12 Şubat 1950 Tarihli Yeni İstanbul Gazetesi Sayfa 4

12 Şubat 1950 tarihli Yeni İstanbul Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| D Eııdnnezyaıı;ı haşlıca dâvaları Siyasi meseleler ve muhabir mektupları Genç devlet her şeyden önce dahili süküna ve ekonomik yardıma muhtaçtır Jakarta (Hususi muhabirimiz W Fontaine - bildiriyor) — Endonezya istiklâline kavuştuğu gün, hükümeti feşkil eden 15 bakan, muazzam dü- yalarla karşılaştılar. Bütün bunların ühdesinden — gelebilmek / için, genç devletin elinde en iptidaf — vamıtalar bile yoktur. Halkının büyük ekseriyeti okum yazma bilmeyen ve en iptidat hayat gartları içerisinde yaşayan, son on yılını harp zararlarını telâfi için he- nüz hiç bir teşebbüse geçmemiş o- lan bir memleketin dâvaları, o kadar büyüktür ki, hükümet, şimdilik, an- cak tâli meseleleri ele almakla iktifa etmek mecburiyetinde kalmıştır. Endonezyanın servet kaynakları : Dâvaların en mühimmi, şüphe yok ki, ekonomik mahiyettedir. Endonez- ya iktisat mekanizması, yeniden te- #i edilmeye muhtaçtır. Büyük vekü- Çük Sunda adalarının teşkil ettiği tropikal Alem, vakaa, — dünyanın en zengin madde kaynaklarına sahiptir. Fakat, Hollanda müstemleke imps Tatorluğunun, harpten önte başlıca #ervetini teşkil eden petrol, kauçuk, çay, kalay, şeker ve kopra kaynak- Jarının hemen hiç birisi sağlam kal- mamıştır. Japonların ateşe verdikle- Ti Balık Papan petrol kuyuları, bü- tün 'gayretlere rağmen, harp öncesi istihsalinin ancak yarısını — verebil- Tmektedir. Senelerce ihmal edilmiş o- dan kauçuk plAntağlarında, — vaziyet daha müsbetse de, umum! zayiat bu- ada da 9620 den aşağı değildir. Ban- Ka şehrindeki büyük kalay izabeha- nesi, hAlâ harabe halinde — duruyor. Çay ihracatı 1940 seviyesinden 9025 aşağıdır. En kötü vaziyet şeker I tihsalinde — görülmektedir; — İstihsal, harp öncesi seviyesinin henüz S10 yna varmıştır. Endonezyanın, sene- derden beri, kendini - besleyememesi, durumu büsbütün fenalaştırmaktadır. Rus tehlikesi nasıl önlenebilir Harp yakında olmayacaktır lundan evvelki harpler, bizim hatalarımız yüzünden çıktı. Şimdi de Ruslar, demokrasi- lerin zayıf zamanını bekliyorlar,, diye yazıyor. Bir Amerikan gazele: Washingtonda çıkan Evening Star Bazetesi aşağıdaki makaleyi neşret- Miştir: İstikbalde bir harp olup olmuya- cağı hakkında fikir yürütmek cesa. Tet ve biraz da “delilik,, alâmetidir. Fakat gimdiye kadar yapılan harp- lerin tarihlerini tetkik edersek, bun- Jarın başlamasında — heg İki tarafın hataları olduğunu görütüz. — Meselâ 18907 den beri Japonyanın harp iste- diği ve bunun için hazırlandıkı söy. denmesine rağmen Amerikan şirket. deri ona ham madde satmaya devam etmişlerdi. Neticede Japonya © ka- dar kuvvetlenmişti ki, Birlesik Dev. detleri yenebileceğine kani olmuştu. Hitler meselesinde de bir çok hatalar işlenmişti. Şunu —unutmamalıdır. ki, harpler birdenbire başlamaz, Bir insan yahut bir grup harbi hazırlar. - Biz şimdi Rusyanın doktrinini" yaymağa bas- Jadıfı bir devrin başlangıcında bulu- nuyoruz, Sovyetler, demokrasilerin zayıf noktalarından istifade — etmek için uzun vâdeli plânlar yapıyorlar. Kapmak imkânı varken kapacaklar, ancak işler kötü gittiği zaman biraz duracaklardır. Soğuk harp, onların istedikleri yeydir. Bu arada soğük — harp, — Birleşik Devletlere ve Batı Demokrasilerine milyarlarca dolara mal oluyor. Hal- buki Rusya, sadece insan — küvveti harcıyor. Belki de maksadı Birleşik Devletlerin fena günlerini beklemek- tir. Fakat bu arada silâhlı kuvvetle- Fini takviyeyi de ihmal etmiyor. Geçen iki harpte, silâhli küvvi lerimizi çarpışacak hale getirmemiz için dostlarımızın düşmana mukave- Metine güvenmiştik, Fakat bu sefer beklememize lüzum yok, — Stratejik hava küvvetlerimiz — tehlike işareti verilir. verilmez, harekete — geçecek vaziyette. Avrupa ile Amerika ara- ühim merkezlerini bombalamamıza Mâni olmuyacaktır. Batı Avrupa dev- letlerinin oyalaması bize zaman ka- zandıracaktır. - Fakat bence - bunun Tarp ihtimaliyle pek fazla ilgisi yök. Veto hakkının mevcudiyeti, Birleş- Miş Milletlerin kararını — vermiş bir Giktatör harpten vazgeçirmesi im: Kân ve ihtimallerini — azaltıyor, Biz, diktatörler gibi, paktları hiçe saya: Miyorüz, vaidlerimizi tutmamazlık e. demiyoruz. Harbe başlamak işi bizim elimizde değil. Biz harp istemiyoruz; Zatlen İki harbe de zorla sürüklendik. Bence, biz. demokrasiler; — silâhli Kuvvetlerimizin hazır ve müvazeneli olduğunu gösterirsek, mütecavizlerle olan münasebetlerimizde azimli dav Tanırsak, — diktatörlerin - emrindeki Tilletlerin gaye ve ihtiraslarını tet- kik Ceder ve — öğrendiklerimizin Kiymetini hakkiyle takdir. edersek, Her ay, Birmanya — ve Malayadan, yüksek fiyatla 25.000 ton pirinç it- haline zaruret vardır. Bu vaziyet karşısında, Maliye Ba- kanı Prawiranegra'nın, — Endonezya Güldenini yüksek kiymette tutmaya Bayret sarfetmesi, tabii telâkki edil- melidir. Diğer taraftan bu gayretler, Göviz karaborsasını teşvik etmekte- dir. Endonezyadan mal — mübayaası 'a gelen bütün tüccarlar, Singapur- da yatırdıkları dolarlarının mukabi- Tini, Jakarta'daki karaborsacılardan, 'daha Müsait fiyatla almakta ve bu paralarla satın aldıkları malları, ka- çak olarak ihraç etmektedirler Cumhurbaşkanı Soekarno, şimdiden #unu İtiraf etmek mecburiyetinde kal- Mıştır; “İlk sene içerisinde, en az 200 milyon dolarlık bir yardım göremez- sek, memleket felâkete sürüklenir! Halbuki Amerika, şimdilik, 40 milyon dolardan fazla kredi vermemek niye- tündedir. Dahili vaziyet : Endonezya Birleşik Devletleri Cum- hüriyetinin başlıca dertleri, yalnız ik- tisadi sahada kalmıyor. Memleket da hilinde, sükünet ve intizam henliz t sis edilmemiştir. Meselâ Doğu Cav da halk, hâlâ, “Karakediler”in terö- TÜ altında yaşamaktadır. Müso ve Tan Malakka gibi maruf komünis #eflerinin nerelerde saklandığını kim- se bilmiyor. Bunların bir seneden be- ri öldüğü zannediliyorsa da, “Kara kediler” adı altında, milliyetçi yahu- di “Stern” çetesine müşabah fanliyet- 'te bulunan sabotajcı çetenin, ancak bu iki komünist lideri — tarafından /k ve idare edilmekte olduğu aşi- kârdır. Batı Cavada da vaziyet — bundan farksızdır. Jakartada istiklâl bayra Mi kütlanirken, Darül-İslâm partisi- 'e mensup koyu müteassıp bin müs- üman, hükümet taraftarı Brebes ka- aabasına 'gece baskını — yapıyordu. Müfrit sağcı “Darül-İslâm,, hareke- gelecek yıllarda harp olmuyacağı ka- Rantindeyim. Geçmişte, çok hayal kurduk. Bu &ün hâlâ kendilerini Rusya hakkın- da hayale kaptıran ” Amerikalılar mevcut, Bu hayallerin bizi savunma- mizi ihmale / sevketmiyeceğini uma- Atom bombası bizim inhisarımız- da iken, mütecavizleri tereddüde sev- kedecek 'bir faktördür. Fakat şimdi, Rusya da bu silâha ahiptir;. Ve bomba ancak onun ta- Tafından mütecaviz maksatlarla kul- Harbin olup olmuyacağı sualine ce- vap veremeyiz, Fakat hür milletle: Tin Ssahip oldukları demokrasi hak ve hürriyetlerini garanti etmeliyiz. ü iatiyerek ayrılırken göyle diyordu: — Uzun müddet burada yatmak kıp gitmek o kadar hoş değil. İnsan, bi e İkametgâh vesikasızYedi Bor JüL Anflör: Jacaues Roussenu'nun. fotofr aklımdan geçmezdi. — Ben de Victor Hh neredeyse öğle olacak, — Benim mideme — gorarsar Üzere değiştirildiğini — görüyoruz DA Küçük-büyük adamdan müsaade ihraz ettikten sonrane derseniz deyiniz, çı- san edilen kiracıya benziyor, doğrusu! Oteli- Garip bir tabldot — RIkİkI, Napoleon, Henri IV — Göollünün hiddeti — Bu sabah epey çalıştık, diyor, ni çekeceğim ile Voltaire'le mü- Jakat yapacağımı hiç düşünmemiştim. Amma #imdi, otellerimize gitsek. Güneşe bakılırsa, oldu. bile! Herhalde melekler idaresi bu ciheti düşünmüş- Yıyan sokakların isimleri bizi sinirlendiriyor, hizli hizli yürümeye bağlıyoruz. Yolda, Pari: n hemen bütün sokak isimlerinin bu minval İşte tinin, Iyi kötü müsellah 80.000 den fazla / taraftarı, küçümsenemiyecek bir tehlike teşkil etmektedir. Bunla- rın Cengelde ve dağlarda tesis ettik- leri karargâhları bulmak hemen he- men imkânsızdır Ve bulunsa bile, ye- nilerini kurmak çok kolaydır. Fakat buradaki dürüm, yeni türeyen bir şah- siyetin etrafına toplanan “hususi,, bir ordu büsbütün karıştırmıştır. Hollan- da ordusundan matrut yüzbaşı Wes: terling, çetelerden bazılarını toplamış ve vaziyetini o derece kuvvetlendir. miştir ki, Batı Cava hükümeti ken. disi ile hususl bir anlaşma yapmak zarüretinde kalmıştır. Halbuki Jakar- tadaki merkezi hükümet bu. anlaş mayı bittabi tanımamış ve Endonez- yadaki yeni durumdan memnun ol- mayan bazı Hollandalılar tarafından desteklendiğini sandığı bu. “husual' orduyu tedibe karar vermiştir. Bü- tün bunlar, memlekette, sükün ve em- niyetin teessüsüne esaslı şekilde mani olmaktadır. Maamafih, huzur ve sükünün iade edlldiği — kabul olunsa bile, 200000 mevcutlu Cumhuriyet ordusu ne oli caktır? Beş yıldan beri çete harbi ve yağmacılıkla hoşça vakit geçiren as- kerler, terhisten sonra acaba tekrar pirinç tarlalarına ve kauçuk plântaj- larına dönecekler mi? Yoksa dağa çıkarak alıştıkları çete hayatına de- vam mi edecekler? Her halde Endonezyanın iç duru- mu, şimdilik müstakar olmaktan çok uzaktır. Hükümet, millete ancak em niyetsizlik ve pahalılıktan başka bir #ey verememektedir. İstikbalini ka- zandığından beri, gittikçe fena giden Birmanyanın korkunç misali meydan- dadır. Fakat, Endonezya milleti, bü- tün bu müşkillere rağmen, demok- Tasiye varan uzun ve meşakkatli yo- hu geçmeye muvaffak olursa, Aaya- da ilerliyen komünizme — karşı en sağlam stratejik müdafaa hatların- 'dan daha mühkem bir set kurulmuş olacaktır. Amerikan atom fabrikaları — üzerinde Uçaklar devriye gezecek Washington (Hususl — muhabirimiz bildiriyor) — Amerikan Hava Kuv- vetleri Komutanlığının — açıkladığına Köre, Amerikada mevcut atom fab- rikalarından Üçü bünde Va devriyeleri — tarafından — koruna- caktır. Bahal geçen atom — fabrikalarının Clvarı, yüz Müllik bir mesafe dahili, emniyet mıntakası ilân olunacaktır Bu mıntaka içinden geçecek uçak- lar hüviyetlerini ve seyirlerini sarih olarak önceden bildirmeye mocbur- durlar. Akal halde "düşman,, mümme- lesi göreceklerdir Hava devriyeleri — tarafında: hafaza edilecek atom fabrikaları sı. “Oak Ridge, Ten- Mexlco; iyle şunlardır: Los Alamos, New Hanford, Washington, şerefini kapı di Tean- yatıyor. llelere tahsis edildi. Urarak bana kadar geliyor #ıma getiriyor rüyorüm; Halam eciktin yavrum, Burası, yatakhane haline getirilmiş bir salon. Elli kadar karyola var, — Öyle, diyor, bütün bekârlar bir arada Tek odalar, apartmanlı Dirilenlerin Ja olduğu için böyle tedbir almak icap etti Gidip halamla aralarıha otu - YENİ İSTANBUL Edebiyat ve T: Edebiyat tarihinin mânası Edebi vakalar, bütün tarihi 1 vakalar gibi ferdi isteklere ve ferdi mantığa tâbi tutulamaz LİVERPOOL Üniversitesi İn- Biliz Edebiyatı ” Lektörü A, Davenport'un Edebiyat Fakül- temiz İngiliz Filolojisi talebesi için kaleme aldığı (İngiliz Harsı ve Fikir Hareketleri) unvanlı eseri Üniversi- te yayınları arasında tercüme ve neş- redilmiştir. Hem zevk, hem istifa- de ile okudüğum bu kitabın ön sö- zünde müellif diyor ki: “Bir kimse, bir memleketin kültürünü meydana getiren veya bunda methahli olan fi- kir ve itikatları anlamadığı takdir- de, © memleketin — edebiyatını tam Mmânasiyle kavrayamaz.,, — Edebiyat kültesinde sekizinci yılına varan bu defaki tedrisatım boyunca, hemen her ders yılında, Üstünde düracağı- IZ asır — edebiyatına — başlamadan önce talebeme — srarla izah etmeye çalıştığım esas fikirlerime çok uyan bu görüş noktasından Yeni İstanbul okurlariyle de hasbihal etmek isti- debi eseri tarif etmek hayli müş- Kül olmakla beraber — büyük Üstat Lanson gibi “hususi bir öğretim ga. yesiyle yazılmayan ların hazlârını, — yahut sadece okuyan- entelektüei kültürlerinin gelişmesini — temin et- mek için kaleme alınmış — eserdir. diyebiliriz. Sözün kısamı, bir - sanat kasdiyle yazılmış veya okuyanda bir Sanat tesiri yaratmış olmak, edebi eserin Signe yanl nişanesidir. Buna Şüphe yok. Edebiyat tarihinin meş- Bul olacağı mahsul de budür. Fakat bu, tek başına bir mahsul / değildir Her eserin kendinden evvel gelmişle- ri, yani selefleri, kendinden — sonra gelenleri yani halefleri vardır, Bir başka garp muharririnin dediği gi- bi: “Edebi eser bir çiçeğe benzetile- bilir; Bir çiçek bir dala, bir dal bir Kövdeye, o gövde bir toprağa bağ- ldir. Bir çiçeği anlamak için o a- Bacı, © toprağı bilmeye muhtacız. İşte mesele böyle bir. noktadan alı: ninca, edebiyat tarihini — kendisine meslek edinenlerin, indi hükümlerden uzaklaşmasını istemek hakkımızdır. Çünkü indiyat, — kendi ” tasavvur ve tahayyüllerimizden ibarettir. ki, bir muharriri ve bir eseri anlatırken o Mmuharriri Ve eseri değil de sadece kendimizi anlatmış olablir. Hükümlerimizin indiliğini — azalt- mak için edebi eser karşısında bazı hazırlıklar yapmaya mecburuz. Şöy le ki: Önümüzdeki tesete yani “me- tin, sahihen — müellifin kendi eseri midir, yoksa yanlışlıkla ona mal mi edilmİştir, yahut büsbütün uydurma midir? “Böyle şey olur mu,, diye sor- mayınız, meselâ meşhür şair Nahi- nin olarak bilinen ve hattâ onun di- ye basılmış olan bir “Tühtet-ül Em Sak, vardır ki, sahibi Nabi isimli bir başka şairdir; metninin saflığını mu: hafaza edip etmediği. — budamıp bu: danmamış oldugu, hangi tarihte ya zıldığı ve hangi tarihte basıldığı, ilk basımından itibaren muharriri tara- fından ortaya konulan son başımına kadar nasıl değişikliklere maruz kal dığı ve bu değisikliklerin ne gibi fi- kir ve zevk istihalelerini gösterdiğini tesbit etmek eseri ve muharriri iyice anlamak için elzemdir. Meselâ- Ne- dim'in matbu Divan nüshalarındaki kasidelerle Nevşehirli İbrahim Paşa- ya sunduğu asılları arasında kelime Yazan: Ali Canib YÖNTEM ifado noktasından farklar görmüş ve tesbit etmişimdir. Bunları bilmek ge- rektir. Bir metnin lisan tarihine, ta- rihi gramere göre Jâfız ve ibareleri- nin mânalarını tayin etmek iktiza e- der, Meselâ bir kelimenin - bizim di. İlmizde Türkçe, Farsça ve Arapça- onaltıncı asırdaki mânasiyle bugün- Kü medlülü arasında fark bulunabi- lir. Bu, çok dikkat , edeceğimiz bir noktadır. Metnin bir de edebi mâna- , yanl muharririn - çağdaşlarından farklı olarak bir dil kullanışı vardır. ki, bunu ancak çağdaş eserlerle mu- kayese suretile tayin ve keşfedebiliriz. Hele bir edebi eser ne süretle mey- dana gelmiştir. Hangi mizacın hangi elreonstance; ahvale, İlcalara karşı bir aksülâmel midir? Sualine cevap vermek pek lâzım ve pek mühimdir. Fakat muharririn hayatını — tetebbu etmeden bu sualin cevabını bulama- yız, İşte bu sebeple edebiyat tarihi- nin en büyük yardımcılarından biri 'biyografi,, dir. Bir eserin fortune'ni, yani talihini de etüt etmek zorunda. yiz. Eser ne gibi bir. muvaffakiyet kazanmıştır. Ve ayni zamanda nasıl tesirler yapmıştır. Ve bu muvaffs kiyet tesirle denk mi — gitmiştir? Çünkü ekseriya muvaffakiyet ve te Sir argsında zaman ve mekân, key- fiyet Ve kemiyet farkları — görülür Bizde matbuat hayatı çok geç baş- Jadığı için eski bir eserin zamanında ve zamanından sonra kazandığı mu- vaffakiyet derecesini tayin etmek bu iel Avrupa edebiyatları üzerinde yap- maktan hem pek - güçtür, hem de başka çalışmalara ihtiyaç gösterir. Edebi vakalar, bütün tarihi vakalar Kibi ferdi isteklöre ve ferdi mantığa YADİ tutulamaz. Meselâ siyasi tarih Müntesibi kendi sahası — dahilindeki (geçmiş hâdiseleri), olduğu gibi ni l tesbitle mükellef ise edebi mü: verrih de öylece kendi sahağı dahi- Tindeki (geçmiş hâdiseleri) yine ol- duğu Kibi ifadeye mecburdur. Falan asırdaki filân şair, bütün çağdaşla- rini gölgede — birakmış ise edebiy'at tarihçisi bu şalrin yerine bir başka- sını ikameye mantığına göre. Mâsi, yani “tol kalkışarak kendi ferdi hir tenkide başvur- ni göstermiyerek folması lüzim geleni) göstermeği balaması bu az Ha aykır bir ça- n öbjektif. metodu. iştir. Mazide Türk milletinin münevver tabakasına mahsus olan Divan Edi biyatı, İran edebiyatını takip etmiş- tir; fakat bu takip alelâde bir taklit değildir. Görüş kuvveti - çok keskin bir zekâmız olan Tezkere sahibi Lâ- tifi'nin işaret ettiği gibi liyakatli sa- irlerimizin İranlı Ustatlarından isti. fade ettikleri nokta onlarda gördük- leri bir mânadan büsbütün yeni bir mâna, bir hayalden yeni bir. hayal yaratmalarıdır. Alelâde mükallitler, halis şairlerden tâ o zaman ayirdedil- miştir. İşte bugün — edebiyatımızın mazisini yeniden tetebbu ederken bu (mukayese) metodunu nazardan u- zak tutmamakla beraber / edebiyat sahasının içindeki fikri, felsefi, iti. kadi unsurları da göstermek. edebi. yat tarihinin dışına çıkmak değil, ak- #ine olarak tam o sahanın hududuna Fıkralar -bahsinde Biz, şikâyetlerini, lâtife şel ÜRK halkı, Mit bünyelerine T zarmtar G Tia ye cebeikrah ile alay etmesini et İyi bilmiştir. Bunu bazan Nüs- Teddin Hocaya, basan Bektaşiye yap tinri hiç bir Şahsa maletmeden nö. Tedlkleri de çoktur. Eğer şikâyet mev. kim gülünç ve yanlış- teltikkilerden leri geliyoran öyleleri için çok defa Baktaşiyi öne sürer. Movzu daha a rarmız olduğu takdirde nükte savura Nasredüin Hocadır, yahat bu'k. Te kimseye - maledilmemiz ” alelâde Anonim Tatitelerdendir. Mesela vaktiyle “Arapca tkhatlisin güçlüğüne mariz Kalan ” Türk, de Giline uymayan © Menndan hayli yar ka alikmiştir. Süktiğini, — bir takım fıkra, Jatife ve nüktelerden saranatle anlamaktayız. Fakat mevmu, doğru. dan doğrüya din ahkâmına taatak etmediğinden ve âsilik derecesini buk: Madığından bunları ile Bektaşi a. Sından söyletmek Tlsumumu düymü. Mip olacak ki, çoğunun "katll, yok. Tar; birkaç tanenini de Hoca'ya söy: Tetmekte mahzür görmemişir. İşte Talseller: Boca'ya sörnluları L “Deela, ne kelimedir? — Bilirim amma a) lememi, demiş, zira söylersem yine sorar, beni bilmediğim bir yere kar e gölürürsün! Türk, Faraçadaki “est, lerin man: zumelerde mülemadiyen'lakrar odi Mesini, Tasralar sanümda Tasla yar almasını da tühat bulduğundan vi he Nasreddin Hocaya izatetle “sen sonundaki estlere bakia ” müktesini Uydurmamış imdir? LAkIn bizim öteden beri anl dert yandığımız İlsan — Arapçadır ve bir YekAya Vürarak Arapedin ç türlü Sikâyet Cetmisizdir? 1 — Öğrenme Süçlüğünden; 2 —— Öğvenmiş görün me züppelikinden; 3 — Türkçeyi bi. le Arapça sanacak Gerecede. kendi İlsanım hakir görüşümüzden Öğrenme” güçlüğünü anlatan fık- ralara Talaal olurak #unü Küsterebi. diriz Bir köylü gencini hoca meslerine sokmak mektadiyle kazabaya od Feseye yolamışları. Naareddin” Hoca Tan'da gikâyet ettiği "taarıfi bir t 1 öğrenememin. el'aman demik kaçıp köyüne, çiftine çubuğuna Kehdi işi. De Gönmül. Güzün birinde ormana Gitmir, odun kesiyormuş, Baltanı çok Sağlam bir kütüze Tastinmiz, salar Sallar, indirir, bir türlü ikiyo böler Habire vurur ve kütüğe hitabon der. miş kl; —— "Daraba, Yadribi. den de Büç değilsin a Namt olsa sepin hak: Takdan gel Ökrenmiş Galr'bir fikra Yine bir köylü çocuğu — medrese tahsilinden sila İçin köyüne Günmüş. evde bir Köşeye geçmiğ, sallana aai görünme — züppeliğine Bu - teşekkül, milletleri Her yenilik ihtiyatla — karşılandığı Kibi beynelmilel sahada kurulan her yeni teşekkül de tereddüdü / mucip olur. Bunların iyice anlaşılabilmeleri için teerübeden geçirilmeleri lâzım. ÜNESCO da İkinci Dünya Savaşın dan sonra kurulmüş yeni bir teşek- “MUHARRİRİ : CAMİ KIYAMET GÜNÜ - TÜRKÇESİ büyük Kışla koğu- ötelin bahçesine b ğen Marael ile kar gu gibi bir şey, ler. Bizim Melek-kat garsonununa: Marsel tasdik — Eh, diyorum, pek tenha değil. ö 'ne derse desin, kı edilmiş değil. Halam ilâye e evlilere, sayıları faz. ve aklımı da ba- — ciğim. Doğrusu ör Mıştım, Hattâ benim gibi bir çok kimse, - diyor, lâkin merak — Jeklerin yanlışlıkla kavt, Rekor, Maç, Hakem, Altınkupa, Seçme. etmedim. Eskiden de hep böyle gecikir, umul — zannetmişler. Mar ler, Künde, 4x 400 Yuha,, sokakları! madık bir saatte çıkagelir, yemek isterdin. Nihayet, Yedi Boru Oteli gözlerimize çar- Bak sana bir şeyler ayırdım, haydi. ye! — ratorün burada © piyor, Burası 80 katlı bir dev-bina Arkada Teşekkür ediyor ve ona sabahki hâdisele- — Jlek-kapıcı, onlara, /#ımdan ayrılarak içeri giriyorum. Bir melek- — vi anlatıyorum. Halam. gin, fakir diye bir Kapıcı vesikaya bakıyor, ."odamı,, gösteriyor Burada, diyor, rahat edeceğiz. —Bana — Napoleon'un da, di REFİK HALİD KARAY Şimdiye kadar her şey iyi. yet gitti melek-kapıcı ile görüştüler ve İmpa: E Yeki sel izahatı tamamladı: - z — Melek-kapıcı söyledi. Napoleon dirilir dirilmez “Tulleries, sarayına — götürülmesini emretmiş. Melekler “olmaz!,, deyince çılgınca dirtmekli büyük 'bir bakan bir oda verdiler. Ye rimi da iyi bir yere yerleşti Söret Tak he Bay Rikiki ayamet günü fena — tanzim söylüyor. ediyor İ — Ha, onu söyliyecektim: Bütün ailesiy- Y llmdeki venlkana taki ea abe . Sizin yatağıma 22 numara. Şimdi yemekhane” —e kendisi'de bureda, Gelir gelmes bi gğ *K homurdanıyor aiyori S Yesikaya bakiyorum. Söyle Ya ye gilmeniz lâzım. Geç kaldınız, Diğerleri çok- — gikAyete barladı. Çok tuha alem dobrüsün — Lün ea y ea GÜ Biklm arlık., Hel ü y tan sofraya oturdular. Geliniz, göstereyim, Filhakika, Rikiki allesi - karşımızda ver — YÜ" ni sex venir ml Paris - Per Laşez Dairesi Koridorlardan geçiyoruz. Bir kapı âçıyor; #aş- — olurmüş ve ona tepesinden bakıyar, yanında —— CE Av. Ayol dirildiğimizden beri ilk defa İkametgüh vesikası kınlıktan donakalıyorum. İçeride o kadar ga. — gözlerini yere iğmiş olan kımı Virlini, onün — Y'neK Yiyoruz. e b e l YEDİ BORU OTELİ vip kayafetli, birbirine Zat İnsan var ki, tarifi — yanıbaşında da oğlu Daniyel var. Oturdüğüm a yom aaba a gumuz Fün de da, Ha IŞi İçN Mrra gaG — kabil dekil, Vakaa, sabahleyin, — sokaklarda — yerden birdenbire fırlayacak gibi. oluyorum — A YEMİRtİK, - hatırlamıyor musun? O halde BİR KİŞİ İÇİN MUTEBER bunlardan binbir çeşldine / rastladım; “Jakin — Hayır, hayır, yanlış değil.. Rikiki'nin sağında — ”" SA her gün aynı şey yenmez diyebilirim Not — Bayan ve Bay “Dirilenler,, den bu — böyle kapalı bir yerde, bir sofra — başında © — oturan bü adam, Roma' madülyelerindeki 'e Durmadan büyle itirah 'edi henide Talebmdı shafasası 've Köntrokmeleklerin her — karnaval kalabalığı cidden tuhaf oluyor. Bu — bi profili; alnındakt kâkülü ile bu adam.. Ha: — Nücafına tahağı İmparatora ver de © da yemek talebinde ibras edümesi rica olumur. Tüs #alatası halindeki inaanların kıyafet kok- — lama İğiliyor, soruyorum. alsın DU Anilör kendi vesikasına bakarak: — — teyli beni sarhoş ediyor, kendimi binbir gece — — Bay Rikiki'nin yanındaki adamı göre — Bay Rikiki hemen toparlanıyor, — tabaf L Tölihimiz. varmış, diyor, — komşuyuz. —masallarındaki saraylardan — birinde sanıyo- — dünüş mü' Napoleona uzatıyor lak benimkine, Evet, gördüm. Birinci Napoleon. Ote- Haşmetpenahi Biraz yemek alır mü Dostum Yuvarlak. Top (sabık La Roche- — — Hey, Jilber, Küçük... Neredesin? Ya — Je bizimle ayni zamanda gel sınız? foucnuld) sokağında 50 numarada oturacak, — nımizda yer ayırdık sanal Napoleon mu?.. Burada.. Bu masada. — Bana haşmetpenah diye hitap etmeyi: Byan sokelır mütefekkirin hatıralarını ta- — Yeğen Marsel'in gür sesi, gürültüyü base — Rikiki'nin yanındafı. Olur #ey değil hala. NiZ, Pekâlâ billyorsunuz ki, simdi bir biçim, Eğer öyle ince ben de senin gibi şaşır- — B gu safri buraya — gönderdiklerini sel'in başkanlığında bir he- luğunu haber verdiler. Me artık imparator, kıral, zen. F şey mevcut bulnmadığını, iğerleri gibi Tanrı huzuruna çıkacak günahkâr bir kuldap geyri bir şey olmadığı cevalını vermiş. yet sakin, kendisine bir sürü ölünün hesabını — — dökmüş kediye dönmüş. Yeğen, bu sözleri söylerken, de garip bir hâdise cereyan ediş üstünden, dumanı Üstünde sürü ile tabak uça- kesin önüne inip konuyor. bahleyin kabristanda olduğu gibi syanet me leklerimizin sofrada bize hizmet Bay Rikiki önüne kohulan tabağa baka- İmparator eketle çatalını danaya saplayıp taba- #ona bir parça ahıyor Demin Bayan Rikiki'ye haşmetpenah! Cidden ut Melekler idaresi mantıksız bir sürü iş görü- - kapılmış ve onları kurşuna diz: tehdit etmiş. Meleklerden biri, “Yavrum, soracaklar deyince imparator süt İnte o dakikadanber endişe içinde. yemekhane ır. Masaların Hal ettiklerini olmasaydı, alelâde bir tablakâr gi turür muydum? bu sözleri söylerken hiddetli söylüyordum. silacak bir. hâç Devar — “ÜNESCO,, nun GAYESİ “kümetlerin siyasi ve ekonomik e: 12 Şubat 1650 Şakaya benzetilmiş şikâyetler kline sokarak avunmasını ve hoşça şekilde tarihe geçirmesini bilen bir milletiz. Jana, yüksek sesle Arapçaya çalışır- O sırada açık kalan kapıdan içeriye bir köpek girmiş, — anasının yüğürüp / hazırladığı. ve kabarması için kenara koyup Üzerine bir bez çektiği ekmeklik hamuru başlamış yutmaya... — Çömez köylü, yerinden kalkmadan anasına işi haber verecek amma alıştığı Arap givesini bir tür- İ0 bozamıyor ve sade Türkçe konuş. mayı da şânına katiyen yediremiyor. Ne yapsın? Ders okurcasına bir a. henkle kadına — seslenmiş: — “Ya ümmi! Bir kelb-i akur içre dühül ile hammuru ekl eyleyor!,, Anası dişarıda tolâşa işine bakar ve çocuğunun sesini hay- kendi. kendine — söylenirmiş: — Aman, maşallah! oğlum ne güzel de Arapça okuyor! Softanın iskele Üstüne yazılı (A- düşmeden nadolü — Hisarı) Jevhasını “İnâ tuli hisârâ,, okuması da — madreselerde Arapçayı başa alıp Türkçeyi hiçe saydığımızın — misalidir ve daha bu neviden bir çok tuhaflık mevcuttur. Dedelerimiz yalnız Arapçaya de- K, ağdalı Osmanlıcaya da çatarlar, onunla konuşan ukalâ ile de alay et mek fırsatını kaçırmazlardı. Bunun hoş bir nümünesi aşağıdaki fıkradır: Bir mektep hocası lügat parlama- dan, seci" yapmadan, terkip kul madan konuşan talebesini falakaya yatırır, giddetle cezalandırırmış. İş o hale gelmiş ki, derste kimse hocaya ana lsaniyle hitap edemez, konuş- mak isteyenler behemehal — Arapça, Farsça kelimeler ve terkipler dolu cümleler tertip etmek mecburiyetin- de kalırmış. Bir gün mangaldan sıç- rayan bir. kıvılcım. hocanın başına düşmüs, kavuk yanmaya — başlamış. Fakat bunu düpe düz haber vermek kimin haddi? O, aheste aheste yana dürsün, talebeden biri, kitapları Taştırarak güç halle ve matlüp veç- hile bir cümle tertip etmiş, kalkmış, demiş ki: sâl ve ey Üztaz-ı-zikemâl! Bihikmet Ü- Rabebi müteAl, narsi — mengalden bir şerare-i- cevval sıçrayup serdi-a- Tülâlinizdeki kavug-u İş'al eylemliş türi,, Hoca derhal elini başına atmış, ye- rinden fırlamış, çocuğa haykırmış: — Ulan. kavuğun yandı desene! Nükteciliğimiz, eski parlaklığını muhafaza etmemekle beraber şayet öz türkçeleşme ismi altındaki baş ka çeğit uydurmacılık - önlenemeney. di bu acayip lâgat perdazlığı da za> ten alaya alan halk zekâsı fıkra te Fihimize yeni Jâtifeler — ekleyecekti. Lâtifeleri kaybettik amma — hamdol- sun Hsanımızı kurtardık. Görülüyor ki, biz şikâyelterini, l4- tife gekline sokarak avunmasını ve hoşça şekilde tarihe geçirmesini bi- len bir milletiz. — Pransızların bunu türkü ile yapmaları gibi! Re. Ha. eğitim, İlim ve kültür alanlarında barışa doğru hazırlar Yazan : Ekrem Z. APAYDIN küldür. Birleşmiş M barışı sağlamak için eğitim, ilim ve kültür alanlarında barışa doğru ha- zırlayıcı bir teşebbüs olmak üzere ÜNESCO'yu kurdular. İlk zamanlar UNESCO'nun - tekâ- mülüne engel olan en büyük — mâni milli #radelerin ayaklanması olmuş- tur. UNESCO Genel Direktörü Bay 'TORRES BODET Brükselde yaptı: Ai bir konuşmada: “Beynelmilel müş- terek mesal mevsuühahis olduğu sa- man milliyetçilik —datma bir engel olarak her meselede karşımıza çık- maktadır., demiştir. Milletler beynelmilel yapıcılık zih- niyetiyle bir karara varılmasını pek arzu etmelerine rağmen daima kendi meşru haklarına riayet edilmiyecek diye tereddlt göstermektedirler. Hal- buki devlerler hükümranlık hakları. n tahdit etmezlerse beynelmilel sa. hada verimii netice almak hemen he. men imkânsız olur. İşte bu çekingen. lik yüzündendir ki, siyasi ve iktisadi alanlarda anlaşmalar zorlukla yapı. Tabilmektedir. Bay TÖRRES BODET'ye gö UNESCO mevzuunda bu cihet daha sarih olarak kendini hissettirmiştir. Her millet kendi milli kültürünün za- rar göreceğini zannetmiştir. Halbuki UNESCO'nun böyle bir hedefi yok- tur. Bilâkis ÜNESCO — iyilletlerara. sında daha iyi bir anlaşma zihniyeti yaratmak gayesini gütmektedir. Birleşmiş — Milletler - Kurulunda ÜNESCO'nun teşkili teklif — edildiği zaman ileri sürülen esbabı mucibe su olmuştu: Tar birbi. rinden çekinmesinin başlıca — sebebi aralarında karşılıklı anlayış zihniye- Ünin bulunmamasıdır. — Zuhür eden ihtilâfların bir çoğu da bu noksanlık yüzünden harple neticelenmiştir. H h boyunca milletlerin Jar Üzerinde mutabık kalarak yapı cakları anlaşmalar hiçbir zaman sa- mimi ve devamlı bir barış sağlaya. mazlar. Barıs beşeriyetin entelektü. el ve moral birliğine dayanmalıdır., İşte UNRSCO milletler - arasında bir anlaşma zihniyeti yaratmak için birlerine tanıtmak, — kültür ve medeniyetlerini yaymak ve millet. leri birbirlerine takdir ettirmek im. kânını aramaktadır. Bu hedefe varıldığı vakit dünyı hakiki barış kendiliğinden tesasts miş bulunacaktır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: