2 Aralık 1949 Tarihli Yeni İstanbul Gazetesi Sayfa 4

2 Aralık 1949 tarihli Yeni İstanbul Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sayfa 4 YENİ İSTANBUL EDEBİYAT KÖŞESİ Şairin altmış beşyılı Abdülhak Şinasl Hisar 1884 de, Üsküpte doğan bir çocuk güphe yok Ki dünyaya büyük bir gilr kabiliyetiyle gelmişti. Onun — küçük- Tüğü ve ilk gençliği hakkında pek az gey biliyoruz. Bu devresinde dikkati Gatüne daha çekmemişti. O, 1902 de İstanbula geliyor, ve 1803 te Parise —o vakit — Avrupaya gitmek Müsandesi - verilmediğinden— kaçıyor. Orada garp tekniğinde man- Zümeler yazıyor. ©O zamanki Parisin emsalsiz sanat * gilr muhitinin kendisine en güzel dersleri termiş, en iyi — nümüneleri Böstermiş ve en derin bir surette tesir etmiş olduğunda hiç şüphe yoktur Artık bütün ömrü boyunca — sürecek huylarının — yerleştiğini — görüyoruz. Gündüz nice tahlilleri yapılan ve ge Ce rüyalara karışan mısraları, zama- Run tecrübesine tâbi tutmak — üzere haftalarca, aylarca ve bazan seneler- ce ağızda sakız gibi çiğneye erite ibda etmek sanatı! Bu, âdeta - dini bir ta- assupla vücude getirilen mısralar ya- Rında, hezel ve Jâtife vüdisinde ko. Jay Ve açık masralar yazmak âdeti! Sunra, yine âdeta mısralar kadar itina İle hazırlanan nükteler yapmak zara- fetit Velüt olmadığı — söylenen şair, bir Çok mısralar yazmıştı ve yazıyordu. Fakat bunları, kafasında taşıdığı bir Mükemmeliyet derecesine varmak ga- yesine kurban ediyor, mevsim sonun- da yapraklarını döken bir ağaç gibi, feda ediyordu. Böylece lik gençliğinin bütün şürlerini red ve inkâr etmiştir. Ancak, bu sayede, fik kalan masre darı hattâ bazan bitmemiş, yarım ol- dukları halde, ilkbaharda cıvıldaşmı başlıyan kuşlar gibi, ses ses, — perde perde, bütün bir sıcak iklimi müjde- liyor, ve gşalrin gönlünü hoşnut eden bu sesler ” başkalarının — hâtıralarına nakşoluyordu. 1012 de İstanbula dönünce, Yah; Kemalin daha gülrleri olmadan masr darı, eseri olmadan da şöhreti vardı. Tevfik Fikretin bir başka şair, Ab- Gülhak Hâmitten bahsederken dediği gibi: “Geçer hengâmeler mesutü muz- Mm; gütirü nâşad!” Heybelerinde saz detlerle felâketleri, zevklerle zehir- deri beraber getirip götüren günlerle gecelerin kafilesi geçedursun, ortada Balzac'ın “Hakikat” diye andığı eser kuruluyor ve kalıyordu. Manzumeleri “Yeni Mecmua” da aruzdan oldukla- ı için “Bulunmuş şilrler” diye neşre- diliyor, şalr maziperestlikle, Yunanpe- Festlikle ve daha bilmem nelerle itham olunuyordu. Bir takım eski dostlariy- le münazaraları, münakaşaları, anlaş- mazlıkları, kavgaları, ayrılışları ve Mmatbuatın bazı sinsi ve imzasız hü- cumlarına maruz kalışları ” gluyordu. Fakat halis insan aşkına bütün vefa- aiyle sâdık kalmış bir aşk şairi, “Öm- Tün bütün ikbalini / vuslatta düyan. lar.."ın şairi olduğunu bilmek emni- yetine mazhar olacaktı . 1920 de, başkalariyle birlikte “Der- Bâh” mecmuasını çıkarıyor, daha son- Ta, “İleri” gazetesinde milli mukave- met hislerini destekliyen başmakaleler yazıyor, Ankaraya gidiyor, “Hâkimi- yeti Milliye" de başmuharrirlik — edi. 'yör, ancak nesir neşriyatına — devam edemiyor. Çünkü fikir adamları oto riter bir idare altında, nelere müsama- ha etseler, yine bir türlü makbul ola- mazlar. Nihayet mebus ve — sonra Prag'a elçi oluyor. Memleketten uzak- ta kalması şaire Türkiye tarihini için. 1den keşif ve fethetmek fırsatını veri- ayor. Şairlerin de kahramanların ırkın- idan olduklarını biliriz. Yahya Kem Tlin bazı güirleri milliyetçilik mabedin- Tansiyon fazlalığı İODA ilâçlar gibi, moda hastalık- lar vardır. Zamanımızın — moda hastalığı da — tansiyon — fazlalığıdır. Memleketimizin ârızalı ve dağlık ol- maâsı yüzünden tansiyonu yüksekçe o- danların Ankara veya diğer — yüksek Tükimlı yerlerde oturmaktan . kork- tuklarına sık sik rastlarız. Bu yüzden, yakın zamanlara kadar kimsenin haberdar olmadığı bu tan- Giyon mevzuu, bir. müddettir. yurdu- /muzda günün başlıca kaygularından biri olmak yolünü tutmuştur. — Bazı hekimlerimizin, evhamlı — kimselerin endişelerini yatıştıracak yerde - bilâkis arttırmak için ellerinden geleni yaş New-York'ta Metropolitan hayat Korta şirketi, tansiyon — fazlalığına Müptelâ memurlarından 241 ini — on /#ene müddetle hhi bir kontrola tabi tutmuştur. Bunların çoğu, hiç bir ra- hatsızlık çekmeden, onla yirmi bep se 'ne arası bir müddet içinde normal bir gekilde çalışmalarına devam etmişler- dir. Bunlara tatbik edilen elektrokar diyogramlar ekseriyetle — normal çık- maştır. İçlerinden yalnız 8 1 tansiyon fazlalığının mutad ârazını gösteriyo Jardı. Bu 80 kişinin yalnız yarısında bezginlik ve nefes darlığı gibi kalp yorgunluğu Alametleri — görülüyordu. |Tansiyonu 14-19 olan bir kadında, do- kuz senelik bir müddet zarfında tat- bik edilen / elektrokardiyogramlar tansiyon fazlalığını tesbit etmek — ba- Kımından tipik neticeler - vermişti. Müşahede altında tutulan 241 ki- Hiden yalrız 52 si yorgunluktan, bas İnkrılarından ve kalp kifayetaizliğin- 'den gikâyet ediyorlardı. Ciddi bir tıb- Bi müayene bu Arızaların başka uzvi , aebeplerden ileri geldiğini — meydana gıkardı. Hâsılı, bu tıibbi - müşahedele- Tin bütünü Üzerinde verilen rapora göre, yüksek tansiyonlu hastaların bu Arzaya atfettikleri hastalıkların hep tansiyon fazlalığından ileri geldiğine hükmetmek doğru değildir. de fıraları yanında yanan kandiller gibi tarihimizin içini aydınlatan. ışıklardır. 1883 de tekrar memlekete dönlüyor, Ömer Hayyam'ın rubailerini, yine ru- bal vezniyle, fercümeye başlıyor. Ve kendisi de bir. çok rüballer yazıyor. Bir güzel, bir ince yaz havası açıklığı içinde parıldı rinin yüzünü ve ruhunu şilrine akset- miş' duyarak kendini bir İstanbul şairi bilmek hazzını bol bol tadıyor. 1844 te, politikanın cilveleriyle, ek- geriyet fırkasının mebusu intihap edi- liyor ve sonra edilmiyor. tın bu keşmekeşleri içinde yavaş ya- vaş vücudünün tabll inhitatlarını duy- lerdir. taşıdığı nice gülrlerin daha bit. doğum yılını tebrik eder ve saadetler diler. evliyaların ve kahramanların ha- hihten; tashihe, daha derir n İstanbul mahallele- ilmelere — mutavaat için ermlek tirmiştir? Kaç - çile Ve haya- Ki liyet ve bet atlatmıştır. iması, bazı davetlerini din- bazı seslerini gönlünde sene- Yeni İstanbul, büyük Türk şairinin Tin sesleri 'Türk misrama — aşılamak muvaffakıyeti kimbilir. ne sabır ve itinanın mahsulüdür? Bu ta: lere inmek, daha güzele varmak hüneri, ne büyük bir inat ve asrarın mükâfatıdır? Böy- le tesadüfi süslerden ve zoraki sözler- 4 eslâfın belki gevezelik et- tikleri mevzularda ancak zarurl ke- bir feragat ister! Şair bu mertebeye in kaç kitabın tesiri altında kalmıştiır? Kaç Üstat ve inanç dekiş- tefrih devresi geçirmiş, kaç fan- alet, hirs ve sükünet, rüya ve hakikat fasılları yaşamış, İşte, safi ve halis giire bu tam bağ: hlık, bu hodgâmlığa dönen sanatkâr da devir açan sayılı bahtiyarlardandıı dinlediğim zaman, içi yalın, çıplak ve saf şi başlamıştı. Arayan ruhlarımıza mış ve bağrımıza basmıştık. * Yahya Kemal, yaşıyan Misrai onun kadar ustalıkla dökemedi. Şiirin bir musiki sanatı iç ahengine râmetmesini O bildi. * ve gelişigüzelliğe hiç despottur. * * Yahya Kemal, bütün Kem öncesi ve Yahy, 'den sonrası. ise sadece bir tarihi kıymeti kalmıştır. * ömürler dilerim. EYOĞLUNDA Tünel meydanında, bir polis karakolu vardır. Mermer binanın cephesinde kapılın sağın- da, akmıyan bir. çeşme, a0 metrük bir türbe görülür. İçeriye girip tarikat karakolu bir tarafa bırakırsanız kendi- mizi sakin bir mezarlıkta görürsünüz ve karşınıza harap, ahşap bir bina çıkar. Burası sabık ve meşhur Gakita Mer Tevihanesidir. na On sene kadar - vve? bir ilkokul iken yıkılmasından endişe edilen bina, 1481 kinde da uzun bir AÇ DÖ | tirmek maksadiyle bir cemiyet kurul: masına teşebbün edilmiştir. Ekim ayı: van Ülk günü, şehrimizin tanımmız ba- #imaları, bu maksatla / toplanarak İDevirkadah-şŞalr Yazan: LK şürleri 1915 - 16 yıllarında ağızdan ağıza duyulup yayıl- mıya bâşlıyan Yahya Kemal, şüphe yok ki, sanat hayatımız- azıttaki Türkocağı merkezinde verdiği konferansları imde sanki bir mevsimin değiştiğini, inan- dığım bir takım değerlerin yıkılıp yerlerine anlayışının bir mermer sütun asaletiyle dikildiğini duymuştum. Edebiyatı Cedide ve Fecriâti okullarının düzgünlü, rastıklı, telli pullu kantocu kızları andıran yapmacıklı, özentili, ri gürlerini artık sevemez olmuştum. Hasretini ç in ilk türkçe örneklerini işte O vermiye rahmet ve nizam Yahya Kemal'i bir sanat peygamberi gibi heyecanla selâmla- türkçeye bir sanat payesini kazandırdı. Ondan önce, hiç bir Türk şaii olduğunu en iyi anlıyan da O olmuştur. Kelimeyi vezrüin monoton kesintilerinden Yine O, her haysiyetli sanatkâr gibi her şeyden önce ve daima kendisini memnun etmek için yarattı. Bu sebepledir ki, gürlerinin her kelimesi ve her mısraı üzerinde sabırlı bir ku- yumcu titizliği ile çalıştı. Yahya Kemal, tahammülü olmıyan Ona gelinceye kadar Türk edebiyatı daha ziyade bir pa) ça güzellikler edebiyatı olmuştur. Şiirlerini, mimar kaygısiyle bir bütün olarak şekillendiren ilk şairimiz de odur. u şekle ve içe ait inkılâplarla ede- biyatımızı bir ışık çizgisi gibi ikiye böler Bugünkü nesiller için edebiyatımızın yalnız Yahya Kemal den sonrası bir mâna taşımaktadır. Yahya Kemalden öncesinin Sanat zevkimiz, anlayışımız ve ideallerimiz Herkül kudretiyle bugün de dipdiri duran bu pazar, cuma ve sah günleri âyinler yapılırdı. Galata mevlihanesini: mensuplarının âleminde en meşhur şahsiyet güphe Sevh Galib'dir. 24 yaşında divanımı ve 26 yaşında veren bu büyük 89 senesinde posineşin oldu, 8e Mmevlevihaneye defnedildi. kişinas veya hattat idi. hin mutfak işleriyle Şair Hulüsi Dede, Esrar Dede meşgul olurlardı. Paris'e elçi olarak gitmiş bulunan Hâlet Efen- | ; * Kitaplar Veda! Nedim Tör yepyeni bir sanat fesire kapıldıkları, ne kadar ta: rafsız kalmak İsteseler yine de bir ta. rafa kaydıkları bir sahadır. Kendi di 'ni veya © dinin büyüğü hakkında ya- zan adam, imanını susturup zekâsıyla, bilgisiyle konuşmıya — ne kadar çali aa, ne kadar oblektif olma gayreti gös. ferse yine akidelerin tesirinde kala: çak, ruhuna yerleşmis olan Imanın bel. Ki de #uursuz olarak etkisini hissede cektir. Öte taraftan, mukabil din hak- kında yazanın da asırların yığdığı bir rekabet ve düşmanlık hissinin ruhun: daki izlerinden kurtulması, kötüleme temayülünü yenmesi İmkânsız. sayıla. bilir. Bu sebeple dinler, ve hele peygam- berler hakkında yazılan kitaplar, bi. yöğrafiler hep yazarın cephesine göre mânâ alır. Ya müspet veya menfi ta- rafa muhakkak kayar; bunlar tuttük- Jarı tarafa göre mütalâa edilmek ge- rektir. Ehlisalip zihniyetinin bâriz tesirleri bilhassa bizim — peygamberimiz hak- kında ecnebilerin yazdıkları eserlerde pek bârizdir. Bunun tabil meticesi o Tarak bizden yazanlar da bir müdafaa, bir medih yoluna sapmıslardır. Meselâ Heykel Paşanın kitabı, âdeta haksız İit hamlara bir cevapname sayılabilir. Her iki cinsin de müşterek noksanı, bize bir dâva ve fikir eseri vermekle heraber İnsani bir hikâye, tam ve bi. taraf bir tarih verememeleri keyfiye. tidir. Peygamber insan-üstü bir. mah: Jük, yarı kutsal bir. mefhum gibi. alı: nırsa dünyeviliği kalmıyor. Aleyhinde Bulunulursa hakikat eziliyor. Bu iki mayülün ortasında, onun hayatını T ve vesikalara göre değil de ha- F, yaşayışı, fiillerine göre ektiğim getiren dili olmak y türkçe kurtarıp sanatta lâubaliliğe merhametsiz bir Yahya Kemal'den üstünde bir dev-şahsiyete İSTANBUL BİR “GALİB DEDE,, MÜZESİ KAZANIYOR dergühinda çarşamba, Galata ” dergâhında ise Kasımpaşada: ı olduğu gibi içinde sanat Z göylenilen tarih şudur: Hayıflar göz — yumup Esrar gaheseri Sırroldu. eğir, “Hüsm-ü aşk” ı Galata dergâhı- Tekke derinunda arasında Vardakosta namiyle Ahmed Paşa vardır. 1794 de medfun — olanlar vefat 42 yaşında vefat ederek, yapılmış muhtelif - devirlerde tamir — Orun samanında, Galata mevlevikak Jar bestelemiştir. ve tecdit edilmişti. Hâlen, bina, ,»ıırx;'“" '," EELİRC ĞÜ DA v Bir de, Mustafa Dede isminde şalr doldurmuştur' Son günlerde, hem bu tarihl binayı Kal n elen ,'q',,"’,','l'l'u' ouluşurlarıı aft evvel haber vermiş / (Hicri harap olmaktan kurtarmak, hem de İölne gelen | dergühta / bulusurlardı. 1056) kendi kendisine gu tarihi düşür: burasını bir sanat müzesi haline ge- Ha S Benr GR e ONÜ Meselâ dergü- Kendi tarih-i zehabım söyledim Şaklahani gitti Dergehden dedim Yukarıda teşekkülünü hader verdi- memiş kaldığını görmesine rağmen feragati, bu uzun evliya sabrı, bu Tü- | vasiyeti tetkik etmişler, Bd Bğitim Üİde dergüha devam ederdi. Mevleviha- gimiz cemiyet, işte böyle bir merkesi 'nice şairlerin, Hugo gibi, en güzel yalara karışan tashihler, — bütün bu| gakanlığının, Vilâyet ve Müzeler ida- "”'i" kapısındaki hâlen karakol bina- “pya etmek tasavvurundadır. Buraya Sürlerini ihtiyarlıklarında - yazdıkları. geçmiş mevsimler, iklimler, - estetik- | yesinin de bu teşebbüsü terviç ve teş- " Üf Cetmevi vaptıran odur. Bu bina. “Çanb Dede Müzesi” adı verilmek ix Dt bilmek tesellisini ve türkçenin belki ler, kitaplar, Ustatlar üsarelerini gil- İ gp etmesi üzerine Aarekete - geçmiş. €a güzel mısralarından bir. çoğunu rine katarak ve onun bugünkü sonba- | yergir. fakat Yazmış olmak emniyetini duyuyor. — harında gönlümüze ve rikkatimize do- | — fatahbulda, vaktiyle, bey Mmevlevi Ömrünün bu 65 bugünkü tertip ve muvazenesine er- mek ve gürini bugünkü kıvam ve te sirine erdirmek için, acaba bizim bi p ci yılında, — şair kune 9 renklerini olgunlaştırarak bü- tün şilr seven ve milli kültüre hürmet besliyenleri bugün etrafında toplayıp birleştiriyor ve bunları bir şilr muci- dergâhi vardı. Musiki ve edebiyat sa halarında bir çok şahsiyet yetiştirmiş olan ve daima birer sanat mahfeli ha Vlinde nezahetini muhafaza etmiş mev vi kütüphane olarak inşa Evkaf idaresi vermiş bulunuyor. Mevlevihanenin içinde medfun olan- dar arasında şahsiyetleri kadar vefat- ları münasebetiyle rin güzellikleri ile de meşhur olanları ettirmişti aa MALTMİR teniyor. Topkapı S den bu teşebbüs için 30€ arayı Müzesi gimdi- Tira verecek tir. Şeyh Galib'i sinesinde barındıran ve divan edebiyatının, musiki d €n mühim simalarını yetiştiren Hin. bugünkü sanat merke düşürülen tarihle- anlayış dairesinde bir 4 haline getirilmesine ça bilmediğimiz kaç istihaleden geç- zesi karşısında bulunduklarına —İnan- | yevt tarikatının Üsküdar dergâhında vardır. Meselâ, ulçmadan olup Micri lışmak hepimiz için bir vazife olma miştir? TA gönlümüzü saran bu de- Gırıyor. cumartesi, Yenikapı dergühında per- 1254 senesinde vefat eden Aynl Dede lidır. f ——— İtemde Ve pazartesi, Eyüpte Bahariye için düşürülen tarin' çudur: Bir İstanbullu .. . . . Zürriyetsiz unya SSD Yaşar Nabi b TTTT TERENEETENN ae ea bnlstaci e y — Bir kere de Montreal, Mexico'yu, Buenos Ayres'i ve —— Pogey doğruldü: — Pek garip bir iddia, dedi. İnsanların kısırlaşıtıkların. Belki de dedim, bu iş yalnız Birleşik Amerikanın başına gelmiştir. Pogey emir verdi. Rio-de-Janelro'yu arayın. Geceyarısı dedim ki: — Ne de olâa bu bir şey ifade etmez. beyan etmiye yegâne salâhiyetli kimseler darıdır. J. C. Pogey, pekâlâ, dedi. Doktorlarla konuşun. — Doğum Mmütehaşmıslarından — yalnız birini tanırım. — Maria Osten: helmer, karımın ahbabıdır. Telefonu açtım. — Marla, dedim, sizden çok ciddi ve çok mahrem bir yey soracağım. — Eğer karınız hâmile ise hem şaşacak, hem sevineceğiz. Çünkü başka hâmile olan kimse yoktur. — Ben de size bu mesele hakkında telefon ettim ya. — Kimden öğrendiniz. bunu. — 21 hazirandan sonrası için yer ayırtmadığını biliyorum. Yalnız burada, değii, bütün yurtta dahi, yab aynıdır. Telefonun öteki ucunda mutlak bir sessizlik. Marla”belki de bayılmışıtır, dedim. Ama tekrar ses geldi. Heyecandan titriyen bir sesle dedi ki — Stephen ilk önce kabahatin bende olduğunu zannettin. Kim bilir kimin, hakkımda iftiralar uydurduğuna, müşteri lerin bana / boykot yaptıklarına — hükmettim. Bilirsiniz ya Stephen, çok müşterim vardı. - Sonra bir gün arkası kesili: verdi. “Şu son günlere kadar sabrettim. tor Blandy damdan düşer gibi bize uğradı. kendisinin de — başına geldiğini söyledi. Manhattan'ın en meşhür a geldik. Bu vaziyeti aydınlatmak için gelecek hafta bir top- lantı yapacağız. Telefonu kapıyarak Poge'ye döndüm. — Bu sefer öyle sanıyorum ki, dünya hapı yuttır. © zaman Hiroşima'nın bombardımanından sonra niyetin intihar etmek imkânını ele geçirdiği” hakkında bir fikir ileri sürülmüş olduğunu hatırladım. Bu fikir Üzerinde düşünürken — Misisipi felâketi aklıma geldi. — Kafamda bir gimşek çaktı, bağırdım. — Şu Misisipi infilâkı ne zaman © gll mi? Bu mekelede fikir doğüm. doktor- döğümevlerinde kimsenin New-York'ta ilerde — vaziyet eçen gün dok- Ve aynı geyin Altı meslekdaşla asHisiyle müştü? — Eylülde intilâkı 21 ey- gününe dokuz — Tmam, dedi. - Mesele anlaşıldı. Iülde olmuştu. “Tam dokuüz ay evvel, ay Müstsipi Günlü Hatırlardadır. ki, 21 eylülde — Bahreville (Misisipi) deki yeni atom fabrikaları Nagazaki ve Hiroşima bombardıman- Jarına rahmet okutacak bir infilâkla havaya uçmuştu. Bu kaza, yalnız Bahreville'| değil, Misisipi eyaletinin bü- yük bir kmını yerle bir etmişti. - Bahreville kazasının se bebiyet — verdiği yangın, —şimalde — Chicago'ya — ve cenupta Mexico körfezine kadar her tarftan görülmüştü. Kazanın sebebi meçhül kaldı. — Çünkü tabistiyle kimse sağ kurtulmamıştı. — Fakat / Washington'da / biliniyor - ki, Bahreville fabrikaları plutonlum - 225 ve hattâ şiddetli rad. 'yo aktif maddelerin istihsalinde bütün diğer fabrikaları göl gede birakacak kadar ileri gitmişti. İnfilâktan sonra New-York civarında yaşıyan atom ener. gisi mütehaasısı bilginleriyle mülâkat yapmak, bu . felâke tin neticeleri hakkında fikirlerini sormak vazifesini almış. tim. — Hatırlıyorum ki, bütün bilginler, infilâkın birkaç yüz kilometrelik bir dalre dışında herhangi bir zararlı tesiri ola mıyacağını temin etmişlerdi. Ama bana hep öyle gelmişti ki, sanki bir gey söylemek istiyorlar da söylemeye cesaret edemiyorlar. ÂAdeta - bu şeyi İfade etmekten, hattâ — kendi kendilerine itiraftan çekinirmiş gibi bir halleri vardı. nma gualarının, bir kısırlaştırmaya sebep olması İh- timalini ne zaman öne sürecek olsam, katiyen kabule ya- naşmamışlardı. - Yahut da pek İhtiyatlı bir lisanla sadece Gamma şualarının (nisbeten kısm bir müddet) radyo aktif maddeler neşrettiğini söylemekle iktifa etmişlerdi. Columbia. Üniversitesinde — Prof. Felix Pell'i görmiye ka- rar verdim. Onu görmek İsteyişimin sebebi şuydü. ki, bu felâketten sonra sağ kalan atom mütehassısları içinde en çok vey söyliyebilecek 1 © olmuştu. Peli, beni çalışma odasına kabul etti. HAlâ o Misisipi meselesiyle meşgulsünüz galiba, dedi. Yok, dedim. , Misisipi ile değli, dünyanın mükadderatiyle meşgulüm. — Misisipi infilâkı galiba dünyayı kısırlaşıtrdı. Kabul etmek Jâzımdır. ki, Prof. Peli'in bir meziyeti var dir. Kolay kolay heyecanlanmaz. mevkide iken, en 4Z fikir beyan dan bahsedildiğini hiç işitmedim. — Yarınki gazeteleri henüz okumak fırsatını bulmadınız da ondan, — Ciddi mi söylüyorsunuz? — Çok elddi. — Misisipi infilâkından beri eğer İstihbara- tımızda yanılmıyorsak, yeryüzünde — tek kadın hâmile kal Pell'in soğukkanlığı kalmamıştı. — Masanın Üstündeki bir kâğıtla farkında olmadan oynuyordu. İlk sayfasında 'çok mahrem” ibaresini okuyabiliyordum. — Misisipi Infilâkından sonra, dedi, çok miktarda rad- yozaktif maddelerin yayılmasından doğabilecek Zararlı ne- ticeleri tetkik ederken, bir yandan da hakkında çok az şey bildiğimiz meçhul şunların muhtemel âkıbetlerini de gözden geçirdik. “Milll Araştırma Konseyi"ne — göndermek üzere olduğum râpor İşte Ne netlceye varmıştınız? Bir an tereddütten sonra dedi ki: — Vardığım netice şu oldu; Bu infilâk, dünyamızın her yanına ışık süratiyle son derece nüfuz edici şualar gönder miş olacaktır. Bu şuaların zararlı tesirleri olabileceğini de tahmin ettim. Ama bunların mahiyet ve hududunu kestir mek imkânsızdı. — Şimdi bunu biliyoruz, dedim. Evet hakikaten şimdi. biliyoruz. gibi acaba kadınlar da kısırlaşmış midir — Araştırmalar - henüz neticelenmedi tabil. Bir doktor grupuna kabil olduğu kadar çok insanı muayeneden geçir- mek vazifesi verildi. — Bugüne kadar muayene ettikleri er keklerin istianasız hepsini kısır buldular. - Kadınların ancak pek azı zarar görmüştü. Ha, sahi — erkekler Tasan vücüdü — garip bir makinedir, dedi, Pell. — Bazı şunların erkekler üzerinde tesiri daha büyük oluyor. — Pa- kat bugüne kadar bilinen bütün tehlikeli şualar, hem er keklere, hem de kadınlara zarar vermektedir. - Demek ki, felâkete sebep olan şua, bildiğimiz şualardı — Bunün ne ehemmiyeti olabilir? — Bu, hâdisenin — enteresan cephesidir. — Ama ehemmi- yeti bundan böyle nazari kalmıya mahkümdur. — Zaten, dedim, bundan sonra her şeyin ehemmiyeti na- zari kalmıya mahküm, — Ve uzün uzün düşünebileceği — bu irleri söyledikten sonra yanından ayrıldım. (Devamı var) Ayni'ye ömrüi gelmedi lemhi ” basar kadar. Galib Dedenin kendisine can yolda- 41 ettiği ve kendisinden iki sene evvel ölmüş olan büyük şair Esrar Dede için Dede I İselelerini hadletmi 2 Aralık 1040 dünyası 1 Hazreti Muhammet: Tanrı Resulü (1) nt bakımdan anlatacak eser pi met kazanacaktır. Zor fakat zevkli ve geretli bir is. İste C. Bodley'in eseri bu. mükem- meliyet ve gerefe erişmis bir kitaptır Muharrir sadece vesikalar ve eserler çerinde işlemekle kalmamız, çöle 9i dip on seneye yakın bu. peygamberir 've dinin havasında / yaşamıştır. Ayn zamanda Müslümanlığın ruhaniyet / ve azametine hayranlığını da gizlemediğ için pesin düşmanlık ve rekabet hisle rinden de kurtulmun sayılır. Peygamberimizin hayatını anlatırker bir kahramanın hikâyesi üzerinde du rüyor gibi canlı ve insani unsurları çok ehemmiyet vermis, bu suretle de eserini sıkıcı ve ilmi bir kitap ağırlı Gından kurtararak okuyanlara âdeta bir miştir. Bu kâyeler, Siyeri Nebi. lerinden ziyade bir insanın iç hayatiylk kitabı. hikmet di hayatının Shenkleşmesini, ve bu 'nun tesiriyle muazzam bir dinin do Öup yayılışını takip ediyoruz. O, Pey. gamberimizi bir cephesiyle, yarı evli. ya, yarı kurnaz bir devlet adamı veya mistik, sürükleyici cephesiyle değil bi 'tün cepheleriyle bir kül / olarak, bir insan olarak görmiye çalışmıştır. © insanların içinde en mükemmel insan olarak muvaffakiyet kazanan bir büyük adamı tasvir etmiştir. Peygamberimizin hayatı hakkında en bitaraf ve mükem. mel bir eser; sade biz Müslümanların, Müslümanlık “dostlarının değil, taraf. uZ münevver haysiyeti olan her nin okuması gereken bir büyük e Muhtar- KÖRÜKÇÜ () C. Bodley: Semih / Yazıcıoğlu, Hazreği Muhammet, Nebloğlu yayınevi. YENİ İSTANBUL, kültür sayfası ile eski ve yeni nesle hizmet etmeyi bir vazife bilir. GÜÇLÜKLERİ — YENMENİN ÇARELERİ Bu mevzu üzerinde çalışan profesörler dört çare üzerinde birleşiyorlar Ş İNSANLARIN — hayati meselelerini halledememelerinin belii başlı ae beplerinden bi ruhiyatçılara göre onu benimsememiş, kavrıyamamış olmalarıdır. Dertlerini tahli etmesini bilmedikleri için de, onu halletmek yollarımı bulamıyorlar. — Bununla - be- Faber, Son günlerdi, Chikago'daki Midwest Ruhiyat Cemiyetinde yapılan toplantıda — kabul edilen esasa göre, insanın kendi meselelerini tahlli etn Profesörlerden biri tarafından, şan- Si meseleleri tahlil ve halletmek hu- susunda dört çare - ileri sürülmüştür. Profesör, kendi sisteminin, uyuşuklu- gunun önüne geçmek — ve bir insana Küçlüklerini halletme yolunda atacağı adımları göstermekte çok faydalı ol- duğünü İleri sürüyor Northwestern system adı verilen bu ilmi metot, basit olsun, güç olsun, her türlü meseleye kabili tatbiktir. Yapılacak şey, bir kağıdı dört sü- tuna ayırmak ve her sütunun başına, Su — başlıklardan — birini yazmaktır: “Umumt noktalari, “Güçlükler ve avantajlar”, “Hal çareleri” ve “İyi bir hal çaresinin hususiyetleri" Bu oldukça basittir, sanıyoruz. Ba- sittir. ama, bu, meselenize bulunacak pratik çarenin en mühim adımıdır. Bu noktada, ruhiyatçılar: “Vak- tinizi eş, dosttan — yardım istemekle, yahut da bir koltuğa gömülüp avare avare düşünmekle geçirmeyin” diye tavsiyelerde bulunuyorlar. Profesör - Seashore'e göre, — North- western sistemi, hastayı, şahsi mese- lesini açık bir şekilde vazetmeye mec- bur ederek, güçlüklere 9050 ihtimalle bir hal çaresi bulmaktadır. Diğer Üç yolla, yani “Güçlükler ve avantajlar”, Hal çareleri” ve “İyi bir hal çare- sinin — hususiyetleri” ile — meselenin Mmantıkt tahlili, kafa yor- mayı bertaraf, İamaktadır. Profesör Van Düsen, Üniversitesinin — Chikago heyii talebelere akşamları öğütler vermeyi- - denemektedir. Bu gütlerinde ne dereceye kadar mu> vaffak olduğunu su vak'a ile göstere Northwrestemn kampında bu. türlü biliriz: Bir gün bir genç kız. gelip, meslek hayatında — güçlük çektiğini, husüsi kâtibelik vazifesini — lâyıkiyle yapamadığını ve bütün - kabiliyetini kullanamadığını söylüyor. Doktorun — tavaiyesi / üzerine, dört sütünlü — tahlil usulünü — denedikten sonra, çalıştığı müesseseden bir konr trol Vazifesi istiyor — ve elde ediyor. Halledeceği meseleleri şöyle sıralıyor: Tedbirli hareket et; — diğer kontro- n malümat al; — sonra kendi- liğinden işlere giriş”. Hazeket plâmı- n apaçık görerek, bu şeyleri yapıyor, 'nefsine karşı güven kazanıyor ve da- ha büyük mevkilere yükseliyor Profesör Van Düsen diyor ki: “Plân yapmak ve bir başlamak- husü- sunda kendilerine itimatları olmuyan hastal dört sütunluk plân ve tahlil sistemini - tatbik ederek n fislerine karşı güven — kazandıklarını görüyoruz. Bu usulün dört noktası gelecektekl İşlere * bir “yol haritam' Vazifesini görür Ve insanlara güç me- e İmkân verir”

Bu sayıdan diğer sayfalar: