30 Temmuz 1932 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 4

30 Temmuz 1932 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— 4 — VAKIT 30 Temmuz 1932 — — semer eren sanane ermnma sele esee sem Bir ingiliz Muharririnin Yazısı pal Tanınmış Şarktaki Uyanış Hareketini Garp Tehlike Sayıyor! Bu hareketin hedefi, Avrupa milletlerile müsavi olmaktır. Bu, yarının dünya siyasetinde büyük bir âmil olacaktır. ,, Kentuvorthy, Gazi'den hayranlıkla bahsediyor İngilterenin lanınmış muharrirlerin - den kumandan 1. M, Kentuvorthy Nev yorkta çıkan “Herald Tribune, gazete sine "İslâmiyetin garbı tehdidi. ser. levhasile çok dikkate değer 'bir ma - kale yazmış, bu makalesi alâka il karşılanmıştır. Makalede “Müslüman ların iki'defa cihanyirane bir hakimi. yet elde ettikleri ve buna erreld hali. feler devrinde, sonra Türklerin Viya na kapılarına dayandıkları sırada na olduklarını kaydeylediklen sonya, bugün de yeni islâm âleminin ayni maksatla hareket etliğini ve muazzam bir devin uyanışı gibi islâm dleminin yeniden uyandığı anlatılmaktadır. İngiliz muharriri daha sonra diyor ki: “Hıristiyanlık âlemi | iktisadi buhranlar, sonrada Japonyanın Asyada takip eltiği tecavüzkâr siyaset dolayısile islâm âleminde başlıyan cihanşumul hareketi lâ- yık olduğu ehemmiyetle takip emiyor. Islâm milletleri arasında baş'ı- yan bareket kendini iki şekilde ifade etmektedir. Bunların biri, on dokuzuncu asrın ortalarından .bugüne kadar Avrupa milletleri arasında hükümferma olan milli- yet cereyanna benzer. İkincisi yedinci asırdanberi islâm barsının tesiri altında kalan milletlerin siyasi tesanüt duygusile tezahür eder. Nasıl ehlisalip harplerin- denberi hıristiyanlık tesiri alında kalan milletler, birbirlerile dö- güştükleri halde şarka karşı müt- tehit bir cephe vücude getire- bilmişlerse (bugün de islâm milletleri, ilk defa olarak garbe karşıbuna mümasil bir cephe vücu- de getirmek yolunu tutmuşlardır. Bu hareket, beynelmilel siya- set üzerinde derin tesirler icra edecektir. Şarkta milliyet cereyanı, garp- te daha evvel başlıyan milliyet cereyanından farksızdır. Geçen asrın sonuna kadar şarkta en büyük kuvvet, dindi. Müilliyetin ehemmiyeti yoktu. Halbuki bu gün Mısırdaki milliyet cereyanı Mısırın müslümanını da hıristiya- nmı da; Suriyede aynı cereyan müslüman Arabı da, Dürzü Ara- bı da; Filistinde hiristiyanı, müs- lümanı ve Yahudiyi de birleşti- riyor. Irak ve Iranda da milliyet tesanüdünün bütün tezahürleri görülüyor. Avrupalıları hayrete düşüren nokta, müslümanların garp mil- letlerine karşı olan tesanütlerinin, yeni bir islâm milletleri cemiye- tinin ortaya çıkmasına mukadde- me olan bu vaziyetin, bilâfet müessesesinin ilgasına rağmen inkişaf etmesi, müslüman millet lerin garplılaşarak siyasi ve as- keri hedefler yolunda mütesanit hareket lüzumunu hissetmeleri- dir. Bu yeni islâm aleminin en bü- yük kahramanı Gazi Müstafa Kemaldır. Asırlardan beri islâm aleminde onun kadar büyük bir adam yetişmedi. Koyu wuhafa- zakârlar onun bakkında ne der- lerse desinler, bütün mülümanlar Gazi Mustafa Kemalle iftihar ediyor ve onu örnek Lanıyorlar Mustafa Kemal, umumi bârpta mağlup olan Türkiyede yeni or- Jular yaratarak, askeri kudretinin en yüksek zirvesinde olan İngil- terenin tam müzaharetini haiz Yünan'slanı mağlup etmiş, dün- yanm en büyük askeri .milleti olan Fransayı, kendisile itilâfa sevketmiş ve İstanbul ile Çanak- kaledeki -müttehit Ingiliz-Fransız kuvvetlerini tehdit etmişti. MustafaKema!,Tükiyeye tahmil olunan sulh “müahedesini kılıcı ile parçalamış ve adaleti yerine getiren bir muahedeyi imzalamış- tır. Meselâ mümkün olsada Hit- ler, yeni bir Alman ordusu vü- cude getirse ve kılıcının ucile Versay o muahedesini başından sonuna kadar değiştirse, bütün Almanlık âlemi, katoliklerile, protistanlarıma, dinsizlerile onu ancak Mustafa Kemalin mevkii ile kıyas eden bir mevkie yük- seltebilir'er. Mustafa Kemalin is- lâm camiasındaki mevkii de bu- dur. Ön sene evvel Amanullah Han, Himalayanın geçitlerinde İngiliz- lerle harp ederek Afganistanı siyasi zencirlerden kurtardığı za- man onün bu muvaffakiyeti bü- tün islâm âleminde Pekinden Atlas okyanosunun sabillerine kadar heyecanlar uyandırmıştı. Abdülkerim; bir avuç adamla İspanyolları yenerek Fas şehrinin kapılarına dayandığı anda bütün islâh'afemi uyanık've'neş'eli göz- letle Onu Tâkip etivişti. Bütün bu hadiselerde hakim olan his, dini tesanüt değildi. Milli tesanüt de değildi. Çünkü şimali Hindistanın sakallı Patan- ları ile Fas dağlarının Berberi- leri ve orta Afrikanın zencileri arasında milli bir münasebet yok- tur. Fakat bünların hepsi arasın- da harsi tesanüt vardır. Bu bar- si tesanlit, islâm aleminde hür- riyetperverliğin kuvvet bulduğu zamanlarda inkişaf edegelmiştir. Bağdat halifelerinin islâmiyeti müdafaa ettikleri zamanlarda is- lâm aleminde bürriyetperver bir ruh hakimdi. Onun için ozaman ilim ve felsefe ilerilemiş, müslü- manların ilmi Leşvik etmeleri sa- yesinde Avrupa onlardan heyeti, riyaziyatı, denizçiliği öğrenmiş, dünyanın en büyük alimleri islâm medreselerinde yetişmişlerdi. Da- ha sonra Bağdadın sukutu ile altı asır süren tevekkuf devri baş- ladı ve bu altı asır zarfında hıristiyanlık alemi islâm milletle- rini, gittikçe artan tazyikler al- tında bulundurdu. Umumi harbın koptuğu sırada dünyadaki yegâne möstekil islâm devleti, son derece yipranmış bir balde olan türklerdi. Islâm ale- minin mütebakisi İngiltere, Fran- sa, Felemenk, Rusya, Çin, Italva gibi müslüman olmıyan devletle- rin hükmü altında idi. Fakat bugün ne büyük bir de- ğişiklik karşısındayız! Harptan ve Rus ibtilâlinden evvel İran, Ingiliz. Rus nufuz mın- takalrına ayrılmıştı. Çönkü Ingil- tere ile Rusya bu memleketi tak- sim etmişlerdi. İran hükümetinin ber mukavemetini ya kazaklar basdırıyorlar yahut (İngilizlerin siyasi pufuzu kırıyordu. ra kii # iL ii iğ Bugünse Şah hazretleri milli- yet perver bir İranın bükümda- rıdır. İran, Rusya ile İngiltere- nin nufuzundan kurtulmuştur. Vak- tile Basra körfezinde buluan bir Ingiliz komiseri bütün busahillerde batta bütün cenubi İranda fer- manferma idi. Bugün İran hükümeti bu ko- miseri tanımıyor, hatta İngiltere tayyarelerinin Hindistana gitmek için İrandan geçmesine müsaade etmiyor. Mısırdan Afrikaya akan islâm misyonerleri bütün Afrikaya ba- reket vermektedirler. Hindistanda İngiliz hâkimiye- tinin omözahiri olarak tanılan müslümanlar, günden güne aza- lıyorlar. Yakında bunların biri kalmıyacak, Delhi ile Pencap, ve Hindistanın şımal garbi vilâ- yeti, Bülücüstan, Iran ve böylece Türkiye, Arabistan ve Afrikaya bitişir. Hindistan müs'ümanları- nın hedefi, bu muazzam kitleden ayrılmamaktır. Onun için Him distan müslümanlarının ileri ge lenlerinden bir kısmı, Hindista- nm iki kısma ayrılmasına taraf- tardırlar. Bunlar, halkının ekse- riyeti müslüman olan Bingale, Pencap, şimal garbi vilâyeti ve ihtası mulasavver olan Sint vilâ- yetinin bir islâm devleti olarak tesisini istiyorlar. . Böyle bir te- şekkül vücude geldiği takdirde Hindistan müslümanları, yeniden bütün Hindistana bâkim olurlar Mahatma Gandi ile görüşürken İngilizler Hindistanı tabliye eder- lerse netice ne olur diye sor- muştum. Gandi tereddüt etme- den cevap verdi ve bu takdirde müslümanların yine bütün Hin- distana bakim olacakların söy- ledi. Iki sene evel Filistinde müs- lümanlarla yahudiler arasında mücadele vuku bulduğu 7x man Hindistan (müslümanları derhal harekete gçerek İngilte- renin siyonigm hareketine nihayet vermesini istediler. Bu Islâm milletlerinin modeli, Japonyadır. Milletler cemiyetine ve| Amerikaya meydan okuyan” Ja- ponyanın hareketi, İslâm millet- lerine kuvvet vermektedir. Ja- ponyanın, İslâm milletlerinden bazılarını sefer ber ederek garp ile mücadeleye atması, çok muh- temeldir, Islâm âlemindeki bu hareketin bedefi nedir? Bu hareketin bedefi Avrupa milletlerile müsavi olmaktır. Bu his bütün Müslümanlara şamildir. Hazerin (ötesindeki Müslüman Cümhuriyetlerinde de bu his ha- kimdir, Malayda da bu his yü- zünden karışıklıklar vuku bulu- yor Cenubi Afrikadaki Müslüman- lar arasında da bu hissin küyvet bulduğunu. görüyoruz. Bu hareket büvür, genişler ve yayılırsa, garp namına son de- rece tehlikeli o'ur. Zaten şimdiden, nazarı itibare alınmıya değer mahiyette olan bu hareket, yarının dünya siya- setinde büyük bir rubi âmil ola- caktır.,, ik zak © raber hayvani ve nebati hayat da geri dönmüştü. & lakin Prş dak eye pi dü velke cmmei Sek kime ük <p No ri işi GObi çö Türkçeye çeviren ÖMER RIZA —43- Yazın: SVEN — — G0Bi çölLemive e ei i Fakat bu sırada Çin kâşifi Von Rihthoven bir maks b rederek Rus miralayının asıl Lop Norü değil, fakat b keşfettiğini iddia etti. Rus miralayı buna cevap vererek Çin haritalarının olduğunu, kendisi tarafından keşfolunan' göle halk vi Kara Koşum denildiğini, ve bunun eski (Lop Nor) un 81” ğuna söyledi. Mülâzim Koslov, Lop çölünün şimalinde Kuruk dery? hut Kum Deryanın kuru yataklarını keşfetmiş, bunların “yy doğru müteveccih olduğunu görmüş, ve kum nehrine dan temas edebilmişti. 4 1893 - 1897 de yaptığım seferde Koslov'un temas € rahi talardan Kum deryayı kısmen görmüş ve Rus miralay! P valskynin bulduğu su yolunun şark kıyısını takip ederek Rihthofen tarafından beyan olunduğu veçhile şarka doğr”, kol salıp almadığını anlamak istemiştim. Böyle bir kol * € Bu kol yerine Ruheyreler silâilesi gördüm ki bunlara Ayulla y Kars göl, Tayek öl, Arka göl namları veriliyordu. Ben “| gölü, eski gölün, bakayasi saymıştım. ( Koslov bir eser heşrederek benim tahminimi yanlış mek istedi, Koslov, Kuruk Deryanın bugünkü Konçe deri. eski yatağı olduğunu kabul ediyor ve bunun da zamanla Koşuma gittiğini ve Kara Koşumun eski (Lop Nor? oldu! söylüyordu. Ben 1900 senesinde tekrar bu havaliye geldim. Ve deryahın alt tarafına sit bir harita yaptım. Kurukderyanın ğı umumiyetle 100 metre genişliğinde ve dört beş metre ““x# ğindedir. Onun için bütün Tarim nehrinin ve onur. kolu olan “uf çe deryanın, eski zamanlarda bu metruk nehir yatağı ğına kanaat hâsıl ettim. E Bundan sonra bütün Lop çölünü Karakoşumu kadar etmekti. Martın 28 inde çölün şimal tarafında Lon - Lon nin harabelerini buldum. Yanımızdaki su miktarı burada 7 24 saat kalmamıza imkân verdiğinden çölü geçtik ve onun * taraflarında asırlarca evvel kuruyan müteaddit göl Y bulduk. : Lon - Lon şehrini keşfetmek gerek coğrafya, gerek & Boktai nazarından büyük bir ehemmiyeti haiz olduğundan senesinin martmda oraya tekrar evdet ettim ve evlerin kâğıt ve tahta üzerinde 150 kitabe buldum. Bunların bir üzerinde tarih de vardı. Bunun neticesi şehrin Lon - Lon / da olduğunu, ve milâdın 260 - 270 senesinde mevcut bulun” | nu anladım. f Bunun üzerine «ölü şimalden cenuba taramıya baş” # Ve bu suretle göl yatağının eski vaziyetini ve derinliğini tayif mek istedim ve bunu pek vazıh surette gördüm. Bütün idi. Ve Lon - Lona yalın olan başlangıç noktasını Karako sathından iki metre kadar yüksekti. e Bunun üzerine Şu nazariyeyi ileri sürmiye imkân basil a GOBİ ÇÖLLERİNDE Çölün sathı, deniz sathı kadar müstevi idi, Binaenaleyh aks” yi lar sathın üzerindeki en basit tahavvüllere karşı bile has* Cenubu göl olan Karakoşum, Tarim nehrinin getirdiği ! nebati ve hayvani bakaya ile dolmuştu. Halbuki çölün şinasi f rafları şark ve şimali şarkiden esen kuvvetli rüzgârlardan luyor. Eergeç bu vaziyet gölün şimaldeki yatağına hareket sine müncer olacak ve Tarim nehri de tekrar Karrık derya V'4 ğında akacaktır. Yani, Karakoşum kuruyacak, ve Çın harit8”! da şimalde görünen göl, tekrar su ile dolacaktır. " Orta Asya ve Tibet unvanlı eserimin ikinci cildinin 174” cü sayfasında şu satırlar vardır: n “Gölün Çin coğrafyacıları tarafından tayin olunan yeniden görüneceğine kani bulunuyorum. Bu suretle Ri Zİ hakir olduğu tezahür edecektir.,, f Bu suretle tanı otuz sene evvel nehir ile gölün eski ya! rma avdet edeceklerini iddia etmiştim. Fakat coğrafya âli” bunu kabul etmek istememişlerdi. z 1927 de riyaset ettiğim heyet “Pekin,, den başlıyarak göl yolu ile Gobiye geçerek Hamiye vardı. Maksarlım (LoP "4 u keşfetmekti. Onun için mareşal Yangdan jeoloji âlimi © # Erih Norinin Lop Norda üç ay keşfiyat yapması için müsaad” tedim. Mareşal Yang, bizim evvelâ Urumciye gitmemizi *. Biz de Hamiden Turfana gittik ve orada Hoca Abdulun ©" kaldık. Bir sabah Tokta Abun namında bir tacir ziyare” geldi. Onunla konuştum ve bir çok şeyler sordum. Kendisi het, Ri ne Konçe Derya üzerindeki Tikenlik köyüne gidiyor, © koyun satın alıyor ve bunları Turfanda satıyordu. Ona hansi dan gittiğini sordum. Anlattı ve: — Yingpene muvasalat ettiğimiz zaman yolcularla sal üzerinde taşıtıyoruz. Çünkü sular, hayvanlarm geçemi”” . kadar derindir. # -s- Ne diyorsun? dedim! Yingpen yakınında bir nef” var, Yirmi sekiz sene evvel ben oradan geçtim. Her tar ag Tokta Ahum devam etti: gaf —— Dediğiniz doğrudur. Fakat yedi sene evvel (1921) ” çe derya, Kuruk deryarın yatağına geçti, ğ — Doğru mu söylüyorsunuz? Bunu kendi gözünüzle nüz mü? — Tabii, Buradan her sene birkaç defa geçiyorum ve *” larımı salla geçirmekte müşkülâta uğruyorum. — Nehir şarktan ne kadar mesafe olıyor. — Tün Huangım şarkından üç gün mesafelik akıyor: ire nereye kadar aktığını ancak deve avcısı Aldurra ü, (| za Bunun üzerine Toktayı müthiş bir imtihana tâbi tut” r ondan Kuruk deryanın bütün evsafını istedim. Burların * tarif etti. Kuruk derya tekrar su ile dolmuş ve onur suls”” 1 ©“ Alişam üstü Tokta gitti, Ertesi sabah tekrar gelmesi

Bu sayıdan diğer sayfalar: