20 Ağustos 1950 Tarihli Yeni İstanbul Gazetesi Sayfa 6

20 Ağustos 1950 tarihli Yeni İstanbul Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

filme de geldiğini görüyoruz. Öy: de Ki dâhi muharririn, tiyatro sah- melerinin dar çerçevesi ve mahdut Amkânları içinde bazan sıkışık ka- Jan eserleri sinemada daha havadar, daha elverişli bir muhit bulup daha iyi değerlendirilebiliyor. Shakespenre' isinemaya mal etmek başarısını bü- yük İngiliz rejisör - ve aktörü Lav- Tence Olivler'ye borçluyuz. Laurence Olivier'nin dünyanın her tarafında genelerce oynanan Hamlet'i üzerinde Çok şeyler söylenmiş, çok geyler ya- Sılmıştır. Lehte olsun, aleyhte olsun, tenkid bir eserin değerini gösteren başlıca delil değil midir zaten? Her 'ne ise Laurence Olivler'nin - Hamle- Yinden sonra herkeste Shakespenre filme böyle alınır ve başka türlü ahı- namaz diye bir kanaat vardı. Hiç de öyle değilmiş meker. Orson” Welles'in Macbeth'i büsbütün bir sahne ve oyun anlayışı ile müza çıktı. Orson Welles bir zaman- dan beri Paris'in gözdesidir. Geceli Ti existentlalist kahve ve barlarda ona raslıyabildiğiniz gibi, sinemalar- a boyunk filmleri oynanır, kitapçı- larda ona dair kitaplar satılır, he- men her gün gazetelerin birinde bah- Si geçer. Bu kadarla da / kalmadı, Welles bu mevsim sonunda Paris'in '€n büyük tiyatrolarının birini, İngt- lizce olarak oynattığı tamamen a- yant-garde bir piyesi ile bir aydan fazla bir zaman işgal etti. Paris'te aylardan beri beklenilen bu piyese Te Monde gazetesi bile tam bir sayfa yazı ayırdı. Yine de şişko yanaklı, Sabit bakışlı bu Amerikalı genç bir Gühi mi, yoksa bir züppe mi diye ka- rar vermek kolay değildir. Yalnız şu var ki, yeni fikirleri ve sanat görüş- Ti Holiywood'un formalizmi ile bağ- daşamıyan — bü Sanatkâr iyi ve kötü birçok şeyler meydana koymuşsa da, son sözünü söylemişe benzemiyor. Macbeth'i filme almakla giriştiği büyük iş çok İlgi verici olmakla, tam bir başarı sayılamaz. Orson Welles her noktadan Laurence Olivler'ye zıt hareket etmek istemiş. İngiliz rejisö- rünün, Elizabeth devrinin ölçülü ih- tişamından hiç ayrılmıyan dekor ve oyununun tam tersine, dekor, kostüm 've oyunda vahşi, — iptidat, çetin bir hava yaratmağa uğraşmız. lacbeth'in sarayı, taşlarından dur- madan su sızan iptidat mağaralardır. Sanatkârane —motif / benzerliklerine Güşkün olan Orson Welles bazı deh- #et anlarında ter damlaları akan yü- Zünü © rütübetli kayalara dayaya- Tak, insan ifadesi ile tablat arasında bir birlik hissini yaatıyor. Aynı vah- #ilik kostümlerde ve makiyajda da görülüyor: Boynuzlar, hayvan post- ları ile süslü acayip kıyafetler, İs- koçyanın, Walter Scott'un romanları- 'na has romantik bir devrini canlan- dırıyor. Mağara dekoru Macbeth'in sarayı için biraz mübalâğalı görünü- yorsa da, film boyunca isabetli ve u- Rutulmaz buluşlar da var. Meselâ; İngiliz ordusunun Runcinane orma- manında kopardıkları dallar altınd Bizlenerek yürümesi, gerçekten Ca dılarını kehanetine uygun olarak mu- Azzam bir ormanın ayaklanarak yü- Tümesini tüyler Ürpertici bir şekilde canlandırıyor. Korkunç, vahşi unsur- ların alahildiğine belirtilmesi yönün- 'den Macbeth'e, üç olmıyacak şart ye- Tine gelmedikçe yenilmezliğini temin eden cadıları filmde verilen büyük Orson Welles. “Macbeth, Esther Willlams, Sonja — Henle ve Johnny Welssmul- ler gibi göhretini #pora medyun ol- duğunü düşünerek, #aadetinin ve refa: hinin devamı için yüzmesini hiç ih- mal etmez. “Yüzmeye — olan minnet — hislerini ispat etmek için haftada iki defa Santa Monlca'da, Chase otelinin yüz me- havuzunda 8 kör çocuğa yüzme öğretiyor. 'Şafak' - Derslerimle bu. küçükleri hiç bir zaman iyi yüzücü olarak yeceğimi Tum, fakat hiç ol- mazaa denize düş- tükleri zaman bo- kulmazlar, diyor. zolünde İngiliz filmelliği 1951 diğer senelere nisbeten daha faal züküyor. Bilhas şirketi ve rejisör Atrhur. merikan filmleriyle de mahirane çevrilmiş filmler filminde » rarlı bir hava içinde cereyan eder. Kapaklı işler ÜS N E M Orson Welles'in yeni filmi MACBETH Orson. Welles'in çevirdiği. “Macbeth” filminden bir sahne ficı tiz sesleri, cinler dünyasına hâs alâmetleri ile dalma mevcutturlar. .cbeth rolünde Orson Welles bü- k bir ifade kabiliyeti gösteriyor. Çoğu film olduğu gibi bura- yan Ön plân resimleri hâkimdir. Hep- 'de Orson Welles yüzünü son Macbeth'in — ruhunda olup bitenleri İnsanda yer ine kadar gerilmiş ifadeleri ile irmeğe çalışıyor. ı BÜYÜKLERİ TAKLİT EDEREK ı len bazı ustirap İfadeleri — bulduğu halde, film başlangıçında kıralı- öl- Ta, Örson Welles azamt ifade imkân- larını kullandığı içindir ki, artık fitlm boyunca çok daha ileriye gidemiyor, ve bu yüzden seyirci biraz . yekne- saklık — duygüsundan — kurtulamıyor. Macbeth'in dramını mimiklerle ver- mek, Shakespeare'in metnini kuvvet- M bir aktöre yakığır şekilde destek- lemek demektir. Ama o dramın ge çirdiği merhaleleri ve gelişmeyi aynı tekilde de vermek garttır. - Filmin büyük bir kusuru da, Lady Macbeth rolünü, bu rolünün ihtişamını kavrı- yamamış zayıf bir aktrise bırakılmış olmasıdır. Böylece İki insan mihveri etrafında dönen Macbeth dramı tek Tollü bir oyuna dönüp, yarı değerin.- 'den kaybediveriyor. Shakespeare her dâhi gibi. binbir cepheli — bir. — sanatkârdır. — Orson Welles'in, Laurence — Olivler'nin be lirttiği cepheden bambaşka bir cep- he ile ilgilenmiş olması, şüphesiz ki, özelliğinin ve Shakespeare anlayışı- 'nın derinliğini gösterir. Denemesi bu bakımdan çok düşündürücü ve sarmt bakımından. değerlidir. /KISA SİNEMA H Yeni İngiliz filmleri ŞA rekabet € meydana getirmek için azami gayret sarfetmektedir. İngilizlerin ettiği, tam bir İngiliz kadın tipi olan Ann Todd, baş rolünü oynadığı İkt büyük film çevird diğeri çok sediği”ve takdi n genç erkek yıld Xet Reed senesinde Eagle-Lion film Rank. A: cek Bunlardan biris 'Paradine Dâvası' vzu ağır ve FAK memleketinden ayrılan Eddle Fribe (Erle Portman) karım — Frankde'yi (Ann Todd) “The Agnes Mary”adlı gemisinde Skandinavyalı bir gemici Olan Olaf'a bırakarak — gider. Olaf, Prankle'den son derecede hoşlanmak. tadır. Fakat Frankle Olaf'dan nefret eder ve ona dalma kocasını çok e diğinden bahseder. Zamanla vaziyet değişir; Eddie Tribe esrarengiz yol culuğunda kaybolur. Polisler ve dekfifler işe karışır. Frankle çok We- tırap çeker. Bu esrar ve — fedakârlıklarla dolu olan filmde Ann 'Todd kadar mükem- mel bir gekilde rolünü canlandırma- Za muvaffak olan — Maxiweli / Reed, Olaf rolü ile sinema Aleminde ken- dine yeni ve cazip bir yol çizmiştir. “Ann Todd'un ikinci filmi “Paradine Davası” ni David / O'Selznich idare etmiştir. Bu filmde Ann Todd, gre- gory Reck, Louis Jourdan, Charles Cobürn, Charles Saughton ve Alida Valli lle beraber rol olmaktadır. &.8. OLAĞANUSTÜ KOMEDİ Ealings stüdyoları tarafından çe ilmekte olan “The Magnet”, kuvvet: le fantaziye kaçan bir komedi ola- rak tarif edilebilir. Baş rolde küçük bir erkek çocuk vardır. Filmin âmil- leri, mevzu hakkında daha fazia taf- Silât vermek istememişlerdir. Filmin kuvveti esasen sürpriz yaratma has- sasına dayanmaktadır. Fakat senar- yonun TE.B, Clarke tarafından ya- a Zılmiş olması eserin mühi orijinalliği ve 'Yele zenginlifine dair tam bir Çocuklar arasında maskeli balo nasıl yapılır? Flörte kaç yaşında başlanıyor — 7 yaşında Haremağası — Sambayı küçüklerden öğrenmeli — Fellâhlar raspa yapıyor — Tarzan'ın donu üşünce... — Büzünkü. baloda benim damım Olmaz verdim Canım boş ver. Erolu atlatamaz misin sanki, Daha evvel Erol'a söz Tükaridaki” könuşmayı geçen çar şamba' sabahi, Adada 78 yaşlarında bir kizla erkeğin ağzından duydüm. Gülümsedim. Kendi . kendime Yir: Mektep mralarından başlıyor, dedim Cukları Koruma Cemiyeti" yoksul ço Cuklar menfaatine Büyükada Anado etmis. Balonun büsusiyetlerinden biri e maskeli oluşu İdi: Çocuklara mah: maskeli bir balo Türkiyede ilk Gefa yapılıyordu. O gün öğleden sonra başlıyacak e- Ja Baloya ben de gitmekten kendi. Mi alamadım. Sıcak bir güneste yer Şer gölgeli bir. bahçede 100 den fazla Çocuk cıvıldaşıyordu. Fakat on- Jari -benim gibi- merak ederek sey Tetmeke gelen büyüklerin sayısı da Socuklardan az değildi! 'Balonun maskeli oldukunu düşüne rek biraz, küçüklerin girdikleri kıyar fetleri teikik edeyim d İle sünlemişler. O kadar güzel, 9 kadar clci, o kadar hoş geyler vardı ki bu cazip manzaraya, ” büyüklere Taphsus bir baloda zor rastlanır. Kelebek kıyafetine bürünmüş, çin- zene elbisesi giymis, Japonyalı, Çinli Yeya Havayenli olmüş kizların yanın: da kovboylar, tarzanlar, — korsanlar, Zenciler yer almıstı.. İşin asıl hoş ve komik tarafı gu di ki, bazıları bir mahsus kıyafetleri seçmisler, Büsbütün eklendirici olmuz: 'Meselâ bir. Haremakası vardı Tardı. Ki gören kendini güllmekten alamı yordu. Düsünün bir kere: 'Bu Çok küçüklerin arasına bir de Kücük” sayılmıyacak kücükler karıs mişti. Meselâ 1615 hattâ 16 yaşların. da çocuklar görüyordum. Bunlar her Halde “Baloya gittim” demeye özenen kimselerdi. Büyüklerin balosuna git lek için diaha senelerce beklemekten Se küçüklerin balosunda — bulunmak, Onların bu zevkini tatmin ediyordu Ber halde, Müzik, henüz / başlamamıştı. Rü- ründükleri kıyafetle — sükse yaptıkla- Fından emin olanlar böbürlene böbür. Tene dans pistinde dolasıyorlar, btraf- darındakileri — süzüyorlardı. - Gi 7 yaşında Zavallı müzisyenlerin hali — Boğaz kavgası... Abdi. İPEKÇİ Yazan 1 Çocukların maskeli balosunda güzel çükler ise elleri akzında, bir oyun- Çakçı vitrini seyreder gibi onları tet Nihayet müzleyenler geldi ve verle Fini aldılar. Bütün - korsanlar, tar Zanlar, Havayenli, Çinii kızlar, çin: ler, Kovboylar, Kelebekler onların Sirafını çevirdiler. Sakstoncu akortlu bir ser Çıkaramıyor. piyanist basa Şerine kahkaha çıkıyordu. Karşıların. aki komik manzara, onlara kontrol derini Kaybettirmişti. Vaziyete ah maları için birkaç dakika gülmeleri icap eti Nihayet müzik basladı. Fa- Kat biç kimse dansetmiyor, letlerden seslerin namıl çıktığını sey. Tediyordu. 34 yaşlarında; çiğan kıya- Setmeğe başladı. Bu, diker küçüklerin Meke . başladılar. ” Fakat işin garibi Erkekler erkeklerle, kızlar da kızlarla Simdi kendine — güvenenler “yalnız başlarına dansetmeye davet. ediliyor Jar, Kazaskalar, Macar dansları, vale- Yumurcaklardan / müzisyenlere hiç rahat yok.. Mütemadiyen onların tar Afruruna ukrayorlar. Kovboy. davuk abancam ile tehdit edip davulu. meler indiriyor, Tarzan piyano. bir kyıyafet bulamayıp baloya anki elbiseleri lle gelmiş olan kü: ABERLERİ| Şafak” filminde Ann Zodü ve bu meşhür olan genç erkek garanti teşkli etmektedir. Aynı ya Zar “Passport to Pimlico” ve “The Biue Lamp” fillmlerinin senaryola- rını da yazmıştır. 'Güney Kut pu Kâşifi Scott Sydney — Cole ve direktör Frend tarafından idare edilmek Renown kumpanyası — tarafını filmini hazırlayan Charlı filmdeki Olaf rolü ile birdenbire artist Maxweli Reed ile başlarılan — “Tom Brown's / Sehooldays” eseri İngi halk 'okullarındaki — hayatın klâsik hikâyesidir. Filme sahne teşkli eden Rugby okulunda şimdi. çalışmalara| girişilmiş ve böylece filmin hakikt dekorlar içerisinde çevrilmesi sağlar- kostümlü kızlardan bir kaçı fonun ağzından içeri elini sokuyor. Birkaç “kız mikrofonun önüne Keci Avazları çıktılı kadar — bağırıyorlar. Adamcakızlar bu. vaziyet kargısında #ültünler mi, ağlasınlar mı gaşırmış. far. Birden çıklıklar ayyuka çıktı. Balon akılılıyormus. Herkes kapışmak için Birbirine 'Bücum ediyor. Tabili 'bu Vaziyet karşısında sağlam balon kal Derken ki saatlir güneşin altında tepinmekte olan yavruların hararetk Ki söndürmük ve bu arada onlarla ukraşmaktan müş. olan Mmüzisyenlere nefes aldırmak için ço Cuklar büfede soğuk ilmonata içmeke Gavet eğildi. Bu sefer de bütenin © Sünde bir “bokaz kavgası" seyrediyo. Büfenin başındaki mücadele gittik çe kızışırken çocuklara icerideki en- fonda kukla öynatılacakı müjdeleni Yor “Hepsi oraya hücum — ediyorlar. 'Gülüyorlar, eğleniyorlar. Akşam o Ça hepel yorgun. Fakat ertesi saban, Baloya gelmemiz olan arkadaşlarını görünce: “— Ben dün baloya gittim Giyecekder yat. Bunu — söyliyebilmek Haz onlara bütün yorgunluklarını u- Yerli Fiyat kontrolü zararlıdır Yerli filmciliğin inkişafına mâni olan sinema fiyat kontrolü kaldırılmalıdır. Memlekette sinema dâvasını hallet- mek için iki tedbire intiyaç vardır. e filmlere yüksek bir. film dâvası 1 S yaban mrük. tarifesi tatbiki. nl2 — Sinema fiyat kontrolünün kal- dırlmen 'Bu iki tedbir alındığı takdirde yerli filmelliğin inkişaf edeceğine ve hal- kin ucüz sinema - seyredebileceğine #üphe yoktur. Bu tedbirler sırasiyla neticeleri verecektir: 1 Snkönce sinema fiyatları fır. aşağıdaki — Yeni sinemalar inşası büyük bir hız kazanır. Bu suretle “tröst” ün rolü ortadan kalkar. 3 — Yerli filmler daha fazla ka- zanjr. Yeni film girketleri kurulur. A — Rekabet neticesi sinema fi yatları düşer. Rekabetin ekonomik inkişafa se- bep olduğu bugün açık bir hakikat- fir. “Belediye sinemalarla mücadele edeceğine — mücadeleyi” terkederek Sinemaların — birbirleriyle — mücadele etmesini sağlasın yeter. Amerikada otomobiller, bu asrın başında bir kaç kişinin sahip olduğu kaymetli atsız ” arabalardı. — Henry Ford adında bir genç herkesir hip olabileceği bir motör / in düşündü. Meşhur “Model T" yi mey- dana getirdi. Henry Ford kazanma. #a başlayınca başka — kimseler de Ortaya atıldılar. * Serbest — rekabet 'arada gerçek bir yarışın doğmasına sebep oldu. “Neticede daha mükem- mel otomobiller yapılmağa başladı ve fiyatlar durmadan düştü. 'Bugün Amerikada 30 milyon oto- mobil işliyor ve bütün dünyaya oto- Mobil satıyor. . Fiyat kontrolü, gü dümlü ekonomi olmuyan bir memle- kette rekabet bu'neticeyi vermiştir. Fiyat kontrolü harp hali mevcut olmadığı zaman halkın aleyhine iş- ler Teçam Noci DİLMEN A

Bu sayıdan diğer sayfalar: