2 Şubat 1935 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 5

2 Şubat 1935 tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ULUS SAYIFA $ ——0 —— 2 ŞUBAT 1938 CUMARTESİ [İM_emleket Postası t Uludağda kayakçılık Tam bir aylık ayrılıktan sonra çok #evdiğim kara ve kayağa kavuştum. Bu Ayrılıkla kavuşma arasında geçirdiğim Bünlerin bana ne kadar uzun ve sıkıcı Beldiğini anlatımam. Uludağ'da geçir- Gdiğim bu kaza bana şu gerçeği öğret- Miş oldu. Bir insanın sevgisini —artır- Mak için onu sevdiğinden ayırmak ka- dar kuüvvetli biz * eamaz. Ayağı Mi tıbbin ve fennin cn soa vesaitile cs. ki haline koyan doktor Bay Suad, ope- Tatör Bay Ekrem ve Laşkı Bay Hik- Met, artık kayak kayabileceğimi söyle- dikleri gün yeniden dünyaya gelmiş ka- dar sevinç duyduğumu söylersem bun- da mübalaga etmediğim anlaşılır. Cuma günü türk, ecnebi, kadın, kek çok kalabalık bir kayakçı ge Uludağa çıkıyoruz. İçimi yakan tatlı bir hasret ateşini, yükseldikçe artan Tüzgürla karın soğuğu söndürüyor, yü- zümüzü kamçılıyan sert bir poyraz ya- kalarımızdan içeri bir hançer keskinli- Bile saplanıp sızıyor. 1500 — rakımdaki Karabelen'de otobüslerden inerek ka- Yak takıyoruz, #porcu arkadaşlar, hele almanlar aralarında beni tekrar gör- dükleri için çok sevindiklerini - söylü- yorlar. Kayaklarımı, bütün arkadaşla- tın bir merasimile taktım. Bu anda gü- meşin elmas parçaları gibi parlatıp tit- rettiği kar tanecikleri bile yüzüme gü- lüyor sanıyordum. Bir iniş ve çıkıştan Sonra süratli bir dönüş yaptım. Baktım ki ayağımda hiç bir fevkalâdelik kal- Mamış... Bütün kafile darhal yürüyüşe Beçti. Genc kızların şakrak sesleri ve Şen kahkahalarile çınlattıkları çam or- manları sanki Üstlerine beyaz konfet- ler atılmış gelinler gibi süzülüyorlar- d Kayakçılar, kayaklarının kara sür- tünmesinden çıkan tatlr ve âhenkli bir #esin sihirli tesirinden başka Uludağın Köz kamaştıran güzellikleri arasında kendilerinden geçmişlerdi. Hava ber- Tak, kar beyaz, güneş parlaktı. Yüksel- dikçe hava tazyikinin azalmasından gö- güslerimiz daha çok şişip iniyor ve sık bık nefes alıyorur. Bununla beraber yarım saatte bir dakikacık dinlenmekle yorgunluğun geçmesi dağ havasının si- nirleri çabuk kuvvetlendirdiğini göste- tiyor. Kafilenin bir kısmı Kirazlıyaylada kaldı; biz beş altı kişilik küçük bir grup yaparak yükselmeğe devam ettik. 1800 rakımdaki Devetaşı - sığrmağından aşağı kayıp iniyoruz, tatlı kıvrımlarla dağın belini kuşatan yoldan iniş o ka- dar zevkli ve keyifli oluyor ki; bunu tatmadıkça anlatmak pek güç olacak... Bu inişte alman arkadaşlar pipola- rını ağızlarına yerleştirmişler, batan güneşe ve uzak ufuklara karçı kadınlı erkekli üç sesle (Volga)yı söylüyorlar. Pudra ve talk halini alan karın Üstün- n kayaklarımız küheylanlar gibi te- < T 3 kip sıçrıyor, kayakların ve bastonların arkasından birer yarım — dalre çizerek geriye doğru püsküren kar çağıryanla- rını seyretmek — bile tadına doyulmaz bir zevk oluyor. Ufuktaki güneşin kızıl ışıkları bu kar çağlıyancıklarına çar pınca bize öyle geliyor ki sanki güneş rengini değiştirmiş de eflâtunlaşmış- tır. Yollardan aşağı otomobil süratin- den daha hızlı iniyoruz. Bu süratte in- sana herhangi bir vahşi bayvanın ye- tişmesine imkân yok.., Zaten izlerinden başka kendilerini gördüğümüz yok ya.. Ne yazık ki, bu keyifli iniş Z saatlik çı- kışa mukabil 3-5 dakikada bitiyor. Kirazlıyaylaya döndüğümüz zaman orada kalan kafilenin akşama kadar yaylanın her tarafını kayak çizgilerile bir karalama kâğıdına çevirdiklerini gördük, bu sene dağa ilk çıkanlar kaya- ğı bir günde öğrenebiliyorlar, çünkü şimdi aramızda kendilerine gösteren ve öğreten muallim kayakçılar var. Hep birlikte yayladan Karabelen'e iniyoruz, yabancılar, acemi kayakçıla- NERELERİ DİNLİYOR UZ? Dünyanın en büyük radyo Istasyon ları, dinlediğiniz Sevtları yukarda görd Bğünür Binalardan gönderiyorlar. rı ancak virajlarda tanryabilirler, sira #acemiler virajlarda dönmesini bilme- gdiklerinden kendilerini karın yumuşa- cık kucağına atmaktan başka çare bu- lamazlar . Otobüslerin yanına vardığımız za- man çok yorulmuş gibiydik, birkaç da- kika sonra bu yorgunluğun geçtiğini gören bir doktor arkadaşımız anlatı- yor. Yüksek muntakalarda uzviyet iki türlü tesirin altında kalarak harikulâ. de istifade edermiş, biri; dağ havasın- daki elektrikiyet hassasının vücuddaki klevi güddelerin ifrazatımı çoğaltarak vücudun mukavemetini artırması. Di- ğeri de güneşin alçaklara kadar inemi. yen bir kısım şuaatının kar zerelerine garptıktan sonra çok fazla radyo akti- vite neşrederek bunu etraftaki canlılık- lara nülfuz ettirmesi... v.. Otobüsler hareket etti. Güneş kızıl bir kor parçası gibi enginlerden göçüp gitti. Şimdi Uludağ yolunda Bursa'ya inen yalnız gtobüslerin homurtuları ve bu homurtuları bastıran dağcıların gür ve şen sesleri idi. Musa Ataş © TÜRK ÇOCUKLARI TÜRK KUŞU'na uçucu üye yazrlınız Büyük hikâye ——— Bu da bir hikâyedir Yazan: Yaşar Nabi NAYIR — Turgud. Ve Aysun'un bu titrek sesine Turgud'un #esi aynı titreklikle cevab veriyor. — Aysun. Bu, balo gecesinin teklifsizliğine yeni- den dönüşle beraber aralarında sevginin de başlamış olduğunu her ikisine kabul et- hıiy:ı. ysun biraz açılryor: — Şimdi daha yakından tanıdıktan son- ra seni çok daha fazla takdir ediyorum, di- yor. O gece benim için bir yabancı idin. $Şimdi ise sana bir yakınlık duyuyorum. , Turgud onun Samih'le olan münasebe- tini biliyor, yeni başlıyan sonra bu münasebetin ne şekil alacağını merak ediyor. Arasıra ötekine telmih et mekten kendini tutamıyor, © zaman genc kız kaçamaklı cevablar veriyor, bazan sa- dece arkadaş olduklarını, onu sevmediğini ve sevemiyeceğini söylüyor, bazan da cayn ;:İı.ıuıılı için yalvardığını fakat kendisinin razı olmadığını anlatıyor. ie Bir kadın, evlenmek teklifini reddettiği ir erkekle sevişsin, bu pek nadir - vakalar. dandır. Onun içindir ki sözlerini ihtiyatla karşılıyor, esasen bunun kendisi için ehem- miyeti olmadığını düşünüyor. Nasıl olsa ma- ceralarının ömrü kısa olacaktır. Şu halde ne- den onun hususi hayatiyle ve söylediklerinin doğru olup olmadığıyla daha fazla meşgul olsun. Fakat önce hiç imkânma inan- mak istemediği bir alâka yavaş yavaş ken- diliğinden içinde uyanıyor, yavaş yavaş onu daha fazla düşünmeğe, onun alâkasını kendisile paylaşan yabancı gence karşı için- de hımc duymağa başladığını farkediyor. Bir gün onlara, sokakta beraber yürür- lerken rastlıyor. Ve hiç görmemiş gibi ya- parsk yanlarından selam vermeden — geçi- yor, Fakat gözlerinin Aysun'un gözlerile karşılaşmış olduğu an içinde onun yüzünü nasıl bir endişe bulutunun kaplamış olduğu- nu farketmiştir. Fakat ertesi gün gene her zamanki gibi vapurda buluştukları zaman bir gün evelki hadiseden hiç bahsetmiyor ve derecesiz bir alâkasızlık saydığı bu ha- reket genc kızı. sinirlendirmekten geri kal- mıyor. Halbuki o, içini sevincle dolduracak ne şiddetli kıskançlık nöbetleri beklemişti. Bir gün, gene Aysun'un, bir dudak !ıü— küşile Suzan'dan bahsettiği ve bu maziye karışmış macerastnı bilmem kaçıncı defa yüzüne vurduğu sırada Turgud mantıksızlı- ğın bu derecesine tahammül edemiyor ve biraz kızgın bir sesle: — Tuhaf değil mi, diyor, sen,seni tanı- madan önce hayatıma karışmış kadınları yüzüme vuruyorsun, halbuki aynı zamanda benden önce tanımış olduğun gencle görüş- mekte devam ediyorsun. Ben buna karşı bi- le sesimi çıkarmadım. Esasen Aysun da bu sesini çıkarmayış- tan memnun değildir, fakat bu hissini açıkça söyliyemiyor, sadece diyor ki: — Eğer onunla konuştuğumu istemiyor- san, söyle, bir daha onu hiç görmem. Bu ne kadar kurnazca bir teklif. Her- bangi basit bir erkeğe karşı zeki bir tabiye olacak bu hareket Turgud'un üzerinde fe- na tesir yapmaktan geri kalmıyor. Kendi- sile evlenmek niyetinde olan bir gencle, o isterse, münasebetini keseceğini söylemesi niçin? Onun yüzünden evlenmekten vaz geçmiş, bu kadar büyük bir fedakârlıkta bulunmuş olduğunu ileride kendisine hatır- latmak için mi? Belki bu kadar hasis bir düşünce hatırı- na gelmemiştir. Belki sözlerinde çıkarmak istediği mana gizli değildi diye bu teklifin üzerinde yaptığı fena tesiri azaltmak isti- yor. Fakat cevabı aynı derecede mahirdir: — Hayır, diyor, hiç bir zaman senden böyle bir şev istiyecek değilim. Esasen bu- na hakkım da yok. Eğer bu yapacağın bir fedakârlıksa, benim için böyle ağır bir şeye katlanmanı istemem. Esasen onu sevmiyor ve ondan kurtulmak için ayrılmak istiyor- edecektir. Bu dan sonra Aysun hakikas ten bir daha Samih'le görüşmiyecektir. Fa- kat onun bahsini etmekten çekinmiyor. Bis başkasının kalbinde ne kadar fazla yer tut. muş olduğunu söyliyerek övünmek ister gi« bi, Samih'in bir türlü peşinden ayrılmadığı« nı, yalvarıp yakardığını, her gün mektublar yazarak kendisini taciz ettiğini anlatıyor, Turgud, bu sözlerde, hep kendisi için yapıl! mış bir fedakârlığı yüzüne vuran ve şükrda nını istiyen bir eda seziyor. Aysun ona karşı gitgide daha sokul, ve daha uysal olmuya başlıyor. O kadar Turgud, şimdiye kadar biç bir kadının kı disine bu derece alâka ıootu'mıq" olduğunu düşünüyor. Ve bu alâkanın bür yüklüğü karşısında ilk defa olarak bir kas dın tarafından anlaşılmıya başlandığı hayas line kapılıyor ve ona kalbinde gitgide daha, fazla bir sempati duymıya başlıyor. Aysuy n'un sevgisinden duyduğu hazzı yalnız a sevgiye biraz ümid karışmış olmasından gelen vicdan rahatsızlığı biraz gölgeliyor. Daha bir iki hafta önce, seviştiği erke— ile beraber gördüğü zamanlar bile lükayt kalabildiği bu kızım şimdi en yabancı ere keklerle bile konuşmasından sinirleniyor Sonu var.

Bu sayıdan diğer sayfalar: