7 Nisan 1950 Tarihli Yeni İstanbul Gazetesi Sayfa 3

7 Nisan 1950 tarihli Yeni İstanbul Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

YENİ İSTANBUL Demirperde'yi yırtıp kaçanların hayatı: Bize sığınan mülteciler, burada nasıl yaşıyorlar? İstiraplarının son haddinde iken memleketimize ulaşabi- lenler, yollarda kalanların veya hudutta yakalanıp derhal öldürülenlerin yanında pek az bir yekün tutar Türkiyede — yaşayan — mülteciler, Birleşmiş Milletler. Teşkilâtının ka- bul ettiği hukuki tabirle “harp s0- ü kurbanları” dir. — Bilindiği gibi Ruslar tarafından Balkanla- ra ve Merkezi Avrupaya zorla s0- ulan komünizm yüzünden memleket- ini terketmeğe mecbur kalmışlar- Bizim yaptığımız tahkikata/ göre, ürkiyede, Beynelmilel — Mülteciler eşkiltâr “İRO” / tarafından — tescil 'dilmemiş daha bir çok mülteciler de yulunmaktadır. Balkanlarda komt- kaçmış olan bu tescil edilmemiş mül- tecilerin sayısı 1350 kişiye varmış. tır ve bunların ekserisi — sonradan başka taraflara gitmişlerdir. Hukukt bakımdan bunlar da, İRO tarafın- dan tescil edilmiş olanlarIn ayni va- ziyettedirler. Biz bu makale serimiz- Türkiyede kalmış olanlarla bir- likte, İRO'nun yardımiyle başka ta raflara gitmiş olan mültecilerden de bahsedeceğiz. Türkiyede yaşayan mülteciler, sa- yılarının fazlalığı sırasiyle leketlerden gelmişlerdir. Bulgaristan, Rumanya, — Polonya, Yugoslavya, Arnavutluk, — Macaris- tan, Rusya ve Çekoslovakya... Yani, burada şimdi en çok Bulgar ve en az Çek mültecisi vardır. Şanu kaydedelim ki, bunlar ara sında kadın, erkek her Sımıftan. ve her yaştan insanlar bulunduğu gibi bir siyasi partiye mensup olanlar ve olmayanlar mevcuttur. Ve ekserisi- nin parti ile alâkası yoktur. Likteye bir göz atarsak, devlet ba- kanları yanında küçük — memurlar, büytük sanayiciler — yanında işçiler, profesörler yanında talebeler ve bun- lardan başka hâkimler, — avukatlar, doktorlar, kara ve deniz. subayları, tüccarlar ve makinistler bulunduğu: NU görürüz. Hulâsa olarak, Bolşevik usulü polis hükümetlerin şerrinden kaçan mustarip bir halk kütlesi, Sayıca Bulgarların hepsinden faz- Ja olduğunu söyledik. Çünkü mem- leketimizle Bulgaristan arasında bir| tek hudut vardır. Fakat yüzlerce Ru- men de, Karadenizin hırçın dalgala- rnı gözlerine almış, ve İstanbulun emin limanına varmışlardır. Yine bir çök Yugoslav ve Arnavut, meçhul dağ yollarında geceleri — yürüyerek, komünist mikrobiyle — zehirlenmele- rinden süphe - edilen halka — görün: mekten çekinerek, binbir meşakkat le kaçıp buraya gelmiştir. Aylarca ve bazan senelerce ölüm korkusu içinde yaşamış olan bu in- #anların yol boyunca maruz kaldık- ları faciaları öğrenince, büyük bir merhamet hissiyle kalbimiz burku- lur. Bilindiği gibi, şimal hududumuz, Bulgarlar tarafından o derece sıkı muhafaza altındadır. ki, radan bir kuşün bile uçması imkânsızdır. Hu- dudun en nazik — yerlerinde — bütün köyler tahliye ve muhafızlar ve milisler tarafından işgal edilmiş- Yeni Neşriyat Hicaz ve içyüzü Uzun bir müddetten beri Hicazda bu- tir. Onlar da, bu bölgede oturmadı Kını bildikleri bir insanı görür gör mez tevkif etmektedirler. — Dağları, vadileri ve tarlaları daimi kontrol altında tutan bu. adamlar, ölümden başka — hiç bir sebeple bir kimsenin — kazil — cenneti — terkedebi. leceğini — tasavvür. edememektedir ler. Duyduğumuza/ göre, pasaport. Suz olarak / Bulgaristandan — veya Rumanyadan — kaçmayı tecrübe e- derken / yakalanan ve hemen oracık. ta öldürülenlerin sayısı pek çoktur. Rumanyanın eski Ankara Eiçisi Va sil Stoyka da karısı, çocukları ve bir kaç arkadaşı ile Köstencede yaka: lanmış ve ayni Akıbete uğramıştır Eğer bir listesini yapmak kabil ©. lursa, istıraplarının en son haddin de iken Türkiyeye ulasmış olanların, bu emellerine erişmeden yollarda ka- Jan ve diğer dünyaya göçenlerin ya- nunda pek mahduüt bir yekün teşkil ettikleri görülecektir. Şuna emin olabiliriz ki, memleke timiz, Balkan milletleri — tarafından hiç bir zaman bugünkü kadar se vilmemiştir. Rumanyadan kaçan bir Ermeninin, Galata Rıhtımına iner in- mez, yere diz çöktüğünü ve secde ederek Türk toprağını öutüğünü hepi- miz hatırlarız. Yine küçücük bir san- dalla iki kürekten başka ellerin hicbir yasıta — olmayan dört — Rumanyalı mühendisin, gece -Karadenizde mu: azzam bir fırtına ile boğuştuktan ve takatleri tükendikten — sonra, Türk topraklarını ve Türk muhafaza ka- rakolu adamlarını görür görmez na- Bi ağlaya ağlaya onlara sarıldıkla- ranı biliriz. Onlar bu fırtınada helâk olmaktan değil, Ruslar / tarafından görülüp yakalanmaktan korktukları. Mi yanayakıla anlatmışlardı. Memleketimize gelip yeniden in. sanlık haklarına — kavuşan ve insan muamelesi gören bütün bu bedbaht mültecilerin acıklı hikâyeleri çeşitli ve hudütsüzdür. Müsaadesiz olarak mecburl “cenneti” terkettikleri için kendi memleketlerinde onları otoma- tik şekilde idama mahküm etmiş ©- Jlan korkunç rejimin mümessillerinin eline ipuçu vermemek için, bu hikâ- yeleri bütün teferrünti ile anlatma- Mayı tercih ediyoruz. Orada, kendi memleketlerinde — tasavvur — edilmez facialarla karşı karsıya kalan ve yi- 'ne orada malik oldukları her şeyi terketmeğe mecbur olan bu zavallıla- rın hikâyesini dinlerken, kalbi. deh- şetle titremiyecek bir insan buluna- Onlar, kendi ifadelerine göre, Tür- kiyeye ulaştıkları zaman, — yeniden dünyaya gelmiş gibi saadet duymuş- Jardır. Türk makamları - tarafından haklı olarak sıkı bir hüviyet tesbiti- 'ne tâbi tutulduktan sonra, mültecile. rin istisnasız “hepsi, tam ve mutlak bir. hürriyete kavuşmuşlardır. İşte, onlarfın bizzat — söyledikleri sözler 'Canımızın istediği her yere serbest çe gidebildiğimizi görmekle sonsuz bir bahtiyarlık duyuyoruz. Serbest- çe konuşuyor, her şeyi münakaşa e- dehiliyoruz. Yorgun olunca istirahat edebiliyoruz. Artık her gün, her saat resmi ağızlardan yılan kuyruğu gibi uzayan yalanları dinlemeğe, sendika denilen felâket dağıtma — teşkilâtin. dan emirler almağa, kızıl gazeteleri, kızıl radyoları takip etmeğe mecbur değiliz. Hulâsa, artık kafamızın, kal. bimizin, kollarımızın ve bacaklarımı. zin hakiki — sahipleriyiz. Türkiyeye Resimler: bir banyoya ot Şark stilinde yapılı ma süretiyle teresan eserler bul daki İngiliz Arkeo Müdürü Mr. J. M. aşağıdaki satırları bulunmuştur. inşa edilmiştir. —Z: benzerlik vardır. İzmir şehrini buldı edilmektedir. — Mili harabeleri. Taşlar 5 kenarlı asırda buranın ahalisi dos ve şarktan kaymetli mallar ithal edebiliyor ve refah içinde yaşıyorlar- Afkeoloıi Çalışmala'rı Je İçki kabi. (M. ait topraktan yapılmış bir. banyo. p Üzerli imiş tuhaf, lmuşlardır. oloji — Fakültesi Cook raporunda yazmaktadır: 'Modern İzmirin 3 mil şimalinde, bir zamanlar deniz sularının yıkadı. &i alçak bir tepe üzerinde, zeytinlik ve bağların altında asırlardan beri gömülü kalmış bir şehrin harabeleri Bu yer, aşağı yukarı Truvada dik şehrin kurulduğu asra tekabll eden M. E. 3000 aten bu ular. Homer'in bu şehirde doğduğu kuvvetle tahmin Jâttan evvel T Korent, bir heykel. (M. ir ve gayet mu senesinde şehirle Truva harabeleri arasında yakın bir 2000 sene sonra “Yunanlılar Ee Denizi kıyılarına yer- leşmeğe başladıkları zaman, şimdiki Ro- 1 — İzmirin civar E. 600). Homer zam dökmek ada bulunan, Vi —ME. Tei asra ndaki insanlar, bu çeşit süretiyle yıkanırlardı. 8 — Kazılardan anlaşıldığı gibi, evler ve büyük binalar geniş ve sağlam yapılıydılar. Kerpiç ve taştan mamul bu evlerden birinin küçük bir odasın- da iki oyuk duvar arasına yerleşti- n | / rilmiş bir toprak banyo bulunmuştur. Bu banyo bir buçuk metre boyunda olup ön kısmı yuvarlak arkası köşe- lidir. (Homer de bu şekil bir banyo- da yıkanışını tarif eder. — Kendisi içine otururmuş hizmetçisi de su dö- kermiş) belki Milâttan evvel T ni asırda da İzmirde de ayni şekilde yır kanılıyordu. — Heredot'a göre İzmir M. E. 600 senesinde — Lidya Kıralı Alyattes tarafından işgal edilmiştir. Burada da toprağın muayyen bir ta- bakasında çok miktarda ok başı, bir arada bulunmuştur. Bu da bir çar- pışma alâmetidir. M. E. 600 senesine alt olan bu tabakada “şark” stilin- de| de boyalı vazolar bulumuştur. Bu is- tilâdan sonra şehrin ahalisi dağlara ni | bayırlara dağılmış ve, takriben üç asır İzmir, bir Yunan şehri olmak- tan çıkmıştır. Mülteciler İzmirin üç mil ötesinde bir köye sığınmışlardır. E. 460, İzmir yakı 5—. E. 600 © ait üzerinde hayvan bulunan renkli bir vazo, Harabeler arasında bulunan bu çeşit vazolar Lidyalıların nlâmeti fârikasıdır. İZMİRDEKİ KAZILAR NETİCESİNDE ÇOK KIYMETLİ ESERLER BULUNDU — £: AANKARA — Ünüversitesi — Arkeoloji | . #ubesi talebeleri Atinadaki İngiliz arkeoloji talebeleri ile beraber çalış- İzmir yakınlarında en- Atina Bu küçük köy çok geçmeden gelişe- Tek M. E. 400 de ticaretinin de ge- lişmesiyle büyük bir şehir halini al- mıştir. Jardan da anladığımız İskenderin İzmiri işgal etmesi üÜze- Tine, ahali şehri terketmiştir. Fakat 1948 senesinden Atina Üniversiteleri Arkeoloji şube- lerinin çalışmaları neticesinde mey- dana çıkan bu tarihi şehir Üüzerinde, 1950 senesinde de çalışmalara devam edileceğini Ümit ediyoruz. Pollomyelite bir çok memleketler- de hemen her duklarına saldırarak ölü veya sakat- dar birakmak süretiyle ni alır. Sağlık makamları en çok ya zın sonlarına ve sonbahara görür; üzülürsünüz. dolaşar Iatacağız? Radyolarda, evvel vefat e zarif, çalışmıştı. aki şehrin giriş kar resimleri, itikat neden? mevcut mudür ?" İstanbul, “kabare"ler; hati”, Za çok geçmeden kazı- göre, Büyük beri Ankara ve Bugün kutlanacak olan sağık günü münasebetile yıl bâzi insan toplu- kurbanları- | dir. sakinlerinin 3/4 doğru Somurtkan iki radyo istasyonu HERKESİN İstanbul Radyosundan pek haklı olarak bir türlü şikâyeti 'yar, Benimki onlarınkine benzemiyor den bezmiş bir dinleyiciyim. Ahlı vahlı radyo istasyonu galiba Ankarada ve İstanbuldadır. Bu merkez- ler boyuna sızlanırlar, iç çekerler. Spikerler bile gamlı sesle konuşurlar; ölüm halinde bir hasta odasında gibidirler. İnsana az sonra fena bir hi ber verecekmişçesine mahzun, mütereddit bir halde bekleştiklerini sanki Düğmeyi çeviririm: Sazlar inliyor, 'yor. Odama bir matem havasıdır dolar taksimi yanık yanık - Vaktiyle kış akşamları loş İstanbul sokaklarında dilencilerin yürek parçalayı Kapatırım. Bunlar o kadar uzun sürer ki, arkasından çalınan caz nağme- deri bile hüznümüzü dağıtmağa yetmez. acıklı havalar tekrar başladığı için yine gönlümüze gam çöker. Hele bir defa da Montekarlo istasyonunu bulunuz: Nedir o şakrak türküler, nükteli konuşmalar, hoş şakalaşmalar, eğlenceli sualler - cevaplar, kahkahalar! Bütün Fransı yer ayrılmıştır. İngiliz merkezlerinde ise şarkılı muhavereler, katılırcasına gülüşmeler, lisanı anlamasanız bile içinizi açıp keyfinizi getirecek bir coge kunluktadır. Bizim radyolarımızı dudaklarımızda tebessümle dinlediğiniz oluyor mu? “Bayramdan bayrama' Montekarlo merkezinin ilân ve reklâm santi kendi başına bir âleme dir. Yapılmadık tuhaflık, kerlerin canlılığına hayran kalıyorsunuz. yaşamak zevki dağıtiliyor İstanbulu, hele Ankarayı ru, katı Ve hissiz bir marıltı; 'Neden bu derece asık suratlı, munkabiz, melankolik bizim merkezler? Niçin neşeye o kadar uzak dürüyoruz? Geçim derdi mi? Hangi memleket, tam huzur ve refah içinde? Zaten radyo istasyonlarının bir vazifesi de dert unutturmak, gönül avutmaktır; Gülmeğe muhtaç olduğumuzu, bize güldürücü, ramlar hazırlamaları lâzımgeldiğini bu iki radyo istasyonuna nasıl an- Bir harpten henüz kurtulup yenisine doğru yuvarlanmaktan korktu- Rumuz şu günlerde gülümsemek fırsatını kaçırmamalıyız. Neşe istiyoruz. hikâyelerde, n bir Fransız şairi Raoul Ponchon vardı ki, pek eğlenceli mi Emle Henriot'nun dediği gibi olsun? Şiirin yalnız clddi, lirik vey Neşenin cazibeli ve sanat eseri olmaması için bir sebep Bir zamanlar en esprili, en nekre adamlar ve sanatkârlar yetiştiren #imdi böylelerinin kıtlığını çekiyor:; rolarımızda frenk nüktelerinin yardımiyle gülümsüyoruz; Aalarda Amerikan fıkralarına dayanan I4tifelerden tebessüm hissesi ko- parmağa uğraşıyoruz. Tatlı mizahın mevkiine yavanlık geçmediği zaman haşin ve amansız bir hiciv kuruluyor. Nerede söz ve fikir hürriyetinin nimetlerinden cinaslı ve müzikli “revü' hattâ eski tuldat komikleri, kalları? Nerede “Tesadüf, ll Bakkal” nevinden katıltıcı tereüme romanlar? Bari radyolarımız programlarına biraz neşe katarak o boşluğu dol- durmağa çalışsalar... Esprili yeni elemanlar yetiştirmeğe, hiç değilse mev- cüttan istitade imkânını kahvesinin birazıcık da köpüğünden tadalım. Keçiboynuzunun içinde zer- Te kadar da olsa yine bal bulunur. Onu arayalım. Gülmenin yaşama ve çalışma enerjisini arttıran, nasıl medeni bir ih- tiyaç olduğunu bilen memleketler bunu her vi sayesinde temin ediyorlar. Ankaı aıra bir gülücük yapamazlar mı? Yazan : Refik Halid KARAY” Ben programların neşesizliğin Dünyanın en somurtkan, en mahzun ve en güfteler ağlıyor, besteler hiçkiri- Beklerim; tekrar açarım: Keman a ilâhileri gibi - ruhuma kasvet verir. Zaten tam — dağıtacağı sırada Bir kol çengit merkezlerinde neşeye dalma. bile diyemiyeceğim. söylenmedik nükte birakılmıyor. Bilhassa spi- Hoparlörden şetaret taşıyor, eviniz şenleniyor. Tam bu aralık açıveriniz Ya inim inim inleyen bir şarkıcı yahut kupku- yani bir konuşma! inleye püfleye bunu arttırmak değil! İç açıcı, neşe verici prog- Tomanlarda, hattâ güirlerde bile! Birkaç sene kırk yıl pek gün halka ferahlık vermeğe iŞilr niçin daima hüzün verici melânkolik olacağı hakkında bu batıl hzumelerliyle her ölenlerin yeri boş kalıyor. ler, neşeli manzümeler okunan panayır palyaçoları ve pas- gibi güldürücü telif veya “Çalgıcının Seya- arasalar. Gam tortusu içmekten bıktik; hayat ıta ile, bilhassa radyo ve İstaabul Radyo merkezlerimiz bize Çöcuk felci hakkında ne biliyoruz ? olmakla beraber başka sönük şekil- deriyle bu hastalık insanlar Jaşık hastalıkların en çok raslananı Hiç iddiasız denebilir. ki, Ü hayatlarının her- cekler, gıda ve içme sularının bu has- talıkta yayılma ları olmasından pek ağ şüphe edilmektedir. Garip bir müşahede olarak söyle- nebilir ki, çocuk felcinin çokluğu, ait bu- dünya bu hastalığın yeni artış belirtilerini yakalayabilmek için ayrı bir dikkatle pusuya — girerler. Hiç şüphesiz — bu makamlar bu hastalık hakkında hâ- J4 bir büyük İstifhamın mevcut ol- duğunu ve şimdilik yalnız yeni vaka- ları haber almak süretiyle gelişme- #ini tetkik ederek mümkün olduğu kadar yayılma sahi ni daraltmaya çalışmaktan başka ellerinden bir şey gelmediğini biliyorlar. Fakat ne de olsa bu kadarı bile, başka imkânlar arasında, onunla savaşmak ve has. talığın mahiyeti hakkında daha baş- ka şeyler öğrenmek bakımından fay hangi bir safhasında onun bir virüs olarak tanınan görünmez — âmiliyle temasa gelmiştir. Bununla — beraber insanda bu hastalığa karşı tecsstls e- den muaflık pek kesin değildir, öy le anlaşılıyor ki, bu tabil muaflığın müddeti poliomyelite'in Amili olması muhtemel çeşitli virüs nevileriyle sık sık temas neticesi değişebilir. Henüiz tesiri muhakkak hiç, bir koruyucu u- sul bilinmiyor. Fakat âlimlerin çe sitli virüs cinsleri üzerinde yapmak- ta oldukları araştırmalarla oldukça yakın gelecekte tesirli bir aşının bu- Tunması mümkün olacağı umuluyor Poliomyelite nasıl yapılır? Bu şim- çok ilerlememiş memleketlere bal Tak daha yüksek bir hayat seviyesi- 'ne kavuşmuş memleketlerde daha gö- 'ze çarpıcıdır. Bu da mütehassıslara, hastalığın virüsü ile ilk defa temasa gelen ve analarından aldıkları muaf- Jiktan faydalanmakta devam — eden çocukların (ilk yaş ve meme çocuk- Jarı) ileri yaşlarında hastalığın felçli şekline karşı daha az hassas olduğu kanaatini vermektedir. * Bu problem hakkındaki araştırma- Jara, belirli direktiflere göre bir çok memleketlerde devam — edilmektedir Bo enteresan bir ee azrlamşür * | borçlu olduğumuz bu aaadeti hiç bir dalıdr dilik bilinmiyor. Genel olarak kabul | Bu araştırma neticelerinin mümkün zaman unutmayacağız. Fakat mütehassıslar çocuk — felci| olunduğuna göre hastalık — insandan | - olduğu kadar bütün sağlık idareleri Musiki Mecmuası Bu en tabil insanlık haklarına ka- hakkında ne biliyorlar? Daha doğru- | / İnsana temasla geciyor. Fakat hasta- | ne — bilgi — verilmesi — işi — bil- Tleri Türk Müsikisi Konservatuarı or- |/ Yüsmüş olan mülteciler, simdi yalnız u neleri bilmiyorlar? Bu — hastalık İ lhgın çeşitli durumlarında — Jermin | hassa OMSa (*) altür. İm. gani olan. Musiki Mecmuasının 28 nci | istikballerinden endişe — duyuyorlar topluluklardan topluluklara insanlar- |/ mevcudiyetini bulmak çok — güçtür. | kân — bulunursa — ve — gerekirse Te a Di M bu aat | Fakat gerek İRO, gerek Kızılay ve dan insana nasıl yayılıyor? Önlen- | İntana yakalanmış insanların çoğun: | OMS bazı muayyen noktalar hakkın- Sında Ga müsikinin Türihk Tukat gerekse bütün milletlerin elbirliğiyle mesi mümkün müdür? Her — vakit | luğu hiçbir tezahür göstermez ve çok | 'da münasip göreceği tavsiyeleri de Tarın metodi nazariyA! eee Rölları've | / kurduğu gayriresmi bazı teşekkülller, başlıca karakteri fele yapmak midır? | defa görülebilen belirtiler telâg veri- | Yapabilir. Batı, müsikiinin yarım Gamclle devri | bu kamünist seli — felâketzedelerinin Pollomyelite tehlikesini nasıl azalt- | ci olmayıp Adi bir boğaz ağrısı veya - hakkında kiymetii Yazılar, Biçbir yerde | istıraplarını telâfi etmefe çalışmak: " un yeni subayları malıdır ? hafif ateşten ibarettir. Salyanın bür | — (*) OMS: Organisatlon Mondinle Ti Kurtaluş Boslurt e ai do ae İ ta, onların fstikbalini — düşünmekte ları dün merasimle kep giyerek “şef- | — Bütün küâsik belirtileriyle tanıdı- | Jaşmada başlıca âmil olduğu anlaşı- | de Ja Sant&'nin baş hörfleridir. dirler. — — (Yarın üçüncü röportaj) Kiyme — merasimi — görülmektedir. | gimiz çocük felci oldukça az yaygın | liyor. Büna karşılık Jâğım suları, bö- | “Dünya Sağlık Teşkilâti” demektir. nasını anlamadığım huzursuzlüğunün içinden ba- 'Ne yapmak İstiyorsun? diye sordum. olacağım. Bu akşam çok hasis bir insan, tıpkı bu — Senin arkadaşların, benim. tanıdıklarım, Ahmet Hamdi Tanpınar Sahnenin Dışındakiler Dğğz Bunları düşününce bütün gece kaç defa Sabihanın el işars İhsanın bir lerini tekrarladığını hatırladım. Fakat garip değil mi? Artık kuskan. miyordum. Zihnim, tıpkı Sabiha gibi, onun © ak. şam bana bahsettiği üçüncü insanla meşguldu. Tıpkı onun gibi ben de bu hiç tanımadığım insanı Merak - ediyordum. Onun için Sabihayı sevip sev. mediğini dahi pek düşünmüyordum. Ben seviyor dum ya, bu benim için kâfiydi. Göztepedeki geçir- diğim iki tecrübe beni değiştirmişti. Onun için bu cümlelerle karşılaşır karşılaşmaz içimi altüst eden sarsıntıya rağmen İhsanın yüzüne baktım. İtiraf edeyim ki, bunu çok zalim bir hisle yap- mıştım. İhsanın yüzünün, o anda Sabihaya ben- ziyeceğini sanıyordum. Eğer bu benzeyişi onda akalasaydım, meselâ bu tarzda konuşurken Sa bihanın yaptığı gibi gözlerini kıamış olsaydı, yü. Zünü tatlılaştırmaya — çalışsaydı, ona — içimden 'Kukla! Sen de bir kuklasın!” diyecek ve belki de üzerimdeki tesirlerini silkip atacaktım. Altı aydan beri bir yığın şeyden kopmuştum. ha bafi da koparmak İstiyordum. Fakat İhaa ByÜzÜ hiç görmediğim şekilde sertti. Pek mâ- 146 bama Adeta dik dik bakıyordu. İhsan, bütün bunlardan habersiz, tirdi sözünü bi. Bilmem korkumu arzedebildim mi? Hâdi- selerin eline düşeceğiz.. Bundan korkuyorum. Nuri Bey, o susunca, deminden böri kendisini telâşlandıran mektuplar meselesine döndü: Ekrem Beyin size yazdığı — mektupları yaktınız değil mi? Aman yakın, nolur, nolmaz hi. linmez! Hem alır almaz yaktım. Yalnız ikincisini bir gün adamcağızın işine yarar, diye sakladım. Zaten mühimce birkaç kişiye göstermiştim. Bana kalsa o bile tehlikeli.. — Muhabere ediyor, derler, Babam omuzlarını silkti. d, Nuri Bey, ayrılırken, ertesi cuma günü Yeni- kapı Mevlevihanesine gitmeyi teklif etti. “Tev fik de bulunacak!” diyordu. İhsan, babam razı ol- dülar. İhsan: İhsan hayret içinde bi geliyor. Kim bilir belk kendimizi anlayacağız sesle kendi kendine ilâve etti: fımdaki kuyulardan biridir. Yüzünde, hakikaten düşmekten, 'tan korkar gibi garip bir hal vardı xır tercümelerinin asıl tesiri Sabihanın Bir akşam, İhsan — gittikten bağlanış noktası gi- bir gün yalnız onunla Belki o da etra. boğulmak. Molitre üzerinde oluyordu. )mra beni zorla oturttu, kendi dertlerinden bah- Ben hep hep böyle mi kalacağım! Bir tey yapamıyacak mıyım hayatımda? v7 Ne bileyim? Bir şey olmak istiyorum her halde. Anneme, babama benzemek istemiyorum. Ne de etrafımdaki bir yığın sımarığa... O kadar insan gelmiş, geçmiş... Hepsi bir iş görmüş! Ben de bir şey yapmak istiyorum. İste okuyorsun, çalığıyorsun!. Sade bununla olmuyor. — Onlar dışardan bulmak — istiyorum. Sonra. bir- dedi, kendine gelen geyler. Ben içimde Kendi. kendimi denbire sualini değiştirdi: bir meslek seçtin mi?. yapmak. istiyorum. Sen, inmediğirhi söyledim. Ha- kikaten düşünmemiştim. Sultaniyi bitirmem için /daha birkaç sene vardı. Kendimi bu mühletin ar- kasında bir nevi emniyette biliyordum. Bununla beraber denizcilik hoşuma gidiyordu. Arkadaşım Vedatla mektepte her gün haritayı açarak uzun ve çok uzak seyahatler hülyası kuruyorduk. Bu bir kaçıştı. Fakat neden kaçmak İstiyorduk? Belki Bahriyeye girerim., dedim. Ben bu işi hiç düşü Sabiha bir müddet — düsündü; — sonra elini omuzuma koyarak; O da fena değil!, dedi. Ama ben başka gey düşünmüştüm. Seninkinde — insanın yine bir tek hayatı oluyor. Ne isen o kalıyorsun, halbuki benim' düşündüğüm büsbütün başka bir şey. On- da her şey, istediğin her şey olabilirsin! Her gün başka bir insan olabilirsin! Aktörlük mü, diyorsun ? Evet, aktörlük... Sara Bernar, erkek rolle- rine bile çıkarmış. Geçen günü Sakine halam söy- dedi. Ama, yine senin bir hayatın olacak! Kendi hayatın! 'Tabil, ama yine her gün bir başkası da 48 kitaptaki gibi.. Yarın başka birisi. Öbürsü gün daha bir başkası... Bütün insnaları tanıyacağım, hepsinin kılığına gireceğim. Kadınlar aktör olamazlar, Bugün olamazlar ama, yarın olurlar... Ya: an, ne olacağını biliyor musun? Her gün bir şey değişiyor. Dün, Pakize Hanım, — “Bu çarşaflarla on sene evvel kadınlar sokağa ” çıksaydı kıyamet pardı!" diyordu. Hem kimin çarşafı için biliyor. musun? Annemin! Sonra ben kendim için düşün- müyorum, senin için düşündüm. Benim hiç hevesim yok. Hiç değişmek, başka birisi olmak istemi- Ben öyle is yorsun? Kendinden ayrı bir şey i- yorum. Bunu, her gece uyumadan evvel başka türlü imişim, başka İnsanmışım gibi hülya kurü- yorum, - Sonra birdenbire ayağa kalktı, konsolun gözünden bir kitap çıkardı bunu okudum. O kadar güzel ki. Baktım, Abdullah Cevdet'in Romeo ve Jüliyet Ne dersin Cemal? Şunu bizim evde, yahut sizde? Tıpkı bahçelerinde, babasının boş içki gişe- lerinin. bulunduğu kümenin önünde olduğu gibi gözleri parlıyordu. Oku! Bak, o kadar güzel ki.. Sonra ikisi birden ölfiyorlar... Oramı biraz tuhaf ama. Bırakmazlar, dedim. Hiç kabil mi? Bu mahallede,.. Zaten dedikodudan etraf yıkılıyor. Hiç bir şey yapmazlar... Kimsenin haberi olihaz ki. Sonra hebsini çağırırız. Gündüz hanım- lara, gece beylere Gülmekten katılıyordu. — Sonra bu kadar insanı nereden bulacağız?. 140 Dün akşam hep ynayalım mi bu- dolu! İhsan Bey bize yardım eder. Babasının odaya girmesi üzerine bahis rıda kaldı Süleyman Bey o akşam çok neşeliydi. Bir kaç hafta içinde seyahate çıkacağını söylüyordu. Dönüşte çiftliklerin işini halletmiş olacaktı. Pro- felerin ondan sonraki kısmı hemen birbiri ardın- Ca, sanki Süleyman Bey üstüste beş on hayatı ay- ı ayrı yerlerde yaşıyacakmış gibi, — değişiyor- du. İlk önce Avrupa seyahatine çıktı. Biraz son- Ta bu seyahati tek başına değil de Sabiha ve an- nesiyle beraber yaptığını öğrendik. Bununla be- raber dönüşte yersiz kalmamak için — yolculu- #unun tam ortasında iken, — İstanbulda bir ev ile Boğazda bir yalı aldı. Sonra birdenbire ec- dadının topraklarını birakmamağa karar verdi. Evi ve yalıyı olduğu gibi bırakarak memleketine döndü: Orada © Kadar TTürk ve Müslüman - var. Onlar birakilir mi? Bedat kabirleri: Sündüs Hanım hastalığın içten kemirdiği çeh- resiyle bu tasavvurları âdeta çok uzak bir gey gibi dinliyordu. Sonuna doğru: Hiç - çiftlikleri ne halde bulacağını dü- #ünmüyorsun? dedi. Sabiha yan gözle annesi- 2e baktı. Benim bulunduğum geceler babasına itiraz etmemesini annesinden istemişti. Ana kız ses- Siz bir bakışla anlaştılar Süleyman Beyin ise keyfi eğiyle başını kaşıdı. Düşünceli, Sahi o da var.. dedi. O zaman oturur, ine yeniden başlarım! Ve bu kararı verdikten sonra tekrar memaliki - ecnebiyede — seyahatine devam. etti. kaçmıştı. düşünceli: Sağ (Devamı var) 150

Bu sayıdan diğer sayfalar: