20 - 11 - 1938 B ugün şapka on üç yaşmdadır. Bizi kurtaran, bize benliği- mizi öğreten, bizi okutan, kısaca türkü türk yapan; bundan on üç se- ne evel medeniyet âleminin serpu- şunu da başrmıza koymuştu. O'nun çok sevdiği milletine kavuşturduğu binbir nimetten biri de şapka idi. Bu suretle medeni insanların ser- puşunu almış oluyorduk. Kafamızın içini, ruhumuzu değiştirirken Ata- türk dışımızı da medeni âleme uy- durmuştu. Cümhuriyetle yaşıt olan çocuklar kalpağı, fesi, sarığı tanımazlar bile.. Çünkü O'nun medeni dünyasında doğup büyüdüler, çünkü O'nun cümhuriyet havasını teneffüs ede- rek yetiştiler. Bunlar için fes ve sa- rık, ancak gülünçtür. Sade onlar mı, fes ve sarık içinde yetişenler bile artık onu avrupalılar kadar gülünç bulmaktadırlar. Türk, ilk şapkayı, 1925 de Kastamonu'da O'nun elin- den giydi. * * * Milli mücadelenin ilk günün- den beri O'nun etrafında halkalanan, O'nun izinde yürüyen milli mücadelede aktif bir rol oyna- yan Kastamonu, O'nun geleceğini duyunca bir bayram yerine dön- müştü. Küçük kasaba baştan aşağı donanmış, halk daha şafak sökme- den yollara dökülmüştü. Mücadele senelerinin daha ilk günlerinden itibaren, bütün maddi ve manevi varlığını O'na bağlıyan her Anadolu şehri gibi Kasıamo'nu; bütün yurtta sevilen Mustafa Ke- mal'i bağrına basmak için sevinç göz yaşları döküyor, kaynaşıyordu. Çankırı yolunun methalinde, O- Tukbaşı denilen mahalde yedisinden yetmişine kadar, bütün şehir O'nu bekliyordu. Kastamonu O'nu hiç görmeden ta- nıyordu. Geniş ve yüksek siyah kal- pağı, alev saçan gözleri O'nun en karakteristik tarafı idi; o günlerde O bu şekliyle gönüllerde bir kurtu- luş sembolü halinde yaşıyordu. İntizar uzun sürmedi. — Geliyor!. Dediler. Bir kaynaşma oldu. Halk O'na yiranevel yüzünü gözünü sürmek, O'nun aydınlığına bir an e- vel kavuşmak için yarı çılgın bir ha- le gelmişti. Bu: — Geliyor!. . Avazı, binlerce kişiyi bir kaç kere dalgalandırdıktan sonra nihayet geldi. O'nu ve arkadaşlarını büyük ve gri renkte bir benz otomobili taşı- yordu. Otomobilden indi. Gördüğü içten tezahürlere, sevgi nümayişlerine, ayar samimiyetle mukabele etti. Kü- Çükleri okşuyor, büyüklere iltifat ediyordu. O'nu ilk defa görmenin hayreti, Hayranlığı ve dehşeti geçtikten son- Ta, büyük kalabalık büyük yeniliğin farkmna varabilmişti. Evet şapka giymişti. O'nun ve ar- kadaşlarının başında birer beyaz panama vardı.. O kara kalpağın ye- Tini alan panama o kadar yakışmış- ti ki O'na.. Mücadele senelerinin baş döndü- rücü hızına ve Mustafa Kemal'in bütün hareketlerine ayak Uydurma- sımnı bilen Kastamonu, O'nun şapka- sını beğendi ve imrendi. Osmanlıların geri şehir, mütecas- sıp şehir, eski kafalı şehir olarak ta- nıdıkları Kastamonu; o anda, O Sa- niyede O'nun şapkasını benimseti. Hele gençlik derhal şapkayı başına geçirmek için kıvranmıya başladı. Fakat yıl 1925, mevki Kastamonu.. Şehirde nümunelik tek şapka bul- manın imkânı yoktu.. Eğer hâtıram aldanmıyorsa gün de cuma idi. Her yer kapalı idi. Fakat zaruret ve ihtiyaç her şeyi yaratıyor.. Derhal terzi dükkânları açıldı. Ömründe şapka görmemiş terziler bilıe tariflere göre beyaz ke- tenden, pikeden şapka dikmiye ” başladılar. İşte o keten, pike, hattâ patiskadan dikilen iptidat şapkalar bugünkü fötrlerimizin, melonları- mızın ve silindirlerimizin ilk maya- &ı idi. İki üç saat sonra, Kastamonu Bü- yük Kurtarıcı'sının kıyafetine gir- miş, şapkalanıvermişti. *&&*4 Büyük bir şapkalı kalabalık, O"- nun ikametine tahsis edilen Oluk- başı'ndaki köşkün etrafında toplan- mış, O'na sonsuz sevgi ve sonsuz bağlılığını, içten gösterilerle anlatı- yordu. O'nun önündeki millet bay- ramı gece yarılarına kadar sürdü. O, birkaç kere köşkten indi, millet ka- labalığının içine karıştı. e Ertesi gün bütün Kastamonu, türkocağı binasının önünde toplan- mıştı. Herkes O'nun nutkunu dinle- mek için sabırsızlanıyordu. Herkes biribirine fısıldıyordu: — Mustafa Kemal Paşa nutuk söylüyecek.. ; Bütün millet onun ne kudretli ATATÜRK'ÜN BİNLERCE ESERİNDEN BİRİ Şapka reformu Bütün Kastamonu, Onu bağrına basmak için sabırsızlanıyordu nihayet geldi Halk, hayreti ve hayranlığı geçtikten sonra ilk şapkayı onun başında gördü. Ve bütün Kastamonu halkı hemen iki saat içinde derhal şapkalanıvermişti ! O, tarihi şapka nutkunu söyledi ve açıkça : Bu serpuşsun adına şapka denir! ,, dedi 'r Büyük kurtarıcı, Kastı Onun İşarefiyle bütün Türkiye şapkalanmış ve bir sene sonraki kanunu şapkayla selâmlamışltı Yazan : Sabahaddin Sönmez hatip olduğunu, icabında o iki du- dak arasından lav kadar yakıcı, nin- ni kadar okşayıcı ne büyük sözler çıktığını biliyordu. Halk O'nun a- teşli nutuklarını gazetelerde oku- muştu. Fakat o tunç sesi duymamış- fx. O, bütün inanını ve imanını bu iki dudak arasından dayandığı ye- gâne kuvete, millete söylemişti. N .Bi'ıtiin Kastamonu onu dinlemek “î"'f o zamanki halk fırkasının bah- çesini doldurmuştu. Kalabalığın ön safını çarşaflı kadınlar teşkil edi- yordu. Hark N ihayet en büyük hatip konuş- mağa başladı. Binlerce kişi nefes almadan dinliyordu. O, milyonları peşinden sürükli- yen bir talâkat ve belâgatle konu- şuyor, herkesi hayret ve dehşet i- çinde bırakıyordu. Artık bütün göz- ler onun mavi ışıklı bakışlarının te- siri altında kalmış, herkes onun sih- rine tutulmuştu. Halk Fırkı da tarihi şapka nutkunu söylüyor YADENRe Ebedi Şef, şapkalı olarak geldiği Kastamonu'da kendini karşılıyanların elini sıkıyor Kıyafetsizliğimizin gülünç şek- linden şikâyet ediyor ve kalabalık a- rasından misaller gösteriyordu. Eli- le kendini hayran dinliyen birisi- ni göstererek, işte diyordu, bir e- fendi ki başında fes ve sarık, sırtın- da caket, bacağında şalvar var... İş- te bir başka efendi ki başında kal- pak sırtında yelek, ayağında potur var.. İşte bir başka efendi ki başında uzun bir mevlevi sikkesi, sırtında cübbe var.. Onun kalabalık arasından gelişi güzel gösterdiği bu tipler, bu krya- fetsizlik nümuneleri; sıkılıyorlar, e- ziliyorlar, büzülüyorlar ve kendile - rine çevrilen binlerce bakışın altın- da kalmaktansa kalabalığın içine ka- rışıp kaybolmayı tercih ediyorlardı. Hele acele tedarik ettikleri uy- durma şapkaları başına geçirenlerin mağrur bakışları; sarıklı, fesli, kal - paklıları kütlenin arasında derhal tasfiye ediyordu. 'Tedarik ettiği bir sandalyanın üs- tüne çıkarak sırtındaki cübbe ve ba- şında mevlevi külâhı ile kalabalık a- rasında bir kat daha sivrilen ve sü - tunlaşan mevlevi, onun alaycı ve ezi- ci hitaplariyle karşılaşır karşılaş- maz külâhını çıkarıp cübbesinin al- tına saklamaktan ve sandalyasından inerek kalabalık arasında erimekten başka çare görememişti. O gün Kastamonu onu candan, yürekten alkışlıyor alkışlıyordu.. ** * üyük Şef, aynı mevzu üze- B rinde İnebolu halkiyle yap- tığı konuşmada medeniyet âlemine giren türkün fikriyle, zihniyetiyle medeni olduğunu isbat etmesi, bu medeniyeti dış kıyafetiyle de izhar etmesi icap ettiğini beliğ bir şekilde tebarüz ettirdikten sonra halkla has- bıhale başlamıştı. Halka soruyordu: — Bizim kıyafetimiz milli midir? O'nu sevgi ve saygı ile saran halk haykırıyordu: — Hayır, hayır, aslâ!.. O, gene halkın fikrini alryordu: — Bizim kıyafetimiz mede- ni ve beynelmilel midir? Halk gene aynı heyecanla ce- vap veriyordu: — Hayır, hayır, aslâ!.. O milletinin bu şuürlu cevabı kar- şısında sözlerine şöyle devam edi - yordu; “— Size iştirâk ediyorum: Hayır, hayır.... tâbirimi mazur görünüz, altı kaval, üstü şişane diye ifade olunabilecek bir kı- yafet ne millidir, ve ne de bey- nelmileldir.,, O, milletinin fikrini ve reyini tek- rar şu sualle alıyordu: « © halde kıyafetsiz bir millet, bu olur mu arkadaşlar? Böyle tavsif olunmağa razı mt- sınız arkadaşlar?,, Millet, tek ağız halinde haykırıyordu: — Hayır, hayır, katiyen... O, fikrini şöyle izah ediyordu: « Çok kıymetli bir cevheri çamurla sıvayarak enzarı âlex me göstermekte mâna var mto dir? “Bu çamurun cevheri giz- lidir; fakat anlamıyorsunuz!,, demek ayıptır. Cevheri göste- rebilmek için çamuru atmak lâzımdır, tabüdir..,, O, bu izahlardan sonra esas mak- sada geliyor ve diyor ki: “— Arkadaşlar! Turan kt- yafetini ihya eylemeğe mahal yoktur. Medeni ve beynelmilel kıyafet bizim için, çok cevher- li milletimiz için lâyık bir kı- yafettir, onu iktisap edeceğiz. Ayakta iskarpin ve potin, cakta pantalon, üstte yelek, kı- ravat, yakalık caket ve bittabi bunların mütemmimi olmak ü- zere başta siperi şemsli ser- PüŞ...,, O'nun bariz vasıflarından birisi de cesareti idi, harpta ateşe atılır, her işte tehlikenin üstüne yürürdü: Mürtecilerin şapka — kelimesinden tüylerinin diken diken olduğu. bu kelimeyi duyar duymaz iman taze- ledikleri bir devirde şapkanın adına “tsiperi şemsli serpuş” diyorduk. Fakat O, şapkanın adını bu suretle gizliyemezdi... O, gözlerini, kendini saran kalabalıktaki softaların ve sa- rıklıların' gözlerinin içine dikti ve kendine mahsus medeni desaretiyle sözlerine şöyle devam etti: şöyle “— Bunu açık söylemek is- terim. Bu serpuşun ismine şap- ka denir.. Redingot gibi, bon- jur gibi, smokin gibi, frak gi- bülğ Bunları tunç sesiyle haykırdık - tan sonra mütereddidlerin üzerine de şu gözlerle yürümüştü: “— Bunda tereddüt eden- ler vardır. Onlara diyeyim ki çok gafilsiniz. ve çok cahilsi- niz!., *A4 yerek giymişti. Halbuki şapka kanu- nu bir sene sonra çıkmıştı. O'nun sevgisi, telkini, inanı karşısında ka- nun zoruna lüzum kalmamıştı. Mil - let şapka kanununu şapkalı olarak selâmlamıştı. Bugün O'nun maddi varlığının kayıbı karşısında millet halinde ağ- İtyoruz. Bu hıçkırıkların akisleri hu- dutlarımızı aşıyor ve Atatürk sever dünya milletlerinin iniltilerine ka- rışıyor. Ebediyete intikal ederken benli- ğimizde ebedi Şef olarak yaşataca - ğımız Büyük Ata'ya hudutsuz sevgi ve hudutsuz minnettarlığın ifadesi olarak yolladığımız son selâmı ve- ren şapka, bugün on üç yaşındadır. Sakarya'nın Gazisi düşmanların galibi İzmir'in fafihi öldü Barselona, 19 a-a. — Barselona'nın |en ehemiyetli gazetesi olan Vanguar- dia, 11 ikinciteşrin tarihli nüshasınm birinci sayfasında Büyük türkün vefa- tt hakkındaki elemli haberi vermekte ve büyük ölünün bir fotografisini neş- tetmektedir. Vefat haberine dair olan telgrafna- meyi uzun bir makale takip etmekte - dir. Bu makalede yeni Türkiye'nin u- ful eden Şef'inin yapıcı ve sulhcu eseri çok büyük bir hayranlığı ifade eden tabirlerle sena edilmiştir. İşte bu makalenin fıkralarından bi- rit “İnkısama uğramış, tezlil edilmiş, ihtizar haline getirilmiş olan Türkiye« yi kuvetli, ileri ve mütecanis bir millet haline getiren adam ölmüştür. Sakar - ya'nın gazisi, müstevlilerin galibi ve İzmir'in fatihi, tarihte en ziyade hay - ranlığa lâyık nümunelerden biri ola- rak kendini gösterecektir. Müşarün - ileyh, nefsinde askeri deha ile devlet adamı ve filosof dehasını cemetmiş idi.,,