28 Nisan 1940 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

28 Nisan 1940 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ş i 28 NİSAN 940 - IAN ASONE BEDELİ Türkiye Ecnebi 1 Sene 8 Ay say 200 Milletlerarası posla ittihad olmıyan o memleketler için abone bedeli müddet sirasiyla 80, 16, 9 35 Yiradır. Abone bedeli peşindir. Adres değişi k 25 kuruştur. Cevap için mektuplara 10 kuruşluk Pul ilâvesi lâzımdır. stanbul Mebusu Kâzım Kara, bekirin Mecliste yaptığı ma. İm teklif kabul olunmadı:. Çünkü ikaten, alınması teklif edilen ted. ir, ne maksadı temine kâfiydi, ne de biliyeti tatbikiyesi mevcuttu, Fakat, biz o teklif vesilesiyle, Mü- tafani Milliye Vekili Saffet Arıkanın Ağzından, şu sözleri dinlemiş olduk: *—Cephede çarpışan efradın, vak. li seferde geride kalan ailelerine Y: hilacak yardım ehemmiyetle düş tülmektedir. İcap eden tetkika Yapmaktayız. Bütün cephe efradi #eride kalan efradı ailesinin tam Mânasiyle, bütçemizin, takatimizin kaldıracağı nisbette iaşe ve Ibatesi İçin lâzım gelen kanun teklifleri tet kik olunmaktadır!,, Bu sözlerin bir çok vatandaşlarda Yandırdığı sevinç çok büyüktür: Çünkü kahraman — Türk evlâdın harpten ürkütebilecek yegâne cihet, Vatanına karşı vazifesini görürken, tilesine karşı vazifesini görememek *ndişesidir. Alınması düşünülen ted.| dirlerin, bu yegâne endişeyi de orta.| dan kaldıracağı muhakkaktır. Cep.| hede, istiklâl için dövüşmiye giden vatandaş, geride bırakacağı kardeşin, manın, babanın, veya yavrunun 7a-| taret içinde kalmıyacağından emin olmalıdır: Vatandaşlarla görüşülürse görülür ki, onlardan hiç birisiz | “— Cephede ne yapacağım?., su lini hattrlamamakta, fakat, Büna m kabil kendisinin cephede bulunacağı rünlerde ailesinin ne yapacağını di yünmektedir. Bunun içindir ki, Mi Müdafaa Vekilimizin o vaadkâr leri, bir çok vatandaşları rahat birer soluk almak imkânına kavuşturmuş. tur! . Zavallı Arkadaşımız D büyük bir teessürle haber aldık. m teessürümüzü arttıran bir| tihet te, dün sabah hayata gözlerini! yuman arkadaşımızm, dün öğleden! ün, kiymetli meslekdaşımız Kemalettin Şükrünün vefatını sonra derhal defnolunuyermesi yü- zünden, ona karşi son vazifemizi ol. sun, yapamamış, ve cenazesine gide- memiş bulunmamızdır. Bu acelenin sebebini Gureba hastanesinden sor- duk. Bize bu kararın ailesi tarafın. dan verildiğini söylediler, Meyus bir aileyi, artık telâfisi imkânsız bir ha- reketten dolayı tenkit etmek istemi- yoruz. Fakat Kemalettin Şükrü, mat. buat ailesinin de bir rüknü olduğu içindir ki, ona karşı vazifemizi yapa- mamış bulunmamızdan mütevellit teessürü gizliyemedik. Belki çok bü- yük bir şöhret sahibi olmıyan Kemi lettin Şükrü, hayatın çeşit çeşit çi- lelerini çekmiş, Metin, çalışkan, bir arkadaştı. İz, Asır, relikimizin Neşriyat Müdürlüğünü uzun müddet, muvaf. takıyetle idare etmişti. Muhtelif hayat zaruretleri icabı, kundura boyacılığından, duvarcılığa kadar bir çok işler görerek, kendi kendisini yetiştiren Ve münevver, güzide bir şahsiyet mertebesine yiik. selen bu yıkılmaz enerjili temiz halk çocuğu ile birlikte, Türk matbuatı, en orijinal, ve en kıymetli simala, tından birisini daha kaybetmiştir. Halkın zevkle okuduğu bir çok ta- rihi romanların altında imzası bulu. nah Kemalettin Şükrüyü henüz genç sayılacak bir yaşta yakalıyan şifasız hastalık, gösterilen bütün ümitsiz gağretlere rağmen, Suikastini ta mamladı. Bir daha yaşanımıyacak müşte. rek ve sıcak meslek hatıralarının a- sılmasından doğan derin teessür içinde bu feragat mesleğinin talihsiz mensuplarına taannütle musallat ol. maktan bir türlü vazgeçemiyen ölü- mü tel'in etmekten kendimizi ala, Tan'ın Balık Tavsiyesi MÜNASEBETİLE B ana öyle gelir ki deniz- lerin içinde bahar ola- madığı ve çiçekler açıp mey valar üreyemediği için orada baharın, çiçeğin, meyvanın yerini balıklar tutar; her ba- lk sürüsü, derilerinde renk- ler cilâlanarak, . pullarından nurlar damlıya; lar yapıp fosforlar saçarak, suların altından şa'şaalı bir Düşlinünüz: üzerindeki Bir uskumru de: güzelliği ını, dilbazlı prakta, kumaşta, suda veya durgun gölde, hat. tâ gurupta ve tulüda bulabilirsi. niz. Hangi mahlükun teni, öyle me. nevişli, hareli ve dalgalıdır, kımıl. dandıkça üstünde sedefli şuleler birbir arkasına parlak gölgeleri kovalar, filizi çizgiler açılıp kapa- narak altın helezonlar koşuşur, yosun neftiliğine girer, kâh mavisine döner ve mütemadi renk oyunları gösterir... Dünya yü- zünde hiçbir manzara, şanşanlık, mü tabiat ve maharet i. e böyle bir le ereme. En güzel tüylü kuşlarda ve kelebeklerde bile renkler o 4 ce kaprisli, arabeskli, cıva oynak- Yığında ve taze sürülmüş yağlı bo- l da değildir Zaten deniz, tabiatin renkleri &n güzel seçen ve en ustaca boya- yan bir unsuru, bir üstadıdır, de. niz böceklerinin kabuğuna bakınız: cak güneş doğarken ve batarken e, bazan ve bir aralık göre imiz o hariku ince kı. «uçuk ( turuncuyu, sedefli tirşeyi, bir teş parçasına ne maha- retle minelemiş; nasıl bir sihirbaz. lıkla tutturmuş ve sabitleştirmiş. tir! Denizde Saks ve Sevr fabrika. larından daha usta smelelerin iş» lediği bir sanat müessesesi kuru. ludur. Adi bir midye kal iç tarafına göz gezdiriniz: Midye dediğimiz o lüzuciyetli, yarı pelte, biçare mahlükun yeşil somaki mer- mer kaplı, sedef parkeli, renk Tenk avize ışıkları vurmuş bir biL. lür sarayda oturduğunu anlarsınız Yarabbi, bu minimini çırağanın du. varları, tavanı, zemini ne itina le parlatılmış, nasıl kayıcı, ne e leğimsağmalı, ne kadar içinden,ay- dınlık, ne derece cilâlıdır! za vw e ei yarı balık, yarı in. san bir deniz kızı yaratan cedlerimize hak vermemek kabil mi? Denizin beslediği ve süslediği kız, şüphesiz ki kızların en güzeli olmalıdır; kız, ancak denizden çık. malıdır, deniz, onun yalnız gözle. rine bir avuç ıslak kumdaki ya. kut, zümrüt, akik, zebercet, zerre. lerinin karışık olvanını verse ve tenine incilerin duruluğunu, ada. lelerine balıkların dinçliğini, saç- larına . yosunların yumuşaklığını koysa yetişir. Halbuki uskumruya © rengi ve istakoza o eti bahşeden cömert tabiat, bağrında sakladığı deniz kızına neler vermez, bu mah. Yüku nasıl bir sanatla, ihtimamla, ne muhabbetle bezömezdi? *Balık eti” bir kadın vöcudünün tarifi değil midir? Asrımız, plâj modasile kadınları deniz kızı yap. mıya çalışmıyor mu? Kadm de. Bize girdiği ve yüzdüğü zaman ken. disine en yakışan bir muhitte bu. lunduğu © tesirini hasıl etmiyor mü? Zaten plâjda güzel bir kadın denize atıldığı zaman bana, dak maa, artık yerine, asıl yurduna dö- nüyor hissini verir, “Bir daha ge- “ii Alkmiennettin. derim. onu de anl hangi çiçekte, iâde Yazan: Refik Halid | niz perileri karşılıyacaklar, iri bir balığın sırtına bindirecekler, etra. fında, eski sultanların arabası ya. nında koşan hademe ve haşeme gi. bi ufak ufak, süslü ve terbiyeli bir sürü balık, haşmetli bir alayla sa. râyına kadar ray uzak ve si lür gibi dokundu bir ışık parçasını bin ışığa çevire alıkları içindedir. De- a açılan geniş bir ka. pi olmak itibarile bu sarayı zih. nimde kolay minki kadın suyun ve bana cennetten kovulup Seren. dib sahiline düşen Havvayı hatır. latır. GG eçen gun bir dükKunea, çen gele asılı bir kırlangıç ba. lığı gördüm. Ne sicak, ne yepyeni bir adanın bil. ses veren ve ve acap kanatları, püsküllü kuyru- ğu, yalnız fermetür'ü eksik geniş âğzile son moda, ne hoş. ..3 oriji. nal bir yazlık kadın çantasını an. dırıyordu! Deniz; yalnız sedef kap- layan, mine işliyen, inci yapan, l en hoş renklerde en sabit boyayı vuran sanatkâr olmakla beraber, şekillerde de orijinalitenin şahika. sına varmış bir mucittir. Mercan ağacına, tarak ismini verdiğimiz kabuklara, şeylan minaresine ve balıkların envaına baktığımız za. man kudretine hayran kalmıyor muyuz? Meselâ bir ahtapot, kor- kunçluğu orijinalite bakımından emsalsiz bir belâgatle temsil eder deha derecesine varmış bir deli sanatkâr dimağı, olsa olsa korku. ya ve müthişe bu şekli verebili Sonra, hayvanatın en ürkütücüsü kadar, en mütenasip ve bedii şekil lisi de yine balıklardır. Bir ista ritin boyu, posu ne uygun, başı ne yaraşıklı, vücudü ne derli toj gileri ne sade ve'umumi h ne derece zarif sevimlidir. Res. me en az İstidatlı olan bile bunu kâğıda çizivereceğim sanır; lâkin basitliği içinde öyle bir ahengi tenasilbü, hesabı vardir ki, ancak mahir bir ressam onu bütün zara. fetini vererek resmedebilir. Deniz daussılası, ayrılık ve uzük- lk hasretinin en fütur vericisidir de... Denize alışanları tabiatin baş- ka hiçbir güzelliği avutmiya kifa. yet edemez. Midemiz de öyledir balık hasretini her yemekten faz. la çeker. Meselâ bir kalkan tavası için rüyalarınıza kadar giren bir tahassür ve hayalini zihninizden stamayıp fedakârlıklara katlan. mak derecesinde iştiyak duymanız LOKMAN HEKİMİN ÖĞÜTLER İSTANBULUN BALIKLARI Bizim gazetenin, haftada iki gün balık yenilmesi lüzumu üzerine yazdığı fıkrada, hemen hemen her tarafı denizle çevrilmiş olan İstan- bul şehri halkının bir yılda adam başma ancak bir buçuk, iki kilo balık yediği haberi elbette gözü- nüze çarpmış, belki de meşhur: © mahiler ki derya içredir, der- yayı bilmezler... mısramı bu vesileyle bir kere da ha hatırlamışsınızdır. İstanbulda oturup ta yılda üs tüste yalnız bir kilo balık yemek (çünkü bir kilonun üst tarafının yemek değil, rakı sofralarında me- ze olduğu şüphesizdir) deniz için- de yaşadığı halde denizi bilmiyen balık gibi olmak demektir. İstanbulda tutulan balıklardan bizim burada rağbet edebildiğimiz miktardan pek çok ziyadesinin başka memleketlere —Amerikaya kadar— ihraç edilmesi de gösterir ki İstanbulun bütün dünyada en meşhur mahsulü balıklarıdır. Vâ- kıâ çeşit bakımından İstanbulun balıkları Akdenizin balıklara çı- kışamazlar: İstanbul Boğazında ve Çanakkale Boğazında ancak alt. mış bir çeşit balık sayılabildiği hal- de Akdenizdeki balık çeşitlerinin sayısı bunun beş misline çıkar. Fakat buna karşılık, İstanbulun balıkları —başka hiç bir yerin ba. lıklarında bulunamıyan— lezzetle. riyle şöhret almışlardır. İstanbul balıklarının her yerdeki, lerden duha lezzetli olması da, şüphesiz, İstanbul Boğazı suları. an çok tuzlu olmamasından ileri gelir, Bütün Avrupa kıtasında 2- kan kara sularının dörtte üçü Ka- radenize döküldüğü için Karade! zin suları ve oradan İstanbul Bo. ğazına gelen sular Akdenize nis. betle yarıdan aşağı tuzludur. Bun- dan dolayı İstanbul balıkları ne kara sularında tutulan balıklar gibi pek az tuzlu, ne de Akdeniz. deki balıklar kadar çok tuzlu olur. İstanbul Boğuzmın suları Kara ve deniz sularının ikisinin de hassa- larmı topladığı için balıkları, da dünyanın en lezzetli halıklarıdır. Hem de bu, yeni zamanlarda öğ- zenilmiş bir hakikat değildir. En eski tabiat âlimi, Yunan filozofu Aristo İstanbulun palamut balık. larını —bizim şimdi söylediğimize pek yakın olarak palamides adıy- la— sena etmiştir.. Roma filozo. fu ve gene tabiat âlimi Plin, eski Yunanlıların kendileriyle birlikte ilimlerini de hiç sevmediği halde, hakikate muhabbeti eski Yunan. lafara nefretinden üstün çıktığı için İstanbul balıklarının pek lez. zetli olduğunu, hem de burada balıkların çabuk üredi; AZMIŞ. tu... En meşhur coğrafya âlimi Strabon da İstanbul limanında pa- lamut adını alan bu meşhur balık. ların, Azak denizinde ancak yu. murta halinde denize dökülerek, Trabzon limanının önüne geldik. leri vakit minimini hamsi balıkla. rı oldukları, daha sonra büyüye büyüye Giresun ve Sinop önünden geçerek, Kızkulesinin altmdaki kayadan korkup Haliç içerisine kaçtıklarını — İstanbul balıklarının verdikleri kadar— lezzetle hikâye etmişti. O büyük adamların zamanla rında buradan balık göndermek için —şimdiki gibi— motörlü ge. miler olmadığından burada balık. ları tuzlıyarak gönderirler, yahut balıkları ezerek salça Yaparlar, o. nu gönderirlerdi. Eski Romalılar arasında meşhur iki balık salçasın. dan Muria bizim palamut balık- larından, Garum da gene bizim us. kumru balıklarından çikarılırdı. İ. kincisine o zamanlarda Hintten ge. tirilen baharatla mantarlar karış. tırıldığından uskumru salçası hem daha makbul tutulur, hem de çok pahalı satılırdı. Bizim İstanbul balıklarının © kadar şöhret bulmasma bir sebep büyük âlimlerin onları sena etme- leri olmakla beraber, eski zaman adamları İstanbul balıklarının in. sana uzun ömür vediğine, bir de, aşk duygusunu arttırdığına dikkat etmişlerdi... İkinci hassanın şöhre. ti daha büyük olduğundan, eski Türk Padişahı Salâhattin Eyyubi". nin de sarı saçlı dilber cariyelerin eazibelerine kapılmamakta inat e. den dervişleri bir kaç gün yalnız balıkla besliyerek nihayet mağlüp etmiş olduğunu duymuş olsahız ge- rektir. pek mümkündür. Nitekim Halebe, ekspresle buzlar içinde bu balığı getirtmekten kendimi alamamış- tım ve ikide birde İskenderüna ko. şarak denizi seyirden nefsimi me. medememiştim. Güneşli bir sabah vakti, karaya çekilen balıkla dolu bir ağ... Bu ip örgünün içinden fır. lamak istiyenler, sanki canlı ışık parçalarıdır, öyle nurlu, şeffaf, keskin, şıkır, şıkır görünürler ki biribirlerine çarparken billür se. si çıkarmadıklarına, bu sesin bir musiki olamamasına alık yemekleri sade gıda noktasından kuvvetleri ve ağızda lezzetleri itibarile değil, ta. bakta görünüş elhetinden de kıy irler; azicik kül. â bir yeşil salata ile irlor.Ayrk da, bir ıskara veya tava, pişiverir. ler. Ya, o sıcacık, bembeyaz, he. nüz dumanı tüten nazik etin Üs. tüne limon sıkış, deniz kokusile limon kokusunun o tatlı hararet i. çinde birleşmesi iştahı ne kadar â- çar! Sonra her mideye göre bal vardır, pisi ve kaya gibi en na dinden tutunuz palamut ve toriğe kadar on ağırına kadar... Hoş, en 3- ğır sayılan balıklar bile yine kara hayvanlarınkinden dalma, bir kaç misli hafiftir ve bunlara nazaran balık, bir et değil, bir yemiştir. Hem, boynuzlu hayvanları eli. mizle besleriz, bin zahmetle üret. miye çalışırız, sürülerini kendimiz çeker, götürür, soğuktan korur, sıcaktan esirgeriz. Onlar bizimle yaşı dizdize, kucak kucağa, bir srada ömür sürdüğümüz hemen he. men bize benziyen omahlük. lardır; sevişiriz bile... Halbuki ba. lıklar başka bir muhitte, bizim ne. fes alamayıp boğulacağımız. bir yabancı kâinatta, kendi kendileri. ne yaşarlar, âdetleri âdetlerimize, vücut teşe eri teşekküllerim! ze benzemez. Önümüze kendilikle. rinden gelirler, kesip kan dökmiye hacet bırakmadan dünyamıza çı. kar çıkmaz ölürler. Kuzu, koyun, tavuk, yemek, insan için biraz yamyamlık labilir. Fakat ba. ık, hiçbir hususta İnsana kara. bet arzetmiyen bir mahlüktur, ya. bancıdır ve zaten mahlükatın nis, 'beten en iptidaisinden olduğu için elem, ıztırap, aşk gibi yüksek his. lere etini yediğimiz bütün kara hayvanlarından daha az sahiptir, Binaenaleyh balıkçı bir kasaptan daha yufka yürekli ve balık avcısı bir kuş avcısına nazaran daha mer- bametli sayılabilir, İktısat cihetinden ise, her halde çiçek bahçemize lâle yerine doma. tes dikmekten daha faydalı bir tav. siye, TAN'ın yaptığı gibi İstanbul halkını ve herkesi balık yemiye teşviktir. Yüz çeşit balığın iki dar sahile vura vura, taşa . taşa, tıka basa, fasılasız sürülerle akıp git. tiği bir Boğaziçine malik olan mem leketin her şeyden evvel, bir ba. lık siyasetine nail olmaşı iktiza e- izin sefil man?a. İstanbul balıkha. nesini en aşağı Beylerbeyi sarayı gibi bir binada yerleşmiş görmek isterdik; balıkhane emini de bele. diye reisile ayni teşrifata tâbi tu. tulmalıydı. B alığa ve balıkçılığa ehem - miyet vermiye başladığımız gün balıkçı dükkânların da bu hayvanların güzellik'erile müte. nasip çekle sokmak şarttır. Biçare. ler o diri etleri, pullu tuvaleteri, zinet ve zarafetlerile çürük işpor. (Devamı 6 ıncıda) İmını bu işe sarfeden, en basit tarz | | Nasyonal Sos; eko DAYİ Hayatın Garip Cilveleri Yazan: pe iktidar mevkiine geç- mesi için büyük yardımlar et- olan Alman sanayicilerinden Fritz Hyssen, Amerikada Life mec- İritz Thyssen, Amerikada Life mec. muasında Hitlere yazdığı mektup- ları meşrediyor, ve Hitleri itham e. derken diyor ki: “Bugünkü politi. kanız intihar demektir. Bundan İs. tifade edecek kimse, bugünkü dostu. Buz olan dünkü büyük düşmanmız- dır. Yeni hattı hareketiniz Alman milletini mahvolmıya sevkedecek- se Fritz Thyssen Hitlerin ve Nasyonal Sosyalizmin o muvaffakıyetine'” yar. dım eden, servetinin büyük bir kıs. Hitlerin Sov- yetlerle anlaşmasından ve harbin ilânından sonra Hitlerle anlaşams- dığı için memleketten kaçan büyük sanayicilerden biridir. Thyssen” Hitlere neden bu kadar kızdığını an- lamak için Nasyonal Sösyalizmin ta. ine şöyle kısaca bakmak kâfidir. Almanyaya Faşizm geldiği za. Iman, liberal demokratlar, sosyal de. mokratlar, diktatörlük idaresinin an. cak geri memleketlerde, sanayii in. kişaf etmemiş memleketlerde, Avru. panın Şark ve Cnubunda yaşıyabile- ceğini söylemişlerdi. Fakat bütün bu tahminlere rağmen diktatörlük ida- resi 1933 te İktidara geldi. Bu nasıl oldu? Almanyada m nasl do; du? Bu doğuma Garbi Avrupa dev- letleri kadar Amerika da şaşmıştı, Almanyaya Faşizmin gelmesi w. zun bir seyirden geçmiştir. Bugünkü n tohumu, 1918 de Ebert ve Hindenburgun, Alman. yadaki İspartakist hareketini hastır. mak için birleştikleri zaman ekil mişti. Hükümet ihtilâli söndürmüş, fakat içerdeki ateşin için için yanma. #ma mâni olamamıştı. Sosyal de. mokratların öteki tarafa geçmesin. den korkan demokratlar, nihayet Sosyal Detnokrat Nazırlarını memle. ketten kaçmıya sevkettiler, ve bun. lara karşı mücadeleye geçtiler. Hat. tâ Hitler geldiği zaman bunların teş. kilâtları tamamiyle lâğvedildi, hep- si temerküz kamplarına, menfalara sürüldüler, Fakat Hitler gelmezden evvel baş- uyan bu gavgada, dahili karışıklık. ların önüne geçmek, ikinci bir ihtilâ. le meydan # vermemek için Liberal Demokratlarla, Sosyal Demokratlar birleştiler. Bu birlik 1918 den 1932 ye kadar devam etti. Fakat bütün bu devrelerde Almanyanm içi muh- İtelif grevler, ihtilâllerle çalkandı. Bu sıralarda Hitler fırkasını kur. makla meşguldü. Nasyonal Sosyı lizm memleketteki hoşnutsurluktan, iktisadi buhranlardan, sarsıntılardan, Versay munhedesine karşı duyulan İisyandan istifade ediyordu. Versaya muhalif olan askerler Faşizmle bir. leştiler, Leder, Nasyonal Sosyalizmin nazariyelerini kurdu, Yıldırım grup. ları teşkilâtlandırıldı. 1923 te Hit. ler, Lüdendorfla beraber, Sosyal De. mokrat hükümetini yıkmak için bir darbe yaptılar, Fakat bu hareket küt leye dayanmadığı için akim kaldı. O zaman bu darbe hükümeti yapan Hitler ve Lüdendorf cezalandırılma- dılar. Bundan sonra da Nasyonal Sosyalizmin muvaffak olması için kütleyi arkasına alması icap ettiği anlaşıldı. Nasyonal Sosyalistler hareketleri. ni yürütmek için köylüyü, küçük sa. nayicileri, ameleyi teşkilâtlandırmı. ya başladılar. Bu milli diktatörlüğün bir ismini de sosyalist koymalarına sebep işçileri de içlerine alabilmek içindi, Bundan sonra Yahudi aleyh. tarlığı, kapitalist aleyhtarlığı, V say aleyhtarlığı başladı. Hitler işsizliğe, iktısadi buhranlara | çare bulmak, Büyük bir Almanya j yapmak vaatleriyle iktidara gelmiş. | ti, Fakat mevcut şartlar içinde her. | gün muvaHfakıyetsizliğe | gidiyordu. Fritz Thyssen gibi sanayiciler bu ye, ni buhranlar karşısında yeni metot. lar kullanmak, inlalip o zamahında | pılan içtimai kanunları kaldırmak | iyorlardı.. Ayni zamanda günden güne kuvvetlenen işçi hareketleri de | bunları korkutuyordu. Nasyonal Sos. yalizmi kuvvetlendirmek, bu tehli.. keye karşı mikemmel bir çare olabi. | lirdi. Fritz Thyssen'le beraher dahili bir çok sanayicilerin, hariçten bir çok sermayedarların paraları, Nas. yonal Sosyalist fırkasınn kasasına aktı. Hiç şüphe yok ki bu kadar fe- dakirlık, kendi hayat ve menfaatle, rini temin içindi. Hitler, “Benim Kavgam,, isimli kitabında bütün bunları onlara vadediyordu. 7 Fakat günün birinde Hitler Sov. yetlerle anlaşınca bu plânlar suya düştü, Thyssen'in sarfettikleri para. lar güme gitti, Hitler bütün dünyanın (Lâtfen Sayfayı Çeviriniz)

Bu sayıdan diğer sayfalar: