12 Şubat 1933 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5

12 Şubat 1933 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İT 01 ir,1 12 Şabat 1933. VAKIT'ın edebi tefrika CANIM AYŞE sk İİ Aimaca ile kumru Cavit beyin bahçesinde tenis oynuyorlardı. Leylâ: — Bu sene havalar pek güzel gidiyor. Kânunuevvel değil, sanki ilkbahar. Ne güzel tenis oynanı - “ (yor. Biri dedi ki: — Ayşe hanım yok mu? Diğer biri cevap verdi: — Gelecekti.. — Biz de gelir diye ümit edi- “ İyorduk.. Filvaki herkes Ayşeyi bekliyor | Soldu. Onun güler yüzü, tatlı sözleri herkesin üzerinde iyi bir tesir br- rakıyordu. Onu herkes severdi. Naciye hanım: » — Ayşe gelemez, dedi. — Neden? — Haberiniz yok mu, son gün lerde çok meşgul. Birden sözü yarıda kaldı. Her *| kes el çırparak haykırdı: er yn di — Bakınız kim geliyor.. Bakı nız kim geliyor.. Bahçenin ta nihayetinde, bir genç görünmüştü. Birçok kişi, bu nu uzaktan tanıdı. Herkes soruyordu: — Kemal mi bu? — Kemal bey mi? — Güzel Kemal nihayet İstan- bula geldi mi? Fakat gelen Kemal değildi. Bir ses heyecanı teskin etti: — Senih bey geliyor. Senihti.. Anadoluda bi &z da MP imani ne, Bir bi diz , Yeparlaklaşmıştı. Derhal etrafını sardılar: — Neler yaptınız? — Nerelere gittiniz? — Yeyip içtiğiniz sizin olsun. #ördükderinizi anlatmız... Kenan bey soruyordu: — Bir Anadolulu ile nişanlarıp #elmedinse hata etmişsin. Senih güldü: — Maalesef nişanlanmadım. E sasen, bir an evel İstanbula dön - mekten başka hiçbir şey düşün - müyordum.. — Düğüne yetişmek için mi? Senih, kimden bahsedildiğin! anlamadan: — Evet, dedi, Ayşe hanımın, düğününde bulunmak istiyordum. Her taraftan sesler yükseldi: — Ne?.. Ayşe evleniyor mu? Cavit beyin karısı: dedi, A — Evleniyor ya, kâğıtları asıldr. Leylâ: — Bu yaz sessiz sedasız Bur - *ada nişanlandı. Ben bile sonra - dan haber aldım. d Senih, Ayşenin evleneceğini bil- « Mekle beraber, birdenbire içine ik ık geldi. Çarpıntıya yakalan- Derin bir yeise düştü, Heye - | yeisini saklayamıyacağı - İN Analyınca, eve doğru yürüdü. X Niş Esasen, Cavit beyin karısı tek etti; — İçeri gidiniz, bir çay içiniz. İçeri girdi... Kendini koltuklar. dan birine düşer gibi attı, gögüs teçirdi, inledi: “Mes” ! Me. ut Kemal!, bugün , Ayşeyi alı- N41 Selâmi Izzet Eğer bahçede olsaydı, hakikati derhal öğrenirdi. Bahçede dediko- du başlamıştı: — Ne dediniz, ne dediniz.. — Doğruyu söyledim. — Ayşe Ahmet Baruni beye mi varıyor? — Evet. — İmkânı yok, adam elli ya - şını geçkin, — Ama çok zengin. — Ne olursa olsun, Ayşe o &- damı sevemez. — Her halde zengin başka ko- | ca bulabilirdi. — Biraz zor! | o— Neden? -— Ahmet Baruni bey milyo ner, Mısırda malikâneleri var. Sandık dolusu elmasları var. Bir yat almış, görülecek şeymiş... Hanımlardan biri, gözleri parlı yarak izah etti: — Yalnız düğün hediyesi ola - rak Ayşeye üç sandık elmas ver - miş. İncilerinin kıymeti milyarlar tutuyormuş... Bittabi mübalâğa ediyordu. Cavit beyin karısı başını salla- dı: — Ben para hatırı için Ayşenir: kendini satacağını ümit etmezdim. Hem o Ahmet bey mi ne, benim üzerimde fena bir tesir bıraktı. O adamdan hiç hoşlanmadım.. Senih bahçeye avdet etti ve her kafadan bir ses çıktığını duyunca sordu: — Kimden bahsediyorsunuz? Cevap verdiler: aym aliganhemdan. Senih, meselenin iç yüzünü bil- mediğinden, Kemalden bahsedi -| liyor zannetti ve dedi ki: — Ayşe hanım daha iyi bir iz-| divaç yapabilirdi. Maamafih koca- | sı terbiyeli ve zeki bir erkek. — Terbiyeli mi, değil mi, bu- nu bilmiyoruz ama, her halde zen | gin... Ayşeye kâşaneler, yatlar, el- maslar verdi. Senih bir şey anlamıyordu: — Kimden canım? Tenis partisi yeniden başlarker sevap verdiler: — Ahmet Barun! beyden. Senih, gözlerini dört açarak sordu: — Ahmet Baruni beye ne ol - muş! — Ayşeyle evleniyor. (Devamı var) mlm Sarhoşluk yüzünden bir adam öldü Zonguldakta evkaf o gazinosu müsteciri Mustafa, müşterilerden Tokatlı oğlu Mustafanm sarhoş 0- lup gazinoda şarkı söyliyen kadın lara sarkıntılık ettiği iddiasile aley hinde bulunmuş Tokatlı oğlu Mus tafa bunu duyunca gazinoya gelip kahvecinin başına bir boş rakı şi - bahsediyorsunuz şesi frlatmış ve kaçmıştır. Bunun üzerine kahveci Mustafa tabanca- sını alıp fırlamış, fakat karşısına Tokatlı oğlu Mustafanın dayısı tücardan Ihsan Bey çıkmış ve kah veci ile kavgaya tutuşmuştur. Bu - nun üzerine kahveci ateş ederek Ihsan Beyi öldürmüştür. Katil, önce kaçmış, civardaki fı « rına girip tabancasını un çuvalları arasına saklamış, çıkarken zabıta memurile karşılaşmış tutulmuştur. — YAKIT Bir falcı Bir adamı nasıl çarptı ? Son günlerde, Viyanada Fünf- | havzen mahkemesinde Eva Moya İ isminde Romanyalı bir kadın mu- hakeme edilmiştir. Siyah saçlı, parıl parıl kara gözlü, esmer, dolgun vücutlü, fev- kalâde cazip genç bir kadın.... Muhakemesine sebep: Fal bakar- ken para çantası aşırmak! Bu esmer güzelinin davacısı olan Jozef Valnerin mahkemede anlattığına bakılırsa, Eva Moya, bu adamın karşısmda tam mana - sile bir “Fındık Fatma,, rolü oy - namış. Göz süzüp kaş oynatarak bileğinden tuttuğu adamın avu - cundaki çizgilerden mana çıkar - mağa, daha doğrusu bunlara ma - na vermeğe çalıştığı sırada, başı - nı onun başına değdirmiş, lüzu - mundan fazla sokulmuş ve Jazef Valner, istikbaline dair emniyet verici keşifler, hoşuna gidici müj- deler beklerken, hali tehlikeye girmiş. Yani söz arasında ceketi- nin iç cebindeki cüzdanı sır ol - muş! Alım, satım işlerile meşgul, ba * sit, kendi halinde bir adam olan davacı, mahkemede yana yakıla şöyle demiştir: — Ben, fazla kalabalık yerler- de eğlenmekten hoşlanmam. Ak - şam üstü işimi bitirmiş, bir şişe şarap, bir kangal sucuk ve daha başka öteberi alarak evime yol - lanmıştım. Yolda, karşıma bu kadın çık - tı. “İlle senin falına bakacağım, silini bildireceğim !,, diye tut turdu. Ben, “Vazgeç, ben halim - den memnunum. İstikbalimi me - rak etmiyorum. Ben istemedikten sonra senin ne üstüne vazife!,, de- dimse de, sözümü dinletemedim. O, ısrar etti, Hâkim, burada davacının sözü- nü keser: — Uzatmayımız, anlaşılıyor. O, ısrar etmiş, siz ısrar etmemişsiniz. Sonra? — Sonrası, avucuma baktı. Bir baktı, iki baktı... gene baktı.. — Sonra, istikbalinize dair bir şeyler söyledi tabit.. — Hayır,... Bilâkis! Bana evve- lâ kendisine bir şilin vermem lâ- zımgeldiğini o söylemekten başka bir şey demedi. İstikbalimi gör - mesi için... — Çizgiler kâfi gelmiyormuş, istikbali gösterecek yolda ilerle » mek için, biraz loş olan yolun pa- ra ışığı ile aydınlatılması icap edi- | yormuş. Öyle, değil mi? — Tamam. İşte böyle, Halbu- ki, ben istikbali hiç merak etmi -| yordum ki.. — Ve buna rağmen.. — Ve buna rağemn, “Oldu ola- cak, bari yoldan dönmiyelim,, di- ye cüzdanıma el attım, — Bir de baktınız ki., — Yerinde yeller esiyor! — Tamam. Peki, ama cüzdanı bu kadının çarptığından emin mi- siniz? Belki daha evvel başka bi- risi... — İmkânı yok. Ben, dedim ya, kalabalıktan o hoşlanmam. Öyle yerlere giremem. Hele o gün, bu| rederek uslu uslu yolunuza giste - kadından başka yanıma bu kadar sokulan olmadı! Sawta 5 in mühim bir makalesi lihalâtı tahdit siyaseti Türkiye sanayiini canlandırmıştır Türk bankaları, ecnebi bankaların her işini yapmaktadırlar. Bu bankaların çoğu Türkiye şubelerini kapattılar (Taymis) gazetesi her sene bü - tün dünyanın mali ve ticari vaziye- tini izah eden bir ilâve neşreder. Bu seneki ilâvede Türkiyenin va -| ziyeti hakkında şunları yazıyor: “Geçen sene zarfında Türkiye de diğer memleketler gibi tvezin ve parasının kıymetini mu » hafaza ile meşgul oldu ve bu iki meseleyi cesaret ve oldukça mu vaffakiyetle karşıladı. Kabul olu- nan usulden başkası kabul edilmiş olsaydı, halkın daha az muztarip olup olmıyacağı ve daha çok mu - vaffakiyet kazanılıp kazanılmı -| yacağı meselesini tetkik etmenin| yeri burası değildir. 31 mayıs 1932 günü nihayet bu- | lan mali sene için rey almıyorken | hükümet masraf ve irat olunarak 186 milyon lira kabul etmişti. 1931 senesi teşrini sanisinde varidatm bu tahminden haylı geri olduğu görülmüştü. Bunun üzerine tasarru fa ehemmiyet verilerek buhran ver gisi tarhedilmiş, ve bu tedbirler sa yesinde 33 milyon liraya baliğ o- lan açık, 10 milyona kadar indiril- miştir. Evelki senenin verdiği tec» rübe neticesi olarak bir mikdar da ha tasarruf yapılmış ve bütçe 1932 haziranında 169 milyon Türk lira- sı olarak tevzin olunmuştur. İtha - lâtın tahdidinden gümrük varida - tının29milyon azalması beklenmiş, bu da müvazene vergisile bertaraf edilmiştir. Milli müdafaa (5,5 mil yon) nafıa vekâleti (6,5) milyon gibi azami tasarrufu yapmışlardır. bütçesini Takriben bir sene evel gayet bü yük bir açık teraküm etmekte ol - duğu halde yeni senenin ilk nısfın- da varidatın tahmin olunan rakka» ma vardığı anlaşılıyor. Vaziydt da ha az mucibi hoşnudi olsaydı da a a A fa Şa EN lürkiyeden oyuncak bakalım. Bu iş nasıl oldu? Esmer güzeli, kırıtarak şu ce- vabı vermiştir: — Bu adam, yolda karşıma çıktı, beni durdurdu, uzun uzun| baktı. “Sen, çingeneye benziyor -! sun!,, dedi. Ben de, alay olsun di- ye, “Çingeneyim, ya. İstersen, fa-| İma bakayım senin, fal bakarım, yürek yakarım ben!,, dedim, Sırı tarak avucunu uzattr. Ben, gene alay olsun diye, evvelâ para iste-| dim. Derken, elini cebine götür- mesile beni kolumdan yakalama- sı bir oldu, “Sen, cüzdanımı çarp- tın !,, diye bağırdı, beni sürükledi, polise teslim etti. İşte hepsi bu. O, başka türlü an- latıyor. Doğrusu bu. Hem cüzdan nerede? Benim üstümde çıkmadı ki! Hâkim Dr. Svandtner, suçu usu- lü dairesinde sabit görmemiş, be- raet kararı vermiş, bunun üzerine esmer güzeli sormuştur: — Şimdi ben bu adam aleyhi. ne iftira davası açamaz mıyım? Hâkim, buna karşı kendisine şu tavsiyede bulunmuştur: — Ucuz kurtulduğunuza şük -| niz, daha iyi edersiniz. Gene siz bilirsiniz, ama bana kalırsa, en — Eva Moya, siz söyleyiniz, | iyisi bul yeni vergi tarhı gibi bir tedbire te- vesül edilmiyeceği aşikârdır. Çün- kü bundan sonra tarh olunacak her hangi vergi iktisadi noktai nazar - dan sağlam olmaz.,, Taymis Paris borçlar itilâfname sinden bahsettikten sonra devlet hankasma geçerek devlet bankası- nm bir sene içinde altın ihtiyatisini 6,600,000 lira arttırdığını ve hali hazırda mütedavil Türk evrakı nak diyesinin yüzde çuğu olan 21,000,000 Türk tuttuğu nu anlatmaktadır. Türk bankalarından Ziraat ban- kasr, İş bankası, Sanayi ve Maadin bankası da ilerlemiştir. Şimdiye kadar ecnebi bankalar tarafından yapılan işleri yapmak - ta olan bu bankalar ecnebi banka” lardan bazılarınm Türkiyedeki şu belerini kapatmalarına saik olmuş i tur. Geçen senenin ilk on bir ayında Türk ihracatı 1931 senesine nisbet le yüzde 20 kadar tenakus etmiş » tir. Onun için ithalâtı tahdit siya » setine devam edilmiş bulunuyor. İtbalâttan bir kısmının tahdidi, bir kısmının men'i, iptidai madde- lerin serbest ithali aleyhinde ne gi bi itirazlar dermiyan edilirse edil- sin, bu siyaset, Türkiyede yeni sa- nayiin vücut bulmasına, ve yaşa - mak için uğraşan sanayiin canlan- masına saik olmuştur. Türkiye, ta biat ve an'ane itibarile ziraat mem leketidir. Fakat zirai mahsulleri hariçte piyasa bulmaz ve Türkiye de başka memleketlerin sanayini alamazsa onun doğrudan doğru - ya kendi sanayi işini derühte etme- si kadar tabii bir şey olmaz Türki- yede bu işi, şayanı dikkat bir mu - vaffakiyetle yapmaktadır. ve hediyelik eşya isteniyor! Amerikada Vaşington şehrinde mühim bir müessese İstanbul ticas ret odasına müracaat ederek Tür. kiyede oyuncak ve hediyelik eşya imal eden Türk fabrikalarının re- simli kataloklarının gönderilmesi» ni rica etmiştir. Fakat Türkiyede ne böyle mu « azzam bir fabrika ne de ufak mik yasta iş yapan bu kabil esnafın ka taloğu olmadığı için ticaret odası cevap vermekte müşkülât çekmek tedir. imiş Karnaval sarhoşları Evelki gece, geç vakıt Osman 8. — Şişli caddesi üzerinde karnaval elbiseli dört kişinin, yüksek sesle şarkı söyliyerek dolaştıkları görül- müş, Feti, Rifat, Mahmut, Vecihi isimlerindeki bu dört kişi polisçe yakalanmıştır. e” aya Gizli sığır kesenler Karagümrükte Neslişah sultan mahallesindeki evlerinde kaçak ©- larak sığır kestikleri haber verilen Faik ve Ali polisçe yakalanmışlar dır, » j

Bu sayıdan diğer sayfalar: