March 6, 1931 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5

March 6, 1931 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— —5 — VAKIT 6 MART 193) — “Mazi Ve Toprak Olan Büyük Kıymetler ve pine muharriri Ömer Seyfettin bundan 11 sö uh Memleketin genç evvel ölmüştü , Seyfettin son günlerini nasıl geçirmişti? Omer Seyfettin için Evvelâ kalemimin ucuna “Za- vallı Ömer, terkibi geldi. Son ra çok samimi olan bu kalp Sözünlün Üstüne şuurun aydım- lığı düşünce, © utandım. Ona bir merhametsizlik etmiş gibi içim sızladı. Evet, o büyük &- dın zavallı sıfatile birleşmesi- ne imkân yoktur. Hafızamda, gönlümde Ü- mer, bir türlü mazi olamıyor. Dilim öldü der, aklım buna nanırken, hissim inkârla hr- Şo Tr ve: Mal o ölür sp Diye haykırıyor. Onün bende kaç türlü inti- bar var! Sam'atkâr (Ömer, dost Ömer, meslektaş Ümers- Öyle sanıyorum ki her cephe de ayni onun kadar değişiksiz görünen pek 47 * dam vardır. Sanatkâr Ömer, şan Ömer, kendini okuyan yi ne derin bir sahife idi. Onu yakından tanıyanlar birkaç kişi müstesn — ça va bir bahtiyar tı ii her lezzeti ta e srde değildi. 0 kahadan durulmazdı. B larını gıdıklıyan keskin Ze- kâsile ortalığı sarsar, gül ldüre aşinalarını kırıp in Et. el, onu böyle “hiffete,, sevkeden derin, am- bir ıstıraptı ve öyle sanr- ni Gil bir az da o İç aki acıy' ve için neş'e klorforumunu kul Janıyordu. Yukarıda Ümer için zaval- lı sıfatını kullanmak isterken duyduğum elemi kaydet tim. Zavallı o değild hı biziz, ki onu genç yaşında, daha birçok eserler o verecek bir-zamanda parlak bir.zeval güneşi gibi kaybettik. Ömer Seyfettin, belki mu- hitin mankörlüğüne (kurban olacak ve sade aşinalarının hafızalarında yaşıyacaktır Be reket versin onun kıymetli ars kadaşı Ali Canip, bir mezara beslenmesi kabil olan bütün lanışların en ülvisini gös- e Eserlerini topladı, neş- retti ve hâlâ da bu ye ,. Hatta gazeteler» Yaşam ey dönüm, leri de onun (ikazımın mahsulüdür. hiç de vefalı bir n onun İti- yatları da hatalı bir hüküm apre pi egeli m bir & hatta her dr peiyetti Sim bi dam, başka bİ Se cülükteki biraz evel mu- vah di. Milliyet ve sonra kızıl der, zir saydığı bir kani sonra faydalı diye im di. Milliyet ve trüket sebat (hayretle yeridir. Ömerin san'atı hakkında ben, bir şey söylemek 9 miyorum. Hocam Ali Canip elbette bu noktayı çok daha iyi ve daha ihatalı bir kalem!e izah edecektir. Yalnız şu kö“ darrnı söylemekten kendimi â- Yamıyacağım; edebiyatı cedide denberi onun kadar “Cihani,, bir şahsiyetimiz yetişmemiş” tir. Üslübunda yüksek bir kıymet yoktur. Fakat o dü üşü harikası neslimizden iç bir dimağa nasip olmamış” tır. Yeni hikâyeciler (hatta anaçlamış kalemler üzerinde ki tesirini görmek için ise per- tavsız kullanmağa bile lüzum kalmaz. Bir ölüm karşısmda tabii sayılan elem hissinden bu yazıda eser bulmayınca şaş- mayınız. Asıl beni ona acır görürseniz hayret (hakkınız. dır. Kimin kime acımasını is. tiyorsunuz?... Ben ona fati- halar okuyan bir ölü, o meza- rından yaşıyanlara hükme den bir “lâyemut,, .... SEYYAR inasebetile bundan dokuz sene evvel ide üstat Hüseyin Rahminin dediği gi: | Ömer Seyi Canip B pe ei Ömer Seyfe ( Ömer, 1884 te doğmuş, 1903 te mek Balkan harbine iştirak etmiş sonra asi muallimlik yapmıştı. 1920 de hastala eden bu kıymetli muharrir ayni sene tanesinde ve büyük bir hezeyan içinde Fransızca, Almanca ve Macarcaya 6 mart 1920 cumartesi günü, Türk edebiyatı için meş'um bir tarihti Çünkü o gün bu millet, küçük hikây yazmakta yekta bir evlâdını kaybett Unutmamalı ki bu kaybolan zekâ edi bi lisandaki cereyanı meş'alekeşiydi. Yeni lisan unvanı altında, arapça a&- cemce kaidelerden, kurtulmuş » güzel Türkçeyi ilk defa tahayyül eden odur, ve higi şüphesiz ki bu tahayyülü pek zengin nümunelerle, büyük bir zevk ve kudretle ilk tahakkuk ettiren gene ken disidir, Ömer Seyfeddinin vefatı mü- bir mecmuaya yazdığı mütaleanamesin : “Ömer Seyfeddin ile Türk hikâye. in pek feyizli bir istikbali üful Yarahbi, o ne canlı bir gençti, o ne neş'eli ve velüt kalemdi... ... kında muhtelif zamanlarda muhtelif gazete ve risalelere çok şey © yazdım. Burada bunları tekrar etmeten ziya- de, hülü bir muamma olmakt kur. tulmıyan ölümü hakkında malümat, vermeyi faydalı buluyorum; hatıra def terimden ona ait olan şu satırları çı. karıyorum : Pazartesi, 23 şubat 1920 — Dün gece Ömer bizde idi. Mektepte hastalanmış. Anneme: “Hanım teyze, Canip gibi ben de sıtmaya tutuldum galiba, başım ağ- rıyor, diye şikâyet etti. Annem: “Ah evlâdım, mevsim kış, sokaklarda geç kalıyorsun, kendini Üşütüyorsun, dur sana ıhlamur kaynatayım. İç, erkence kçe geç vakte kadar oturur, kah. arla konuşurduk. Bu gece müte. ın: “başım başım, başım çok ağ. dan başka bir şey söylemedi. u içti, ellişer santigramlık iki imesi aldı, hemen yattı. geldi kahali madiye! yiyo” yağını Yatağını sobalı oda Şimdiye kadar Ömer Seyfeddin hak-! i, Ömer hakikate: yat,, dedi. n hasta. Bizelle olmaz, dedim Tevfik Rüştü Neşet Gece yarısına kadar annemle beraber|“gözlerim iyice görmüyor, sen oku, de- Jömerle gelecekti. Galiba unuttu. Ya- azin ölümün bugün yıl dönümüdür . anlatıyor : me” 5 İfaçları, yere düşen gölgelerini alaca- rün. tin merhum tebi harbiyeden mülâzimlikle çıkmış. kerlikten istifa ederek muharrirlik, nan ve mütemadiyen başından şikâyet nin bir cumartesi gününde fakülte has- hayata gözlerini Yumdu. Eserleri naklolunmuştur.J imiş, ya çok silrerse., hiz çalışarak pa ra kazanır adamlarız, mektep, gazete ne olacak. Ömerin hali malüm, her $e- mübalâğalandırır. Haştalığı ehem- miyetli bir şey değil, fazla heyscanal düşüyor. Kendisine bakmak için mu vakkat bir hizmetçi tuttuk. Çarşamba, — 25 şubat 1920 — An, inemle beraber erkence Ümere gittik. Hastalığından korkuyor, Fazla heye, can gösteriyor, Teselli ettim. İstanbu ja inmek mecburiyetinde idim, vapur. da Doktor Teyfik Rüştüye rasgeldim, halini anlattım, “çok şey, dedi, yarın, Neşet Ömeri alır, beraber gelirim. Geç vakit döndüm. Akşam gazetesi al mıştım, okudu, öteberi konuştuk, öyl sanıyorum ki hastalığı ehemmiyetli, Jbir $ey değil, bir iki güne kadar geçe) cek. Fakat kendisinde teheyyüç fazla. Perşembe, 26 şubat 1920 — Ömer, hep öyle, başından şikâyet ediyor. Buj tuk, baktım: Jâf olursa aldanıyor. Âz gok neş'esi var. vapurla İstanbula indim. İşlerimi bi, tirdim, Çarçabuk döndüm. Ömere gel dim. Biraz sonra Köprü'üzade Fuat bacanağı binbaşı Cemal Beyle beraberi geldiler, Konuştuk. Ömer artık başı dan şikâyet etmiyor: “geçti, | diyor. Fakat şimdi mütemadiyen ellerinin Parmaklarını uğuşturuyor hizmetçiye! bileklerini sıktırıyor, “aman parmak. larım, sanki damarlarım çatlıyacak. Geriliyor,, diye şikâyete başladı: “höy- rm biz gidelim!,, karar verdik. araba tuttuk. İkimiz bindik Neşet ile karışık romatizma,, dedi, Reçete yaz emiş: yatmıştı: “nasıİsin,, her 7 üşürüm de daha diye reddetti. resine haber Di çö Bugün biraz ne bun: indim, Komsu- tuk, Ben Kad k v muz Doktor Hakk Ber Eekrar dı. İlâçları yaptırdık. Eve geldik. Bu- kit hezeyanlara da Ömer Seyfettinin bir hikâyesi Rüşvet 8 Çarşı meydanının büyük çınar &- landırarak, fısıldıyorlardı. o Kuvvetli bir rüzgâr esiyordu. Avukat Hacı Na- mik Efendi kâğıtlarım uçmasın diye, zümrüt bir kameriyeye benziyen kü- çük dükkânmın camlarını o indirdi. Sonra gitti, açık kapıyı iterken, heybesi omuzunda, semerli atının yuları elinde, İsarıklı, kısa boylu, yuvarlak bir köy-! lünün yaklaştığını gördü: — Merhiaba Ali Hoca, dedi, böyle vakitsiz ne arıyorsun burada? daha pa zara iki gün var. Küylü siyah sivri iki noktaya ben-! ziyen minimini gözlerini daha ziyade; küçülterek: — Aleyküm selâm Namık Efendi! Belâya düştüm. Bir dava için geliyo- Diye başını salladı. — Ey gel, biraz konuşalım bakalım. — Konuşalım. — Derdini anlat bana bakayım. — Senden başka zaten kime anlata- cağım? Atının yularını peykenin direğine! bağladı. Küçük dükkâna girdi. Ceviz İyazıhanenin sağındaki hasırlı alçak se- dire oturdu. Heybesini yanına koydu. Namık Efendinin uzattığı tabakadan cigara sararken davasını anlattı. Has- İmr köyün muhtarı Huysuz Oğluydu. Ona ait bir arsanın üzerine Ali hoca İyaktile bir bina yaptırmıştı. Şimdi o, neden sonra bu binayı kabullermeğe! kalkıyordu. Halbuki bina kimin ise yer de onun demekti... Namık Efendi kır sakalını nün üstünden bakarak» — Sen haksızsın, Ali-hocal Dedi. . iniLİM — Haksız mıyım? — Evet, — Hayır ben haklıyım. Neye bina- 1 yaparken sesini çıkarmamış? — Çıkarmasın. — Ben hakir olduğumu biliyorum Namık Efendi. Davadan vazgeçmem. — Kaybedeceksin? — Edeyim, zarar yok. Amma dava- idan vazgeçmem. Namık Efendi haksız davaları al İmazdı. Ali hocanm vekâlet teklifini reddetmek istiyordu. Fakat “Bozöyük,, kaşıdı. riydi. Eşek ahırını beller gibi onun dükkânını bellemişler, hükümetteki hemen, tamamile oradan gelirdi. Niha- yet: — Pek âlâ, senin bu işine bakayım. Kaybedince bana darılnıyacaksın! Dedi. — Darılmam, ama neye kaybedece ğiz? işte merak etme, bak her şeyi biliyor-| sun. Ah Ömer ah, bu senin heyecanm — Çünkü haksızsın. — Hâkime güzel bir koç gönder: m? — Ne? — O vakit davayı yım? — O vakit hiş şüphesiz kaybedersin işte! — Niçin? — Yeni hâkim senin bildiğin adam- kazanamaz mu lardan değil... Ali hoca avukatının heyecanını an lyamıyordu. Ondan yeni hâkimin met! hini uzun uzadıya dinledi. Bu zat rü vetin, hediyenin korkunç bir düşmanıy-! mış! En haklı bir davacı kendisine İvet vermeğe teşebbiis etse, o saatte o nu haksız çikarırmış” Ali hoca: — Allah böyle doğruları dünya zünden eksik etmesin! Diye dua etti. Namık Efendiş — Amin, amin! e Dedi. ö Davaya, doğruluğa dair bir saat ka- dar konuştular. Vekâlet için anlaştı lar. Avukat ümitsizdi. Bu işi hatır için alıyordu. Haksızlık o kadar meydanâ: idi ki... Iki hafta sonra, ayni saatte Ali ho. ca yeşil boyalı dükkân kapısında gö ründü. Namık Efendi bir arzahal ya- xıyordu. Gözlüğünün üstünden müşte: sini görünce güldi — Hoş geldin be! Ne dersin dava yı kazandık! Dedi. Bu kadar haksız bir hükmü hâkimin nasıl verdiğine bir haftadır şaşıyordu. Ali hoca soğuk kanla: — Benim gönderdiğim koç sayesin. ““İde kazandık! Cevabı verdi. — Net... Sen hâkime bir koç gönderdin? — Evet. — Buna cesaret ettin hâ.. — Evet, ama, sen bana (rüşvet düş manıdır, kim hediye verirse haksız çi- kar) dememiş miydin? — Evet, — Ben de koçu gönderirken kendi ismimi vermedim. — Ya ne yaptın? — Hasmım muhtar Huysuz oğlü gün Köprülüzade Fuat zeldi. Konuş) öyünün halkı otuz senelik müşterile-| gun ismini verdim. —ui, İhtiyar avukatın kalem elinden d Cuma, 27 şubat 1920 — Bugün hava 7 i ü : rün havafher işleri için ona müracanti âdet €-İtü, Arkasına dayandı. Karşısında par. pek güzel. Bulutsuz. Sabahleyin ikinci) dinmişlerdi. Kışlık zahiresi de hemen)lıyan minimini siyah gözlere baka kal! dı. Meydandaki büyük çınar ağaçları. nm derin fısıltılar, kapıda ayakta duri ran Ali hocanın yanlarından, tepesin- den, bacaklarımın arasından giriyor, di varlarma eski vilâyet gözeteleri ya: pıştırılmış dükkâncığın içini doldu! yordu... ku yok. Hezeyan pek a7. Benimle fe- na konuşmadı. Hatta aldığım “Tân, yok mu? her şeyi o yapıyor! dedim. gazetelerini okumağa çalıştı. Sonra bekledik. Hiç uyumadı: “Adelin,, ver. dim. Bir tesiri görülmedi. Mütemadi- kalkıyor, abteshaneye gidiyor, gene dö- Gece sabaha karşı eve döndük. di. Bazı haberlere alâka gösterdi. Ak- şama doğru her şeyi iki görmiye baş- Cumartesi, — 28 şubat 1920 — Birİyen “donum düşüyor, diye yataktaa|ladığını söyledi. Çarşamba 3 mart 1920 — Erkenden Ömer Beyin evine gittik. Muayenelnüp geliyor. Yatağa yatacağı zaman|Ömere gittim. Burün pek iyi değil, etti. Omuz başlarını sıktı: “parmakla-|anneme eliyle selâm veriyor. Harareti|Gece fazla sayiklamış, Ben mektebe rınızm ağrısı fazlalaşıyor mu?,. diye) (3855) Neşet Ümer Beyle telefonla ko-|gittim, derslerimi verdim. Döndüm, sordu. “Evet cevabını alinca (nevralji) nuştum. Yarın öğleden sonra gel :cek.İgeldim. Neşet Ömer Bey de geldi. Şim- di Ömer daha fena. Kendisini kaybedi Pazartesi, İ mart 1920 — Uykusuz|yor. Sayıklıyor. Arasıra birimizi tan başım. Sanki ek Elin heyecanı gene fazlalaştı. Evde hiz|luktan halim harap. Saat on, Ümerde-|yor. Doktor, aşağı odada.. Başbaba ko- Di vi mwetçiyi bileklerinin üstüne çıkarıyor,İyim. Ateşi devam ediyor. Gece bizden|nuştuk. Bana esrar kullanıp kullarima. bize gitmemizi|bütün ağırlığı ile bastırıyordu. Geç vaİsonra tekrar hezeyan başlamış: “ku-ldığını sordu, “bir hastalık çekti mi başladı: “bu ev be-İyayı milliyeden bir adam geldi, diyeldedi. (Bilmiorum) cevabını verdim. nim değil, Ben bahriyeliyim gibi geli-İsöylenmiş. Neş'et Ömer Bey gelmedi;İKarar verdik: Fakülteye götüreceğiz, yp — Erkenden Ö-|yor. Ben buraya ne zaman geldim? telefonla ilâçlara devamımızı söyledi. gibi saçma sapan şeyler söylüyor. Pazar, 29 şubat 1920 — Erkenden dan konuş(Ümere gittim. Hizmetçi söyledi; bu ye-|yim kalmıyacak,, diyor. ©e epeyce hezeyanlar göstermiş: ben mis, “nev- gelmeden bir az evvel: “acaba hafıza-|“muallimler meelisi,, vardı. gelimi toplıyabilir' miyim, doktorlar topnalacak, konsültasyon ©- Hastamız bugün iyice. Güzel güzel ko-İlacak, nuştuk: “Ah biraz uyuyabilsem bir şe- Salı 2 mart 1920 — Bugün mektepte Ömere an- diye bir seyfa-lenk akşam üzeri gelebildim. Hararet ralji,, demiş, ilâ$ vE ği nevralji;lık bir şey yazmış. Okudum. Doğru:|hep o: 38,5, Ne iniyor me çıkıyor. Uy- dim. Ömer: “Ig beri” p » hemşiresi, ben, Bu gece hepimiz: annem, Ömerin nöbetleşe bekledik. Hiç uyumadı, Gaz sobası diye masa #stün. de yanan lâmbaya saldırdı. o Yatak'a iki dakika ayni vaziyeti muhafaza ede (Lütfen sayıfayı çeviriniz)

Bu sayıdan diğer sayfalar: