2 Temmuz 1950 Tarihli Yeni İstanbul Gazetesi Sayfa 6

2 Temmuz 1950 tarihli Yeni İstanbul Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sayfa & S K N E M A Beyaz 'ÜRLÜ türlü, çeşit çeşit gülüş şek- M vardır. Biri aadece gülmektir. biri kahkaha atmaktır. Bir de ka- tila katıla gülmek vardır. İyi bir ko- medi, seyirciyi yavaş yavaş tesiri al- tında birakır, onü, kademe kademe Kahkaha zirvesine yükseltir. Nihayet Beyirci, kendini tutamaz, katıla ka- fila kahkahalar atar, iki büklüm olur 've Adeta daha fazla gülmiye mecali kalmaz. Sonra kısacık bir dinl anı gelir, derken seyirci, komedi ar- tistinin, kendini tekrar kahkaha mer. Givenlerinden basamak basamak te- pelere taşıdığını hisseder. Şimdi kendi kendinize, ne zaman- dan beri bu hale düşmediğinizi so- Facak olursanız, cevabınız beyaz per- de komiklerinin bugünkü durumunu açıklıyabilir. Son n beş yıl zarfında BEYAZ perdede komedi. seyredenler, bu sanatın yavaş yavaş bozulduğu- : « ' ı ı nn farkındadırlar. Sessiz film gün- derine yetişip, insanı âdeta halsiz bi- yakan kahkaha — tufanlarını hatırli- yanlar, çok daha İyi bir mukayese yapabilirler, Meselâ, modern bir komedi artisti, Başına sert bir şeyle vurulduğu za- man sadece mahmür mahmur bakı- mır. Sessiz filmin komedi artisti ise, Bu vaziyetten başlıbaşına bir hâdise, bir komedi yaratırdı. - Yüzünün mi- Mlkleri ve vücut hareketleriyle bay- ginlık — geçirmek Üzere — olduğunu, Şanki bir nutuk veriyor, bir. Uirat #öylüyormuş Kibi açık ve ifadeli bir gekilde seyirciye anlatırdı. Birden vü- Cudu kaskatı kesilir, sonra olanca kuvvetiyle ve bir direk gibi dümdüz tüstü yere yuvarlanıp, sanki dö- gemeyi bütün vücudiyle tokatlardı. Yahut, bunü daha uzatır, İlk önce aptal aptal, ifadesiz bir yüzle düm- Güz önüne bakar, bir melek masü- miyetiyle tebessüm — eder, gözlerini tostoparlak, kocaman açar, omuzla- ni büzüp dikleştirir, ayak parmak- darının ucunda yükselir, dizlerini tit- zetir, yaylana yaylana yere düşer, gonra da, süda yüzen kurbağa gibi faplıklarını bir iki defa yere vurür- dü. Bunlar sessiz filmin lik günlerinde Pek fazla sevilen malum klişe'lerdir. Bazı büyük komedi sanatkârları ve Bilhasaa Ben Turpin, bu klişelerden çok istifade eder ve her yeni filmde Çeşit çeşit ilavelerle kahkaha zirvesi- ni bir kat daha yükseltirdi. — Bügünlerde komlk piyesler öyna- 'tan tiyatrolar, parmakla gösteriliyor. | Bessiz film “zamanında ise, kome- £ Beyâr perdenin en çok tanınan kamikl Sarlo (Charlie birinde; solda; Şarl Büster Kenton ise, içinde çok az mu- havere olmak Üzere, iki kısa komedi #ilmini yeniden çevirecektir. Bessiz filmlerin iik ve en büyük komedi artisti, şüphesiz ki, Sennett'"- dir. Sennett, muzikhollerden, vodvll- derden, sirk temsillerinden ve ta Orta Çoğlara, hattâ eski Yunanistana ka- dar izini takibedebileceğimiz. kome- di unsurlarından llham almıştır. Sen- nett'in Stüdyosu, yeni yetişen artist- ler için bir okül Vazifesini görürdü. Bütün meşhur komedi artistleri ora- da yetişmiştir. Bundan başka Glorin Swanson, — Wallace - Beery, — Marle Dressler ve Carole bard. gibi nispeten yenller, Prank Capra, Ge- örge Stevens gibi tanınmış film z film zamanındaki meşhur komiklerinden Malek (Buster Koeton di oynatmıyan tiyatro trupları he- men hemen yok gibiydi. Genç yaşta komedi artisti, bugln artık yok de- | necek kadar az. Bunlar da her yeni filme her yeni buluş icadetmek ka- biliyetinden mahrumdurlar. ün kömediye engel olan nok- falardan biri, filmlerin sesli oluşu- dur. Eski beyaz perde komedi artist- lerinden meşhur Mack Sennett “Ha- tıralar. Geçidi” adında, eski filmle- Tinden meydana getirilmiş yeni bir film çevirmektedir. / , Harold Llioyd da “Büyükannenin O Yavrusu, Emoiyetin Sonu, — Telâşlı ve Liseli Talebe” adlı dört sessiz fil- | mi yeniden canlandırmıya karar ver- Ü Mllş ve bir de “Sinema Delisi” adlı esli bir filmini tekrar çevirmiştir. Beyaz perdenin büyük kemiklerini yetişti zellsör Alezandre rektörleri de mesleğe sessiz komedi filmleriyle başlamışlardır. Sennett başka bir şey yapmamış olsa bile, hiç olmazsa, dört büyük komedi artistini 6 — yetiştirmiştir: Harold Lloyd, Buster Keaton, Harry Langdon ve Charlle Chaplin. “Serseri” Şarle Cahrlle Chaplin, Sennett'in Stlld- yosunda çalışmıya başladığı zaman '© devrin en büyük komedyeni olan Ford Sterling'le rekabet etmesi ge rekiyordu. Fakat beraber çevirdik- deri bir filmde, Şarlo, bıyığının hatif bir titreyişi, küçük parmağının bir hareketiyle Stenlig'i mat etti. 1814 te Şarlo, Tillle'nin Aşkı fi- a meşhur film Corda ile beraber ni 8. Geldvya Chaplin) va Jackle C asker, sa) çan le Şe Miyle bir numaralı komedi artisti o- Jlarak göhretini yaptı ve Sennett'den ayrıldı. Sennett, Şarlo'dan bahseder- ken | “Şimdiye kadar yaşamış olan artistlerin en muazzamıdır,"der. Şar J0 insanlığın iç yüzüne, ruhuna nü- fuz ederek çalıştı. -Onun yarattığı “Serseri” Upi, Hamlet kadar ve beşeridir. “Çocuk” Harolü” Lioyd Harold Lioyd da, Şarlo'nun tesiri altında kaldı ve onun tam ziddi olan bir tip yaratarak şöhretini yaptı. Bir gün, gözlüklü bir papazın döğüş edi- #ini gösteren bir film görmüştü. On- dan sonra gece gündüz. hayalinde gözlüklü toy bir genç yaşattı durdu ve nihayet bu üpte kendine şöhret temin etti. Komik artistlerden — bahsederken Harry Langdon ve Büster Keaton'u 'da unutmamak Jâzımdır. ” Langdon, flk önce bir vedvilde rol aldıktan son. ra Sennett'in Stüdyosunda çalışmıya başladı. Frank Capra, Lanı Yür görmez, — Sennett'e, L: kendine bırakması için rica etti. ngdon'u Bu Kkomedyenin de en cazip tarafı, saf- hi ve yüzündeki — çocuk ifadesidir Film çevrilirken Capra, her sahnede kısaca mevzuu anlatır, Langdon da insiyakla ve içinden gelen bir hisle perdenin en büyük komikleri erkesi kahkahalara sevkeden filmlerinden rin Işıkları filmiz Eski komiklerin en talihlisi Şarlo' dür. Son zamanlarda çevirdiği Mös yö Verdu. başlıbaşına bir. sanattır. Sessiz komedi filminin stilini devam ettiren Lorel-Hardi bir hayli muvaf- fak olmuştu, fakat onlar da 1045 den sonra yeni bir şey vermedi. Walt Dis- da hararetini kay betti ve ondan sonra fasılalarln iyi vermiye başladı. ç Ahbap Çavuşlar'ın son zamanlarda hiç sesi duyulmuyor. Jimmy Dürante daha ziyade bir kabare — artlstidir. Abbot ve Castello (İki Açıkgöz) en İyi röllerinde bile yarı muvaffak ol- muş komedyenlerdir. Bob Hope, Iyi bir radyo komiğidir, fakat artık be- yaz perdede eskisi kadar muvaffak olamıyor. Hope yüz mimikleriyle ko- medi yaratmakta — güçlük çekebilir, fakat sessiz film komedi artistleri de gesli filmde muvaffak olamazlar, Ses. Siz film yıldızları, — bütün olgun aa natkârlar gibi, sanatlarının gelenek ve kaldelerine, kısaca kaderlerine te- vekkülle boyun eğmişlerdir. Sesli ve sessiz film artistlerinin kabiliyetleri birleşince, cski kahkaha tufanı tekrar beyaz perdeyi saracak ve seyircilar attıkları kahkahaların “Canını çıka- rabileceklerdir.” iliz KARABEY Ayasofya ııîozı;ğ'iklerini ortaya çıkaran âlim Prof. Th. WHIİTTEMORE GEŞENLERDE Tstanbul gazetele. rinde Boston ve Parla Amerikan Asarıktika Enstitüleri Müdürü - aziz dostum Mösyö Whittemore'un ölüm Mösyö Whittemore, Birinci — Cihan #avaşını müteakip Mütareke esnasin nında İstanbula gelmi ileyh, bu münasebetle Türklere olan Sevgi ve samimiyetini geniş mikta: miral Bristole'un de pek yakın dor Türkün hayır ve menfaatine çalışmış, İstanbulda bir çok gahsl dostlar ka: tın elddi hürmet ve muhabbetini & yalar altında kalmış olan moza; lerin meydana çıkarılmasını ve bun Jarın takviyesi için - Hükümetimizin müsaadesini alan Whittemore'un o ta. Tihten beri bütün varlıgiyle bu mü. him ve mesuliyetli işle muşgul ol duğunü görürüz. Mösyö Whittemore, — Bizantinoloji dalma mensubu olduğu Bizantinoloji ilmi sahasında fresk ve mozayik gı bi Bizana sanatının mühim ve nazik branşındaki bilgi ve — görgüsü, on hürmetle karışık büyük bir . şöhrel sağlamıştı. Mısır ve Habeşteki Kopt Mabetlerindeki uzun seneler — süren incelemeleri - neticesinde elde ettigi Ayasofya — kilisesidneki mozayikları tetkike sevketmişti. Mösyö — Whitte more, 'her zaman artan bir şevk ve heyecan ile giriştiği bu mazik İşde de bilgi ve mütehallik oldu; ve temkin İle arkeoloji âleminin çok tanılan ve sevilen bir siması olmuştu. Savaş yıllarının ihdas ettiği bin bir türlü güçlüklere rağmen o, giriştiği bu işteki ” çalışmasını ” gevşetmemis, yaşının bir haylı ilerlemiş olmasına Tağmen uzün ve dolaşık uçak yoliy le yine memleketimize gelmiş ve se- nenin muayyen aylarındaki mesaisi- e eskisi gibi devam etmişti Wnittemore, Ayasoryadaki muvaf. fakıyetli işleri, şahat nüfuziyle temin ettiği nakdi kaynağa da medyundur. İk işe başlıyacafı yıl. Amerikadan gelirken İtalyada kendisine - tavsiye Olunan İtalyan mozayisistleri İstan bula davet etmiş ise de bunların ça hşmalarında bu işlerde vücudu şart olan basiret ve itinayı kendilerinde görmediği için bunları memleketleri: ne çevirmiş ve derhal İngiltereye giderek Londra müzesinin müldiriyle temas ile bu müzenin mozayik tek: nisyenini celbe muvaffak olmuş idi. Mösyö Whittemore, evvelâ — Esst 'nartekes denilen son cemaat yerinde İmparatorlar kapısı adiyle anılan ve Mâbedin içine açılan yedi kapının en büyüğü ve ortasındaki kapının üze- rindeki mozayiklerle Garp kapısı üze- Findeki mozayiklerin meydana çık Yılması ameliyesine başlamış ve za ften Salzenbere'in meşhür ve âbide vi kitabında bahsedilen ve bu suretle Mevcudiyeti bilinen mozayik — levha: Jar bulunmuş ve düvarlardan ayrıl. miş kısımları takviye edilmiştir. ki, bunlardan biri zemini altın ” moza. yik olup ortada taht üzerine otur- tulmuş Meryem Ana ile kucağında Oklu Hazreti İsa görülmektedir. Mer yemin solunda İmparator - Büyük Kostantin, Hazreti Meryeme İstanbul Yazan: Aziz OGAN Arkeoloji Müzeleri Müdürü Ayasofya Camlinin içinden bir görünü ş şehrinin bir resmini takdim etmekte sağında da İmparator Justinyen A yasofyanın bir resmini sunmaktadır. İmparatorlar levha; Kapısı — üzerindeki 'sağında Cebrail Aleyhisselâm, lunda İrene olduğu halde tahta rmuş Hazreti İsayı tasvir etmek tedir. Bu güzel ve emsalsiz sanat eser. lerinin sıva altlarından - çıkarılması M. Vhittemore'a — müstakil çalışma: Janı için bir teşvik kaynağı - olmuş ve bundan sonra tabakalardaki araş- fturmalara başlanmıştır. Bu kısımda Üzerinde iki 'yerde ve mihrabın üze- nisıf kubbe dahilinde ve askı kemerlerinin Üzeriyle şark cenah kıs. aki mozayikleri meydana çıkar- rolünü yapardı. Capra şöyle diyor: “Bir gün kendini beki kitler gelip Langdon'a bahsettiler. Bu konuşma Langdon'un sonu oldu İlk önce gidip Aşık oldu. Sonra 1944 te beş parasız, mahzun bir kalb ve kırık bir hayalle öldü. Langdon, tanıdığım en zavallı insan- lardan biridir.” Beyaz perdede halkı miş münek- " gi , -/ ıî h yi f Kahkahalar Kıralı Lul (Harolü Loyd) kahkahalarla güldüren — Langdon'un husust hayatı, hakiki bir trajedidir. Buster Kenton, bu gibi ve hiç ha. reketsiz, İfadesiz bir. yüzle göhret yapmıştır. Bu — yüzden ona “Koca Taş Surat” derler. Keaton, bu “MA- nasız yüz” ile çeşit çeşit ruh haleti, türlü türlü tip İnsan yaratacak ka- dar büyük bir sanatkâr d, Beyaz perdeye ses ilâve edilince, #essiz komedinin sonu geldi ve eski yıldızlar artık görünmez oldu. Ha- rold Lioyd, kazandığı parayı iyi ida- ze etti. Bir iki tane de sesli film çe- virdi. Keaton ise, Jimmy Durante, Wilace Beery ve Robert Montgomery ile bir kaç film çevirdi, fakat sonra perdeden çekidi. Şimdi Red Skelton için komik sahneler hazırlamakta- dır, SPOR ÂLEMİNDE 60 SENE İsveç Kıralı ile nasıl tenis oynadım ? 1806 senesinde henliz tahsilimi bi- tirmiş genç bir zabitim. Moda çayırı- 'na bir kaç arkadaş top oynamağa giderdik, hiç bir gaye takip etmiye- rek usülsüz bir şekilde ayağımızın bir çelik yay gibi şiddetli bir. vuruşla meşin topun — havalanmasından hoş- danırdık. Moda bürnü yakınında bir takım. beyaz çizgiler çizmişler, bir balık ağı ile oyun mahallini ikiye böl- müşler, etrafını da iki üç adam bo: Yu tellerle kuşatmışlar. Kadın erkek ufak foplara raketle — vuruyorlardı. Yani tenis oynuyorlardı. Oynayanla- rın hepsi de İngiliz 1di. O zaman ma- hiyetine bir türlü akıl erdiremediğim bu oyun hakkında Modada ikamet e- den bir arkadaşımın fikrini sordum. Maslesef o da bir şey bilmiyordu. İşi alaya dökerek; 'Monşer orası düzcesi senin anla- yacağın bir munakaşa tezgâhidır. O gördüğün küçük toplar da muhabbet mekikleridir! Genç kızlarla delikan- hilar burada mereimeği fırına veri- yorlar” Dedi. vegülüştük. © zamandan itibaren bu güzel, bu nezih spordan soğumuştum. Sanki raketle topu fırlatmak da bir. marifet mi? Ben onu bir vuruşta ha- veya uçurürüm. Çocük — oyunuü! di- yordum. Yaz kış Büyükadada oturuyorduk. Müsyö Kastelli adında bir komşumuz vardı. Onun da bahçesinde kız erkek İtalyan gençlerin de bu oyunu oyna- dıklarını oradan gelip geçtikçe görü- Mösyö Kastelli benim spor merak- lisı olduğumu işitmiş, bir gün vapur- da yanıma geldi ve bana: Sizin spor meraklısı olduğunuzu öğrendim ve çok memnun oldum. Be- 'nim bahçemde bir tenis kordu var, kızlârım ile oğullarım akşam Üzerle- Ti maç yaparlar. Siz de geliniz, ora- da oynayınız, dedi. Ben gülümsedim ve bir çehre ile; yarı eğlenir Kadın oyunlarını pek. sevmem bana bokslan, eskrimden, güreşten bahsediniz, dedim. Adamcağız yine büyük bir ketle; — Alâ! Bu şiddetli aporları sevi. niz. Fakat tenis bilmiyorsanız onu da öğreniniz. Hem zannettiğiniz gibi tenls kadın #poru dekildir. Iyi oy- 'namak çok zordur. Siz bir raket darik edip bize geliniz, öğrendikten aonra çok seveceksiniz sanırım. Komşumuzun teşviki ile Beyoğlun- da Baker Mağazasından bir raket al- dim. Beyaz keten pantalon altı lâs- 'tik pabuç tedarik ettim. Akşam üstü Kastelli'lere gittim. Büyük - kızı ba- 'na oyunun kaldelerini tarif etti. Ra- in nasil tutulacağını, topa nasıl yurulacağını, nasıl karşılanacağını söyledi. Oyuna başladık. Ne garip gey, benim senelerden beri — küvvet. dendirdiğim. bazularım bir işe yara- madı. Çünkü küvvetten ziyade me- harete lüzum vardı. Karşıdan gelen topu karşılayamıyor ve Jâzım gelen yere düşüremiyordum. ortadaki fileyi aşmıyor, hizli vürsam Yavaş vürsam tellerden aşıyordu. Bir bir. ileri, ağa bir sola bir geri koşa koşa yarım aat içinde kan tere battım. Onların ise yalnız yüzleri kızarmıştı. O yaz onlarla oynaya, oynaya tenis hakkındaki fikrimi düzelttim. Benim tasavvur ettiğim gibi tenis ahlâkı bir fesada Alet değil, fikrin, ruhun, vü- cudün terbiyesine yarayan eğlenceli #ıhhi bir vasıta olduğuna kani oldum. Yazan: Selim Sırrı Tarcan Artık benim zorlu idmanlarımın ara. bu nezih spor katılmıştı. Beşincl Güstav. ile 1 tenis oynadım? Bsveç. Kiralı İsveçte tahsilde iken bir gün Kıra- 'lin maiyet alayı zabitlerinden yüzbaşı Fick) bana — Kıralımız senden pek hoşlanmış bir gün İdrosparka TTürk zabitini be- raber getir de tenis oynayalım! dedi. Yarın cumartesi saat 17 de kapalı tenis salonuna gel de birlikte bir par- ti yapalım! dedi. Ban önce'lâlife edlyörMükdün, aenk olduğunu gördüm. Tam sa- tenis salonuna gittim. Kapıcı beni — selâmlayıp - içeri aldı. Kalbim halecandan çarpıyordu. Hu- zurunda söyliyeceğim — minnettarlık hislerini ifade eden sözleri iyice ez- berledim. Salona girdim. Kıral bir hasır koltuğa oturmuş, sırtında ince pekli bir gömlek, ayağında krem renginde bir fanelâ pantalon vardı. Karşısında yüzbaşı (Fick) ile sonra- dan tanıştığım İngiliz Sefareti Baş. kâtibi vardı. Ben yerlere kadar eği- p: “Sir! tiremedim. O gülerek elimi sıktı: dedim. Fakat sözlerimi bi. Bu rada Sir yok, tenis oynayan bir spor- dedikten sonra Yüzbaşı Fich oynadığınızı söyledi. Haydi bakalım meharetinizi gösteri: niz!” dedi. Hayır, Majeste iyi oynamıyo- Bahusus sizinle oynayacak ka- mahir değilim, dedim. Kendisi İngilizle, ben (Fick) ile ol- düm. Birinci seti, ikinciyi de onlar kazandı. Kıral bir çelik yaya gibi her tarafa yetişiyor, drayv'lar, amaç'lar, şandel'ler, kupe'ler yapıyordu. Oyunün sonünda elimi sıktı: “Fena a daha çok çar Bu salona her vakit gelebi Fick) ile idmanlarınıza de- vam ediniz, ilerde yine karşılaşırız. Dedi, miş ve ilim âleminin tetkikına arzet- meye muvaffak olmuştur. Mir. Th Whittemore, The Mosaica ot Haghia So Sophia at Istanbul diyle Ayüğ, 1930 Ve İ94Z senelerinde 'na çıkan mozayıklen tarıh ve sanat Umizin İütetliği müsaadeden dolayı Möyso Waktemore, Son — senelerae Eibi mozayik tetkik aşlamış vulunuyordu. süvemore'in hâfır rasını tebcil ederken onun çok âsil bır runa sahıp Oldugunu da arzet- mek isterim; Türkler Istanbulu aldıktan sonra başta Ayasofya olmak üzere bunlar” di. Fakat içindi kunmamışlardır. delili - Pammakar Fethiye, Hora — Ka'riye camilerinde yer yer Mevcudiyetini muhafaza eden mozar yükleri Ve stük (Stuc) tabir edilen duvar satıhlarına yapılmış sulu boya Fesimleri gösterebiliriz. Şu halde Aya: sofya Müzayiklerinin sıva — altında kalmış olmalarına sebep nedir .. Bu- Malümdür. Ki Jstinyen tarafından altıncı âsrın ortalarına doğru inşa edilen Ayasofya, zaman zaman tamir Körmüş, bir takım payandalarla tak- viye edilmiş ise de XVI ncı yüzyül 'da Mimar Sinan tarafından haricen yapılan istinat duvarlarının sayesin. de binanın ömrünü arttırmak kabil olabilmiştir. Bunca zelzelelere vağ- men bu tarihi âbidenin ayakta kal Miş olması TTürk Milletinin yapıcı: Jıktaki kudret ve kuvvetine medyun. dür: Ayasofya — mozayiklerinin siva ile örtülmesi meselesinde ne taassup yevcut de 've ne de başka bir kasit fildir. 147 de Abdülmecit zamanın- da bina, kâmilen ve büyük bir dike kat ve ihtimam ile Kossati isminde viçreli bir mimara tamir ettirildi. Mozayikler yerlerinden — oynamıştı. Bunları takviye etmek icap ediyord Fakat bu nazik ve mühim işin uzun seneler süreceği ve camlin bir an eve vel tamiratının bitirilerek edayi salâ. ta açılması istendiğini bilen Kossati, Mozayik levhaların üzerine azim fe: dakârlılar ihtiyariyle kalınca ku: maşlar gerdirdi, müteakıben sıva ile bunları örtüp zamanla düşmek ve dağılmak gibi büyük bir. felâketin önüne geçmiş oldu. — Görülüyor ki, Mozayiklerin sıvalar altında bırakıl: Ması dini bir taassuptan ileri gelmiş olmayıp Hıristiyan dininde bulunan Mmeşhür bir mimarın aldığı teknik bir tedbirden ibarettir. Hattâ Aya- #ofyanın tamir hâtırası olmak Üzere Üzerinde binanın resmi bulunan bir madalya da ihdas edilmiştir 'Türklerin bu ülüvvücenap ve kadir. ginaslığını her fırsatta açıklamaktan derin bir zevk duyan — Whitemore, fâni dünyadan göçerken henüz itma: mina çalıştığı bu. Alemşsümul” isleri yarıda bırakmaktan kimbilir ne ka- dar müteessirdir. Onu seven ve onun bilgi ve muvaffakıyetli. mesalsine yakinen vâkıf olan Cumhuriyet Hü- kümeti ve dostları, bu işlerin nadan ve cahil ellere intikaline asla razı ole Mıyacaklardır. Onun aziz hâtırasını anarken mü- dürü bulunduğu Boston — enatitüsü. ne taziyetimizi sunarız .

Bu sayıdan diğer sayfalar: