Aboneler yüksek görüntüleme limiti, sayfa indirme ve diğer özel özelliklerden yararlanır.
şrete ikati ütün * hös ——— 8.y9.vy N TAN TAN ; ABONE BEDELİ Türkiye Ecnebi ğ'm K Teene — 2800 Kr. gurdü- " 6 Ay 1500 * Bem DHS A 800 * e Nai 1t AY 200 ft Dobruca ve Transilvanya Dersleri Yazan: Ömer Rıza Doğrul obruca ve Transilvanya meseleleri hallolundu. Ro- Manyalılar, Transilvanyayı tah.. liye ve Macar askerleri tahliye olunan yerleri işgal ediyor. Dob. ruca anl da l (HAFTANIN MUSAHABESİ) Ben şu fikirdeyim ki insan yıllarca aynı semtte oturarak aynı yollardan gide gele, yalnız bıkmakla, tiryakileşmekle, zihin durgunluğusa uğramakla kalmı. yor, vaktinden evvel yaşlanıyor da... Yaşlılara mahsus merakla. ra kapılmaya, bunakça fikirlere dalmaya başlayorsunuz. Bilhassa gündelik seferlerinizi yayan de- ğil de tramvay, otobüs veya va- purla yaptığınız takdirde haliniz ve Bulgarların da bu ay sonuna | harapt kadar Cenubi Dobrucayı işgal etmeleri için tertibat alınmıştır. Buna mukabil Romanya ile Macaristan dost mu oldular? Yahut Romanya ile Bulgaris. tan arasında samimi bir komşu. luk devresi mi başladı? an neticeler böyle bir ka- zanç kaydetmiyor ve kaydettiği bir tek mühim zarar var: Romanyayı kaybetmek! omanya ve Macaristan, mih. verin, Almanyaya ait nüfuz min. takasına girmişlerdir. ve bun- | dan böyle Almanyanın emir ve İsaretile hareket edeceklerdir. Almanya isterse, bunların ikisi. ni de Balkanlara karşı kullanır, isterse daha başka emelleri için istihdam eder. Birine karşı sert- lik göstermek — icap ederse, bu sertliğe tercüman olacak ele- manlar hazır! Büyüklerin Müdahalesi: üyük devletlerin müdaha- lesile hallolunan meseleler, küçük devletlerin esarete düş. melerile neticeleniyor ve büyük devletler bu gibi fırsatları kaçır. mamıya dikkat ettikleri halde, küçükler hâlâ akıllarını başları- na toj orlar, olı:ıı'ıaı'cnııy ve Transilvanyadan alman en mühim ders budur. Aradaki meselelerini doğrudan doğruya halletmiyerek büyükle. Te boyun eğmek için zemin ha- zırlayan küçükler esaret “zincir. lerinin acı akisleri içinde tuttuk. ları yanlış siyasetin mersiyesini 'dinleyeceklerdir. Mihverin Vardığı Netice: Sö eç U LAT CRBİ #0i akat mihverin bugün var. dığı her netice, muvakkat Mahiyettedir. Çünkü bütün bu neticeler, harbin sonuna bağlı. * Ve ancak mihverin harbi ası takdirinde mihverin Arzusu dairesinde bir istikrar hasıl olur. Fakat harbi İngiltere Azanırsa mihverin bütün terti- batı Boşa gider, mihverin kendi. si başının çaresine bakmaya Mecbur olur ve küçük milletler bir kere daha kalkınır. Bu kalkınmanın mukadder ol duğuna inanmak gerektir. Uma- Tız ki ikinci doğuş sırasında kü- Sük milletler daha olgun bir zih. niyetle hareket eder ve aynı fe- etlere uğramaktan korunma. Zin çarelerini peşinden bulurlar. dersler acıdır. ve bu derslerden istifade imkânları bü- Yük bir harbin bağlı. ife Şehir içinde yürürken baş meşgaleniz ezilmemek, çarpma. mak, düşmemek ve bir şey kır. mamaktır; yani kafanız, koru- mak ve korunmak kaygusile da- imi hareket, faaliyet, uyanıklık halindedir. Halbuki nakil vasıta. larının birinde yer bulup pence. re önüne oturdunuz mu - şayet birinden ödünç para, İş ve memu. riyet istemeye gitmiyorsanız . artık bütün tefekür ve tetkik kudretiniz iki taraftaki evleri, dükkânları, levhaları, bunların teferruatını, hususile kusurları- nı, münasebetsizliklerini ayrı ayrı tahlile inhisar eder ve bu tahliller, nihayet, bir tekrardan ibaret kalır. Meselâ: — Hah, dersiniz, işte Beyoğlu kaymakamlığı önüne geliyoruz, şimdi karşıma bir mayyo ilânı çı. kacak! Panayır tiyatroları kapısına a. sılı muşamba resimlerdekini an- dıran soluk ve dökük boyalı bir kadın tasviri, tamamile kansız ve cansız... Buna rağmen mütebes- sim ve çıplak! Ayrıca, mevsim karakışa rastlamışsa Okmeyda. nından kopan karayele göğüs germiş, o, baldır, bacak meydan. da kadın tablosu, buz kestiği halde yalancı hoşnutsuzluk gü- lümsemesile büsbütün manasız, münasebetsizdir. — Ne olur, diye düşünüyorsu- nuz, şunu yalnız yazın koysalar, kışın kaldırsalar! Bunu geçtiniz mi, bakımsız, tozlu bir bahçe ortasında, ekseri. ya kapalı duran bir kahve bina. sı; kapısında (Atila parkı) yazı- lı... Bu meşhur ismin imlâsı yan- lıştır, doğrusu “Attilâ,, olacak. İ. yi ki ismin asıl sahibi hayatta ve cihangir vaziyetinde değil: Alim. allah, cahil bir hattat yüzünden koca İstanbulu yakar, yıkar, büs- bütün viraneye çevirirdi. O levha bir kalem müsvettesi, gazeteye gönderilmiş bir yeni şairin man- zumesi olsaydı bir kalem darbe. sile çizip düzeltmek mümkün 0- lurdu. Şimdi doğrutmağa gücüm yetmez, elim varmaz. Yeni kira- cının buraya yeni bir isim ver- mesini beklemeli ve hattatın da bilgiç çıkmasına dua etmeli! A sıl tuhafı, bakmak, görmek istemediğim halde, her ge. çişimde, muhakkak o kadın tab. losu da, bu tarihi isimli tabelâ da gözüme ilişmekte, aynı fikir- ler zihnimde yenilenmektedir, İnsan iyi şeylere bakmağı bazan dır. Fakat bu dünya imkân dün. Sahi e Ve imkânsızlıklardan dün Yeni imkânlar doğuran bir ı_n"'hr. Mesele, bütün imkân. lara (kullanmak ve imkânsızlık. 3 iİmkân doğurtmanın çarele. gözetmektir. unutabiliyor da kabil değil aklından çıkaramıyor; akıl mü betsizliklere bal Ya- pıştırıp mimkoymakta hiç şaş. Yazan: Refik Halit miyor. Fenaya, çirkine saplan. mak merakına başka bir misal: Okçumusa caddesindeki Muse- vi evlerinin cumbasında, bir de- fa, (iki. öksüz kız) nevin- den melodram bir piyeste ca. dı karı roölünü bihakkin ifa edecek bir kocakarı tipi gör- müştüm; korkunç, iğrenç, mMüt. hiş, tüyler ürpertirip rüyalara gi- recek ve kâbuslara uğratacak bir çehre! Bankalar caddesinde, bir ticarethane camekânında rast ge- lip cazibesine kapıldığımı zan. nettiğim şirin daktiloyu aramak pek aklıma gelmediği halde bu bed çehreyi tekrar görmek için, her geçişte cumbaları araştırma. ma ne dersiniz? Çirkinliğe bakmanın ve kusur, kabahat seyretmenin - acaip bir zevki var, galiba... Belki de bir tesellisi! Beyoğlu tarafında da bir apar- tımana gözüm dadandı, kapısının iki kanadına kocaman harflerle yazılı birer ihtarname asmışlar: (Lütfen kapıyı kapayınız)... Fa- kat kim dinler? O semtte kapısı açık duran tek bina burasıdır; daha bir gün olsun örtülü bulma. dım. Bulmadım ama ümit tü. kenmez, daha yarım kilometre u- zaktan beni bir meraktır alıyor: Acaba kapalı mı bulatağım, açık mı? Sevgilimin yuvasını gözlü- yormuşum gibi tatlı bir heleca. na kapılıyorum, gözbebeklerim nerede ise yerinden fırlayıp ora. ya kadar uzanacak... Geliyoruz, geldik... Bakıyorum: Gene açık! Gece dönüşlerimde beni rahat- sız eden şeyler de, hani mavili sarılı, allı yeşilli, şişeden harf- lerle dizilmiş ilânlar var, | işte bunlar... Çoğu defa bu yazıl BİR SEMTTEN BİR SEMTE ka, yıkık duvar, çökük bina, kopuk parmaklık, yarık rıhtım varsa onları seyreder, onlara ü- zülür, imar ve ıslah edilemedi. ğine acır ve kızar, hulâsa sinir. lenir, perişan olurdum. Ama, di- yeceksiniz ki: “Bakma, ya tepe- leri gözden geçir, ya gazeteni!, Fakat dikkat ediyordum, yolcu. ların çoğu benim gibi yapıyor. dü, iyileri bırakıyor, fenalarla göz yoruyor ve kafa patlatıyor. du. Ya Haliçte evi olanlar? Deni- ze yarı gömülü, pas ve midye tutmuş, yamru yumru' gemi en- kazı seyrede ede adeta vaktinden evvel çökerler, İki büklüm, neşe. siz, bedbin haldedirler; onlar da hemen hemen birer enkaza dön. müşlerdir, sanki paslı ve çürük- türler..Kim bakabilir Eyüp tepe. sinde batan pembe güneşe veya Haydarpaşa üzerinden doğan gü. müş aya; K"lğîhane tepelerinin tatlı yeşilliğine veya Süleymani. ye camiinin haklı azametine? O bodur, yamyassı, yerden yap- ma, başı kıçı bellisiz vapurcuk. larda seyri mümkün olan, ancak iki taraflı vapur ve gemi mezar. lığıdır; sanırsınız ki sizi de, biraz sonra baştankara edip iki demir iskeletin arasına sokacaklar; ora. da siz de yosun ve pas bağlaya- caksınız! Sirkeci . Küçükçekmece hat. tında seyahat edenler ise . her- gün git gel, gel git . Ahırkapı ile Yedikule arasındaki bütün o ha- rabe ve sefalet filmini dimağla- rının makinesine takmışlardır; tren yürüdükçe bu filim de ka. fataslarının perdesinde döner, durur. Sanki çevrilecek olan (Paris fıkarası) ile (Paris paçav. racıları) nın metöranseni onlar- dır; yapacakları filme en muva- fık sahneleri intihap için gidip gelmektedirler, İşte teneke ma. halleler, iki yanından payahda ;ıuı_'ulmuş köhne binalar, işte ye. birer, ikişer harfi arızaya uğra. ği 113 nu- maralı meşum hane, işte petrol yıp sönüyor, isimler içi Çi kılmaz, okunmaz birer muamma halini alıyor. Meselâ, bir büyük gazino tepesinde, değerli sanat- kâr Bayan Safiyenin şöhretli a- dı: Bazan tamdır, alâ! Fakat ba. zan safye, bazan afi, bazan sa. dece saf, yahut safi, bazı defa ise, telâffuz edilemiyecek şekil- de, yabancı dilden bir motosiklet veya elektrik malzemesi marka- sı gibi S F E dir. Ya Kadıiköy iskelesi üzerindeki sigorta şir. keti ilânı? Bunu tam harflerile okumak bana, şimdiye kadar, pek az nasip oldu. O derece sinirlen. diğim oluyor ki şirkete bir mek- tup yazayım, “aman, bir çaresini bulun; hecelemekten, kekele. mekten, sönmüş harfleri bulma. ya çalışmaktan bittim!,, diye şi. kâyet edeyim diyorum. B oğaziçinde oturduğum za- man ise gözüm nadiren yamaçlara, korulara, fıstıklı te- pelere, güzelliklere takılırdı. Bil. âkis yolumun üstünde ne kadar virane, harabe, enkaz, kömür de. posu, odun yığını, kulübe, bara- lâmbalarile güçbelâ aydınlanmış iğribüğrü, dapdaracık çıkmaz s0- kaklar, işte isli camları ve katil yüzlü müşterilerile (Kara kedi meyhanesi), işte polisler tarafın. dan içinde meçhul cesedin bulu. nacağı bostan kuyusu, işte konte- sin bedbaht kızını Hayırsizadaya yalı sandal ve sahte kayıkçısı! cak derecede mevcuttur. Ve emi. nim ki, şayet bizde de bir gün, teri olacaktır! A dadır.Bunlar 0 derece götürüp bırakacak olan zift bo. Bunların hepsi de, fazlasile, si. nema halkını korkudan bayılta- bir (Xavier de Montöpen) veya (Jules Mary) ayarında cinat ro. man muharriri çıkacaksa o, bu hat üzerinde gidip gelen bir müş- nadolu ve Adalar hattına ne buyurulur? diye na. file böbürlenmeyiniz. Onun ku- suru da etraftaki güzel manzara- lara çabucak kanıp yanınıza dü. şen kendini beğenmiş, sahte va. kar. züppe, türedi ve münasebet- siz bazı tipleri tetkike dalmanız. yorucu, sinirlendirici, neşe bozucu şahıs. r $e İktısadi Hafta ”) « hafta içinde siyast hâdise. lerin, dış ticaretimize ©0. lan tesirlerini, daha ziyade, Ro. manya ile olan ticari münasebet- lerimizde aramak lâzımdır. Bir. kaç gün evvel Romanyada dahili hâdiselerin, sokak muharebeleri. nin tesiri karşısında, ihracat ta- cirlerimiz, Romanyaya mal sat. mak h da teredüt etmişl dir. Esasen klering hesapların- da, Romanyadan bir buçuk mil. yon lira kadar alacağımız oldu. ğu için, Romanyaya ihracat yap- mak pek te kabil olamazdı. Ala. cağımıza karşılık Romanyadan beklediğimiz malların arasında kimyevi maddeler, cam gibi eş.- ya bulunmakta idi. Halbuki bu nevi eşya, Transilvanyadaki en- düstri merkezlerinden buraya gelirdi. Şimdi Türkiye piyasası bu maddeleri tedarik etmek için, başka piyasalar arayacaktır. Cam için, biraz pahalı da olsa, Yunan camlarını almaya mecbur olaca. ğız. Kimyevi maddelerin bir kıs. mını, Yunanistandan tedarik ede- biliyorduk. Fakat, Yunan fabri. kaları da, kimyevi maddelerin fi. atlarını arttırdıkları için piyasa- mızda pahalıya satılmaktadır. Türkiye . Almanya ticaret an. laşması hakkında henüz yeni bir haber yoktur. Alman firmaların. dan, buradaki ithalât müessese. lerine gelen mektuplarda, Alman hükümetinin henüz Türkiyeye ihracat müsaadesi vermediğin. den bahsedilmektedir. Mektup. lardan birinde de, bu cihet daha açık bir surette izah edilmiştir. Bu mektupta deniliyor ki: “Tür. kiyeye mal satmak için, siyasi engeller mevcut bulunmaktadır.,, Halbuki anlaşma imza edilme.- den evvel Türkiyeye gelen tica. ret mektuplarında garip bir pro. paganda edebiyatı görülmekte idi. Alman firmaları, bu mektup- larında “artık harp bitmek üze. redir. Türkiyeden Almanyaya ih. racat yapmak için, hazırlıklara başlamak zamanı gelmiştir.,, Bu mektubu alan, bir Alman firma- sının Türkiyedeki mümessili idi. Fakat bu mektuplarla, son gün. lerde gelen mektuplar arasında büyük bir tezat vardır. Neler Satacağız? H ububat İhracatçılar Birli. ği, son verdiği bir karar. la limanda teslim edilmek üzere serbest dövizle mal satacaktı. Bu şerait altında bile, her taraftan mallarımıza karşı talep vardır. Tuna buğday havzasında, Maca. ristanda, bilhassa Romanyada buğday mahsulü azdır. Alman işgali altındaki memleketlerde, zirai mahsullerin ne nispette az olduğu hakkında kati bir hüküm vermek mümkün değildir. Fakat ajans telgrafları, arasıra Alman işgali altındaki yerlerde kıtlık. lar olduğundan bahsetmektedir. Bu şerait altında Avrupanın za. hire maddelerine olan ihtiyacı geçen seneye nispetle daha fazla. lardır ki bana kaç kere Yenikapı sefalethanelerini, Haliç enkazını, Boğaziçi harabelerini, hatta yu- karıda bahsettiğim cumbadaki cadı karıyı arattırmışlardır. ğ Hulâsa, arasıra bir semtten bir semte taşınmanın, yani benim gi. bi esaslıca mal, mülk sahibi ol. mamanın hatıri sayılır bir teselli nöktası vardır. Yoksa da bu te- selliyi herhalde bulmalıdır! Romanyadaki Dahili Buhran, Türk - Rumen Ticari Münasebetlerine Tesir EHi - Bu Hafta Neler Sattık? dır. Cenubi Amerika, Kanada gi- bi buğday ambarlarından, Avru. paya buğday sevketmek te müm. kün değildir. Çünkü Amerikan vapurları, ancak Lizbon'a kadar sefer yapmaktadırlar. Bu vaziyet karşısında, zahire ihracatı için endişe edilecek bir şey yoktur. Pamuk ihracatına gelince, Yu- goslavya, Macaristan, Romanya, Bulgaristan, İtalya, Çeko.Slo. vakya gibi memleketlerden pa- muklarımıza karğı talepler de. vam etmektedir. Bu Hafta Neler Sattık? u hafta ilk defa olarak Kayseri fabrikasının pa- muk ipliklerinden bir parti, Ro- manyaya satılmıştır. Bu malın karşılığı olarak maden direği a. lacağız. Bu hafta sattığımız maların a. rasında zeytin, zeytinyağı da bü- yük bir mevki işgal etmektedir. Bu ihracatın yekünu 200 bin li. rayı geçmektedir. Eski sene fındık mahsulünden de, Romanya, Macaristan, Yu. goslavyaya küçük partiler halin- de satışlar yapılmıştır. Yugos. lavyaya satılan malların arasında 68 bin liralık halı da bulunmak. ta idi. Haftanın ihracat listesinde, Romanyaya satılan 109 bin lira- lık yapağı da en büyük yekünu teşkil etmektedir, İkinci derecede kalan mad. deler arasında barsak, kendir, balmumu bulunmaktadır. Hüseyin Avni SAĞLIK. ÖĞÜTLERİ Ben Bunu Görmüştüm.. Size bir zatı takdim ederler, yahut biri gelir ve kendini tanıtır. O zat gö- zünüze yabancı gelmez, kendi kendini. ze: — Gözüm ısırıyor ama acaba nere- de gömüştüm? Diye düşünürsünüz... Bu, herkese o- labilir. Hafıza, daha doğrusu, dikkat işidir. O zatı ilk defa gördüğünüz za- man dikkat etmemişsiniz, Oonun için şekli hafızanızda zayıf kalmış demek- tir. İnsan her hangi bir şeye ne kadar ziyade dikkat ederse, hafızasında o kadar kuvvetle kalır. Meşhur sözdür: Girmişsen çıkmazsın, derler.. Bir de yolda giderken, bilhassa yo- küş çıkarken, bazan kalabalık bir yerde oturuürken ilk defa gördüğünüzü iyice bildiğiniz bir manzara daha önceden görülmüş gibi gelir. Bu hadise birin. ciden büsbütün başka bir şeydir, Bi. rincisi tabii denilecek derecede hafif bir dikkat eksikliği, ikincisi çok defa hafif, nadir olarak ağırca bir hastalık neticesidir. Bu hadisenin en ziyade yolda yürür- ken, bilhassa yokuş çıkarken gelmesi beyin yorgunluğunun eseri olduğunu anlatır. İnsan ayaktayken, yürürken & Kâhyası mısın? tan sonra, hayvanın karnma 5( mun taşları attığmı gördüm; dayı madım, bağırdım: d Ne dövüyorsun hayvanı? veciye kızıp öfkesini eşeğii çıkaran sucu: dedi. İster döğer, ister sö; O ne demuzdur 0!.. sarfederken o da, “Şinasi nis gözlerini kn'pıştıraxîık, muhabbetinin hüylı_: birde durmasına hayret ediyor gib nedendir bi dik yokuşlara hrman;l_ı_r_nııık j uculardan birinin sop eşeğinin üzerinde kı 9 büyüklüğünde kald — Günah değil mi be Ya su memuruna, yahut — —Malımın Kâhyası Sahibi, hakkında bu il “Sühangü,, diye methettiği Bizde bu hayvan düşman em. Halsizli skelete dönmüş araba atla tesir yınca, bacak aralarında yaktıklarımı çok gördüm. nesil pek bilmez: Vaktile n tasşıyan, “Acem eşekleri,, Dayağa tahammülleri itibal büsbütün ayrı bir cins oldu şüphe etmediğim bu hayva rın, yedikleri sopayı harp n zemesi yapan fabrika l görse, mutlaka kale bedenlerin dritnotları bu cins eşekl rilerile kaplarlardı. € yade, sopa yedikleri 'halde, zan birbirlerine cilve bile * tıkları oluı:'lu. Nn Avr birbirlerindi landıkları, — “kardeş,, f hayvanlara * verirler. — O “madün kardeşlerimiz,, di “Hayvanları koruma nin âzası kalabalıktır. arabacr hayvanını döğsün, yamet kopar, derhal polis rışır. Bizim koruma derne bir âza, dayak yiyen bir h için ağzını acsa, alacağı *malımın kâhyası mısin?,, yor. Anlatamazsınız ki, onun di canı candır; bir suç etmisse, bil miyerek yapmıştır, çü ğ vandır. O, hâlâ, “terhiye bir daha yapmasın!,, der. lerinden biri, nasılsa camle miş. kandilleri devirerek, do! gören kayyum, süpürge deveyi döğerek, kov:_ılamq lamış, Bu patırdı içinde, $ kapıyı bir türlü bulamıyarak ( talığı birbirine katan ha; perişanlığını camiin avlus seyreden bir bektaşi bağırm yiniz, Bilmemis, girmiş. Bak | giriyor muyum? ! Yemd deri Hel nkü Fatih avlusunda kömür İri hayvanın, hörg — Günahtır. Hayvanı di b : Takvimci beyin daha az kan alır, yorgunlu. çıkarken kalb az çok yorulur, vücudür her tarafmna, bilhassa en yukarda kalan beyine az kan gönderebilir, onun için beyin yorgunluğu pek kolay meydana çıkar, Hadi yerde çıl gelince, o da kalabalık yerde teneffü. sün az çok güçleşmesinden.. Hadise he yecandan sonra da vaki olur, O va. kit böbrek üstündeki guddenin fazlı hormon çıkarmasımdan. Bu hormon kıl gibi ince damarları sıkıştırır, Dâmarlar dıîvtı'nıiyonu arttırır, kalp fazla tan- siyona mukabele etmeye mecbur olun- ca kuvveti azalır, beyine daha az kan Bider. Bu hadiseye asıl sebep olan beyir yorgunluğu fikirle çok çal k ya hut üstüste heyecan geçirmekten veya PDT A —: Fakat babam eskisinden de ziyade dehşet saçıyor. Annem korkuyor. Ka- Küçük Memleket Haberleri ISPARTADA > W N___:.""' :uhı hastabakıcı — ve hemgşire vabil eden beyanların — imtihanları at nn beş bayan müvaffak oldu. Diplo- Merasimle verildi. Zehirli gazlardan :“"—' İçin — Halkeyinde ve mekteplerde ";g'.;;:: verilmektedir. b Pa YANGIN — Hatip mahalle- Yarısı Çıkan yangında — muhacir Numan oğlu üeü ___'f"'vl ve çocukları Hasan ve Yanmıştır. yAMRANADA TEK ZİRAAT — Burada ya- Slan 35 çeşit sirantin kaldırılarak Yerine yalmtz pamuk yetiştirilmesi ua '_m_:““—ı devam edilmektedir. Zi- Seşmll ederek ÇUSE diğer bütün — vilâyetlere aS Metelâ Kakişehirde yalnız buğ- ”d’ı—"ı"" Yulaf ve saire gibi ber vili- kikat yapmaktadır. BURSADA BİSİKI gESİ 'Motör tamircisi ”!hugnxığğîînt  Oa aA eağke yolunda Yi ya gn atma İsminde bi; öldürmüştür. bir kıza çarparak ORMAN YANGINI — Kızılcaha mam Hızırlar nahiyesine bh-x kilemüt. rl:i mesafede bir orman çıkmış dönüm orman yandıkta; ön dürülmüştür. v İrETİARi AMELE KAVGASI — Kızılcaha mam - Gerede yolu amelesi arasında kavga çıkmış, ameleden Mehmet Ça- Yuşun kolu kırılmıştır. tı, kâğıt gibi beyaz, gözleri yukarı dönmüş oturuyor. Solgun gözleri gök rengi küçük aylara benziyor. Derhal hepsi ona yardım 'için, elbiselerini açmak ve yellemek için etrafını alı- yorlar. Ben yardım etmiyorum. Tit- riyorum; ensemdeki aci artıyor. Ba- bamın kötü olduğunu düşünüyorum. Ben Vasili ile evleneceğim annemi de yanımda götüreceğim, Babamı, yılda yalnız bir kere Noelde göreceğiz, * * Vasili fle evlendim. ©O kadar sinir buhranları taklidi yaptım ki, annem daima biraz daha korktu, ve bana onunla kaçmama yardım etti. “Taklit ettim,, mi diyorum. Bilmiyorum: Tabil taklitle başlı- yordum, Kendi kendime: “Şimdi üstüme sinir buhranları getireceğim,, diyordum. Sonra da kendimi tutamıyordum, En çok, sık- ti artık açamıy İstiyerek — kilitlediğim ellerim, artık imi; Ka avuçla. rıma batıyordu. Parmaklarımı aça- madan ve leklerimden aşağı aktığını duyuyor- dum. Kiyef'den çağrılan doktor Orlof, başını sallıyordu: — Kendisini kronik bir sinir buh- ranı tehdit ediyor. Salıncaktan düş- mesi neticesidir. — Hayır, hayır, hayır!.. diye bağı- rıyorum; sebep düşme değil, Vasili, kanımın — bi- | nin ANNİE VİVAN'N Cik C E İtalyancadan çeviren : RÜVEYDE SİNANOĞLU Annem titriyor ve ağlıyor. Daha küçükten annelerimize karşı nasıl da müthiş ve vahşiyiz! Onlara taparken de nasıl cefa çektiriyoruz!. Bunu, onları artık ne teselli etmek, ne de aflarını dilemek imkânları kal- mıyacak kadar geç anlamak ne tra- Jik bir şeydir!... Vasili ile evlendim. Babam, gittikçe daha kızgın ve müthiş O'Rourk'le, beni derhal red- detti. Beni ne kucaklamak, ne de af- fetmek Ben Vasili, sabırsız ve canı sıkkın: — Aldırma, gu sıkıcı adama! di- yordu. Annem Vasiliye beni tavsiye ede- rek ağlıyordu: — Dikkat ediniz.. Onu size ölme. sin diye verdim. Yoksa daha kimse- karısı olamazdı. Henüz sadece bir zavallı çocuktur. Bilmem beni & — Ya uslu durursam?., Bütün ©o beyaz dişlerile gülerek: — Uslu durursan, konfetiler, bon. bonlar... Dedi. Ben: — En güzel romansını dalma be- nim için ve sade benim için söyle- meyi vaadediyor musun? “Uzak yurt, oh: vahşi tepel..,, Vasili, büyük bir yapmacıkla: — Daima ve yalnız senin için.. dedi. Gel şimdi, gel, Mariya Tar- novska! Kolunun altından elimi çekti. Par- mağımda yepyeni nişan yüzüğüm parlıyordu. i “Mariya Tarnövska..,, Ne güzel i- SimM!... İstiyordum ki, bütün dünya, beni görerek, hayretle, “İşte.. İşte. Bütün d olan en tiy Mariya Tarnoyska!,, desinler, v mliyor Hi anız - ki, daha bir kadın değildir; bir çocuk- Annemi şöylece dinliyen Vasili: — Evet, evet, evet. Dedi. “Yara- mazlık ederse kulaklarını çekerim. Meftun yüzümü onun parlak ve mütecaviz gözlerine bakmak için kal- dırip sordüm: akşamı, Karkof otelinde ods hizmetçisini çağırttım. Kayıtsız ve civelek odaya girdi; beni baştan aşağı süzdükten sonra, koltuğa yas. sigarasını yakmakta olan Va- iliye bir göz attı. Kıza: — Adın ne? diye sordum. — Rozalya, diye cevap verdi. 4 Kocam: — Pekâlâ Rozalya, dedi. Bu ak- şamlık sensiz de edebiliriz. Kız güldü, hafifçe eğildi ve kapıyı kapatarak çıktı. — Fakat benim saç örgülerimi kim yapacak? diye sordum. Kendimi ta- mamile şaşırmış hissediyordum. Vasili: — Örgülerin ehemmiyeti yok, de- di: can sıkıcısıin. Ve beni öptü. Ben odada bunalmış dolaşırken, o, oturmuş bana bakıiyor ve sigara içe- duruyordu. Daima yaptığım gibi, duamı etmek için diz çökeceğim sırada, beni bile- gimden yakaladı ve kuvvetle sikti. Öyle ki, canım yandı. Elimi kurtarmıya çalışarak: — Böyle yapma! dedim. O: — Ya sen ne yapıyorsun? diye sordu. Sesi boğuk gibiydi. — Canım duamı ediyorum... — Dual: h iyeti yok, Sen bir defa pek şiddetli heyecana tutul. maktan ileri gelir.. Böyle olunca fikr uzunca bir müddet dinlendirmek lüzu- munu anlatır Bu hadiseyi meydana çı- ğu daha çabuk meydana çıkar. Yokuş g Sanat âleminin en nadide Sinema dünyasının en pa güneşi Türkçe filimlerin taci olan Dtel Emperyal LÂLE Sinemasınd topladığı takdir ve hayr asırlarca muhafaza edecek harika, sonsuz alkışlarla se lanacak eşsiz bir filimdir. Seanslar: 1 - 2.30 - 4.30 , 6. 'Telefon : 43595 Bügün saat 11 de tenzilâtlı tine, karan fikir yorgunluğuna tabii denile. mez:; Bir hastalık başlangıcı demektir Büşlayan hastalık ta psikasteni has- talığıdır. Hadisenin ilk vakalarına e- hemmiyet verilmeyince hastalık yer- leşir, hadise sık sık tekrarlar; İstira- yalnız istirahat yetişmez. ziyade genç yaşta meydana çıkar. O yaştaki yeni işlemeye başlıyan hor. monların da işe karıştığı şüphesizdir. Fakat her ne olursa olsun hadise his- sedilince fkri dinlendirmek lüzumu u- nutulmamalıdır. Okuyucu Dilekleri | Bir İhtilâf Izmitte pancar vevkiyatı - labrika e De- miryolları idaresi arasında çıkan bir ibtilâi gercekten can sıkıcısın. Fakat ben, o akşam da duamı et, mek istedim. Dua, bizim * benüz Fabrika sev- kiyatı Derbent ile Izmit arasındaki istasyon- dan yapmak istemekte, kantarı da — buraya kurmuş b idaresi | hat müddeti pek uzun olur, hem de l ç Ben bunu görmüştüm, hadisesi en (l | ALBERT PREJEAN — | SÜMER Sineması W | Monte Carlo'n 10 Eylül SALI Akşam 1940 . 1941 sinema mevsimini z Si “ ü ve DİTA PAR : nun müuhteşem temsilleri N Meçhul Kadını Güzel Fransız filmi ile açı Lüks, Kumar ve Aşk filmi. Bu gala için hazırlanınız, en ehemmiyetli kısmını teşkil ederdi. Olga ile ben, sabah ta, akşam da, yüksek sesle, birlikte dua ederdik. Fakat şimdi Olga uzaktaydı, ve ben yalnız dua etmeğe mecburdum. Yavaşça duamı ettim. İtiraf ederim, bu dualar uzun ve çoktu, Sonra da her dildendi. Çünkü biz Otrada'da yaşarken, her gelen dadı ve mürebbiye bize bir yenişini S3ğretirdi. (DEVAMI VAR) ise buna razr değildir. Thtilâfın bir an evvel halli faydalr olacaktır. Çünkü yollar çamur olunca bu sefer de müstahsil istasyona sev- kiyat yapamıyacaktır. l— 12 EYLÜL PERŞEMBE Sahip ve Neşriyat Müdürü: UZMAN —Gazetecilik ve Neşriş T. L $. — TAN MATBAAS İPEK Sineması Yeni Sinema M- ne — BAŞLIYOR