3 Nisan 1950 Tarihli Yeni İstanbul Gazetesi Sayfa 3

3 Nisan 1950 tarihli Yeni İstanbul Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Amerikan (Askerlik — Bahisleri Hava ordumuzdaki i Hava kuvveti modern ordunun — belkemiğidir Bu itibarla bütün fenni çalışmaları, cihazları memleket hayrına ve yararına dikkatle tetkik etmemiz lâzımdır. Merikan yardım malzemesinden 'ne dereceye kadar istifade edil- diğini görmek Üzere Ankaraya gelen Amerikalı gazeteciler önünde bir “hava nakliye alayının” gösteri. ler yapması yalnız malzeme bakımın- dan değil ve fakat harbin sevk ve daresi bakımından da bizim için ha- kiki bir yenilik teşkil eder. Herpte de “amel-i mihaniki” tıpkı fisikte olduğu gibi kuvvetle / süratin hâsıl-ı darbına müsavidir. Harpte şu 'veya bu noktada vukua gelecek âni buhranları nölemek için oraya yalnız küvvet göndermek değil, çok sürat- be, yıldırım hiziyle kuvvet göndermek koap ederken hava nakliyesinin de € büyük rolü budur. Henüz tayyare sanaylinin inkişaf etmediği memleketimizde her iki dün- 'ya harbinde de ancak tedarik edile- bilen av ve bombardıman tayyarele- Tiyle müdafaa ve taarruz keyfiyeti- ni düşünen hava kuvvetlerine sahip- tik. Amerikan yardım — malzemesiyle gelen mühim nakliye tayyarelerinden sonradır ki, bu yeni teşekkil vücu- da geldi ve bilindiği gibi geçen son- Baharda da Konya ile Ankara ara- #ında mühim piyade ve topçu birlik- lerinin nakli manevrasını muvaffakı yetle tecrübe suretiyle kendisini gös- terdi. Yalmız bu hava nakliyeciliği saha- #sında değil ve fakat bütün yetişme sahalarında modern bir hava ordu- suna sahip olmanın ilk şartı malze- medir. Tedris ve teğrübe malzemesi, tatbikat ve manevra malzemesi, film. ler ve nihayet kuvvetli mektep tay- areleri bulunmadıkça bugünün ha- > ordusunu hakkiyle yetiştirmeğe An yoktür. Zannederim ilk sene “da gelen Amerikan yardım mal- ü de bilhassa bu bakımdan zen- Geçen kış, bu malzemeyi ve onun zerinde çalışan hava ordumuzu zi- aret fırsatını bulduğum zaman en çok nazarı dikkatimi celbeden şey personelin yetiştirilmesi için verilmiş bulunan bol — tedris filmler oldu. malzemesiyle Yükseldikçe azalan hava/ kesafe- tinde pilotların ve umumiyetle havz personelinin daman kabiliyetini anla- Mak Üzere tesis edilmiş tecrit hücre- lerinden tutunuz da “kör uçuş” üze rinde idman yapmak için buna mah- aup cihazlar ve müteharrik hedefler Üğerine atış İdmanlarına — mahsus “Bombardıman odaları”, her cins ve geğitteki tayyarelerin muhtelif terti- Batını göstermek üzere vücude geti- $ Yüzlerce model ve nihayet ha- Muharririmiz bir uçak modeli hakkı Bir vatan — müdafası milletçe fedakârlığa ve ümitsiz ve yoksul mevzuunda en müşkül anlarda dahi kandan cömertlik yaparak işin uhde sinden gelmeğe alışmışızdır. Bu; har bin çok iptidat vasıtalarla yapıldığı zamanlarda bir dereceye kadar mal. zeme noksanını telâfiye kâfi gelebi lirse de bugünkü ordularda olduğu Bibi malzemenin kudreti, insan kuv vetinin binlerce misli fazlasına var- dığı zaman kandan fedakârlık artık aradaki farkı telâfiye yetişemez. Hava ordusunda hâdise bugün ta- mamen bu şekle dökülmüştür. Değil noksan malzeme, hattâ model ve tip itibariyle biraz eksiklik, muvaffa yet ihtimalini ortadan kaldırıyor. O halde bir hava ordusunun metodları, kullanılan cihazlar, üsülleri bakımından en ileri der, bulunmadıkça bugün için mâna ifadı edemez. Fedakârlık, — yarım tedbir malzemece darlık, muvaffakıyet te minine yetişmez. Bu itibarla da hava ordumuzdan karada alıştığıı noksan malzeme yerine — fedakârlık ikamesi suretiyle iş başarmasımı is- temek -pek müstesna haller hariç doğru olamaz. Bu malzemenin tam tertip mem deket kaynaklarından temini ise d harp #il bizim memleketimiz için, hatı Fransa ve İngiltere gibi sanayice ç ileri memleketler için di n hale gelmiş ve bugün Atlantik P: tına dahil bu memleketlerin — ha ordularını teçhiz işini d KA merika üzerine almıştır. — Atlantik Paktı ordularına ilk yardımın da tay 'yare malzemesi göndermek suretiyle başlaması orduların bilhassa bu sa- hada himaye ve takviyesi Jâzımgel- diğine güzel bir misal teşkil etmek. tedir. Avrupa ordulariyle birlikte bizim ordunun da Amerikan malzemesiyle teçhizi ne zamana kadar devam e der? Umümiyetle Atlantik — Paktı devletleri ve bizim tayyare sanayli- miz ne suretle inkişaf ve teessüs e der? Bunun hakkında bugünden bir gey söylememize imkân yoktur hal nihayet garp dünyasının iktisadi hazırlanıyon nkişaflar SAĞ A * da izahat alıyor. Fakât ne olursa olsun — bunların kullanılmasından vâreste - kalamıya- cağımız gibi en modern, yeni, üsüle ve fenne mutabik şekillerde kullanıl- malarını öğrenmek ve peşinen bu yol- dan gitmeğe alışmak, bugünkü hava ordumuzun kalitesi ve muvaffakıyeti b olduğu gibi yarınki sivil havacılığımızın gelişme Si ve an'anesi bakımından da o der ce ehemmiyetlidir. Bu itibarla biz bü- tün bu modern ve fenni çalımaları, cihazları memleket hayrına ve yara- rın bulduğumuzdan, ordumuzun. di- ger kısımları gibi ve hattâ ondan da- ha fazla hava ordumuzun teknik in- kımından çok mühim - | kişaf ve kalkınma sahamızda hizmet- ler göreceğine kanliz. Hava nakliye- ciliğinin daha bugünden kazandığı e- hemmiyet malüm ve bundan dönmek dünya ve milletler için artık imkân- duğuna göre yarınki sivil ha- vacılığımız ve bilhassa hava nakli- yatı, bakımından da bugünkü hava ordumuzdaki inkişafları ehemmiyet- akip etmek gereletir in havaya karşı korunması bakımından nazarı dikkati celbetmiyen ikinci bir geliş- me daha oldu. Eskiden hava ordusu müstakil bir ordu değil ancak kara 'dularına bağlı bir teşekkül diye tibara alındığı içih birisi uçu- u kuvvetlere kumanda ile bir “ha va Kuvvetleri Genel Komutanlığı” diğeri de karadaki hava müdafaa te- rini idare eden “Hava Müdafaa enel Komutanlığı” — diye iki ayrı makam mevcuttu ve bunlar kendi a- alarında da hemen hiç bir koordi- asyona tâbi değildiler. Bugün için ırtık kendi başırla ve karadan idare dilecek, hava kuvvetleriyle işbirliği yapmıyacak bir “Müdafan Genel Ko- Mmutanlığı" düşünülemiyeceğine göre yurdun bütün müdafaa tedbir ve ter- iplerinin hava ordusunun biricik ve en yüksek kumanda 'Hava Kuvvetleri makamı olan Komutanlığında' toplanması gayet doğru ve iyi bir. hareket olmuştur. Karadan ve hava- dan yapılacak müdafalar bu süret- le bir elde birleşmiş oluyor ki, bun- | Biz nasi spor- yapardık? | Yazan: Selim Sırrı Tarcan — | “Rıza Tevfik, bazı haftalar bizi peşine takar, Dudulluda, YENİ İSTANBUL ( Spor Âleminde Altınış Sene.. * Bulgurluda, İçerenköyünde götürürdü. AZI döstların tavsiyesiyle an- B »em, beni 1882 de Galatasaray Sultanisine verdi. İtiraf ederim ki, o kıymetli müessesede geçen se- kiz senelik hayatım, anacığımın yü- Zünü ağartacak mahiyette dekildir. Çök yaramaz, ele avuca sığmaz, gö- Zünü daldan budaktan sakınmaz bir gocuktum. Bir sabah, Rum bir mübassır bizi. müzakere odasından çıkardı, koridora ikişer dizdi, sonra hepimizi zemini kum döşeli kapalı bir salona götürdü. burası hiç görmediğimiz bir. yerdi. 'Tavandan ipler sallanıyor, bazı iple- Tin ucunda salıncaklar var, bir kenar- da gülleler, tavana kadar yükselen bir merdiven duvara dayalı. Biz böy- de alık, alık etrafımıza bakınırken, güler yüzlü, tatlı bakışlı bir delikan: h karşımıza geldi, bizi selâmladı ve hemen sordu: Çocuklar Hiç birimiz cevap veremedik. © konuşmağa başlar —Burası fimnastikhanedir. Bura- da koşacaksınız, sıçrayacaksınız, bu iplere turmanacaksınız, bu trapezler- de sallanacaksınız! Uğraşa, uğraşa benim gibi kuvvetli olacaksınız! Ba- kın size bir iki egzersiz göstereyim. Dedikten sonra ceketini çıkardı. Ta- vandan sallanan demir — halkalara #ıçradı. Sallandı, sallandı havada bir | perende atıp yere atladı. Hoca, düştü sandım, yüreğim a zıma geldi. Oradan güllelerin yanına geldi bize yine: Haydi bakalım hanginiz bu gül- leleri kaldırabilir! dedi. Bir iki çocuk güllere yapıştı, fakat yerinden kımıldatamadı. Bu sefer 'ne kendisi bu ağır güllelerden birini sapından tuttu, bir hamlede havaya| dikti. Bizim ağzımız açık kaldı. Son- ra kolsuz fanilâsından taşan pazıla Ti bize uzattı, tutunuz! tutunuz! ba- kayım, dedi. Hiç kimse cesaret etme- di, ben tuttum! Gülerek sordu: fasıl? — Taş gibi efendim! dedim. — İşte siz de haftada iki kere bu- raya gelip jimnastik yapacak ve be- nim gibi kuvvetli olacaksınız, dedik- ten sonra bize bir takım kol, bacak hareketleri yaptırdı. Koşturdu, ipler- den atlattı. Trampetin sesi bu eğlen- eli derse son verdi. Birkaç gün sonra hocanın adını Öğ- rendik, Faik Bey imiş. Ben, hem bu dersi, 'hem hocasını çok sevmiştim. burası nedir. biliyor. © zamanlar biz nasıl İkinci dersi iple çekiyordum. Az za- pehlivan güreşlerini seyre spor yapardık?,, man içinde hocam da beni: sevmişti. Adımı bilmiyordu. Beni küçük diye ağırıyordu. Beni iplere turmandırı. or, tatepeze çıkartıyor. Her göstür Glği marifeti Kolaylıkla yapıyordum. 'Sene sonunda ödetti, mektepi tevili mükâfat töreni yapardı." Padişahin Ardavut ve Arap sakerleri Gişkapı: dan itibaren kargılıklı dizilir, bir yan: Gn mabeyla' muzkamı çular; buliçode kurulan tribünlerin bir tarafına siyah çarşaflı, siyah peçeli hanımlar, bir tarafına beyler oturur. Bunların 'arar Ka dizilen mıralara da - talebeler yerleştirilir.'orta yere konan büyüke masanın üstüne de yakdıslı” kitaplar Aralanırdı. Bunlar ber dersten birinci Çıkanlara, verilirdi. Ben hiç bir dersten mükâfat ala- mayacakım için annemi öraya getir. memiştim. Müallim Faik Bey, her sı: 1912 de Genç Türk Kızları salonunda İlmnastik nıfın birincilerinin isimlerini yüksek sesle okuyor, biz de o çalışan genç- leri el çırparak alkışlıyorduk. Bir de bir ara 412 Selim Sırrı mü- kâfat! diye haykırmaz mı? Ben şa- Şırdım, yerimden fırladım. Bu bekle- mediğim bir nimetti. Çünkü olsa olsa yaramazlıktan mükâfat alabilirdim. Jimnastikten birinci çıkmıştım. Kır- Ti mizı kördelâ ile bağlı yaldızlı kitabı alırken yaşlı başlı kimseler gülüşe- rek birbirlerine beni — gösteriyorlar- dı. Oradan sevinerek koşa, koşa eve döndüm ve daha kapıdan girerken: — Anne müjde! Bak birinci çıktım. Bu yaldızlı kitabı verdiler! dedim. Zavallı annem şaşırdı. Bütün sene mektepte cezadan başka bir şey al- mayan evlâdınin - bu muvaffakıyeti onda büyük üÜmitler uyandırmış, se- vincinden göz yaşları dökerek beni kucağına almıştı. Bir iki kere öptük- ten sonra Anlat bakayım, hangi dersten birinci çıktın da bu mükâfatı aldın? dedi. — Jimnastikten annet Jimnastik- ten! — Jimnastik de nedir? — Anne, sen beni mektepte gör- sen şaşarsın. Ben iplerin tâ tepesine tarmanıyorum, ellerimin üstünde yü- Tüyorum, daha ne marifetlerim var! “Annemin rengi değişti, kaşları ça- tıldı ve beni yere iterek: —Haydi! Ben seni mektebe okur 'yup adam olasın diye verdim, iplere tırmanasın diye değil. Çekil karşım- dan, — Boşuna sevindim, dedi. 1888 yılında onbeş onaltı yaş da iken sporu idesl edinmiştim. Be- 'nim gibi idmana meraklı semtimizde Üç arkadaşım daha vardı. Buluştukça, idman ediyor ve çok sevişiyorduk. Bunlardan biri Filozof Rıza Tevfik, o hepimizden büyüktü. İkincisi Hıfzıs- sıhha Müzesi Müdürü Doktor Hikmet, Üçnücüsü Feyzullah, bir de ben. Ne yazık ki, bugün üçünü de kaybettik, bir ben ayaktayım. Benim en büyük emelim çok kuv- vetli olmak, hiç bir çocuğun yapa- madığı küvvet hünerlerini yapmak, demir gibi sert pazılarımla herkesi hayrette bırakmaktı! Galatasarayda talebe idim. Hafta başıları Hikmetin Üsküdarda İmrahordaki evinde bulu- suyor, siçlerine kurşun — doldurduğu- Muz elli kiloluk gülleleri kaldırmağa savaşıyor, güreşiyor, kendimize göre güya Idman ediyorduk! Bazı günler Usküdardan Selimiyeye, —bazan da Bağlarbaşına koşuyor, en zor, en tar kat kırıcı marifetler yapıyor, pazılar Tımızın sertliği ile övünüyorduk. Rıza Tevfik bazı haftalar bizi pe- şine takar, Düdulluda, — Bulgurluda, İçerenköyde pehlivan güreşlerini deye e götürürdü. Pehlivanlar soyunur, — kispetlerini giyer, zeytinyağı İle vücutlerini yağe lar. Elli altmış kadar meraklı mey- danda halka olür, iki güresçi ortada diz çöker, yaşlı bir peblivan ikisinin başlarına ellerini koyar: Pehlivanf Pehlivan! Alta düştüm diye yerinme, üste çıktım diye övünmel.. diye bir şeyler telkin eder, sonra davul zurna, ile güreş başlardı. Birinden biri ya Pes! der, ya yenilir. Yenen yenilenin elinden tutar, seyircilerden iane top- dardı. Bilmem, bu topladıkları para vücutlarını temizlemek için hamam parasına yetişir miydi! Biz yalnız oldukça göbekli, kalın enseli pehlivanların — boğuşurcasına güreşlerini hayret ve heyecanla sey- reder ve hangisinin galip geleceğini tahmine çalışırdık. Pehlivanların a- tikliği veya vücutlarının güzelliği bizi alâkadar etmezdi. Yalnız hangisinin yendiğine bakardık. Her ne mahiyet- te olursa olsun bizi pazı kuvvetlilgi- lendirirdi. Bir araya geldiğimiz Za- man Zaloğlu Rüstem masalları gibi © devrin pehlivanlarının — kuvvetini saşa, şaşa mübalâğa İle birbirimize anlatır ve onlar gibi okkalı ve kuv- vetli olmayı gaye bilirdik. Ben vücu- dumun zayıflığına — bakmadan ağır gülleleri kaldırıyor, Hattâ bazan ine — #anları gülle gibi kaldırmaya savaşı- yordum. Otuz yaşına kadar kuvvete galyar sandığım sert adalelerimle, hüfket've marifetlerimle — akranlarımın gıpta — hattâ hasedini celbediyor ve hem fıne satta dostlarıma pazılarımı yoklase. yordum. “ © tarihte yazlı kışlı Büyükadada oturuyorduk. Edip ve kaymetli mu- harrir merhum Uşakizade Halit Zi- ya, bir yazısında benden göyle bah- sediyordu: sizce Ada — ikametinin en sıcak mevsimi kıştı. Vakit, vakit geceleri evlerden birinde toplanırdık ve kışın soğuk gecelerini birbirfmizin yanın- da bulunmakla isitmiş olurduk. Se“ lim Sirrı 6 zaman ince, zarif, kum- ral, dalma güler gibi görünen mavi gözlü, biraz uçuk benizli bir gençti. Onun her şeyden ziyade güzelliklere meftuniyetini bilirdik. Şiire, edebiya- ta, musikiye, resme, tablate... Yalnız bu ince adamın mariz — zannolunan mevcudifetinde bir başka şeyin daha saklandığına vâkıf değildik. Ona da bir gece Celâl Esadın evinde bir top- * Jantıda vâkıf oldum. İdmandan, kuv- vetten bahsolunuyordu. O zaman Se- lim Sırrı arkasından elbisesini attı, Sirtüstü döşemenin — üzerine uzandı Hazır bulunanlardan iki kişiyi omuz larının üstüne - binmeye davet etti Kaburga kemikleri gişe çubuklardan” imal edilmiş zannedilen bu vücut © iki insan ağırlığının altında şişti, ka- — O bardı, sırt döşemeden ayrılmağa, vü- cut doğrulmağa başladı ve manzara- Yüner a W İstasyonunda mevcut binlerce film | — ve sınal gelişmesinin temposuna bağ- | — **7 da tabil ve doğru bir şey olamaz. yı tahayyül ediniz. Hep bir kaza ola- Ke yine / binlerce hava — ordusunun | lıdır. Muhakkaktır ki, motör ve me-| — Yarınki harbin ağırlık — merkezi cak, bu ince vücut Çatır çatır kırılıı Yeler kadar para | saha cihazları gibi dakik. , parçalar | hava ordularının gösterecekleri kud- düğılacak korkusu ile nefes alamıyor” T- w malzeme yekünü teşkil edi- İ daha uzun müddet — Amerikada ve| Tet ve kabiliyete büyük — mikyasta duk. Ben gözlerimi kapadım ,0 ayi | yözlardı. Bunların yardım malzemesi | sonra tedricen İngiltere, Fransa ve| bağlı olduğundan bizim de bu sa- zaranın hayaliyle yine gözlerimi ka Nunda verilmesi her geyden ev-| Almanyada imal olunacak, kaba kı-| / hadaki her ilerleme ve yeniliği me piyorum. İşte otuz sene evvel bizl #etiştirme usulümüz bakımından | sım diğer ihtiyaç duyulan meleket- | Tak ve memnuniyetle takip edecği- kuvvetin bu mucizesini gösteren Se- Bilyük bir yenilikti. lerde yapılacaktır. mize şüphe yoktur larına devam eden hocalar ve genç kızlar. üm Sırrı?' ” İhsan, yeni doğan kızına Sabihanın adını Bu, bana söylediği şeylerin ayniydi. 'Nihayet Sabiha yerinden kalktı. Etrafına ba: Şerife Hanımın, allemiz içinde geçen şeyleri Ahmet Hamdi Tanpınar vermişti. Daha bir aylık olan bu çocuğun gözler Odaya Mümtaz girince, sözü değiştirdik. İh- | — | kındı, gonra aşağıya koştu; elinde bir kibritle | —| bana anlatırken annemin veya diğer tanıdıkların AY AYA Tine bilmem ne üzün uzün bakmıştim. Ye- | — İ san biraz evvelki konuşmasına devam etti. geldi. Lambayı yaktı. Küçük kibrit alevinin av bilhassa sustukları noktalarda — konuşması çok, . ğeni Müftaz çocuğu annesine — götürmek için surös'in, Belöne'in, Rosa — Luxsembourg'un | — İ-cünün içini aydınlatmasını yattığım yerden sey- | — | hoşuma gidiyordu. O, on alta yaşında bir genç a ahnenin odadan çılânca İhsana Türk iktisat tarihine dair yazdıklarını anlatmağa | — | rediyordum. İşini bitirip yanıma gelince ellerini | — | mın etratındaki şeyleri bilmeğe hakkı olduğunu için bu adı verdiniz? diye sordum. başladı. Fakat ben onu artık dinlemiyordum. Ben | — İ tuttum ve bu avucun içinden öptüm. kabul ediyor, benden hiç bir şey gizlemiyordu. İhsan her zamanki açik kalpliliğiyle: Mümtaza bakıyordum. Bu genç adam bana neden Artık kıskançlık yok, değil mi? diye ya Atiye teyzemle doktor Refik Beyin araların . Öbürünü hatırlatsın diye... Cevabını ver- | — | hep M.. den dönüşüm zamanki halimi hatırlatı: vaşça sordu. daki aşk onun her safhasını beraberce yasadığı Üf ısındakiler âi. Son zamanlarda onu unutuyorum diye kork. yordu. Nihayet izin ahp gittim. Hayır, yok! dedim. Sonra ilâve / ettim. | — | bir romandı. Bu romanı bana her gün parça puğe | | maya başlamıştım; / Büyük kızımın — ölümünden xı Hiç olmazsa sana göstermem! ça anlatıyordu. O kadar bağlı olduğu Behcet daz nra.. İnşaallah Sabihaya benzer DüĞi iNağ Nn xağdiRir bük Hükl Ve hakikaten o günden sonra garip şekilde | — | yıma karşı - yukarıda söylediğim gibi - garip bir e Talihi benzemesin! dedim rum! Başını kollarının üstüne koymuş, yatağımın | — | hayatla barıştım. Artık İhsanı Kıskanmıyordum kini vardı. İşte bu hikâyeleri anlatırken, hanımı- a İhsan yüzüme — Adeta — Sabihanın — bakışiyle | — | kenarında uyku taklidi. yapıyordu. Ben yavasca | — | Sabihay beraber sevmmek hoşuma bile gi nın tazelenen hatıraları gibi bu kin de tazeleniyor, Bu, benim 6 günlerdeki düşüncemdi. Sabiha. baktı. Zaten deminden beri onun gibi kesik kesik onün — yatağıma — yığılan — saçlarını okşuyor diyordu. |Dostumu tam anlamış miydım? Bunü | — | ve Şerife Hanım, Behcet dayıma yeniden düşmazi dan veya İhsandan ayrılır ayrılmaz içimde kötü | — | kendi içini adım adım yoklar Kibi konuşuyordu. düm. — Hastalığıma — içimden ne kadar — min. söyliyemem. Fakat hepimizden lstün bir,tarafı liyor, ondan “papas herif, şamama, mendebuf bir hinç başlıyor, kendime haksızlık yapıldığını Evet, talihi benzemesin: Fakat — kendi nettardım. — Bilmediğim bir. yerde, — tanı lduğunu kabul etmiştim. cüce” diye bahsediyordu. Talât Beyin hikâyesl sanıyor, “Niçin evleniyorlar n beni. böyle benzesin! Bunu çok. istiyorum yatihamı: madığım bir insan var. Bu, ne sensin, ne de Nisanın - başında iyileştim. - Babam - b daha tarafsız bir mıntaka idi. Şerife Hanım onu | azap içinde bırakıyorlar? * Mademki birbirlerini nı, o dikkati İstiyorum.. Onun gibi konuşurke İhsan! Kimdir? Nerededir? Nasıl adamdır ? Şimdi. | — | iki hafta için Göztepede kalmamı istiyordu. sadece kulaktan dinlemişti. Ailemize Mahur Bentl seviyorlar, evlensinler!” diyordum. Hakikatte ken karşısındakine kendini buldursun he yapıyor? Belki bir dağ başında - geziniyor Kat ben Sabihadan ayrılmağa bir türlü razı ola teyi kakaldırlü ba sak roniuih viğe Dü et di yaşımda olan Sabihaya, yaşadığımız zamanın u seviyordunuz. d belki şu dakikada bir ölünün başucundadır. Sa miyor, pek de umurumda olmayan mektebi ve |— | sitasiyle bifincisine bağlanıyordu. Şerife Hanım, bu işlerdeki telâkkileri içinde, daha ziyade ıihsa Ki iyordu ki.. Fakat galiv vf yıklar gibi yavaş yavaş konuşuyordu. “Onu o ka dersleri bahane ediyordum. Nihayet Sabiha ile İh- | — | bana Doktor Refiğin Atiye Hanıma yazdığı meke ma, yahut onun neslinden birisine ait bir şey, bir | — | den daha Üstün bir geydi bu. Belki de.. Başka | — | dar merak ediyorum ki... Sonra ondan Körkuyo. şan beni kandırdılar. On gün için Behcet Beylere | — | tupları gösterdiği zaman hakikaten heyecan içlm nevi emanet gibi bakıyordun bir gey! Tüm da, Çünkü - biliyorum ki © benim talihim | — | gittim. de kaldım. Sararmış kâğıtların - üzerinde Atiye İstesem evlenebilirim de. Büyük bir , evleneceksiniz sanıyordum. lacak. İnsan talihinden korkmaz mı hiç? Bili- Bu, İstanbulda pek az görülen baharlardan | — | teyzemin göz yaşlarının yerleri vardı. yetle ve tatlı tatlı konuşuyordu — Fakat ne çıkar Biliyorum, hepsini bil Hatta b rum, bana çok fenalık € Belki bir gün | —| biriydi. Daha ilk günde değişik bir âleme girdiği- İ bundan anl “M ün Ozaman eve | — | gelip sana ondan şikâyet edeceğim. Yanında ağlı- | — | mi anladım, Her gey tatlı bir tereddüt içinde sal. Bütün bu dediklerim şaşılacak şekilde Sabiğji Mademki seviyorsun ldiğin bizim. evidi bulacaj acağım.. Şimdiki gibi değii, şimdi sade afla Janıyor. gibiydi. Her taraf renge - boğulmuştu. | — | hanın hatırasiyle birlesiyor ve her gece yatağış| Değil işte.. Bizim ailede kadınların çoğu nayordu t ediyordun mak istiyorum. O zaman belki tam - ağlıyaca #kün Dahçesindeki servilerin Yeşili bile insanı | — | ma “Ya, onu bir daha göremezsem, ya hiç görel) at terkisinde evlenirler. Babam tarafının büyük © halde sizi kıskandığımı da - biliyorsu- şaşırtacak bir. tazelik, kazanmıştı. Her tarafta | — | mezsem.... Birbirimizden ayrı / ölürsekt” Kot bir kumı öyle, Yahut ona benzer bir ge z Elâgöz Mehmet Efendi Camlinin minaresin hilmediğim ufuklara doğru ve şüphesiz asıl sırri | — | Küsiyle giriyordum. Zaten Köşkte zeceler hakikağ geçen akşam senin akrabanın garkısını dinledik Onu da biliyordum ve çok âz or akşam ezanı okunuyordu. Sokakta satıcı sesleri | —| kendi içimde bir çağırış vardı. Ve yine her gey P | ten çekilmez denecek derecede mahzun geçiyorl| © Mahur besteyi.. Sizler öyle seversiniz. Uzaktan dum. Bir gün Sabiha bana “Cemali sevin, ölma: artmıştı. Mahur, Isfahâin, Nevâ, 'Tahir. birbirle içimde, garip şekilde Sabihanın hatırası ile birl du. Behcet dayım, karısının. öldüğünden, — dahap aflamak için. İhsan o cinsten adam olsaydı, çok fa, İhsan E n demişti. Ade riyle karşılaşıyorlar, sonra 'hep birden benim ya siyordu. Bütün günü kırlarda, yahut bahçede bu | * | iYisi Çırçır yangınında kitapları yandığından berli| | O n ibalr A e e ee e A e e D mezdim. h uyordu. O gün sade senden bahsetti, ve İ — | külüyorlardı. Ve ben garip, hiç duymadığım kadar | — | dınlığın hücumuna dayanamadığım zamanlar ka- üstat levhası, fermanlar, hatt-ı hümayunlar, N bütün bunları konuşuyorduk. nıydı O anda ölmek istiyordum. eçmiş zaman hikâyelerini dinliyordum. yordu. (Devam' Z: » neti- 126 1 128 129 Regğen jek lâve

Bu sayıdan diğer sayfalar: