müttefik kuvvetleri, tankları, tap. ları, mekineli tüfekleri, cephane. leri, zabireleri, öte tarafta tayyare ile gelecek imdatlar, Hani küçüklere — Uslu oturdun da bak karga sa. na çikolata getirdi! dedikleri gibi bir şey. Artık - Norveçteki Almanlara kimse karışamaz. Ne İler Hitler, ne Her Göring, ne Her Ribbentrop, ne her Göbels.. ne de herkes” On. lara karışsa kas karışır. Çünkü zavallılar çukura düştüler Şiir, Ne Lâtif Şeydir! Almanların Nor. rini etüd ederken etrafı su bir iğ Meran İT lime bir sanat ve edebiyat mecmuası yeçti. Kapağında bir güzel resim var; içinde de şiir. ler, şiirler. Şiir güzel şeydir. Bu. nu bizim vaktimizde insana bedii bir heyecan veren söz, diye tarif ederlerdi, bilmem şimdi de öyle mi Size bunlardan ledeceğim; Meselk yu; Fransızca İLLUSİON Eski bir sevdadan kurtulmuşum. Artık bütün kadınlar güzel. Gömleğim yeni Yıkanmışım, Traş olmuşum. birkaçını nak iş» Sokağa çıkmışım, insanlar rahul; Ben de rahatım. Şairi tanımam, Hattâ “Aldanma ki şair sözü elbette yalandır.” Diye bir eski şairin şahadetine rağmen şözlerini yalan olarak da kabul ötmem. Bir sevda geçirdiğini söylüyor. inanırım. Geçmiş olsun. Korkulur ki bir yenisine tutulmasın, Çünkü bütün kadınları güzel gördüğüne göre cihanşümul bir sevdanın arife gününü yaşıyor. Gömleği de yeni imiş. Allah versin. Biz muharrir ve şairleri temiz giyinmiş gördük. çe memnun oluruz. Çorabı nasıl a caba? Ondan bahsetmiyor. Yıkanmış da. Güle güle kirlen. | sin. Halk hamamlarının faydaları görülmeye başladı. Traş olmuşum diyor, demek Nu. xullah Ata ile görüşmüğ (Yalnız şsa Kaptan Paşa | yük olurlar, İ makla beraber hergün ağı Yazan: B. sulh olduğundan ğenmedim. S Ateşi var galiba! Geldiğini söylediği bahar hangi bahar? Havanın soğukluğuna gö- re ilkbahar olmadığı muhakkak Yeni gömlek giydiğini söylediğine bakılırsa bu bahar, gömlekçi Be. har olmalı. Hesap görmiye gelmiş. tir. bahsedişini be. klama alâmetidir. Güneş açmış. sokağa çıkmış ve herkes gibi rahat imiş. Zavallı genç! Muhakkak Tâlimhane tâ N bir apartımanda oturuyor ki: hem biraz güneş almıya, hem de bası. nı dinlemiye sokağa çıkmış Benim şiirden anladığım bunlar Dalgınlık Olacak! G elelim ikincisine: O, daha derin, daha içli Ekmek dizimde, Yıldızlar uzakta, tâ uzakta. Ekmek yiyorum yıldızlara bakarak. Öyle dalmışım ki sormayın, Bazan şaşırıp, ekmek yerine Yıldız yiyorum. Vaktile mânası sözlere, şiirlere “* di. Eğer bu şiirde de bir tasavvuf anlaşı FELEK mânası yoksa delikanlı hakikaten dalgın imiş. Ekmek yerine yıldız yemiş! Yıldız yenir mi? Her hal de yıldiz şehriyesi olacak. Bü münasebetle şu iki dalgınlık fıkrası hatırıma geldi: Birini Fransız romancısı mer. hum Jul Vern'in yazdığı bir s6. yahatnamede okumuştum. Hikâyede (Paganel) adında dal. gin bir profesör var. Birile tavla oynuyorken susayor. Bir bardak su getiriyorlar. Suyu içip zarları tablaya atacağı yerde dalgınlıkla zarları ağzına atıp suyu tavlanın içine döküyor. —— e Şu anlatacağım fıkra bundan da baskındır. Zengince bir adam kâhyasile bir sandal gezintisine çıkmış. Yanla. rında bir sepet de şeftali varmış Biz bunu daha münasebetli şekle sokmak için vapurla Bursadan ge- liyorlarmış diyebiliriz. Efendi, kâhyasından bir şeftali soyup vermesini istemiş. Adamca- giz da çakısını çıkarıp bir şeftali ŞAMBA #oymuş, İnsan hali bu. Şeftaliyi s0. yarken ağzı sulanmış. Bir taraftan soyulmuş şeftaliyi efendisine ver. miye, diğer taraftan da ağzına riken salyayı denize tükürmeye hazrlenırken tersi dönmüş ve şof- taliyi denize atıp efendisinin su. ratina tükürmüş Dalgınlık belâ şeydir. Bütün bu şakalardan sonra nim yazdığım şu şii okuyunuz. Ötekilerden baskın değil mi* Kunduralarım ayağımı sıkıyor, Sağını sola giymişim. Yeni boyatmıştım, onları. Ayağımı değiştirmeliyim. Erenlerin sağı solu olmaz, Kunduraların sağı solu olur. Fena mı şimdi bu? Allahaşkına söyleyin! be. Aman Söylemeyin! kadar söyliyeyi bin lira kazandığı söyleniyor. Bu ne bolluk yahu! Bu kadar pa. rayı nereden kazanmış. Herifin Derebeyine: — Ya dayak yememişsin, ya sa. yı bilmiyorsun ağam! dediği gibi, ya para kazanmamışlar, ya sayı bilmiyorlar galiba Eğer inanacak olsam ağzımın suyu akacak, Sö; in Allahaş. kma! Aklıma fena şeyler geliyor Bu ne bolluk böyle! Kuyuya İnmek Meselesi LOKMAN HEKİMİN ÖĞÜ ON GÜNDEN SONRA... Yeni doğduğu vakit vasati üç Ki. lo gelen çocuk üç dört gün ağırlı Zindan birer parça kaybeder. Be- şinci yün, kaybetmiş olduğunu telâfi etmiye başlıyarak onuncu gün gene ilk gündeki ağırlığını bu- tur... On günden sonra hergün birer parça artmakta devam eder. Fakat mütemadiyen ayni nisbette değil. On günlük olduktan sonra, üç lık oluncıya kadar günde 25—30 gram. Allı aylık oluncıya kadar 20 — 25 gram, Dakuz aylık olum- | cıya kadar günde 10 — 15 gram. Bir yaşından iki yaşıma kadar, ilk alı ay içinde yani bir buçuk yaşına çirinciye kadar günde, 8, bir buçuk yaşınden iki yaşına ka. dar da günde sadece 5 gram... Daha sonra, otuz aylık oluncıya kadar hergün ağırlığının artması nisbeti hep 4 ile 5 gram arasında kalır Bunlar da, şüphesiz, hep vasali sayılardır. Memedeki çocuk anne. sinin hergünkü haline, hergün o- nun kendine vereceği az veya çök büyür. Sütleri hol an. nelerin çocukları elbette daha bü- ol. nan kaideye uygun olarak artmadığı Çocuğu sık sik tartmak İ anlaşılınca merak etmiye hiç İü- zum yoktur. Bu kaide nazaridir. Pratik olarak ehemmiyetli olan şey çocuk beş aylık olunca ağırlığının doğduğu zamandaki ağırlığına nis- betle iki misli, bir yaşına girince de ağırlığının. gene doğduğu 78- mandaki ağırlığına nisetle üç miş. li olmasıdır. Bir de doğdukları vakit normal sayıdan biraz daha ağırca olan ç0- cuk daha yavaş büyür. Bunun ak sine olarak, doğduğu vakit normal sayıdan hafif olan çocuk daha ça- buk büyür. Bu kaideyi hesaba kat. mayı unutmamalıdır. Bu hesaplara göre, doğduğu va» kit üç kilo gelen bir çocuk beş ay- | hık olunca altı kilo, bir yaşına ge- lince dokuz kilo, bir buçuk yaşım. da on bir kilo, iki yaşında on kile, otuz aylık olunca da 13 kilo gelmelidir... Fakat bu nazari sayı hemen hiç bir vakit gerçek olarak bulunmaz, Tatbikatta görülen şey bu vasati sayıların ya üstünde, ya altındadır. Şu kadar tatbikatta bulunan sayıların azari sayıya göre muayyen bir nisbette olduğu: na dikkat edilmiştir. O nazari sayının üstünde bulu. nan sayılar daima beş yüz gram, altında bulunanlar da iki yüz elli gramın içinde, Yani, bilfarz, yaşı. na göre on kilo gelmesi icap eden biz çocuk ya on buçuk - kilo, yahut on kilodan 250 gram eksik gelir. Böylece na sayıların teşkil et- tiği münhani ortada olarak onun 500 gram üstünden ve 250 gram altından geçen iki münhani arasın. da kalan boşluğa “hayat yolu,, der. ler. Bu hayat yolunun icinde bir ağırlıkta bulunan çocuk normal demektir. O yoldan dışarı çıkarsa v vakit kendisinde bir hastalık ara- nılmalıdır.. İki yaşından sonra da çocuk dört yaşına kadar senede vasati olarak bir kilo, beş ve allı yaşlarında se. nede bir buçuk kilo, yedi yaşından on yaşına kadar da senede iki kilo artar; Demek ki günde 3 —5 gram Oü yaşından sonra, işe zamanı karıştığından o vakit kız çocuklarla erkek çocukların büyü. | meleri nisbeti haylice değişir. O nun ipile kuyuya inilmez! deriz, değil mi? Bir ada- Min sözüne itimat edilemiyeceğini anlatmak i #k bu sözü tekrar. larız. Yani, insam yarı yolda bıra. kır demektir. Bir köre insin kuyuya inmeğe karar verdikten sonra ipin sağlam olup olmamasının ne ehemmiyeti olur rı yerde koparsa “Cup!” diye suya düşer, ağır ağır ineceği kuyuya çabucak kavuşmuş ol: Mesele kalır, kuyudan dışarıya çıkmaya! Ona da Allah kerim! Zaten kuyuya inmek isteyen, o. rada kalmayı göze almalıdır Kuyuya dair en güzel sözü Nas. rettin Hocadan işitmişizdir. Hocava: * — Bu minareli i nasıl yapar ne çevirir. ray Minareye çıkmak isteyen, kuyu. ya inmekten çekinmemelidir. Ku. yuya inerken de kendi ipi yoksa, başkasının ipine sağlamdır, çürük. tür diye kusur bulmak revayihak değil Bir gün Nasretti dan su çekerken â görmüş, Bire aman! Ay kuyuya düş- müş; çıkaralım! diye çengeli at. mış. Uğraşırken çengel kuyunun taşlarına takılmış. Hocs asılmış kurtaramamış. Biraz daha asılın. ca; ip kopmuş, Hoca, sırtüstü ku. yunun başına serilmiş. O sırada gökteki ayi görünce - Çok şükür! Epey zahmet çek. tim ama, şu ay'ı da kurtardım ya! diye memnuri olmuş. İnsan kuyuya düşmeye görsün. Hoca, kuyu. y'ın aksini suda elbette bir kurtaran bulunur; (tabii | eceli gelmemişse!) 5 az elo Aİ "Bizim Deniz,, 2.4.4“ Yazan: Sabiha Zekeriya Sertel Rom şehrinin teessüs yıldönü mü münasebetiyle İtalyan ga zelelerinden Tevere güzetesi şöyle yazıyor: “Tarihte milletler daima “ilerle. İmek veya geride kalmak,, Kararın: varmışlardır. Bugün İtalyanın karat vermesi lâzımdır. Menabii ve kuvvet artmıştır. Fakat hayati sahası değiş. memiştir. Kapıları yabancı bir dev. letin işgalinde bulunan bir denizde kapalı İtalya, kudretine uygun ola rak yayılmak imkânından mahrum. dur. Karar saati gitgide yaklaşıyor... Karar saati 12 yi çaldığı dakikada İtalyan donanması Akdenizin İtal. yan denizi olduğunu, haşmetli İtaly? Kralı ve Habeşistan İmparatoru E. manuele ilhak edildiğini, İtalyan radyosu, Balkan Yarım adasının Ce- nup kısmiyle, Afrikadaki bir kısım müstemlekelerin, Mısır ve Filistinir İtalyanın hayat sahası olarak sicik kaydedildiğini mi ilân edetek? alya senelerdenberidir bağırıyor Akdeniz, bizim denizdir. Yabancı bi! devletin bizim denizin kapıları olar Cebelitarık ile, Süveyşe sahip olma. sına müsaade edemeyiz. Yabancılar dışarı... İtalyanın benimsediği bu de nizin bir kenarına haşmetle yerleşer Fransa, Afrikadaki müstemlekeleri ne giden deniz yolunu inhisarı altını almak istiyen bu devlete, “Koca de niz sade senin mi, ya ben neliğim?. Diyor?.. İngiltere, Hindistan yolunu kesmek istiyen bu sese, zırhlılarını dritnotlarını, süper dritnotlarını gös tererek, asırlardanberi elinde tuttuğu beratla, “yolumu kesme, sana başka. sınm kesesinden istediğin kadar ih. san vereyim,, diyor. “Hayat sahas mu istiyorsun, al sana Habeşistanı Yetmedi mi Adriyatik sahilinde Ar- navutluk, Dalmaçya da var.., Hattâ bu sulhü muhafaza için çalıştıkları günlerde Lord Rothermer Filistin ve Irak mandasının İtalyanlara veril. mesini teklif edecek kadar lık ta gösteriyor. İspanya harbinde. ademi müdahale komisyonu ile, İtal, yanın İştihasını doyurmak için sesini bile çıkarmıyor. Fakat ne etmeli ki Büyük Roma hulyaları içinde Afrika müstemlekeleri “birer karınca gibi küçülüyor, Balkanlardan alınacak hisse İmparatorluğun dişleri arasında bir ekmek kırıntısı gibi kayboluyor. Süveyş, Irak, * Filistin, ve dahâ “çok büyük lokmalara sahip olmak için. Akdenizin İtalyan denizi olmasından başka çare kalmıyor, Karar saati yaklaştığı bugünlerde İtalya hükümeti Akdeniz hâkimiye- tini milletlere tebşir, Vatikan kilisesi iyetin saadeti namına bu de- Katolikleştiğini Hıristiyan âle. mine ilân mı edecetir?.. Bu kadar hissei şayialı bir denizi, devletlerin elinden koparırken, bu denizin kaç imparatorluğu yuttuğu. nu, dibinde hurda halinde yatan de- mir zırlılardan gayri, kaç tane tacin ve tahtın yattığını hesaplamıyorlar galiba... Ne denizleri, ne toprakları payla. şamıyorlar... Ne insan köleler, ne ha. yat sahaları kâfi gelmiyor... Yeryü. zinde bu kadar İmparatora, Krala, bu kadar müstakil millete ne lüzum var. Bir ve iki devlet bunlarm hepsi benim diye ilân etse, bu bir tanecik insan cemiyetini idare edecek lider mi bulunmaz? Bir karikatür mecmuasında bir fıkra okumuştum. Çocuk coğrafya dersinde muallime soruyor; — Pek âlâ toprakları devletler taksim e etmişler. Kendi toprakları sahasındaki denizleri de taksim et- mişler. Fakat göklerin hududunu na. sıl çizip te benimdir diyebiliyorlar?..- Muallim: — Göklerin hudutları da devletle. rin mesahai sathiyeleri hududu ile çizilir, cevabım verince çocuk: — Demek, bu gökler de devletler Jarasında taksim edilmiştir. O halde Allaha ver kalmadı. diyor... , Bu gidişle devletlerden kütlelere, | İmparatorluklardan — milletlere yer İ kalmıyacak. Üniversite Tarihi Tesbit Ediliyor Türk Üniversitesinin hangi tarihte başladığını tesbit etmek ve mümkün ise Üniversitenin bir tarihini yazmak | üzere Rektör Cemilin riyasetinde toplanan bir heyet, bu hususta tet. kikst yapmak üzere ayrica bir ko. misyon teşkil etmiştir. Bu komisyon Profesör Şerefettin Yaltkaya; Mük- rimin Halil, ve Doktor (Süheyl. den mürekkeptir. Komisyonun vazi. fesi Üniversitenin medrese ilemi yoksa Tanzimattan sonra mı başla dığını tesbit etmek ve Üniversitenin i bir tarihini hazirlamaktır. vi

Bu sayıdan diğer sayfalar: