19 Ekim 1934 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5

19 Ekim 1934 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

MALAR iki sn sidiği ” diz. Ye e e sa me EİN 19 Teşrinlevef 1934 VAKİT ın Tefrikası: 82 Ölüme Susayan Gönü DAR A ve TA Sy RM iâVun, oğlunun ölümünden mütees- eğildi. Fakat dostunu görünce... (Ni) İiyılarında İran cengâverlerinin coşgun atları kişniyordu. akları kuma gömülen deve katarlarına tesadüf ediyordu. ik Ayak Stada, ari Dilerin Mısırı isti- | Mengi, ir tesadüf de yar» | Mazis) in maiye- nan (Fan, ae) unanir ceneral - Da. bük im, Sİ edim isminde bir ku - darın manasız ve 8z tahakkümlerin vk a iin Mısırdan fi- iltica etmişti! ) a, İneğ havalisini çok Me © VE azim #ahibi bir Saten İran hüküm- | içeçek çölü geçerken | *ğİ susuzluktu. | k eri Urluya nasıl ve nere» ik edecekti? (Ea 7d ğa İrana gelir gel - şt, <a evel bu müşkülü ! NE, küm dara: yel gizli suların hepsi - yam Bana iti - iy, ordumuzu hemen yo m ordunun önün- i, Ve muhariplerinize ları birer birer gös” Çıl yn e“ teminatı besini öl Yan ordusu muyaffa e ; Ki Bay serek Mısıra gelmiş | ) önünde Karargâh | olda susuzluktan sr | Mısır Firavununun maiyetin - iki, Mislerdi. de bulunan Yunanlı muhafızlar, vE Mary, bütü ui (Fanez) den intikam almak için, N a emeli Mis Mısırda kalmış olan oğullarını ke- Ee) ile karşı kar- is, 1 Fakat, ne yazık la ran ordusunun (Pe - Ne liğini haber aldığı a çi Vo ne ölümünder sonra, İ ! serek, kanlarını şarapla dolu ka- i dehlere koyup içiyorlardı. (Fanez) ırktaşlarının yaptığı bu cinayetlerden çok müteessirdi. Fakat onları yakalayıp cezalandı - , ” Üncü, (Pesamtik) ramıyordu. Firavunun hizmetinde ücretle a duları çok dağılmış ve | müstahdem bulunan bu adamlar İy Abuşy Vale bozulmuştu. | isi azıştırmışlardı. Mısır hüküm- darını da kendilerine uydurarek: — Mabutlar sizi himaye ede- cek, diyorlardı, siz merak etme- Ta fevkalâde itimat * timdi onlardan da rdr. İran ordu- bala, etti > Ka ai Gel *€ “1 yin! Düşman içimize kadar girdik | ney! Sörcek, yn ten sonra mabutların gazabına uğ id *ring Muz H in rayıp telef olacaklardır. Bu mu- , İ kaddes saati idrak edinciye kadar İ mütemadiyen şarap içiniz ve et - un in emiri. İ rafta olup (bitenleri görmeden ii ix tün mütte - * kendinizden geçiniz! ne ayrılarak İ-. İttifak öimişler- | (Pesamtik) kendisini kaybede- İ rek (Menfis) şehrine çekilmişti. İ Burada da halk bütün mabutlarda Va N ai ler Die ve yağ | sabahlara kadar mabutlara yal - ye Ni Traş | varmaktan usanmıştır. Marilm kadar olan | İran hükümdarı, (Pesamtik) in k Asya milletleriy- | i teslimi için (Menfis) e elciler gön- Yap ei dermişti. Ni iyi de bu ti ani Büşi suretle ber- | Firavun bu elçileri keserek baş- A ün gizli sular | larını İren hükümdarına gönderin *N€ geçmiş bu- | ce, artık şehrin muhasara çenbe- ri kurulmuş ve Firavun dört ta- in Ata €cnebiler gö- raftan sıkıştırılmağa başlanmıştı. & Mgsinin birdenbire (Menfis) şehri beş günden faz- kiraza doğru | la mukavemet edememişti. Bir sa- bah şehirden içeriye (giren İran topraklarını | ordusu evvela; (Firavun)u, sonra iki oğlunu esir almıştı, YAZAN: İSHAK FERDİ ! İran ordulam»etrafsarmes; salk (Mantisy mabedine “giderek sabahları kadar mabutlara yalvarmaktan usanmıcsır.. mak için, idama giden bütün « sirleri gözünün önünden geçirmiş iki oğlunu da ve esirler arasına atmıştı. (Pesamtk) tribünden esirleri seyrederken, kendi oğullarını da gördü: — Mağlüp oldular... Elbette ö - lecekler. Diyerek metanetini muhafaza etti ve gözünden bir damla yaş bile akmadı. İran hükümdarı, Firavunun me- tanetine hayran olmuştu. Halbuki galip hükümdar, mağlüp Firavu- nun oğullarını öldürtmek niyetin- de değildi. Muhafızlar onları ile- riden çevirmişlerdi. İran hükümdarı Kiros, bir gün esir Firavunun metanetini 5 anla- Biraz sonra, Firavun, ayni ka- file içinde giden ihtiyar bir dostu- nu görmüştü. Firavunun bu sami- mi dostu bir dilenci kıyafetinde | idi, ayakları sırtı çıplaktı. (Pe-| samtik) bunu görünce çocuk ibi | ağlamağa başlamıştı. İran hükümdarı hayretini gizli- yememişti. Ölüme giden oğulları için bir damla göz Yaşı dökmiyen Firavun, ihtiyar bir dostu için ne- den ağlıyordu? İran hükümdarı bu a sebebini sorunca (Pesamtik) © cevabı vermişti: “- Benim felâketlerim o dere- ce büyüktür ki buna ağlamak esa- sen manasız ve fazladır. (Fakat, dostumun felâketi böyle değildir. Bir insan ihtiyarlığında refah ve saadetten böyle birdenbire esaret " me İlmi ei kei İ güz kalbinde canlı olmasaydı, ka- mam Yazan : Selâmiİzzet ||| Cavitle Celil sessiz ağlıyorlar» dı. Artık yapılacak hiç bir şey kal- mamışlı. Şahendenin ağzından bir nefes daha çıktı: — Beni unutmayın... Vücudu gerildi, ürperdi, hopla dı. Gözleri kaydı, “dudakları; sarktı.. Bir daha kımıldadı. Şahende, elinde Celinin getir- diği dağ çiçekleriyle ölmüştü. Üç gür sonra, Celil ile Cavit, Şahendenin öldüğü odada başba- şa vermişler otutuyorlardı. İkisinin de yüreğinde ayni acı vardı. Cavit hayatta bir kere daha ya- payalnız, kimsesiz kalmıştı. Eğer aziz ölünün hatırası he - derin bu haksızlığına lânet ede- cekti. © Bütün bu felâketlere se - bep olan adamı düşünüp dişlerini gıcırdattı.. Bitkin, perişan bir halde; boyunu bükük ağlıyan Celi- le baktı. Bundan sonra bu çocukluk ar - kadaşının saadeti için uğraşacak, onun mesut olmasına çalışacaktı. Bu Şahendenin vasiyeti idi. Cavit kalktı. Bir kâğıt o kalem aldı, bir mektup yazdı, sonra mek- tubu Celile uzattı: — Oku. Celil mektuba göz atınca sarar- dı, kekeledi: * — Buna ne lüzüm var? — Var. — Hayır... İstemiyorum. — Feyyaz Beyin karısına kart- nın öldüğünü haber vermek iste - | miyor musun? Celil sarardı, sendeledi: — Rica ederim Cavit.. bilsen... — Anlamıyorum Celil, Rıdvan Beyle senin döstun değil mi? — Evet... Ama... — Onlara yazıp karımın öldü- günü bildirmek seni neden bu ka» dar heyecanlandırıyor? 2 Cavit. Öteki? -- Ha, bir zaman Rıdvan Be - yin kızı ile evlenmek istemişsin... | O zamandan bu zamana kadar öy- | le değişiklikler oldu ki... Çoktan- | dir unuttuğun bir hatırayı canlan- dırmak, ölenin hatırasma mer - hametsizlik etmek değildir. Celil kendini bir koltuğa attı: — Beni muazzep ediyorsun Ca- vit, : — Peki peki, üzülme bundan Eğer bahsetmiyeceğim.. Ne yapmak fikrindesin? — Bilmem.. Benim aklım Şa- bendede... Ben yalnız onu düşü- nürken sen bana neler soruyorsun. ŞA amenna ve sefalete düşerse, böyle bir kim- İ se için daima ağlanır!, | İran o hükümdarı, Firavunun | sözüne hak vermiş ve ihtiyarı ö - lüm cezasından kurtarmıştı. O günden itibaren Mısır mede- İ niyeti ve Mısır hükümeti bütün ih- tişam ve debdebesiyle tarihe ka - rışmıştı. Şimdi ılık (Ni) kıyıla rında İran cerşâverlerinin coskun atları pisnivor ve ayakları kum üs“ tünde pelteleşerek yürüyen deve katarlarına tesadüm edilmiyordu. Dârânın yeni gönderdiği (Tas- pa) nm kumandasındaki İran or- dusu (Merfis) şehrine girerken güneş yeni doğmuştu. (Devamı var) — Hakkın var, bugün seni sors guya çekmenin sırası değil. Fa » kat ne yapayım, ki lâzım. Ben ya- rin İstanbula gidiyorum, işlerim var, — Bir daha gelmiyecek misin? — Zannetmem.. Bunun için se- nin fikrini öğrenmek istiyorum. Sen burada kalacak (mısın? Ben senin Şişlideki apartmana yerleşe- bilir miyim? — Elbette. Herhalde ben da- ha bir müddet burada kalacağım. Şahendenin mezarından kolay ko lay ayrılamıyacağım. Sen evinmiş gibi Şişlide oturabilirsin. — Teşekkür ederim. Ben 40 kağa gidiyorum. Akşama görüs sürüz., Cavit çıktı.. Bir kahvede otu rup Rıdvan Beyin karısına mektup yazdı, postaya attı." Ertesi gün de Ankaradan İs « tanbula hareket etti, ii dar” Cavit İstanbula gelirken Celi- lin apartmanına yerleşirken sarih bir o plânı yoktu. Maamafih iki maksatla İstanbula gelmişti. Bir kere Celilin yalnız kalma * ğa, kendi kendini dinlemeğe, te « selli bulmağa, sükün bulmağa ih- | tiyacı vardır. Onu © yalnız bırak» mak iyi olacaktı, Sonra, hemen derhal, vakit kaybetmeden Feyyaz <bakkında malümat toplıyacak, Şahendenin vasiyetini yerine getirecekti. Şa - hende ona, son nefesi verirken: — Unutma! demişti. Hayır, unutmamışlı, unutmıya caktı. memişti. . Bir plân çizememişti. Herhalde en iyi çare, ya bilâva- sıta veya vasıta bulup | Feyyazla münasebet tesis etmekti. Fakat nasıl?.. Ne bahane ile?., Bunun için hangi fırsatı kullıya - caktı. Ona karşı, onun gibi bira - dama karşı da fevkalâde ihtiyatlı davranmak şarttı.. Bir gün, avuçlarını alnına da- yamış bunları düşünürken kapı ça- landı. Cavit doğruldu: — Allah Allam?.. Kimse olmı- yan eve misafir geliyor? Kapıyı açtı. Bir ihtiyar gördü. Gelen sordu: — Celil Beyin evi? —Burası.. — Celil Beyle mi müşerref olu- yorum? — Affedersiniz, beni kiminle müşerref oluyorum? — Doktor Cemil. — Tanımıyorum. Birdenbire aklına başka bir şey geldi. Belki de bu doktor Şahen- deye bakan doktordu. — Buyurunuz, giriniz. Salonda karşılıklı o oturdular, Cavit: — Demek felâket haberini al « dınız? dedi. x Evet.. Buraya gelişimi ma « zur görünüz. Sizin hanımızma hürmetkârım., Fakat bir zaman- lar sizin de hürmetkâr olduğunuz bir ailenin ayni felâkete uğrıyaca- ından korkuyorum da. Cavit, ziyaretçinin kendisinin Celil sanmaması için kendini tak- dim edecekti. Fakat birdenbire vazgecli. Sadece başını eğdi ve sustu. (Devamı var). Yalnız, yapacağını kestire- İLİM ğe ei 2 2 Xi 5 Sd a9 ilme i illa i

Bu sayıdan diğer sayfalar: