25 Mart 1937 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 6

25 Mart 1937 tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

XZ Af BAA M 25 -3-1937 ——— X I Yabancı basında okuduklarımız_l a — Emil Ludvige göre: Harb çıkacaktır Çünkü almanlar henüz dünyadaki rollerini tam olarak oynamamışlardır Faıla geç kalmış olmakla beraber, ingilizler almanların taşıdığı harb rTuhunu anladılar. 1924 de Hindenburg- yn reis olmasiyle ağır ağır başlıyan bu harb ruhu, Hitler'in hükümet darbesin- den sonra bir öç alma hareketi haline girmişti. Çok geç olmakla beraber, İn- giltere hatasını anladı. Bunun üzerine ingilizler, harbı, aşağı yukarı, hazırlan- mış olacakları 1938 senesine kadar ge - lecek harbın geciktirilmesi lâzım geldi- ğini takdir ettiler. Bu, bugünlerde almanlara karşı gös- terilen dostluğu izah eder. Bugün al- manlar bir harb, öbürgün değil de yarın patlak verecek olursa ingilizlerin ken- di taraflarında harbedeceğine inanmak- tadırlar. Böylece ingiliz silâhlarının noksanlığı almanları, harbı birân evvel çıkarmak hususunda aceleye sevket - mektedir. Dünyada üç tane saldırgan devlet vardır: Almanya, İtalya, Japon- ya. Fakat Avrupadaki harb kararını ve- recek olan Almafiyadır. Almanyanın Ja- ponya ile ittifakı ya iki tarafta harbı çözecek, yahud da bir devletin ötekini istilâsını mazur gösterecektir. Bu takdirde Japonya, Asyanın şar - kında bin mil murabbamnda toprak eli- ne geçirecektir. Fakat bu, medeniyet bakımından Almanyanın Rusyadan yüz mil murabbar toprak eline geçirmesi ka- dar ehemiyetli değildir. Alman ve ja- pon menfaatleri arasında müşterek o - lan çok noktalar vardır. Her ikisi de or- ganizasyon ve kifayet, itaat ve harbcı- hk bakımından komşularını geçmek- aA Irk nazariyesi güden alman, sarı - ların kendisiyle menfaat bölüşmeğe kalktıkları zaman, Japonyanın sarı ır- ka mensup olduğunu anlıyacaktır. Tatmin edilmiş İtalya. aldrganlık felsefesinde ikinci o - larak gelen italyan milletir kendi hatibleriyle kitablarının etraftakileri ik- na etmek istediklerinden daha az harb- cıdır. Haheşistanda kazandığı kolay za- fer, İtalyayı memnun etmiştir. Bundan dolayı kimse intikam almağa kalkmıya- caktır. Alman saldırganlık psikoloji nin uyandıracağı şüpheler, italyanla - rınkinde yoktur. Dışardan İtalya, bu . gün saldırganlık hususunda meşbu bir hale gelmiştir; içerden ise saldırganlığı yoktur. Musolini, italyan karakterinin hadlerini gayet iyi bilir. Cnun Afrika- da kazanmış olduğu zafer, ona gelecek harbta hiç olmazsa, bitaraflık fırsatını verebilir. Almanyada ise vaziyet tam bunun zıddınadır. Oradaki bütün milli tema- yüller harba doğru yönelmektedir. Dün- yanın askerliği en çok seven milleti o- lan almanlar, aynı zamanda itaatlı ve disiplinlidirler. Bunlar, öç almak iste - yen biricik millettirler. 1914 senesinde Almanyanın bu mi- litarist ruhunu kırmağa kalkışanlar, bugün daha tehlikeli bir Almanya kar- şısındadırlar. Çünkü bugünkü Alman- 'ya (ikinci Vilhelm Almanyası -- inti- kam) dır. Almanların en derin arzuları Tanınmış tarihçi Emil Lud- vig'in dünyada harbın içtinab kabul etmez bir hal aldığına dair iki yazısını neşretmiştik. Emil Ludvig aşağıya koyduğu- muz yazısında harbın neden dolayı çıkacağını izah etmek- tedir. yeni Fürer tarafınden yerine getirilmiş- tir. O, siyasi düşünceleri yasak etmiş, bütün üniformaları, renkleri, müzıkala- rı, bayrakları diriltmiştir. Bu suretle on dört senelik korkunç hürriyet kâbu- su ortadan kalkmıştır. Son üç sene içinde baştan başa si « Tâhlr bir kamp haline getirilen bu mem. leketin harb sever halkı arasına alman ırkının bütün dünya ırklarından üstün olduğu kanaati de yayılmıştır. Tuhaftır ki bu teoriye önayak olan üç kişi de yabancılardandırlar: Chamberlain ingi- lizdir. Gobineau fransız, Woltemarın ise yahudidir. Kala kala kendisine daya - pılacak bir tek alman kalıyor ki o da ırkından istihza ile bahsetmiş olan Nie- tzsche (Niçe) dir. İnanılmayacak şey - dir ama, üçüncü Rayh'a bu akideleri ve- ren Niçe değil, bestekâr Richard Wag- ner'dir. Moskovaya karşı muharebe lmanların tutturdukları metod - lardan birisi de, 1933 senesinde Almanyada ufacık bir komünizm tehdi- di olmadığı halde, bolşevizme karşı nü- harebe iddiasıdır. İncilden vaaz eden papasların bu işi kabul etmedik!eri gündenberi mekteblerle üniversitelerde yapılan her bombanın Moskovaya aley- hinde kullanılacağı söylenerek bir ye - nı haçlılar propagandası yapılmakta, buna mukaddes bir hava verilmektedir. jan liderleri, alman zabitlerinin her kumandanın bulutlardan indiği mistiğini vermeğe çalışmaktadır- lar. Onun için her yeni alman topunun yüzde onu felsefedir ve ııîa zehirli gaz biraz da lirik bir şir ihtiva eder. Hitler'in kendi otobiyografisindeki ırk teorisi bütün almanları bir tek li - der altında toplamak demekse buna şöy- le bir teori deyip geçmek mümkündür. Musolini gençliğinde kilise ve kar. dinaller hakkında bir roman yazmış, fa- kat şimdi bunu ortadan kaldırtmıştır. Hitler'in kitabı ise bir siyasi mukad- des kitab telakki edilmekte ve bütün al- mna çocuklarına ırk teorisini aşılamak- tadır. Bu teorinin ilk kurbanları yahu - diler olmuştur. Bu memleektte resmi etnografi kitabları, gençlere Hollanda- da, Danimarkada, Çekoslovakyada ve İsviçrede bulunan almanların, Alman- ya'ya aid olduğunu öğretmektedir. Buna rağmen Memel'in, Ukrayna' - nın, Bohemya şimalinin alman hareke- tinin hedefleri olduğu hakkındaki ka- naat yanlıştır. Bunlar, Almanyaya aid olan yerleri geri almak hareketinin bi. rer başlangıcıdırlar. Büyük ve kati hedef, Fransadır, baş- ka yer değil, hattâ almanlar, şarkta üç harba girişmek zorunda da kalsalar, dördüncüesünde muzaffer olarak gene garba yürüyeceklerdir. Bu bütün Av- rupa'nın tahmininden önce gerçekleşe- bilir. Bir geminin bir bölmesinde çıkan yangın orada söndürülebilir, Afrika kı. tasında çıkan bir muharebede oraya münhasır kalabilir. Fakat onun dışın - da buna imkân yoktur. Harbın nerede başlıyacağı mühim bir mesele değildir. Bitaraflar da bir müd- det sonra buna karışmak zorunda ka- lacaklardır. Hulâsa, harb patlamasından birkaç saat sonra ateş bütün Avrupayı saracaktır. Diktatörlüğün kanunları. lmanya'nın gene tehdidler sa- vurarak şimdiye kadar muvaffak olduğu şekilde, gayesine erişeceğine i- nanan optimistler (nikbinler) vardır. Bunda yanılıyorlar. Çünkü —Almanya, şimdiye kadar, hiç bir yabancı toprağı- na saldırmamıştır. Tabii, Hitler, harb etmeden ve ken- di mevkiini tehlikeye koymadan mak - sadlarına nail olmayı ister. Fakat dik- tatörlüğün Napoleon tarafından bile çiğnenememiş olan bir takım kanunları vardır. İkinci Vilhelm de harbtan ka- çınmak, onu yirmi sene ateşli nutuklar- dan sonraya bırakmak istemişti. Şiddet ve diktatörlüğü gene şiddet ve diktatörlük yıkıp devirir. Bütün mil- letler gibi Almanya da bu hükümden müstesna değildir. Harb çıkacaktır; çünkü almanlar henüz dünyadaki rollerini oynamamış - lardır ve bugün kendilerini bu işe giri- şecek derecede kuvvetli hissetmekte . dirler, Harb çıkacaktır; çünkü almanlar, kendi çetin kuvvetlerini faşizmin harb felsefesiyle mezcetmek istiyorlar; ken- di ırklarının üstünlüğünü gerçekleş - tirmek istiyorlar. Göte şunları yazmıştı: “Almanlar birer ferd olarak çok şerefli ve toplu bir halde çok berbad kimselerdir; fakat Amerikadaki müthiş Petrol, bütün memleketler için bir servet kanyağı olduğu halde Amerika tarihine geçecek müthiş bir faciaya da sebebiyet vermiştir. Petrol tarlalarından sızan gazlar, Teksas'da yeni Londradaki orta mekte- bin kazan dairesine girmiş, orada deh- şetli bir infilak yaparak ve birkaç sani. içinde 650 talebe ile kırk öğretmeni sında kurulmuş olan yeni londranın bu mektebi, Amerikanın en büyük taşra mekteblerinden birisi idi. Burada oku- yan çocuklar, bu petrol yüzünden mil - yonlar kazanmış olanlarla, o milyoner- lerin yanında çalışanların çocukları idi. İnfilâk vukua geldiği sırada bunlar, son derslerinden çıkmak üzere idiler. Tehlikenin yaklaştığına dair hiç bir haber vermeğe imkân olmamış, beş mil uzaktan duyulan bir tarrakadan sonra koca bina çöküvermiştir. Döşemeler yu- karı fırlamış, dıvarlar düşmüş, bundan sonra da çatı, olduğu gibi çökmüştür. Binanın bu kısmında bulunanlardan hiç birisi kaçamamıştır. Bu infilâk ne- ticesinde parçalanıp havaya fırlamıyan- lar, bundan sonra her tarafı bürüyen a- levler içinde tutuşup yanmışlardır. Cesedler, küme halinde mektebin bahçesine düşmüştür. Çocuklarının ba- şına ne geldiğini anlamak üzere büyük bir telâşla petrol sahalarından koşup gelen babalar, fırlayan direk ve taş par- çalarından kendilerini koruyabilmek için” yerde emeklemeğe mecbur olmuş - lardır. Her yerde panik, telâş ve koşuş- ma görülüyordu. Hükümet dairelerin- de, petrol sahasında, şehir dışındaki ev- lerde ne kadar insan varsa hepsi otomo. billerine atlıyarak kaza yerine koşmuş- lardır. Daha itfaiye yangına koşmadan yollar binlerce otomobille dolmuş bu - lunuyordu. Bu izdiham den dok- torlar ve hasta otomobilleri bile durak- lamışlardı. Vaziyeti Avrupaya telefonla bildi - ren Hatherwick şunları söylemiştir : “ Vaziyet, polisin hâkim olamıyaca- ğı bir haldedir. Herkes felce uğramış kendileri bunun tam zıddına inanırlar.,, Ruzveltin sulh anahtarı lman harbı, Sparta'nın Atina'ya karşı harbı gibi içtinabı imkân - sızdır. Fakat tarih muzaffer Spartadan 'ne kadar az ve mağlüb Atina'dan ne ka- dar çok bahsediyor! Gelecek harbı bir tek adam önliye - bilir. Bu adam, Franklin Ruzvelttir. O, bunu bilir ve kendisine düşen tarihi vazifeyi takdir eder. Lâkin amerikalı- lar, yanlış olarak, Avrupanın kendi ya- ği ile kavrulmasına taraftardırlar. Bun- lar, Japonya ve Almanya kazanacak o- lurlarsa, kendilerinin nelere mecbur o- lacağını bilmek istemiyorlar. Reis Ruzvelt'in cihan sulhunu ko - rumak için kati bir adım atması imkân içindedir. Onun, bu hususta bütün mil- letinin tezahüratına ihtiyacı vardır. Fa- kat bugün, millet, değerini tabir ede- mediği reis Vilson'un gölgesini gözü . nün önüne getirmektedir. Amerika müdahale etmediği takdir- de harb ictinabı imkânsız olacaktır. | facianın korkunç tafsilâtı gibi idi. Bunları harekete geçirmek için asker getirmek lâzım geliyordu. Yol- lara birkaç dakika içinde on binlerce otomobil birikmişti. Bunların içinde çocuklarını kurtarmağa koşan babalar, ellerinden gelecek yardımı yapmağa gel lenler, meraklarını tatmin için yola çı « kanlar vardı. Ölü yığınları arasında kendi çocuk- larını aramak için dolaşan zavall baba- ların sinirli ve muztarib haykırışlarını duymadığınız için bahtiyarsınız. Bütün civar kasabalardan hasta otomobilleri gelmekte ve ölüleri morga götürmekte idiler. Sade Henderson'dan yüz çocuk- la dört öğretmen ölmüştür. Henüz infi« lâkın hakiki sebebi anlaşılmamıştır. ve bunun anlaşılması için de birkaç gün geçecektir. Kaza mahalline ilk gelenler ölüleri ve yığın halinde ölmek üzere bulunan. ları görerek kendilerini kaybetmişler « dir, Yardım teşkilâtı daha yetişmeden a« levler bütün binaları bürümüş bulunu « yordu. Yollarda gidip gelmeyi tanzim ila mükellef olan polis memuru B. M. Fra« zier demiştir ki: İ — Üç tane radyo arabası kullanmaki suretiyle yollardaki izdihamı ancak yas rım saatte dağıtabildik. Bu suretle hasta yardım otomobille« ri buraya müthiş bir süratle gelebildi « ler ve haykıran yarı ölü çocukları taşıe yarak döndüler. l Baptist hastanesinde bütün yatak« lar dolmuş ve zavallıları kurtarmak içirm elden gelen her şey yapılmıştır. Kazam, ya uğrıyanlardan hastaneye almanlar, fena halde yandıkları ve kavrulduklart için kurtulmalarına pek az ihtimal var« dır. Bu kurbanların yaşları on ile on yedi arasındadır.,, Dil Köşesi “ Şimdiye kadar neşredilen bütün tarihi tefrikaların en meraklı, heyecan- lı, hakiki ve güzeldir.” — Son Telgraf'tan — “En güzeldir,, değil, “en güzelidir,, denilmek lâzımdır. Fakat gene cümle tamamiyle doğru olmıyacaktı. “Heye canlı” nın aldığı ek “sr”, “güzel,, in “i,, dir. Bu itibarla eklerin her kelime - so- nuna ilâvesi de icab ederdi. * ** “Bu kızları alacak damatlara ne mutlu !” — Son Posta'dan — Bir adam evlendikten sonra, evde kızın akrabası varsa damad olur, Bura- da “almak” füli istikbal sigasiyle ol « duğu için “damad,, kelimesi kullanıla- maz. .** “ Tutulan bu vahşi balık çok büyük olduğundan.. — Son Posta'dan — Balığın ehlisi de olur mu? ... « Bir manda gövdesinden daha ağır olan bu canavarın boyu, dört buçuk metreden uzundur.” — Son Posta'dan — Boy, ağırlıkla kıyaslanır mı? Tefrika No : 12 Tanıdığım ve tanımadığım — dostlarıma Yazan: Çeviren Rudyard Kipling Nurettin ARTAM Evlenme ve Amerikada hayat Ş Kolombo'dan Hindistanın o zamana ka- da'r hiç görmediğim en cenub noktasımna git- miş ve orada bindiğim trenle dört gün, dört gece seyahat ederken etrafımda hiç anlaya- madığım bir dilin konuşulduğunu görmüş- tüm. Nihayet şimale ve Lahor'a geldik. Bu- rada birkaç gün kalıp bizimkileri ziyaret et- tim. Onlar da İngiltereye dönmeğe hazırla- nıyorlardı. Onun için bu ziyaretim, bu “va- tan” ımı son görüşüm oluyordu. Oradan bombaya dadımı görmeğe gittim. Kadıncağız, çok ihtiyarlamış, fakat değişme- mişti. Beni göz yaşlariyle karşıladı. Oradan da 92 de evlenmek üzere dehşetli bir enflu- anza salgını olan Londra'ya geldim. Her ta- rafta cenazeler taşınıyor, sağ kalanlar ise yatakta bulunuyorlardı. Bu salgın, insana - nesillerdenberi unutulmuş olan - vebanın Maneuri sınırları dışına doğru hareket ettiği hissini veriyordu. Bu vaziyet, herhangi bir genç adamı ne kadar müteessir ederse, beni de o kadar mü- teessir etmişti. Bir an önce bu hasta evinden sıyrılıp çıkmak istiyordum. Çünkü varlıklı bir adam değil mi idim? Cebimde iki bin li- radan fazla param yok mu idi? Onun için Kuk şirketinden bütün dünyayı dolaşmak ü- zere iki bilet almağa karar verdim. Bu iş mu- vaffakiyetle tanzim olunabilmişti. Böylece kulesi kurşun kalem ucu gibi siv- ri olan Langham kilisesinde nikâhımız, kıyıl- dı. Orada bulunanlar Gosse, Henry James ve kuzenim Ambrose Poynter idi. »». * Bir kaç gün sonra sihirli seccadenin üze- rinde idik. Karlar içinde bulunan kanada- dan başlıyarak dünyanın etrafında dolaşa - caktık. Daha sonra Yokohama'ya gittik ve ora- da bize karşı hiç bir şey borçlu olmıyan bir erkekle karısı bizi dünyanın en nazik tavriy- le karşılamış, ağırlamışlardı. Bir gün şafak sökerken dehşetli bir zelze- le başladı ve biz de kendimizi bahçeye attık. Bir müddet sonra sağlam servetimin bulun- duğu bankanın Yokohama'daki şubesine bir az para çekmeğe gittim. Bir öğle sonrası idi, Oradaki müdür: — Niçin daha fazla almıyorsunuz? diye sordu, bu gayet kolay bir iştir. Kendisine, dalgın ve kayıdsız bir adam olduğum için üzerimde fazla para bulundur- mak istemediğimi, fakat hesablarıma bak- tıktan sonra tekrar geleceğimi söyledim, De- diğim gibi yaptım. Fakat bu müddet içinde, kapısına asılmış olan ilândan anladığıma gö- re bankam tediyatı tatil etmişti. Gene gerisi geriye, bu sefer büyük Okya- nosun şimal kısmından geçerek, â karlar de bulunan Kanada'ya, yeni İngiltere şehrinin eteklerinde karımın baba tarafın - dan büyük babası olan bir fransızın yıl- larca önce yapmış olduğu eve döndük. Kü « çük bir çiftliğin içinde bulunan bu eve Bliss Cottage adı verilmişti. Bunu alrp basit bir şekilde döşedik. * Kitablarımı ve hikâyelerimi satıp para kazandıktan sonra bunun döşemesini yenile« dim. Buradaki evimize Naulahka adını v-r- miştik. O sıralarda bu çiftliklerde hayatın pek yalnız ve pek ıssız geçtiğini söylemek lâzım« dı. Henüz avrupalılar fazlasiyle buralara yerleşip eğlenceli çiftlikler kurmamışlardı.. Bu ülkede siyasi düşüncelerde pek mo« notondu. Buradaki insanlar, pek nadir ola « rak kendi sınırlarının dışına baktıkları za « man, İngiltereyi hâlâ karanlık, korkunç ve kendisinden korunulması lâzımgelen bir düşman gibi görüyorlardı. Fakat ben, bu doktrinin nasıl açıktan açı- ğa sömürüldüğünü 96 da Vaşington'a gidip orada o zaman bahriye nezareti müsteşarı 0- lan Teodor Ruzvelt'i görünceye kadar anlı« yamamıştım. Bu zattan ilk görüşte hoşlan- dım ve kendisine olan inanım sonuna kadar (Sen uvar)

Bu sayıdan diğer sayfalar: