7 Mart 1939 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 9

7 Mart 1939 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

KÜÇÜK Hİ! HİKAYE Bir ömrü hâ letiydi i, Ort w Tanır; lambasını ürü tul yakar, i koyar, çayını Öyi, Bişirir., abdestini alır ay Sikardı, Kapmın ka - Mi olurdu; A Hany A kö iyi ü Bey bir ışık dal - bira. N tı eze eze . e Senin sükünu içinde Urdu, Çapada Macun- Kp dan, Halicin iç. vi al aki lde bostan aralarm sın ortalarma bi k a, bay m im lerden, çukurlardan, Sa, 30: bozuk kaldırım > teni, Mn hin karanlığında yol| Re) lay £ Saatte mi gid Bilmiyorum. Yal - nz sabah namazını e ve kılarmış!,, Bir lok ne yorgunluktu, Sin o k eydir, be Düzinr da Arapcamisin Mi vakte doğru eve gel- : va de aşağı katta, 0. Ni Suk karşısına geçer, 1 ihtiyarı, içimde hamle bayran hay - erdim, Mindan » zenbili od. or Gi bir derin ooh.. deyi- 3 hayattan bezginliğe * Bem de çocukları - NU gün de sağ döne - Kiraç det duyuyoru andı. leri Ayşe yenge, getir - birer birer zenbilden iş ç den ne çıkacak di“ Mi, * Bözlerim, merak ve & e kle. O hem soyu - “tan da kesap yapar. a a ekmek altmış para!, teker yir Para! Eli dirhem » Dört yumurta yir ©n paraya da kota Gündelikten artan Ge da eksiğini e ainlarsm!., De Yedi kuruşa çalışır- mesi oam3 bir ük Lu çiftliği var. ak kiki harbinde istilâya nde, hâlâ o kin ya - Sağ LO kızıl Bulgar “Be ocakı,, <a hulyaya dalarak tam. O çime: Szular, gölde uç çuşan » &İ silâh: eline, bin rmana, artık Mi Çıkar, tilki mi NN ehvar o yiyece- ei dutluk, ucu bu” ik Ke razlik., Hep bağ Sli o memleketler 9ldu da düşmana İş Sara, © SİMİ şu halimize. 4 Mig, “Ürünü ha, uz. Gene > AŞ değiliz, açıkta Ası) anı da vatırken, bir rüya ve alar * Bay, Sükretmeyi u - N vi vg karşısında o- ten > ime anlatır N ati, özler; z dik “a - —— —— i sm büyüye z ti dinlerdim, tini, çeken si darken... Öyle dna nde Varsın, değil senin kadar... a kiyalar vur » Ölme, ak eve etirdi - Ony Sit $ a, inik, e Çene atı- “Ye inliye.can işine gidi. l sonunda | & » Yarım(g Yazan: ni gördüm. un. yerine bir Bulg başını yiyinceye kadar © acı içir den çıkmadı. Insan ölür ama, öç kalır, Şimdiki çocu rum da, burada köte) dım ötede unutuveriyo; lemiydik2., : muş derlerdi. Silâh: ömuzlayınca £ demezdik, taş demezdik. Y. ümüz balkanlarda geçerdi Bak şimdi, ben onun hikâyesini , senin, korkudan gözle. İçime r,iki a. Biz öy sızı) Bir köye baskm el “Jai sonu Dr. Cemil Süleyman talik karardı.. Yolu kaybederiz di u aldı... etmiş.. Bu saatlerde biraz tehlik Dün gece y, Mevlüt İonbaşırın iki keçisini sürmüş gö - türmliş!.. Bir kere kan kokusun idılar, bu gece de mutlaka iner - Ağıl ağızla” kısme. ye Şabanı ko — Çok i ye İ bizim ar sir sürü ler, Uşaklar ten iyorlar. Bakalım, te ne çıkarsa... Alçak çatı taraf dövr bir köy dam:.. Her keçelesle döşenmiş.. » Belki bıraksam, mer): p kendi kendine yat- mıya bile gidemezsin, O zâman değil, şimdi olsa gene gidemem. O, bir ev deği zebanilerin dolaştığı bi be idi. Basık odalar, ranlık dehlizler, geçerken bin tür ven altları, girintiler ve cinlerin hara. uzun ve ka - € lü evham saran me akla hayale sığmaz çıkıntılar... Üstelik aşağıda, harem kısmının avlusunda bir de evliya yatar'iı. O, söylerken aklıma geldi; — Beni korkutma dayr.. dedim. Şurada tandırın içine girer uyu - rum, dünyada yukarıya çıkmam... m yaşımda ve benden biraz diyorlardı. mektebimiz Hepimiz geniş yorganm altına büzüldük, Hüsnü Beyin ağrıma b ka baka kendimizden geçtik, An- nem, birkaç kere tavanı vurmuş, uyuduğumu söylemişler... O gece, çocukluk hâtıralarımın | arasında hiç aklımdan çıkmıyan İ bir gece idi... Dışarda kar buram buram yağıyor, uğultulu bir rür . gâr, pencereleri sarsıyordu, Dâyı Hüsnü Bey, bir aralık, kurt derisi yörganının altınde doğrüldü, elini özlerine siper yaparak, bit müd- det dışarda karanlıkları seyrett — Tam kurt havas: çocuklar. diyordu. Bize kurt masalları anlatırken, etrafını alarak, korkulu gözlerle kendisini dinlemekten zevk aldığı! muzı bilirdi. Memleketini hatırla ğı zaman yapt gibi, gene gör“ leri uzaklara daldı. Bin hatıra hü- |cum eden başının içinde, bize an. latacak bir şey arıyordu. U — Hiç unutmam çocuklar.. diye pusarık bir ye başladı. Tıpkı böyle kış gecesi, kasabadan çiftliğe geli- yorduk. Kar etrafımızı öyle bir sardı ki, iki adım ötesini görmek, | yolu bulmâk mümkün olmuyordu. Zaten yol dediğin de ne? Orman kenarından geçen bir keçi yoli. Tipiden gözlerimiz kapandı, önü müzü görmez ol Karanlık bas- tırmıştı, Nereye gidiyorduk, O da belli değildi. Allah rahmet eyleye, bir çiftlik uşağımız vardı, adı Şa” bandı, Sonra o da Rut bozgunun- da öldü ya, Uzakta bir ışık gör -|. müş, bana seslendi- — Ağa.. dedi. Alakaya gör yor.. İstersen bu geceyi orada ge - girelim. Kurt s diyor,. Yakamızi kolay kolay kur- târamayız, — Neden anladın?. — Şu gediğin başında gözüme bazı hayaletler göründü. Sen ât sür, vaktinde yetişelim. — Haydi, deli olma.. dedim, Za ten senin gözüne hep böyle haya - dalar giderli. |letler görünür. — Değil ağam. Ben sana at: siir diyorum.. Sen beni k Kırk yılda bir cahil sözü de dinle- mek lâzım ya., Biz sürdük atlar. Yarım saat geçmedi, köy ni köpek sİleri saldırmıya başladı. Köy ağası sese kulak vermiş, Kapının önüne çıkmış, böyle geç vakıt sökün e - den misafirlerin kim olabileceği bakıyor. — Selimin aleyküm ağa... — Hoş geldin Hüsnü Bey, böy- le geç vakıt nereden? — Kasabadan geliyorum.. Or « üleri yola akın ©-| keyifi İkem edayı aydınla İki taşın üstünde koca cere kaynıyor, odanın burcak burcak bir koku yayık * rya keyifli bir içine riyorsun bakayım Zi- terin pişireceği ne olacak az İasulye salmıştım, bu uğlak boğazladık. Yarı. üm içine attım. Kaynasın a mükrim, iyi yürekli dostuydu. O gece e- fis yiyeceklerini çı - esiyle önü- n fasulyeyi dır. Mei saat at Üzei ügâr, yüreğimi dendurmuştu aki çam kütüğünün harareti biberli fasulyenin lezzetli sıcaklığı e, zehir gi mez tatlı bir uyku bastırdı. Döşe- ğin serilmesini bile bekliyemedim. Ocağın karşısında ayr postunun üstüne uzandım. Kendimdet geç mişim... Uykumun arasında, bir se8... A er acı feryatlar.. Vahşi ulum la Koşuşmalar, daha sonra İnin arkasından silâh sesleri... e: Ağa, Ziver Ağa... — Sus, seslenme. Ben hepsini işitiyorum... Sonra pencerede iki parlak mok- ta göstererek: — Kurda bak, k kurda., dedi. Göz .. Koku aldı, gözüme ilişti, içimde bir heyecan Yavaşça ti lak noktanin yarak teti t sy düşer gibi oldu, leşin başma üşüş İtü. Ziver Ağa çiftesini yakalamış, ıya fırlamıştı. O gece oda k. Üştündeki kurt dört kurban al derisi örtüyü göstererek; — İşte, dedi. Bunlar, o gecenir Arıdır. İhtiyar anlattığı heyecanlı hi ve iliklerime yayıldı, yemeği yer ye. |? O iki parlak nokta, karanlıkta| “İlerle yollara düştü. Hüsnü Beyin ManakkihnksAAkAAA SAA 9 — VAKİT 7 MART — 1939 Kenar semtlerde sinema merakı Bu halkı doyuracak flimler nasıl olmalıdır YAZAN: OSMAN CEMAL 20 Bin Liralık Kömürle | İstikbal Gelecek ay Fransız Cumhurrei si ile karısı Londraya gittikleri 2a- man hakikaten “hararetli, bir şe- &i karşılanacaklar. “Buradaki “hâraract,, kelimesi sade mecazi mğna değil, yn: zamanda hakiki mânasında da kullanılmıştır. Çün. kü, madam ve mösyö Lebrön'lün kalacaklar; Vestminster Hol sarayına dört büyük kömür sobası kurulmuştur. Bu sobalar sir gün evvelinden başlayarak ya- kılacak ve misafirler geleceği gü. ne kadar yanmakta devam edec Salonlarin ısınması için bu müd - det zarfında kapılar hiç açılıp ka » panmıyacak ve dışardan soğuğun girebileceği bütün delikler tıkana çak... r İngiliz tarihine bu tarihi saray | böyle isıtılmakta- Ortaçağdanberi sahne olmuş ola ilk defa olarak dır. Vakıa sarayda kalorifer var . dır, Fakat salonlar o kadar geniş- tir ve sarayın taş duvarları içeri sini o kadar soğuk tutmaktadır ki sarayın kaleriferle ısırması müm kün değildir. Kral Corcun tahta çıkşmın yıldönümü kutlandığı 2a man merasimin yapıldığı bu sara y cında bile kalori ferle isınmadığı görülmüştür, Fransız soğuktan Onun için, * İngiltere, misafirlerini sarayda rmamaya karar vermiş b nlar ha. zırlıyor, Sarayın ısınmas: için bi i bin liralık k r hesap edilmiş Ju ra sıcak m paramızla yir mür sarfoluna cağı kâye, rüyama işlemişti. Bütüs gece, pencereleri sarsan uğultulu rüzgârları dinledim, Uyudum u . yandım pencereden içeriye ba -|için geçen hafta böyle birikmişti kan o iki hain ateşli gözleri gör . kulakla çe artâcağına biç şüpke « bu rağbetten, memleket hesabına ne istifadeler edilemez acaba? Eğer iş, teknisye Şu koyduğumuz resme bakınız, İstanbulda bugün sinemalar ve sema kapıları ne hal almıştır? Gördüğ resimde sanmayın ki Bey bi piyasa yerlerinin bir sineması İle kati karşıyasınız, hayır! Bun. lar, İstanbulun en kenar semtlerin den bir ikösindeki sinemaları: ka - pılarıdır. Şimlli en kenar semtlerde bile halk, sinemalara böyle hücum edi- yor. Ben, geçende umumi kütüp * hanelerin geceyarılarma kadar â- çık bırakılması meselesinden bah sederken bir yazımda demiştim ki bu iş ancak şöyle olabilir; Bu kütüphanelerin içine ya bi rer sinema makine ve perdesi, ya, hut da iskambil, tav saları koyarsak kütüphaneler an cik o zaman geceyarılarına hat sabahlara kadar açık bulundur: bilir. Bugün halkın sinemaya #nlüğü, hele bazı bol heyecanlı, bol aşkir, böl cinayetii, kalbi, si -| nirleri bal gıcıklayıc: filmlerle © hale gelmiştir ki hani neredeyse eski mahalle kahvelerinin yeri ni her köşe ve bucakta sinemalar düm, o vahşi ulumalar, tımdan gitmedi. Gözlerimi açtığım zaman, Hüs - nii Bey mangalın: yakmış, çay js zünü gözünü yün atkı il) sarmış, elinde'fener, işine gitmiye hazırlanıyordu. Büyük bir sarsın tı İle sokak kapısı kapandı, kafes. lerin üstünden bir ışık dalgası geç ti, karları eze eze uzanan bir ayak sesi, karların içinde gitgide uzak - laşarak kayboldu. Bu, hergün ve| | her gece böyle; — Hüsnü Bey bu akşam gel . medi, İ Dediler, Çocuklar geceyarısı â lyarak sokağa döküldüler. Zapti- ye karakoluna haber gitti. İman | bekçi, konu komşu, ellerinde fener şmâ getirileceği zaman gelmiştir. Vakıa, Sinemalara karşı bugünkü çılgınca rağbeti uyandıran o, bol heyecanlı, bol aşkir, bol cinayetli, rleri bol gıdıklayıcı, fi ire terbiyevi, ciddi, ilmi, siyasi ler koymak belki bu müşteri bolluğunu birden bire keser. Fakat, şimdilik işe ya» vaş yavaş olsün başlanarak bu me. ilerletilemez mi? Meselâ hal. İlkr sinemalara çeken herhangi bir filmden önce terbiyevi, ilmi bir filmle işe başlanamaz mı? Sinema lar bugünkü ya çok ağlatan, ya çok güldüren, ya çok korkutan, yahut insan: çileden çıkarıp birta- İkrm patavatsfızlıklara sürükleyen filmleri haydi diyelim ki müşteri akın: için bir müddet (daha sürüp gitsin. Fakat bunlarla birlikte ve bunlardan önce elde mevcut, ya » hut şimdilik tedariki kabil ve ko lay olan birtakım ciddi filmler de gösterilmeğe başlanacak olursa halk daha şimdiden bu gibi film. tere karşı hazırlanmış olmaz mı? Kovboy filminden sonraki Tak, sim faciası gibi, yıllardanberidir çocuklar, gençlör arasında ne Tar- zanların, ns Masistlerin, ne Rodolf Valantinolarmn ve ne havi kadın artistleri; oldukça benzerle Son birkaç ayd bula baştanbaşa gözyaşları dök - türen bir filmin tesir kuvvetini de gördük. Yarın aynı perdede dikkatsiz a. cemi, sarhoş bir şoförün, Jüzu mundan farla aceleci ve asabi bir vatmanın sebep olduğu bir facia üzünden acı acı gözyaşları döken bu acıklı sergüzeşti, ustaca canlandırılacak olursa bu - nün hâyırkâr tesiri az m: olacak- tr sanki? Aylardanberi birçok İstanbullu- lara bol bol gözyaşı döktüren bir film kadar 'ustalıklı, kuvvetli çev” rilecek ve yine birçoklarına acı 2- c gözyaşlar; döktürerek onları bu suretle kötülüklerden soğutacak, ürkütecek terbiyevi filmlerden dü. unamıyordu. O gece, fab - sikadan çıkmış, bir daha dönme - miş.. Günlerle arandı, bostan kuyula- rma adamlar indirildi. Ev, matem deydi. On gün sonra karakol - an haber getirdiler: Omuzunda zenbil, bir yıkık du. varın dibine düşmüş, üstünü kar örtmüşl!l.. Onun ömrü de böyle Sinemalara karşı şimdi, tâ ke. geçti ve böyle bittilit.. Dr. Cemil Süleyman (nar semtlere kadar artan ve gittik tutacak gibidir. ini gördük. koskoca İstan- delleri gelmeğe başladı. Bunla içerisinde cidden çok güzel olanları da vardır. İşte bir tane: Siyah yünlü jerseyden bir robile üzerindeki açık! yeşil veya sarı ceket güzel bir ilkba- - haraçık hava elbisesi teşkil ediyor. (Lütfen sayfayı çeviriniz)

Bu sayıdan diğer sayfalar: