June 5, 1935 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4

June 5, 1935 tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

) mayıs rarihli La Bülgari gazete- sivin haş yazısından Bir Ankara telgrafr dün bize Tür- kiye ile Bulgariatan arasında tecim anlaşı imzulandığın ber verdi. Bilindiği — gibi bu 'Türkiye hükümet merkerzinde görüyül- asının mekteydi ve 11 hazirandan başlayarak yürür olacaktır. Bunun bütün ulusları düşün- düren dünyanın ekonomik kalkınışın da arstulusal değişlerin oynıyacağı bll- yük rolü hatırlamak gerektir. Tecimcl sürütler meşçle: rzanın korkunç etkilerile bütün bir kaygayla ortaya konm gök ulusların üretim anlamını sez mek için, v nomal gelişimi buh- durmuş olan memleketlerde, gitgide artan ktadır. Bi ve tecim şartla- Finı artırmak için gösterdikleri büyük gâyretler durumun yeniden düzelmesi umudlarını — gerçekleştirmedi, çünkl otarşi sistemiyle yükseltilmiş olan du- varlar, küçülmek şöyle dursun, tam tör- sine buhran ağırlaştıkça daha fazlalaş- tılar, Birkaç aydanberi bazı memleket- lerde, yakında işlerin yeniden hış al- masına doğru bazı beldekler belirse bi- le Balkanların ekonomik düzenlenme- tine karşı engelleri arttıran aşkın ulusçuluklar karşısında şiddetli kaygu- lara kapılmakta olan memlcketlerimiz- de buhran bütün hıziyle devam edip gitmektediz. Balkan yarımadasının e- konomik ve finansal alanda arsıulusal meselelerin türlü evrelerini — gösteren İstatistikleri görden — kaçırmayanlar, Şüphesis ki burada, şu veya bu bölge gözetildiğine göre, ekonamik gelişimle- rin değiştiğini görmüşlerdir. Fakat, genellikle, devamlIr bir düzelmenin iz- lerinc raslamak çok güçtür. Fakat bizi bu düzelmeğe — götüre- €ek yolu mutlak bulmamız lazım. Bu hedefe, en güvenli olarak, ilkönce de- Bişlerin arttırılmasiyle varılacaktır. Bu- günkü günde, iş oylumunun —arıtığını gören memleketler, dışarıya pençerele- rini açık bırakmış ve bunun sonucu o- larak — da ulusa! ekonomilerine — daha sağlam bir temel vermiş olanlardır. — Coğrafiğ durumları gerekliği — olarak, Türkiye ve Bulgaristan ekonomik kal- kinma alanında elbi yapmak 20- rundadırlar, Bir zamanlar bu elbirliği çok önem- V bir değiş ve tecim oylumuna erişmiş- ti. İstanbul ve Avrupadaki belli başlı türk yoğatım merkezlerinin yiyecekle. rini bulgaristandan aldıkları zamanla- râ kadar çıkmadan, daha birkaç yıl ön- te Türk — Bulgr teciminin çok daha geniş olduğunu hatırlatalım. Ne yazık ki değişlerimiz bu düzeyde tutunama- dı. Bunun sebebi de ekonomik ayrıcılı- ğın e'birliği prensipine Üstün çıkması- dır. Şimdi ise çevenlerinde bu elbirliği Ptensipinin eski önemini alması gerekli. dir. Bu deneç yapılmaya değer, türk — bulgar değişlerinin gelişmesi her iki ulüsun asığı bakımından gereklidir, günkü bu gelişme Balkanlarda ekono- Mik kınavları canlandırırken bu da ge- Bel ekonominin ilerlemesi için faydalı olacaktır. Yeni Türk — Bulgar anlaşması bu fikirden kuvvet almıştır. Yeni memle- iketler olan Türkiye ve Bulgaristan, büdcelerinin düzenlenmesi ve ekono- mnice kalkınmaları için örgütleme işle- rile uğraşmaktadırlar. Şu halde her şey, onlara, daha uzun zaman bütün dünya- “nan kötü etkileri altında kalacağı eko- nomik fırtınaya karşı koyabilmek için çalışmalarında — elbirliği yapmalarını tavsiye etmektedir. Bugünkü — şartlar içinde çok güçleşmiş olan, tecimel de- Rişlerin yoluna konulması işini bu ka- dar kısa bir süre içinde başarmış olan ber iki tarafın delgelerini tebrik eder “iken Ankarada imzalanmış olan anlap manın, er kısa rzamanda, bütün çeven- derde uyandırdığı ekonomik denklik ve güvenlik umudlarını — gerçekleştir- mesini ve memleketlerimizin sürütleri- nin artmasına yaramasını dileyelim. Tecim: Ticaret — Yürür: Meri — Tecimel: Ticari — Sürüt: Mahreç — Nomal ; Tabii — Btki: Tesir «« Üretim: — İstihsal — Arıtmak:; Islıh etmes — Beldek: Alâmet — Evre: Safha — Böl. ge: Mıntaka — Oylum: Hacim — Vo. ğatım: İstihlâk — Düzey: Seviye — Çevenler: Muhitler — Deneç: Tecrübe — Asığ: Menfaat — Krmmav: Paaliyet — Örgütlenme: Teşkilâtlanma — Delge: — Murshhsa — Sürer Müddet KAT Bu yılın son kânununda — Roma'da Pransa ile İtalya aresında yapılmış ve arasıra pek çetim aykırlklarla karşl: maş olan bir devreyi sona erdirmiş b: nan anlaşma ve bu anlaşmanın arkasın- dan gelen gösteriler, bir sözün yeniden ortaya çıkmasına sebeb oldu: Latinlik. Yeniden lâtin kardeşlerin sözü geçmek te, lâtin medeniyeti göklere çıkartıl. maktadır. Ancak, bugün lâtin kavramı- na gerçekten Uuygun olan ne vardır? Bu sözün arkasında hangi hakikat sak- 1r? Bugünkü dünyada lâtinlik haki- kiğ bir tikir gerçekliği midir — yoksa yalnız hissiğ bir anı mıdır? Bu sorula- Ta Cevab vermezden önec lâtin denebi- lecek ulusları saymak Vâzımdır. Bun- lar, italyanlar, zlar, ispanyollar, portekizler ve romanyalılardır. Belçika ve İsviçre gibi devletlerin lâtin halkı olan bazı yerleri vardır. Güney Amerti- kaşının halkına da lâtindir denebilir. Bu hakikatler araştırıldıktan sonra lâ- tinlik vardır savında bulunulabilir. Bu- nu başka türlü de söyliyebiliriz ve di yebiliriz ki, içlerinde şimdi bile Roma medeniyetinin etkisi yaşayan Ülkeler vardır. Ve bu etkide bu Ülkelerde canlı ve tipik olarak devam etmektedir. Bütün bu ulusların, kendilerini ö- bür uluslardan temelli olarak ayıran sı- fatları vardır. Ayrım noktaları, ırk, dil, din, ana- na, düşünüş tarzı ve tarihiğ ilgilerdir. flmiğ bakımdan ırk kavramı bir anlam- da değildir. İsa doğmazdan 7-8 asır önce Latium'da yaşayan, çoban ve köy- Jü bir halk olan eski lâtin mrkının sa - yısı çok azdı. Bunlarıtt yanıbaşmda da indogerman kökünden olan bütün öbür itali soyları ve küçük Asyadan gelmiş olan sırlı etrüsk'ler yaşıyorlardı. Roma, ilkönce İtali uluslarını kanlı harblarda ezdi; ondan sonra, fenikelilerin demi ki üstüntüğünü kaldırdı; hemen hemen bütlin batı dünyasını ele geçirdi; ege- menliğinin sınırlarını Kuzey denizin - den Hind denizine ve Atlaş denizinden Karadenize kadar genişletti. Roma'nın bu yayılışi birkaç asır sürdü. Bu za » man içinde Galiya, İbariya, (İspanya), Doçiye (Romanya) baştan başa roma- hlaştırıldı. Bir “lâtin soy,undan bahset- mek güçtür ; ancak, ortalama olarak ele alınacak olurlarsa, itayanlar, portekiz- ker, ispanyollar, fransızlar ve raman - yalılar beden yapıları ve saçlarının renk. leri bakımından fizik bir birlik göster- mektedirler, Bu fizik tip daha ilk ba- kışta anglo - sakson, alman ve İslâv uluslarından ayrılmaktadır. Dil bakımından lâtin uluslarının ya- kınlıkları daha derin ve kökleri biribi- rine bağlıdır. — Fransanın, İspanyanın Portekizin, İtalyanın ve Romanyanın ulusal dilleri biribirlerine eştir ve süel karargâhlarda lejiyonların dili olan “costrense verbum,da yani kaba âtin- cede birge çıkağlar göstermektedirler. Din bakımından da lâtin uluslarında birlik vardır. Nitekim ortodaks - olan romanyalılardan maadası katoliktirler. Katolikliğin yalnız lâtinlere özgü bir din olmadığı da doğrudur; çünkü, A- vusturya gibi, Almanya ve Lehistan gi- bi islâv olup da katolik olan devletler de vardır; ancak İtalya, Fransa, İspan- ya, Portekiz ve güney — Amerikasının ulusların en büyük katolik bloku ol- duklarına da şüphe yoktur. Yaşayıştaki biribirlerine eş olan gö- reneklerine de her gün raslanılmakta olduğu da apaçıktır. Fikir kuramına gelince, lâtin zekâsının mirası olan a- çıklık, denge ve gerçelzm medeniyetle- rine Roma'dan aldıkları hızı vermekte olan uluslar da hâlâ görülmektedir. A- rabların İspanyaya girdikleri gibi bap ka arkların baskınları yahut başka uluslarla olan değetler, tablatile, lâ - tin uluslarının fikir karakteristikleri fzerinde değiştirici etkiler yapmıştır. ancak esaslar değişmemiştir. Hayatın lâtin esaslarına yabancı olan unsurla- rın sindirilmesi — bakımından İtalya tipik bir örnektir. Mesela bir alman u- İ NF LK Yazan: Benito Musolin lusu olan Langobard'lar dillerini unut- muşlar ve Roma devletini üven yazı ve destanlarını lâtince yazmışlardır. Bire kaç asır sonra almanlar, Napoli'de eyi- ce sindirildikleri gibi modern italyan canın doğuşuna da çok yardımları do- kundu. Lâtin ulusla l ola ni he rı arasında karşılık- fi e rönesans zamanında çok derin- lere varmıştı. Dante ile k edebiyat, fi ve ar etirile- başlıyan — ve Makyavel ile biten bu devir, denebi- lir ki, bu uluslar arasr klr fikir değişmesinin en işlek bir dir. Lâtin ulusları arasındaki — sıyasal ilgiler on astırlık bir çerçeve içine gir- mekte ve büyük hükümdarlar, devlet adamları, ve komutanlariyle — kendini belli etmektedir. İtalya, Katarina de Medici'den Gambeta'ya, Ren kıyıların: da iki asır hiç bozmadan barışı koru- yan Mazarino'dan 1914 te Parisi kurta- ran Galiyeni'ye varıncıya kadar Fran- sa tarihinin derinliklerine kadar gir- miştir. Bütün bunların üstünde de, fransız akademisi üyelerinden Made- len'in geçenlerde neşrettiği bir eserin- de tertemiz bir İtalyan olarak göster- diği Napoleon bulunmaktadır. Biribiri üzerine böyle çarçabuk sı ralanmış olan bu görlüşlerden de anla- şıler ki, aralarında asırlardanberi lâtin- lik birgeliği olan ve arada bir bazı yaz- manların Roma etkisinin, temelli bir medeniyetin kurulmasma engel olduğu mu söylemeleriyle beraber, litin ulusla- rından bahsetmek boş bir şey değildir. Böyle esef etmeğe lüzum yoktur, çün- kü zaten bugün ortadan kalkmış olan kültürlerin, Roma'nın getirdiklerinden daha aşağı ölçüde oldukları apaçıktır. Bundan başka, lâtin uluslar Roma ka- nunları altında yaşamaktan kendilerin- de bir gürür duyuyor ve tehlike anmn- da da, kendilerine birçok imparatorlar, komutanlar, filozoflar, şairler yaratan imparatorluk birliğinin en cessur ko- rayucuları oluyorlardı. Lâatinliğin varlığı besbelli olduğuna göre, geriye, bu varlığın sıyasal işler- de bir temel olup olamıyacağı sorusu kalıyor. Bu mesele çok önemlidir. An cak bunun da cevabr mönfiğ olmaktan başka türlü olamaz. Lâtin uluslarının türllü olan sıyasal gelişimi, bunların coğrafik ve demoğrafik durumları dış sıyasalarınım çizgileri bir bütün içine giremezler. Lâtinlik belgelerinin dur- madan ileri sürülmek yüzünden edebi- yattan doğan hisliliğe de yuvarlanma- nın baş göstermesi tehlikesi ortaya Ççı- kar, Fransa ile İtalya arasında bir an- laşmanın yapılmasına imkân bulundu. Yarın da Fransa, İtalya ve İspanya ara- sında olmak Üzere Akdenizin batısında buna benzer bir anlaşma gerçekleştiri- lebilir. Ancak |âtin ulusları arasında sıyasal bir blokun — gerçekleştirilmesi çok zordur; çünkü bunların asığları, ulusların işlerinde bir birliğin ortaya konulması için lâzım olan uygunluğu güven altına alacak ölçüde biribirlerile birleşmiyorlar. Nitekm bunu harbta da gördük; İspanya, nötür kaldı. Bu da harbtan korktuğu için değildir; ispan- yollar yiğit askerdirler. Harba girme- melerinin sebebi, bu harbın kendi asığ: larına doğrudan doğruya dokunmuş ol- mamasındandır. Dünya kuruldu kuru- lalr ulusların esaslı asığları, coğrafik ve halk durumlarnın gerekliğine uydu- rulmuştur. Bazı harblar dinastik ve dinsel sebeblerden ileri gelmiş olduğu sanısını uyandırıyorlar. Hakikatte ise, iki ulusun erkekleri ya kendilerine de- niz yolunu açacak olan bir nehrin kıyı- larına varmak veya, ülkelerinin sınız. larını koruyacak olan herhangi bir sıra dağın tepelerini ellerine geçirmek ve yahut da verimli ve zengin ovalara e- rişmek için harb etmişlerdir. Devletle- rin asığları, ulusların sayı ve coğrafik şartlarından doğan dinamiklerindeki büyük kuvvetlerinden başka bir şey de- gildir. Barışın asığı ve Avrupanın elbirli- Kiyle çalışabilmesi için hiç şüphe yok azeiâeâ&le okudüklanmız | erzab! Barışın direkleri 29 mayıs 935 tarihli Deyli Herald gazeetsi *,Barışın dizekleri,, başlığı al- tında yazdığı bir baş betkede diyor ki: “Şurası esaslı bir noktadır; — ingi- liz devlet adamları Avrupa miyoplu- kunun etkilerinden yakalarını kurtar- | malıdırlar. Onların iş görürken bütün dünyayı göz önünde bulundurmaları bir Bdevdir.,, Bu gözlerin sadece Avrupa mesele- lerine dikilmesi kısa görüşlülüğüne karşı Avusturalya'nın söylemiş olduğu bir sözdür. Her halde öteki dominyonların da böyle düşündüklerinde şüphe yoktur. Bu yoldaki kuşku — ve işkil yaltız dominyonlarda duyuluyor da değildir. Dışından sanki bir İngiliz — Ame- rikan işbirliği çağırısı imiş gibi kılık değiştiren kötü bir propaganda, Amc- rika birleşik devletlerinde uluslar sos- yetesine ve bu sebeble yalnız Avrupa meselelerine gömülmüş kalmış olan ingiliz hükümetinin Amerikaya karşı bir ilgisizlik gösterdiği etkisini uyan- dırmağa çalışmaktadır. Hattâ bu propaganda o kadar ileri- ye götürülmüştür ki Bay Makdonald'ın 1929 gezgisinde koymuş olduğu esas- lardan adam — akılir uzaklaşıldığı ve bundan sonra gelecek yeni kabinelerin bütün bütün uzaklaşacakları bile pro- paganda edilmektedir. Halbuki hem Bay Baldvwinin, hem de Bay Eden'in sırasını düşürüp söyle- dikleri söylevlerde şöyle denilmişti: * Amerika birleşik devletleriyle İn- giltere arasında sağlam bir dostluk en önemli meseledir.,, “Uluslar sosyetesinin yahnız Av- rupa barışı ile ilgili bir kurul olup ön- dan ötesiyle hiç bir ilgisi bulunmadığı savına bu memlekette ne ihtimal veri- lir, nc de inanılır. İngilizler için “barış bölünmez bir bütündür,, ve İngiltere bu bakımdan Büyük Okyanusu Ren kıyılarından da- ha az önemli bulmaz. Bundan dolayı ingiliz sıyasasının iki büyük direği, yalnız Avrupanın de- BU, bütün dünyanm barıştnı korumak için uluslar sasyetesine yardım etmek ve Amerika birleşik devletleriyle sağ- lam, geniş bir dostluk ve iş birliği kurmaktır. Amerika, her ne kadar bugün için, uluslar sosyetesinin dışımnda bulunuyor- sa da her halde dünya barışının başa- rılması ve muhalaza edilmesi için en kuvvetli desteklerden biriaidir, Bir italyan gazetesinin yazgısı Bay Edene ve ingiliz tarihine hücum Deyli Herald gazetesinin Roma ay- tatı, 29 mayrs 1935 tarihiyle bildiriyor: Faşist hükümetinin ileri gelen or- ganlarından birisi olan İl Tevere gaze- tesi bugün Bay Eden'e ve İngiltere devletine tuhaf bir şekilde çatan bir yazı yazmıştır. Cenevrede — Habeşistan — İtalyan anlaşmazlığı üzerine alman kararını diline dolayan bu gazete, Bay Eden'i bir sanat galerisinden değerli bir tablo çalan yavuz bir hırsıza benzetmektedir. Bu yazıda bütün İngiliz İmparatar. kuğu tarihinin sinsice ve hayınca hare- ketlerin tarihi olduğu ve ingiliz bay- rağındaki kırmızı rengin bu yolda dö- külmüş olan insan kanından alımdığı söylenmektedir. Yazdığı bu kötü yazılar yetişmi- yormuş gibi bu gazete ilk sayıfasına koyduğu büyük bir karikatürde ingiliz askerini kadınlara ve çocuklara saldı. rır şekilde göstermektedir. ki, nüfusları B4 milyonu bulan Fransa ile Ttalyanın anlaşması, bir denge ve dürlük unsurudur. Böyle temiz ve si- lahlir bir lâtinlik ise, batının, ölmemesi lazım olan ve baştan aşağıya destan dolu medeniyetinin olduğu kadar, bu- günkü lâtinliğin de varlık ve âtisinin savgasınt yapan tarihiğ, fikriğ ve arya- sal kıymetlerin değer biçilemez bir tu- tarıdır. Noye Freye Prese'den 5 HAZİRAN 1935 ÇARS VMiF Andlaşmaları bozanlava karşı 15 tarihli La Repüblik'te Pi« yer Brosobet yazıyor Uluslar cemiyeti konseyi cumartesi günü toplantısın: kapadı at büyük bir işi başarmak üzere iş başında komite bıraktı. ir Bu komite, on Üçler tesidir. Ve ödevi de Cenevre konseyi tarafın- dan 17 nisanda alınmış olan karara uy- gun olarak, “arseralusal yükümlerini tek taraflı olarak inkâr ederek barışt tehlikeyo koyacak,, bir devlete karşı ne gibi ekonomik ve finansal tedbirler a- kon Imabileceğini araştıracaktır. Tezgâha konmuş olan bu işin kap- samını açıklamak lüzumlu mudur? Almanya, 16 martta, memleketinde yükümsel aekerlik hizmetini yeniden kurarak Versay andlaşmasının süel hü- kümlerini bozdu. Ve böylece, kendi ne, ne topu, ne tangı, ne de uçağı eke sik olmıyacak olan 500.000 kişilik bir ordu vermekle barış işini sağlamlaştır. dığı kolaylıkla iddia edilemez. Öteyandan, bu kadar tehlikeli bir şekilde bir andlaşmanın — bozulmasına karşı uluslar cemiyetinin eli bağlı kal- dığr görüldü. Gerçek, Pransa'nın başvurması üze rine, uluslar cemiyeti konseyi Alman. yaya karşı bir kasınlık hükmü verdi. Fakat bu Jest, sadece bir şekilden ibaret kaldı. Ve Almanya 16 meartta kendine bağızladığı orduyu gene mü- bafara etti. Her zaman böyle mi olacaktır? Uluslar cemiyeti, bunları umursama- yan hükümetlere karşı boş hükümler vermekle mi kalacaktır? ve eğer, yarın, Almanya yadellel Ren bölgesini tekrar süclleştirirse, Cenevre konseyi Berline faydasış bildirimler göndermekle mi kalacaktır? Fransız hükümeti, hiç olmazsa bu derde çare bulmak istedi. Ve onun iste Çi Üzerinedir ki, konsey, Almanyayt kasadıktan sonra, arsıulusal yükümlerk ni tek taraflı bozarak - barışı tehlikeye düşürecek olan bir hükümeti zararı do« kunamayacak bir hale getirmek ve bay. sallığa çağırmak için ne gibi tedbirlere başvurulabileceğini araştırmak işini bir komiteye verdi. Bu tedbirler en çok ekonomik ve fi« nansal olacaktır: Böyle bir halde, pak« tın 16 ıncı maddesinde yazılı sücl teda birleri harekete getirmek gözetilme« mektedir; yalnız suçlu devletin - eline den, silah ve cebe sücl fabrikalar için gerekli hammaddeleri ve hattâ finan. sal krediler edinmek araçlarını almak düşünülmektedir. Bu yolda faydalı bir proje ortaya konulabilecek midir; girişimin çok güç lüklü olduğunu saklamak faydasızdır, Bu iş, meydana çıkardığı tüzel ve sıya- sal güçlüklerden başka, iki büyük me- seleyi de ortaya atmaktadır: Nötürlük ve özel silah fabrikaları. Bunları söylemek on Üçler komite- sinin daha ne kadar uğraşmak zorunda kalacağını anlatmağa yeter. Şimdilik, bu komite, 24 hazirana doğru çalışmalarını gözden geçireceği iki askomite aytadı. ©O zamana kadar hiç bir devletin, andlaşmaların hâlâ bozulmamış - olan seyrek hükümlerinden birinin daha yü- künü omuzundan atarak “barışı tehlike. ye. koymayacağına güvenebilsek ne eyi olurdu. Yüküm — Mükellefiyet; Finansal Mali; Kapsan — Şümul; Yükümsel Mecburi; Sücl — Askeri; Kastınlık — Mahkümiyet; Yadedel «« Gayıı 14 keri; Bölge — Mıntaka; Kasamak — Mahküm etmek; Cebe — Mühimmat; Araç — Vasıta; Girişim »- Teşebbüs; Tüzel — Adli; Nötürlük — Bitaraflıt; Aytamak —- Tayin etmek. e— Fransız faşistleri Noye Zürher Saytung gazetesinin Paris aytarı (Popüler) ve (Övr) gaze- telerinden alarak gazetesine şu heberi vermektedir: Fransız faşistlerinin bütün sücl örgütleri bir harekete geçmek için ha. zırlanmışlardır. Bu kuvvetlerin baş kos mutanlığı eski Paris polis direktörü Şiyap İle eski franstz baş komutanı Ge- neral Veygand'ın eline verilmiştir. B işte güdülmekte olan gaye — hüki devirmektir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: