29 Mart 1941 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 3

29 Mart 1941 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

bir rü- lir e »ir ar ile yap Müzakerelerden çok mühim net Geler çıkacağı kanastini izhar 6 mektedir. | 2 — Almanyanın Japonlara yapa- bileceği enn Be zetlerden almaktır. teminatı vermeleri ran bugün daha &z muhtemeldir, erlin Ziyareti erlin mahafili, Yugoslav İ darbesine rağmen, Mösyö Matsuoka ile yapılan müzakere. gok mühim neticeler çı- "kacağı kanaatini izhar etmekte. "dirler, i, Mösyö Ribhentropun Japon hariciye nazırına hitaben söyle. diği ve m kısımlarını aşa dercettiğimiz nutku, şaya- attir? i svö Matsuokanın Berlini İziyareti, kat'i harbin büslıyaca- İği günlere tesadüf (ettiği için İcok enteresandır, 1941 de Av- İrupada ârtık İngilterenin ayak İbasabileceği bir yer kalmıya- İcaktır. 1941 Avru; sene ola- caktır. Japonya da uzak şark- ts ayni nizamı tesis edecektir... Japonyanın Almanyaya ve Al manyanın Japonvaya, İngiltere ve Amerikaya karsı mücadele- lerinde, yapabilecekleri müsbet yardımlara nit hiç bir işaret bu- Tunmıyan bu sözlerde en şayam dikkat olan nokta, 1941 senexin. de harbin bitmiyeceğine Alman yanın da olduğunu ifade eden cümledir. Halbuki Mösy Hitler ve diğer Nazi zimamdar- ları bütün sön o mutuklarında, (1941 de harbin İngilterenin he- İzimeti ve Almanyanın kat'i za- feri ile biteceğini ilân etmişler- Popolo d'Ttalia gazetesinin bir muhbiri tarafından, kendisine Mösyö Raoseveltin son nutku hakkındaki fikri sorulan Mösyö Möatsnoka sw cevabı vermistir: “Mösyö Rooseveltin bu beva- Tatını, sevahatta olduğum icin, dinlevemedim. Eğer Mösyö JRoosevelt harbi Pasifliğe sirayet ettirmek istiyorsa, karşısın- İda bulacaktır. Mua' olan me. iseleleri sulhan halletmek ister- İse kendisi ile an'asabiliriz.., Mösyö Matsuokanm Berlini ziyaretinin manası nedir?.. İki İtaraf ha ziyaretten neler bekli- yebilir? Bu müzakerelerde, har. “bin umumi seyri üzerinde miles- sir olacak kararlar alınmasına intizar edilebilir mi? Japonların Hedefi ; u seyahat, 1905 tenberi bir Japon haricive nazırının ! Avrupaya yaptığı ilk seyahat- itir. (LOKMAN ' Baş Ağrısı N 6 — Damarlarda tansiyon art-| g ğı vakit bas ağrısı önemli bir 9: İkmettir; Bu türlüsü hilhassa ba- iabahleyin yataktan kalkme: İar, hareket ettikçe -hele belinin üzerine e; helirse. şiddetleni barlarda tansiyoz' dü « ağrısı geldiki vardır. önün içn devamlı baş oğırısi jekinee bir kere tansiyona bak- armak iyi olur. “7 Böhrek hastalıklarında bas ağrısı gene, önemli bir alâmet Çok defa, bâş ağrısı böbrek lığının başladığını yalnız ba- $ına haber verir. Ondan dolayı evamlı baş ağrısı olunca, idrar tahlili yaptırmakta ihmal etme te şarttır: Bazılarında böb- hastalığı sonuna yaklaşmış gibi olur da baş ağrısından başka ir alâmet bulunmaz, o vakit böb k hastalığı insanı üremiye gö ürüyor demektir. 8 — Frengi hastalığını kan mu piri teşhis etmek usulü bu. unup yapılmazdan önce baş ağrı- bu hastalığın -hekimler içim-| tı eğerli bir alâmeti sayılırdı. Has- SEN UNİ ereden Gelir ? arka tarafında şiddetli olur,İri de, vaktinin böyle belli olma” BEDELİ Ecnebi ABONE iye 1400 Kr, 1 eene » 2800 Kr, pi 70. GAy 1800 40. BAy s0 10, Ay sw Bügün bir Japon hariciye n8- zırının, kirk sene kadar evvel beyaz Avrupalıları sarı tehlike- ye karsı bir haçlı seferine davet eden İkinci Giyom'un memle- ketinde, büyük bir dost sıfatiyle ve büyük merasimle karsılan ması cidden şayanı dikkat ve ibrettir, Geçen cihan harbinde, Alman yanın Çinde sahip olduğu yer- leri eline geçiren ve elân eski sa hibine iade etmediği Japonya- nın hariciye nazırının bürün, önünde 300,000 kişinin toplan. dığı haber verilen sarayın icin- de Mösyö Hitlerle beraber dost- ça konuşmaları cidden gariptir. Buna rağmen muhakkak olan bir şey vardır: Bugün hayat hâsı narariyesini benimseyen hir takım Japon zimamdarları, İn- gilterenin Avrupadaki sıkışık vaziyetinden, Amerikanın harp| için kâfi derecede harırlanma- | mış olmasından ve İngiltereye yardım etmek mecburiyetinden İstifade ederek, Anglo - Sakson nü ir rol oynamak, mo- ile, veni nizamı te- sis etmek istiyorlar, bügün cok güçlesmiş- tir, Bir taraftan İngiltere ken- dini toplamış, muhtelif cephe ik zaferler kazanmış, askeri kuvvetini gittikee arttır. mış; diğer cihetten, mukaddera- tını İngiltereye bağlıyan Ameri- ka Pasifikte herhangi bir deği- kliğe miisande ( etmiyeceğini iyetter ağızlardan resmen bildirmiş ve Japonyanın herhan gi bir sürpriz hareketine karşi, İ ere, Avustralya, Holanda lekeleri ve Cinle bera- ber müstereken icap eden aske- ri tedbirleri almıttır ve almak- in devam etmektedir. Japon zimamdarları, sonu gel miyen Çin harbinde dört sene denberi yıpranmakta devam e- den Japonyanın, sadece bir A- merika ablokası karsısında, ka- lacağı feci vaziyeti İdrak etmi yecek kadar havalperest deği mak üzere, iasesi, harp ve sulh endüstrisi İçim muhtaç olduğu maddelerin bir kısmını Ameri- Hindiçini ve eden ve masnu maddelerini bilhassa Amerika ve Afrika pi- yasalarında satmık meeburiye- tinde bulunan Japonyanın, tam bir ablokava uzun zaman taham mil edemivereği âşi İhtimal Mösyö b seyahate çıkmak o üzere iken, su'hperverane hisleri ve fikirle- ri ifadeye sevkeden başlıca âmil hu endişe olmustur. Alman ve İtalyan gazeteleri. nin, üçler paktının bilhassa as- »m bu paktın daha ziyade siya- si mahiyeti üzerinde ısrar elme- leri bu bakımdan manidardır, “Japonyaya Yardım: ya Japonyadan mi ir bir yardım görüp imiyeceği meselesi de, yine Ja- ponyanın bu vaziyeti ile sıkı su- kadı rette alâ 3 Dr) İh) <kİ talığın devrelerinin üçünde de Fakat bilhassa ikincisinde ve üçüncüsünde, Akşam üzeri, geceleyin artar. Hekimlikte değe- Burada -başınızın ağrısına bi- raz fasıla vermek için- size kü- çük bir hikâye: Tabii, eski zaman- da kocaman kavuklu bir şeh e- fendi. Mübarek tanınmış bir zat, gelen giden elini öper. Şiddetli baş ağrısından o muztarip, fakat karyolasında da kocaman kavu- Eu başında, tesbih elinde otura- rak virdini okur. Yuttuğu baş ağ- rısı ilâçlarından hiç biri iztira- bını geçiremez, Ancak, mübarek bir zattan öyle adı bile kötü bir hastalık geçirip | geçirmediğini sormak ne kadar ayıp şey! Nİ yet bir hekim bu ayıbı irtikâp etmiye katlanır. Mübarek zat na" sılsa bir aralık şeytana uyduğunu da söyler ve tabiidir ki baş ağrı. sı da kökünden geçer... Şimdi, baş ağrısının bu türlü sebebini anlamak pek kolaydır Baş ağrıları bilhassa akşamları gelince -şeytanın İse karıştığı ha- (Zoopolitik Üzerine Bir Real - Fantezi Denemesi .. Yazan: Normal zamanlarda olsaydı, Razetelere, mecmualars '#r kaç haftalık hayli zençin bir fazı sermayesi teşkil edecekti. O üç satırlık kısa telgraf havs- disi, zapt ve issal, pakt ve iğfal gürültüleri arasında silinip gidi- verdi: Hasenbeek Hindistanda bir toparlama dconceniratlon! kampında ölmüştür. Bu sefer ölen Hagenbeek, ge- çen Büyük Harpten bir sene ev- vel vefat etmiş olan, Kari Ha- genbeck'in iki oğlundan biridir. Kar! Hagtnbeck, babasından mi- Fas kalan iki fok'la bir kutup-a- yısından ibaret canlı sermaye- den, tesebbüs ve gayreti ve ha- rikulâde zekâsı ile, nisbeten kı- $a bir zamanda, dünyanın en bü- yük, en mükemmel ve en fenni vanat bahçesini vücüde Re- tirmişti: Hamburg civarında Stellingen Zoologi Parkı zamanların belli başlı harikala- rından biridir. * Şersibacn muvaffakıyet $irr:, vahşi hayvanlarla pakt yapmaktaki dâhiyane ka- biliyetinde gizlidir, Hem onun paktları ikili, üçlü filân da değil di. Filden en şeytan maymuna kadar hic bir vahsi hayvan yok. tu ki, Hagenbeek onu, dünyanın ber tarafındaki avlama ve tw- zak teşkilâtı ile, pakt altına al. masın. Bir vahşi hayvan pakta girdi mi, sadece hürriyetini kay- bediyr. ikin buna mukabil pek çok yeşler kazanıyordu: Kendi öz muhitinin en muvaffakıyetli taklidi içinde yaşıyor, tropik gü- meşi yerine bol ültra - violet du. şu aliyor, tadına alışık olduğu gıdaların, aslına en yakın, sah- teleriyle besleniyordu. o Aslan, yaban kırlarında, tehlikeler i- çinde uğrasa didine avlıyabildi- &i cevlân ve zehra yerine, park- ta her gün muayyen zamanla rında avağına getirilen keci, &- sek veya kurada at etini, ken- dini hiç yormadan, bol bol yiyi- yordu. “Tehlikesiz yaşıyordu. Artık ne iki ayaklının uzaktan öldüren silâhları, ne dört avak- Wların -penceleri, ne de ayaksız- ların zehirli disleri vardı; her an tetikte durmaya hacet yok- tu, » âkin, insan kalabalıkları- nin her gün hayran hay- ran temasa ettikleri bu oüzel ; ABAŞ | park, icindeki aslan ve emsali hür hayvanlar için, galiba, to- parlama kampi gibi bir şeydi. Tabiatın, buraya düşen. tâlisiz evlâtları, pakta hürriyetsizlik- ten ve kendi keyfine göre ya- samak imkânsızlığından, nevras tenik insanlara dönüyor: hayat- ları kararsızlık, neşesizlik, ra- hatsızlık, üzüntü ve teheyyüc içinde sönüyordu. Tenasü! insi- yakları bile o kadar zavıflıvor. du ki, bazıları —Beni - İsrail'in Bübil esaretinden cok daha acı olan — bu Hamburg esaretinide, başlarındaki zonlogi doktorları #wm bitün gâyrel'erine zağmen, hic xevrwlarıvordu Ama, Hagenbeck firması mil yonlar kazanırdı. Yumusak huylu fok ve mors larla deniz - filleri müstesna | Kari Hasenbeck. deniz vahsile- | rinin, değil anber . ve kömek balıkları gibi yırtıcıları. hattâ | baline gibi sâkin ve ağırbaşlı İenlepiela hile neki ves sa öldü; nedense bunlar pakta gel miyorlardı. * * on gnülerde Hindistanda bir toparlama kamnındr dünvaya #özlerini yuman Hâ genbeck. İste bu zatın iki oğlun dan biridir. Hindistandaki Bri tanyalılar icin güzel bir se al ması icaheden (cirkin bir sey ol-| savdı, tabif yanmazlardı) (0 to- parlama kamnında, acaba Herr Hazenbeck, Hambürg parkınde ki hayvanlar kadar olsun rahs* yasıvabildi mi? Yoksa, zeval! vahşi havvancıkların intikam larına pek benziyen bu garin tâ- li tecellisi icinde, büyük babası. disinin Stellingen'de yıllarca pakt altında tuttukları tabiatın hür yavrularını düsüne düşüne uzun ve derin bir melânkoli İ- çinde mi eriyip gitti? (Faust'un İblis'le yaptı- ğı meşhur pakttan beri, bu kelimeye mutlaka bir uğur- suzluk sinmiş olacak ki, yal nız bir tarafın iradesiyle yamlan paktlar, eninde 80- nunda, yapanlara felâkel getiriyor.) ira gelmese bile- bir kere kanı müasene ettirmek fena olmaz. Yazan: Sevim SERTEL Black Out Etrafında Münakaşalar Ttalığı karartmak, hü « cum Csnasında düşmanı saşırtmak (usulü bugün bütün harp eden devletlerde tatbik edilen bir sistemdir. Fakat, bir Ingiliz tayyare mütehassısı bu usulün aleyhin - de olduğunu söylemiş ve soran- lara şu sebepleri göstermiştir: 1 — Bir kere şehirleri karar- tınca, nehir, göl gibi diğer tabii noktalar daha bâriz bir Va göze çarpıyor ve insan yolunu bu işaretler sayesinde daha ko- lsylıkla bulabiliyor, 2 — Beşinci kol ajanları ta- Tafından tayyarelere verilen İ- şaretler ortalık zindan gibi o - ni gayet kolaylıkla görülebi- iyor. 3 — Bu zifiri karanlıkta pasif müdafaa Vasttalarının işlemesi kısmen güçleştiriyor. 4 — Black Out'lar halkın kuv vel mâneviyesini yıkıyor, ortalı. ğa lüzumsuz bir dehşet saçıyor. 5 — Bunalrdan da mumi nizamı ihlâl eden yarıke- sici, hırsız takımının faaliyetleri artmaktadır. “Ortalığı karatma,, sisteminin bu kusurlarını saydıktan sonra Billing ismindeki bu tayyareci Ona göre; nehir gibi, göl gibi tabii muntakaların müdafaası için en iyi çare; bu suların iki sahilini ışığa boğmaktır. Ortalık o kadar aydınlık olmalıdır ki, ziya bolluğundan gözler kamaş- malı, ve düşman böylece hiçbir şey görmemelidir. İşte bir nüsariye ki, bugünkü müdafaa sistemine hiç uyma - maktadır. Maamafih gayet de - mokrat bir millet olan İngiliz - ler bu vat larının sözlerini de yabana atmamışlar; askeri ve şehir mütehassısları onun bu id- Gialarını uzün Uzadıya tetkik etmişlerdir. Neticede bu adamın Black : out aleyhinde gösterdiği kusur- ların varit olmadığını görmüş ler ve ayni zamanda Billing'in şehri aydınlatma teklifini de gayri kabili tatbik bulmuşlardır. Kk Siyahlı Kadın. ransa bankalarının alt kat larında muhafaza edilen kasaların sahiple - açtırabilir, içerdeki eşyalarını alabilirler, Bu sebepten dolayıdır ki, şim di bankaların alt katlarında bü: yük bir kalabalık görülüyor. Herkes uzun müddettenberi has TAN iKarl Hagenbeck Paktlar VW. $. po ,Bugünkü Yugoslavya > Nüfus Ve Mesahası: Yugosla* kilometre murabbasdır. Nüfusu feti kilometr« başına 61 kişidir kilometredir. erömÜk YEDRYAŞUN İle DEMİR © gçheke #MANGANEZ gg BiiY ABAKIR ETİMON zag BonsiT y zir MA KROM GPETROL Zirai, Sınai Ve Maden İstihsalttı: Yugoslavyada en çok yetiş- nın. babasının ve ka“deşiyle ken | tirilen hububat, buğday ve mısırdır. Yugoslavya senede 50,000 v. gon buğday ve un, 100,006 vagon mısır ihraç eder. Yugoxla yada 2,976 ö mn mesahai sathiyesi 247,542 173,000 kişidir. Nüfus kesa. | Sahillerinin uzunluğu 5,197 ZN NvSY Yİ sunlardır; Kömür, linyit, demir cevheri, bakır cevheri, Pirit, boksit, kurşun madeni, Almanyanın en çok aldığı ihraç malı de hn madenlerdir, Demiryolları: Yuçoslavyanın şimendifer hatları 10,500 ki- lometre uzunlu ır, ŞARETER MERKEZ - Wu AavE rel 1 e OTOMOBİL vok dei. ni ela iğ 7 DAMI Şose Yolları Ve Caddeler: Yugosl, yatın şose yolları ve retini çektiği mallarına kayaş ;, caddeleri 41.063 kilometre uzunluğundadır. mak ümidiyle heyecanlı.. a larm başında aşağı yukarı dola- © baym hayreti artıyor. Zira bu gep Alman subayları da halkın ee İn çk ışmda duruyor. > ka bir kılıç çıkmıştır. ge Köşede gayet büyük siyah ii bu kılını güçlükle eline kasanın önünde siyahlar giymiş © alıyor ve öpmiye başlıyor. yaşlı bir kadın var. Yanında du- çoğul Tan Alman subayı bu muazzam di pik ir kasanın içinden neler -. dam dü: ala yp m merak ediyor, sabırla kasanın ziyet hakkında L istiyor. açılmasını bekliyor. Fakat nihayet, demir kapak gıcırdıyarak açıldığı zaman, su- Şu cevabı alıyor: — Bu kılıç kocamdan bana kâlan yegâne hatıradır. Ben Ma- reşal Foch'tin karısıyım. İmlâ Davası Te lisanında kılı kırk ya- ran bir imlâ davasının vür cuduna kail olmadığım gibi, bu. na taraftar da değilim, Lisan için imlânın çizdiği çerçeveyi İizum- suz bir “takyit,, gibi görüyorum. Lâtin harfleri bu meseleyi tama men halletmemiş olmakla be ber, en basit bakımından halline doğru bir yol açmıştır. Bu yolun i teferrüat kabilinden daha berta. İ raf edilememiş bazı pürüzleri vardır. Fakat bu teferrüstm kai» de şeklini alabilecek bir tarzda tesbit edilmesi bir dava değil, sa- dece bir zaman meselesidir. Türkçe şimdiki sekli ile sırf i- şitildiği gibi yazılıyor. Bunun böy le olduğunu kabul etmek, bu tar- bir kaide şekline koymak de- dildir. Lisanın vücuduna birinel sebep, düşündüğünü muhatabına anlatabilmek olduğuna göre ne kadar dürüst, çaprasıksız surette yapılırsa maksat o derece esaslı surette halledilmiş sayılır. Türkçede bir cok lüzumsuz harf ler vardı. Lâtin harfleri arap ve scem İçin lüzumlu, bizim için bir fazlalık teskil eden bu darayı attı, Bu hafifleme yapılmamış ol. saydı dahi, Türk harfleriyle yazıldığı devirlerde, bizde sağlam esas üzerine kurul. mus kaideli bir imlâsı yoktu. Es- kiden sesli harfleri kullanmak kâtipler icin bir kusur sayılırdı. “Başka,, kelimesini baskadan gay ri surette okunacak her tarzda yazmayı tercih ederdik. “Tütün, ü böyle okutacak surette zam- me hecesiyle yazdığımız halde ü bir türlü böyle yaz. mak istemezdik. “Ada, telâ eder ve kalın “t” demek olan “tı” ” Eğer imlâ da. i vasında anarşi tâbirini kullanmak | doğru ise bunu senelerce süren © devrin imlâsı hakkında kullan- | midir. Kelime» bir tarafa bırakalım. Ya bi n kelimeyi tahrif etmemize ne diyelim? “Maydanoz”u mutla- e “mi'de nüvaz” yazmak lâzam- Ni Bu müskülâtı ihdas etmek, Ji- teyenlerin pek islerine geliyordu. Arap harflerinden “ayn” harfi. nin bulunduğu kelimelerin müs- bet bir imlâsi olmamasından şi | kâyet ediliyor ve iştikak aramak- luğımıza lüzum görülmediği için bazıları, meselâ “san'at, k mesini düpedüz “sanat, sekli de yazmayı kabul ediyorlar. Bu- na yanlış demiyeceğim, Fakat bu tarz yazılış bana hos gelmiyor. Cünkü sanat sahibi demeyiz, iki hereyi birhirinden ufak bir vakfe (ile ayırır, (san'at) deriz, | ” sesi veren sağır kefe ge- ince bunun yeni harfler arasın- da hulunmaması hir eksiklik de Zil, âdeta bir anandisitten kurtu- Tuşa benzer, Vaktiyle “yeni” keli. mesi bizde de simdi Azerbeycan sivesinde kullanıldığı gibi “yen- N) sesi veren kef'in icadı, (n) i- le (g) yi birleştirmek suretiyle bir sadeleştirme hareketi olmuş. tur, Biz bunu veni harflerle ta- mamen hazfetmekle fena bir iş yanmış olmuyeruz zannederim. İmlâ bahsinde bilhassa Fran- sızca ile ihticac etmek hie doğru değildir. Fransız ortografı övle hir belâdir ki, Merime imlâsı denilen bir insa nürüunesi en kuvvetli li- sancıları bile | sasırtncak kadar güçtür. Bu imlâ zorluğu artık el marifetleri, hokkahaz hünerleri gibi salon oyunlarma girmistir; ve Fransada hu imlâ zorluğundan sikâvet etmiven yoktur. Teferriint kahilinden olan bu gibi kusurları bir anarsi gibi gör mek, bir hardak suda fırtına te. vehhüm etmiye benivor. Takbimci ——— 85 Yaşında Bir Kadın Yanarak Öldü Kocamustafapaşada Canbazi ye maheles.nde oturan 85 yaşın da Hatic» Deringör evvelki ge ce odasında yatmakta iken lâmba devrilmiş ve yorganla vatak tu tuşmuştur. Hatice yatalak bir kadın olduğundan Yangını sön- dürememiş ve odadan çıkama. ınıştır. Ateş vicudüne sirayete başlamış, fakat ihtiyar kadın se- sini yukarı odada yatan iki kulağı sağır torununa duyurs- mamıştır, Yangının büyümesi ve duma- O ana kadar üstün bir tavır)n Yatağın her tarafını kapla takınmış olan Alman subayı,|ması Üzerine sağır torun du hemen mahmuzlarını birbirine vuruyor, selâm vaziyeti alıyor ve hürmetle elini başına götü - rüyor. Ihtiyar kadın bu kılıcı bir de. fa daha öpüyor, sonra tekrar kasaya koyup kapısını kapatıyor, manları görmüş ve aşağı koşa rak ninesini kurtarmağa çalış - mıştır. Komşuların da yardımı ile ateş söndürülmüş ise de ib- tiyar kadın yanmış ve ölmüştür. Cesedi muayene eden Tabibi Ancak o zaman Alman subayıladli Hikmet Tumer, cesedin def- selâm vaziyetini bozuyor, nine ruhsat vermiştir,

Bu sayıdan diğer sayfalar: