7 Mayıs 1939 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 6

7 Mayıs 1939 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Kalb Yazan : İlhami Bozok Geçenlerde amcazadem Mahmut- Yara gitmiştim. Ben gittikten sonra | Mahmudun yeni tanıştığı Necmi is- minde bir genç te geldi. Şuradan| buradan konuşurken, Necmi: — Size geçen sene ilkbaharda ba başımdan geçen bir vak'ayı anlata- yım, dedi. irkecide oturduğum pansiyo - 'nun penceresinden boğazı seyredi - yordum. Hava okadar — güzel ve Bakin — ki — ortalıkta çit yok. Güneş — bütün — sıcaklığile etrafi kucaklamış, — en kuytü, yerlere bile nüfuz ediyor. Gökyüzü masma vi ve parlak deniz, sema sanki yere| İnmiş gibi sakin ve durgun, tam manasile güzel bir bahar havası. Gözüm Adalara giden bir vapı-| ya takılmış, / muüttasıl - bakıyorum. Vapurun iki tarafa ayırdığı sular, sanki öfkelenmiş gibi zıplaşıyorlar. Bu suların kendime ne kadar benze-| diğini düşünüyorum. Talihsizlik be-| »i küçüktenberi yakalamış ve bütün| sevdiklerimi benden ayırmıştı. Ha-| yatta okadar yalnızdım ki dertlese- cek bir ahbabım bile yoktu. En sa-| mimi olduğum kimselerle ancak se-| Tâmlaşırdım. Yalnızlığımı okuyarak ve gezerek unutmağa: çalışırdım. Be- 'nim sulardan farkım - talihsizliğin bütün fenalıklarına boyun eğmem- i. Sularsa, vapurun kendilerine sa- kin denizin koynundan ayırdığı için İsyan ediyor gibiydiler. Kendi kendime düşünmekten ca- mam sıkilmiş olacak ki yalnızlıktan biraz olgun kurtulmak için Adalara kadar gitmek üzere içimden gelen bir hisle sokağa fırladım. - Hiç dü- #ünmeden yürüyordum. Eminönüne geldiğim zaman saatime baktım: Adalara kalkacak vapurun ha- reketine on beş dakika vardı. Hizlı huzlı giderek biletimi ahp açık mev- kie çıktım. Vapurun üstü benim gi- bi gezen heveslilerle dolmuştu. Ken-| dime güçbeli bir yer bularak otur-| dum. Karşımda üç genç. kız. bana bakarak: — Dünya güzeline bak diyerek Bülüyorlardı. Niçin güldüklerini merak etme-| yin, nereye gitsem benimle alay e-| decek bir. kaç. insan bulunurdu. Gördüğünüz gibi beyaza yakın ma-| vi gözlerimle kızıl saçlarımla, çiçek| bozuğu yüzüm* ve upuzun boyumla | dünyada bir çirkinlik — müsabakası açılsa muhakkak birinci gelirim. Bu| kızlara da kızmadım. Daha daha ne) Böyliyeceklerini duymamak için ten- ha olur diye lüks mevkie gittim. Ha- kikaten burası tenha idi. Ayrı, ayıı oturmuş beşaltı erkek karşılıklı iki kadın ve bir genç kızdan başka kim- e yoktu. Ben de mevklin en arka farafına oturdum. Vapur yeni kal- Kayordu. Etrafıma bakınırken gözle. Tim genç kızın gözlerine takıklı. Te bçsalim ediyordu. Alay ediyor diye'| Güşünerek başımı hızla denize çevir. dim. Tekrar nazarlarımız birleştiği zaman bana darılmış gibi bakıyor- u. Hiç dikkat etmediğim kızı tetki- ke başladım. Orta boylu, gişmanca | amma çok değil, bir kadına yakışa- Gak kadar. Saç ve gözleri kapkara, ağzı burnu ufacık, okadar güzel de. nemezdi. Fakat çok gen olduğu çi gülen gözlerinden belli idi. O da beni tetkik ediyor olacaktı. Gözle konu- garak Heybelladaya geldik. Burada İnmek için hazırlanınca hemen kalk-| 'tım. O önde ben arkada vapurdan| gıktık, iakeleyi geçtik. -Düz yolda yanıma yaklaşarak: — Nereye emredersiniz? dedim. Gülerek: — Çamlimanına gitsek. Dedi. Okadar heyecanlı idim ki| Kalbim dışarı fırlıyacak gibi çarpı- yordu. Bu ana kadar hiç bir kadına | €n ufak bir IAf söyliyemediğim hal-| Ge bugtünküi cüretime kendim de şaş| mıştım. Hiç konuşmadan Çarlima| ua geldik, bir çamın dibine parde| #ümü yaydım, yanyana oturduk, is- Taimi söyledim, o da söyledi. Neclâ| imig. Babasının büyük bir tüccar ol- Guğunu söyledi; fakat lemini söyle. medi. Urun, uzun konuşarak yalnız. Tığımdan, hususf hayatımdan bah-| Hırsızı du ki evlenme teklif ettim. Bu tek- difim karşısında ; — Bunu sonra düşünürü Ortalık loşlaşmış, akşam oluyor-| du. Okadar dalmıştik ki vaktin na- ai geçtiğini anlamadı. — Artık gidelim, dedi. Oturduğumuz yerden kalkarak abır ağır iskeleye doğru - yürüyor, | #uradan buradan konuşüyorduk. fa- keleye geldik. Neclâ bir arkadaşın- da kalacakmış, vapura binmedi. Mu- hakkak mektup yazması için israr ettim ve adresimi verdim. Vapur. akşamın — kızıllığı tatlı hışıltılarla ilertiyordu. gözle görülmez oluncaya kadar sa- hilde durarak mendil salladı. Pan- siyona döndükten sonra birçok gün- ler mektup bekledim. Bu bekleyiş çıldırtıyordu. beni. Bu beklemeğe - dayanamıyarak bir| kaç kere Adaya gittim. Yanyana geçtiğimiz yolları bu sefer yalnız geçtim. Beraber - oturduğumuz ça- mın dibinde yalnız oturdum. Geri dönerken çamlardan - utanıyordum. Bana çamlar insanlanmış, benim bu| halime gülüyorlarmış gibi geliyordu. Adanın bütün cadde ve sokaklarını| Neclâya rastlamak ümidile dolaş-| taim. Bütün aramalarım inkisarı ha- yal ile neticelendi. Bir akşam işimden dönmüştüm. Odanın kapısını açtığım zaman yer-) de bir mektup gördüm. O anda l kalb sektesi ile ölmediğime hAlâ. gaşarım. Zarfı parçalarcasına açtım, mektup Neclâdandı. Necminin gözleri yaşarmıştı. Bir| kaç kere yutkunduktan sonra iç ce- binden bir mektup çıkararak oku- mağn başladı. <Azizim Necmi bey; Sana bu mektubu yazmıyacak-| ftam. Fakat hakikati anla diye yazı- yorum. Ben âdi bir bar kızı oldu- #umdan kimseyi sevemem zanmedi- yordum. Seni de sevmedim. Halbukt! ben de İnsanım. Geçenlerde başka, bir erkeğe sana oynadığım komediyi oynamak istedim. Onu delicesine sevdim. Seni aldattığım gibi o da Beni aldattı. Sakın bana darılmı Çünkü ben bir zavallıyım. O gün A- dada sana anlattıklarımın hepsi yı Tan. İsmim bile Neclâ değil. Bana kızmaman için yalvararak mektu- buma nihayet veriyorum.» Necmi mektubu katlayıp tekrar| cebine koyarak - — Dünya başımın üzerinde dö- nüyor, sanki başıma yıkılıyordu. A- dalara giden vapurun ikiye ayırdığı| Sular yüzüme çarpıyor gibiydi. Nec- lünın hayalini kaynaşan suların için- de görüyordum. Kahkaha ile yüzü- me güllerek <Ben bir kalb hırsız- yıml, diyordu. ledi. Kastamonuda Eğitmen Kursu Faaliyeti Kastamonu, (Hususi) — Kastamo-| 'nu'ya sekiz kilometre mesafede Göl vadisinde kurutan eğitmen kursu Çavuş'ı ve onbaşılık yapanlar ara- sında fazla alika uyandırmıştır. Ders yılı başladığı halde hâlâ müra- caat vukubulmaktadır. Türkiyede mevcut kurelarin ara- sında Kastamonu birinciliği kazan- mıştır. Ve kursta bu sene iki yüz talebe tedrisata başlamıştır. Bu se- ne elli hektarlık bir arazi istimlâk e- dilerek muallim evleri ve lüzumlu dershaneler yaptırılacaktır. - Şimdi Güzel bir çiçek bahçesi ve bir havuz| yapılmaktadır. Bugüne kadar da 100 kişilik bir yatakhane binası, 200 ki- Hilik yemekhane ve 20 şer musluk- Ja temizlenme yerleri inşa olunmuş- tur. Bu suretle; geçen sene boş olan| bu arazi bir mamureye çevrilmiş. Sayın direktör Bay İsmali Edip te) Köye Doğr ulstmli kıymetli bir ki-. tap yazmıştır. Salâhattin Çelebi Midyatta Bu Sene Mah- sul Çok Bereketli Değerli İdareci EsteldeDe Güzel Eserler Vücude Getiriyor “Midyatta Belediye Sarayı Midyat, (Hususi) — Midyatta- yam. Komuk Türklerinin Matiyana adile isadan yüz yıllarca evve! kur-| dukları tarihi kasaba 1070 rakımın- Jarla yayılan öva yemyeşil. Gözle- rim, ne kadar aradığı halde boş ve kır bir yer göremiyor. Hemen bük Mmümü veriyorum: Bu yıl Midyat i- çin bereket yılıdır. Sonradan anlıyorum ki, tahm- nimde hiç te yanılmış değilim. Halk 489 un verimli olmasından çok se- vinçli. Buralıların $e 95 1 ziraatle meşguldür. Buğday, arpa, darı, pi- rinç, pamuk, nohut, mercimek meb- zülen yetişir ve külliyetli miktarda ihracat yapılır. Özümcülük çok ileri gitmiştir. Senede vasati / kırk mil - 'yon kilo yaş üzüm istihsal edilmek- te, kuru ve yaş olarak mühim mik- yasta memlekete sevkolunmaktadı Diyarbakır inhisarlar Rakı fabrika- 48 ihtiyacının mühim bir kısmını bu- radan temin eder. Incirellik te bu nisbette müterakkidir. Midyatta 130 bin kara hayva- ati beslenmektedir. Canlı hayvan ve mahsulâtı ihracatından kaza bü- Yük istifade görür. Sanayiden do- kumacılık hükümetimizin gösterdi- İi alüka ve himaye sayesinde terak- ki eylemiştir. Hâlen 400 dokuma tez- gâhi çalışmakta ve mamulâtı şark vilâyetlerimizde büyük bir rağbetel mazhar olmaktadır. Midyatın ihra- catı ithalâtından her yıl vasati yüz bin lira fazla tutmaktadır. Maarif hareketleri sönüktür. Bu 'nun yegâne sebebi mektepsizliktir. Nüfus kayıtlarına göre Midyatta on bir bin, kazada 48 bin nüfus vardır. Fakat, bir bu kadar da mektum bu- dunduğuna muhakkak nazarile ha. kılıyor. Bunun bir misalini verelim: Kütükte elli nüfuslu gösterilen bir köye gidiniz. Behemehal bir bu ka- dar da nüfus harici ile karşılaşacak- Bınız. Sayın idareci Kaymakam Ko- camanoğlu 2 senede binlerce insanı yeniden nüfusa kaydettirmiştir. Bu kadar geniş ve kalabalık bir kaza- da yalnız dört mektep olduğunu söy lersem okurlarımız elbette hayrete düşeceklerdir. Noksan teşkilâtli yalnız dört ilk mektep vardır. Halbuki, bir hamle- de en aşağı kırk mektebe ihtiyaç vardır. Manmafih, zamanla bu nok: aanların telâfi edileceğinde - şüphe yoktur. Nitekim bu sene üç köyde daha okul açılmaktıa Kocamanoğlunun himmetile vür| clde gelen binada Halkevi azaları fasliyete geçmiştir. Yine muhterem kaymakamın eseri olan Akın fdman| yurdu dağılarak Halkevine intisap etmiş ve gençler müsait binadan fa> tifade ile çalışmağa başlamışlardır. Başlarında Akif Rahmi Kocamanoğ| İ gibi enerjik ve güzide bir şuhsi- 'yet bulunan Midyat Halkevi men- Suplarının / mahsüs boşluğu tama- mmen dolduracaklarından şüphe edil. menektedir. Mintakada beldi hastalık - yok -| tur. Fakat, Mardin - Cizre - irak| umum? güzergâhı ve Suriye - Nu-| saybin - Slirt yolu üzerinde bulunan | Kocamanoğlu; 've doğu Anadolunun işlek bir tica- vet merkesi olan Midyatta umuml | sağlığı koruyucu müessesata ihtiyaç | vardır. Kocamanoğlu her türlü mad di imkânlardan mahrum bulunmaz 'na rağmen iki yataklı bir tedavi e vi açmak muvaffakiyetini göster- lş ve fakat ne yazık ki, Midyat çok zamanlar doktorsuz kalmıştır. Dahiliye mekanizmamızın en fa- al ve değerli uzuvlarından birisi o Jan ve kısa zamanda bütün Midyat | muhitinde derin bir saygı uyandır- mağa muvaffak olan - ilçebay bay| Akif Rahmi Kocamanoğlu, riyaseti| 'ni deruhde eylediği belediye bütce- | #inde iki yılda on iki bin lira fazla- | lik temin etmiş, kasabaet, bir çok yeni, güzel ve modern tesisat vü- cude getirmiş, asırlardanberi bu bin| bir ihmal ve lâkaydiye kurban git- | miş olan Midyata medeni bir çehre vermeğe muvaffak olmuştur. 989 bidayetindenberi imar faa - liyeti Estelde - tekâslif / eylemiştir. 985 yılına kadar köy halinde idare edilmekte iken görülen lüzum ve) kat'l zaruret Üzerine belediye inti- habatı yüzünden mahalle vaziyetine kalbedilerek Midyata bağlanan Es- tel dört kilometre mesafededir. 938 de kaza merkezinin Midyat kasaba- | sından buraya nakli tekarrür etmiş ve sonbaharda kırk odalı büyük ve modemn bir hükümet konağının te- | meli atılmıştır. | Hükümet konağının inşaatı iler- lemiştir. Bu inşaat mevsiminde bit miş olacaktır. 989 yılı zarfında Ko- camanoğlunun himmetile - Estelde bir belediye dairesi, belediye reis evi, jandarma bölük komutanlık bi. nası İnşa edilecek, yekdiğerini katey liyen iki geniş cadde açılacak ve bir. park tesis olunacaktır. Estellilerin| içme suyuna kavuşturulmaları me- selesi de ön plâna alınmıştır. Gerburan muntakasında devam e-| den petrol sondağları iyi” neticeler vermiş ve mühendislerimizde kuv- vetli ümitler hasıl eylemiştir. Ikte- sadi petrole tesadüf olunduğu tak- dirde bu havalinin süratle terakki ve inkişaf eyliyeceğinde şüphe yok- tur. B TOKSOY Evlâtlarinı kurtarmak için kendir kuyuya atan fedakâr anne Valdelik hislerine ve evlât sev-| Bgisine misal teşkil eden bir hâdise evvelki gün İzmirde cereyan etmiş- tir: Eşref paşada oturan Şükriye is| minde bir kadının - biri 1, diğeri 8 şında olan Ali ve Güler isminde| çocuğu her nasılsa evlerinin bahı- | çesindeki kuyuya düşmüşlerdir. Bunu gören valde, hemen ken- Gdinl kuyuya atarak yavrularını kur. tarmağa çalışmıştır. Kuyunun dibinde üç saat imdat| bekliyen fedakâr anne ile çocukları| sağ ve salim kurtarılmışlardır. Yalnız, kadıncağız üç sast sular içinde, yavruları kucağını beklediğinden hastalanmıştır. Kene disi tedavt altına alınmıştır * | gumuz zaman elimizden gelse dört Arap oğlu Sultan Aziz Devri Başpehlivanları Akkoyunlu Kazıkçı Karabekir- YAZAN : SAMİ KARAYEL Hüseyine Birdenbire Yenildi Bu Yeniliş Okadar Âni Olmuş- tuki Herkes Hayrette Kalmıştı — Biliyorsun ki; çaprazda has- Daha çabuk v sürmek lazımdır. çengele getirmek için. T iyi ya; Kazıkçı sanki; has- muna yardım eder gibi inadına da- ha bizlı olarak geri, geri uçuyordu. — İşte; kurnaz ve çok mabir o- dan Kazıkçı bu hareketini mahsus- $tan ve hasmını tongaya düşürmek için yapmış... Süloyu büsbütün hıza getirerek yanbaş oyunile uçurmak istemiş olduğu anlaşıldı. — Vay kurnaz vay. — Doğrusu, ben bile sonradan| anladım bu kurnazlığını Kazıkçının! Ne güzel bir yanbaş sttı? Çok peh- tivan bu adam.. Yazık oldu Süloya!. — Yenecek mi dersin? — Vallah, güpheli bu iş. — Peki usta, kurt kapanından nasıl kurtuldu Süto?. — Bunu anlıyabilirsin?.. Fakat,| tatbiki güçtür. Nasıl? — Kapanda iken, eilerinle kendi | paçalarını içten tıtacaksın?.. Şüphe | 'yok ki, bu hareketinle kendi kendi »i büzmüş ve toparlamış olursun?. | Büzülür büzülmez, üsttekinin kapa- v kurtulmuş olur. — Çok güç bu. — Fet. Yalnız oyunları bilmek Kâfi değildir. Pehlivanlıkta şart, has| ma güreşi uydurmak / ve iki dir bemlik yerini bulmal lâzımdır. O- yunlar bir gey öğretmez adama. Pehlivan da yapmaz adamı?.. Asıl hüner tatbikte. — Kimin galip gelmesini istiyor-| — Sülonun. — Neden? — Benim akrabam 0.. dedi. Halbuki; Allahın bildiğini kuldan 'ne saklıyayım... Ben de kalben Ka- zıkçının galip gelmesini istiyordum. Ben, ihtiyar Casgırın tarif etti. #i yanbaş oyunundan hiç bir şey an- damamıştım. Krut kapanından kur- tulma oyununa biraz akıl erdirmiz- 'tim. Lâkin, bu oyun ihtiyarın dedi- # gibi kolay kolay tatbik edilemez- di Fakat; hayret edilecek geydi. | Demek biz hep sallapati güreşiyor duk. Kafamızla güreşmiyorduk. Biz küçük bir güreşçi - olduğu-) muz halde bir hasmı çapraza vurdu- nala sürmeğe çalışırdık. Bak, herifçi oğlu - senin hızına) hiz hatmağa çalışıyor, Üste de iki hızdan istifade ederek adamın tene- #irliğini yere vuruyor. Doğrusunu söylemek lâzimgelir- se Kazıkçının ilk seyrettiğim güreşi bana, pehlivanlık nedir öğretmişti? Bütün pehlivanlık hayatımda da- ima hasmı zorla ve kendi oyunum- dan ziyade hasmın oyunile mağlüp etmeğe çalıştım. Oyun içinden oyun çıkarmak. Ne ise; güreş ayakta devam ediz yordu. Birbirlerile - öyle elense ftarpan çekiyorlardı ki; her ikisinin de baldırları morarmış, enseleri kap- kirmizi olmuştu. Güreğ.. iki aati geçmişti. Ara- boğlu ile Hüseyinin güreşleri de hizli. dak Fakat; hiç kimso o tarafa bak- miyordu. Hepimizin gözü Kazıkçıda dâk. Bir aralık; Araboğlunun Hüse- yini kündeye aldığını gördüm. Hü- #eyin yeniliyordu. Araboğlu güzel bir oturak kün- desi vurmuş hasmına yavağ, yavaşı bavalandırıyordu. Tam, bavalandırıp yeneceği sari man Hüseyin, bir sayvant aşırmasın Zavallı Araboğlu, hazmını mağ- Tüp ederken, Hüseyinin ustalıklı bir. ayunile bedava mağlüp olmuştu. Yağ güreşinde sayvant oyunu o- lesine mukabil - kullanı: ha. Fakat; sayvant aşırmak her bi bayığit pehlivanın kârı değildir. Çok usta olmak lüzımdır. Araboğlu; üstte iken hasışınını altında kahıp yenik düşmüştü. Biç. e adam, bembeyaz oldu. Ağlıyacak dereceye geldi. Lâkin, olan olmuştu. “Talih, mukadder bu idi. Meydam terkedip giden Araboğ. lu parsa toplamağa bile çıkmadı. Kazıkçı ustasının mağlüp oldu. Kunu görmüştü. Onun da canının kıldığı seziliyordu. Bir an evvel gü- reşi bitirmek istediği halinden anla- #ilıyordu. Şaka değil, meydan şimdi Kazık- çıdan ziyade hasımlarında kalmıştı. Kazıkçı Süloyu mağlüp dahi etse; karşısına dinlenmiş, az güreş yapmış olan Hüseyin çıkacakt Yani, senin anlıyacağın Kazıkçı- nim vaziyeti kötü idi. Yanımda bu- kunan ihtiyar Cazgır da Araboğlu mağlüp olur olmaz göldü. ve bana dönerek: — Kızan!. U1 X— Gördüm usta!. — Vay canına Araboğlunu yen- Gi Hüseyin bet — Şimdi iş fena değil mi ustat — Bvet; Kazıkçının hali yaman- dır... Çünkü; ne de olan Hüseyin Sü- 10 ile beraberdir. Eğer, Silo Kazık- çıyı mağlüp ederse Hüseyin; Sülo 'ya yarım aat güreşten sonra, pos eder ve başı paylaşırlar... Yok eğer, Gördün mü sayvar | Sülo mağlüp olursa; Kazıkçı Hüse- yinle tekrar zorlu bir güreş atması düzmdır. Dur bakalım ne olacak bu e? — Usta; sen Hüseyinin Arat lunu yenebileceğine kani değil mi din?. — Hemen, hemen. — Neden? — Çünkü; Hüseyinin Araboğlu ile üç güreşi var... Üçünde de mağ. p olmuştu. — Yal, — Bu sefer şeytan karışt Gördün mü?.. Hiç güvenmeğe gel- mez... Araboğlu şüphe etmeden, has- ımma ehemmiyet vermeden güreşi- yordu. Hattâ; oturak kündesini bile yüzde yüz yeniyorum diye aşırmış. t Fakat; pehlivanlık bu... Tama mağı Tüp olacağı bir zamanda bir ma- nevra ve ustalıkla galip geliverir in- Kazıkçı tamamile ve var kuvve- tile hücuma geçmişti. Güreşi bir an evvel bitirmek, daha fazla yorulma- dan, Hüseyin pehlivanla taze olarak tutuşmak istiyordu. Sülo, Araboğlunun mağlüp oldu. anu görünce hücumlarını kesmiş- *i. Tedafül vaziyet almışt Maksadı çok Aşikârdı. Vakti ge- ciktirmek, güreşi berabere bıraktır.. mak. Esasen bir olduğu Hüseyinle başı paylaşmaktı. Çünkü; Sülo ile, Kazıkçı berabe- e kalınca, ortada tek galip olarak kalan Hilseyin, kese içinde bulunan altıncağızlara kavuşacaktı. Sülopun tedaftii vaziyete gecti Hini hisseden Kazıkçı, hücumlarını giddetlendirdi. - Hasmını hiç rahat birakmıyordu. (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: