21 Temmuz 1930 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 8

21 Temmuz 1930 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— 4 — VAKIT. 21 Temmuz 1936 — WENKİM Türkiye ve İran je sefareti müsteşarı Meh- met Sait Han dün Ankara- dan geldi ve trenden indikten sonra (Vakıt) muhabirine Şark- taki hudut hadiseleri hakkında şayanı dikkat beyanatta bulun- du. Muhterem okuyucularımız bu beyanatın aslını diğer sütun larda bulacaklardır. Mehmet Sait Han hazretleri beyanatına başlarken Türk ga- zetelerinin mevzuubahs hadiseler münasebetile Iran hakkında yaz- dıkları yazılardan şikâyet etmiş, “Gazetelerin ve gazete muhbir- lerinin isnadatı esassız şayialar- dan ibaret,, dimiş. Zannediyoruz ki burada iyice anlaşılamıyan, suitefehhüme uğrayan bir nok- ta var. Şarkta (Ağrı dağı) havalisinde bir isyan hareketi oldu. Bu ha- reketi yapanlar doğrudan doğru- ya yerli aşiretler değildir. Iran topraklarında » memleketimizin emniyet ve mevcudiyetine karşı bir suikast hazırlanmıştır. Birçok eşkiya son sistem silâhlar ile techiz edildikten sonra hududu- nuzdan içeriye sokulmuş, bir ta- kım yetli aşiretler bilâhare bun- lara iltihak ettirilmiştir. Bu su- retle hadise büyümüştür. Hadi- senin bu şekilde vuku bulduğu en kuvvetli vesikalar ile ispat edilebilir, Acaba Mehmet Sait han haz- retleri Türk gazetelerinin neş- riyatını esassız şayialardan addede- rek bu hakikati inkâr etmek mi istiyor? Eğer böyle ise çok haksızlık ettiğini söylemek mec- buriyetindeyiz. “naenaleyh Türk toprakla- now. çıkan osyan amillerinin İ:53 toprağından gelmiş olduğu- vü kabul etmek lâzımdır. Bu v.st kabul edilince Türk gaze- telerinin Iran hükümetinden şi- küyet etmelerini de haklı bul mak zaruri değil midir? Bununla beraber Türk gaze- teleri hudutlarımıza tecavüz eden eşkiyanın iran O topraklarında teslih edildiğinden şikâyet et- tikleri halde hiç bir vakit bu teslih ve © teçhiz - keyfiyetinin doğrudan . doğruya İran hükü- meti tarafından yapıldığını açık- tan açığa değil, ima suretile bile yazmamışlardır. Yalınız bu teç- biz ve teslih işini yapanlar kimler ise bunların sui kastlarının önüne ğeçmek için ciddi tedbirler al- masını istemişlerdir. Şayet İran hükümeti bu tedbirleri almaz ise o vakit Türkiyeye karşı dostlu- ğundan ve hüsnü niyetinden şüp- he etmek zarureti hasıl olaca- ğını nazarı dikkate vazetmiş- lerdir. Iran sefaret müsteşarının (Va- kıt) muhabirine verdiği beyanat | bu noktai nazardan mucibi mem- nuniyettir. Çünkü bu beyanat Türk matbuatının arzusu şimdiye kadar samimi dost bildiğimiz Iran hükümeti tarafından hüsnü te- lâkki edildiğini göstermektedir. Filhakika bu beyanattan anladr- ğımıza göre İranda, Türk taprak- SUTUNLAR, SEYA Kaza dediler!, Dp Bebeğe giden bir tıram- vayda idim. Her tramvay yolculuğunda yaptığım gibi oku- yordum. Sakın allâmelik falan taslıyorum zannetmeyiniz. Hayır hayır. bu okumakla ilmin alâka- sı yoktur. Ben yalnız düşünme- mek, sade şu kumpanyanın bi- ze yaptığı işkenceyi görmemek için burnumu kitaplardan kal- dırmam. İşte gene böyle okuyarak gi- diyordum, Birdenbire kadın çığ- lıklarile kendime geldim. Fındık» hdaki odun meydanlarının biri önünde bir kadın saçını başını yoluyor, bir genç kadında yer- de yatıyordu. Araba durdu, ahali koşuştu. Koca caddede hemen bir insan meddücezri peyda oldu. Yüksek sesle konuşmalardan öğrendik ki bu yerde yatan kadın, denizde yıkanırken dermanı kesilen ve boğulma alâmetleri gösteren ço- cuğun annesi, o başını yumruk- lıyan da anne annesidir. Bayılan kızı “ kaldırıldıktan sonra, nine Kabataş iskelesine doğru koş- mağa başladı. Tramvayda o ta- rafa gidiyordu. Nihayet vardık. Granit kenarlı minimini limanın dalgakıranı üstündeki kalabalık bir felâket ve musibet bayrağı gibi dalgalanıyor, açılıp kapa- nıyordu. Kadın, yaşından umulmaz bir çeviklikle sandaldan motöre,mo- törden istimpota atlayıp sekiyor- du. Ansızın düşer gibi keskin çizgilerle igildiğini gördük. Bu iğilişle çeraber acı feryatlarını da duyduk. Bir saniye sonra kolları ara- sında çıplak bir çocuk cenaresi- ni sarsmıya, feryatlarile bu derin uykuyu dağıtmıya çalıştı. İkide birde cesedin üstüne kapanıyor, soğumuş vücudun rastgele bir yerinden öpüyordu. Vatmanın vazife hissi mera- kini yenmiş olacak ki manzara burada kopuk bir şerit gibi kak dı. Hem zaten artık öğrenilecek daha ne kalmıştı? Boğulan çocuk ancak yedi yaşlarında kadar vardı; ilk ham- lede tabii benim de içim yandı. Fakat şimdi, manzaranm acı te- sirinden uzaklaştıktan sonra o bayılan ana ile saçını yolan ni- neye karşı içimde büyük bir kin alevinin üflendiğini duyuyordum. O yaşta çocuğun denizde işi ne? Bunlar ne biçim anne babadırlar, ki yavrularını takunya gibi şurada burada bırakıyorlar ? Adettir, şimdi bu cinayete de kaza deyip geçecekler. Halbuki o yavrunun kanından mes'ul olanlar, ona avaz avaz ağlıyanlar değil midir? cavüzüne ve Türkiye Kürtlerinin Iran topraklarına ilticasına mani olmak için hudutlarda sıkı mu- rakabe tedbirleri alınmıştır. Türk etkâr:ı umumiyesi namına senet ittihaz ettiğimiz bu sözleri hükümet mahafili tarafından te- yit edilirse ortada hiç bir mesele kalmıyor demektir. Eğer İran mahafili resmiyesi hadisenin ilk larında isyan çıkarmakla maznun olan Kürt aşiretleri reisleri, bilhas- sa Halit Ağa ve Yusuf Aptal ismindeki adamlar Iran büküme- tince tahtı tevkife alınmışlardır. Ağn dağı civamdaki Kürt aşiretleri de hududumuzdan uzak- eminelerir. Sonra Iran Kürt- lerinin Türkiye topraklarına te- çıktığı sırada bu beyanatı isti- kameti dahilinde efkârı umumi- yeyi tenvir etmiş olsaydı Türk gazetecilerine vaziyeti daha s0- ğuk kanhlıkla mütalea etmek imkânı verilmiş olurdu. Türkiye ve İran gibi yalnız hudut itibarile değil, ahalisinin ————ğm———— EN GÜZEL Bir tahassür vvelki gün, evrakları yaptı- rılmak üzre Vilâyet önüne getirilen dört delinin çıkardıkları gürültü ve pâtırdıdan vilâyet konağında ve civarında herkesi bir telâştır, almış. Evrakı yaptı- rdacak delilerin bizzat vilâyet dairesine getirilmesindeki sebe- bi, hikmeti anlıyamadım. Bu haberi veren gazete, bu gürültü, patırdı üzerine evrakın sür'atle (O mua4mele gördüğünü kaydediyor. Bu haberi okuyan ve uzun zamandan beri takip ettiği evrakı bir türlü neticelen- diremiyen “eshabı mesalih,, ten biri, yanıma geldi ve kulağıma eğilip: — Ah, dedi, keşke deli olsaydım. * Beynelmilel şöhretler amd: ün geçtikçe bey- Hel gin geçse ber lerimiz çoğalıyor. Ahmet Haşim- den, Suat Dervişten, Etem İzzet- ten sonra bizim Sadri Etem de bu payeye erdi. Dün elinde bir Almanca gazete ile geldi Bu gazete, kendisinin bir hikâyesini tercüme etmiş ve mutena bir yerine basmışlır. Bu meseleyi nüktedan dostum Felek de haber almış. Sokakta bana dedi ki: — Bravo Sadriyel Palabıyık, Artin gibi, kendi bağlarda, is- mi dağlarda geziyor. Toplu İğne Seçme fıkralar Avrüpâya Tasarruf lafı unutuldu.. Olur olmaz her yere genö gırla para gidiyor; şa son bir ay içinde Avrupaya belki on takım gezme görme heyeti gitti, Rusyaya ter- biye beyeti, Belçikaya san'at heyeti, Fransaya tetkik heyeti, İngiltereye gemi alma heyeti, Almanyaya satın alma heyeti, velhasıl takım takım heyetler. Bunlar para ile gider, her bir heyet beş altı kişi, her adam günde yedi sekiz İngiliz lirası alıyor, yani bir adam günde 70, 80 lira alıyor demek, Otomobiller derseniz gene gırla, Bulgaryada yâlnız başvekilin bir *otsmobili vardır, ötekiler kira otomobili ile gelir, giderler. Bizde ziraat bankasına varın- aya kadar otomobil var. Şu Avrupaya gitmek modası, şu otomobil havesi olmasa iki yakamız bir araya gelecek, ama kime dinletirsin! ben de — Krargöz — hissiyatı ve esas itikadatı itiba- rilede komşu ve dost olan iki devletin yalnız hudut vilâyetlere ait meselelerde değil, beynelmilel işlerde bile menfeatleri daima kümetinden (Ağrı dağı) civarın- daki isyan hadisesinde kendisine terettüp eden vazifenin samimi- yetle ifasını bekleyebiliriz. Meh- met Sait Han hazretlerinin be- yanatı bu husustaki emniyet ve intizarımızın boşa (çıkmadığını ve çıkmayacağını gösterdiği ci- hetle bu noktai nazardan mem- nuniyetimizi beyan etmek isteriz. Mehmet Asım müşterektir. Bu cihetle Iran hü- | Selâhattin bu sözleri hararet ve heycanla söylemiş, ondan 8on- ra ilâve etmişti: — Bu adamlara anlatınız, içlerinden yaralı olmıyanlar Şa- ma gönderilecekler, orada fidye- lerini bekliyeceklerdir. Ben ise Kudsü muhasaraya gidiyorum. Bir taraftan da diger şehirleri birer birer zaptedeceğim. Bunların hepsi biç bir şeyden korkmasın- lar, emniyet ve rabat içinde ya- şıyacaklar ve kıllarına dokunul- mıyacaktır. Bunların içinde has- | ta olanların yanında Nasıra pis- kopasu bulunacak ve onlara ken- di dinleri üzere telkinatta bulu- nacaktır. Tercüman bütün bu beyanatı nakletti, Dünün mütehakkim ve mağrur bağileri bunları bükük boyunlarla dinlediler, Hiç birinin bir söz söylemeye cesareti yoktu. Selâhattin onların sükütundan münfcil oldu. Onlara tekrar hitap etti: — Biz düşmanlarımızın sözüne kızarak onlar aleyhinde kudre- timizi kullanan adam değiliz. Biz söze sonuna kadar teham- mül eder ve sözden dolayı bir kimseye ceza vermeyiz. Söze sözle mukabele ederiz. Onun için bir diyeceğiniz varsa ser- bestçe söyleyiniz. Size kayıtsız ve şartsız emniyet bahşediyo- rum, aleyhimizde ne düşünüyor- sanız söyleyiniz ve cevabını din- leyiniz. Bu sözler esirleri bir az uyan- dırdı. Kudüs hükümdarı tekrar söyledi: — Biz kendi dinimize men- İ sup olmıyanlara verdiğimiz söz- | lerle kendimizi bağlı saymayız. Papaslarımız bizi bu gibi teah- hütlerden hemen ibra ederler. Onun için size karşı verdiğimiz sözlerden dolayı Obizi mazur tutunuz. — Hayır sizi bu hususta mazur tutmayız. Söz din namına verilmez. Söz insanlığın müşte- | rek rabıtasıdır. Milletler arasın- da münasebetler sözle yürür. Biz size verdiğimiz bir söze muhalefet ettik mi?. Biz de si- zin gibi yapabilirdik. Halbuki yapmadık, Çünkü dinimiz bize bunu emreder. İnsanlık ta bunu emreder. Papaslarm (telkinatı yanlıştır siz onlara uymakla hata ediyorsunuz. Söze “kıymet vermi- İ yen ve onu din kaydile mukay- | yet bilen sizlere çok yazık! Selâhattinin Obütün esirleri oüün bu kuvvetli beyanatı kar- şısında derin bir hicap duydu- lar ve yine sustular. Nihayet Kudus hükümdarı birsöz daha | fırlattı : — Buraları bizim ilâhımız olan Mesihin memleketidir, Onu niçin bize bırakmıyorsunuz? — Çünkü Mesih sizin değil bizimdir. Çünkü Mesihi olduğu gibi tanıyan, onu seven ve tak- dis eden bizleriz. Sizin tanıdığı nız Mesih kendi uydurmaniz | olan bir şahsiyyettir. Burada | doğan ve yaşıyan Mesih bizim- —— Yazen: Ömer Hıza EE e ia a kanama mm FEDAYİLERİ Siz çok yanılıyorsunuz !.. Söz ağızdan çıkar, papaslar onu geri aldıramazlar ez (ğin dir. Bu Mesih size değil bi inanır. Bu mesih iki kıbler peygamberine iman eden Mesi dır. Bu mesih kendisinden dat büyük kuvveti haiz olan o b yük şahsiyeti müjdeliyen Mesi tir. Siz o Mesihi bizim gibi tat sanız en büyük saadete er papaslara tapınmaktan, haçla boyun eğmekten, kendinizi bir falara kaptırmaktan kurtulurd. nuz. Size insanlık namına aciy' rum, Ziyafet nihayet bulmuştü Sultan ayağa kalkmış ve misafi lerinin fevkalâde izazını emredi rek ayrılmıştı. O gece misafirler çadırları da istirahat etmişler, sabahleyi Şam'a ilerlemişlerdi; Dünün € mağrur başları esaret hayali geçirecekleri muhite gidiyorlard Sultan : Salâhattin ise zaferit ikmal için hareket etmiş ve hamlede Taberiyeyi istirdat &i mişti, * Rebitl Âhırın son haftasındak pazar günü idi. Sultanın muzaf fer ordusu Taberiyeyi muhasari ediyordu. o Taberiyenin Fren) prensi Raymond harp sahnesi de değil fakat gaygil; kinindet ölmüştü. Taberiyedeapun karı# hükümrandı, Raymondun ki Esehiva kendisine, çocukları! dostlarına emniyet verilmesi mi kabilinde şebri tahliyeye hazır o! duğunu bildirmiş, Selâhattin b ! şartları kabul etmişti. Raymof dun karısı eşyasını toplıyar: ve adamlarının başına geçere İ şehri tahliye ederek şehir sultari tarafından işgal olunmuş, âsk: ler hareket etmiş, daha < soh i Akkâ şehrine doğru hareket et mişlerdir. Salı günü Taberiyeden h ket eden Selâhattin çarşamb günü Akkâya varmış, şehre han gi taraftan hücum edeceğini dü şünürken şehrin içinden geleri İ bir heyet emniyet istirhamı içir) müracaat etmiş, şehirdeki frenk" ler ikamet ile çıkıp gitmek ari sında muhâyyer (bırakılmış! bunlar gitmeyi tercih etmişle di. Müslümanlar şehre cuma gü nü girmişler, eskiden cami ikerl hiristiyanlar tarafından klisey! çevrilen bir mabette .cuma n4' mazını eda eimişlerdi.- Yüz 8: nedenberi Suriye Sahilinde kiri nan ilk cuma namazı bu idil Sultan Salâbattin burasını oğl! prens Aftal'in idaresine tevdi e! İ miş, daha sonra diğer şehirleri hareket etmişti. Nasri Hayfa, Safuriye karşı Kısariye, | sair yerlere giden askerler.bun ları zaptetmişler, Mısırdan har€ ket eden Adil Yafaya geler orasını kurtarmış, ve kardeşi © lan Selâhattinin emri dairesif de bu istihlâs hareketine iştir etmişti Bitmedi) |

Bu sayıdan diğer sayfalar: