26 Eylül 1939 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 4

26 Eylül 1939 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

t—VAKIT 26 EYLÜL İnsana hayvanlar, kuşlar, gök- ler, yerler üzerine hüküm sür. mek salâhiyeti verdi. Altı günde bütün kâinatı yarattı. Yedinci gü. nü istirahat etti. Sular nebatat: besleyor, neba- tat hayvanlara, hayvanlar insar. lara gıda oluyor. Erkek kadına hükmediyor. — Yırlan insanların zahatını kaçırmak için uğraşıyor. Güneş çamaşırları kurutuyor. dızlar şairlere ilhamlar gönderi. yör. Ay âşıklara teselli veriyor. Fakat bütün nihayetsiz kâinat nası| olur da yokluk içinden sa- dece (ol!) demekle oluve! Fa kat zannederim ki insanın hayı ti burmundan üflemiş — olsa rek. Hayat üflenirken de birkaç | cins mikrop girmiş olsa gerek. Öyle olmasaydı doküz yüz otuz | sene yaşayanı Ademin daha çok dnıun hayatta kalacağı şüphesiz. . Şeytanın ağvası ile Adem ve Havvânın cennette memnu mey- vayı yemeleri kendilerinin bura- dan kovulmalarına sebep - oldu. Cennetten çıkınca bunlar kendi- lerinin çırılçıplak bir halde olduk. larını gördüler. Bunun üzerine incir yapraklarından kendilerine esvap yaptılar. Fakat o zamana kadar esvap giymiş insan görme- miş olduklarma göre acaba Adem il, Havvâ nasıl oldu da kendileri- nin çıplak olduklarını farketti. Yer ? * Allah, Ademe cennetteki mey- va ağatına yaklaşmamalarını em. retmişti. İstemiş olsaydı Adem ile Havvayı bu meyvaya yaklaş- malarına mani olmak elinde de- Zil miydi? Öyle iken neden dolz. yı Ademi: — Ağaçtaki meyvayı ne yap- tınız 9" Diye tekdir etti... Fakat yarabbi, ayaklarım ne kadar da üşüyor! Eğer şu daki. kada ölmüş olsaydım hakikaten bahtiyar olacaktım. Kendimi öl- düreyim mi? Hayır, asla. Fakat ben yavaş yavaş ölmek istiyorum! Bu hayattan banyo içinden çıkar il Tilip çıkmak istiyorum. Öy lece ölmek ne güzel bir şey! Bu â- lemde yalnız canı çekilmiş, ecrası tehallül halinde olan cesetler rahat tır ve bunların tehallül dereceleri ne kadar ilerilemiş olursa 6 kadar kendileri © derecede mesut ve bahtiyardır. Ben burada şimdi ölemiyorsam, hiç olmazsa, bir taş gibi, bir maden gibi cansız, ha- reketsiz, iradesiz kalımak isterim. | Benim etrafımda her şey hare - | ket etsin, dönsün, dolaşsın, ben bir tek parmağımı yerinden oy - natmıyayım, Eski zamanlarda namuslu kadınların yüzlerine bir parça pudra, dudaklarına — biraz boya sürmeden bütün ömürlerini geçirerek çirkinleştikleri gibi ben de olduğum yerde en küçük bir hareket yapmıyarak ihtiyarlıya - yım. Nihayet ölüp gideyim, Fa - kat bu kokain denilen şeyin be - nim üzerimde ne garip bir tesiri var! Bacaklarım üşüyor, fakat kafamın içinde şehriâyinler olu - yör, kalbim bir dikiş makinesi gi- hi çarpryor. bütün benliğimde ise hareketsizlik ve iradesizlik hü - EVELRAE Hepsi topraklarında delik açarak kendilerini az zamanda zengin e decek olan bu siyah altını arama. | ğa başladılar. Bir çoklarından sonra Nikola da aynı şekilde Sservete kavuş. muştur. O da siyah altına kâvuş- mak için büyük bir mücadeleye Birişmiş ve İşte gördüğün gibi bugün zengin bir adam olmuş- tur, Yeğenimin çekemediği, affed-. mediği işte babamın bu zenginli- ğidir. Pol Taveresko kısa bir süküt- tan sonra sözüne şöyle devam et- tiz — Biliyor musun dünyada pe'. “ Töl vasıtasiyle aydınlanan ilk şe- bir Rükreştir. 'O zamanlar ışık şehri Paris değil, Bükreş idi. Bugün bile bu toprakların al. tında binlerce ,milyonlarca insa- nın hirsimi tahrik eden ne em- salsiz bir servet var. Genç Taveresko, Morenani kı. yularında kendisine lâzım — olan malümatı elde edebileceğini ümit ediyordu. İşçiler hiç şüphesiz ki patronlarının oğluna azami hür- mmeti gösterecekler ve kendisine icap eden malümatı vereceklerdi. | Pol germit faç'lerin hayatiyle alâkadar göründükten sonra ni. | etmiyen bir otomobile benziyor - hâayet Demetrden bahsetti, nasıl 19309 küm sürüyor. Öyle istiyorum ki, günlerce yataktan kalkmıyayım. Ötel garsonu gelsin, kapıyı vur- sun, yine yerimden oynamıyayım, OÖtelin sahibi gelsin, yine aldırmı yayım. Nihayet polis gelsin, ba - şımın ucuna dikilsin, ben bir tek kelime ile cevap bile vermiyeyim. Beni yatağımın içinde sarssınlar, ne yaparlarsa yapsınlar, her şeye karşı kayıtsız kalayım. Evet, ko- kainin benim üzerimde hakikaten ne garip bir tesiri var!.. Titonun kalbi mütemadiyen pıyordu. Bu çarpıntı bütün vü | tu sarsıyordu. Sanki motö - TÜ işleyen, fakat yerinden hareket du. Biraz sonra kokainin uyuştu - rucu tesiri azaldı, Tito kendi ken dine geldi. Artık uykuya daldı. Güneş oldukça yükselmişti, Fa- kat Tito bunu fark bile etmedi. Bugün gazete idarehanesine gi decekti. Direktör bıyıklarını bü kerek kendisine şöyle demişti: — Yarın doğruca benim yanı- ma geliniz. O halde yataktan kalkıp der - hal traş olmak ve öylece direk - törün yanma gitmek lâzimgeli - yordu. 'Tito kalktı. Aynarım karşısına geçti. Bir taraftan traş bıçağını yüzünün zayıflamış derisi üze - rinde gezdiriyor, bir taraftan da şöyle düşünüyordu: — Yahu, bu hayat da ne can sıkıcı bir şeyt! ve faydasız! Her gün sabahleyin yataktan kalk * mak, giyinmek, traş olmak, sön- ra dışarıya çıkıp şunu bunu gör - meğe gitmek, konuşmak, saate bakmak, aynı hareketleri hemezn her gün tekrar tekrar milyonlar- ca defa yapmak... Sonra yemek yi mek. Birçok ölmüş şeylerin ce- setlerini yimek, Ölü meyveleri, hem de pişirdikten sonfa yemek. Ağaçlarında o kadar güzel olan güzel meyvaları koparmak, bun- ları ağızdan mideye indirmek vür cut içinde dolaştırmak. Ölmüş şey leri kendi kendimizin de bir gün ölümümüze intizaren yiyip yut - mak. Bir takım yeni seyleri ya - prp eskitmek, yoketmek, bunları yökederek yeni şeyler vücude ge- tirmeğe çalışmak. Etrafımızda her ne varsa bunların hepsi ölü - dür. Vakıa şurada, burada bazı hayat alâmetleri göze çarpıyor. akat onlardan kaşka het şey ö- küdür: Benim üzerime giydiğim elbisedeki yün ölüdür. Genç bir kadının taktığı güzel inci bir kurdun tabutundan başka bir şey değildir.. Güzel bir kadın gö - rünce ona karşr tebessüm ediya- ruz, başka insanlardan farklı ol - mağa çalışıyoruz. Fakat neticede yine diğer insanların bulunduğu vaziyete dönüyoruz. Bir zaman bulunduğumuz yerden yükseli » yorüz, Uzaklaşıyoruz. Fakat son- ra yine bütün insanların vardık - ları esaslı bir yol üzerinde onlar- la birleşiyoruz. (Daha var) TUNAKIZI vermekte — oldukları | sından zengin memba suları şelâ- leler halinde akarak aşağıdaki ot- | ve kimler iİle yaşamakta olduğu- nu sordu. İşçiler; Demetrin inzivaye çe- kılmıı bi r şekilde yaşadığına, of. | azları ile karısından başka hiç kimse ile temas etmediğine | kendisini temin ettiler. Memetrin evinde şimdiye ka- dar bir tane bile yabandı sima gö- rülmüş değildi. O sırada Pol bir- denbire geçen günkü ziyareti sı- rasında Konstantini evde göremt. diğini hatırladı. — Evet Konstantin bundan tam altı hafta evvel meçhul bir istikamete gitti.. diye vaziyeti i- zah etti. Onun nerede olduğunu bilen yok.. Tabil hiç kimse de gi. dip © ihtiyar deliye (Memetrden bahsediyordu) soracak değil ya.. Lö Mestriye ile arkadaşı göz- göze geldiler. Şimdi het şey ay- dınlarımış oluyordu. Sx.hılde kir. bilir nerede saklı bulunâan Dom nikan'n muhafazasın: Konstantin Tavereskoya havale — etmişlerdi, demek.. DRASIT Roa RADYO 26 9 939 Snlı Semahat Özde: re Fersan, Refik — Fersan, Kozan, 1 — Segâh peşrevi, 2 Bimen Şen - Segâh şarkı elinden), 9 — (Olmaz ilâcı si Bey -H — Bimen içsin yar şarkı: * — Arif (Meftun Şen - Hüzüm şarkı: ). 6 — Refik Fer saz semalsi, 13, memloekt saat âyü- rı, ağans, ve meteoroloji haberleri, 14415 - M Müzik (Karışık — pprog- vamı . Pi3, 18 Program, ve memle- ket saat üyükı. 19,5 ük (Hafif müzik - PL). " müziğ (Bağlama ile oyun havâları: Sadi Yaver Ataman), 20,15 Konuşma (ve fasıl heyeti, 20,90 Memleket aat â , ajans ve meteoroloji haberle. 0,50 Türk müziği (Klâsik prog- Ankara Radyosu Küme Ses ve saz heyeti, İdare eden: — Mesut Cemil. Türk müziği (Klâsik prog . ram) Devam, 1 — Kürdilihicazkür pesrevi, 2 — Arif Bey - Kürdilibhi - cazkâr şurkı: Müntazır — teşrifine), hazır kayık), 3 — Arif Bey - Kürdi- Uhleazkâr şarkı: (Gidelim Göksu . ya). 4 — Arif Bey - Kürdilihleaz. kâr şarkı: (Niçia terkeyleyip giltin m). 8 — Mesul Cemil; Lavtr ımmu 8 — Rifat Bey - Kürdilihi. cazkâr şarkı: (Bu şeb dil ol dil). 7 — Rahml Bey . Kürdili- hicazkâr şarkı: (Sana ey eanımın canlı efendim). & — Rahmi Bey - Kürdilihicazkâr — şarkı: Ey mutrıbi nazende eda). 9 lihleazkâr şarkı: 21,30 Konuşma, 21,6 listler - Pl.). 22 Müzik ( keşlrası - Şelf: De. E. F Konser takdimi: Halil Bedii Yönet- “Prometheus” amunteho” $ — R. Sirauss; “Rosenkaya- operasının valsları, 4 — Sme. tanat “Şarka” — (Senfonik parça), 5 — Rossini: “Guillanme Teli” ope- rasının uüvertürü. 23 Son ajans ha- berleri, ziraat, esham - tahvilât, kam - nüküt borsası — fiya 0 Müzik (Cazband . Pl.), 23, 24 yarınki prog Hüzam ram). ver Milli takım atletleri Böden Terbiyesi İstanbul böL | gesi atletitm ajanlığından: İstan* bul bölgesinde bulunan milli ta- kım atletlerinin 26 - 9 . 1939 sa- bahr saat 16.30 da Fenerbahçe stadında idmanda hazır bulunma. ları rica olunur, Ertuğrul Sadi TEK 'TİYATROSU Bu gece — Suadiye Şenyolda Denanma Gecesi vadvil 3 perde Yeni Neşriyat Servetifünun - Uyanış Servetifünun mecmuasının son sayısı Ahmet İhsanın Avrupada harbin ilk günlerine ait seyahat yazısı, Sami Tezişin “Lehistanın inhizamından — sonra?" — başlıklı makalesi, haftanın siyasi görüş- leri, Halid Fahri Ozansoyun “Po- lonya” isimli nefis bir şiirti ve daha birçok mündericatla intişar etti. Tavsiye ederiz. İşçilerin malümat genç kızın Morenani'de bulunması mümkün — olacağına dair en ufak bir ümit bile vermi- yordu. L& Mestriye ile pol civar- da araştırmalarına devama karar verdiler. Her sabah Sinaia'dan atoma” bille hareket ediyorlar, yiyecek- lerini de yanlarına alryorlardı.. Çünkü uğradıkları fakir kasab' . ların hem ekserisinde yemek yi- | yecek bir yer bulamıyorlardı. Bu kırların yaz güneşi altıt- daki manzaraları, Afrika toprak- larımı hatırlatryordu. Ağaçtız va- diler, yağmurun tesitiyle — delik deşik olmuş kireçli kayalar Lö Mestriyenin Atlas sahillerinde yapmış olduğu seyahatlerde rast- ladığı yerleri andırryordu. Fakat şimale çıktıkça bü r'. hoş manzara daha yumuşak, da- " SARI — Ağabeyin kasabaya nak- lederek, bir kısmımı — kiralaya- bildiğimiz takdirde büyük evde oturmamızı istiyor, buna ne dersin oğlum?, Vang Lungun ortanca oğlu, büyümüş, gelişmiş ve bir deli- kanlı olmuştu. Ufak, tefek bo- yuna, sarı derisine ve gşeytan gibi bakan güzlerine Tağmen, dükkândaki diğer kâtipler, tez. gâhtarlar gibi, ince yapılı ve temiz bir iİnsan halini almıştı. Mülâyim bir seale cevap / ver- di: Fevkalâde bir fikir.. Benim de ıqıme pek iyi gelir. Zira © man ben de evlenir, karımı cm_vı getiririm. Böylelikle bü- yük bir aile'gibi, hepimiz bir çatı altında bulunuruz, dedi. Vang Lung. g.mdiye kadar bu ortanca oğlunu evlendirmek hususunda hiç bir şey yapma- miş, hiçbir teşebbüste bulun. mamıştı, Zira delikanlı soğuk- kanlı, itidalli bir çocuktu. O a- na kadar en ufak bir azeınlık eseri göstermemiş, Vang | gun uğraşacağı daha baska is. leri bulunmuştu. Onun için de unun bu sözlerine karşı, ona ç de bir iyilikte bulunmadığı nt bildiğinden adeta utanarak: — Evet, oğl dedi, bütün ? 1 ! ha zevkli bir şekil alıyor, çııur—( ve bilyük kestane ağarları tepe. dleri süslüyor, bu yeşillikler ara: bu zamanlarda hep senin dü- Rününü düşündüm. Amma gel gör ki, gu, buü işler çıktı. Vakıt bulamadım. Hele bu sön kıtlık yüzünden bütün şenlik ve ziya fetleri de ortadan kaldırınca. hiç olmadı. Maamafih, artık o gnn]er geçti. Ahaliyi yine ye- meğe çağırabilirin. Düğünün o. lacaktır, oğlum! Gizliden gizliye de aklından münasip bir kızı nereden bula- bilirim!.. Diye geçirdi. O za: man ortanca oğlu: — Peki, o halde ben de ev- leneceğim., diye cevap verdi. ve ihtiyacı hasıl olduğu zaman da patayt bir bulgâm” taşın harcamaktan bin kat daha iy dir. Hem bir erkeğin oğul sa- hibi olması da hakkıdır. Yal nız, bana ağabeyimin karısı gi- bi, bir kasaba evinden kadın alma, zira böyle bir kadın mü, | KT A Yazan: ira evlenmelk Ayübir şeydir, | € ee ei /7 Pearl "uck Çeviren: temadiyen babasının evindeki şeylerden bahsedecek, bana vi- ra para harcatacak.. Bu da be ni kızdıracak,. Vang Lung, bu sözleri hay- retler içinde kalarak dinledi. Zira tavır ve hareketlerinde bir yanlışlık yapmamaya dikkat & den ve görünürde de m mertebe ağır başlı . uy: rünen bir kadın olduğunu san: dığı gelininin böyle çıktığını bilmiyotdu, Oğlunun hususunda pek titiz ve zeki ol- duğunu görerek sevindi, e söz. leri de kendisine akıllıca sarfe- dılmLş gibi geldi. Vang Lung, bu oğlunu, haki katen pek az tanımıştı. Zira ağabeyinin ceberrütü, şiddet ve hiddeti yanında pek sessiz ve çelimsiz olarak büyümüş, ve O- na pek övle ehemmiyet miyen bir çocuk veya büyücek bir oğlan nazarile bakılmıştı. Öyle ki, çocukcağız zahire dük- kânina çırak gidince, Vang Lung, onu günden wüne unut müuş, adeta aklından çıkarmış ve ancak kaç tane oğlu bulun- duğu soruldu, — Üç oğlum var!.. Diye ce. vap verdiği zaman orlanca ağlu | nu hatırlamıştı, İsşte gimdi bu ortanca ağlu- na bakıp da, dümdüz yağlı ve | yumuşakça kesilmiş saçlarmı, kurşun! iplikten dikilmiz, kü çük desenli temiz elbisesini, onun ustalıklı tavırlarını ve ie- ten pazaylıklı, durgun gözlerini görünce, kendi kendisine hay. retle: — İşte bu da benim oğlum | diye söylendi, sonra yüksek se le devam etti: — Peki ne yorsun övlevse?. | © vakıt, delikanlı, sanki ön- ceden kârar vermiş gibi, yumu- Bük ve-kati bir-senler cevmpver. di: ÖL Bert Hdi Vükti yorinda o - lan, fakir akrabaları bulunma> yan, iyi toprak sahibi bir alle- den ve iyi, külliyetli bir çeyiz getirebilecek bir köy kızı isti. yorum. Ne güzel , ne de çirkin olmah. İvi bir ahçı da bulun- m bir kız iııli-ı gea Bu Perşembeden izibaren LÂL E de T para — biriktirmek | Senenin en büyük zaferi Brodvay Serenadı Filminde Fred Astaire - Ginger Royers (Chestnut Troc) den daha orijinal, (Horsey Horsey) den da- ha eksantrik, en güzel Valslerden daha ahenktar olan (YAM ) Dansını lakları, meyva bahçelerini sulr. yordu. Hiç bir şehre rastlamıyorlardı. Fakat rastladıkları bütün — kasa- balar yeknesak manzaralariyle fevkalâde hoşlarına gidiyordu. Damları âdi kiremit veya ot ile örtülü, tahtadan veya meş çamurdan yapılı k evlerin önündeki çardaklar hep biribirine benziyordu. Evlerde ka- | dınlar i; dokuvorlar, kendileri- nin ve alle efradının elbiselerini | kendileri vapıyorlardı. | Odulardaki donuk renkli, garip fakat hakiki zevklerini gösteren halılarr da bizzat kendileri doku | yorlardı.. size öğretecektir Başka sanatkâr yoktu. Kasaha- nin kahvecisi bazan berber, ber- ber ekseriya dişçi, nalband, u- mumiyetle baytar vazilesini g- rürdü.. Sokaklar baştanbaşa garip kuy- ruklu, tüyleri dökük kazlar, inek ve koyun sürüleri. simsiyah do. muzlar — ile kıp.ı bulunuyordu. Domuzlar daima yollarına — çıkır yor, otomobillerinin önünü kesi- Bu hayvatnlar - ötemobili ender görüyorlardı. O daha ziyade Troikalar — kullanıl makta idi.. Bu arabalatı koşan . tabacılar yerlerinde ayağa — kal- karlar, köşülmuş olan Üç beygiri Ayakta haydarlardı. İki genc bazan at ile sevahat eden kövlü kadınlara tesadüf e. derler, rüzgür ile havalamtan etek> lerini hayran hayran seyrederler- pek | tivarda di, Bazan bu kadınları durururlar, sorguva çekerler, bir genç kızın bü köl yorlardı. Erkekleri ketsın tarlalardan ev- | lerine cekile'kleri saman tehta ile oymalar, ufak esezler vanasak Vakit secirivartar, #-oç b İsta. tinde bazan büvük bir sanstkör kahiliveti #örterirler ve güzel pa. rTa kazanırlardı. nâazârı dikkatlerine carparağını düsünerek beş bir ümide düşer lerdi, Köylü kadınlar irklarının mac-. ra ve asta kazsı harekete gecen İnsiya'-i ile, hu zengin vabancı- İbrahim Hoyi P VAKI T $ ABONE TARİFESİ Memleket — Memleket tçinde dışında 95 Kr. 260 ö Aylık 3 aylık 6 aylık 47 iydlık — 900 1600 eden Balkan Birliği için sruş düşülür. Posla e girmiyen yerlere uyda iş beşer kuruş zammedilir. Abone kaydını bildiren mek. tüp — ve telgraf ücretini, abone parasının posta veya banka ile yollama ücretini idare kendi üze. rine alır, Türkiyenin her posta merke, inde VAKIT'a abone yazılır Adres değiştirme ücreti 25 kuruştur. ILAN ÜCRETLERİ Ticaret iânlarının santim - $- bi sondâan ilibaren ilân sayfala, rında 4 iç sayfalarda 50 ku: ördüncü saşfada 1; tkinci birincide 4: lık yanı kesmece 5 liradır. çok devamlı. — klişeli. ân verenlere ayrı ayıı r yapılır. Resmi ilânla. m . salırı 30 kuruştür. Ticari Mahiyette Olmiyan Büyük Hlânlar Bir defa 30, iki defası 5Ö, Üç defası Kâ, dört defası 75 ve on delası 100-kuraslur. Üc aylık ilân verenlerin bir döfası beda- vadır. Dört solırı geçen ilânların fazla bes kuruştan he 155 425 820 Vakıt hem döğrüdün doğrüya yerinde, hem An, de Vükıt Yurdü ALEDDİN — İREN eliyle Hün kabul Ilı ronun Tetefonu: 20335) malr ki. evde hiçmetçiler bu- hunsa bile, mutfakta onlara ne- zaret edebilmeli, Sonra yineöy.. le bir kız olmalı ki, meselâ pi- rinci yetecek ve bir avuç bile fazla gelmiyecek kadar satın al- masmı, bilmeli. Kumaş da ala- cak olsa, elbisesi artan kumaş kırpmtıları avuç içi büyüklü. günde olacak kadar iyi — kesil- meli, biçilmeli, Ben böyle bir iyorum. Vang Lung bunları duyunca da büsbütün şaşırdı. Zira karşı. sında, kendi oğlu da olsa, ha- yatmı nelâ - tanımadığı, yaşa. yışını, bilmediği görmediği bir genç adam duruyordu. Bu gen. cin kanı, ne kendi gençliğinde. ki şehvetle dolu vücudundan a. kan. damarlarında dolaşan, ne de en büyük oğlunun vücudun. daki kana benzemiyordu. Bu. nunla beraber delikanlının ze- kâsmı, akıllılığını, takdir otti ve gülerek: — Pek âlâ!, Sana böyle bir kız .bulacağım. Çing de köylere gi. dip arayacak!.. dedi. Ve yine daha hâlâ gülerekten oğlundan ayrıldı ve büyük e. yin bulunduğu sokaktan aşağı. ya doğru ilerledi, ve taştan 2s. lanlarm ortasına gelince bir to, Teddüt geçirdi. Sonra ortada kendisine, mani olan hiç bir kimse almadığından içeriye dal. d Vaktile, oğlundan dolayı korktuğu orospuyu aramak i- çin gelmiş olduğu ön avlular es. kisi gibi idi, Ağaçlara, kuru. makta olan çamaşırlar asılmış. U, ve kadınlar, her tarafta o. turmuş uzun iğneleri dikmekte bulundukları avakkaplarına s0. kup çıkararak, dedikodu edi. yor, çıplak ve kirli pasaklı ço- cuklarda, avlunun taşları üze. Tinde lanıp — duruyor, ve i ikler çıkıp gittikle. m büyüğün avlularma Ü- n avam tabakasının kokusu kaplamıştı. Vang Lung orospu. rmuş olduğu kapıya pt şimdi yarı aralıktı, ide başka birisi, İhtiyar bir adam bulunuyordu. Vang Lung bunu gö:#nce sevindi ve yoluna devam etti. Üç ahbap çavuşlar harbe gıdıyor Ar-c ".open ların tecessüsünü kurcaladıkla. | (Daha var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: