2 Şubat 1933 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 6

2 Şubat 1933 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bizim handa olmaz! Bizim handa olmaz! Vasfi Raşit Bey Anadoluda bir hana inmiş. Fakat geceyi çarnaçar geçireceği bu handa kendisine ayrılan odayı şöyle bir gözden geçirince telâşla hancıyı çağırmış: — Aman kuzum hancı, gel, bu oda benim gözümü tutmadı. — Ne gibi efendim? — Hani tahtakurusu ve saire gibi ufaklık olmasın... — Merak etmeyin beğüm; bi - | zim hande öyle şey olmaz. — Neden? — Neden olacak!.. Bir yolcu gelip bırakır, öteki alur, götürür de ondan.. Ev sahipleri Hayri Efendi ev sahibinden çek- tiklerini anlatıyordu. Her ayın ilk günü gelip aylık diye gırtlağına sarıldığını, almadan kapının önün den ayrılmadığını söylerken Na - git: — Bak benim ev sahibi öyle de- ğildir. O da her ayın ilk günü ka- pıya düşer amma verdiğim parayı kat'iyyen almadan gider. — O neden? — Daima tamamını ister de on- dan... Bir takdim Arit bey pek sevgili arkadaşı Rıdvanla bir lokantada karşılıklı yemek yiyorlardı. | Masalarına bir zat geldi. Oturdu. Yemek ısmarla- dr. Arif yemeğin ortasında ba - şını hiddetle bu yeni gelen zata çe- virdi: —- Efendi, ayağıma basıyorsu- | nuz? İ Diye seslendi. O zat da: i — Affedersiniz efendim!... İ Diyerek hem ayağını çekti, hem Arife baktı, tanıştılar. o İdadiden | arkadaştılar. o Selâmlaştılar, tatlı © tatlı konuşmıya daldılar. Fakat Arif gene ayağına basıldığı için | orahatsız olmıya başlamıştı. Bir münasebetle Rıdvanı mek- tep arkadaşına -prezante eder ken iğildi, masanın alına baktı, Ayağma basan Rıdvandı: — Efendim, size takdim ede - rim Rıdvan, arkadaşım.. Bir vakit- ler düyunu umumiyede muhase - beciydi.. — Müşerref oldum efendim, a- caba şimdi ne iş görüyorlar? Arif hiddetle cevap verdi: >— Şimdi mi efendim, şimdi a- - yağıma basıyorlar. Şad IN YAZILAR Esmer güzeli S'lva yanındaki arkadaşını da Necdete takdim edirce .., Necdet beş senedenberi dişini sıkarak biriktirdiği üç yüz lirayı yemek üzere geçen yaz Avrupa - ya gitmiye karar vermişti. Enine boyuna hesap ettikten sonra gide gide Romanyaya gidebildi. Yazın en sıcak (günleri idi, Köstencede bir gazinoya indi. Bi- zim paramızla günde altı buçuk liraya pazarlık etti. Beş gün de- niz banyosu, gazinoda yemek, dans, çalgı içinde güzel bir âlem geçirmişti. Hele kumlar arasında tanıdığı Silva ismindeki kızla ah- baplığı ileri götürdükten sonra... Bu kız bir esmer güzeliydi, Necdet, nasılsa kumların arasın « da bulduğu bir küpeyi Silva a - rarken iade etmiş, bu suretle o - nunla ahbap olmuştu. Esmer Silva yanındaki arka - daşına da Necdeti takdim edince | Necdet artık günleri hesaplemıya ve idareli hareket ederek 300 li- ranın bakıyesile biraz daha fazla kalmıya gayret etti, Fakat ne mümkün? Genç kızlara birkaç defa ye - mek yedirmiş, çay masraflarını etmişti. Bu suretle evdeki pazar çarşıya uymamıya basladı. Fakat bunlar sayesinde Silva ile mercü- meği adamakıllı fırma vermişti. Köstence civarında evvelâ Sil- va ile arkadaşı Nadyanın da işti- rak ettiği gezintiler yaptılar, son- ra Silva bu ogezintilerin yalnız olmasını tercih etti ve baş başa bütün bir gün Romen köylerinde kalıyor, bazı geceleri bile bu köy geçiriyorlardı. Köstenceye döndükleri zaman | Nadya onların yakasını bırakımı - yordu. Necdet Nadyayı kendisi - ne karşı mütemayil görmekte ge- cikmedi. Gazinoda ( geçirdikleri bir çay saati onun masa altında - ki küçük ayaklarının ifadesi Nec- dete yeni bir av elde ettiğini ih - bar etti. Necdet bundan sonra Silvayı yavaş yavaş terkederek Nadyaya sokulmak istedi. Fakat buna te - şebbüs eder etmez işin farkında olan Silva Necdete açıkça yaptı - ğı oyunun tehlikeli olduğunu an- lattı. Fakat Nesdet bu ihkazım ©- | Hemmiyetini anlamıyarak Nadya ile bir akşam gizlice otomobil ge- zintisine çıktılar. Şehirden çıkıp da küçük orma- na girdikleri zaman arkalarından bir otomobil yetişti. Onların önü- ne geçti ve arabayı durmıya mec- bur etti, Öndeki otomobilden bir Bir istirahat fikri Süleyman Bey aziz arkadaşı Ni- hadı çok mahzun ve düşünceli bul- du . Köprüyü beraber geçerlerken: — Nen var Nihat.. Seni çok dü- şünceli görüyorum!. Diye sordu. Nihat anlattı: — Sorma birader, halimi ma.. Cebimde beş param yok.. Ka- rım fevkalâde ağır hasta.. — Ya?. Vah, vah.. Nesi var za: LİLİ İTE NE Komiser — Peki, size hücum eden ve paranızı alan ada- min nazarı dikkati celbedecek bir hali veya işaretini hatır- yor musunuz ? — Tabii komiser Bey ... Gayet hızlı koşuyordu. — Müthiş bir böbrek sancısı, kum... Haftalardanberi çekip du - ruyor.. — Bir çaresini bulamadınız mı? — Doktorun verdiği ilâcı alabil. sem ağrısı tuttukça çaresi de bulu- nacak... — Nasıl ilâç bu?. — Bayağı uyku ilâcı.. bir saat uyutuyormuş.. Bir hap, Süleyman hemen Nihadın eline sarıldı: — Aman Nihatçığım, şu reçete- İ yi bana ver, bir de ben yaptıra - i yım; saattte bir hanıma vereyim.. — Neden karın hasta mı ki?. U- yuyarak rahat etmesini istiyorsun? — Hayır, hasta değil amma o uyursa ben rahat ederim de.. lerin pek misafirperver evlerinde | denbire Silva çıkmıştı. İki yeni âşıkın üstüne bir kurt gibi hücum etti ve Necdetin Nadyayı müda - faa etmesinden kızarak çantasın- dan bir çakı çıkardı. Necdeti ko- lundan, yüzünden yaraladı. v” Necdet dört gün yattığı hastane | den çıkınca mahkemeye gitmişti. | Fakat Silva kendisinin tahrik e - dildiğini söylediği gibi Necdetin | hayatını da kurtardığını ilâve etti. Hâkim: — Nasıl? diye sordu. O zaman Silva Necdeti yara- ladığı çakıyı göstererek: « — Bakınız, dedi. Bu çakının ancale küçük ağzı ile Necdete hüs saydım Necdet sağ kolamazdı. Heyeti hakime Silvaya hak verdi, bu insaniyetinden dolayı beraetine hükmetti. Fakat Nec - det bir daha sefere kendisinin | hem yaralanmasından hem de mahküm olmasından okorkarak bemen kapağı İstanbula attı. Bir sadaka Bir dilenci sadaka istediği ka * pıdan bir dilim ekmek alınca he- men önündeki köpeğe attı: Dilenciye ekmek veren hanım bunu görünce hiddetle çıkıştı: — Sana acıdık da ekmek verdik, sen de kalkıp komşunun köpeğine attın... Dilenci özür diledi: — Affedersiniz hanımefendi, doğrusu ben o köpeği sizin san - dımdı da.. Wes'ut adana Elli yaşına giren Sadi bey ü - çünsü izdivacını tes'it ediyotdu. Bir arkadaşına sevgili zevcesin « den bahsederken: — Yirmi beş yaşında bir le - bek... Dedi. Yemin ederim sana azizim, beni yirmi yaş gençleştir. di. Arkadaşı Sadi beyin okoluna girdi: — Dediğin doğrudur ama bun dan sonra haftada yirmi yaş ih- tiyarlamıya da hazır ol. Tevazu Darülbedayide bir operet oy * nanıyordu. Kimisi esniyen, kimisi gülen, kimisi uyuklıyan halk için- İ de bir kişi son derece dikkatle i oyunu seyrediyor. yanındaki ar- kadaşına ve galiba (yepyeni bir arkadaşına opereti ikide bir tak - İ dir ve methediyordu. Perde kapa- nıp oyun bittikten sonra o devam ediyordu: — Doğrusunu söyliyeyim mi? Ben bu kadar Avrupa, Amerika memleketlerini gezdim, Rusya - i da senelerce kaldım, bu kadar o- peret ve piyes seyrettim, Fakat bu derece cazip, tatlı, ahenktar bir operele raslamadım. Sen ne der» sin? — Bilmem. — Nasıl bilmezsin yaku.. Mu « sikisini bir tarafa bırakalım. Fa- kat seni temin ederim ki bu ka- dar tatlı bir operet piyesi ne gö - rülmüştür, ne de görülecektir. — Acaip şey. O kadar beğe- niyorsun ha.. Acaba kim yazmış? Bir diş çekmek.. Salamonun oğlu dişini çektir « mek için nasılsa bir dişçiye gitmiş- iti. Üç gün üç gece diş ağrısından hali harap olduğu için dişçi ile pa- zarlığa vakit bulamadan kendisi - ni sandalyeye attı: — Aman doktor, şunu yökünden | çek?. Doktor evvelâ bir ilâçla hissi ip- tal edince İsakın aklı başına gel - di: — Kuzum doktor efendi, kaç | para vereceğiz 2. Doktor iki lira isteyince İsak fır. ladı: — İki lira olur mu?, Sen de in - saf kalmadı mı?. Ben iki liraya iki saat çalışıyorum.. Doktor soğuk kanlılığını bozma» dan: A — Pekâlâ, dedi, telâş etme.. Ben de senin dişini iki satte çekerim. — Sen benim böyle sıhhatte olduğuma. dolaştı ma. Tam on beş gündür, evde kapanmış kalmıştı — Sahi mi? kiminle?

Bu sayıdan diğer sayfalar: