12 Ağustos 1933 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5

12 Ağustos 1933 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

? yi im Ne 02. Dedi, sen Esma ile Bi yor musun?., başını salladı ve ta niha masada, bir beyle bir j, arasında oturan beyaz tu Yüzü canlı, gözleri halecan- bir genç 4» Nezihe Ha- inin kızı imiş, çok rn Kayanın kaşları çatallaş» > Ne yapayım?. Dedi. e Esmadan çok daha güzel ve i, de onun kadar zengindir... , pmak lâzım geldiğini artık Orhan o Kâya kızdı, fakat hidde- li etmedi. Bülent hoppa, hk a, ensiz bir adamdı. O, iy kadınların etrafında dö- , ç Senç kızlar da onun etrafın i yane oluyorlardı. Bülent hi, , Yatta yalnız bir şeyin ehem “p,, vardı: naim... 34, Mer halde bu kız için Esma- azsın zannederim.. z 7 4 it varsa bırakırım. İn > Esma tam sana lâyık bir kız Galiba benim yeni flörtümü de orsun?. Y genç kıza mi âşık oldun?, Orhan Kaya sinirli sinirli gül hz e tanımıyorum bile,. O da by © çok küçük hanımlar xoj Peşindedir.. hi labilir. Yalnız o, buradaki My, hepsinden güzel!, Gel de oy akdim *deyim.. üler., Bir iki Masanın a iü a Nezihe Hanımın “Sü m önünde durdular... iv Müsaade, ederseniz Hanıme arkadaşım Orhanı, Günay efendiye takdim edeyim. ay Hanım gülümsedi, Ka- A im baktı; el m. hiç görünmüyor. te, aYboluyorsunuz... Dans et- ik başladı Mi, siz or. Miele musunuz ?. "| i İ ğ monden değilim Ha- li il duyan Günay birden ir çe e” Orhan Kayanın Yabancı Bu ses kulağına ,..“1 gelmi zi i e vr Bu sesi arı, onda hiç bir ha- irmadı, ım kocası: *evmiyen klüpte otur kısa boylu, tıknaz, dökülmüş, sevimli akışlı, iyi bir adam Raya Selimi A Neden?.. Eğer çıkarım ve | Kaya gene kaşlarını çat- | tuzağı İzzet isinin İ Günay kalktı. Aydınlıktan ve ' cazbantta sarhoş gibiydi.. Orhan Kayanın kolları arasında dönüyor | du.. i Orhan Kaya uzun, kıvrak, kibar- İdi... Günay, belini bir az arkaya atmıştı... Başını dik tutuyordu.. Sol eli, Orhanın omzuna dokun» yordu.. Orhan konuşmuyor, inkisar: ho yale oğramamak için konuşmak istemiyordu.. Günay öbür kızlar? benzemiyordu. Evza ve etvari sa- de idi.. Gülümseyişi masumdu. Gözlerinden zekâ akıyordu.. Günay, dilsizliğe nihayet ver - mek istedi: ne iyi. — Dansı bu kadar çok mu se Viyorsunuz?. — Seviyorum ya, tam dans ede. cek çağdayım.. — Her halde kışın her gece dens etmişsinizdir.. Günay gülümsedi: — Hayır, bu sene çok dans ede- i medim., Genç kızın, gözlerinin önüne yazı makinesi, kâğıtlar, Ali Cafer | Bey geldi.. Orhan Kaya usulca içini çekti: — Bu da onlar gibi.. Her kız gibi... Bu da ötekilere benziyor.. Ne yazık!.. Müzik sustu... Dans edenler el çavptı; tekrar dönmeğe başladı « — Kışın nerelere gidersiniz Gü- i hay Hanım?. Günay altın bir rüyada gibi, a eta kendinden geçmişti: — Her halde hiç evde oturmam. Sabahliyin erkenden çıkarım. So- kağa çıkmağa bayılırım... Nezihenin nasihatleri yemişleri. d ni ağır başlı Günayı yok olmuş, onun yerine yaramaz, şımarık, deli baş bir Günay gelmişti... Yalnız elek- trikle, müzikle değil, sözle bile sarhoş oluyor, başı dönüyor, göz- leri kararıyordu.. i —Dans!.. Dans olmasa ölü. irüm!. İ Günay başını kaldırdı, kavalye. i sinin yüzüne baktı... İki sakin, barit, manasız ve ifadesiz gözle, göz göze geldi. Orhan Kayanın, ne kadar ağır başlı, ciddi bir erkek | olduğunu anladı.. Derhal ayıldı: “Ne deye saçmaladım?.,, düşünce sile üzüldü.. Sonra halasına kız- dr: “Ne diye bana yalan söyleti- yor?. Neden kim olduğumu saklı- yorum ?.,, — Maksadımı anlamıyorsunuz... Esasen bu gürültü arasında dans ederken maksat anlaşılmaz ki. Benim ne demek istediğim... Orhan Kaya, sözü kesti: — Anlıyamam.. Maamafih , her kesin hayatta bir maksadı var. a ac! acı güldü: klübe ayağımı Yani adaya gelmem Yorum, Ne yapayım “© tane köşkü var.. | Mag lirmeğ, bulak, onları ta Rİ beni çivanlara nezaret ir, dır. Siz de, asrımızın bütün kiz- ları gibi, kur yapmak, gönül eğlen dirmek istiyorsunuz... Günay kızdı: — Peki amma, böyle bile olsa size ne?.. Orhan Kaya, müstehzi bir gü- lüşle güldü: di, eğer sözlerime kızdınızsa aff mr dilerim... (Devamı var) in edebi tefrikası: 7 m li İkisi de güzel dans ediyorlardı. | — Burada her gece müzik varsa | veriyordu... İstanbulun ciddi, | kalma 67 bomba Idam isteği 3 Cinayetin müc- rimlerinin muha- kemesi Bartın ağır ceza mabkeme- sinde bir kaç davaya bakılmış, bu meyanda üç cinayet davası da görülerek o müddeinmumilik suçlulardan üçü hakkında idam talebinde bulunmuştur. Birinci muhakeme 930 sene» s'nde Safranboluda İtalyan usta- başı Paskal ile hizmetkâr Osmanı öldüren Yozgatlı Mus- tafa çavuşun (o muhakemesidir. Müddeiumumilik, suçlunun cürmünü sabit görerek Ceza kanununun 450 inci maddesine tevfikan idamını istemiştir, Ikinci muhakeme, geçen mart ayı sonlarında Saz köyünde vu ku bulan cinayete aittir. Kerimi öldürmek ve oğlu Recebi öl dürmiye teşebbüs etmekten suçlu Ismail ve kardeşi Bayramın muhakemeleri bitmiş ve müddei umumilik iddianamesini serde- derek, Ismailin 450 inci madde- ye göre idamını, Bayramın da | i 61 ve 448 inci maddelere göre cezalandırılmasını istemiştir. Üçüncü muhakeme ise, Mayır sın 23 üncü günü Kurucaşilenin Dizler köyünde işlenen cinayete Yoksa iki yüzlülük ederek Muğ ravı aldatmış mı idi. Bütün bunlar, Türklerle konuşul duktan sonra anlaşılacaktı.. O - nun için, bu konuşmayı mümkün mertebe çabuk temin etmek lâzım- dı. İhtiyara seslendi: — Baba, sen şimdi Türkleri w- yandır.. Onlarla okonuşacağım.. Sahip bana çok şeyler söyliyeme- | den öldü.. Öğrenmek istediğim seyleri Türklerden öğrenirim. İbtiyar yerinden kımıldamıyor- du.. — Haydi gitsene !. — Gidemem efendim.. Uyan- dıramam.. — Niçin uyandıramazsın?. — Tembihliyim... Muğrav, bu yabancı muhitte he- nüz tanıdıkları adamları korkutan Türkleri büsbütün merak etmişti.. Nasıl adamdı bunlar ?. Kahveci ni- çin korkuyordu? — Ne vakit kalkacaklar?. İhtiyar, eliyle batmak üzere © lan güneşi göstererek: — Hava karardıktan sonra... Dedi.. Muğrav, beklemekten başka ça re olmadığını anlamıştı. ait olup, aynı köyden Hüseyni l r N öldürmekten suçlu Mehmet, Ah- | |, Peki, dedi, sen give bakı, Sf Büseşin > A5 Hözan şimdi. Uyandıkları vakit bana ha- | ve ber ver... isimli beş maznunun muhakeme- leri, görülmüştür, Müddeiumumi» lik; maznunlardan . Alinin bu ci- nayeti işlediğini sabit görerek 450 inci maddeye göre idamını, suçları sabit olmıyan diğer maz- nunların da beraetlerini iste miştir, İ İhtiyar kahveci içeri girdikten sonra Muğrav gezinmeğe başladı. Düşünüyordu.. Bu Türkler, işe yarar adamlara benziyorlardı. Bu- raya kadar gelip bir saraydan re i hin bir kraliçeyi kaçırmağa cesa - !ret edenlerle her ne bahasına olur sa olsun arkadaş olacaktı.. . i Güneş çekilmiş, hava kararma- Yer altından bir ' ğa başlamıştı. Muğrav, can sıkım define çıktı! tısı ile beklerken kahvenin arka karanlık odasında başka bir vaka Ermeni komitecilerinden cereyan ediyordu. İhtiyar, Türklerin uyanma saa» İtinde odaya girmişti. Tahta bir peykenin iki tarafında, uzanmış iki kişi yatıyordu. Bunlardan biri rimizin Suadiye mahallesinde | iri yapılı, pos bıyıklı, diğeri buna kasap esnafından Bosnalı Arif | tam manasiyle tezat teşkil edecek ağanın evinin bahçesinde (bu | kadar zaif ve kuru bir vücuttu. Amasya, 10 (Hususi) — Şeh- olup Arif ağa bilâhare satın al- | sarak odaya girmişti.. Yayaş ya- mıştır) bozulan su yollarını ta- | yaş gence yanaştı. Omuzundan mir ederlerken amelenin kazması | sarsmağa başladı.. Her ikisinin bir sandığa tesadüf etmiştir. | de çok derin bir uykuya dalmış ol- İ Define ihtimaline binaen etrafı | dukları anlaşılıyordu. dikkatle — boşaltılarak © sandık Bir an zaif olan uyanır gibi ol meydana çıkarıldığı ve yavaşça | du.. Gerildi,. Bu sarsıntı diğerinin kapağı açıldığı zaman içinde | rahatını bozmuş olacak ki homür. ermeni komticilerine ait (60): | danarak iki tara döndü. Yavaş — Bana göre bir şey değil, de- | e ŞAŞMA küçük (7) si büyük olmak üze- | yavaş gözünü açtı. Karşısında ih re tam (67) tane bomba istif | tiyar kahveciyi görünce: | edilmiş olduğu görülmüştür. — Ulan köpoğlu hâlâ buralar »| Bu müthiş defineyi gören ame. | da mı dolaşıyorsun.. Şimdi beyni le hemen ev sahibi Arif ağayı | ni patlatırım.. keyfiyetten haberdar etmişler, İhtiyar kekeler gibi: bereket versin, sandığı karıştır. | — Efendim, şey, şey... Bir. mak merakına düşmemişlerdir. — Sus ulan. Hâlâ söyleniyor. Yoksa şebrin bu mahallesinde | sun.. çok feci bir felâket vukuu mu: Bu esnada zaif olanı da uyan- bakkak idi. mış, gözlerini uğuşturuyordu. Ar-| Keyfiyetten haberdar edilen | kadaşınm kahveci ile kavga ettiği .— AŞK DELİSİ Yazan: Niyazi Ahmet ka kimse olmadığını anlamışsınız » dır, İki süvari ,Erzurumdaki hanı terkettikten sonra Rahimle Meh - metten aldıkları haberle, Acemis - tanın yolunu tutmuşlardı. Günlerce yol yürüdükten sonra payıtahata — gelmişler ve derhal Gürcistan kraliçesi Ketevanla mü- nasebet tesisine yol aramağa baş » lamışlardı. İki arkadaş, az zaman- da Sahiple tanışmağa muvaffak olmuşlar, Ketevan'ı kaçırmak için plânlar kurmuşlardı. Karaoğlan, Ali Ekberin yüzüne dik dik bakan Yadigârın omuzunu okşadı: — Kahramanım, dedi. Sıhhat » ler: olsun.. Yüzüne kan gelmiş. Bak güneş yamçısını başına ge - çirmiş, daha ne uyuyacaksım. Ya. digâr, şaşkm şaşkın etrafına ba - kındı. O, uyuduğunun bile farkın. da değildi: — Fakat, dedi, o kaburgalarım fena sancıyor, uyusaydım.. İ Karaoğlan bir kahkaha ile arka- daşmın sözünü yarıda bıraktı.. — Benim sözümü dinlemezsin.. Dün akşam ne diye sarayın duva. rına tırmanırdın.. . Yadigâr, geceki vak'ayı hatırla- dı. Sarayın etrafında gezinirken Sahibin tarif etmiş olduğu Kete - vanın yattığı odanın civarına gel mişlerdi. i Yadigâr duvara tırmanırken , muhafızlar tarafından görülmüş « a tü, Kendisine doğru bir karaltmın geldiğini görünce, tırmandığı du » yardan yuvarlanmıştı. İki arkadaş kalkmışlar, silâhlas rmı hazırlıyordu. İhtiyar, Kara - oğlana dönerek: — Sizi Muğrav görmek istiyor, dedi., Ikisi birden atıldılar: — Muğrav mı?. — Evet, buraya gelmiş., — Bizi nereden biliyor?, — Sahip söylemiş.. — Sahip ölmemiş mi?. -- Ölmeden evvel söylemiş.. İki arkadaş süratle giyindiler , Muğravı oraya çağırmalarını söy « lediler.. Muğrav, sabırsızlıkla bekliyor » du. Ali Ekber ,Türklerin kendisi « ni beklediklerini (o haber verince gayri ihtiyari bir heyecana kapıl - dı. Kahve kapısından girdi. Karan lık odaya doğru o yürüdü. Etrafa bakınmağa başladı. Kimseler gö » * rünmüyordu.. “ Karaoğlanla Yadigâr onu karşı ladılar, Biraz oevvel uyudukları | peykenin bir köşesinde oturttular. Muğrav, dikkatle yabancıların yüzünü tetkik ediyordu. k Karaoğlan: — Sizinle görüşmek çek istiyor. duk, Biz fırsat ararken sizin geldi. ğinize çok sevindik, dedi. Yadigâr Muğravın buraya nasıl geldiğini merak ediyordu. Bu me- rakını yenemiyerek sordu; — Burayı, nereden buldunuz., ” zabıta memurları hemen mahal- |Ni görünce: Y. line giderek bu dehşet ve ölüm — Yadigâr.. Gene gevezeliğin sandığını icap eden ihtiyatla | tuttu. Ne oluyorsun?. yerinden kaldırtarak usulü da- | — Ne oluyorum ne demek.. Da- iresinde cibeti askeriyeye teslim | ha gözümü yummadım, gelmi etmişlerdir. iktiza eden zabıt | tepiniyor.. varakası © tanzim ile (makamı Artık kahramanlarımızın serden ev firari ermenilerden metrük Ali Ekber, ayaklarının ucuna ba | aidine verilmiştir. | geçti Karaoğlanla Yadigârdan baş Size kim haber verdi?, Müğrav; © birinciye: n n daha derli toplu olan bu ikin Türke döndü. Kendi fil. kadar cüssesi karsısında bir ehemmiyeki olmıyan Yadiğâra cevap vetdi: — Sahip — öy!

Bu sayıdan diğer sayfalar: