Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
21 -12 - 1937 ULUS LA Çiy ayva Şimdi herkes ayvanın komposto- Sunu tercih eder, fakat vaktiyle ay- Vayı - bıçaklar kesilirse suyu kaçar- Mış diye - kapının sivri pervazına Vurarak parçaladıktan sonra hatır atır yiyenler çoktu. Onun yamrı Yumru şekli bazılarına güzel görün- Müş olacak ki - “Hanım abla,, şar- isında olduğu gibi - güzel endamlı HAYAT ve SIHHAT 'llııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııl' Nunaanaaf” yenir mi? şimdiki Çakaldağı eteklerinde yeti- şen ayvayı balla ve sirkeyle karış- tırarak sıtmalılara içirirdi. Büyük Türk hekimi İbni Sina kavrulmuş ayvaya büyük rağbet ıöstermi; ve onu - daha kolay yenilebilecek bir hale getirmek için biraz da baharat karıştırarak hem kuvvet ilâcı, hem de karaciğerden safra sökdürmek için kull Hekimlerden bazı- ir kadının göbeği ayvaya b ti lirdi, Ayvaya gösterilen bu rağbette o- Dun eski efsaneler arasında yeri bu- Unmasının da tesiri olsa gerektir. eşhur Hesperid kız kardeşlerin ahçesinde yetişen altın elmanm &yva olduğunu bilirsiniz. Ancak ge- he © efsanelerdeki nifak elmasının da gene ayva olması pek eski za- Manlarda bile onu sevmiyenler bu- Unduğunu gösterir. Demokratiğı kuran Solon ayva- Yı sevenler tarafında bulunduğun- an, yeni gelinin nikâhtan sonra ya- odasına girerken kapının eşi- inde ayva yemesini kaide olarak ’“Vnıu; ve ayvanın kokusunu karı arasında dirliğe vasıta saymış- tı. Ondan sonra da herkes ayvayı sevmeğe alışmıştı Şu kadar ki ağız- m tadını bilenler, şekerin he- hüz icat edilmediği zamanlarda A | ları da - hep, onu yenilebilecek bir hale getirebilmek maksadiyle - ay- vayı şaraba karıştırmayı düşünmüş- lerdi. Ayvanm eski hekimlikte gördü- ğü o büyük rağbetten şimdi yalnız şurubu kalmıştır. İshale karşı kul- lanılan sulu ilâçlara ayva şurubu karıştırılınca o ilâçlara güzel bir koku ve lezzet verir. Çocuklar ilâ- cı daha kolaylıkla içerler. Bir de ayvanın ortasından çıkan bulaşık maddeyi, eski zaman ba- yanları saçlarını yapıştırmak için kullandıkları gibi, şimdi de esans fabrikaları onu türlü türlü madde- lerle karıştırarak gene saç tuvaleti için ilâç diye satarlar, Ayvayı çiy olarak yemiş diye ye- mek zevke bağlı bir, iştir. Fakat içindeki azotlu maddesi ancak yüz- de bir nisbette olduğu gibi şekeri de devede kulak misali olduğı;ndın | ; S V| &i İ yaptıramadıl < &Yvayı rendeliyerek balla karıştı- Tırlar ve yeni gelinlere de çiy ayva Yerine ballı ayva yedirirlerdi. Ki- Misi de büyük demokratın kanunu- Ta tam riayet etmek ister, fakat ay- Vaya karanfil taneleri sokarak onu daha lezzetle yenilecek bir hale ge- firirdi. Omposto l Bizim hekimlik pirimiz İpokrat da, hasta bir hükümdarı tedavi et- Buna karşılık içindeki tanenler J - | L A, : pekti işe yarar. İshale karşı ilâç olarak tesir eden bunlardır. Şekerle karıştırılarak suda kay- natıldığı vakit güzel renkli, hem de lezzetli hoşaf yahud - komposto olur. O vakit besleme kudreti de haylıca artar. Veremli hastalara tanen verebilmek için ayva kompos- t tavsiye ler vardır. Mekten çekinecek kadar demok *lduğundan, ayvayı sıtmaya karşı Ve ishali durdurmak için ilâç olarak kabul etmişti. En büyük üstadın ilâemı, sonra gelen büyük küçük imlerin hepsi beğenmeğe mec- bur olmuştu. İstanbulun Bizans dev- rinde meşhur hekimi Aktuarius, .a — Ayvanın yaprakları da yüzde beş nisbetinde su içinde kaynatılarak hem öksürüğü kesmek, hem uyku getirmek için içilir. Fakat çiy ayva- nın elde çok tutulduğu vakit cildi tahriş ettiğini ınııunımılıımıı.cı ğ “Tramvay arabası hızlanınca ——— Korkup atlayanlardan 5 kişi yaralandı İstanbul, 20 (Telefonla) — Bu Akşam Sirkeciden kalkan bir tramvay #rabısı Bayazıd'dan Aksaraya doğtru erken birdenbire süratir” -”*tırmış- tır. Fazla süratle tramvayın arşı tel- lerin üstüne çıkmış, elektrik freni llanrlamamış, birçok yolcular fer- Yada başlamışlar ve içlerinden bazı- TI kendilerini #-şarıys mışlardır. Tıb fakültesi talebesinden Enver ağır yaralanmış, sivil komiser Meh- 'h_ed_ bir kadın, bir musevi ve diğer ı" kimse de yaralanmışlardır. Bun- Ardan komiser Mehmedin yarası da ircadır. Tramvay arabasr Aksaraya Aklaşırken süratini kaybetmiş, bu Tetle daha büyük bir facianın önü Urnmıştır. ” Sirkeci gümrüğünde bir sundurma yapıldı İstanbul, 20 (Telefonla) — Sirkeci yolcu salonunda gümrük işleri için yapılan sundurma bugün açıldı. Şim - diye kadar Haliçte bir takım kırık dö- kük iskelelerde muayene edilen ve o - radan gümrük anbarlarına getirilen eşyalar bundan sonra anbar ve antre- polara girmeden ve iskelelere götü- rülmeden doğruca sundurmaya alına - cak, gümrük muamelesi burada ikmal edildikten sonra şehre girmesine mü- saade edilecektir. Sirkeci yolcu salonu da ayın son gü- nü açılacaktır. — Kellog ağır hasta Nevyork, 20 (A.A.) — Briand - Kellog misakını imza eden Frank B, Kellog, pek ağır hastadır. Kendisi 81 yaşındadır. Altı hafta evvel başlayan beyin humması, dündenberi zatürree ile ihtilât peyda etmiştir. KESİK BAŞLAR Yazan: Edgar Wallace ş___s_ u—_ı'hlden anlarsın yal, demek ister bi göz kırptı. Bu adamda tayin ede- ?diği bir şey Briksanı alâkalandırı- Otdu: Bu, besbelli behimi hislerine bi bir adamdı, fakat beyinsiz de de- e G Hattâ biraz daha fazla bir şeyle- de sahib olmak lâzımdı; çünkü bü- _bit mevki işgal etmişti, mî“ Gregori, Briksana hiç beklen- dik bir teklifte bulundu : h; Eğer yapacağınız bir rol yoksa tere © Bidelim de size kılıçlarımı gös- Teyinı, a 1$el Briksan, bu adamın, her ne- Se, kendisi ile dost olmak istediğini 1 Ve cevab verdi : < Hayır, bu sırada rolüm yök . dar :Ben hiç bir davet Briksanı bu ka- Geiç “kalandıramazdı. Zira kendisi de Börin, OSundan ayrılmadan, Sir Gre- İn kılıç koleksiyonunu, her han- Bi bi tiyn:îîîlhane ile, gözden geçirmek is- €n; Si Gmlf Gregori gene eski bahse avdet Evet, bu kız pek tatlı bir kız. De- anlayışlı bir adam için onların esrarlı taratları kalmamış olduğunu sezmek öyle kolay ki! Bir genç kız bahar çiçe- ğine benzemelidir. Kır menekşelerini, papatyaları düşününüz. Bunların bir ta nesine mukabil size çiçekliklerde ye- tiştirilmiş bir demet gül veririm | Mişel bu gevezeliği ilgi — ile karışık Dir tiksinti ile dinliyordu. Bu ihtiyar igrenç ve canavarca şeylerden bahse- diyordu. Briksanın yanında, yürümek- te olan kirli ruhlu herifi tokatlama- mak için zorluk çektiği dakikalar ol- du, ve nihayet, bir yılan karşısında bir tabiiyecinin takınacağı tavra sığınarak nefsine hükmetti. Girdikleri büyük hol düz tuğlalarla döşenmişti. Briksan, başını kaldırınca dıvarlarda mahud kılıçları gördü. Bun- ların sayısı yüzleri buluyordu: Kama- lar, kilıçlar, eski japon — yatağanları, haçlılar zamanından kalma çifte kah- zalı saldırmalar ve biçaklar.,. — Ne dersiniz bunlara ? Sir Gregori, heyecanlı bir kolleksi- yoncu güruriyle konuşuyordu : — Yayrum, buradaki silâhların eşi v Ya: genç, taze, tertemiz bir kız. — Mdiğer kızlar onup gibi değiller: hiç bir yerde yoktur. Halbuki bu gör- Ankara muhtelitine girecek futbolcu- ları seçmek üzere açtığımız anket müd- deti dün bitti. Gelen cevablardan ka- yi alacağız. Bu netice bize aynı zaman- da Ankara sporcularının oyunlarını beğendikleri futbol aslarını da tanıt- mış olacaktır. Aşağıdaki rakamlar, an- ket larını neşre başlad düne kadar elde edilenlerdir: KALECİ;: Fuad (M.G) 73, Osman (A.G) 10, Cahid (G.B) 5, Ateş (A.G), Fethi (H.G), Refet (G.S) birer, SAĞBEK;: Yaşar (D.Ç) 74, Nuri (G.B), Saffet (M.G) beşer, Mehmed (A.O) 4, En. ver (A.G), İhsan (G..B) birer. SOLBEK ; Sabri (H.G) 22, Enver (A.G) 20, ihsan (G.B) 5, Mehmed (A.O), Saffet (M.G) dörder, Nuri (G.B), Yaşar (D.Ç) üçer, Salih (M.G), Ali Rıza (A.G) ikişer, Nihad (A.S) 1. SAĞ HAF: Musa (A.G) 28, Kadri (G.B) 27, Abdül (A.G) 7, Semih (A.G) 5, Gazi (D. Ç) 4, Hasan (G.B) 3, Ali Rıza (A.G) 2, Se- a (A"sîbıâ;'f,"m (D.Ç), Münür (G.B), Üüseyin (D. irer, ORTA HAF: Hasan (G.B) 65, Semih (A, G) 9, Cahid (M.G) 4, Ali Rıza, Musa (A.G), Hüseyin (D.Ç) birer. * SOL HAF: Musa (A.G) 36, Abdül (A.G) 13, Hasan (G.B) 6, Semih (A.G), Kadri (G, B) dörder, Kâmil (D.Ç) 3, Yusuf (G.B), Gazi (D.Ç), Enver (A.G) ikişer, Cahid (M, G), Hüseyin (D.Ç) birer, SAĞ AÇIK: Hilmi (H.G) 28, Selim (G, B) 13, Mustafa (D.Ç), Ali (G.B) on birer, Şerif (H.G.), Hamdi (A.G) beşer, Abdül (A.G) 3, Salâhaddin (G.B) 2, Abdi (A.G), Râasim (G.B), Ali Rıza (A.G) birer. SAĞİÇ: Yaşar (A.G) 36, İskender (A.O) 16, Rıza (M.G) 15, Ali (G.B) 4, İzzet (H.G) Fahri (A.G) üçer, Abdül (A.G), Reşad (A. 8), İbrahim (S.Ç) birer. ORTA: Rıza (M.G) 53, Füruzan (G.S), 7, Abdurrahman (H,G) 5, İskender (A.O), Orhan (D.,Ç) dörder, Musa (A.G) 2, Ra- sim (G.B) 1. SOLİÇ: İzzet (H.G) 17, Fahri (A.G) 15, Ali (G.B) 11, Yaşar (A.G), İ rhan (D. Rıaz T SOLAÇIK: Kemal Şefik (D.Ç) 25, Ali (G.B) 16, Naci (M.G) 15, Hilmi (H.G), Şe- rif (H.G) beşer, Fethi (D.Ç) 3, Rasim (G. ıB). Selim (G.B) ikişer, Salâhaddin (G.B) Basın Spordan, İhsan Alsaç Fuad (M.u) — Yaşar (D.Ç), Sabri (HM G) — Kadri (G.B), Hasan (G.B), Musa (A. G) — Hilmi (H.G), Ali (G.B), Yaşar (A. 6), Fahri (A.G), Ali Rıza (A.G). Kurtuluşta Arun sokakta Salâhattin Fuad (M.G) — Yaşar (D.Ç), Sabri (H. G) — Kadri (G.B), Hasan (G.B), Musa (A. G) — Hilmi (H.G), Yaşar (A.G), Rıza (M. 6), İzzet (H.G), Ali (G.B) Ulus basımevinde Mustafa Sadıç Osman (A.G) — Yaşar (D.Ç), Enver (A. G) — Musa (A.G), Hasan (G.B), Abdül (A. G) — Selim (G.B), Yaşar (A.G), Rıza (M. G), Fahri (A.G), Hamdi (A.G) T. Maarif Cemiyeti lc de 179 Ali Boset Fuad (M,G) — Yaşar (D-Cg. Sabri (H. G) — Kadri (G.B), (G.B), Musa (A. 6) — Selim, (G.B), Ali (G.B), İskendi (.0 ıza (MLG) 'Hamdi (AĞ) Va Samanpazarı Foto Rıdvanda Fikri Kalat Fuad (M.G) — Yaşar (D,Ç), Sabri (H. gKG Gi n £ iend_er (A.0) — Fahri (A—.&ı) İskân umum müdürlüğünde Faruk Köken Fuad (M.G) — Yaşar (D.Ç), Sabri (H. lanları bugün ve yarın koyarak netice- Spor ankefimiz Ankara muhteliti nasıl tertib edilmeli ? En iyi kararı maçları seyreden halkımız veriyor Bükreş muhtelitine karşı çıkarılacak » Kurtuluşta Arım şo-Buın Spordan İhsan kağında Salâhaddin Alsaç İskân Umum müdür- Ulus Basrmevinde lüğünde Faruk Köken — Mustafa Sadıç Maarif cemiyeti mek- Samanpazarı Foto tebinde 129 Ali Boset Rıdvanda Fikri Kalat G) — Kadri (G.B), Hasan (G.B), Musa (A. G) — Selim (G.B), Füruzan (G.8), Ali Rı- za (M.G), İskender (A.O), Kü. Ali (G.B) Veteriner fakültesinde Bn. Halime Gönenç Fuad (M.G) — Yaşar (D.Ç), Enver (A. G) — Kadri (G.R), Hasan (G.B), Musa (A: G) — Selim (G.B), İskender (D.Ç), Rıza (M.G), Ali (G.B), Hamdi (A.G) Sıhat vekâletinde Mustafa Acar ve Nazif Serim, Fuad (M.G) — Yaşar (D.Ç), Nihat (A. O) — Kadri (G.B), Hasan (G.B), Musa (A. G) — Kemal Şefik (D.Ç), Fahri (A.G), Rı- za (M.G), İskender (A.0), Hamdi (A.G) Oğuz Batur. Harbiye son sınıftan Fuad (M.G) — Yaşar (D.Ç), Sabri (H. G) — Kadri (2—..3), Razan (6.8), Musa ((A. G) — Selim (G.B), Yaşar (A.G), Ali (G.B), Ali Rıza (M.G), İzzet (H.G) Demiryollarında Nâsır Sayman Fuad (M.G) — Yaşar (D.Ç), Sabri (H. G) — Kadri (G.B), Hasan (G.B), Musa (A. G) — Mustafa (D.Ç), Rıza (M.G), Ali (G. B), İzzet (H.G), Kemal Şefik (D.Ç) Maarif cemiyeti okulunda Nezihi Dikbaş Fuad (M.G) — Yaşar (D.Ç), Sabri (H. 6G) —Kad_ıı (G.B), Hasan (G.B), Musa (A. G) — Selim (G,B), İskender (D.Ç), Rıza (M.G), Yaşar (A.G) Hamdi (A.G) Cebeci cad: No. 27 E. Emon Cahid (A.O) — Yaşar (D.Ç), Nihad (A. O) — Kadri (G.B), Hasan (G.B), Turgut (A.0) — A, Tacettin (A.O), A. Rıza (gM san olan kısmıdır. Sir Gregori misafirini, dar ve biri bi- rinden uzakça pencerelerin aydınlattı- gı geniş bir koridordan geçirdi. Bura- da da divarlar pırıl pırıl yanan kılıçlar- la dolu idi. Sonra, bir kapı açarak, Briksanı fazla kitab bulunmamakla be- raber kendisine kütübhanelik ettiği anlaşılan geniş bir odaya aldı. şöminenin üzerinde hafiye, henüz hiç bir yerde tesadüf etmemiş olduğu şekilde iki büyük kılıç gördü. — Bunları nasıl buldunuz ? Sir Gregori, böyle diyerek, bunlar- dan birini asılr olduğu — çividen alıp kınından çekti, çıkardı. — Sakın keskin olup olmadığını denemeğe kalkışmayınız; derhal par- mağımız kesilir. Bu kılıç bir kılı ikiye bölebilir; hattâ sizi bile kıl gibi — iki parça eder de haberiniz olmaz. Kılıcı Briksanın elind l i korku alâmetleri vardı. rerek : Bir elektrik zili düğmesine bastı. tunç renkli, lezya lisanı olacağını tahmin şak başı ile sert bir selâm verip çıktı ve derhal, üzerinde iki bardakla bir süra- hi. bulunan bir tepsi ile geri geldi. S'ır Gregori Pen, bardağındaki içkiyi bir yudumda içerek ; — Ben beyaz uşaklardan hoşlanmam deqi. Hizmetçilerim hırsızlık ve geve- ulfk etmemelidirler. Bunlar şayed si- ne alrp kımına koyarak yc:in; astı. — Bu bir Sumatra kılıcı değil mi ? Sir Gregori kaşlarını çatarak kısa- ca : — Borneo, cevabını verdi, Belli idi ki bu kılıç onda hoş olmıyan bir takım hatıraları uyandırmıştı. Son- ra, gidip bir müddet, şömined ze lik ederlerse hiç çeki Yüzünü Briksana döndü. Gözlerinde Delikanlıya alçak bir iskemle göste- — Oturunuz efendim,.. Bir şey içe- Biraz sonra kapı âçılıp kısa boylu, beline kadar vücudu çıplâk bir adam içeri girdi, Gregori bu adama, Briksanın bilmediği, fakat Ma- ettiği yabancı bir dille bir şeyler söyledi. U- G), İskender (A.O), Orhan (A.O), Fethi A.0) Gümrükler Vekâletinden A, Tekin Cahid (A.S) — Yaşar (D.Ç), Mehmed (A. 8) — Kadri (G.B), Hasan (G.B), Musa (A. * Ğ) — Ali (G.B), Rıza (M.G), İskender (A. 8), Abdürrahman (H.G), K, Şefik (D.Ç) S.B.O.N. E: Cahid (G.B), — Yaşar (D.Ç), Nuri (G.B) — Kadri (G.B), Hasan (G.B), Abdül (A. G) — Taci (A.O), Ali (G.B), İskender (A. O), Yaşar (A.G), K. Şefik (D.S) Cebeci Ulus sok, No. 31 Şadi Orhan Kavur Cahit (A.O) — Yaşar (D.Ç), Sabri (H. G) — Necmi (A.O), Hasan (G.B), Turgut A.O) — Tacettin (A.O), Yaşar (A.G), İs- , kender (A.O), Ali Rıza (M.G), K, Şefik - (D.Ç) | Kültür Bakanlığında N. Tavkaner Fuad (M.G) — Yaşar (D.Ç), Nuri (G. B) — Kadri (G.B), Hasan (G.B), Musa (A. G) — Hilmi (H.G), A. Rıza (M.G), Yaşar | (A.G), Abdurrahman (H.G), Ali (G.B) | Son Posta Ankara spor muhabiri Selim Tezcan Rahim (G.B) — Ali Rıza (A.G), Gazi (D. Ç) — Hüseyin (D.Ç), İhsan (G.B), Keşfi (G.B) — Selim (G.B), Mustafa (D.Ç), Fü- ruzan (G.S), İbrahim (D.Ç), Naci (M.G) ş Nazımbey mahallesi ulukapı caddesi Zeki Dinçoy Fuad (M.G) — Yaşar (D.Ç), Sabri (H. G) — Musa (A.G), Hasan (G.B), Abdül (A. G) — Hilmi (H.G), Yaşar (A.G), Rıza (M. G), Fahri (A.G), Hamdi (A.G) S. B. O. Kurt Cahit (G.B) — Yaşar (D.Ç), Nihat (A. O) — Necmi (A.0), Hasan (G.B), Abdül (A.G) — Tacettin (A.O), İskender (A.O) AÂli Rıza (M.G), Orhan (A.O), Kemal Şe- fik (D.Ç) İktısad Vekâleti Zt, Salih Fuad (M.G), Saffet (M.G) veya A. Rıza (A.G), Sabih (M.G) veya Yaşar (D.Ç) — Nusret (A.G), Cihat (M.G), Musa (A.G) — | bar Abdül (A.G), Rıza (M.G), Yaşar (A.G), Fahri (A.G), Naci (M.G) ü Cebeci Bülend Fuad (M.G) — Yı D.Ç), İhsan (G. Bi Kidri (G.B), ;';'::.,Ş (Cş.)B) — Cihad (M.G) — Hilmi (H.G), Yaşar (A.G), Rıza (M.G), Orhan (D.Ç), Ali (G.B) - Yeni halde No, 39 M. Kadri Erpekin Fuad (M.G) —Yaşar (D.Ç), Sabri (H. G) — Kadri (G,B), Hasan (G.B), Semih (A.G) — Şerif (H.G), Sabahattin (G.B), Rıza (M.G), İzzet (H.G), Hamdi (A.G) Fişek fabrikası Ayn. muhasibi Sırrı Fişek Osman (A.G) — Yaşar (D.Ç), Enver (A. G) — Musa (A.G), Hasan (G.B), Abdül (A, G) — Hamdi (A.G), Rıza (M.G), İskender (A.O), Fahri (A.G), Ali Rıza (A.G) Fişek fabrikasi mühasibleriüi Ahmed Açıkkan Fuad (M.G) — Yaşar (D.Ç), Enver (A, G) — Musa (M.G), Hasan (G.B), Abdül (A.G) — Hamdi (A.G), İskender (A.O), Rıza (M.G), Fahri (A.G), K. Şefik (D.Ç) İnecik nahiyesinde Atatürk büstü Tekirdağ, 20 (A.A.) — Dün İne - cik nahiyesinde Atatürk anıtı parlak bir törenle açılmıştır. Törende vilâyet erkânı, halkevi bandosu ve köycülük komitesi ile etraftan gelen binlerce köylüler bulunmuştur. Törenden son- ra ve gece verilen iki müsamereyi bin- lerce yurddaş görmüştür, Yugoslavya seçiminde hükümet kazandı Belgrad, 20 (A.A.) — Yapılan in- tihabat, hükümete büyük bir ekseri- yet temin etmiştir. Yeni mebusan mec- Doğuda yeni bir arkadaş Karsta, Erzurumda, Bayburtta, hattâ Gümüşhanede, ve hattâ hattâ Trabzonda münevver bir adamın is- tihbar imkânları azala azala niha- yet dört, beş ve altı gün sonra ve ekseriya intizamsız gelen büyük şe- hirler gazeteleriyle ajansın bir say- fadan ibaret bültenine inhisar eder. Bahsettiğim, bu merkezlerdeki mü- nevverdir; daha ilerilerde, bu ve ci- var vilâyetlerin kazalarmdaki, nahi- yelerindeki münevver ise en az bir hafta sonra belki gazete bulabilir. Oralar, dünya hâdiseleri bakımın- dan, denilebilir ki üç, beş, on ve da- ha fazla gün geride veya uzaklar. dadır. Oralarda haber, canlı bir va- ka değil, adeta eskimiş, porsumuş, bütün canlılığını kaybetmiş bir müs- tehasedir ki kendisi ile karşılaşana ancak eski zamanlardan kalma her hangi bir hâdiseyi keşfeden tarih- çinin veya tabiiyecinin irkilerek duyduğu hayret hissini verebilir. Halbuki zamanımız cihanın bir kö« şesinde vukua gelen turlü hâdise- lerin haberlerini bir anda alıp öte kö- şesine bir anda verecek kadar iler. lemiştir. Telgraf telsizl posta - denilebilirse - tayyareleşmiştir; radyolar herkesin sesini herkese duyurmaktadır. Fakat bunların vermeğe tavassut ettikleri malüma- tı toplayıp halka ucuzca ve zahmet- sizce neşredebilen tek vasıta henüz gazetedir; ne telli, ne telsiz telgraf ve 'hattâ ne de radyo halkın istih- v V| k h ' ’ll'l- ları henüz haiz değillerdir. Gün gelecektir ki biribirinden uzak ve biribirinin hareket ve fa- aliyetinden habersiz geniş bölgeler arasında daha sıkı bir işbirliği ta- hakkuk edecek ve o zaman modern A | S 3 d. O V | wf.d. hasıl olacaktır. Ancak o günleri de bir vilâyetin, bir kaç vi- lâyetten mürekkeb bir mıntakanın hususi vaziyetlerini ilk önce bizzat oralar halkına ve sonra civar aha- lisine devamlı surette öğreterek va«- tanda bir tefekkür ve tahassüs bütün lüğü tesis etmekte mahalli gazete- lere düşen büyük bir tenvir ve irşad vazifesi olduğunu hatır'amalıyız. İstihbar ve ihbar, ve nihayet ten- vir ve İrşad... Erzurumdaz, birkaç gündenberi muntazam surette çık- mağa başladığını, ilk nüshalarını alarak öğrendiğimiz, Doğu gazete- sinin güç vazifesini işte böyle tellis edebiliriz. kendi intişar mıntaka- « d da kalan daşların bek- ledikleri de vardır : Bize doğunun haberlerini ve hususiyetlerini öğret- mek gibi.. Vanda, Iğdırda, Çoruhta neler oluyor, neler yapılıyor, oralar nasıl yaşıyor, ne düşünüyor ? Mıntaka gazeteleri, zamanımız- da, bir memleketin en doğru gören gözleri, en yanlışsız işiten kulakla- rı gibidir. Doğu geniş bir vatan parçasında bizim gözlerimiz ve ku- laklarımız olacaktır; anun vasıta- siyle daha iyi görecek, daha iyi işi- teceğiz. — N. Baydar mürekkeb bulunmaktadır, İyi haber alan mahfiller, parlâmen- to reisliğine eski senato azâsından Mev lud paşa Muhlis'in seçileceği sanılmak- tadır. Yeni meclis, 28 ilkkânunda topla - lisi bilhassa dil listlerden Briksan gülümsiyerek ve gözleri tekrar şöminenin üzerindeki kılıçlara kayarak ; — Hayır, henüz bardağımdakini bi- tiremedim.. Bu kılıcı yeni mi aldı- nız? Modern bir işe benziyor. — Yok canım, ne moderni? Hiç ol- mazsa üç yüz senelik var. Geçen sene elime geçirdim. Gene birdenbire mevzuu değiştirdi: — Siz, Bay... şey, benim hoşuma git- tiniz. Tanıdıklarım ya hoşuma gider, yahud gitmez. Siz şarkta muvaftak o- labilecek bir adamsınız. Ben oralarda iki milyon kazandım. Şark harikalarla ve inanılmaz şeylerle doludur. Gözlerini Briksana dikti; ve yavaş yavaş : — İyi hizmetçilerle de doludur, de- di. Hizmetkârların en mükemmelini görmek i iniz ? den kamçılıyabilirsiniz. Bu çocuğu geçen sene Sumatradan getirdim. Şim- diye kadar kullandığım uşakların en iyisidir, diyebilirim, — Her sene Bornoya gider misiniz? — Hemen her sene. Bir yatım var- dır, şimdi Sutampton'dadır. Bu hınzır makta olan odunları karıştırdı. Nihayet : — Bu kı;xcm sahibini öldürdüm, de- di. Yahud öldürmüş olduğumu sanıyo- Tum. lek yılda bir kere başka bir tarafa gitmesem çıldırırım. Burada hiç bir şey yok! Siz, Longval disini gör- dünüz mü? Knebyort bana onun evinde film çekeceğinizi söylemişti. Ne öküz herif! Halâ sanki mazide yaşıyor ve :iüğünüz kolleksiyonumun en az entre- Sir Gregori kendi kendine konuşu- yordü « Bi # ö n bir eski şarab reklamı gibi giyiniyor. Biraz daha içermisiniz ? Konuşmasında pek hususi bir edâ vardı : — Hiç sual sormayan, hiç itaatsizlik etmiyen bir esirle tanışmak istermisi- niz? Öyle bir hizmetçi ki tek sevgisi sahibine karşı olan sevgisidir; tek kini sahibinin nefret ettiklerine karşı olan kinidir..., Sırdaşımı, Bağ'ımı görmek istermisiniz ? — — Bahsettiğiniz esirin adı Bağ'mı ? Sir 'Gregori cevab vermiyerek kalk- tı. Masasının önüne gidip bir yere bas- tı. O zaman karşı divarda gizli bir ka- pı açıldı. Briksan, bir an bir şey gör- nacaktır, -—DSDM mış gözlerini uğuşturarak, kapıdan, dünyanın en çirkin, en korkunç bir mahlüku çıktı. Ve Briksan; bir hayret nidasını dudaklarında boğmak için nefsini zorla zabtetti VIII BAĞ Bağ; iki metreden fazla boyda bir o- rangutan idi ki yere yarı çömelmiş bir halde, kurnaz bakışlı gözleriyle Brik- sanı tetkik ediyordu. Kıllı göğsü koca- mandı. Hemen hemen yere kadar uza- nan kolları bir insan bacağı kalımlı- ğında idi. Ayağında bir mavi pantalon vardı ki geniş sırtında biribirine kavu- şan askılarla tutturulmuştu. Sir Gregori onu, Briksanın ancak duyabileceği kadar hafif bir sesle ça- ğırdı : Dev gibi hayvan odanın bir başından öteki başına bir anda geldi. — Bu dostumdur benim, Bağ. Maymun elini uzattı ve Mişel Brik- sanın eli tüylü bir el içinde bir an mahbus kaldı. Bağ, elini burnuna götürerek gürül- tü ile nefes alıp kokladı. — Bağ, bana sıgar getir. Maymun, hemen bir küçük masanım önüne gidip çekmesini çekti ve oradi aldığı kutuyu kendisine getirdi. — Bunları istemiyorum, küçükler- den getir. medi, Biraz sonra, aydınlıktan kamaş- — Sonu var —