3 Mart 1931 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 4

3 Mart 1931 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

4 — VAKIT 3 MART VAKİT © Fransız lisam tehlikede mi? Sön günlerde bazı Fransız gazetele-! ri Türkiyede fransız lisanının mevkii tehlikeye düştüğünden bahsederek te- lâş etmeğe (o başladı. Bu gazetelerini neşriyatına göre türkler mekteplerde fransızca yerine ingilizce ve almancayı tercih ediyorlarmış. Bu hal yakın şark- ta Fransanın manevi mevkiini tehlike- ye düşürmüş. Onun için şimdiden va- ziyeti nazarı dikkate alarak tedbir al mak lâzım gelirmiş. i Fransız gazetelerinin güya Fran. © sanm elinden manevi omüstemlekeleri! almıyormuş gibi gösterdikleri bu telâs-| Tarı görenler icin hayret etmemek müm-! kün değildir. Bir defa türk mekteple.| rinde ingilizce ve almancanın fransızca ya tercih edildiği iddiası-yanlıştır. Orta| mektepler ile liselerde ingilizce ve al tanca nasıl beynelmilel bir lisan ola- rak tedris ediliyorsa fransızca da ayni derecede ehemmiyetle türk gençlerine okutturulmaktadır. Türk hükümeti! © mâzarında bu üç dilin hepsi de müsavi bir vaziyette tutulmakta, yalnız talebe bu lisanlardan birinin intihabı o husu- sunda serbest bırakılmaktadır. Fakat z talebe takip etmek için intihap hak- © kanı istimal ettikten sonra artık tercih) ettiği lisanı öğrenmeğe mecbur ve mü- kellef kılınmaktadır. O halde acaba fransız gazetelerinin maksadı nedir? Türk mekteplerin- de fransızcanım tedrisini mecburi kıl. mak, almanca ve ingilizceyi talebenin ihtiyarma bırakmak suretile hükümeti fransızca için hususi bir imtiyaz tanı. mağa sevketmek mi istiyorlar? ! Eğer böyle ise bundan daha gülünç bir şey olamaz. Cümhuriyet Türkiye. sl hiç bir vakit türk vatanını filân ve-| ya filân milletin manevi müstemlekesi| addedilecek bir vaziyete sokmaz. Türk mekteplerinde fransızca, ingi- Tizev, almanca gibi bugünkü ( medeni- yel âleminde yaşıyan diller (talebeye ol uttüruluyorsa bu filân veya filin milliyet harsini Türkiyede neşretmek için değildir. Bu lisanlar o talebenin hayati ihtiyaçları noktasından lüzum- lu olduğu içindir ki mektep programla- rma konmuştur. “Talebeler orta mektepe, veya liseye ilk girdikleri zaman bilâhare intihap edecekleri meslek veya san'atı nazarı dikkate alarak üç lisandan hangisi ken. dileri için daha (faydalı olacağını hükmederlerse onu tercih ederler. Bu tarzda bir tercih talebe için en hayati bir hakkın, ayni zamanda bir zaruretin icabıdır. Eğer mekteplerdeki türk talebenin ekserisi ingilizceyi veya almancayı ih-! © tiyar ve tercih ediyorlarsa, fransızca öğrenmeğe heves eden talebenin mik- tarı günden güne azalıyorsa o bundan! dolayı türk hükümetini, veya türk mil- Tetini mes'ul tutmak mılâzım gelir? Ol sa olsn bu vaziyet medeniyef alâminin bugünkü ihtiyaçları karşısında türk ta- lebesinin ingilizce ile almancanın fran- sızcadan ziyade kendilerine faydalı o- Tacağını düşünmelerinden weş'et ede- bilir. İşin asıl hakikatine gelince, türk hü- kümeti henüz mekteplerde ecnebi Ji. sanlarının tahsili noktasından icap «- den tedbirleri tamâmen © almamıştır. - Bilfarz Yunan hükümeti 23 kânunue- vel 1930 tarihli bir kanun ile Yunan| çocuklarına ilk tahsil derecesinde olan ecnebi mekteplerine devam etmeği me. netmiştir. Bu suretle ilk tahsili sade a €e yunan mekteplerine hasreylemiştir. Bu yolda bir tedbir almak Yunanistan-| dan ziyade Türkiye için mübrem bir ih- h i tiyaç olduğu halde şimdiye kadar mem . Teketimizde böyle bir kanun © yapılma. maıştır. Binnenaleyh Türkiye mektep lerinde ecnebi lisan tahsili noktasından almacak bir tedbir varsa o da bir gün bile vakit geçirilmeksizin böyle bir ka- nün çıkarmaktır. Türk (yavrularının daha ana dilleri ile okuyup yazmak öğ- renmeksizin her hangi bir'ecnebi lisa- ni öğrenmeğe mecbur o edilmeleri gibi 1931 Kararsızlıklar içinde ral Karolun memleketine avdet ederek oğlu Mihal- dan tabtı alması sıralarında genç hükümdarın iş başına geçmesin- den bir çok muvaffakiyet ümit edenler, bu ümidin ne kadar yanlış olduğunu çoktan anladılar. Karolun pederi “Ferdinand, bugünkü günde ikiside vefat et- miş olan “Bratyano,, kardeşlerin himmetile memleketine salim ve nafi bir siyasi mecra vermeğe muvaffak olmuştu. Ferdinand'ın vefatından sonra büyük Biratyano'nun ölümü, kü- | çüğün ağabeyi kadar azim gös- | terememesi Avereskonunu elin- de kuvvet olmadan diktatörlük | teşebbüsünde bulunması memle- ketin vaziyetini tamamen sarstı, Karolun avdeti ise bu: vaziyeti ıslah edemedi. .;. Sırbistanda kral Aleksandr Romanya kralından daha ziyade mavaffakıyet göstermiş ve Hırva- tistan ile Slâvonya Üzerinde eski Sırbistann hâkim olması için Belgrat. diktatörlüğünü tesis et- mişti, Diktatör kral iki seneye yaklaşan bir tecrübe devresi geçirmiş bulunuyor. Hali hazırda gerek Hırvatistanda, gerek Slo- venyada suri bir sükün mevcuttur. ; Maamafih bu süküna aldanarak eski Sırbistandan çok façla münevver ve mütemeddin olan şimal Slâv- larının artık Belgrat elinde ba- zice olacakları zannedilmemeli dir. Görülen nisbi sükün, bir o- yuncak devresinde bulunulduğuna alâmettir. Bu sükünu takip ede- cek feveranın her halde Belgrat lehine olmıyacağı tahmin edile- bilir, “e Sofya hükümeti ne garbinde- ki Sırbistan ne şimalindeki Ro- manya nede cenubundaki Yu- nanistan ile uzlaşamamaktadır. Bunun sebebini Nöyyi omuahe- desinin ağır kayıtlarında arama- lıdır. Üç taraftan sıkışan Bul- garlık kejdini a'tında bulundu- gu ağır baglardan kurtarmak için çırpınmakta baklıdır. Mali vaziyeti fena, iktisadi. vaziyeti meyus o'an bir memleketin ih- tilaçlar içinde ömür geçirmesi kadar tabii biş şey olamaz. Bu- halın islâhı Nöyyi muahedesin- deki ağır şartların hafifleşmesi ile mümkündür. Halbuki Fran- sa dört kardaş muahedenin hiç birisine dokundurmak istemiyor, Dediklerimiz hulâsa edilecek olursa Şimali Balkanlarda hiç bir istikrar olmadığı ve vaziye- tin müphem ve endişeli olduğu neticesine varılır, AM Goyur Sakal ve bıyık Vaktile herifin biri Adabızurafa is- minde bir kitap okuyormuş. Kitabın bir fıkrasında şöyle diyormuş: “Her kimin sakalı bir tutamdan fazla olur- sa ahmaklığına alâmettir. Kendisi de uzun sakalli olan bu adam fıkrayı o- kuyunca duraklamıs. Kitabı önüne bi- İrakmış. Eli ile sakalını tutarak ölçmüş! filhakika sakalını bir tutamdan bir parmak kadar fazla bulmuş. Ve daha evvel bu fıkrayı nasıl olmuş ta görme- miş duymamış bulunduğuna şaşmış. “Demek ki bu fıkrayı bilenler ve benim sakalımın uzunluğunu farkedenler şim idiye kadar hep bana ahmak nazarile imâkmış!,, diye canı sıkılmış. Ondan son İra artık böyle yüzünde bir budalalık İnlâmeti olduğu halde gezmek isteme- miş. Yerinden kalkmış, Sakalını bir parmak kadar kesmek için makas ara mış. Aksilik olacak bulamamış. Berbe- re gidip biraz kısalttırmak ta hoşuna gitmemiş. Onun için başka bir çare dü şünmüş. Nihayet bir çare hatırına gel» miş, Şamdanda yanan bir mum var- imiş. Sol elile sakalmı avuçlıyarak sağ eline aldığı mumu sakalma yaklaştır.! mış. Ucundan yalnız bir parmak kadar! yakmak istemiş. Fakat ateş sakalını tutan eline sirayet edince can acısı İle derhal geri çekilmiş, Bunun üzerine! bütün sakalı ateş almış ve yanmış! O vakit artık kitapta okuduğu fıkraya! hak verdiği ve kendi kendisinin ahmak: lığına hükmettiği için bu defa tekrar kitabı eline almış ve okuduğu fıkranın! yanına kendi kalemi ile “Mücerrep- tir!,, diye işaret koymuş! Dünyadaki tahavrülün derecesine dikkat ediyor musunuz? zurafa kitap- ilarına yazılmamakla beraber eskiden! bir tutamdan fazlası ahmaklık alâme- ti addedilen sakalın şimdi kendisi he- İmen öyle bir telâkki uyandırıyor. Eski- iden erkeklikte kemal işareti gibi sayı» lan sakal artık bir nevi eskilik ve geri- lik alâmetidir. Bunun için yeniden sa- kal salverenler de hiç görlinmemekte- dir. Şüphe etmemek lâzımdır ki bir gün gelecek şimdi sakal hakkmdaki bu te- lâkki bıyığa da sirayet edecektir. Dün- yanın gidişine göre şimdi . sakallarını tıraş edenler gibi bir gün bıyığını tıraş edenler de o kadar çoğalacak, bilâkis bıyıklı insanlar o kadar azalacak ki biyıksızlar bıyıklılara bakarak bunla- rın an'aneperestliklerine ve belki de ah maklıklarına bayret edeceklerdir! MM. A Ekspres hattında aktarma devam ediyor Edirmede birkaç gün evvel tekrar (o yükselmeğe başlıyarak yeni bir tuğyan endişesini uyan- dıran nehirler yavaş yavaş çe- kilmeğe başlamıştır. Su istilâsı- na maruz kalan Bosna köyündeki fakir halka idarci hususiye tara- fından ekmek tevzi edilmiştir. Bulgaristanla aramızdaki şi- mendifer hattı henüz tamir edi- lemediğinden ekspres yolcuları otomobil ve otoderezinle Edirne- ye gelmekte ve tekrar trene geçmektedirler. Tamiratın iki gün içinde bitirileceği ümit edil. mektedir. Tamirat ikmal edilin- ciye kadar Avrupa ekspresleri sabahları saat altıda şebrimize geni Avrupa postası da 'itiyon - Selânik * Niş yoliyle sev- kedilmektedir. r ican Efendi ve rüfekası: Ölü yıkayıcılık! İple İREN EL Yİ Ölümde intizam Belediye yeni teşebbüslere giriş imiş. Bundan sonra her yere cenaze! gömülmiyecek, şehrin mezarlıkla- rı düzelecek, serviler kesilmiyecek- miş. Başka bir karara göre de, ar- tık ölürler şehreminliğinin yıkama yerlerinde gasledilecek, cenazeler orada kefenlenecekmiş. Ne yalan söyliyeyim, gazeteler- de bu haberi okuyunca, içimden bir damar kopmuş gibi yeri belirsiz bir sancı duydum. Şimdi tahlil e- dince, anlıyorum ki o damarı açan neşter, iki yüzlü bir bıçaktır. Evet iki türlü acı duyuyorum. Çünkü bu işte iki taraflı acayiplik var. Bele- diye, acaba bütün işlerini bitirmiş, dirilere karşı borçlarını ödemiş te sıra ölülere mi gelmiştir ki bu tu- haflıklara baş vuruyor? Yaşamak vasıtalarının en ba şında gelen su, mikrop yuvası, ek- mekler hamur, yağlar karışık, yol- lar bozuk, sütler pis, lâğımlar tı- kalı... hangi birini sayayım... bin- Terce noksan ortada dururken böy- le garip teşebbüsler karşısında ir» kilmemek mümkün olur mu? Bun- lar öyle noksanlar ki herbiri ayrı ayrı hayatımızı tehdit ediyor, ca- nımıza yer yer görünür görünmez tuzaklar kuruyor. Belediyenin va» zifesi, vücudünün mana ve sebebi dirilerin rahatını temin etmek, ve ancak sağların işleri bittikten son- ra ölüleri ve mezarlıkları düşün- mektir. Bunları parasızlıktan, ida- resizlikten oyapamıyanlara, hiç ol mazsa böyle aykırı ve sipsivri ha-| reketleri ile bizi incitmemek düşer, vazife ve borç olur. Ölülerin umumi yerlerde yıkan- masından müspet ne fayda hâsıl 6- lacak? Sıhhi endişelerle mi bu işe girişiliyor? Basil saçan teneffüs bit tikten sonra zaten tehlikenin bü- yük bir kısmı kendiliğinden kalk- İmiş olamaz mı? Haydi bulaşık has! talıktan ölenlerin cenazeleri için! bu usulü makul bulalım ya hiçbir! sirayet tehlikesi göstermiyenler ne olacak? Kendilerine kan ve bütün ömrümüz, kalbimizle bağlandığı- miz sevgili vücutlar, ecele teslim! olunca,'son şefkatten de mi mah-| rum kalacaklar. Hepimiz aile kö- künde birer filiziz. Sevdiklerimizin son hizmetlerini yapmaktan acı bir lezzet duyarız. Gözyaşları ile ısla- nan bu emek, yarın ruhumuzun, yarasına ıslak ve uyuşturucu bir sargı gibi sarılır. Niçin bu teselli- den kendimizi mahrum etmeğe kal İkışıyoruz? Mezarlıkların tahdidi çok hak- lı bir iştir. Bu noktada istedikleri! gibi hareket etsinler. Fakat kaybet tiğimiz demlerde sevgilerini daha kuvvetle duyduğumuz ölülerimize ilişmesinler. Yahut ibtiyari bırak- sınlar. İstiyen belediye gasilhane sinâs yıkatsın istiyen, cenazesini Belediyeye yapılacak çok iş kal! mıştır. Eğer onlar düşünülse, bu! Gelişi Güzel Belediye faaliyette Bisek gazetelerin, birçok şehir meclisi azasının line göre Terkos suyunun için- de sıhhat ve hayatı tehdit eden her şey vardır. Celâl Muhtar Beyin sultan Hamit devrinde yapmış - olduğu bir tahlile görede Hamidiye su- yu içilir bir nesne değildir. Şehirde tifo vardır, ve sıhhiye müdürünün bermutat tekzip et- tiği bu haber karşısında rahat ve huzurla su içebilmek değme ümmeti Muhammede nasip olmı- yor. Halkın geçeceği yollar çabu- cak yamrı yumru oluyor. Para yok diye yeni işlere başlanamı- yor, eski işlere devam edilemi- yor. Bu suretle şehrin zinde sıh- batli halkına bir hizmette bulu- namıyacağını anlıyan belediye yarı ölülerle ahiret - yolcularını düşünmeğe karar vermiş görünü- yor. Darülâcezeye dair yapılan uzun boylu sohpetlerden ve ölü- leri yıkamak için vücuda ge tirilecek tertibattan buna anlı- yoruz. Hiç olmazsa bu olsun ve İs- tanbul belediyesi Istanbul halkının “kadrini senği musallada,, bilsin! Toplu Iğne Emlâk sahtekârlık işi VUS tarafı inci sayfamızda) ölmesi üzerine hükümete intikali lâzim geliyordu. Fakat rahibeler- den birisi kendisini “Leopoldin. benim,, diye tanıtmış alâkadar mahkemeye gösterdiği sahte bir pasaportla bu hastaneyi mek- tebe vakfettirmiştir. Yene baş ka bir rahip 8-9 sene evvel ölen “Antüva Glavani,, olduğu- nu iddia ederek Üsküdarda (32) parça emlâki buraya mal ettir- miştir. Yene diğer bir rahip Kıbrısta ölen ingiltere avukat- larından birisi yerine kendisini ikame etmiş ve Parmakkapı ci- varından bulunan emlâki üzerine ve bittabi mektebe vakfettirmiştir. Bundan maada diğer bir Avustur- yalı başrahip de kendisini bir başka Avusturyalı yerine ikame etmiş Kızıltoprak ve Galatada bulunan bazı emlâki Sen Ben- uaya tahsıs ettirmiştir. Bu em- lâk arasında Sent Pulşeri mekte- binin bulunduğu rivayet edil mektedir. üre arasan sa vee aramam ne süs “A0 BenEM a lülere yıkanma yerleri inşasına kal türlü garabetlere zihinlerde yer kal! mazdı. Dirilerine yıkanacak temiz bir tek hamam yâpamıyanların, ö-'mez. rasaanaa satsa 1ameesan 001000110 20u 084 era sanan kışmaları dünyayı kendimize gül“ dürmekten başka bir netice ver- Seyyah milli terbiye prensiplerine o tamamen muhalif olan bugünkü usule nihayet vermektir. Nİ Bican Ef, — Hayır efendim, ölü ye. kamak elimden gelir. Artık ölüleri siz yıkayacak imişsiniz de. | 2 — Efendim, işsiz kaldık, münasip | bir vazifeye tayinimizi rica ediyoruz. Muhittin B. — Ne yaparsınız, eliniz- den ne gelir? Bican Ef. — Efendim bendeniz vak- Muhittin B — Bu asırda belediye tile mahalle imamlığı etmiştim... dairesine Imam mı tayin edeceğiz?

Bu sayıdan diğer sayfalar: