6 Şubat 1932 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 4

6 Şubat 1932 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

4 — VAKIT 6 ŞUBAT 1932 İELTONŞ Lustracılar Şahı: Edebiyattaki ir inkılâpçı Büyük e Hâmidin do: doğuşunun 80 inci yıl dönümü Dün Feyziati lisesinde büyük mera- simle tes'id edildi Büyük Türk şairi Abtülhak | Hamidin doğumunun 80 inci yıl | dönümü dün saat 8de Feyziati lisesinde büyük merasimle tesit edilmiştir. Büyük şairin O takdirkârları | mektebin müsamere salonunu er kenden o doldurmuşlardı. Saat beşi geçiyordu. Feyziati lisesinin müdürü Hıfzı Tevfik B., biraz evvel perdesi açılmış olan sah- neye çıktı. 80'inci şaşına basan büyük şairin, rabatsız bulundu- ğu için şerefine tertip edilen bu müsamerede bulunamadığını söy- ledikten sonra üstadı azam hak- kında takdirkâr cümlelerle his- siyatını anlattı. Sonra Köprülü | zade Fuat B. söz aldı ve: — Hamit bakkında bir kon- ferans vermek ve bunda Hami- din edebiyatta yaptığı işleri hü- lâsa etmek kabil değildir. Maa- mafih ben kısaca Hamidin yaptı” | ğı inkılâplardan bahsedeceğim, dedikten sonra sözlerine şu su- retle devam etti: Himit edebiyatımızda emsaline çok! nadir tesadüf edilen büyük şahsiyet-| lerden biridir. Fuzuliden sonra Hâ - mit kadar kuvvetli bir şahsiyet yetis- memiştir. Hâmidin büyük bir tefevvu- ku da edebiyatta büyük bir inkılâpçı olmasıdır. 'Tek başına yaptığı inkı- lâp diğer milletlerde bir kaç şairin yaptığı inkılâplardan çek daha büyük! tür. Hâmitten evvel Türk şiirinin mev- cut olmadığı iddin edilemez. Hâmit -| ten evvel bütün dünyanm şairleriyle mukayese edilecek şairler yetişmemiş değildir. Fakat Hümitten evvelki e- debiyatın nevi ve elnsi başkadır. Beki edebiyat tabiatiyle bütün hayatı ku -! caklryan bir edebiyat değildi. Bilhas-| sa Avrupa edebiyatlarmda gördüğü 7 müz muhtelif neviler birim esk; ede! hiyatımızda mevcut (değildi. İslâm, medeniyetini araplar ve acemlerie bes) raber vücuda getirmiş olan Türkler. de o edebiyat dahilinde bir edebiyat yaratmışlardı. Eksi acem şiiriyle Av- Tupa edebiyatı arasmda fark vardı. 'Hömit edebiyat sahasma çıktığı 72- man eski edebiyat yan; mahdut birl Suriye fi İ Galip | lim. Pek 414 oynanabilir. dairede kalan edebiyatta (bir inhitat vardı, mişti, Hâmitten bütün evvel gelen Şeyh kuvvetine (o rağmen eski (oçerçeveleri ( parçalıyarak ye-i ni bir sahaya çıkamadı. Eski şekiller onu boğdu, eski şiirin ölümü» ne mâni olamadı. man eski şirin en fenaları meydana geliyordu. Bu sırada tanzimat devri başlamış»! Şinasi ve Kemalle yeni bir inki-| tır. lâp vücuda gelmişti. Edebiyat Şina- si ve Kemalde de en kuvvetli bir san- atkâr bulamadı Namik Kemal Şina- siyle kabili mukayese olmiyacak ka-| dar kuvvetli bir san'atkâr olmasına rağmen Nazımda da büyük bir mu -| vaffakiyet gösteremedi. Fakat HA - mit bütün bunları tamamladı, hir çok kimseler mahdut şekiller dahilinde ci» kan bu şiirleri anlıyamadı. Hâmit çok mütavazı olduğu için yaptığı yeniliklerin çoğunu şunun bur nun İrşadına atfeder. Hakikatte bü- yük bir san'atkâr kabiliyetiyle yara- tılmış olan bu adam muhtelif edebi. yatlara vakıftır. Bilhassa acem ve a rap edebiyatlarına tam bir vukufu vardır. Hâmit kültür itibariyle mem- leketimizde pek nadir tesadüf iuaur şahsiyetlerden biridir. Onun p'vesle- rine oynanamaz diye ekseriya itira, İ ederler. Ben temaşa tekniğine o ka» dar vakıf olmamakla beraber oyna » namiyacağına kan; olanlardan deği İnkılâp yapmak msoktasımdan, seki | bir binayi san'atı yikıp yeni bir binayi san'atı kurmak itibariyle edebiyatı » tir, Fuat beyden sonra Ismail Müş- tak B. Hâmit hakkında tahassüs- lerini söyledi ve sonra İbrahim Alâsttin B. merhum Süleyman Nazif beyin ağrından Aptülbak Hümit beye hitaben yazılmış iki mektup okudu. Mektuplar büyük bir alâkayle dinlendi. Ibrahim Alâettin beyden son- ra talebelerden beşi şairi âzamm eserlerinden bazı parçalar oku- dular ve Eşperden bir kısmını temsil ettiler. Saat sekiz buçuğa geliyordu. Müsamere bitti ve bü- yük şairin takdirkârları mektebi terkettiler. Halkı Fransız “emperyalizminin esareti altında ezilmektedirler Mevkuflardan bir çoğu hapishanelerde çürüyerek ölmektedirler Suriye meselesi hakkında F'ransıs- ca (Humanitö) gazetesinde şu el rı okuyoruz: Bir buçuk iki aydan beri Soriye halkı Fransız emperyalizminin esare-| ti altında ezilmektedir. Geçen ayın yirmisinde, Suriyede parlâmento intihabatı (yapılıyordu. Fakat bu intihap memlekete istiklâl vermiye değil, Fransanın Suriyedeki tahakkümümün tesisine matufta. Bu işte, Fransaya yardım edenlerin bas şında papaslar vardı. Hatırlardadır ki 1928 senesinde Suriye yüksek komiseri, Suriye meb- usan meclisini dağrtıyordu. 1930 se- mesinde Cemiyeti Akvamm da tasvi- hiyle yülmek keminelirlik bir meşruti- yet idaresi flân ediyor ve halkı, ken» dilerine bir meclisi meb'usan ve bir ecümhur reis; intihabına davet ediyor- du. Maksat, bu hareketle büyük bir meşrutiyetperverlik göstermek değil- di. Sadece siyasi bir manevra yapa” rak Cemiyeti Akvam tarafından Fran j saya verilen Suriye mandasını lâğve- derek, Suriyeyi doğrudan doğruya bir müstemleke haline getirmekti. Bu nun için de meşrutyeti ilân eden bes yannamenin sonuna bir maddei mah- susa ilâve edilmişti. Bu (maddenin asıl manası şuydu: — Ey Suriyeliler, siz, hir ve ser. besisiniz, fakat Fransaya itaat et mek şartiyle! İntihabat ilân edilir edilmer, baş; Bu ölen adamların da istedikleri Jarmda İbrahim bey Hanano ve dek» tor Hayali bulunan milliciler, intiha- bata iştirak etmemiye karar vermiş» Artık bütün mevzular söylen-| Hâmit yetiştiği xs-| - mx böyle bir imlelâper kaydetmiemiş:| Geldi... Bu akşam sizi ASRi SiNEMADA Bugün ve yarın 16.1/2 matinelerde proğrama ilâveten ZENGIN VARYETE NUMARALARI Darülbedayi Temssilleri Bugün akşam O İstesbil a Saat 21,30 d» ŞehirTiy. aİrosu ar Türü may lik musikili komedi İ, I Bestekârı : Hasan Ferit. Nakili : L Galip AN i (o Bayramın bir, iki ve üçüncü günleri matine ve suvare, Fiat- larda zam yoktur. Raşit Rıza Tiyatrosu Şehzadebaşında Bu akşım saat 21,30 da Aktör Kin piyes 4 perde | tablu Terceme eden: Mâhmot Yesari Yarın akşam sea: 21,30 dı Dolab- dereli. Bayramda gündüz ve gece Talebeye 30 * 50 kuzuş, ŞAN lerdi. Bu suretle, Fransizlarm Su- riye başvekili olan ve kendi adamları bulunan Şeyh Tacettini feda etmele- ri bir işe ayaramış olmuyordu. Zira, Suriye mutedilleri bile: — İntihaba (istirak ederiz Şeyh Tacettin olmamak şartiyle. Diyorlardı. o İşte o zaman (Pon- sot) işe milldöhsie etti ve (o m'ilic'ler! intihap sandıkları başıma gelip intiha» batı kontrol etmek istedikleri zaman, sandıkları intihap puslalarıyla dolu buldular ve şiddetle protesto ettiler. Bünun Ürerine Fransız kuvveteri, hal kı dağıtmıya teşebbüs etti. Halep ve Şam sokaklarında müthiş ( faciala: beş gösterdi. Suriye polis müdürü Behiç Kâmil bizzat halkın üzerine a - ama teş ediyor, halk da taşlarla mukabele ediyordü. Artık fevkalâde galeyana gelmiş olan Suriye halkı polisleri ve Fransız kuvvetlerini taşlarla kuvalı - yarak belediye dairesine sığınmıya mecbur ediyorlar ve belediyenin cam- larını kırıyorlardı. İşte ba anda Fransız sskert kuvvetleri işe karıştır İ lar. Mitralyozlar faaliyete başladı. sokaklar halkm cesetleriyle dodu. Bundan bir ay kadar evvel cereyan; İ eden bu hadiselerde ölenlerin ve yara- lananlarım sayısı 7700 e yakmdı. ":- kat bu rakkamı Fransız resmi maka- matı verdiğine nazaran hakikatin ne olduğunu tasavvur kabildir. Fransız emperyalizminin Suriyede istiklâllerini almak için uğraşan hal- ka ve onlarım başına geçenlere karşı aldığı müdafaa vasıtalarından birisi de, bunları komünistlikle itham et » mektir. Bu cümleden olarak intiha. bat esnasında bir çok kimseler kömür; nist propagandası yapmak ithamiyle terkif edilmiş, şayanı hayrettir ki, hemen hepsi, tikten sonra koyverilmiştir. Maksat, söyletmemek ve tevkifat yaparak hal- kı korkutmaktı, Suriyede istiklâl mücadelesi için uğraşanlara her türlü meralim tat» bik edilmektedir. Tevkif edilenlerden bir çoğu hapisanelerde ölmektedirler. ve) miş biliyor musunuz? — Suriyenin vahdeti ve tam tetik» ml! intihabat rezalet; bit 1 bu zevata, intihabat (esnasında söz| ! Acuzenin Müellifi : Nizamettin Nazif Kan gözlerini iGlorya'dabekliyor Definesi Ressamı : Münif Fehim bürümüştü bastı bıçağı... —SÜ— — Dursana ulan! Evet, bir defa daha durmasını tek- Yif etti. Lâkin heriften gene cevap çıkmaymca, hemen palasmı sıyırdı. Atın sol sağrısından öyle bir hızla in dirdi ki, at burun üstü yere kapak» landı. Kancık da beyin oüstü yere yuvarlanmıştı. Hemen yere atladı nefes aldırmadan üstüne çullandı.| Bastı bıçağı, bastı, basir.. Gözlerini kan bürümüş nevli dön-| müştü. : Burnundan ayı gibi soluyor, gırt» lağından yırtıcı hayvan o horultuları çıkıyor ve basıyordu bıçağı. Üstü ba-| şı kan İçinde kalmış, herif (oçoktar gebermişti. Fakat o hâlâ vuruyordu. Kan ko kusuna parçalanmış et kokusuna kan- mıyor, bir türlü kanamıyordu. Ara- sıra karnı acıkmış bir kaplan gibi bas şmı kaldırıyor, kancık! Kanek! diye bağırıyor ve gene vuruyordu. Kaleden arkası sıra yola çıkanlar! ulaştıkları zaman o hâlâ palasın: kali dırıp indiriyor, boğuk boğuk ve ma- nası anlaşılmaz şeyler murrldanıyor « du. Nihayet kollarında derman kâlma- dı. Palası elinden düştü. İki tarafa sallanarak, güçlükle doğruldu: — Kesin şunun kafasını! Diyebil- di ve o kadar bitap kesilmişti ki eğer| iri yarı bir serdengeçti karşılamamış olsaydı olduğu yerde yılılıverecekti. Kancığın yanmdaki atlılar çil yav» Tusü gibi dağilmışlardi, Kara yas emın gözleri her halde onları görme- mişti. Eğer o anda gözlerine ilişmiş bu - lunsalardı, kim bilir onlar dn kaç parça edilmiş bulunacaklardı. Alfons ustr'ara para veriyor — Al bakalım. Elli. İki elli daha bir elli daha,, Ne etti? — Iki yüz. — Ver mührünü. . Üstü başı temizes bir adam, gümüş bir mühür uzattı. Bir yığın para tors basmın yanı başında ayakta (duran; Alfonso, büyücek bir defterde yazılı isimlerden birinin hizasına bastıktan sonra iade etti mührü. . On on beş adam kapı önünde Sıra bekliyorlardı. Deftere bakarak: — Nakkaş Naci — diye bağırdı — Zarifce, ürun boylu bir adam odır. dan içeriye girdi. Onun da elinde bir defter vardı. — Seninki ne kadar? — Yüz kese bir... Yüz elli kese de bir. — Demek iki yüz elli kese, Evet. Bizim defterde de böyle yazıyor. A" bakalım... .Aİ ama neyle taşıyacaksın bunları, . — Eşek var dışarda... — Alâ. İşte yüz kese. Elli, altmış, yetmiş beş. Yüz on beş. Otuz daha.. beş daha . Ne etti? Yüz . elli değil mi? — Beli efendim... — Bas mührü, sl paraları. Kapı önünde bekliyenlerin sonut- cusu hesabını kapatıp mührünü bas- tüğü zaman vakit ikindiye yaklaşmış» tı. Alfonso, bir kenara ilişip, bir müd det defterdeki rakamları gözden ge çirdi. Alt alta dizili rakkamlarm ka- barık yektnuna baktıkça gözleri açı- yor, kaşları oynuyor, ağzından in- san gırtlağına yaraşmıyacak (garip horultular çıkıyordu. Nihayet dene ri kapayıp doğruldu: — Vay canma bel Dokuz bin yedi) ! beşer verir ama, bu kadar yüz seksen beş altın vermişiz. B'd” zam hazretlerinin yaptırdıkları saraym üç odasının tavan bu kadar tutuyor. Bir haftadan beri bayıldığımız paranın yekünuysa altı bin iki yüz yetmiş altın. roi ama nereden bu bolluk be! Ya bu h€ rif paraları vetmezse. İnsan ( üS' para birden bayılacak adem oğlu asd!” Defteri koltuğunun altma sılu$f* rarak, odada bir aşağı bir yukari du, dolaştı, gezdi. Sonra, yavaş İ” vaş dışarıya çıktı. Bu ev anasından kalan evdi, O 8£ virde (İcabına bakılanlarn) mali miriye kalırdı ama, valde sultanı" timasi Keranın mirasından oğlunu tifade ettirebilmişti. Birinci kat odalardan birine girdi. Bu od perdeler sıkı sıkıya kapanıktı. — Trpkı onun yaptırdığı gibi yp termıştım.. — diye düşündü — Ve reket versin ki yaptırmıştım. Yok? onünkilerin yanmda benimkiler 4 gidecekti. Bir sedirin kenarından tuttu. Evvelâ bunu oynatmak lâzım. Sedir çıktı, altındaki halıyı kald rmea, tıpkı Keranın ikinci (oka! odada kaldırdığı kapağa benzer bi kapak meydana çıktı. İki üç basa aşağı inince sol tarafta küçük bir df” mir kapının üstünde sallanan bir xi di.muavene eiti* — Sapasağlam duruyor. Lek? hamd, daha yedi silselemize altıneik var. Ama niçin bu kadar 9” rayı o manda gözlü dervişe kaptır&* yım. Tekrar yukarıya çıktı, emiri ld tizama koydu, kapıları sıkı sıkı kap” dıktan sonra ıslık çalarak enddei tuttu. Yarım saat sonra sadrâzamii huzurunda bulunuyordu. - Derviş, yahudinin koltuğu ai dn defteri görünce vazıyeti çakre” mişti, Hemen suratını asarak: — Ustalarm hesaplarını mü? — diye homurdandi. — — Evet paşam. . — Ver bakalım şu defteri! — Buyurun paşam! Sadrizam defteri dürüşt bi” kişle aldı, fakat açıp yeküna bakmasiyle defteri Alfonsonun na indirmesi bir oldu: — Vay mel'un vay! Ulan bu m parayı kimden alacaksın? Bu vii debdeheye ne lüzum vardı. Pad” hazretlerinin sarayında bile bü der” ee masraflı nakiş yoktur. Bu n€ pit dar israftır? Sen bizi böyle elli liralık işi parayla yaptırır ahmak” dan mı sanırsam? Keranın oğlu az gayret merhüme misillâ kuyruk tit ni derhal anlayıvermişti, heme# gayı etekliyerek: — Aman sultanım. — dedi — rem buyurunuz. Bendeniz hes Haşa, Sizden para istemek için termedim. Maksadım, efendimi?€ sıl hizmet ettiğimi anlatmaktı. — Bas. Derviş rahat bir nefes almıs' “ie Hi bin altın bir kalemde (içet verdiği zevkle* — Han, — dedi — O başka mİ, Hay yaşıyasm Alfonso! Bire vel nin için her yerde mükrimdir, # vardır derim de inanmazlar. şıyasm.. Berhurdar ol evlât.- ( g ör ve şi

Bu sayıdan diğer sayfalar: