6 Ocak 1935 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 5

6 Ocak 1935 tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

6 SONKARNN'I 19368 PAZAR Ökonomik araştırmalar v Bir ulusal barınma sryasası iemde Ankara yapı kooperatifi Eğer bir ulufâl ökonomi, halkcılığı ise or bir piyasacı ök ter ihtiyac oldukları için göz tutar. Şüpbesiz, ramtabilite k da unutmazsa da, elindeki biricik ışık © değildir. İlk önce soysal bütünlüğü, Soysal başarma (produstivite) gücünün Korunmasını ve artırılmasını düşünür. Buna C, H. F. hükümetlerinin demir « yöl eryatası çanlı bir örnektir. Bu &- yasaya karşı yapılmış olan itirazlar; Hiberal denilen köhne, küflü ve piya- sacı kafalardan gelmekte idi. Bumları dinlerken artık, “mezardan sesler,, | ha tırlamaktayız ! Bayındırlık işleri içinde barınma sorumu (meselesi), çok Özene değer bir yer tutar. Barındığımız yerlerin dar ol mast, sağlık yöndemlerine uygun ol » maması; günlük yaşayışımızda bir ek- tiklik, günlük başarmamızda bir eksik. Bk, kısaca bütün varlığımızda bir ek- gikliktir. Bu eksiklik, soysal, sryasal, Gkonomik her yönünden bir hesaba vu- rulsaydı, korkune rakamlar karşısında kalırdık! 1927 sayımı şunları meydana çıkar- mıştır: 15 milyon (1) yurddaş sayısına kar- H 2,769,000 barmak. Yani, aşağı yuka- ft 6 kişiye bir barmak!. En büyük şarımız olan İstanbul'da 600.857 kişi 95526 barmakta sığınmıştı, ki böylece 7 kişiye bir barımak düşmek- te idi. Bütün bu barınaklardan her birinin kaçar ve ne biçimde gözlerden ibaret ol duğunu düşünürsek nasıl acele bir ih- tiyac karşısında bulunduğumuzu anla- rıiz, Ulusal bir yapı sıyasası, önüne du. rulmaz bir ihtiyacdır. Çünkü pek ya - kın bir uzada bu ülke içinde 25 milyon müreffeh türk görmek de, bedefiniz. Akdenizdir!,, işaretini ver- Miş olan yüce varlığın, en cski bir ta- rihin en genc iradesinin dileğidir! “ordular, Almanya'da yapılan bir hesaba göre, 6S milyonluk bir nüfus içinde, 1932 yı- lında bir milyon doğum, 700 bin ölüm olmuş, 300 bin kişi artmıştır. Genel nü. futa nisbetle doğum 951,6, ölüm 95 11 DÜfus artımı işe ©Ç 0,5 dir. Bu durum. da her yıl yeniden yapılması, gereken barmak sayrsı da 250,000 olarak hesah edilmistir. Bu takamlar, ©6 30 u köy - lerde 96 70 i de sarlarda oturan bir ulut için doğrudur. Nüfus artım, hep bili « riz, ki şarlarda az, köylerde çoktur. Bizim nüfusumuzun — durumu gudür: *6b 76 Köylerde oturan, —— () Son düzeltme ve tümleme araş. tırcırlarından anlaşıldığına göre, 1927 rnda sayılamıyan yurddaşlarımız- Ja birlikte nüfusumuz o zaman 15 mil- yondan sşağ olmamak gerekiyor. Romanı: 4 Ul Benim Güna (MEA Yazan: ANNIE VIVANTI — Eğer benim oğlum da, aziz dostum, sizin olduğunuz kadar ta- Hli olursa, ben kendimi gerçekten imtiyazlı bir baba sayacağım. Norman heyecanlı bir gülüm- &eme ile eğildi: — Pek fazla bir bahtiyarlık ve Şşeref duyuyoruz. Fakat Astrid, solgun, gözlerin de yaşla, onun sözünü kesti: — Zatı Fahimaneleri bize ver- dikleri yüksek şerefi ne derece takdir ettiğimizi pek iyi anlarlar, Ancak Darling, daha o kadar ço- cuk ki,., — hemen de çocukca bir yalvarışla ilâve etti: — Onu eli - mizden bu kadar tez almayınız. Züten bu öyle beklenmeden, öyle ansızın olmuş bir şey ki.... Dük, geniş bir gülümseme ile Brotesto etti: Yazan: SAİD AYDOSLU e 10 Küçük şar ve kasabalarımızın bir köylüden farklı olmıyan nüfusu, ki bütün nüfusumuzun 96 86 sı köylü veya köylü benzeridir Doğum ve ölüm iwra - tistiklerimiz henliz tamam olmamakla beraber, bizde her yıl nüfus artımının — normal uzada (z7amanlarda) — her halde tüm nüfusum.cun 96 1,5 undan aşağı olmıyacağını onaylıyabiliriz. Bumna göre her yıl, bir yandan nüfus artımını karşılamak, öte yandan da yı- kılan yapıların yerini doldurmak için, yeniden yapılması gerekecek barmak sayısı da şöyle böyle 60,000 dir. Buna karşı, Almanya bize örnek olabilir mi Diyenler olacaktır. Onlara sorarız: medeniyette en ön safta yer almağa azmetmiş bir ulus, örneğini (Çin) den- mi alır? K İmdi bu gerçeklikler, bizi bir barı . nak sıyatasının örüne İnmeğe xorla- maktadır. Her şeydne önce ulusal para ve kredi gücümüzün darlığı; gerek ye- niden yapılacak yapılar, gerekse mev- cudların onarılması (tamiri) için kök- Tü bir plân ve srra istemektedir. Böyle bir plân değil yalnız şarlar için, hattâ daha ziyade köyler için de gereklidir. Yoksa, oturma vö yaşama güclüğü, ba- şarma zorluğu yüzünden en canlı, en yetirici nüfusumuzu köylerden şarlara kaçırırız. Bu ise, Avrupadaki yaâşan . mış örneğin! hatırladıkca, hiç şüphesiz en korkunc soysal derdlerden biridir. Barınma ihtiyacının şarlarda ve köy- lerde ayrı ayrı ölçü ve biçimde araştı- rılmaya yeri olduğu meydandadır. Bu- nu, halkım gerek kültür kerteleri, ge « rekse ulusal iş bölümünde tuttukları yerler ve yükümler (vazife) bakımın. dan da gene ayrı ayrı katagorilere böle, biliriz. Fakat, bunların hepsinde de, yer yer başka başka olan imkânlara uy- mak us'a yakın ve doğru olur. İlk önce köyler ve şarlar bakımın- dan araştıralım: < Her köylü, aynır zamanda çiftçidir. Onun başarması güc, verimi ise, para ölçüsiyle Gdeğerlendirilince — her ne kadar soysal bakımdan en dirik ise de — en aşağıdır. Köyler, becerikli za- naat erbabının en az bulunduğu yerler. dir. Köylüye en konforlu bir gar evi yapsak bu, onun başına bir bela olur. Çünkü, kullanma zorluğunu ve ihtiyac. Jarıma uygunsuzluğunu bir tarafa br « raksak bile, onun boruğunu ve yıkığı. nı önarmak (tamir etmek) için köylü, köyde ne malzeme, ne usta ve nede bunlara yeter para bulabilecektir. Kö - ye, köyde yapılabilir bir yapr gerektir. Bugünkü alman bayındırlık sıyasası, değil köylerde, hattâ şarlarda bile bi. zim kerpiç yapıları bir ideal edinmiş - tirl Köylerle şarlarda yapılacak barınak ların biçim, bölüm ve büyüklükleri bi- ribirine benzemiyı ü gibi, şar evleri arasmda da bu farklılıklar - olacaktır. Tefrika: SI — hım CULPA) İtalyanca usunusr türkçeye çevirent NÜSHET HAŞİM SİNANOĞLU — Beklenmeden mi?. Ansızın mı?.. Fakat aziz Lady Grey, be - nim oğlum Harold, kızınızla ev - lenmek niyetinde olduğunu bana daha on yıl önce söyledi idi. Astrid anlamamış gibi görün- dü — On yıl önce mi?! — Evet.. on yıl önce, Nil üze- rinde bir villada, Harold kızınıza evlenme teklifinde bulunduydu. Bugün bu dileğini resmen tekrar için beni memur etti. Şimdi ben, - ki bu biricik ve sevgili oğlumun hiç bir dediğini reddedemedim - tutup da buncaları arasında be- nimkine en hararetle uyan arzusu na karşı mr gelecektim ki?.. Astrid başını eğdi; mırıldandı: — Zatı fahimaneleri bizi okşa- yorlar... ULUS Çünkü, içinde barınacakların yaşayış, yüpış ve ulusal bölümündeki yerleri ve yükümleri ayrı ayrıdır. Ankara'daki bizim de üyesi bulundu ğumuz “türk kooperatifcilik dernegi, nin önünde birlikle canlanan bir teşeb- büs var: Yapı kooperatifi. Bunun yasasını ve p'cpaganda yaz”. Jarını herkes okuyor. Bu kurum, ulusal bayrndırlık ve barıazna işlerimizde ilk ve hayırlı bir adımdır. Amaca ermesini hep diliyor ve yardım etmek isteğini taşıyoruz. Kooperatifin güttüğü dile « ğin gerçek olmasını ülkü edinmiş de - ğerli önayaklar, bu birliğe karşı güven ve inan uyandırmaktadır. Ankara yapı koperatifi önünde, ye- nilecek bir çok güçlükler vardır. Başlı- calarını sayalım : 1 — İşe başlamak için toplu para; 2 — Kooperatife yazılacak ortakların çoğunun memur olması, Ankara'da te- melli kalmaktan ve taksitlerini munta. zam ödiyebilmekten emin olmaması; 3 — Yazılmıya istekli olanlarım ço. ğunun mirasyedi zevkli entelektilelden bulunması, yani zevklerde ve ihtiyac- larda tecanüs bulunmaması, Biliyoruz, ki Ankara'da her yıl buri- ca yeni evler yapılmasına rağmen, barı- mak buhranı hiç eksilmeden vardır. Bu, Ankara nüfusunun her gün artmasın - dan ileri geldiği kadar, Ankaraya yeni yerleşen halkın — gittikçe çeşidleşen, micnksiz ve karartız konfor dileklerin , den doğmaktadır. Görüyoruz, ki her yal, birkaç yıl önce yapılmış evlerden, yeni yapılan evlere doğru bür akın var dır. Kiralar, eski yapılarda ucuzlamak- ta, yenilerde ise yüksekliğini muhafa- za etmektedir, Zevkine bir ölçü ve stan« dard kanamıyan ortakların birlikte ya- pış, aynı tarzda, aynır civarda yaşayış ve barınış mecburiyeti, kooperatife bü- yük güçlükler verebilir Başka memle « ketlerde muvaffak olmuş yapr koopera- tifleri; bir yerde yerleşmek karar ve kabiliyetinde bulunan, — yerli ve aynı şartlar altında yaşıyabilir, hemen he - men aynı kültür seviyesindeki kimse- lerden toplananlardır. Bu, snanmış de. nenmiş bir gerçekliktir. Bütün bu zorlukları sayarken, An - kara yapr kooperatifini, umkularla Çümit) karşılamakta olduğumuzu da söylemeden geçemeyiz. Ankara yapı ko operatifi, umarız ki başka şarlarımıza ve bütün yurda örnek olacaktır, n Köylerimiz için kurulacak yapı ko- operatifleri, yukarda saydığımız Üüç te- mel güçlükten yalız ilki ile karşılaşa- gağından kurulmaları ve yürümeleri daha güvenli, daha kolay olacaktır. En büyük sorum (mesele) işe başlıyabile. cek sermayededir. Bu iş için dışardan, yabancıdan para getirtilebileceğini dü- şünen yurddaşlarımıza asla katışmayız. yabancıdan para getirilebileceğini dü- dan doğruya voya dolayısiyle tahakkuk ettirilen, şöyle © 30: 40 dan aşağı kâr- larla bugünkü günde yerinden kımıl - gdamaz. Bu hükmümüzü, bu gibi teşeb- büsleri yakından görmüş, tanımış ol « manım salâhiyetiyle veriyoruz. Kalır, kendi yağımızla kavrulmak. Yurdumuzda yeryer ayaklandırılmak — Aziz Lady Astrid, sevgili kızınızın. mesud olacağını size vadedebileceğimi sanıyorum., Faz la baba müsamahası dolayısiyle kusur etmeden diyebilirim ki Ha- rold gayet asil bir karakterdir: küvvetli yürek ve nazik bir ruh. Norman titrek sesle, — Ondan eminiz, — dedi. Darling, kendisini bekliyen parlak tecelliden habersiz, hâlâ kollej esvahları ile, Lady Muriel ve Lady Maisy ile kol kola, Rich- mond'da, büyük West Heath par- kında dolaşıryordu. Burada, dört yıldanberi, sert Anglo - Sakson korrektliği ile terbiye edilmekte idi. Duckland dükleri, kendileri, Sir Norman'la Lady Grey'e, va « tana döndükleri zaman, iki kızla- rımın bulunduğu bu aristokrat ter- biye müessesesini tavsiye etmiş- lerdi. Epiy büyümüş olan Lady Mu- rielle Lady Maisy, o bir zaman, El Vasta'da, Mimoza Yuvasında tanıdıkları küçük dostlarınım ge - lişini sevinçle karşılamışlardı. Çok geçmeden, Darling'in ek- zotik alımlılığına ve sarışın tatlı- SAYIFA 5 Neden herkesten ayrıyız? Balkan ayaktopu şampiyonluğu bu yıl da Atina'da yapıldı. Bu şampiyona| nm tafsilatını burada yeniliyecek deği- Nz. Anadolu Ajansının verdiği telya- zılarında hep gördük ve okuduk. Sıyasal ve ökonomik sahalarda oldu- Ku gibi spor alanında da balkanlarla sı- kı bir münasebetimiz var: üç seneden. beri Balkan güreş birincilikleri mem - leketimizde yapılıyor. Balkan atletizm birinciliklerine her sene bir takım göne deriyoruz. Teniscilerimiz komşu Bal » kan memleketlerini ziyaret ediyorlar ve karşılık gelen sporcularla burada maç- lar yapıyorlar, Yalnız ayaktopu işlerinde grupun dı- şındayız, Balkan ayaktopu birincilikle. rinc bir türlü giremiyoruz, girmiyoruz. Neden Bugün de biraz bu noktayı kurcalr yacağız. Epiyce zaman oluyor ki — beş altı senedir — yabancı takımlarla karşılaş- mıyoruz. Ne dışarı takım — gönderdik, ne de dışardan takım getirttik. Eğer kulüplerin kendi başlarına giriştikleri ve başardıkları organizasyonlar olmasa yurdda ayaktopunun, dış memleketlere göre ne durumda olduğumu anlamaya fırsat bulamıyacağız. Viyana'dan, Peşte'den, Yunanistan. dan takımlar geldi. Bunların karşısına yerli takımlarımız çıktılar. Alınan xo . nuclar, olsa olsa karşılaşan iki takımın kuvvetleri arasındaki denkleşmeyi gös- termek bakımından faydalr olabilir. Fakat herkesin görmek, öğrenmek iste- diği şey bu değildir; budun, ulusal ta- kımım kuvvetin! öğrenmek ihtiyacın - dadır. Son yapıları balkan ayaktopu şam. piyonasında yunan takımı şaşrlacak derecede iyi sonuclar aldı Eğer, son kar şılaşmada bulgarlara takılmasaydı hat tâ balkan birinciliğini de alacaktı, Hal- buki yunanlılar, bundan 4 - 5 sgene evel, balkanlarda ağra alınamıyacak — kadar değersiz bir kuvvettiler, Çalıştılar, ça- gerekliğini hepimizin duyduğumuz ve dilediğimiz bu çeşid hal kurumları; gerek kurulüş kredisinin kapanın elin. de bırakılmıyarak plânir ve anlayışlı bir surette dağıtılması bakımından, ge- rek sağlık bakımından, gerekse ulusal ökonomik ve süel bakımlardan, bütün yurdu kucaklıyan bir ulusal özen ve dözene ihtiyac göstermektedir. Emlâk Bankası, daha genişletilerek ve güclen- dirilerek öyle bir ulusal düzen ve kuru- mun emrindeki bir kredi vasrtası olur- sa, her halde daha halkeı ve daha ör - ganik çalışabileceğine inanımız var. dır. (2) (2) Halkeı ve organik kredi sıyasa- sından ne anladığımızı, artım - (faiz) hakkında yarzdığımız ve gazetemizin 23 jlkkönun, $ ikincikânun sayılarında gçıkan yazılarımızda anlatmağa çalıştık. hığıma tutularak ona taptılar ve da ima beraber olmalarmı istediler. Sonraları, iki aile, yarışlarda, polo müsabakalarında, — garden partilerde, hulâsa Londra sosyete sinin yüksek tabakasının “Sea - son,, esnasında toplandıkları her yerde daima buluştular. Bir gün, Hanley kayık yarış- larında, Düşes, Astrid'e, — AÂziz dostum, — demişti, Earold'un bahriye mülâzim! terfii dolayısiyle verec vi çük suvareye geleceksiniz mi? Astrid, memnun kabul etmişti. değil Buckley saraymdaki “küçük süvare,, de iki yüz kişi vardı. Fakat genc Harold için yalnız bir tanesi vardı. Bahcede, fiskiye sularının ele- gümsağma renkleri ile aydınla- narak dans ettikleri yerde, hüyül: Venedik fenerlerinin altında, o Darling'e yaklaşmıntı. — Tün aydın, Mimoza! Gök renği gözleri ona soru yor- du; — Mimoza mı?. Neden? l î l baladılar, dış takımlarla karşılaşarak güçlerini berkâttiler ve bugün — sayılr bir fırtına haline geldiler. Bir zaman için bizimle karşılaşmayı aklından ge- çirmeğe korkan yunan ulusal ayaktopu takımı, bugün, bizim karşısına çıkmake ta duraklayacağımız bir haldedir. Ulusal ayaktopu takımımızı Anka'ya — gevirerek bu hale düşüren doğrudan doğruya — federasyondur. Bu kuru « mun başkanı Bay Hamdi Emin, şüphe yok ki bu işten anlıyanların başında ge« lir. Fakat ulusal takımımızı Abdülha « mid . devrindeki osmanlı donanması gi« Bi yosunlaştırdığı saklanamaz, Federasyonun, yabancılarla karşı . Taşmamak için bir karar veridği ve ye « nilmek korkusunun bu kararın veril « mesinde önayak olduğu söyleniyor, Biz den çok güçlü bir takıma ve ayaktopun da çok Ünlü bir geçmişe malik olan ulua ların bile yenilmek korkusuna bu ka « dar yer vermediklerini, bir kaç defa ye mnildikleri kuvvetlerin önüne yeniden gıkmalariyle anlıyoruz, Şu halde biz neden ürkeceğiz?takımımızın yenilmez bir güce sahib olduğunu kime karşı id dia ettik ki hadiselerin bizi yalancı çı- karacağından korkuyoruz? Beş altr genedir dünya ile ilişiğimi. zi kestik. Bundan yurddaki ayaktopu faaliyetinin zarar görmediğini iddia eden yalan söyler. Madam ki takımımı. zin yenilmesinden korkarak elin önü « ne çıkamadık: Bu geçen zaman içinde çalışmamız, ulusal ayaktopu takımımı, xı elgün İçine çıkacak bir hale getir « memiz gerek değil midir? Ne yaptık? Ulusal takımımızın bugln ne kadros g su vardır, ne de federasyon başkanının, yahud üyelerinin bu mevzu etrafında bir fikri.. Eskiden iyi kötü bir antre « nör getirtir, hiç de olmazsa budeyun gözünü oyalıyorduk. Fakat şimdi onu da yapmıyoruz: Federasyon büdeesin- deki antrenör tahsicatı iki senedir “irat, yazılıyor. Bütün acıma küsmüş gibi sırtımıza çevirmekle zarar eden etrafdakiler de. ğildir, biziz. Ayaktopu yürdda hızını — çok kaybetmiştir. Bunun sebebi de fe- derasyonun — durgunluğudur. Etrafta kendi sporu için bir hareket yaratmak vazifesiyle bağlı bulunan federasyon, deliksiz uykusiyle gencliğe fena örnek oluyor. Maksadımız kabahatı şuna veya bu- na yüklemek değildir. İş başında bulu- nanlar heb sevdiğimiz ve saydığımız adamlardır. Fakat tuttukları yolun za- rar verdiğini artık görmelerini, anla . malarını ve ondan sonra da bu yoldar dönmelerini istiyoruz. SALİM HAMDİ — Çünkü hana, bu akşam, bir uzak gün, Nil kıyısında adının Mimoza olduğunu söyliyen kız - cağızı hatırlatıyorsunuz. Hatırlı- yor musunuz? Hayır.. Darling hatırlamıyor- du. — Cok tutuk ve çekingendi - — niz. Daima uçup gitmek üzere — olan bir keleheğe benziyordunuz.. Hangi âlemde olduğunuzu bilmi- yordunuz. Darling, fantasitik bir surette ışıklandırılmış olan dört yanına bakınarak gülümsedi: — Hemen hemen bugün de onu bilmiyorum. Bir büyüler le - jandında yaşıyorum gibi geliyor bana, O lejandın Mavi Prensi devam etti: — Hiç bir şey, hiç hir sey bil- miyordunuz. Admızı bilmiyordu. — nuz.. Yalan nasıl şeydir bilmiyor- dunuz (Bunu da, elhet, bugün bi- Te bilmiyorsunuz)... Hulâsa kızar- maktan ve gülümsemekten başka bir sey bilmiyordunuz. Darling, o zamanki lümsedi ve kızardı. * —Sonu var --

Bu sayıdan diğer sayfalar: