4 Şubat 1931 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 4

4 Şubat 1931 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

s " mim ——a 4 — VAKIT 4-ŞUBAT 1931 VAKİT Etraflı proğram ihtiyacı Sütunlarda er lr Bir kin tezahürü Dünkü (Vakıt) : okuyanlar, bir ittifak hadise karşısında, hiç şüphesiz be- ettikleri bir nokta var: Memleket, nim gibi şaşmışlar ve nefretten ken her köşesinde imara muhtaç, halk dilerini alamamışlardır. Bu başlan her yerde, tenvir ve irşada müfte-8ıç bile bahsetmek istediğim hadi- Türkiyeyi dolaşanların kir. Asırlarca işlenmemiş, ihmal e-senin Balıklı Rum (hastanesinde dilmiş, hatta hayat ve kudret imem:| Türk doktorluğunun uğradığı haka ei cehalet ve hiyanet yüzün ozi ret olduğunu hissetirir. enmiş bir vatanın ihtiyaçları. © Meslek aşkından başka hiçbir elbette pek çok ve pek mütenevvi- sebeple elimyin bütün ide, il dir. Şehirlerini geziyorsunuz: Be-İme hizmet etmek olan bir mecmua: İediyeyi en iptidat bin bir ihtiyaç! yı (Rum doktorlar, Türklerin hiç- içinde buluyorsunuz. Her sinif halk); . z : ” la temas ediyorsunuz: hepsinin Pi EA ei See, b : : .İten müstağnidirler!) ei ZE damdan acaba bu küstah cür'e ihtiyaçları ve istekleri var. Su ge-iti neden, nereden aldılar? rüyorsunuz. Yanı başında halk su. , Risale, şahsi bir fedakârlikla! suzluktan muztarip; köye rasgeli- çıktığı halde parasız dağıtılıyor.) yorsunuz: bütün suyunu kadnıları, Yalnız bu feragat, maksadın sami- kızları sırtlarında testilerle taşır. miyetini, ilim aşkından başka ga- lar, fakat bir saat ötede feyizli bir/yeler peşinde koşulmadığını ispat Gelişi Güzel YAZAN: Ömer Rıza Dünkü vali, Denizden kümese G“ ve şık bir bahriyeli tanırdım. Bu genç iyi re- sim yapardı ve yaptığı amatörcu resimlerden bazıları gazetelerde arada sırada çıkardı. Bir müd- det sonra bu genç kaptan, ken- Leylâ uyandığı zaman ayni köye gelen başka bir misafirle karşılaşmış vt i iu ve bü tesadüf onü hayrete düşürmüştü. 2 desi karaya çekti, Sin Bu misafir onun Mehmede mektubunu gazetelerinin karikatüristi oldu. | eötürmek için gönderdiği hizmetçisi Daha sonra gözden kaybolan |idi. Ikisi karşılaştıkları zaman, hiz bu genci sorduk: metçi ona bir şey ale İşin oi idi ini j İetmiş, Leylâ, yerinden kalkarak kendi- dedil eya arr dir ia sükreğ oldtere Mz boz ala if VR m>mA 999 KE A miş, o köyden ayrılmıştı. matboat sütunlarında. çizgi çiz. Hademe onu takip ediyordu. eğe başlar, İkisi biraz uzaklaştıktan sönra Ley Evvelki gün bu esbak kaptan, |lâ heyecanla sordu: sabık memur, Jâhik karikatürist — Mehmet ne halde! elinde bir mecmua ile bizi zi- — Mağlüp oldu. Çünkü askerleri o yarete geldi, Bu mecmua (Tavuk) İnu bırakarak kaçtılar. dere ve geniş bir ova kol ve emek bekliyor. Geniş bir hintrelândın iskelesini geziyorsunuz: Vapurların gidiş ge- lişi denizin lütfuna bağlı. Köylü, şehirli okumak istiyor: Mektep, mualim kâfi değil. Hasta- var, hastalık var; doktor yok. Velhasıl sayılmakla bitmesine imkân olmıyan ihtiyaçlar. Bu ihtiyaçları her gören göz, an- lıyan kafa elbette lâkayit kalamaz. Binaenaleyh, her yerde ufak tefek te olsa bir gayret var. Vatanın dert- İerini kafasına göre anlıyan ve gözüne göre gören her aklı başmda vatandaş işi bir köşesinden tut- muş; ıslaha çalışıyor. Bir derdi bir cephesinden tedaviye (| çabalıyor. Fakat asırlarca mühmel bir vata- letmez mi? Balıklı hastanesi, ilim ve fennin dışında mıdır? Tutalım ki oradaki Rum doktorlar muhitin seviyesini geçmiş olsunlar. Bu muhal şart için de bile kendi etraflarındaki meslek faaliyetinden uzak kalabilirler mi? Kalmaları affedilmez bir kusur sa! yılmaz mı? Bu en soğuk kanlı bir ihtimal çerçevesidir. Fakat hakikatin man- zarası hiç te buna benzemiyor. Bir kere memlekette tababetin Rum şöhretleri bizimkilere naza- ran on kere aşağıdır. Mecmuayı çıkaran operatör ayarında onlar! hiçbir siması yoktur.. Bunu onlar da pek âlâ bilirler. Şu halde reddin ve redde takı- nım, teşkilâtı bozuk ve kifayetsiz bir milletin büyük ve bin bir ihti-! yacı böyle tek tek, parça parça ve| ekseriyetle gayrivazıh görüş ve anlayışlarla tatmin olunabilir mi? Görülüyor ki, bu münferit çalış- “malar, zamana ve günlük ihtiyaç-| lara uygun faliyetler büyük milli iş karşısında ne kâfidir, hatta ne de muvafıktır. Böyle sarfedilen e- meklerin, vücuda getirilen eserle- rin bir kısmı heder olduğu gibi, ek- seriyetle didinmeler biribirinin kuy vetini kırarak neticenin bir hiçten ibaret kalmasına da sebep oluvor. Büyük milli iş muvacehesinde, yani vatanın imarı, milletin mede- ni sây, tahassüs ve tefekkür tarzı- na intibakrnı temin işi muvacehe- sinde yapılacak büyük tedbir, en ufak kuvvetleri de ihmal etmiye- rek hepsini toplamak ve muayyen hedeflere sevkederek tedricen ga- yeye erişmektir. İktısadi sahada, irfan sahasın- da, mfküre yolunda geniş bir çer çeve içinde bütün milli işleri top , onları tasnif ve tertip et- mek ne kadar lâzım ise, onları za- man zaman etüde ve tahlile tâbi tutulacak bir program dahilinde yapabilmek için de en ufak bir kud lan hakaret kuyruğunun hakiki se- bebi nedir? Uzun düşünmiye, dolambaçlı yol! lardan gitmiye ne lüzum var? . Bu- nun sebebi birdir, illeti taktir. Türk düşmanlığı. Kara yürekleri, gece vicdanları hiç dinmeden sızla tan, zorleyan, kanatan düşmanlık. Bu azgın his, gönüllerde bazan kor ku bendini aşarak taşıyor ve işte böyle bulanık, kirli izlerle ortalığı dağılıyor. Gayz, bizim hakkımız, kin bi- zim çektiklerimizin en tabii mirası iken, tarihin bunca ders ve ibretle- ri önünde bile kalbimizden çkar- mağa çalışırken, Balıklıda hortli- yan bu ifrit sabrımızı tüketirse ye- ri değil midir? Gerçi bu gayzın görünüşünde ezilmiş bir engerek (© kıvranişının mustarip halkalanışı sezilince, yü-! rekler serinliyor. Fakat biz memle- kette candan bir anlaşışın. varlığı») İ ismini taşıyordu."Kaptalıktan da tavukçluğa kadar iş, güç değiş- tiren bu genç, muhakkak bir rekor kırmıştır. Allah verede bu Tavuk ve yumurtaları cilk çıkmasa... > Bir iltifat Mbit cemiyetinin verdiği baloda bulunamadım Fa- kat bu münasebetle yazdığım bir yazı o gece çıkan balo ga- zetesinde intişar etti, Eyi ki bu yazıyı (yazmışım. Bu yüzden Akbaba sahibinin iltfatına uğ- radım. Yusuf Zıya o yanda mizah muharrirlerini biraz bâtırır yollu (dusunun. geçmesi üzerine buradan ç- kalem salladığım için bana ilti- fata lüzüm görmüş. Yalnız o bir noktaya edeyim; . Ben ; mizah muharriri derken aziz köylümü kastet- memiştim. “O “başmubarrirleri- dönüyorum. Etraf şiddetli bir tarassut mizden ve bir kaç gazeteye birden sabip olduğu için Türki- |demiyoruz. Fakat ilk fırsatta çıkıp gi-| lerin |deceğiz. yenin “Lord Northeliff,, den dir. Toplu İğne ik, y aile” BİLİYOR MUJUNUZ eyi Yazan : Salik Murar SÜT NEDEN EKŞİR? Sütte Asitlâktik (süt hamızı) bak'İderiz. nı istiyenlerdeniz. « Hrdutlardaki|tirisi denilen bir nevi baktiri (maya) sulh, niçin memleketteki sinirlerde! hasıl olur. Bu maya sütün şekerini de başlamıyor. Kat kat zincir buka|asitlâstik denilen bir hamıza tahvil e-|ve birkaç ekmek ile dönmüştü. ğıları içinden nasıl kurtulduğumu|der; bu hmaız ise pek ekşi bir şeydir. zu yanı başımızda seyredenler ol- sun, bu aptal gaflete düşmeseler!... Geçen unutulur, fakat unutulma RADYO MEVCELERİNİN SÜRATİ NE KADARDIR? Radyo mecveleri ziya süratile gider reti ihmal etmiyerek bunlardan en |ması lâzımgelen bazı mucizeler var) ziyanın sürati saniyede 300/000 kilo. büyük işleri başaracak coşkun ener- jiler yaratmak ta elzemdir. Ancak böyle geniş ve her za- man her noktasında çalışılan bir program iledir ki milli meseleler bi- rer birer sökülür, ve malüm, müs- pet bir yolda muvaffakiyetlere va- rılır. Nâzım Ali Elektrik Şirket tezyidinde musır, İhtilâfı vekâlet halledecek Elektrik şirketi, elektrik Wc- retlerinin artırılması hakkında teşebbüste bulunmuş, fakat ta- rife komisyonu bu teklifi iki üç celse münakaşadan sonra red- detmiştir. Şirket, noktai nazarında israr ettiği için mesele Nafia vekâle tine bildirilmiştir. Elektrik şirketi umum müdürü evelki gün Ankaraya gitmiştir. Orada Adalar elektrik şirketi işile meşgul olacaktır. tarifesi ki onlara karşı gözlerini kapayan" lar, yarın yeni şimşeklerin keskin ışığı ile kör olurlar! Seyyah — Azizim Bican Efendi, kar- nım fena halde aç. Ne yapsam bilmem ki?.. Lokantalarda fiyat- lar, ateş mi ateş... — Haydi bir simit alıp yiye- yim, onun da mideye zarar ver- diğini meşhur insan fırıncısı kimyaker Nureddin Münşi Bey söyledi; korkuyorum. | i işaret |radım ve buldum. Onunla ikimiz, iki N Jonu buldum. Sen yalnız su ve yemek metredir, Radyo mevcesinin de buna teheyyiçti. İçinde senelerin alevlediği yakın süratle seyrettiğini . tecrübeler|aşk, bütün şiddetile yanıyordu. Macera göstermiştir. — Ya kendisi! — Kendisi kurtuldu. — Kurtuldu mu? o halde nerede. | — Anlatayım. Ben mektubunuzu £| tirdikten sonra efendimin yanından bir lâhze ayrılmadım. Kinanenin maktul düştüğü muharebeden sonra düşmeni mukavemet için hazırlık başlamış fa- kat askerler karargâhı bırakıp kaçmış lardı. Amr, Fistata ilerliyorken karar gihta Emirden başka bir kimse yoktu. | Bunun üzerine kendisi de karargihı bırakıp çıkmağa mecbur olmuştu. Leylânm rengi uçmuştu. Kalbi şi1- detle çarpıyordu. Onun adamı devam etti: — Emir karargâhtan çktıktan sonra yürümüş, yürümüş şu Mukattam dağı nın eteğindeki bir harabeye girerek ©-| rada saklanmıştı. Maksadı düşman or- kıp gitmek ve Hazreti Aliye iltihak et mekti. Ben Emiri merak ettiğimden a- gün, susuz, ekmeksiz kaldık. Ben ihtifagihtan çıkarak sy ve ek! mek tedarik ve tekrar oraya altında olduğundan heniz bir yere gi- — Bugün yine su ve ekmek tedari- ki için mi çıktın? | — Evet, ayni zamanda Emirin bir mektubu kaybolmuş, onu Re, — Onu aramağa hacet yok. Çünkü! tedarik et ve beni de onun bulunduğu yere götür. — Bana kalırsa siz gelmeyiniz. Bel ki nazarı dikkati celbedersiniz.. — Ortalık iyice karardıktan sonra gi | — Pek âlâ! Hizmetçi geri dönmüş. Bir kırba su Ortalık karardığı zaman hizmetçi ön den, Leylâ geriden gidiyorlardı. Meh- met gerçi menküp bir halde idi. Düş manları onu yenmişler, onu yıkmışlar- dı, fakat Leylâ kendisini ona yaklaştı ran adımlar atıyorken son derece mü- —14— Mukattam dağının eteğindeki bir harabeye iltica etti kadar uzun geliyor. Fakat eski se yatıştıracağına ve söndüreceğine ri ne kadar parlıyordu. y Yol kose da değildi LAYIN TEE metçi bir sant kadar ilerlediler. l İtan muazzam dağ, gecenin karanlı? sinde sezilmese belki yollarını 99” caklardı. Arada bir takım çadıris” kulübeler arasından geçmişler. yi yet dağın eteğine varmışlar ve hif kım harabelerin enkaza Si Mehmedin aç ve susuz olduğud! * Tıyan Leylâ, ona bir an evvel ka istiyordu. Onun İçin karanlık yi yol arıyan hademeyi mütemadiyen, * le yürümeğe teşvik ediyordu. . | Nihayet, sadık hizmetçi ona döne | ve: — Vardık! demişti, ğ Bu bir tek kelime, Lejlâyı hey la titretmişti. Leylâ, olduğu yere #İ jlanmş gibi idi. Adım atamıoyrdu. we medin karşısına çıkmak onu koi i yor gibi idi. Sanki ilk defa olarak” nunla konuşacakt, O kadar utan ve ürküyordu. 1 Leylâ, bir saniyede kendine gel lilerlemişti. Girdikleri yer yıkık, d bir harabe idi. Hizmetçi ondân” girmiş, onu dışarda bekletmişti, Fi lâhze sonra hizmetçi dışarı çıkmış, kasından seri adımlar duyulmıf Mehmet geliyordu, Leylâ da koştu. hasretzede âşık biribirlerine ra ve ağlaştılar. Mehmet, hem Ley di bulmaktan doğan bir heyecanla, de menkübiyetinin içinde birikti: hüsran İle ağlıyordu. Leylâ; ondan! vel kendini toplamış ve onü teskin& Tışmıştı: — Keder etme Mehmetl. Tali gün onların yüzüne güldü 158, Yöğn senin yüzüne güler. Eskisinden ziz olursun. , — Belki! Fakat bütün dostlarım" düşmanlarım bana gülüyor. Hepsi Osmanın bana bir valilik haklı olduğunu söylüyorlar. Hepsi * benim Ali davasını çürüttüğümü ve sırın ziyama sebebiyet verdiğimi ediyorlar. Bunların hepsine karşı cup bir vaziyetteyim, —— — Sen bunların birine de ehi verme! Gençsin ve istikbalin açıktı” Bu sözleri Mehmede teselli vefmi değildi. İki hasretzede aç, susuz ve gun o'lduklarını unutmuşlar, ayrıl! ları gündenberi başlarından geçen" anlatmağa başladılar. Mehmet, dinli Leylâ söylüyordu. Mehmet, söylü Leylâ dinliyordu. Sabah olmuş, an€ o zaman âşıklar açlıklarmı, rmı ve yorgunluklarını hatı biraz ekmek yemişlerdi. Mehmet 8 nı, yere yaymış, ve Leylâyı harabefi bir köşesine çekip uyutmuştu. Kend de bir iki saat istirphat etmek macbi” yetinde idi. Çünkü o gün firar Dd bir çare bulmak mecburiyetinde idk Tarla geçen günler, aylar ve yıllar ne Bican Efendi ve rüfekası: Karın doyurmak meselesi | —Bir tabak piyaz yiyeyim, fakat Arnavutlukla münaseba- tımızı kestik keseli piyazları iyi yapmıyorlar. (Bitmedi) — Maruf B. azizim, doğr” Liman Şirketine koşl Hamdi B. nefis yemekler ucuz ucuz satıyor...

Bu sayıdan diğer sayfalar: