14 Şubat 1937 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 5

14 Şubat 1937 tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Küf MA B — 14-2.1937 ULUS TÜRK KADINI (Başı 1 inci sayfada) Köyün kıyısında çeşme başında oynıyan gocuklar bizi karşıladılar, Muhtarın e vine küçük bir çocuğun kılavuzluğu i- le gittik. Muhtar, tahsildar ile köyün vergi işlerini bitirmiş evine yeni dön. müş: Avluda kaynayan pekmez kaza. unın başından muhtarın karısı güler yüz ile bizi karşıladı. — İş üzerindeyiz, kusura bakmayın, diyordu. Evinin üst katına taş mer. divenlerden çıktık. Geniş taraslarında buğdaylar serili, Evin misafir odasındaki toprak sedirlere, köşede yığılı olan min derlerden serdiler. Tavan, duvarlar ve iyer beyaz toprak sıvalı idi, Bizi odası 'a kabul ederekn de Muhtarın karısı gunları söyliyordu: — Evlerimizi yaz so- 'nu henüz temizleyip döşeyemedik. Bağ bozumu işlerimiz pek çok. Kızını bağda, gelin de aşağıda üzüm eziyor. Bir kaç Bün sonra gelseydiniz bizi ve evimizi te- miz görürdünüz. Odada çocuklar ve kü Çük çocukları kucaklarında genç anne- Ter etrafımızı almışlardı. Annelerin bü. Yük derdi ve hevesi mektebti. - Çocuk. larımızı okutmak istiyoruz, diyorlardı. Konuşkan ve şen bir anne de- şunları tekrarladı: — Kocam askerliğini yeni bi- tirdi ve okumasını da öğrenerek geldi Şimdi çocuklarımı illâ okutacağım di- yor. — Ya sen? dedim; derhal cevab ver di: - Öğreteni bulunca şımdiden Saşla- mağa hazıı Ekserisi sarışın ve gürbüz çocuklar.. Okuma hevesi ile“ gözleri parlıyordu. Başka evleri gezmek için ayağa ka'tık. — Bizi kim götürecek dedim. Mühtarın karısı kocasını göstererel — Onun şimdi işi yok, o gezdirsin. Ka- pıdan çıkarken muhtar bize; — Yemek ne isterseniz söyleyin, biz. gezerken evde hazırlasın, derken. bir taraftan da karısına bu iş için tenbih e- diyordu. İstemez zahmet etmeyin deyi- #ime gücenir gibi oldular. Bu, türk koylüsünün ezeli ve kendi- vemeine hös'elan âdetidir. Nesi varsa misa- türk'ün hâs karakteridir. Koyün içinde Şürümeğe başladık. Her evin avlusunda pekmez kaynatma faaiyeti. Bütün ka- dınlar iş başında. Güler yüz ve neşe ile bizi karşılıyorlar. Ev evin her- birisir girdikçe başka bir nokta da nazarı dik- katimi çekti. Her evin kendine göre bir “lçimi var. Mimarların örnek diye alabi- lecekleri bu ev tarzları erkek ve kadının galışma birliği ite meydana geliyormuş. Her ailenin ihtiyacına göre evinin plânı. ht ve inşasını da kendileri yapıyormuşlar. Hele her sene sıvama işleri hep kadınla- Tın elinden çıkıyor. Harman yerindeyiz. İki ailenin ortak o'dukları buğday h: Ortaklardan bir ailenin erke- iğerinin de kadını iş başında. Ço- cuklar yardımcı. Döğen üzerindeki ka- dma yaklaştım. ©, öküzlerini Lır eliyle güderken küçük çocugunu da diğer ko- dunda tutüyor. ve emzirerek uyutmağa galışıyordu. Burada şahit olduğum şu manzara kadının fedakârlık ve çalışkan. dığının en canlı örneğidir. Türk kadını yalnız bugün değil ezeldenberi çalışkan- dır. Cemiyet hayatınn en normal şart- Jarını türk köy'ü kadmnı yaşar. Çalışma- daki eksikliği telâfi edilmiyecek kadar büyüktür. Tabii zekâsına neşesi de katıl- G mı konuşmasına doyulmaz. Tipi gü- zeldir. Başını örter, güneşten korunmak için. Türk köylü kadını' biç bir zaman yüzünü, osmanlı imparatorluğunda da- hi şehirlerde olduğu gibi kapamamıştır. Eski devirlerde, Avrupa yalnız türk şe- hirlerinin bozulmuş içtimai mahiti içine de türk kadınını tanımak istedi. Işte yan- hış fikirleri bunlar üzerine kuruldu. Şüp- he yok ki, osmanlı” imparatorluğunun hatâ'arından biri de türk kadınını bil. hassa şehirlerde, içtimai hayattan uzak- Jaştırmasıdır. Osmanlı imparatorluğu de- virlerinde, erkekler, dini ve taassubu k: dına şuürsuzca tahakküm için kullandı. dar. Fakat Anadolu'nun köylüsüne bu hal tesir etmedi. Bugün, o, asırların alı kanlığı içinde yaşıyor. Cumhuriyetin o- 'na en büyük aşısı okuma hevesidir. Gez- diğim köylerden birinde kadınlar toph Tuğunda konuşüyordum. - Annelerin en aşağı beş altı çocukları var. Okuma ça- iında onları seyyar olarak gelen muali me gönderiyorlar. Çocuklardan sonra da anneler okuyormuş. Defter ve alfabeler ni gösterirken içlerinden birisinin mü- him bir şikâyetini dinledim: — Kom. şum okumada beni geçti, dedi. Çünkü o- 'nun çocuğu benden daha az; çalışma i- gin daha çok vakti oluyor. Benim çocuk- Jarımın küçük olmasından, onlara bak- mak mecburiyeti ders çalışmama — mâni oluyor. Fakat ben de muhakkak öğren- meği istiyorum. — Eğer hoca gidinceye kadar öğrenemezsem sonra çocuğumdan öğreneceğim diye de ilâve etti. Bir başka köyde de, oğlunu yeni ev- lendirmiş bir kadını gelini ile gördüm: — Çocuğumu askerliğini yapmadan e- verdim, dedi. Derhal sordum: — Ya ge- lin askerliğini ne zaman yapacak? Hiç şaşmadan cevab verdi: — Onu da ne za- man isterlerse. Ne doğru söylüyordu. Türk kadını her işte olduğu gibi asker- i icab ettikçe yapmıştır ve yapar. “Amazon diyarının çocuklarıyız. “Amazon hikâyesi belki bir efsanedir. Çünkü erkeksiz yaşayan cemiyet normal bir hayat ve tarihe malik olamaz. Fakat her eİsanede bir tarih hakika- 'ti saklanır. Anadolu'da en eskidenberi yaşıyan atalarımız da kadın - erkek bi liği her sahada kendisini göstermiştir. () Eti imparatorluk ve medeniye de kadın çalışmada ve hakta müsavi idi. Yalnız asker değil kumandan kadını dahi Eti tarihi kaydeder. Böyle cetlerin yaşa- dığı yurdda kadın muharibliği Amazon efsanesini yaratırsa buna hiç te şaşılmaz. Esasen Elen kültüründe bütün mitoloji ve sanat analığı Anadoluda değil midir? Mitoloji Amazonların babası '.Ares' Trakya'da yerleştirir. Bu da bize göç yollarımızi ne güzel çiziyor. Peçenek' der de Anadolu'ya oradan dolaşıp gelme- diler mi? Fakat bizim dayandığımız bu efsa- neler değil, hakiki tarih vesikalarıdır. Amazon isminde biz Amerika'ya kı dar göç yollarımızı buluruz. Bir de bu - sim bize en güzel sanat izlerini yadigâr bırakmıştır. Bugün müzelerimizde taşa hakkedilmiş olan at üzerinde muharib kadın cetlerini gören türk kızları asker- Vüc en haklı hevesini nasıl göstermesin? Yurtbilgisi de askerlik va- mekteb çocukları okuyor. Kız talebelerime rastladıkça ba- 'a soruları şudur lersi içi tifesini bugün bütün — Ne vakit kanunen a: Bir kaç yıl önce siyasal haklar için de böyle sorarlardı. O zaman mevzu 'iki idi, şimdi bir kaldı. Askerlik. istiklâl harbımızın tarihi bize en ya- kındır. Yurdumuzu bize yeniden balışe. den tek kafa M. Kemal dehasıdır. O kafanın büyük küçük yardımcıları oldu. O kafalar, o kollar da kendilerine Güşen vazife ile işledi. Onların hatırasını millet diktiği anıtlarla ebedileştirdi, ve ebedileştirecektir. Ankara'ya istasyon yolundan doğru çıktığımızda büyük bir atlı heykel Mus- tafa Kemal'i Başkumandan olarak gös- terir. Onu çevreleyen üç heykelden biri de, mermi omuzunda türk kadınıdır. İş- 'te bu kadın tam tarih belgesidir. Asker olarak cepheye giden erkeğine o mermi ve silâh taşıdı. Silâhla köyünü o müda- faa etti. Yurdunu korumak ve kurtarmak türk kadını için de bir borç bir vazife- dir. Türklüğe lâyik olmak, yurdda otur- mak hakkını hissedebilmek o yurdu ko- Tumak ve milleti yükseltmek için çalış mak sayesinde olur. “Türk kadınının hilkatinde ve tar min yenisinde olduğu gibi, derinliklerin. de de asker olmak borcu ve mukaddera- ti vardır. Bu işi kanunlaştırmak elbette gecikmiyecektir. Türk kadınlığı Kamu- tayından bunu sabırsızlıkla bekler. Kadın, karada - kabiliyetini bir çok vesilelerle tanıtmıştır. Bugün havada da onu hayat riskleri içinde görüyoruz. Deniz dahi kadın için yabancr de dir. Her milletin korsanlık hikâyeleri ginde kadın da yerini alır. XVIT inci a- Sırda İngiltere için Mary Read ve Anne Bonney adlarında korsan kac rür. Onların sergüzeştlerinde ne misal o- Jacak cesaret levhaları vardır. Yurdumun yetiştirdiklerinden eei bir örnek. Halikarnas Kıraliçesi I. inci Artemise Greklere karşı harb etmek için Pers Kıralı “Xerx&s” ile müttefik ol- Salamin deniz harbında bu iki müt- tefik hükümdardan — Kıral, sahildeki (* - Hititler - Eti türk'leridir. yüksek bir tepe üzerinde tahtını kur- durmuş, tehlikeden uzak Olarak, yer- deşmişti. Artemise, donanmasının — ba- ında en büyük cesaret ile kumanda ka- biliyetini gösteriyordu. Yunanlılar bü- yük mukavemet karşısında bütün kuv- vetlerini “Artemis” in gemisi etrafında toplamak istiyorlardı. O, kendi donan- masını muvaffakıyetle idare etti. Fakat kalabalık Pers donanmasının akıbeti malümdur. döndü “Artemi ne tuhaftır ki memleketine Bugün deniz vasıtalarında çalış- mak kadına kapalı kalamaz. Tale- belerim arasında, şimdiden kaptan ve astronom — namzetleri” vardır. Türk'ün tarihini bana en çok hatır. Jatan iki manzara vardır: Köylüleri yerlerinde görmek ve iş başlarında iken onlarla konuşmak. Bir de mekteb talebeleri, Köylü, tarihin canlı muhafızı, bu- günün çalışkan unsuru, yarının bekçi ve milletin üreticisidir. ATATÜRK: köylü bizim efen mizdir, demişti. Ankaranın 40 kilometre şarkında Kıbrıs adlr bir köy vardır. Köyün mey- danında toplu bulunan köylülere sor- düm: — Burası ne zamandanberi” bu adı taşır? İçlerinden en yaşlısı başını kaldıra. rak: — Atay dedelerimizdenberi müzün adı Kıbrı mış. — Başka yerden geldiğinize aid de- delerinizden bir şeyler dim. İhtiyar köylü doğrularak kalktı ve bir ayağını yere vurarak: — Bayanım, biz oldum olası buralı- yız. Kıbrıs köyünün yamaçlarındaki leri arasından su kenarına iniyoruz. Bi ze kılavuzluk eden yeşil gözlü, pembe yanaklı, Tangara heykelleri gibi enda- ma ve zerafete malik -Keziban kadın idi, Köye girişimizde ik evine uğradı. #imiz bu kadını evinde dikiş dikerken bulmuştuk. Kaynanasından izin alarak bizimle geliyordu. Birkaç eve beraber- ce girdik. Her evde akşam yemeği ha. Zırlıkları var. Dış tahta medivenlerden evlere çıkıyoruz. Akşam güneşinin parıltıları bu şen yuvalara ne güzel de vuruyor. Pence- teleri içine koydukları” saksılarından giçek ve ıtır kokuları yayılıyor. Her- kes bizi akşam misafiri zannederek koymak istiyor. — Böyle az için gelinmez, birkaç gün eğleniverin, diyorlar. Su başından dönüşte bir kadını yol üzerinde gördük. Bize daha - karşıdan nağmeli bir beyit söyliyerek ilerledi. Mevzun sözleri ile karşıdan bizi gör- düğünü, hoş geldiğimizi ve köylerine iyilikler getirdiğimizi anlatmak istiyo- du. Yanındaki kadın: — Bu dertli gairdir diyordu. Şair Ayşe kadın ilâve €tti: — Sizleri gördüm de coştum. Ben hep böyle söylerim. — Söylediğini tek- 'Tar et dedim. Baktım bu sefer de aynı hissiyatı başka türlü ifade etti. Temiz hissiyat ve tabii sanat içlerin. de ne güzel yaşıyor ine yolda ihti, yaklaştı. Bugün bi köyü- ir, temeli böyle atıl- bir kadın yanma torunum oldu, ad koy, diyordu. - Gözün aydın, adı da Ay- 'dın olsun dedim. Çok sevindi. Aydını yatağında görmek için evine de uğra- dık. Köyün en tepesinde yeni yapılan mekteblrine tırmanmaya başladık. Grup bütün renklerini © yerin beyaz köy mek. tebine ve üzerimize saçıyordu. İhtıyar kadınlardan birisi içini çek ti: - Ah, dedi, mektebimizin hocası bay Cemal sandalyesinde akşam üzeri hep burada otururdu. Zaten onun gayretiyle bu mektebi edindik. Taşını toprağını köylü hazır. ladı. Hükümette para ile yardım Mektebimiz ve sıralarımız oldu. Huca mız çok iyi idi. Çocuklarımıza ne güzel de öğretiyordu. Fakat işittik ki, ölmüş. Kaybımız ne büyük oldu. Bu sözü söy- liyen etrafımızdakiler ağlamlı oluyor. dardı. . Bayanım bize daha hoca gelme di. Gecikmeden göndertsen, diye hepsi yalvarmağa başladılar. Okumağa taşlıyan çocuklar gözümün Sancak'ta tahrikât yapıyorlar (Başı 1. inci sayfada) faaliyete geçmiştir. Bu büronun vazifesi İskenderun Sancağına aid istihbarat ve vataniler aleyhindeki teşekküller ile mü- cadeledir. Gizli surette teşekküil eden bu Mmücssesenin başında Haleb mebusların- dan ve vatanilerin ileri gelenlerinden Ce mil ve Doktor Hasan İbrahim Paşa bu- Tunmaktadır. Trablus Şam, 13 ÇHsusi) — Hatay'» da bulunan jandarma neferlerinden suri- yeli zabitlerden tutunuz mahkeme reis- derine ve Sancak muhafızına kadar bir- çok kimselerin dahil bulundukları bir şe- beke hummalı bir faaliyetle son türk - fransız anlaşmasını bulandırmak için ça- dışıyor. Bu şebekenin faaliyeti üç esaslı 'nokta üzerinde temerküz etmiştir. 1) Hatay'da son anlaşma ile tecssüs iyetin, bu bölgenin Türkiyeye in bir mukaddime olduğunu ve bu akibetin tahakkuku halinde Sancak'- taki anasırın ezileceği ve türkleştirilece- hakkında propaganda ve bu propa- gandayı umumileştirmek için bir çok e- Jemanlara para fedakârlığı yapılmakta- dire 2) Hatayda yaşayan türklerle diğer anasır arasında tefrika yapmak ve bu su- retle son rejimin Hatay'da iyi karşılan- madığını ve bilâkis anasır arasında mü- tekabil itimadı sarstığını bilhassa müşa- hitlere göstermek için hilelere baş vuru- düyor. 3) Son anlaşmada kararlaştırılan e- sastan Hatay halkının memnun olmadı. ğt ve Şama bağlanmak istedikleri hak- kında mazbatalar tertib edilmiş ve bu mazbatalar jandarma müfrezeleri ve ma- diye tahsildarları vasıtasiyle köylere gön- derilerek mühürlettirilmek- isteni Jandarmalar ve tahsildarlar ellerinde Tnazbata, ceplerinde şüpheli muhtarlara yazılmış azil emirleriyle dolaşıyor. Maz- batayr mühürlemiyen muhtarlara derhal azil emirleri tebliğ edilerek resmi mü- hürler ellerinden alınıyor. kendi adam- darı muhtar tayin edilerek bu mazbata- dar mühürlettiriliyor. Bu cümleden ola- zak halis bir türk köyü olan Karabeyaz muhtarı Molla Durmuş bu süretle azle- dilmiş ve yerine meşhur Arif Ağanın oğe Ju vekâletle muhtar tayin edilerek maz- bata bu şahsa - mühürlettirilmiştir. Üç gün evvel Babutturun (arab köyü) ve Hayno muhtarlarının da bu suretle azle- dildiği anlaşılmıştır. Suriyeli arab me- Mmurlarının ve bilhassa muhafızın, muta- sarrıfın bu hareketleri fransız delegesi vekiline mükerreren anlatılmıştır. Delege Duriyön'un tavsiyeleri Lâzkiye, 13 (Hususi) — Şubatın ilk haftasında delege Mösyö Duriyö İsken- derundan Antakyaya gelmiş, son inti- habta mebus çıkan adalı Hacı Mehmet, Kuseyri zade Mustafa, Müscs ve Şeyh Davut efendilerle belediye reisi Hacı Et- hem ve Sancak maliye reisi Hasan Ceb- bar ve taşnakların elebaşılarından avu- kat Karabet İzmirliyan'i ve daha bazı eşhası toplıyarak onlara vaziyet hakkın- da izahat verdikten sonra “biz, 18 sene- içine bakıyorlardı. Dershanenin birinde masa üzerinde okuma sınıf kitabları, köy gazeteleri yığılı idi. Yokuşu büyük bir köylü katilesi ile iniyorduk. Kızıl güneş renk verdiği yüzleri daha çok güldürdü. Tlâhi sahne Atatürk adını ağıza almak için kuruldu. Bir ihtiyar kadın gözleri güneşte ellerini semaya kaldırdı. Ata- türk sen çok yaşa, bize ayımızı, günü müzü öğrettiniz. Biz senin gölgende yay danalım. Jest umumi oldu. Bu sözlerin karşılığı “ağmin,, seslerinde uğuldadı Akşam duası hayat ve canlılık içinde ne tabil oluyordu. Köyden ayrılış hazin ol du. Akşam üzeri gidilmez kalınız di- ye bağrışıyorlardı. Dönüşte yol üzerin- de bir çeşme başına oturarak kahvaltr ediyorduk. Bir köylü atı üzerinde ge- çiyordu. Yediklerimizden kendi zattım, ve nereye gidiyorsun, diye sor- düm. - Kıbrısa dedi. - Biz de oradan geliyoruz dediğimde, size orada bir şey ikram etmediler mi ki, şimdi burada yiyorsunuz, diye hayf- landı. Türk'ün asil cömertliği ve nezaketi karşısında eğilmemek mümkün mü? Yukarıda tarihi canlandıran bir de mekteb talebeleri demiştim. Suriye heyetinin Paristeki teşebbüsleri Paris, 13 (A.A.) — Anadolu ajan. amın hususi muhabiri bildiriyor : İnformation gazetesi Hatay dava- amın halli süretinden memnuniyet beyan ediyor ve Suriye heyetinin te- şebbüslerinden bahsederek diyor ki: “Suriyenin teşebbüsü kendine zararlıdır.” “Asıl hata Suriye anlaşması ya - pilirken Ankara anlaşması teahhüd - derini hatırlamamakta olmuştur. Su- riyenin teşebbüsllerine rağmen her halde türk - fransız çetin münakaşa- Si tekrar / açılmamalıdır. . Suriyenin teşebbüsü kendi zararınadır. Zira ce- miyeti akvama girince davasını aç- “mak ve neticelendirmek imkânını bu- lacaktır.” “Suriye Fransanın .ı.ııcıîııı kolaylaştırmalıdır” Ekselsior “Suriye - türk - fransız anlaşmasının tatbikat tarzma / itiraz 'edecek ve Sancak statüsünün Suriye anayasasiyle hemahenk olmasını is 25 şubatta mütehassıslar toplantısın- da yapılabilir. Suriyelilerden Fran - sanın vazifesini kolaylamak bekle - nir” diyor. Suriye nasyonalistlerinin nümayişi Halep, 13 (ALA.) — “Havas, Su- riye nasyonalistleri dün öğleden son- ra şehirde bir nümayiş tertip etmiş - lerdir. Bölge subaylarından birkaçı iyın ortasından geçmek istemesi ü- zerine kavga çıkmış ve jandarma işe karışmaya mecbur kalmıştır. Bir jan- darma yaralanarak hastaneye götü - denberi sizi mesud etmeye çalıştık. Son günlerde Türkiyenin Sancak hakkında aldığı vaziyetin hakiki sebibini biliyor- sunuz. Fransa, her tehlikeye göğüs ger- di ve menfaatini ayaklar altına aldı. Sizi müdafaa etmek, rahatınızı ve refahmızı bozmamak için çalıştı. Nihayet ve ancak böyle bir'anlaşmaya muvaffak oldu. Bu son anlaşmanın ne demek olduğunu bili yorsunuz. Biz bu kadar yapabildik, ileri- de elimizden geleni yine yapacağız. Va- ziyetin ehemiyetini, nezaketini söyleme- ie hacet yok. Bu işin kârı, zararı sizin alacağınız vaziyete göstereceğiniz basi- rete bağlı. Gözünüzü açınız. Yanlış ha- teketederseniz, erili © mekteb sıraları ne cevherlere yer verir. Türk'ün binlerce yıllık tarihi ora- da belletilir. Eski cetlerine lâyik olmak için ne hızla çalışma hevesleri vardır. Medeni âlemin ferdi olmayı türk ço- cuğu orada öğrenir, geçmişinden hız a- lır, bugün yaşar, çalışır, yarını o kafalar, kollar hazırlar. Atatürk: Türk yurdunda her kafa o- 'nun sevgisinden bir hale taşır, onun her sahada verdiği mşiğ kafasının içinde bir meşale gibi tutuşturur ve yakar. Bu çalışma ve ilerleme hızı kadın - erkek birliğini daha çok kuvvetlendirir. Bizim feminizmde gayemiz: kanun önünde vazife ve hak musavatıdır. “Türk kadını köyünde erkeğin yaptı- üt her işi ayırd etmeden görür, Şehirler. de mektebler ve her nevi vasifeler ken- disi için açıktır. O, muallimdir, hâkim- Gir, tayyarecidir, bankacıdır yüksek zi- raatçidir, doktordur, kimyagerdir, pro- fesördür. mühendistir, sanatkârdır, bel- de işlerinde sözü geçer azâdır, mebustur ve en nihayet türk, vatanını kurtarıcıla. fi ve koruyucuları yetiştiren anadır, ve yurda hizmet etmek için çalışan ve Jışmağa amade olan büyük bir mevcudi- yettir. — (The Financial Times'den) K .ımî.:unı_ Y AYA? Si nn d gDAUKDA e ” —— O C SOTUNLA

Bu sayıdan diğer sayfalar: