18 Nisan 1939 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4

18 Nisan 1939 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Vali Bu akşam Ankaraya Gidiyor $ milyon Liralık İstikraz mu- amelesi bu seyahatte bitirilecek Vali ve Belediye reisi Doktor| Lütfi Kırdar bu akşam Ankaraya) gidecektir. Vali Ankarada evvek-| ce yazdığımız gibi Belediyeler ban-| kasından istikraz olunan (5) mil-| iyon liranın alınma şekli etrafında Belediyeler bankasiyle temas ede- cek bu ziyaretten istifade ederek gehre aid işler etrafında muhtelif — Vekâletlerle görüşecektir. Vali Ankarac Gönecek ve döndül meelisinde (5) milyon liranın sarf| ve tahsis olunacağı işler hakkın-| da izahat verecek ve bu işin prog-| yamını hazırlıyacaktır. Kanlı Bir Vak'a — Şahremininde bir sarhoş ka Sıı kapıya saplayıp - beklerken adamı vurdu. Şehremininde kanlı bir vak'a ol muştur: - Şehremininde Uzunyolda| Evliya Atâ sokağında oturan Sadri- e isminde bir kız; bundan bir müd det evvel Süleyman isminde bir genç de nişanlanmmıştır. Sedriyeyi çılgınca seven Süley- mmanı; bir gün ümit etmediği bir ha-| Kikati öğrenince sevgilisi ile evlen- | mekten / vazgeçmiştir. Genç adam; kızın ailesine “ni kâhaız,, yaşamağı teklif etmişse de Onlar razı olmamışlardır. Bunun ü- zerine Süleyman; araya ekmek a) Müstafa isminde birisini” koyarak | tehdide başlamıştır. Bvvelki gün; sarhoş bir vaziyet- "te kızın evinin önüne gelen Mustafa| Kamasını çekerek kapıya - saplamış, ve eşikte oturup beklemeğe başla mıştır. Bu vaziyeti gören halk; sarhoşu yerinden kaldırmak ve bir hâdisenin önünü almak istemişse de Mustafa| Birkaç kişiyi kovalamıştır. Bu sıralarda Yaşar isminde bir 'adam da Mustafayı önlemek iste - miş; fakat Mustafa kamasını olanca| küvvetile Yaşarın sağ kolu altıa| Saplamış, onu kanlar içinde yere sermiştir. Mustafa; bunu takiben kaçmak, istemişse de biraz ileride ayağı bis yoğurtçunun tenekelerine takılarak| yere düşmüüş ve polis tarafından ya- kalanmıştır. Yaşar ölüm halindedir. n cuma - günü 'm sonra şehir| VILAYETTE : Vali Düşkünler evinde Vali ve belediye reisi dün sabah| İDüşkünler evini ziyaret etmiş - vel |müessesenin ıslahı için alınacak tedi İbirler etrafında Ev müdürü ile ko- Buşmuş ve İcap eden direktifler” vermiştir... İrtihal Galatasaray lisesi sabık müdür- | lerinden ve mülkiye mektebile Kule- | Ji ve Hakcıoğlu Askeri liseleri xa bık hocalarından Salih Arif Pota- mos'un oğlu Şerif Potamos kısa bir hastalığı müteakip pek genç bir| yaşta dün sabah vefat etmiştir. Namazı bugünkü (18 nisan 1839 salı günü) ikindi vakti Yenicamide . Fılınarak Eyüp Sultanda Bahariye caddesindeki aile kabristanına def- edilecektir. Mevlâ rahmet eylesin, | Çelenk gönderilmemesi bilhassa rica olunur. Yarın matinelerden itibaren lbaşı| sınamasın OA G ECES 1" NEŞE 'YAĞMURU Raj _V=|u Cazının le Büyük OKTOR. SOKRA' POL MUNİ Hayecan ve debşetler Köroğlu Aldı Sazı Eline Kuş Hafifliği İle Ayvaz Köroğlunun Sazın Telleri Üzerinde Bir Uçan Eline Bakıyordu eÜi Köroğlu Ayvanı teselli etmek için çok uğraştı. Fakat sözlerinin hiçbiri, Üüzerinde umduğu tesiri yapmadı. Nihayet aklına Ayvazın sazdan hoşlandığı, Züzel saz çaldığı ve şarkı söylediği geldi. Büyük bi Yiğit olduğu kadar da büyük bir sanatkâr olan Kö- Toğlu, musiki nağmelerinin, sözden çok daha mücs- sir olduğumu çok iyi biliyordu. Hemen, dalma yanın- da taşıdığı, en büyük kavgalarında bile atının üs- tünde bir yanına asılmış olarak - götürdüğü sazımı aldı eline, bakalım ne söyledi At üstünde Ayvaz bana sarılır, Baban düysa, Ayvaz sana darılır, Ayağına giymiş çizme sarıdı Bağdad şalh Ayvaz ağlama Ağlayıp da beni yoldan eğleme Ağlama Ayvaz, sana yazıktır. Bir kuzum var o da sana lâyıktır. Başı Bağdad şalhı Ayvaz ağlama Ağlayıp da beni yoldan eğleme. Ba ayvazın entarisi mavidir Babasını sorsan kibarvaridir. İpek kuşak sarmış ven; Yüzü çifte benli Ayvaz ağlama Ağlayıp da beni yoldan eğleme Görününce çamlı belin illeri Bahçesinde açılmıştır. gülleri Ne dökülür gözlerinin selleri Başı Bağdad şallı Ayvaz ağlanın Ağlayıp da beni yoldan eğleme Koç Köreğlü derler benim adımıa Düşenler kurtulmaz aslâ ye Merhametin yök mu bu feryadı Yüzü çifte benli Ayvaz uğlama Ağlayıp da beni yoldan eğleme Bu Köroğlu ne yaman adamdı yahu? Ne güzer de saz çalıyordu. Bir aslan pençesi kadar iri olan eli, tellerin üzerinde ne kadar hafiflikle/ uçuyordu. Sanki bir türlü yerinde duramıyan, hırçın, canlı bir kuştu. Onun kadar çabuk, onun kadar çâlâk hare. ketlerle telden tele konuyordu. Sonra, sesi de nekâdar tatlı, nekadar yumuşak- a. Ayvaz hayatında aslâ bukadar yumuşak ve buka- dar tesirli, fakat ayni zamanda bukadar gür ve bu- kadar erkekçe bir ses duymamıştı. Onun bu sesi Ay- vaza, yavrusuna mırıldanan bir aslanı hatırlattı. Ü- zerinde bıraktığı korkünç hüviyet - bir anda eriyi- verdi. Şimdi artık Köroğlu ona göre aslâ korkunç ve Ürkülür bir şahsiyet değildi. Köroğlu da göz ucile Ayvazı süzüyordu. Onda hüsüle gelen büyük tahavvülü sezince için için mem- mun oldu. Ve birdenbire sazı keserek gözlerini büyük bir şefkatle Ayvazın gözlerine dikti: — Nasil, korkun geeti mi gayri? — Geçti. — Görüyorsun ya, hiç de fena bir adam değilim. Senin de fenalığını istemiyorum. Orada kalsan ne o- Aacaktın? - Kasapbaşmnın uşağı değil mi? — Her gün sabahtan akşama kadar et, barsak, ciğer - taşımak- tan ve üstelik - karnımı bile doyurumayıp her gün dayak yemekten başka ne yapıyordun Ki me olacak- tın? Ayvaz hiç cevap vermiyor, dü. Köroğlunu dinliyor- — Ben, sordum, soruşturdum. Senin bütün geç- mişini öğrendim. Anan, baban — kihar adamlarmış. Onlar ölünce Kasapbaşı denilen — zalim adam seni almış. Hem mallarının üstüne konmuş, hem de seni açlıktan ve dayaktan öldürerek bütün malların üs- *tüne konmayı kurmuş. Yanlış bir şey - söylüyorsam söylet — Doğru söylüyorsun! — Sen, akıllı bir çocuksun., Fakat ne de olsa ço- cuksun. Kendini korumuya kadir değilsin. Halbuki ben sana - hürriyeti - tattıracağım. - Seni esirlikten kurtaracağım. Sana ata binmeği, — kılıç kullanmayı, bir erkek gibi yaşamayı, öğreteceğim. yi bir ata bi p iyi kalıç kullanarak zalimleri — tepelemeyi, maz- Aumların, zavallıların imdadına — koşmayı öğretece im, Böyle olmayı ister misi Büyük bir yumuşaklıkla ve ayni zamanda büyük bir katiyetle söylenen bu sözler, Ayvazın gözleri önü- e yepyeni ve ucsuz — bucaksız bir lem - açıyordu. Gayri ihtiyari bir sevinçler — Eihet isterim? diye haykırdı. — Güzel bir atın ve çifte su verilmiş çelikten ya- pilmiş ve usta bir. demircinin çekici altında — dö- vülmüş bir kılıcın olacak. Ve dünyada hiç kimseden, hiçbir ferdden, hattâ — benden, Köroğlundan — bile korkmıyacaksın. Bültün bu güzel dağlar, iri yaprak- h ağaçlar, kokusuna doyum olmiyan çiçekler senin elacak, Hiç kimse buralara yaklaşamıyacak, Korkak ve zalim derebeyleri, güneş batar batmaz senin kor- kundan kalelerinin kapılarını kapıyarak — karanlığa Zömülecekler. Halbuki hayat, hiçbir zaman güneşli batışile bitmez. Güneşin batışile ancak tavuklar ve işte birçok insanları tir tir titre- ten derebeyleri de hakikatte — bir tavuk, bir koyun kadar ürkek ve korkaktırlar. Malbuki sen, güneş battıktan sonra da yaşıyacak ayın güzelliğini, bülbülllerin ötüşünü, gecenin sesini Körecek ve dinleyeceksin! Ayvaz, büyülenmiş gibiydi. Yerinde duramıyor, kendisine bukadar büyük hayat kapılarını açan Köroğlunun boynuna sarılmak için içinde büyük bir. Beves düyüyordu. Köroğlu devam etti: İşte sana bütün söyliyeceklerim Seni ikisinden birini seçmeğe davet ediyorum. Seni İstemiye istemiye kaçırdım. — Fakat başka türlü de gapamazdım. Seni bir yerde bulup, bütün bunları an- İatamazdım. Şimdi işte söyledim. Gayri — söz senin.. Ne istersen öyle yapacağım. Yani eski ha) gorsan seni Üsküdara götürür, Kasapbaşının dük- kânma birakırım: Koyunlar uyurlar. bukadardır. Yok, istemezsen, benimle beraber - gelmek İster 'sen o zaman iş değişir. Benim Bolu yanında Çamlı- belde bir kalem var. Doğruca — oraya gider, birlikte yaşarız. Ben seni bir baba, daha - doğrusu bir ağa- bey gibi müdafaa eder, sana yiğitliği, silâh mayı öğretirim. Yanımıza başkaları da iltihak cektir. Hep birlikte Çamlıbelde yaşarız. Zalimleri te- peler, mazlumların imdadına koşarız. Çamhbel arkamızda oldukça hiçbir şeyden kor kumuz olamaz. Dur, sana şunu da anlatayım. Belki sen de duymuşsundur. Halk arasında (Köroğlu yiğit- lik dersini itten aldı) diye bir söz vardır. Bu Kf yan- hış değil, doğrudur. Hakikaten ben yiğitlik dersini ütten aldım. ; Daha küçükken bizim köyde bir hâdiseye şahid olmuştum. Köyümüze civar köylerden birinden bir köpek gelmişti. Tabii köyün bütün köpekleri üzerine hücum etti. Fakat bu köpek çok akıllı bir Itmiş. Ar- kasını bir duvara verdi. Böylelikle üzerine saldıran dört beş köpeğe kolaylıkla karşı geldi. Şimdi ben de ayni şeyi yapıyorum. Arkamı Çamlıbele verdikten sonra hiçbir şeyden korkum kalmadı. Ben istediğim zaman onlara hücum ediyorum. / Başım sıkılır sikıl- maz hemen Çamlıbele çekiliveriyorum. Ne ise lâfı dünya kadar uzattık. Şimdi söyle"ba- kalım. Neye karar veriyorsun? Seni Üsküdara götü- Tüp Kasapbaşıya teslim mi edeyim? Yoksa benimle beraber, dağların hâkimi olmak mı istersi Ayvaz hiç düşünmeden ve tereddüt etmeden ce- vap verdi: — Seninle geleceğim! — Haydi, öyle ise hareket edelim. Pazla durma- Ka gelmez, Kasapbaşı herhalde - arkamızdan atlı falân çıkarır. Başımız sıkışmadan - uzaklı ve Çamlıbelin yolunu tutmağa bakalım. At bir, biz iki, Ne olsa yetişirler. Kasapbaşının söylediği sözler, paşanın üzerinde umduğu tesiri yapmıştı. Derhal — yanına kâhyasını çağırdı: — Çabuk haber gönder, bizim çocuklar silâhla- yını kuşansınlar ve atlarını — hazırlasınlar. Bana da Hoylu beyi çağırın. Paşanın bu Hoylu bey dediği adam, görülmemiş Kuvvette, müthiş bir yiğitti. Belki şimdiye kadar on #efere İştirak etmiş, on yara almış fakat buna mu- kabil de akla hayale sığmıyacak İşler becermişti. As- den sipahi idi ve Hoyda doğmuştu. Bütün orduda da Hoylu bey diye maruftu. Bir adamın — yiğitliğinden, yamanlığından, kahramanlığından — bahsedildiği za: man (Hoylu bey gibi) derlerdi. Hoylu bey harpte on asker gibi çarpışır ve on ki- »i birden üstüne saldırsa, bir anda onunu birden ye- Te serebilecek derecede ustaca kalıç kullanırdı. (Deramı var) Amerika Güreşçi İstiyor?! Yazan: KERİM KANOK Üç dört ay evvel Amerikada u- yorum; bizim düşüncemizin tam ak- zun bir tetkik seyahatine çıkan bir| si) Rum arkadaşımız devam ederek arkadaşıma Amerikan güreş orga- | dedi ki: nizatörlerile - şahsan temas ederek) pehlivanlarımıza para ve geref ka- zandırabilecek bir mahreç temin et- mesini kendisinden rica etmiştim. Hakiki bir güreş meraklısı ve iş) Aadamı olan bu arkadaştan Londra dan yazılmış bir karttan başka uzun müddet bir haber alamamış ve A-) merika seyahatinden vaz geçtiğine| hükmederek bu işi âdeta unutmuş- tum bile. Fakat geçen gün üzerinde Amerikan pulları bulunan açık ma- vi zarfın bir köşesinde A. H. Ex 214 East Brood Street antetini gö- Tünce mektubun kendisinden geldi- ğini anlıyarak memnuniyetle zarfı açtım ve okudum. Pehliyanın çirkin, korkunç in- sandan başka her şeye benzemesi ve halkın nefretini - kazanması lâzım, Zira burada halk nefret ede ede bir pehlivanı seyretmeyi çok sever. Lü- kin onun yenilmemesi de / garttır. Zira pefret edilen pehlivan bir defa kaybetti mi, ikinci maçında seyirel adedi yüzde seksen azalır. Tabil bu. nefret edilen pehlivan ilelebet kaza 'namaz. Lükin o zamana kadar (pro- moter) ler ondan kâfi miktarda ka- zanır, Ondan sonra da onu ikinci mı- mıf şehirlerde güreştiririz. İih. İşte bu cidden enteressan satır. darı okuduktan sonra - bizim pehli- vanlarımızın oralarda pek tutunamı. yacaklarını anlamak güç olmaz. Geçen gün dünya havadislerin. de Amerikada yapılmış bir güres maçı seyrettik. İki et yığını biribiri. 'e sille, tokat, yumruk, tekme giri- giyorlar. Sonra biri diğerini ringin iplerinden seyircilerin üzerine kaldı-. np atıyor. Halk arasında bir kıya- mettir kopuyor. Herif tekrar ringe tırmanmağa çabalarken rakip müt- hiş bir çifte ile onu tekrar dışarıya atıyor. Şimdi işin en ebemmiyetli tarafı başlıyor. Bay hakem işe karı- #iyor. Mütecaviz pehlivanın bacak- larına atılarak onu mindere yuvar- İamağa çabalıyor. Bu esnada öteki de ringe giriyor. Üç kişi arasında müthiş bir boğuşma başlıyor. Artık seyircilerin zevkine payan yok. hayet üç herif ringe sığamıyarak . hep beraber dışarı fırlıyorlar. Göz leri kızmış boğalar gibi tekrar bir- birlerine saldırıyorlar. - Yumruklar yıldırım gibi işliyor. Fakat güreşçi- ler hep ayakta. Nakavt olan yok. Sadece gösteriş ve palavra olduğ Arkadaşım evvelâ kendisine ait | bazı tafsilât verdikten sonra asıl meseleye temas ederek güreş hak- kında bana uzun uzun tafsilât ve- riyor. Amerikadaki vaziyet ve zihniye ti çok açık bir sürette gösteren mek- tubun bu kısımlarını hiçbir. ketimv değiştirmeden okuyucularıma sunu- yorum. Bu suretle gerek Amerika- 'ya gitmek istiyen pehlivanlarımıza | ve gerekse - memleketimizin - güreş efkârı umumiyesine en doğru malü-, Mati vermiş olacağımdan dolayı de- Tinbir zevk duymaktayım. İşte mok. tup Sana burada güreş mesele- sile alâkadar olacağıma dair temi- at vermiştim. Oldum ve oluyorum | 'da Amerikada güreş pıyasası benim | bulunduğum yerden (80) mil ilerde mahut otomobil sanayi — merkezi Detroit şehridir. Malüm ya burada yakın şarklı yani Rum, Suriyeli, Er- meniden başka pek çok 'Türk te var. Güreş meraklısı olan bu insanlardan | dolayı en çok güreş seyircisi bu ge- | bi hirde toplanmış oluyor. Detroit'in yelli. Nihayet bu da yetişmiyor. muş gibi halkın altından iskemleleri müddeiumumisi bir Ermeni olduğu | kapan bu üç palyaco birbirlerine is- gibi en büyük otellerin idaresi de| kemlelerle Eirişiyorlar. - Kafa göz Türklerin idaresinde Krayaler ve | Salhıyorlar... işte bu çok meraklı yer. Ford otomobil fabrikalarında TTürk- | de perde kapanıyor... Komedya da lerden gayet mühim mevkiler işgal edenler var. Geçen hafta gayet mü-| him bir güreş maçı oldu. Ortaya| 20.000 dolar kondu. Gittim, gördüm. Müthiş bir merak uyandıran bu maç hakikaten heyecanlarla dolu geçti!. Maçtan sonra organizatör meşhur Rum John Pamidis ile - görüştüm. İstanbulda çok kiymetli - pehlivan- lar olduğundan bahsettim. Alâkada” olmadı değil. Fakat diyor ki: Neka- dar kuvvetli olursa olsun bir pehii van bizim istediğimizi yapmağa mes burdur. Yani bu maçta yenileceksin dedim mi, yenilmeli. Halkın nazarın da bir pehlivan ne gibi tesir bırakır. #a biz ona göre hareket ederiz. Peh- Jivanın sempatik olmaması şartı â-| bir kere daha teessürlerle kaydet- zamdır. (Dikkat et olmaması) di-| mek lâzım geliyor. ——— —— — — —. POLİSTE MAARİPTE : Yeni Falıh Ortamektebi Maarif müdürlüğü - tarafından Fatihte tesisi düşünülen orta mek- tep için Fatih yirminci okulun işga- H altında bulunan binadan bir kı mının tefriki kararlaştırılmıştır. İKTİSAT İŞLERİ : Bakırköy bez fabrikasının bazı kısımları pazar'arı da açık kalacak Bakırköy Sümerbank bez fabri- kası Haşil ve Apre dalrelerini cu- martesi öğleden sonra ve pazar gü- 'nü de çalışabilmesi için belediyeden izin istenmiştir. Vaziyeti tetkik e bitiyor. Yukarıdanberi izah ettiğimiz bu gartlara uygun bizde de talip çıkar ve bunları harfiyen tatbika razı o- Jursa kendilerine Amerikan piyasa- #ında iş bulmak çok kolay. Fakat bugün gerek Avrupada ve gerekse Amerikada isimleri halk arasında birer kahramanlık destanı olarak / dolaşan Koca Yusufların, Kurtderelilerin ve sair yiğitlerin ah. fadı olan bugünkü pehlivanlarımızın böyle zelil bir mevkie inmeyi asla kabul etmiyeceklerinden güreş sa- hasında şimdilik Amerikalılara tari- hi 'Türk kuvvet ve şecaatini göster- mek pek te mümkün olamıyacağını Kasımpaşadaki Ceset Tahkikatı Evvelki gün Kasımpaşa sahille- rinde bulunan erkek cesedi hakkın. daki tahkikata dün de gerek müd-) delümumi muavini Fehmi ve gerek zabita tarafından ehemmiyetle de - vam olunmuştur. Yapılan tahkikat neticesinde; ce| sedin şubatın birinde Balatta —un değirmeninde buğday - boşalttıktan| sonra mavnasile hareket eden ve or- 'tadan kaybolan "İnebolulu,, Osman oğlu Kadire ait bulunduğu tahak - kuk etmektedir. den daiml encümen talebi muvaf « daki tahkikata gerek müddelumu- | bularak istenen müsaadeyi vermiş. Ceset morgdadır. tir. kalar ... Göz kamı Sayısız Miliyonlar - .» Kasırga gibi Dünyayı Saran SeMan D gibi KEŞıF ALAYINDA EROL FLYN - OLİVİA DE HAVİLLAND L L E'de Görülmemiş ve İşitilmemiş bir rağbetle devam ediyor

Bu sayıdan diğer sayfalar: