11 Eylül 1933 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 8

11 Eylül 1933 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

8 — VAKIT İl Eylül 1933 ÖLÜLERİN BAŞINA GELENLER Cesetlere neden ehemmiyet verildi ? | — ç SPOR z Italyan güreşçileri Çarşambaya geliyorlar güreşçileri - çarşamba | li i | Hikâye Marlen Ditrih mammmmmmam emam Yazan: İsmet Hulâsi -— Evet tıpkı siz. Fakat siz o" İtalyan Sinemadan çıkarken içimde bir idan çok güzelsiniz. Yani bu ha günü şehrimize gelecektir. üzünkl vardi. İ Istanbulda bulunan İtalyanlar Hani, diyordum, şu Marlen! kiki Marlen Ditrihin bazı kuşurlar! ; memleketimize ilk defa gelecek İ- | Ditrih yok mu?. Biraz daha genç! var. O sarışını. talya spor kafilesini karşılamak | gp, yedi, on sekiz yaşlarında olsa. | için hazırlık yapmaktadır. Yazan: Muallim Necip -— Ben eğmerim., O bir az yaşlı.. — Ben on sekiz yaşımdayım: İ Hani sarışın değil mi, esmere dö-! — Güreş federasyonu da memle - | nüverse, dili de Almanca yerine ketimizde ilk defa karşılaşmış olan | Türkçe konuşsa... Hani fena bir - O Almanca konuşuyor. Avusturalya vabşileri vurulan avla İnsanda mevcut olan en kuvvet: | li saik; (varlığını muhafaza et - mek) kaygusudur. İnsan (o herşeyi | kolayca hazmeder, her şeye katla nır, Fakat bir kelebek, bir çiçek gi bi bu âlem sahnesinde bir iki çır- pındıktan, biraz kendini göster - dikten sonra yok olmaya taham - | mül edemez. Hergün sürü sürü insanların öl: | si yazmıya özendim, bunu da bü - | yetine akıl etdiremedikleri şeyler, düğünü görür, onlara acır, mahzun olur; belki de bazılarına sevinir. | Fakat ölümün tıpkı onlar gibi ken disine de mukadder olduğunu ka - bul etmek istemez. Kendisinin öl- mesi için daha bir çok zaman oldu ğunu düşünür, daima ve daima ya- şamak ister. Gözleri kör, topal, kolları kudretten mahrum insan bile o haliyle yaşamay cih eder, Bunların müstesnalarına biz (gayri tabii) deriz. Çünkü ta - bii saik idamei nefistir. Böyle ol - makla beraber ölüm o kadar tabii, o kadar kat'i bir hâdisedir ki bun- dan kurtulmanın imkânı olmadı - ğını tasdik etmek mecburiyeti var dır. Zamanın ne kıymeti var? Bir saniye ile bir milyon senenin ebe - diyete nazaran kıymeti birdir. Şu halda hiç istemiyerek ölüme nam - zet olduğunu tasdike mecbur olan | insan, buna bilâkayt katlanma - mıştır. Ölümü tasdik etmiş fakat| ölüme ter - i bakalardan sonra Berline giderek İ Alman muhtelit güreş takımiyle | | maçlar yapacaklardır. rdnn ölüler içinde hisse ayırırlardı | sani, en makul şekilde tabiatin ka- | nunlarına uydurmak, yaşıyanlar için halli zaruri bir meseledir. | Ölüm ve ceset bahisleri, herhal- | | de mudhike değildir, Fakat her fa | son verdi. cianın bir de karikatür ciheti var - dır. Zaten hayat baştan başa bir temsil, bir medhake değil midir ? | Mizahı pek sevdiğim için bu bah - tün dünya hâdiseleri gibi | gülünç | olmaktan başka bir şey bulma - dım. Okuyucularıma inbisat vere- ceğimi temin edemezsem de onla- rı fazla sıkmıyacağımdan eminim. Ruh nedir? Bugüne, kadar tanınmış dinlerin hepsinde ölüm düşüncesi mevcut- tur, Hattâ her dinin esası bu düşün ce üzerine kurulmuştur. Tarihin / ilk devrelerinde yaşamış olan in - sanların ölüm hakkındaki itikat ve | âdetlerini iyice tetkik ve tesbit e - | debilmek için bugün yaşamakta o- lan iptidai insanların bu husustaki vaziyetlerini gözden geçirmek lâ - zımdır. | Halihazırdaki medeniyet camia sı içinde yaşıyan bazı insanların | bile bir ceset karşısında kapıldık: | ları hissiyatı ve ona verdikleri e - hemmiyeti düşünürsek henüz te » kâmül etmemiş insanların bu yol » da düştükleri dalâleti ve ihtiyar et bir taraftan da teselli yolları bul - muştur: Ölüp mahvolmıyacak ge- ne tekrar hayata kavuşacak, varlı- ! ğını ebedi surette elde edecek... Bu düşünceler karşısında insan ce sedimin ehemiyeti arttıkça artmış, cesetlere karşı türlü türlü telâkki - ler ve merasim icat edilmiştir. Tarihten evvelki zamanlardan başlıyarak bugüne kadar kâh tekâ müle, kâh inhitata uğrayan din dü şünceleri, mabut nazariyeleri sa - yılmıyacak kadar taaddüt ve te - nevvü etmiştir. Bütün bu macera- larda ruh ile ceset daima muvazi surette yürütülmüştür. Biraz sıkıcı mı diyeyim, iğrenç mi diyeyim? Herhalde neşat veri - ci olmıyan bir bahis üzerinde yü - rüyorum. Evet; daha güzel, daha neşeli bir mevzu bulunabilirdi. Ne çare ki hayatta rahat edebilmek | için halli lâzım gelen meseleleri yo | luna koymak uğrunda birazda zahmete katlanmalıdır. Yaşıyan irisanlar ölen insanlar için sıkıntılara, tehlikelere; | hiç olmazsa beyhude zahmetlere ne - den katlansınlar?, Bunları düşün - mek ölenlerin değil borcudur. İnsan cesetlerini en in - yaşıyapların * tikleri garabetleri mazur görme - miz icap eder. Bir an evvel bizimle beraber ya- şıyan, çalışan, gülen oynıyan bir insanin birdenbire esrarengiz bir uyuşukluğa uğrayıvermesi, uyku - ya benzemiyen bu uyuşukluktan, | hareketsizlikten bir daha kurtula» | maması elbette bize hayret verir, | bizi bu haletih sebeplerini, müvel- lidini ve neticelerini “araşlırmıya | sevkeder, Ölüm namı verilen bu âni inkı - lâp karşısında iptidai insanlar, pek | büyük hayret ve dehşete düşmüş - lerdir, İlim ve fennin halledebile - | ceği bu muammayı o zavallı insan lar, sermayesiz dimağlarile hallet- | mek mecburiyetine düşmüşlerdir. | i Dimağlarında o kudret mevcut ol- | | madığı için hemen (din) in mua - venetine müracaat etmişler, onun tesliyetkâr nüvazişlerinden istifa - deye koşmuşlardır. İnsanlar ih - tiyaç ve tabiatlerinden mülhem o- lan dinler o dinlerin kurulduğu za| manlarda yaşıyan insanların dü »| şüncelerinden başka bir şey ola - maz. | İşte o iptidai dinlerin batıl iti - katları, hurafeleri ölüm muamma- İtalyanları istikbal için : büyük bir program hazırlamıştır. Itiyanlar ile Türk güreşçileri ilk defa cuma günü karşılaşacaktır. Birinci maç Roma ile İstanbul İ sey olmıyacak, Bu düşünce ile Beyoğlu cadde sinden fıstıki makam yürüyordum. Bir alay insan gelip geçiyor, omuz vuruyorlar.. Genç Yahudi İşler | Ben de Türkçe konuşurum Ne âlâ... Ben de sizi arıyordum. Siz rejisi — Evet müsünüz ?. rüm, Bir film ter arasında olacak ve bu maça her yanımdan geçerlerken gülüşüyor »|tip edeceğim, Sizin o filmde " iki tarafın en kuvvetli güreşçileri | jar, Fakat ben, hiç bir şeyle alâ- | almanızı istiyorum.. iştirak edecektir. İtalyanlar İstanbuldaki müsa - Muğla spor klubünde Muğla, 10 (A.A.) — Yeni idare | heyeti seçmek üzere (o yaylâ spor| kongresi toplandı. Yeni idare hey- etiyle mıntaka kongresine murah- has seçilerek kongre toplantısına sı karşısında beşeriyete rehberlik etmiştir. | İnsanların korktukları ve mahi din ve ülühiyet bahislerinde pek büyük âmillerdendir. Rüya hâdisesi, ruh hakkında en | kuvvetli bir delil teşkil etmiştir. Ölmüş bir adamı rüyada görenler; “hah; demek ölen adam tekrar | hayat eseri gösterebiliyor, ruh ce - setten ayrılsa bile ayni varlığını muhafaaz ediyor,, diyerek ruhun varlığına inanmışlardır. On evvel yıkılan bir dıvarın tekrar rü- yada sapa sağlam görünebilmesi ve bunun gibi bir çok hâdiseler, insanları ruh hakındaki sabit fikir lerinden ayıramamışlır. o Rüyada gördükleri varlık; ölmüş adamm o andaki cesedine hiç benzemedi- | ğini, ve ayni şey olmadığını düşün | memişlerdir. Farzedelim ruh tıp - kı ceset gibi veyahut cesedin bü - tün hüceyrelerine nafiz (cismi lâ- tif) denilen bir varlıktır. Halbuki rüyada biz, o varlığı uryan olarak | görmüyoruz hayatında giydiği el - biselerile kunduralarile beraber görüyoruz. O halde o elbiselerin o kunduraların da ruhları olmalı ki | hepsi bir arada birleşebilsin. Hulâsa ilk insanlar, gördükle. | ri rüyanın kendilerinde (mevcut! kuvvetlerden doğduğunu hiç dü - | şünmemişler ve görülen şeylerin mevcut olduğuna inanmışlardır, Ruhun yani dirilerin vücudun- daki kuvvet ve hareketleri mey - dana getiren varlığın arasıra vü- cudü terkederek başlı başına ha - yat geçirdiğine istediği vakit ce - sede girdiğine kanaat eden insan- lar bugün de mevcuttur. sene Avustralyada henüz nesli mev- cut vahşilerde bir âdet vardır: Gençlerin avladıkları avları ve | muharebelerden aldıkları ganimet | eri taksime memur olan ihtiyar - lar; bunu taksim (ederken vefat| etmiş bulunan ihtiyarlar için de hisse ayırırlardı. Ölen ihtiyarla - rın ruhu da gıdaya muhtaç oldu - ğunu söylerlerdi, Bu ihtiyacı her - kes kabul ederdi. Hatta mütevef- | Benimle konuşuyordu. kadar olmuyordum. İ Tünele bindim, tünelden indim. ! Vapura bindim, vapurdan indim. Trene bindim, trenden indim, di- yeceğim mi zannediyorsunuz?. E- vet indim ama, ininciye kadar ne- ler oldu.. Onları anlatacağım.. | Kompartımanda kimseler yok . tu, Oturdum, cebimden gazetemi | çıkardım, sinema sayıfasını açtım. Marlen Ditrih Hanım kırıta kırıta karşıma geliyerdi. Hani güzel ka- dın, hani hele benim istediğim gi- | bi oluverse... | Gazeteyi yüzüme o kadar yak: | laştırdım ki... Ağzımdaki sıgaram ! ben farkında olmadan, Marlen| Ditrinin resminin gözünü yakıver- | miş.. Pençere gibi bir delik açıl. | mıştı. — Kah, kah, kah, kah.. Pençere gibi açılan delikten ba- | kıyordum. Marlen Ditrih karşım- da... deyi açar gibi gazeteyi yüzümden | çektim. — Gud morning froylayin Mar len Bitrih., Cevap bekliyordum. — Gud morgun Her Hulüşi,, Diyeceğini zannetmiştim.. İ -—— Merhaba Beyefendi. — Ay siz Türk müsünüz?, — Tabii!, — Yani Marlen Ditrih |, | — Kah kah kah... Siz ne aca- ip adamşınız.. | — Öyledir zahir, ama sebep te var, açaiplik içindeyim de, Hakikaten ya ben acaip olmuş- tum, ya dünya acaipti, Marlen | Ditrihin düşündüğüm, istediğim şe | kilde bir nümunesini bulmuştum. | — Beyefendi yüzüme niye dik- katli dikkatli bakıyorsunuz?. Hiç; bir şey sorayım: Bura- si meresi?. Dışarıya baktı: — Göztepe... — Ya, ben Holivut zannetmiş - itim de, — Kab kah kah kah!., — Sizin isminiz ne?. | — Naci i | — Ya, ben Marlen Ditrih bili -| yordum da... | — Kah kah kah kah kah.. — Siz Marlen Ditrihi tanır mısı- nız?. —Filmde gördüm.. — Siz hiç aynaya baktınız mı? — Ne tuhaf sual soruyorsunuz? Baktım. Ne olacak?, — Öyle ise şu resme bakın!, Alala!a!al!,.. Hayretten ağzı açık kaldı, Ben! falar için ayırdıkları hiseleri ara. | *Jimle çenesini tutup ağzını kapa- | sada 28 buçuk kuruşa Hem de esmer, hem de on. | yedi on sekiz yaşlarında.. Bir per» ».” O akşam bir senaryo hazırla * dım, senaryorm o kadar mükem” meldi ki, İpek filmin rejisörü bil parmağını ısırdı, parmağı koplW bu yüzden dört parmaklı kald Birinci perdede iki artist vafi Biri ben, biri de Marlen Ditrih, hut asıl adıyla Naciye.. Ben N# diyenin parmağına yüzük takıyd* rTum., — İkinci perdede daha başkalif da rol alıyorlar... Sahne bir b Tediye daires Nikâh o memuff var, şahitler var, « .; ben varım, var... Nikâh memuru soruyor: — Hulüsi Bey, siz Naciye nımı zevce olarak kabul edi musunuz ?. — Evet. -- Naciye Hanım, siz de Hu Beyi zevce olarak kabul edivor sunuz?, — Evet, — Evlendiler., ... Üçüncü perdeyi mi merak eti niz?. Gayet basit, “Marlen Dif rib, yani Naciye ile ben evimi kavga ediyor, birbirimizin sağ başını yoluyoruz... sk Elân üçüncü perdeyi oynamak! meşgulüz... İnanmazsanız a vereyim, gelin, kendi gözlerini görün.. Yalnız gelirken, bir görümlüğü getirmeyi unutmayn” Biliyorsunuz ya, Marlen Ditri hem de Marlen Ditrihin kusur” zunu göreceksi Eski bir denizci Magdaburg, 9 (A.A.) — Büyü harp esnasında süvarisi bulun. ğu Deutschland deniz allı gemi düşman harp gemilerinin vücui” getirdikleri arasın” hiç bir hasara uğramadan gefi" meğe ve iki defa Amerikan Jİ” larına gölürüp gene Alman zetirmeğe muvaffak olan yüz”” Koeninz altmış altı yaşında oldu ğu halde ölmüştür. Antalyada Antalya, 10 (A.A.) Kerr riyetin onuncu yıldönümünde ye tün halkın iştirakiyle söylene“ istiklâl marşını öğretmek tertip edilen kurslar bugün 18" mıştır. Haftada iki gün devam tir. Giresunda fındık sabi. Giresun, 10 (A.A) — DU g4 yas” iz! mânialar edecek rında kırışan ihtiyarlar bile bu. 'masaydım belki de elân da kapan-| çuval fındık, 58 kuruşlar © 44“ na inanırlardı. çDevala var) mıyacaktı.. — Tıpkı ben.. # ruşa kadar 89 çuval fındık isi tılmıştır .

Bu sayıdan diğer sayfalar: