31 Temmuz 1932 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 7

31 Temmuz 1932 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

7— VAKIT3I Temmuz1937 —— Resim sergisi bugün açılıyor / Ressam Pikasso'nun dikkate değer sözleri Bugün açılacak yeni resim sergisinde bir köşe ag, Kün, “dg iç Saat 16 da Galatasaray İlse- Bai 'P& Güzel san'atlar resim ser- sene geçen senekilere lp, ba fena olacı- iz 3 Yrüz “Kisme a Aşallah duha iyidir » “kasap, adar edenler .u ng ln pi Müzi n'a TAN ve Mao, m bilmem * Bu srtistin Miyptez Senel ” hu, nelik resim san'stnm yapmış SİK sekli yapınış ol sa gidip gö- Yu resimden, uzaktan veya malâmdur. ti, e Sa hasen gün bir sergideydim İahiise gözüme çarptı Fena | xi sa atasına sıkıştırılmış gü- Yi ab o, fena görünüyor ve olar arasina Sıkıştınlmış ” iyi ," tablo, fena görünüyor Rtğ, yeablolar Ortasına asilmış “a, Yİ tablo güzel görülüyor | ... Kaç defa resim yaparken akay “yaya (ihtiyacım oldu. tay, Yoktu. O zaman, mavi Lİ Yerine kırmızı boya sür- — piri — toy al pılan eser, bir nevi ha- €r tutmıya benzer. * » : k Sergi münasebetile, mese- *tay, m gibi, eski eserlerinin ta, sıktığını gören bir ressa- İdey €serler, “hanei pedere,, ği, *den, fakat fakir olarak | : diş altın gömlekler içinde av- | *den bir çocuğa benzerler. — : > # Mag ssamlar tablolarımı, tıpkı h m çocuklarını çoban kız- Ayy Yaptıkları gibi yaparlar. ji ir Partenon veya on Üui zamanından kalma k resmi yapılmaz. Tab- arap bir kulube, bir tü kası, yahut eski bir san- Yapılır. Re ee ğ linet en çirkin şey şa ğ Ka çar olan payansız w Srimin lütfen kabulünü m,, cümlesidir, Bu cüm- etmiş olduğu itaat San'at eserlerini daima Mişti; i dum. Meselâ, eser yazan dostlarımdan birisi, | kitabına şöyle başlıyor: “Pikasso bana. bir gün, iki nokta ârasın- daki en kısa yolun hattı müste- kim olduğunu söyledi,, . Doğrusu buna çok hayret ettim ve ken- disine sordum: “Bunu benim bul- duğuma hakikaten eminmisiniz?,,. ... — Şana'ta karşı bütün alâka, başlangıçtadır. Başlangıçtan son- ra, “son,, gelmiştir bile, : ». *# — Ben tabiati kopy& ederek İ çalışmıyorum, onunla beraber ve onun karşısında çalışıyorum. a e — Yalnızlık ve tenhalık olma- | dan hiçbirşey yapılamaz. Ben kendime; - hiç : kimsenin * şüphe ! etmediği bir yalnızlık ve tenha- temin ettim. Bugün yalnız kala- bilek pek müşküldür. Zira sa- atlerimz var. Hiç bir saatlı azz gürdünüz- | mü? Ben çok aradım, hatta sa- arasında “bile ara- şimdi böyle tatlı tatlı konuşurken ne iyiyiz değil mi ? Belki senelerce böyle kala bilir, ve kunuşacak bir çok şey. lerde bulabiliriz. Fakat on sene sonra gene aynı noktada ölmak- stçilik pirleri tan memnun bir balde olacağız, * ve halada konuşacağız... ya pek bürmet ederim, Bunun için, onun kıy. a çıknrabileceğim neti w ressamlanmızın diri ırakarak o susüyo'um. fa, Yeni birÇiftetelli Kıymetli san'atkârrmız Necil Kâzım bey yeni bir eserini bitir- mek üzeredir. Bu eser, büyük or- kestralarda çalımacak bir çiftetel- lidir. Necil Kâzım beyin “ bestesi, çiftetelli motifleri ve ritmi üze- rine grötesk bir dans poemidir. Eser Amerikanın Boston şeb- rinde oturan Amerika Rusların» | dan Slomimsky isminde bir şef- dorkestrin idaresi altında bu sonbaharda Amerikada çalına - caktır. JTanburi Cemil Gecesi Evvelki gün büyük musiki üs- tadı Tanburi Cemil (merhumun ölümünün yıl dönümü idi. 1916 senesi temmuzunün 29 uncu günü kaybettiğimiz merhu- mun hatırası İstanbul Oradyosu tarafından tes'it edilmiş evvelâ merhumla 30 sene devamlı bir | dostluk etmiş olan Reuf Yekta Bey bir müsahabe yapmış, daha sonra Cemilin kıymetli Tilmiz- lerinden Tanburi Refik Beyle refiksr, Ruşen Ferit, Cemilin oğ- mil Beyler tarafından büyük san'atkârın eserlerinden bir kaç parça çalınıhıştır. Bu vesile ile merhumun büyük hatırasını hürmetle anarız. Halk havası Köyü hhcedir akşamdı teli büsalı. Yasılm a dağğğlar yalm, yaslı; csğim; Bu yaylldan « yaylâya; Portakal daldan eyyyy Portakal kopermağı. Gözüm karşı yaylâlarda Dir yörük. gürük görür. Karşı yaylâlırda şehr» yörbicler yürür, Ey gözlerimin yaşı Akşamların Kaşı, Eminem? İl Köyü miordir akşamın yeli basalı, Yasim a dağğğlar yasın Yaslı? Eşi 1990 Mersin hami Bekir Bernar Şovla bir mülâkat Muvaffakiyet insanların çoğunun kazana- bileceği bir şey değildir.. insanlarıu çoğu.. Bir iki gün evvel meşhur muharrir "atkir Core Bernardsoy 76 yaşına İ ira gazetelerinden birinin mu- w münaseberle üstadı Ziyaret et- | miş, ikisi. arasında şu kunuşma olmuş- war : — Hayırlı sabahlar, Mister Şov! Hayatımızın 76 inci yıl dö- nümüne vardığınızdan dolayı si- zi tebrik ederim, - Teşekkür ederim. — Bu münasebetle biraz gö- rüşebilir miyiz ? — Neye dair? — Meselâ yıl dair? — Bu yıl dönümleri münase- betile yapılan bütün merasimin aleyhindeyim. — O halde siz 76 veya 106 yaşma varmıya ehemmiyet ver- miyorsunuz ? — Kat'iyyen! —O balde artık bir yere yerleşerek ve bir dala konarak dönümünüze rahat etmeyi düşünmiyorsunuz ? — Bunlar 76 yaşında düşünü- lecek şeyler değildir. Bunlar 24 İ yaşında düşünülür. Onun için İ bildiğim gibi devam edeceğim. — Sizce hayatta muvaffak ol- manın şartı nedir? — Muvaffakiyet herkesin ka zanabileceği birşey değildir. İn- sanların çoğu, Yalnız yaşamak için d dinirler ve hayatlarını baş- kaları istismar ederler, — O halde zeki ve liyakatli bir adamın bu vaziyetten kurtul- masına imkân yok mu? — Yoktur varsa ve bu adam bu günün şeraitinden kur- tulmak isterse, belki onu mah: vede”ler. — Şâyet günün birinde İngilte- renin rasyonal bir surette idare olunduğunu gürürseniz ne yapar- sınız? — Hayretimden belki ölürüm! ği LR hee lu ve san'atmın varisi Mes'ut Ce* | Bir. hikâyeden: Otomobilin bu kadar umumi- leşmediği senelerdeydi. Muaye- nebanemin tam karşısına rast- lıyan sokak başı, o zaman bi- nek arabalarının bekleme yeri olarak tayin edilmişti. Onu bu- rada tanıdım. Biçimsiz, ihmalkâr bir giyinişi vardı. Tıraşlı yüzü zayıf ve kansızdı. Kır düşmüş saçları aylarca makas yüzü görmemiş, ensesinde, kulak arkalarında büklüm büklüm olacak kadar İ uzamıştı. Belki otuz beşindeydi. Fakat, bu halile kırk beşten yukarı gösteriyordu. Arabası, göze batacak dere- cede eski idi. Yana kaykılan tekerleklerin soluk kırmızı bo- yaları dökülmüştü. Siyah körük, yer yer çatlamış ve aklaşmıştı. İri boylu duru atları tımarsızdı. Besisizdi. Yerlere inen kuyruk- ları, sağrılarına değen uzun ye- lelerile ihtiyar görünüyorlardı. Sahipleri gibi. Sabahın alaca karanlığında gelirdi. Ekseri geceler, bulundu- ğu yeri terketmediği de olurdu. Geç döndüğüm dondurucu bir gecede onu, harap faytonunun muşamba kanepelerinde horlar- ken görmüştüm. Soğuk ve rutu- betli günlerde, arabasına binen müşterilerinin dizlerine örttüğü kahve rengi battaniyeye bürü- | mürdü. Avuçlanmı içiçe. bitiştire- rek, eski ve katı körüğe. yasla- dığı başına yastık yapardı. Bir gece, araba fenerlerinin biri, mumu biterek sönmüştü. Diğerinin titrek, sarı ışığı ara- banın içine sızıyordu. Ve ben, uzun bir zaman bu oynak, zaif aydınlığın altında, merak duydu- ğum bu garip insana bakmıştım. Sıska çenesinde, çökük yanak- larinda günlerdenberi ustura gör- miyen bir sakal, yer yer kılları dökük eski bir fırça gibi. Ağzı açık uyuyordu. Ve, ge- cenin iliklere işliyen rutubeti, in- tizamsız soluklarla ta ciğerlerine kadar gidiyordu. Göğsünde bo- ğuk bir hırıldayış vardı... Üzer- lerini sıkı sıkıya örttüğü iri, boy- lu döru atları, geniş ayaklarını kaldırımlara vurarak biteviye ak» sıriyorlardı. Evet, Sabahın alaca karanlı- ğında geliyor - bazan da böyle bütün gece pinekliyor-ve bekle- me yerinin en baş köşesini tu- tuyordu, fakat neye yarar ? Her gelen müşteri, sokağın başında bir yığıntı gibi duran bu görü- ğü aklaşmış, boyası dökük, ha- rap, biçimsiz arabaya dudak bü- küyordu. Hakları da vardı, ko- şumları pırıl pırıl, kuyrukları ve yeleleri alafıranğa kesilmiş, lök gibi kadanaların çektiği yep yeni faytunlar, landonlar, kupalar du. rarken... Bazan, parlak çift sıra düğ- melerin süslediği nefti paltolarile yerlerinde - bir saray, bir konak bizmetkârı kadar mağrur - bıyık büran arabacıların tenezzül ede- miyecekleri (o müşterilerde çıka gelirdi: Hasekiye gidecek bir Ermeni madamı... Gureba hastanes'nin ziyaret saatine yetiştirilecek so: arabacı luk elbiseli bir ihtiyar... İstasyondan yeni çıkan, gide- ceği adresi adam akıllı bilmiyen; koltuğu bohçalı, babayani çarşaf- lı bir kadın.. Bandırma postası- nın yanaştığı rıhtıma indirilecek, altı nüfus'u bir aile... Ellerinde tıklım, tıklım bavulları, içi dola testileri, yatak denkleri, sepet- leri, kuş kafeslerile... Yerlerinde -bir saray, bir ko- nak hizmetkârı kadar mağrur- bıyık buran arabacılar, omuz silkerlerdi. Zaten, Hasekiye gi- decek madam da, Gureba hasta- nesinin ziyaret saalına yetişecek soluk elbiseli ihtiyar da, rıhtıma indirilecek alti nüfuslu aile de, parlak lâstikli tekerleklerinde siyah cilalı körüklerinde bin bir renk oynaşan bu cicili bicili konak landonlarına kim - bilir neden - boyaları dökük, körüğü ak ve çatlak (arabayı daima tercih ederdi... Benim filezof arabacım, pazar- hık ederken, müşterisile uzun uzun çekişmiye bile lüzum gör- miyordu. O, kanaatkâr bir insan- dı da... ... Bir akşamdı, serin bir yaz ak- şamı,. yıldızlı o gökte koşuşan kara bulutlar, durup (oOdurup yağmur boşandırıyordu. ve, yer- den toprak kokan ' ılık' bir yağ- mür kokusu kalkıyortlu.... > Uzak: bir hastaya oçağnl- mıştım, Arabaya binecektim, göz- lerim, siyah körüğü ak ve çatlak yana kaykılan tekerleklerinin ko yaları dökük arabayı aradı. O, hervakitki gibi sokağın en ba- şinda ve yapa yalnız duruyordu. Arabacı, meydanda yoktu. 'Bir dakika sonra koşarak geldi. — Affet, Bey... Tütünüm kal- mamıştı da... Tabakamı doldur- tuvereyim demiştim... Düzgün konuşuyordu. Hare- ketlerinde, lâkirdı edişinde kıh- gile tezat teşkil eden garip bir güzellik, garip bir sevimlilik var- dı. Büyükçe bir bezle, yayları ötesinde berisinde çıkıntılar ya- pan meşin kanapenin tozunu al- dı. Yerde yayılı paspası; silkti, — Buyur, Bey... Dedi, Bindim. Oda yerine geçti, atlarını haydadıktan sonra vücudünü geriye çarpıtıp bana doğru eğildi: — Rahatsız olacaksın, Bey... Ama, meydandada başka bir araba yoktu haniya.... Kaderine küs.. Aa acı gülüyordu. — Sen işine bak... Rahatım.., Dedim... Terbiyeleri tarttı, kırbacını şaklatlı, evet., sadece şaklattı. Yerlere inen kuyruklar rn, sağrılarıma değen üzün yele- lerile ihtiyar ve yorgun görünen atlarına acıyor gibiydi. Biraz evvel kesilen yağmur yeniden baş'amıştı, Bozuk kalk e em eski teker- eklerin akisleri Va brad, ma duran, sade b; ir » u sesti.., Reşat Enis

Bu sayıdan diğer sayfalar: