Bi Kİ | b Tzi Musikidevrim: Musiki terbiyemize haiktan ve çocuklardan başlamalıyız. ; Amerika'da musiki muallimliği ya - an Ve müsiki tahsilini Amerikada mu yaffakiyetle tamamlamış olan Bayan süheylâ Saime'nin Ankara'ya geldiğini haber alınca konuşmayı istedik. Bir ya zıcımızin hazırlayıp sorduğu bazı sual- Jere verdiği cevabları yeni musiki dev. rimi'miı ve halline çalıştığımız musiki terbiyesi meselesi etrafında tam bir sa- lâhiyet ve bilgi ile söylenmiş değerli 'f’zı" görerek pazetemize koymayı ye- rinde bir hare':ct bulduk. Bayan Süheyla, yüksek tahsile Tür- kiye'de hazırlanırış ve Amerika'da dil öğrenmek için vakit peçirmeye katlana- mMmıyarak çocukluğundan beri merak ve istidadı olduğu musiki şubesine kay- dolmayı muvafık görmüştür. Tahsil sı. ralarında gösterdiği büyük muvaffaki- yetler, kendi üzerine hocalarının dik - kat ve takdirlerini toplamış; musikiyi tamamile takib etmesi kendisine tavsi- ye edilmiştir. Konservatuvarı bitirdik- ten sonra; sanata yardımcı olduğunu bildiği bediiyat, edebiyat, sanatlar ta - rihi, mantık, felsefe gibi dersler almış; musiki pedagojisi ile derinden uğraş- mış ve sevdiği müsiki âleti piyanasu- nu bütün bu çalışmalar arasında elden bırakmamıtşır. Değerli musikici, “musiki devrimi- mi:, hakkında fikirlerini sorunca şöy- le izah etti: — “Türk musikisi işlenmemiş bir maden halinde durüyor. Onu keşfet- mek, meydana koymak ve modern vası- talarla işlemek, tasfiye etmek gerektir 'Türk harsını temsil eden musikiyi garp tetniğiyle ifade etmek. dile getirmek gerek: milli ruh ve modern teknik.. Muhtelif memleketlerin musiki ta. rihleri tetkik olunduğu zaman; genel, uluslararası bir teknikle kendilerinin musiki ile belirtilebilecek, musikiye erilebilecek karakterlerini meydaan çıkar mak için uğraştıkları, bu ülkü ile işe başladıkları görülür. Musiki, uluslar - arası bir dildir, O dille söylenecek şey her ulusun kendi benliğinden, kendi özünden gelen duygular, kımıldanma- lar, çırpınmalardır.. İşe halk türküleri- ni toplamak, tanımak ve işlemekle baş. lamak gerektir; en yakın bir geçmişi olan rus musikisinde bile her şeyin Üs- tünde ilk ele alınan bu olmuştur.. Güzel sanatlar, bir takım ilerleme hamlelerinden bir takrm medeniyet ge Hişmelerinden sonra gelir. Kültürün anahtarı, yayma ve yerleşme vasıtası, hattâ kendisi onlardır. Biz artık bütün hamleleri yaptık. Birçok büyük işlerde Avrupa milletleriyle yanyanayız, onlar dan ileri olduğumuz bazı sahalar bile var. Güzel sanatlara hazırız. Medeni- yetin rolü ve iycabı budur. Büyük nil- let olduğumuzu bw alanda da gö te: - mek zamanıdır. Atatürkün büyük ku- rultaydaki işareti tam zamanında ve . rilmistir. Harekete geciyoruz. 114->'0a Ramanı: 4 _ğînim Günahım — Musikimizin doğması v« si yolunda şimdiye kadar yapılan <. şebbüsler hakkında fikirleriniz? “ — Bu teşebbüslerin en değerlisi Musiki Muallim Mektebinin vaktiyle açılmış olmasıdır. İstanbul belediyesi- nin konservatuvar açması da çok fayda l1 ve isabetli bir hareket olmuştur. Ulu- sal istidadlara yrud içinde ilk mihenk taşı olan, onları ilk bünyelerine göre besleyip yetiştirmeye çabalıyan ve rad- yolarda gücünün yettiği kadar iyi rol. ler alan, kütlelere musiki zevkini aşı - lamakta arasıra kuvvetle âmil olan bu müesseseler musiki yaşayışımızda iyi vazifeler göregelmişlerdir. Her yerin- de teşebbüs bu yeni ve lüzumlu mesele nin halline doğru atılmış bir hayirli adımdır. Fakat işe en sonundan en gü- cünden başlamamak; fazla kitab bas - maktan evel kitab okuyacağı yetiştir - mek ve hazırlamak lâzım olduğu gibi, bir takım büyük ve iddialı musiki ha. reketlerine geçmeden önce leket - *Rıasiklöri dinlemeye alıştırıldıktan sonradır ki: orkestra ve opera işini hal etmeye sıra gelmiş olacaktır. Genel küt lenin zevkini böylelikle büyük eserler için hazırlarken bazı şehirlerimizdeki musiki zevki uyanmış ve gelişmiş in. sanlara da elimizdeki orkestralarla mu | siki grdasını sunabiliriz. Bu kısım için bile birdenbire dünyanın en muglak şah eserlerine geçmek doğru değildir. Çalanın marifetini göstermesi değil, -dinliyenin hoşlanması, pürüzsüz bir zevk duyması, bir deneme karşısında vaktr gasbedilen seyirci halinde kalma- masf gerektir. Mektebte okuyanlara, en küçük yaş- tan başlıyarak musiki zevkini aşılamak, hayat terbiyesi ile birlikte musiki ter- biyesinin temellerini de atmak lâzım - dır. Hiç mübalagasız söyliyebilirim, ki: Amerika'da harfleri öğrenmeden notala rt öğrenen çocuklar pek çoktur. Güzel sanatlar, eski din ve maneviyat yerine geçmektedir. Hayat, gittikçe makineleş mektedir; ferd, bir makinenin çarhları- na dönüyor; ona benliğini verecek onun ruhunu ayakta tutarak, maddi dü- şüncelerle ruhi haletler arasında muva- zeneyi yapacak tek çare, tek unsur, ar- tık, güzel sanatlar olmuştur. Bunun böy le olduğu kabul edildikten sonra; artık, güzel sanatlar, bir takım fıtri istidadlar için öğrenilmesi, ilerletilmesi şöyle böy le lüzumlu, faydasız, f i şeylerden te modern musiki zevkini uyandı k birinci şarttır. — Nasıl bir musikimiz olmalıdır ve bunu yapmak, buna kavuşmak için han- gi yollardan gitmeliyiz? — “ Bu suali, beynelmilel ayarda bir musikiyi hangi yollardan giderek yaratacağız şeklinde sormalıydınız.. İlk iş, esaslı bir musiki terbiyesi vermektir. Yeni nesle, gelecek nesle ve halka verilecek bu musiki terbiyesi için bir takım acele ve randımanlı ça- relere baş vurmak zamanıdır, Halkın alaturka denilen eski dejenere musiki- ye daha alışkın görünmesi, garp musi- kisini bilmemesinden ve mutlak olan musiki ihtiyacını önünde olan bir baş. kası, bir kötüsü, bir derme çatması ile tatmin etmeye mecbur olmuş bulunma sından ileri geliyor. Yoksa bu bir mu- kayesenin neticesinde ruhun, âdetin, karakterin verdiği bir hükme dayanmış değildir.. Halka Jâzım olan, doğru olan, çıkar yol olan musiki terbiyesini ver - mek için en hızİr vasttalar, radyolar ve musiki kulüpleridir. Büyük veya az sa- natkârlardan bir arada, az zamanda, bü tün halkı faydalandırmak için bunlar Amerikada başvurulan en güzel çare- lerdir Oralardaki musiki kulüpleri ye- rine leketin her y da kurulmuş ve kurulmakta olan halkevlerinin güzel sanat şubeleri geçebilir. Oralardaki bu kulüplerin biri dinleyici, ötekisi dinle. tici olmak Üzere iki türlü üyeleri var- dır. Dinleyiciler, seçkin musiki sanat- kârları veya bilginleridir. Bir saatlik programı halkım umum? seviyesi göze- tilerek seçilecek hafif klasik parçaların mevzularının iyzahı ve çalınması dol- durur. Halkın zevkini olgunlaştıkça, kulakları ve ruhu alıştıkça programlar genişletilebilir, kolaylaştırılabilir. Halk, radyo ve halkevi güzel sanat- lar şubesindeki musiki saatleri sayesin olmaktan çıkmıştır. Musikişinas olacak birine hesab ve mantık nasıl birer par- ça ve mutlaka lâzımsa mühendis olaca- ğa da musiki zevki ve terbiyesi o ka - dar lâzım ve zarüridir. Ve öğretilme. si zevki üzerinde işlenilmesi doğumla birlikte başlanmak mümkün olan biri. cik güzel sanat da musikidir. Ruhları hayat sertlikleri ve savaşları içinde ka- tılaşan, nasırlanan en mesud insanların arada bir bedoahtlığa bânzer teessürleri, sanat zevkinden mahrum olduklarına yanarken ve sızlanırken göze çarpar. Musiki, ilk mecburf dersler sırası- na girmelidir. Amerika'da 7 - 8 yaşların daki çocuklara eski masallar, basit no talarla bestelenerek, süslü ve sevimli resimlerle basılarak dağıtılmakta, öğre- tilmektedir. Masalın cazibesine kapılan çocuk zekâsı ve muhayyelesi, onu takib etmek ve tam kavramak için üç beş no- ta şeklini öğrenmekten, ezberlemekten çeki Aynı da büyük musi - kişinasların hayatları küçiük havsalala- rın kabul edeceği bir tarzda ve bu ha- yatların mizahi hikâyelerile süslenerek konferanscıklar halinde öğretilir. Biraz daha büyükler için musiki tarihi ve ar- moni, mecburi dersler arasına konul . muştur; alınan numaralar terfie tesir eder. Nevyork merkez olmak üzere or- kestra şefi ,Volter Damraş,, ın idare- sindeki musiki heyeti, musikinin tari- hi, edebiyatı, formu, motifi hakkında baftalık konferanslarını çocukları 3 sı- nıfa ayırarak radyo ile dinletir. Musi- ki terbiyesi, her hangi bir muallimin eline bırakılmı;'or; ona konferanslarla, radyoda çalınan parçalarla, vazife ya - par gibi gidilmesi mecburi olan kon - serlerle sık sık salâhiyetli makamlar ta rafmdan müdahaleler ve kontroller İkinci kânun sayısı çıktı. Bu sa- yıda: “Türk kadınlarının sıyasa ala- nına girişi,, | Başlıklı ' ! | İsmet İnönü nün baş yazısı vardır. R. Peker'in Kubilay &bidesinde- ki söylevi ile âbidenin resmi, F. R. Atay'ın bir yazısı da bu sayıda ayrı yer almıştır. Ülküde ayrıca şu yazılar da var- dır: Eti imparatorluğu (M. Saffet) Somer ölçüsü (H. F. Turgol) Göte'nin romanı (Kadri) Ne zaman (şiir) (Behcet Kemal) Gönüllü sanat (Behcet Kemal) Felsefe ve ulusal tefekkür (H. Ziya) Yeni şehirler doğarken (Semih) Ökonomik devridaim (S. Aydoslu) Musikinin tarihi ve edebiyatı (Aziz Çorlu) Ayın politikası (Zeki Mesud Alsan) Atatürk Ankarada (E. B. Şapolyo) Dördüncü sryasal kurultay (Kemal Turan Ünal) Asya adının kaynağı (Avni Candar) Köy çocuğu (Hıfzırrahman Raşid) Hırsız (hikâye) (Zahir Ferid) Fransa'da bir köy tetkiki (Rıdvan, A. İhsan) 80 büyük sayıfalık Ülkü her va. kitki gibi 25 kuruştur. & — S aa Çocuk Esirgeme Kurumunun dileği Çocuk esirgeme kurumunun bir me- muru elindeki vesikasile Yenişehirde- ki bütün evlere uğrıyacaktır. Çamaşır verecekler hazır etsinler, Makbuz mu- kabilinde bu memura çamaşırları ver- sinler. müsabakaları yapılır: iki ay içinde müteaddid defalar çalınmış plâklardan birçoklarımı son çalınışta tanıyanlara mükâfatlar verilir; tatil zamanlarında musiki kampları kurulur. Çocuklara ya zılan mahdud operaların elde mevcud olanları yılda birkaç defa küçük dinle- yicilere takdim edilir. Bir yandan halk radyolar ve musiki kulüpleriyle, öbür yandan küçükler bu tahsil tarziyle ye - tiştirilip de bir musiki seviyesi peydah- landıktan sonra; musiki eserleri yarat. mıya ve yapmıya sıra gelmiş oluür. Ça- lrcı ve besteleyici, biribirinden ayrı va- sıflarda varlıklardır. Sanatkâra, yaratı- cı olmak şöyle dursun yaratılmışları ça larken bile derin bir bilgi, kültür ve zevk lâzımdır. Bunlar, tabiatın vergile- ri değildir. Çalışmanın, zamanın, içinde bulunduğu ve hitab ettiği muhiti tam vukubulur. Musiki zevkini ilerletmek için çocuklar arasında musiki haf kavramanın, her cephede sezişten bili- şe geç in vergileridir...,, Aymutlu — Vaiz Sadullah — Orçan — Vaiz Ahmed Uyar — Vaiz Rifat Beyam — Vaiz Salih Aktaş — Vaiz Süleyman Top — Vaiz İsmail Uslu — Vaiz Hilmi. Nuri. Hayır sever yurddaşlar Özel — Z. B. memurlarından Bay ş A .4-' Sümer Bank Müdürü Bay İlhami Na« *fâ a fiz 26 parça yeni eşya, İnönü okulu nar mına 34 parça eşya, Cümhuriyet okulu sınıf 1 namına 10 parça eşya, sınıf 2 na. mına 14 parça, sınıf 5 namına 8 parça eşya, Yeni hayat okulu namıma 50 pars ça eşya. Çocuk Esirgeme Kurumu Genel men kezine bağışlamışlardır. Genel merkez bu hayır seven Bay İlhami Nafiz ve okul çocuklarına açık teşekkürlerini sunar. Fakir çocukları giydirelim Yılbaşından ötürü dış memleketles rin hepsinde fakir çocukları sevindir« mek için oyuncak armağan ediliyor. Çocuk esirgeme kurumu giydirilmesi, doyurulması hepimize borc olan fakit türk yavruları için yardım, üşüyenleri giydirmek için eski çamaşırlarınızı is. tiyor. Vakit geçirmeyiniz. Eski çama« şırlarınız birçok yavruları ve yavrulu N anneleri soğuğun amansız tesirinden, —İ ölümden kurtaracaktır. Çocuk bakımı hakkında dersler Çocuk esirgeme kurumu salonunda her 15 günde bir çocuk bakımı hakkın« da dersler verilmektedir. Kurumdarnı süd alan annelerin devamı şarttır. Ders lerin sonunda eksiksiz devam edenlere mükâfat verilecektir. İkinci ders 30 bi« rincikânun 934 pazar günü saat 15 tedir Kadir gecesi ve bavram Divanet İşleri Reisliğinden: — 1935 senesi ikincikânun ikinci çarşamba günü ramazanıı yirmi altısı olmakla aksamı (Perşembe gecesi) Leyle'i Kadir ve 6 İkinci kânun 1935 pazar günü de Bay- — ram olduğu iları olunur. Tefrika: 46 (MEA CULPA) Yazan: ANNIE VIVANTI Italyanca aslından türkçeye çeviren: NÜSHET HAŞİM SİNANOĞLU — —H Perişan, gözleri gözlerinde söy- lüyordu; sıcak nefesi ona sürü - nüyordu: — Hürriyetin koparılıp alımdı ğı anda yüreğimden ümidi söküp koparan mektubunuza rağmen.. Ben yavrunuzun benim olduğunu daima sanmıştım. Astrid!. bilmi- yorum.. bilmiyorum, hâlâ bugün de buna inanmıyor mıyım?.. — Hayır! — Astrid'in sesi he- men hemen bir bağırma idi. — ha yır, öyle değil. Siz rüya görüyor- sunuz. Öbürü geriledi. Toprak ren - ginde yüzünün ifadesi genc kadr- nrı sarstı; merhamete getirdi. — Unutmalısmız, Saad Nasir, unutmalısınız.. Beni de onu da... Fakat bizi kinsiz, acısız unutma - İısınız. Ve eacinde aölavıcla — ellerini birleştirerek, yalvardı: — Yavruma dua ediniz.. Gene de dua ediniz! $ Döndü; titriyen eli ile, giriş kapısının önüne indirilmiş tente- yi açtı: — Darling! Hemen de derhal, koridorun karanlık fonu üstünde, ışıklı, eter gibi, açık renk gözlü, çocuk_s!ma— sı, sarışm saçlarının ışığ! içinde s&rafigue bir görünüş halinde pey da oldu. Annesine doğru atılarak, o ka- rakteristik uçuş tavrı ile ona sa - rıldı, ve bakışının mavi hayretini yabancı adama doğru kaldşrdı. Saad Nasir öne doğru bir adım attı; sonra direldi. Yüıünğen, he- yecan, azab çekmiş güıellı_kler bir leşerek geçiyordu; kara gözb_ebek teri, cocuğun gözlerinin mavisine gömülüyordu. Astrid, kendinin de mahiyeti- ni tayin edemediği bir endişe ile eğildi ve küçüğünü kolları ile sar- dı: — Barling! Fakat onun gözleri arabın yü- züne dikilmişti. Öbürü, belirsiz bir jestle, he - men hemen korkak, ellerini uzat- tı; çocuk, ihtiyarsız cezbedilmiş gibi, anne kollarının halkasını bı- raktı, kısa adımlarla ona doğru yürüdü. Onun uzattığı o karanlık ellere, küçücük beyaz ellerini em- niyetle koydu. Saad kımıldamadı; onu ürküt- mekten korkarak, büyüyü bozmak tan korkarak konuşmadı da. Ona doğru eğilmiş, bakryordu: yasemin derisini, nazik yüzünü, altınlı saçlarını, saçaklı kirpikle- rinin arasında çok açık gök renği gözlerini tedkik ediyordu. Böyle uzun uzun bakıştılar. Astrid, varlığının derinliğin - de bir karanlık rahatsızlık duydu: arab, o miknatisli bakışı ile çocu- ğun ruhunu kendine çekiyor gibi idi. Ona öyle gelmişti. : Mırıldandı: — Bırakmız onul!. onu |.. Öbürü hemen parmaklarını açtı; sımsıkı elinde yuvarlanmış olan elceğizleri serbest bıraktı. Sonra doğruldu. Ve sanki bir an- da daha toprak rengi olmuş, da - ha zayıflamış bir yüzle Astrid'e dönerek yalnız bir kelime mırıl - dandı: — Öyle iken,... Astrid, sarararak, hızlı adım- larla ilerledi, ve çocuğu kolları arasında kaldırarak, sımsıkı bağ- rına bhastı. Saad o saf insan güzelliği gru- punu hayran seyretti, yalnız yü - reği titredi; bir sonsuz hüzün içi- ni kapladı. Ah, her ikisini de ka - pıp götürebilseydi!. O iki ışık ya- radılışını kendinin, neşesiz trajik hayatına götürebilseydi!.. Bakışı bir defa daha küçük me- lek yüzü dolaştı; ve dudaklarına gene o kelime geldi: — Öyle iken..... birakınız Güneş, göğü tutuşturarak Sah- ra'ya doğru düşüyordu. Bir gül rengi aydınlık verandayı ve bah- ceyi doldurdu. Bütün uazk mina- * zaAdtK; relerden ibadete çağıran sesler yükseldi. Mısır'ın bütün toprak- larından, göklere doğru o mukad- des yalvarış yükseliyordu: — Tanrı büyüktür; ondan baş- 4 ka Tanrı yoktur. - GHF Fellâhlar, kum tepeleri arasın- da dize geliyorlardı. Dahalyeh' « nin üzerinde gemiciler, alınları yerde secdeye vardılar. Astrid, önünde Saad'ın dinel - diğini ve garba döndüğünü gördü. Batmım bütün ışığı o salgun yüz« de parıldadı. Müezzinlerin çağırışı bitinci ye kadar, o, böyle elleri yanrı; sarkmış, hareketsiz ve statü giti kaldı. Sonra, istiğrak onu kuvvetlern- dirmiş gibi, daha sahit, daha ra « hat bir bakışla, yeniden genc ka- dına döndü. — Astrid, şayed bir gün saa « detin yıkılırsa.. Şayed bir gün neş en, rüzgârın dağıttığı kum şato- larr gibi yıkılır yok olursa.. Şayed, ey Astrid, mahzun, yalnız V;Ğğ.îl “ yıb olmuş kalırsan.. Beni hatırla! —— Sonu var