7 Nisan 1950 Tarihli Yeni İstanbul Gazetesi Sayfa 4

7 Nisan 1950 tarihli Yeni İstanbul Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ŞEHİR MEKTUBU | Dün kıyamet kopmadı, fakat... Falan yerde, ihtiyar olduğu için kucakla taşınan bir imam, “Alâmetler - belürdi, kıyamet yakındır” diye ke- hanette bulunmuş !... Ama, dedik ya kıyamet kopmadı Dün kiyamet kopasktı Kopmadı. Filân verde üç papas — söylemiş, herket inanmış dün gidip onlara gü- ah çıkarmak istiyenler olmuş, bak- muşlar, papasları - koydunuzsa bulur muz, nabedit olmuşlar. — Kendilerine dman edenler bunu veni bir mucize saymışlar amma, — köşe — başındaki Bakkal Bodos ağa. — Korkmayın, — demiş, — foyaları meydana çıktı diye başka yere, a- dam avlamada gitmişlerdir. Folan yerde, ihtiyar olduğu — için kucakla taşınan bir imam “ Alâmet- ler belürdi, kıyamet yakındır” dive kehanette bulunmuş. Amma, dedik ya kıyamet kopmadı. Kendisine ina- Hanlar “O, rumi 6 uisandan bahset- miş idi, hele bekleyiniz” diye ayak diriyorlarmış. Buna da manav İema- & — Zırva, diyor, tevil — götürmez, adamcağız çocuk gibi kucakta ta; Hiyor da.. Kimse — bunadığının far- kında değil. Evet, dün kiyamet kopmadı. Fo- kat bizim sokakta koptu, gövle x: Sabahın saat yedisi el desem, * kisi mü daabimin — bozukluğundan farkında değilim — uyandıktan Vir Kayli sonra köşedeki — bakkal — ke- penklerini açdığına göre ikisinin or- fanı olacak — müthiş darbelerle ya- tağımdan sıçradım, koşup, pencerı Yi açınca hemen / Durnumun hizaatı da bir merdiven göründü. Bir ade elinde çekiç, mermer — yontar gibi pencerenin üstünü delmekle mesgul- dü, Sebebi öğrenmekte gecikmedik. Bir hat çekiliyormuş, ve — yarım metrede bir de halka konulacakımı Ne çaref Boyun eğdik, beklemede koyulduk. Aman Yarabbi, bizim a- partmanın cephesi ve de uzunmuş, demeğe kalmadı, caddeden bu çekiç darbelerine tempo tutar gibi, onlır Tınkinden daha çok gürültülü muttarit sesler duyuldü. Günlerder dün, perşembe olduğu için, iki apart- izmetçiler halı düğmede başlamışlardı. Vakaa, haftada — bir gün, halı silkelemeğe Belediye —ni- Zamları müsaade ediyor amma, kağa ve dövmeğe değil! Bu yasağı kimse dinlemez mi di ve kahvemi içerken yine penceremin altından bir vaveylâdır koptu. Üç 40- för kavga ediyordu ve hayret, bizim sokağa taksiler — sıralanmıştı. —Di gün?. Olamaz. Cenazef. Bu saatte kaldırmaz. Mesele anlaşıldı. Bitişik sokak taksi durağıdır. ve sabahları “dolmuş” oradan vapılır. Fakat “dol- muş, Gi kârlı olduğundan, hep bi vük taksiler nöbete giriyor, sekiz ki- #i almadan kalkmıyor. Küçük taksi- der de, yasak olduğu halde, bizim sokaktan dolmuş yapmaya karar ve rip gelmişler, dizilmişler, lâkin biri, ötekinin sırasını mt almış me?, kat ga çıkarmışlar. Birden sessizlik çöktü. Artık çe- kiç darbeleri duyulmuyordu. Hah dö- vülmüyordu kavga edilmiyordu. 8o- kağa çıkıp baktım. apartımanın cep- hetine yirmi beş takoz vurulmuştu. Demek binanın uzunluğu 185 metre, Hiç olmazsa bu malâmatı — edindik. Baate baktım, on bir! Kıyamet kopup hayalımı kaybet- memiştim amma, günüm mahvolmuş- u. Bu satırları yazarken hâlâ bey- »imde tokmak sesleri var. Filân yer- deki üç papasla falan yerdeki kv- cakta taşınan imamın hakları var- muş. Bu gürültülü şehirde her gün kayamet kopuyor da, biz, alışmışız, pek farkında olmuyoru ;_j_îg.,_“'.î' KM — H SOLDAN SAĞA: 1 — Lânetleyen. 2 — Btrafi sur İKi kelime) 3 — Öyle bir his ki bansına a€ bazısına tallı gelir. Dudakların İn sömür. & — Nota: (Tersi) Bektaşi: İerin piri. $ — Buutlardar Ki harflerden birinin BuNA A gelirse cski mektepi Siki derei slur. Bir Rüm> iami. (Tereb Beri, (Terai) Soru, & — Cav İak. İpek deposu, $ — Vazifesi fazla Pulunan (üç kelime). 10 — Şekva a. BİBİ İKi Kelimen: YUKANDAN ASAĞI. 1 — Çabuk yöl alı (üki kelime). 2 Dekeri bildirir. (Tersi) Bildirimine. Düzlük yer. Kibar. 4 — Türeyiş, Sılat Takısı, 9 — Bir müsiki Aleti (Tersi) Yücudünü ortadan kaldır. harflerden birinin okunuşu, Ümat T — Zeredelim. (T $ — Bir nevi su mahfazasını hâmll. 9 — Yed, İdam et 10 — Sevinci bi TüKi kelime). DÜNKÜ HULMACANIN MALLE Soldan 1 — Dahiliyeci. 2 — Ezcll nav: 3 — Vaziyet. 'Ba 4 — Ema: Abali 5 — Siyak, Gider 6 — Alâka. ALT — Zanat. 'Nane. & — Ay, 8 — Cüzibelice B 1 — De 3 — Hezeyan. Ze 4 —h 5 — Liyakat. Ab. 6 — Beni, Ben 7T — Dünya kupası futbol maçları y aklaşırken Z JENİ 1STANBUL İngiliz Milli Futbol Takımı ne durumda? İngiliz Milli Takımının ”for” hattı için en kuvvetli adaylar arasında Mannion, Mortensen ve Bailey'in isimleri birinci plândadır (grçenlerde İngütere ve İskoçya fut- Bol likleri takımları arasında Middlesborough'da — yapılan maç, iki memleket temsili takımları arasında yıllık karşılaşmanın mütat mukadde- mesinden daha önemli bir mahiyet arzetmişlir. Bu maç dünya — futbol kupasına hazırlanan her İki memle- ket için elemanlarını deneme fırsatı aağlamış ve seçiciler, temsili takım- Jara adaylıklarını koyan oyuncuları tetkik etmişlerdir. İngiliz Lig takı minin bire karşı üç gölle oyunu ol- dükça rahat kazanması, nisan ayın- da yapılacak iki memleket temsili * maçının neticesi hakkında bir. ölçü telâkki edilmemelidir. Bu büyük im- 'tihan için her iki taraf sahaya en küvvetli kadrolariyle çıkacaklar. ve netice muhtemel olarak İskoçya tem- Sili onbirinin Rio'ya gidip gitmiye- cekini tâyin edecektir. İskoçyalı fut- Bol idarecileri İngiliz adaları şam- piyonluğunu muhafaza — etmemeleri halinde bu cazip seyahata çıkmıya- caklarını söylemişlerse de, İskoçya Futbol Federasyonunu bu durumun- dan vazgeçirmek için gayretler sar- fedilmektedir. Ara - lig turnuvast kaldeleri mu- cibince, Middelesborough'da yenilen İskoçya lig takımında, İngiliz kulüp- lerine mensup İskoçyalı / oyuncular yer almamışlardı. Fakat İngiltere - İskoçya temslili maçında — Brennan, Liddeli ve Steel gibi İngiliz kulüp- lerine mensup oyuncular büyük imti- han için İskoçya takımındaki yerle- Fini alacaklardır. Buna mukabil İn- Biltere de, aslen İngiliz olup İskoç- ya, Gal veya İrlanda takımlarında oynayan futbolcuları temsili takımı- 'a alacaktır. Esasen İngiltere ve İz- Koçya llg takımlarının karşılaştıkla- ' gün İlg seçicileri, İngillere Kupa- m yarı finalinde oynayan oyuncula- ı takıma almamışlar zira her iki maç Aaynı gün oynanmıştı. Buna ilâveten © günlerde sakat olan Matthews ve Finney gibi yıldız oyuncular da Lig takımında yer alamamışlardı. Fakat maç, seçicilere, maharet, sü- Tat, kuvvet, — gençlik, insicam, mü- dafan ve taarruzda müvazene, gol çıkarma ve intibak kabiliyeti — gibi faktörleri bünyesinde mezceden tem- Sili bir takım seçmek hususunda fay- dah bilgiler sağlamıştır. Esasen Rio turnuvasına iştirak edebilecek ikti- darda bir değil iki seçme onbir bulup meydana çıkarmak İngiliz futbol çev- releri için bir sürpriz teşkil etmiye- cektir. Şimdiki — halde — İngilterede Williams'dan Üstün kaleci — yoktur. Milli takıma aday bekler Ramsey'le Aston tecrübeli ve güvenilir oyuncu- dardır. Santrhaf Pranklin uzun müd- detten beri İngiliz müdafaasının bel- kemiğini teşkil etmektedir. Sol hafbek ve takım — kaptanı Wringht takımın en — küymetli ele- manlarındandır. Milit İngiliz - takımının for hattı için en kuvvetli adaylar / arasında Mannion, Mortensen ve Balley'in ad- ları zikredilmektedir. Her halde, tam formlarında olmaları halinde — milli takıma seçilmeleri hemen hemen mu- hakkak olan 4 oyuncu, Mortensen, Milbura, Bentley ve Rowley'dir. Bu Oyuncular icabında — takımdaki asli mevkilerinden başka yerlerde de oy- niyabilirler. Mörtensen, kıymet biçil- mez bir hassaya, büyük bir maçta şahlanmak iktidarına maliktir. İngi- liz seçicileri, Mortensen'i milit takım- dü sağiç mevkiinde oynatmayı tercih Yazan : Walter Pilkington maçta, Arsenal kalecisi Swvindin Chelsen soliçi Bilington'un ayağından Bilackpool, Mortensen'i merkez mü- hacimi — mevkiinde — oynatmaktadır. Mortensen, harp sonfası Kupa ve Lig maçlarında kulübü hesabına ge- çenlerde yüzüncü gölünü atmış ve İskoçya Lig takımına karşı 101 inci ve 102 el sayılarını kaydetmiştir. En ufak bir fırsatı Kaçırmayan, ani ve yıldırım gibi hücumlariyle - karşı taraf müdafaasını şaşırtan Morten. Lübnanlılar, Suriyı Enternasyonal İstanbul — basketbol turnuvasına dün gece Spor ve Sergi Sarayında adedi sayılacak Kadar az bir geyirci önünde başlandı. Saat dokuzda evvel Lübnan milli takımı, onu takiben de Suriyeliler ve nihayet Türk milli takımı alkışlar a- asında sahaya girdiler. Lübnan, Su- riye ve Türk milli marşları ayakta dinlendikten sonra, her üç — milletin basketbolcüleri teker teker seyireilere takdim edildi. İstanbul Vali ve B lediye Başkanı yerine Beden Terbiye- #i Umum Müdürü Vildan Aşir Sava gır, Milletlerarası Basketbol turnuv: Sını açarak, şehrimizde misafir bulu- 'nan Lübnan ve Suriye sporcularını selâmladı. Turnuvanın ilk müsabakasını Lüb- nan ile Süriye takımları — yaptılar, 'Türk hakemlerinden Turgut Atakol ve İzzettin Somerin idare ettiği — bu Maça her iki takım da şu kadrolarla çıktılar: Lübnan milli takımı J. Diarbakrlan, H. Mikaoni, — H. Georgiou, M. Harpouche, L. Barba- lan, M. Fathallah, A. Mamo, G. Ar- badgi, S. Rababi, V. Azadlan, N. Barakat, A. İtani, Süriye milli takımı: K. Şevki, V. Kayat, F. Neşavi, H. Kerküklü, M Gravi, 1. Kudsi, F, Şeref, F. Habeş, ©. Sükrü; N. Noal, 'T. Maşnuk, Z. Ti- Suriyeliler oyuna güzel — başlayıp flk dakikalarda arayı açarak — galip duruma geçtilerse de, Lübnanlılar gü- etmektedirler. Fakat kendi — kulübü zel bir taktikle ilk devreyi 17-15 galip alıyor sen, modern devirlerin temsilf maç- larında gol atma rekorunu elde tut- maktadır. Kendisini Rio seyahatine Kötürecek pasaport şimdiden cebinde gibidir. Kıraliyet Hava Kuvvetlerinde Pilotluğu devrindeki gibi. — şimdiden futbol sahalarında aynı yılmaz cesa- reti gösteren bu as oyuncu memle- Ketini asla utandırmamak - göhretini haizdir. Enternasyonal basketbol maçları dün gece başladı leri 39 - 29 mağlüp ettiler bitirmeye muvaffak oldular. — İkinci devrede de hâkimiyeti ellerinden bı- rakmıyan Lübnanlılar, rakipleri Su. riyelileri 39-29 mağlüp ettiler. Lübnanlılar çok çalışmış oldukla- ından oyunun başından sonuna ka- dâr güzel bir oyun çıkardılar. Suri- yelilerde ise nefes kabiliyeti ve el hâ- kimiyeti hemen hemen hiç — yoktu. Saha da yeni cilâlanmış olduğu için her iki tarafın oyuncuları mütemadi- 'yen kayıyorlardı. Cumartesi gecesi Spor ve Sergi Sa- rayında Türk milli basketbol takımı Suriyeliler ile oynıyacaktır. İngilterede hakemler hakkında yeni bir karar İngiltere Federasyonu, futbolu bıra- kan profesyonel oyuncuların hakem olmaları mevzuuna dair önemli bir| karar almıştır. Bu oyuncular birkaç 'defa küçük maçlarda tecrübe edildik- 'ten ve liyakatleri de görüldükten sonra uzun müddet — beklenilmeden doğrudan doğruya birinci lik maçla- ını idare etmeye yetkili kılınacak- lardır. Bu vaziyet karşısında telâşa dü- gen hakem komitesi, — federasyonun bu kararını hiç de hoş karşılamamış- fır. Çünkü — İngilterede — birinci lik maçlarını idare edebilmek için en a- şağı beş sene hakemlik etmiş olmak JTazımdır, On bin âzası bulunan hakem komitesinin bu kararı fiili olarak pro- 'testo etmesinden korkulmaktadır. HİKÂYE | an 10 İşgal zamanında gizli hareket hikâyelerinden Gölgeler ordusu Yazan : Joseph Kessel can-Prançols - Promenade / des Anglais'de —acele — yürüyordu. Kendisi gibi Paris'ten Nice'e (l tica etmiş ve kendisi gibi işi gü Cü olmayan birkaç arkadaşı ile bü- Tuşacaktı. Gerçi buluşma saatine daha çok vakit vardı, fakat Jean- Françola, genç ve küvvetli olduğu için Şiddetli. günesin altında ça buk yürüyordu. Erkek eşyası sa tan bir magazanın önünde durdu. Camekânda kartsız satılan ipekli Sabahlıklar gördü. Jean-François” Bin sabahlığa hiç ihtiyacı yoktu, ama iş olsun diye girdi. Tezgâh- far onu güler yüzle karşıladı. Her- kes” Jean-Françols'ya güler yüz gösterirdi. çünkü güzel, neşeli, sa- de ve samimi bir gençti. Tezgâh- tar nazik olduğu için, Jean-Fran- çols iki sabahlık satın aldı. Çi- karken kendi kendine güldü. O anda meşin caket giymiş, kısa, Böylu bir adama rastladı. - Jena- François avazı çıktığı kadar: — Felix, Kel Felix! diye bağıt- & Adam durakladı. Jean-Françola- yı tanıyınca, yüzü güldü. Aynı bö- Tükte askerlik etmişlerdi. Hiç değişmemişsin, — bebek! Her zamanki gibi genç ve güzel- sin. — Ya sen, çıkar şapkanı baka- yım, HLA kel misin? Felix biraz asabiyetle şapkası- ma tüttü; — Yapmı cereyan — dokunür, Ne diye Nice'tesin, Garajın ne oldu? — Almanlar otomobillerinin ta- mirinde çalışmamı / istiyorlardı. Ben de bıraktım gittim. Yusyuvarlak yüzü parlıyord Jean-Françols, bu gürbüz, cesur adamı çok severdi. — Gel bir şey içelim, dedi. Felix içmek — istemedi. — Jean- Françols ile rahat konuşmak isti- yordu. Tenha bir sokağa saptılar. Felix: — Ne yapıyormun gimdi? diye sordu. zt — Hiç mi? Mukavemette bir 1- gin yok mu? Jenn-Prançols yavaşçı — Yök, diye cevap verdi. 'Tek başıma ne yapayım, kimseyi tanı- miyorum ki. — Tembel.. Sana iş var bizde: kâğıt götürüp getirmek, silâh sak- damak, Gestapoyu alaya almak... 'Tam sana göre mükemmel bir ha yat, Jean-Prançols sevinerek: — Mükemmel bir. hayat, diye tekrar etti Ve o ana kadar Sürdü- Kü hayatı birdenbire mânasız bul- u. — Ama erken kalkmak, iş gör- mek ve sual sormamak lâzım. — Ben öyle hayatı — severim, mütecessis de değilim. Kel Felix arkadaşının atlet ya- pili omuzlarına baktı: Senin gibilere — ihtiyacımız var. Günün boş geçmedi. Bir an sessiz. yürüdüler Felix: — Yarın Marsilyada gel beni bul, adresimi al. Jean-Françolis cep defterini çı- Karacak oldu. — Sakın ha, bizde yazı 'yok. Ezbere. Kimseye bir J4f yok, an- ladın mr? — Deli miyim.. — Herkes öyle der, sonra karı- #ına, sevgilisine veya annesine. — Annem babam öldü. Bir tek ağabeyim var, çok severim, ama ona bir şey söylemez, çünkü an- İamaz. Çocuk gibidir. Felix güldü: — Nasıl da insanları tanıyor, hat diyerek adresini verdi ve u- zaklaştı. Felix? Yeni hayatı tam Jean-Prançols” ya göre bir hayattı. Gece gündüz. yollarda bisikletle dolamıyor, ken- disi fazla düşünmeden aldığı em lerf yerine getiriyor. memnu mın takalardan bir dalavere ile şifre. r, silâhlar, verici radyo ci- hazları geçiriyor. basit insanla ra bunların kullanılmasını öğ- Tetiyordu. Onlara kendini - başka bir isimle tanıtıyor, onların da kim olduklarını — bilmiyordu. Bir bah meçhul bir denizaltıran bu- Taktığı bir paketi almak için sant- lerce yüzmüştü, bir gece gökten düşen paraşütler toplamıştı. Kel Felix, onu hiç korumuyor- du; Bu çocük kafanla sen işin içinden daima çıkarsın, / diyordu. Gizli Mukavemet Hareketi insa- 'a aman vermezdi. Görülecek iş- lerin sonu gelmiyordu. Kendisi g damlar Bu yüzden Tean-Françols en tehlikeli / işlere sevkediliyor, durmadan çalıştırılı. yordu. Balı olduğu teşkilât hak. kında hâlâ bir şey bilmiyordu. Şef h daha ötesi Fakat Jean-Françols spor ve oyu: tamamen — meçhüldü. nu seven bir gençti. Şefleri kim olursa olsun, ona bu sevdiği hayatı sürdürüyordu, ya, daha ne ister- di. Jean-Prançois gizli bir. vazit ile Parise geldiği zaman, Muka- vemet Hareketine ne kadar bağlı olduğunu anladı. Gare de Lyon'a vardığında ba- vulunda birkaç gün evvel paraşlt. le indirilen bir İngiliz verici ciha- Za bulunuyordu. Böyle bir âletle Pariste yakalanmak korkunç iş- kencelerle ölüm demekti. O gün ise Gestapo memurları bütün ba- vulları açıp kontrol - ediyorlardı. Jenn-Prançols'nın uzun düşünme- Re vakti yoktu. Gardan çıkarken, bir adım ötede zayıf, hastalıklı bir. çocuğun, ihtiyar bir kadının ya- Bında güçlükle yürüdüğünü gördü. Çabuk çocuğu kucağına aldı, eli deki bavulu da önde yürüyen bir Alman askerine uzattı — Bunu taşıyıver, arkadaş, iki- #i birden çok ağır oluyor, dedi. Alman askeri gülümsedi, bavı- h aldı. Kontroksuz geçtiler. Bi kaç dakika sonra, bavulu bacak- ları arasında, metroda oturuyordu. Rahat bir nefes aldı. Fakat iş bu- nunla bitmedi. İndiği istasyonda bu sefer Fransız polisine çattı. Po- disin biri: — Bu ne? diye sordu. — Ne olacak, bir radyo. — İyi, geçin. Jean-Françols — pürneşe cihazı vereceği kelepir eşya dükkânına götürdü, dükkâncıya teslim etti. Adam onu yemeğe ahıkoymak isti- yordu. Bir gün evvel bir sigara masası verip kocaman bir sucuk almıştı, ziyafeti Jean-Prançois ile paylaşmak için ısrar — ediyordu. Mağazanın dibindeki ocakta yaz içinde kızaran sucuğun mis gibi kokusu Jean-Françols'nın burnunu Ban, & — Ev, Li Ahit, 6 — Caba. : Ce, 10 — İşaret eden. Meyhanede pek parlak bir meclis toplan- miş bulunuyordu, göyle ki: Halleri - emniyet telkin etmiyen iki kürt, ulema sınıfının uygun görmediği bir ahlâk anlayışına göre iki gün- dük yahut yirmi dört saatlik nikâh tezkeresi Hicareti yapan bir molla, kürtlerden hiç ürk- Mmiyen dört kabadayı katırcı, Kanber Ali aya- Fında iki delikanlı, enine boyuna iri yapılı bir Horasanlı topçu askeri ve bu meclise âdeta İ kaçak suretiyle dahil olmuş bir uşak (ki va- Tinin uşağı olduğu anlaşılmıştı)... Meyhane sa- hibi Ermeni, kilimin Üzerine bir öküz postu yaydıktan sonra, insanı susatmakla — meşhur | kavrulmuş badem, beyaz peynir, ekmek, ve 'nihayet yemeklerin en zarifi sayılan ve defne yaprağı ile içyağ tabakası arasında kızartıl mış kebaplar getirdi. Bütün bunların ortasına da, ürkek ayyaşların koltuğuna saklayıp kimse görmeden kaçırabilecekleri ve içlerinde yalnız Sarap veya rakı bulunan yaası şişeler merasim- le yerleştirildi. İki saat kadar rahat rahat iç- tiler. Tatlı tatlı da konuşuldu. Zaten o kadar kibar kimiselerden başka şey beklenemezdi. Ye- niden. doldurulmüş sişelerle birlikte mumlar a getirilmişti ki, molla, avaz avaz bağırarak burnundan şarkı söyliyen bir kürdün sesini Keserek gu teklifte bulundu: — Ey dostlar, gözlerim bunca tatlı yü- zÜ bir arada görmek bahtiyarlığına kavuş müşken, aklıma gelen bir fikri ileri sürmeyi düşündüm. Meelisimizin yüksek şahsiyetlerin- den bazıları her halde iyi karşılayacaktır. İ — Henüz kendini büsbütün . kaybetmemiş | —ve takat herkesin başını döndürecek bir tarz- | aa kafasını sallayan bir katırcı: | — — Aman hazret, dedi. Bu ne nimet. | —Bizim de arzumuz her emrinizi yerine getir- mek değil mi? —— Molia devam ettir ' | —— — tltitatınızı eksik etmeyin. — Bir genç | — hatun tanırım. Etendiden bir kimseye varmak ister, Kendine Jâyık birini bulacağıma dair Yazan : A. de Gobineav #öz verdim. Yakın dostlarla açık konuşurum; hakikati saklamıyacağım. Bu hanım, güneşi utandıracak, hilâli — kıskançlıktan — öldürecek kadar güzeldir. Onun gözleri öyle elmas ta- neleridir ki, yıldızlar bunun yanında çakıl ta- gına benzer! Boyu, endamı söğüt ağacında yok! Ayağını toprağa basmıya görsün, top- Yak aşkından titreyip Yaradana hamdeder! Mollanın çizdiği bu tasvir pek çekici ol- makla beraber dinliyenlere © kadar az tesir etti ki, çapkınlardan biri titrek sesle bir şarkı söylemefe koyuldu. “Şahm vesiri merkeptir. merkep” “Şah da ondan hırlı değil hat” Bu ise, TTahrandan yeni gelen bir şarkı güftesinin başı idi. Lâkin molla — fikrinden saşmıyarak, türkü çağıranın burundan çıkan şesini örtecek şekilde, ağlıyormuş gibi yine Konuştu: — Hazretler! Bu dediğim güzeller güze- dinin, Bakırcılar çarşısı arkasında üç odalı evi, “yeni Öenecek kadar sekiz tane kilimi ile vap dolu beş tane sandığı var! Bundan baş- Ka elinde senetler de var. Tutarı nedir bil- mem amma en aşağı seksen tümen olacak! Hanımın meziyetlerini ortaya “koyan fa- Sılların bu ikincisi herkesi uyandırdı. Baldırı. ıplaklardan birit — Ben varım! diye haylkırdı. Kosa mi ASYA HİKÂYELERİ KAMBER ALİ Hd -— Çeviren : Reşaf Nuri Darago ister? Bana varsın! Daha iyisini nerede bu- Tur? Beni tanırsınız değil mi molla? Onu ala- mazsam aşkımdan, hasretimden ölürüm! Bunun Üzerine ağlamağa başladı ve için: de neler duyduğünü İspat etmek için kama- aını çekip başına saplamak istediyse de topçu askeri mâni oldu. Dikkat kesilen meclis de, mollanın daha söyliyeceği bulunduğuna hük- mederek, bu kadar çekici bir tasvirde gşüphe ve tereddüt götürür taraf olup olmadığını an- damak arzüsiyle, deyam etmesini diledi. — Siphe mi dediniz, tereddüt mü! İlâhi dostlar, Allah iyiliğinizi versin. Şüphe edecek, tereddüt edecek ne olabilir? Göz kamaştıra- cak kadar güzel olmak ayıp mı sayılır? Size saydıfım © dünyalık da kusur mu? Peygam- berimizin zevceleri kadar iffet ve namus sa- hibi olmak leke mi? Hem de onün - namusu ispat edilemez namuslardan değii. Vesikalarla sabit. İşte daha bu sabah imzalanmış tövbe- nameler. Bu sözler hudutsuz bir galeyan — vücude getirdi. Biraz önce kendini biçaklamak. İsti- yen adam herkesin düştüğü — heyecandan ve ellerini havaya kaldırıp “Beht Behi Beh!” di- ye haykırmağa koyulmasından istifade ederek kafatasına bir kama darbesi indirdi ve başı kanamağa başladı. O aralık molla, elindeki düymetli Vesikaya açarak karşısındakilere : terdikten sonra ağır bir sesle okumağa koyul- muştu. Fakat, dinliyenlerin alâkasına daha candan iştirak etmek istersek “tövbename"nin ne olduğunu bilmemiz gerekir: Hatunun biri, ahval ve harekâtiyle dilk re düşecek kadar yolsuzluk ederse halk efkâ ı onun aleyhine döner ve hakkında nâhoş lâ- kırdılar söylenir. O zaman, mahallin kadisı alüfteyi ax çok nezaret altına alır, hayatını takip eder ve ondan sık sik türlü hediyeler isler. Kadın, kendisini yıldıracak mahiyette birkaç varta atlattıktan sonra — umumiyetle bu yaşayış tarzından vazgeçmek — ihtiyacını duyar. O da, ancak, evlenmekle mümkündür. Fakat kendi vaziyetinde bir kadın kolay ko- Jay nasıl evlenir? Gayet basit. İlmiyeden bir zata başvurur, halini anlatır, dert yanar; bu zat da eline kalem kâğıt alıp günahkârın piş- manlığını tevsik eder. Cenabi Hak, bir güna- ha bir daha düşmemeğe azmedenlere karşı merhametlidir. İşte böylelikledir ki, hatunca- #ız her türlü lekeden temizlenmiş olurş artık onun ismetinden kimse şüphe edemez; ve her hangi bir kız gibi evlenebilir. Elverir ki, koca bula, Bu âni değişmeler insanı cidden hayran bırakır; hem pahalıya da mal olmaz; hattâ pazarlık bile götürür. İşte molla, berrak öyle bir vesika okudu! ve keskin bir sösle “BUlbül isimli hatun, Birkaç sene yolsuz “bir hayat geçirmek felâketine uğradıktan 'aonra bundan pişman olduğunu, namus erba- 'bını rencide ettiğine esef eylediğini bize bil- 'dirmekle tövbekârlığını tasdik ve kendisini “tebrie eyleriz.” Metnin altında da, molla dediği gibi o günün tarihl fle şehrin bellibaşlı ulemasından birinin mührü vardı. — Devamı var — ! Çeviren1 A.N. gıdıklıyordu. Fakat bir işi oldur. Kunu söyliyerek, adamdan ayrıldı. ulü gimdi tüy gibi hafitti. yi yolda geçirdiği halde, ra- hat ve keyifliydi. Paris'i bir boye dan bir boya dolaştı. Düşman as- kerleri ile dolu ölü eaddeler bile neşesini kırmadı. Büyük bir zafer kazanmıştı. Ialık çalarak, agabe- yinin kibar bir mahallede oturdu. fu zarif eve vardı. İşgalden evvel Yengesi ve yeğeni de bu evde otu- Furlardı, fakat şimdi köyde kalır yorlardı, yalnız ağabeyi resimleri, kitapları ve sazlarından ayrılama: dığı için olacak, Paristeki evine dönmüş, orada oluruyordu. Jean-Françola girer girmez doğ- ru kütüphaneye gitli, usulcacık kapıyı itti. Ağabeyi sırtını çevir- miş kalım bir kitap - okuyordu. Giydiği paltonun yakası kalkık, başında da bir yün takke olduğun- dan yüzü görülmüyordu. Jean- Françots bir kahkaha atarak: Selâm, Saint-Luc, diye ses- lendi Kardeşinin adı sadece Luc'tü, fakat sakin, müşfik, ruhi hayata düşkün bir adam olduğu için, ar- kadaşları ona Saint-Luc adını tak- mışlardı. Lue yerinden kalkarakı Küçük Jean... Küçük Jean.. Sen misin, diye bağıri İki kardeş öpüştüler. Araların- da bir hayli yaş farkı olduğu hal- de, Jean-Françols agabeysinden gok daha kuvvetli, daha çevik ve becerikli olduğundan ona pek e kadar da hürmet etmezdi. — Beyelendimizin kitapları da, piyanosu da, kemamı da burada, Hayatından memnunsun tabil, Luc gülümsiyereki — Memnunum, ne olacak... diye cevap verdi. Peki, nasıl geldin, isir çük Jean? Paris'e giriş müsasden, Yesikan vardır inşaallah. Jean-Françols vaktinde durdu Az kalsın, mükemmel taktit edik miş sahte bir geçit kâğıdı ile geh diğini ağzından kaçıracaktı. Hem açlıktan ölüyorum, di- ye iâve etti. Luc hizmetçiyi çağırdır — Yemek yiyelim, dedi. Yeme- miz ne bugün? - Ne olacak, dünkü gibi lâ- hana, — Ha, sonra? — Sonrası da yağsız peynin, zi Luc mahcup, kardeşinin yüzüne baktı. yapalım, harp bu, dedi. — Peki, karaborsayı ne yapı- yorsun? — Hizmetçi polislerden korku- yor, ben ise. Jean-Françols istihfaflı bir gü- Tüşle: — Sen de korkuyorsun, et Evin yegüne ateş olan mutfakta Jean-François, k yordu. Fakat bir sucuğu iki sene- den beri görmediği — agabeysine tercih / ettiğinden dolayı - utandı. Sonra düşündü ki, kelepir satıcı: 'nın dükkânında onu çeken sucuk deği, serbest konüşabilmek im- kânı idi. Orada olsa, sahte vesika- sını gösterebilecek, polisleri nasıl aldattığını anlatabilecek, onlardan da kim bilir kaç tane biribirinden hoş macera dinliyecekti. Jean- Françols sabah tanıdığı dükkân- cının kendisine öz kardeşinden daha yakın olduğunu hissetti. H kiki hayat mukavemet hayatı, ha- kiki dostları o hayatı kendisi” ile paylaşan arkadaşları idi. Halbukt ağabeyi, kitapları, sazları ile mü- cerret Bir hayat Yaşıyan ağabeyi kendisinden ne kadar uzaktı. Felix, Jenn Françols'ya Pa: kalmak için üç gün izin vermiş 'ti. Fakat o aynı gece cenuba hare- ket etti. itirat anan odası yediler. yemek Hicri | 1950 | Rumi ©. Anir (İNİSAN mart 19 7 25 1869 | Cuma | 1366 VASATI — EZANI su 1555 215 ei Tası 5a7 016 1200 155 Dti SİYASI İKTİSADI YENİ İSTANBUL MÜSTAKİL GÜNLÜK GAZETE Sahibi : YENİ İSTANBUL NEŞRİYAT LİMİTED . ŞİRKETİ MÜDÜRÜ : FARUK A SÜNTER 'Bu sayıda yazı işlerini 'fillen idare edenz Sacld ÖGET Bazıldığı yer t 'YENİ İSTANBUL MATBAACILIK LİMİTED ŞİRKETİ MATBAASI İkinci sayfamızdaki siy: si, üçüncü Ssayfamızdaki kültürel, beşinci sayfamız- daki iktisadi başmakaleler- de ileri sürülecek fikirler tamamiyle yazarlarına alt- tir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: