8 Eylül 1933 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 7

8 Eylül 1933 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

mı yagda YAZILAR EKİ — Ah Neclâ; bütün hayatımı önünde diz çök- müş, elim bağlı olarak geçirmiye hazırım. — Hayır, elin açık olsa daha iyi .. *vlenmemeyi tercih etmiş bir ho - varda idi. Tahsili yolunda, işi yo- lunda, itibarı yolunda olduğu hal- de geceleri nerelerde dolaştığı, neler yaptığı herkesçe malüm ol - mamakla beraber daima şüphe u - yandırırdı. Dörtodalı evinde ihtiyar bir lala 91 vardı. Bütün işini o görür, Nail Y eve gelince herşeyi hazım bu « urdu, Lalasr Beşir, onu evlenmiye teşvik eder, elinde büyüttüğü Nai- lin mürüvvetini görmek isterdi. Fakat beyhude. Nail Bey sahip ol duğu mekteple evi arasmda geçen meçhul üç, dört saatin saadetini kâfi görüyordu. Beşir ağa onun ne sarhoş oldu- ğunu, ne kadınlarla düşüp kalktı- | Ümr, ne bazı serserilikler yaptığını | biliyordu. Eve gelmediği al ar mektepte, leyli çocuklarla meşgul Olduğundan emin idi. Yalnız bir akşam Nail Bey, Be - tir Ağaya karşı son derece dost gö inmek arzusuna rağmen fazla ka Sirmış olarak eve geldi. İki tarafa Salpa vuruyordu. Kapıyı zor bul - . Fakat uzun müddet anahtarı bulamadı. Kapının önünde şiddetli sancr r, baş ağrıları, mide bulantıları Wasmda kusmıya başladı. Üstü başı berbat oldu. Bir müddet çök- tü, bekledi. Biraz kendine gelir gi- bi olunca kapıyı açtı. Papuçlarmı ardr. Bin bir ihtiyat ile yukarıya 1. Hemen soyundu. Berbat bir balı olan elbiselerini kanapelerin Üstüne serdi; yattı: Da akşamki macera geldi. Elbise- “ti perişan idi. Muhakak pis pis yordu. Beşir Ağaya ne diye - *ekti? Hakikati itiraf etmek ihti - Yarı çok üzer, çenesini açardı. Na- Ertesi sabah uyandığı zaman ak | Nail Beyin Lalası e Nail Bey kırkını geçmiş, fakat) ye doğru yürümüş, hem de Nailin yüzüne hayretle bakarak: — Ne var, ne oldu beyim? Diye sormuştu. Nail devam etti: — Gece geç vakit çocukların ya tak odasını teftiş etmek üzere çık- tım. Koridorda, son smıftan Murat isminde iri yarı bir külhanbeyi var dır, onunla karşılaştım. Dışarı çıkı yor, zannile yanından geçerken baktım ki sallafıryör, “nen var Mu rat Efendi?,, diye sordum. Cevap verecek halde değil, yaklaştım. Bir koku sezdim. “Murat Efendi nedir bu halin?.. Ağzmı koklıyacağım.,, dedim. Tam ona daha ziyade yak- laşırken bu edepsiz içindekileri üs- tüme çıkarmaz mı? j Beşir Ağa yerinden oynadı. Mu- rat ismindeki çapkıma söylemedi - ğini bırakmadı. Nailin elbiselerine baktı. Ceket pantalon berbat idi. Kokladı: — Allah kahretsin böyle talebe- yi... İçmiş, sarhoşmuş. Ziftin peki- ni içsin. Bari koysaydın o terbiyesi zi1... — On beş gün izinsizlik verdim. Beşir Ağa elbiseleri aldı, çıktı. Nail derin bir nefes aldı ve karyo - lasında öbür tarafa dönerek gene daldı. Nedensonra Beşir Ağa elinde te- mizlenmiş, ütülenmiş elbiseler ol - duğu halde içeri girerek Naili hâlâ | yatakta görünce e Nail Bey, dedi. O Murat de - diğin talebeye on beş gün ceza az- dır, bir on beş gün daha ver. — Neden? İl — Elbisenin sade üstünü değil, pantalonun içini de kirletmiş. Tabii cesamet Bir zat evvelki gün bir fotoğ - rafhaneye girerek müdüre sor > ir yalan düşündü ve buldu. Be- Ağa elbiselerini düzeltmek, lâ- msn ütülemek ve kahvaltını ge- Ürmek üzere odaya girince: > Ah Beşirciğim, dedi. Dün ak ya başıma gelenleri bilsen... Mek “ote kalacaktım, fakat... O sırada Beşir Ağa hem Nailin Mbiselerini perişan halinden kur - emak, devşirmek üzere kanape muş: — Size verilen bir fotoğrafı tabii cesamette büyültüyor musu- nuz?. ) — Tabii efendim. Fotoğrafçıyla müşteri arasın - da uzun bir pazarlık.. Nihayet çe- kişe çekişe uyuşmuşlar. Müşteri parayı verdikten sonra (fotoğrafı uzatmış bu bir fil resmi imiş. | Çakal sesleri |! Bir Amerikalı milyarder. Ma - lüm ya bütün Amerikalılar milyar derdir. Mısıra gelmiş. Kahirede | bir otele inmiş. Otelciye ertesi gün kendisine bir tellâl tanıtmasını söylemiş. Tellâl - hazır. Hem de tam Amerikalınnı istediği zat, A- | merikalı çakal sesi duymak isti » yor. Tellâl tam bu işin adamı. Amerikalıyı sahrada bir o gece| çadırda misafir etmiş ve o gece u- zaktan çakal seslerini rahat rahat dinliyen Amerikalı milyarder er - tesi gün otelde tellâlm istediği pa- rayı vermemiş. Tellâl hayretle: — Neden?, Diye sorunça Amerikalı: — Ben Nevyorkta hayvanat bahçesi müdürüyüm, Çakal sesinin İ ne olduğunu bilmez değilim. Bü - tün işittiğim sesler uydurma idi. Tellâl mahkemeye (müracaat | etmiş. Fakat mahkemede Ameri - kalı kaybetmiş, tellâlın istediği pa rayı vermiş. Çünkü tellâl mahke me heyetine yüzden fazla İngiliz seyahının kendine işittirilen ça » | kal sesinden memnun kaldıkları - | nı beyan eden vesikalar arzet - mişti. Çocukların yaşı Bir adamcağızın karısı ölmüş- tü, Elinde kalan iki çocuğunu ba- şından atmak istiyordu. Bir ihti - yarca kadın buldu, Ona teklif etti, pazarlıkları uydu. Kadına bir se nelik peşin verecekti. Yalnız ka « dın parayı almadan evvel çocuk ların yaşımı öğrenmek istedi, E ğer pek küçükse tabii almıyacak tı. Dul baba: — İkisinin yaşının yekünu 17 dir. Dedi. Kadın razı oldu. Bir se- nelik parayı aldı, Hazırlığını yap tı, fakat çocuklar gelince - şaşrdı, kaldı. Birisinin yaşı 16, ötekinin yaşı birdi. Hanım — Aman bey, de- nizin yüzü ne kadar bu- ruşuk!,, Efendi vurmuş ta ondan... — Senin aksin Kâtip — Müdür bey, biri- si telefon ediyordu, bir iş için ... Müdür — Müşterilerimle nazik konuşmanıza mem- nunum, ama “Canımın içi,, diye hitap etmenin ma- nâsı ne? # — Ben onunla menfaatten tamamen uzak bir izdivaç yapmak istiyord . — Meğer ne olmuş?.. — Meğer züğürtün biri imiş .. Şahikanın Evlenmesi Şahika henüz yirmi üç yaşında | Düşündü, taşındı, kararımı ver » idi amma dört senedenberi dul idi. o Kocası bir bahane ile onu boşamıştı. Bu bahaneyi suitevil & denler, bir hakikat gibi ortaya ya- yanlar çoktu. Fakat Şahika bunun bir bahane olduğundan emindi. Her ne halse.. Aradan dört sene geçmiş, Şahika, bir genç kızdan daha güzel, daha taze, daha cazip olmuştu. Evlenmek aklından geçmiyor - du. Fakat nasılsa karşılarındaki zengin, maruf, ihtiyarca komşu nazarı dikkatini celbetmişti. Onu cezbetmek üzere elinden geleni yaptı. Evvelâ anensini, bu ihtiyar ve bekâr adamın ibtiyar hemşiresile ahbap etti. Gelip gitmiye başladılar, Şahika sabık bir vali olan Avni Şekip Be- yin bir kaç eviyle ( apartımanına âşık olmuştu. o Mümkün olsa bu beyaz saçlı, biraz kamburca ihti - yarın desti izdivacını istiyecekti. * Onunla ahbaplığını ilerletmek için bir yolunu buldu, kendisinden bazı kitaplar istedi. Avni B. kitap meraklısıydı. Bütün hayatı kütüp- hanede geçiyordu. Türkçeden baş- ka bir çok lisanlarda büyük bir kü tüphanesi vardı. Bu kütüphanenin içine girince saatlerce kalıyordu. Şahikanın istediği edebi eser - lerden birer ikişer kendisine iâre edildi. Şahika bu behane ile Avni Beyin kütüphanesine girip çıkmı- | ya, onunla başbaşa yalnız kalmıya başlamıştı. Fakat henüz dinç gö - rünen bu ellilik mütekait kendisi- ne bir defa bile kızım demeden hitap etmemişti, Şahika bir kaç hafta sonra” eni konu kızdı. Böyle yalnız ve pek te kendinden geçecek derece- de ihtiyar olmıyan bir adamı ken- | ederim. dine o meylettiremedikten sonra artık kimseye güzelliğini, tazeli - ğini, şuhluğunu inandıramazdı. İdi. | Bir sabah daha Avni Bey kah» valtısını ederken giyindi. Onlara gitti. Hizmetçiye kütüphaneye gi“ * receğini ve orada Avni Beyi bek « liyeceğini söyledi. Kütüphanede büyük bir kanape vardı. Bu kanapeye yerleşmeden i evvel ceketini, bluzunu, iskarpin - i lerini, çoraplarını çrkardı. Öyle bir i kıyafette kaldı ki.bu kıyafette o - nu gören bir erkeğin şaşırmaması maksadı anlamaması kabil değil - İdi. Şaşıracak, kendini kaybedecek olan Avni Bey bir saat sonra ken disiyle izdivaçtan başka çare bu- lamıyacaktı, Avni Bey geldi, daima ayni cid- diyet ve ayni soğuk kanlılıkla Şa - hikanın elini sıktı, o Karşısındaki (| kanapeye oturdu. Gene edebiyat. tan, şark ve garp muharrirlerinden bahse başladı. Şahika çıldıracaktı, OKalkıp kaçmak istiyor ve bir daha bu he- rifin yüzünü görmemiye içinden yemin ediyordu. Avni Bey bu eski şairden bah - sederken ve divanın kendisine kas ça malolduğunu anlatırken; — Sevgili kızım, dedi, bu diva» nı sana göstereyim. o Tabii merak edersin. Fakat ben yerini tarif e- deyim de sen al.. Şu kütüphane - nin altıncı gözünde ikinci | sırada olacak . — Neden siz almıyorsunuz?. Avni Bey güldü, dedi ki: — Benim iki karış ilerisini göre miyecek kadar miyup olduğumu #i bimiyordun galiba.. Maalesef göz- lerim hiç görmez.. Dostça söz?!.. Yolda: — Maşallah âzizim.. Evlene- ceğini haber aldım.. Seni tebrik — Yanlış duymuşsun.. Öyle bir filerim yok. ğ — O halde seni kat kat | tebrik ederim, | S

Bu sayıdan diğer sayfalar: