25 Kasım 1931 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 7

25 Kasım 1931 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

iki hemen koştu: n 7 Hayır ola sultanım bu ne Saatlerdenberi devam eden ele demek ki pek esaslı 5e-| Yarmış. . | ğe başmı denizden tarafa işti, | azaran ve kirpiklerinden yaş Ryggğözleri kimbilir nerelere ba ş | Ne Tin zle en gene cevap çıkmadı. mi, daldırdığı yerden ayır- Bedir. Belliydi ki çök acı bir Yardr içinde;. Neden sonia ç “Yavaş yavaş Bâkiye doğru di, Gittikçe boğuklağan bir di âruzun hakkını tamam| > bir ahenkle: | zg, Nasiyemde kâtibi kudret ne bilmem: * —dedi— ir beytin ilk mısraıydı. Vez üzerinde yaptığ: tesiri Kina İsliyorımış gibi bir' sani» Kayi r durdu. Sonra “beyti ta-| 1 ayan $u ikinci mısra düdak- Ni NX n döküldü: İ ay Anah kim bü gülşeni âlcırde| in gülmedim. . İieyi yere bıraktı. Çevik bir) Hanlar le âyağa kalktı; geniş a- la bir aşağı bir yukarı do- ladı. Şimdi kaşları ça- N Yüzünde sert sert çizgiler ti. Bâki talebesindeki bu kei de hayretle buka! İ Ke oluyordu bu gence? i gün gibi ugün de, evinde Teiki İz süt içip bir gece ev tay sarhoşluğu midesinden def'ü kten sonra saraya gelmiş, tel, buluşmuştu. Sonra buraya , Merdi. Bâki bir kaside eku- Sehzade son yazdığı gazeli ikj |, ve tashih ettirmişti. Fakat, Ya talebesinde bugün bir reşe- ing Sezmişti. Genç arasıra şöz-| ie Ydanın bir köşesine daldırı- in içini çekiyordu. Oovv.. tü K bunun kafasında bu- i Söz bir düşünce vardı. Arasında bir iki kere melâ- M, Ye'isinden bahsetmişti. ik Acaba nasıl bir melâl| ii gecin içinde? Ve nasıl A$u genç yeis duyardı. Nİ ğ iz akıl erdireme- bek ya, . Sözlerine de ha üç Bemmiyet vermemişti, LE gencin gözlerinden akan ia bu ani asabiyet me- ik etmişti. Birderbire ŞE AŞAN 7 ak Fakat neyin var çocuğum. . ağlıyorsun? i e Ke | LİN e e e Mi e e e GRİ vi e, GRİ, < yarında dikildiz *-zabitinden . kumanda bi, tabanları ye- bir N Ney Sibi durdu: ar? a Korkuyorum... Ah ne azap hissediyorum..Bilsen.. Ey — Sus! Ben soracağım.. sen de- ğil,. i Gözlerini, gencin göz bebertleri ne dikti, âdeta emretti: — O beyti ne zaman yazdın?.. Ve niçin ağladın?. Aşık'nir oldün yoksa. » : Şehzadenin yüzünde acı bir gül” lümsemie dolaştı? — Aşk.. Yarınlarından emin planların hakkıdır... —diye mirtl- dandı— Biz, yatağımızda her sa- bah hayretle uyananlardanız. . — Acayip şey!. Neye hayret e- diyorsunuz? ii — Uyandığımza. , Uyanabildi- ğimiZe. sy“ ş-v- Dele Ve hocasını kolundan ' çekerek odanın bir köşesine sürükledi; üt kek ürkek etrafı gözetledi: — Sakınıyorum. . —dive mırıl- dandı— Korkuvorum. ; Bilemez- siri ne müthiş bir azap içindeyim.. <i've de simdi bir ürkeklik Bu defa da o etrafa ür- rkek göz altı: — Anlat bakalım.. Bir tehlike mi hissediyorsun? Ne var?. — Beni öldürecekler... Bu mu- hakkak.. İçime doğuyor. . Şair işi alaya vurmak istedi. — Vehhaam! —dedi— At bu vehmi içinden.. Üçüncü Murat ha nın oğiuna kim el kaldırabilir? Fakat genç bu sözlerde teselli bulmadı: — Haklısın... —dedi— Üçüncü Murat hanın sarayında bana el kaldırmak kimsenin haddi değil- dir. Lâkın babam öldüğü gün işin şekli değişir. : — Neden? — Neden olacak... mın ikinci oğluyum. . — Ecey bu bir kabahat midir? — Bence değil.. Fakat taht bo saldığı gün, ağabeyim . Şehzade Mehmet İstanbula dönecek ve hiç şüphe etmiyorum ki o zaman o be- nim gibi düşünmiyecek. . — Zannetmem. . 'Ağâbeyine Ben baba- i bühtan ediyorsun. . Genç henüz yeni yeni terliyen! ! bıyıklarıyle oynıyarak: — Bana bak! —dedi—- Adım ne benim? — Senin adın mı? Alay mı edi- yorsun yoksa benimle? Adını unu tacak kadar bunamadım daha. . — Öyleyse söyle. . gi — Kendi ismimin:Bâki olduğu- l | ! nu bildiğim gibi biliyorum. Serin! adın Mustafadır çocuk! .. R eni iemeni I Acuzenin definesi | Mümemme Müellifi: Nizamettin Nazif pilitimrlihy Ressamı; Münif Fabia eğe eyhude .. Artık her temenni bey- üde.. Bunu bana bir hafta evvel söylemişlerdi ... san bin kat zalim ve hunbar ol- muştur. » — Kerametin mi var senin? Na sıl kestirebiliyorsun bunu? — Fazla sual sorma hocam.. Yalnız bildiklerimi, gayet mükem mel biliyorum. . Ve bunun içindir ki gözüme uyku girmiyor. . Gözleri yaşlanmıştı; hınçkırık- larını tutamadı: — Genç yaşta ölüm ne acı,. Ha- yır hayır.. Ben yaşamak istiyo- rum. . Ben yaşamak istiyorum ho cam. Oof! Ölmek istemiyorum. . Niçin öldürmek istiyorlar beni?. Rengi sapsarı kesilmiş, gözleri korkudan büyümüştü, Bâki'nin kollarını parmaklariyle delecek miş gibi sıkarak; Düşün bir kere.. —dedi— Ça- kılcı Rüstem mel'ununun etindeki yağlı kementle üzerime saldırdığı nir düşün. . Dudakları mosmor kesilmiş, çe- neleri kısılmıştı. Şair cebinden i- pekli yazmasını çıkardı şerbet kâ sesine daldırıp gencin alnına da- yadı, şakalarını uğdu; bir yere oturttu... Şehzadeyi hiç bu halde görme- mişti. Hâdise sarayım göbeğinde cereyan ettiği içn doğrusuya Bâki, biraz da ürkmüştü, Vay anasmı! Demek ki. saray- da bazı :dalavereler dönüyordu." Genç şehzade durduğu yerde abes bir vehme tutulmuş olamaz değil- di. . İnsanlık hali . Fakat, de- likanlının- endişelerine belki de kuvvetli bir sebep vardı. » Acaba kulağıma bir şeyler mi çalınmıştı? Büzlü şerbette ıslanan bez tesi- rini yapmakta gecikmemişti:” Az sonra şehzadenin yüzündeki sarı- lık kaybolmuş, harekâtına bir ta- biilik gelmişti. Ay Tucuna çö“! melerek, ellerini tuttu: — Şimdi yavrum.. —dedi— Bildiklerini anlat bana. . Eğer ha- kikaten bir tehlike mevcutsa der- hal bir tedbire baş vureleam.. — Bir tehlike, elbette ki usta bir tedbirle, defolunur.. Fakat, hocam, takdire tedbir mümkün olur mu? Dudaklarındaki acı gülüş gene belirmişti: — Bak hocam.. —dedi— An- latayım sana, . Babamın hali ma- lüm.. Bir ayağı çukurda.. İçki ve kadın onu artık kasıp kavurmuş, mahvüharap etmistir. . Bugün de- ğilse yarın ölecektir. — Ağzını hayra aç! — Beyhude, Artık hor temen- ni beyhude. Bunu bana bir haita evvel söylemişlerdi. Dün gece ta- lip bizzat kendi ağzıyle tekrar et- ti: “Mümkün olsa da padişah ha- rem dairesine geçmese, ,,, dedi. İçkiyi kat'i surette meretmiz. E- ğer devam ederse ölüm âni olacak miş, — Yazık! Azrail artık bu yaş- takilere de tenezzül ediyorsa, bu derece aşağılaşıp bayağılaştıysa beş sene sonra ce em sırası bende demek.. Baki efendi, , Geçen gün haremde hesap etmişler. Babamın sulbün- den dünyaya gelen çocukların ade di'tam yüz yirmi üç taneymiş.. Bu kadar evlât sahibi olmak için babani, bunun lâakal on rwisli ca“ riye; odalık; gözde ve sultan kül- lanmış. . İşte.bugün hayatır» teh- — O halde dinle beni.. Ben'de! dit eden hastalıklar bu yüzden kendi ismimin Mustafa'olduğunu. bildiğim gibi biliyorum ağabeyi- mi. Benden dokuz yaş büyük olan Mehmet,-Manisaya Terken dele) saldıriyor, perdeleri ül beri çok değişmiş, Yezit'ten dok- doğmuş. . Denizin sathı kırpışmıya başla- miştı; Hafif bir poyraz pence“sye Flüyordu. “© (Bitmedi; — Bilmez gibi konuşuyorsun! Gelişi J Asabi otomo- bil sahibi— Hay allah belânı ver- sin herif, sen misin? on daki- kadır o köşeden bir otomobil çı- kacak diye bek- ler dururum. San'atın sırrı Hâkim, yakalanıp (o mahkeme huzuruna çıkarılmış olan kata hırsızıne sordu: — Peki, bankanın bu kadar muhkem surette muhafazel: clan odasma nasıl girdin? Hırsız biraz sırıtare); verdi: — Hâkim efendi, müsaade e- din de cevap vermiyeyini; çünkü! bu da bizim san'atımızın sırrıdır. İ csvap eline geçiremedi. Bedbaht kadın | Genç kadm, bir arkadaşına dert yandı: — Sörma kardeşim, dedi, ne kadar bedbaht olduğumu sorma! Kocam Avrupadan gönderdiği bir mektupta diyor ki: “Sevgili karıcığım, seni ne kadar özlediği- mi tahmin edemezsin. Hemen her gün, bavuluma koymuş olduğum! resmini çıkarıp öpüyorum, yüzü- me, gözüme sürüyorum.,, İ — Peki, bunun kızılacak tarafı! neresi? Bedbahtlık neresinde? — Nasıl kızmam kardeşim, ben bir şaka olsun diye kocamın ba- yuluna kendi resmimi değil, an: nemin resmini koymuştum. — 7 — VAKIT 25 Teşrinsani 1931 —— Kendisi satıyormuş! Bir arkadaşıma rast geldim, ca- nı sıkılmış gibi duruyordu: — Hayır ola, dedim, ne var? — Doktor (M...) Beyin bu- gün saat ikide “gripe yakalanma» mak için kat'i çareler,, hakkında vereceği konferansta (o bulunmak için ta Büyükdereden kalka şeh- re indim. Halbuki konferans ve- rilmedi. — Neden? — Çünkü doktor “(M::.) Bey gripten yatıyormuş! J Hırsızın kızı— Şu babam da ne talisiz sdam, şimdiye kadar yedi. gözitikçti mağazâsını soydu, bir tane gözüne uygun gözlük Belki reçetedir! Bir müzeye getirilmiş yeni eset ler tetkik olunurken bir arkeolog: — İşte, dedi, şurada bir “Misir papirosu var ki üzerindeki hiye- roglifleri bir türlü okumak müm- kün olmuyor. Bir başkası şu cevabı verdi: — Belki firaunlar zamanında yazılmış bir doktor reçelesidir. Sır saklıyan kadın İki koca arasında; — Nasıl karın sır saklar mi? — Heş zaman bilmem, fakat benim merak edip öğrenmek iste- diğim şeyleri faş etmesine imkân yoktur. — Gazeteden ne kesiyorsunuz? —Bir erkek, cep defterini ka- rıştırdığı için karısını boşamış o haberi kesi- yorum. —Pekine ya» pacaksınız? —Cep defte- rimin içine ko- yacağım..

Bu sayıdan diğer sayfalar: