February 7, 1941 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 3

February 7, 1941 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SUBAT 190 a YAZAN Bernard Newman Hüseyin Cahid VALÇIN Birkaç sene evvel, Japon ziya- retçilerden mürekkeb - bir grup işçilerin messisini seyir ve tet- kik etmişlerdi. Gözlerini pek iyi kullanmış, ihtimalki başka şeylerde kullanmış olmaları icab ederdi. Çünkü biraz sonra bu ameliyeler Japonya da tat- bik edilmeğe başlandı. Binaen- aleyhı Jonköping kibrit fabrika- Tarına gelecek ziyaretçilerin &8- kisi giti iyi müamele- görmiye- sekleri pek kolay tahmin edile- Silir. Sanayi casusluğu maharete ihtiyaç gösteren kârlı bir mes- lektir. Tabildir ki bunu yapan adam yapacağı işin ne olduğu- nu iyice bilmelidir ve imalât usüllerindeki her hangi bir ye- niliği bir bakışta farketmek ka- biliyetini haiz olmalıdır. Her ne kadar ihtira hakları her yeni icadı himaye ederlerse de inralâ tın her safhasını himaye edebil- meleri pek nadirdir. Petent ab miş biri icadının doğrudan doğ- ruya taklid edilmesi ihtimaline karşı kanun vasıtasiyle himaye edilebilir. Fakat — plânlarının — dik - katli bir surette tedkiki ve kü- çük değişikliklerin - tatbikinden elde edilen neticeler ve hususi- ler, yahud imalâtta bir isla- ı’:î' yeni bir patent almak için kâfi bir unsur teşkil edebilir. Bu türlü mütecavizane faali- yetler bütün milletler ve bütün sanayi arasında müşterektir. Almanlarla Japonların — ra- kiblerinden farkları yalnız nor- mal iş hadlerinden bir adım da- ha ileri gitmeleri ve hiç bir mü- lâhaza tanımamalarıdır. — Bir vak'a vardır ki bunda —Alman ajanı bir sanayi sırrını elde et- mek için bir katil irtikâb etme- yi bile göze almıştır. İleri gelen bir fabrikacı, yeni bir yarış oto- mobili icad etmiş ve buna arka tarafta bir motör koymuştu. Rakiplerden bir çoğu bu yeni tipe pek alâkadar oluyorlardı. Bir Alman ajanı bu.yeni araba- nın esrarını öğrenmeğe azmetti. Arbanın tecrübesi gayet gizli tutuluyordu. Alman ajanı bir ameleyi para ile kandırdı. Bu a- dam yeni arabanın makineye a- id esrarını hiç bir şeye mukabil ifşâ etmezdi, Fakat tetrübele - Tin'ımüvaffâkıyetine'dair boşbo- Zazlık etmekte. “hiç bir -zar: görmedi. İşte on sayede Alınan ajamı du-tecrülbenin jerede yaz pilacağını öğrendi. Ertesi sabah bir kaza vukua gelmişti. Yarış arabası bir yük arabasiyle çar- pıştı. Kabahâat bu arabanın - ş0- iöründe olduğu aşikârdı. Fakat şoför makinenin bir kusurun- dan dolayı kaza vukua - gelmiş olduğunu iddia ediyordu. — Ka- zanın vukua geldiği noktada te- sadlifen bir şahid bulundu. Bu adam doğru bir surette — şaha- det edebilmek için, kazaya uğ- ramış arabanın müteaddid - fo- toğrafilerini almağa ihtiyaç bu- lunduğunu söyledi. Bu fotoğra- filer arabanın teferrüatı hak- kında malümat veremezlerdi. Fakat yeni arabanın umumi plânı hakkında bir fikir verme- ge kâfi idiler. Ajan, o sabah gördüğü işin temin ettiği neticelerden mem- nun bir halde evine döndü. Fo- toğrafilerden bazılarında yarış arabasının şŞoförünün parçalan- mış vücudunun bir kısmı görül- mekte olmasına hiç ehemmiyet vermiyordu. K Şantajı Alman casusluğunun bir silâhı olarak tasvir ettim. Çünkü mahiyeti itibariyle buna dair pekaz şey işidilir. Tekrar söylüyorum ki bir çok casuslar aha az dramatik surette çalı- şırlar. Bunlar İngilterede ihtimalki diğer memileketlerin hepsinde- kinden ziyade tehlikeye maruz- durlar. Birleşik Amerika dev- letlerinde muhtelif ırklara men- sup Mmilyonlarca insan vardır. Meselâ hemen hemen bir milyon Lehliye tesadüf edilir. Avrupa memleketlerinin hepsinde ekal- liyetler bulunuyor. Çoğunda Al- manlar vardır. Halbuki man, İngilterede bir bir Almandır, kendisini bir İngiliz gibi gösterebilmesi için binde bir ihtimal yoktur. Fransada Alsasda doğmuş oldu. ğünü söyliyerek aksanını edebilir ve bir tayy Bında iş bulabilir ise ayni mesele AL- ah ede| 401 ) Alman Casusluğunun Esrarı) A do— : - eden-bâazı maddelerle meselâ a- w | yalnız bir hata yapmağa vakit SN RELEL -TERCEME EDEN: EDEN : . usüllerle ele alması icap eder. İngilterede casuslar ekseri- ya kendilerini bitaraf diye giz- İerler . Bir İsveç firması Bir- mingamda bir acenta açar. Mü- dür İsveç tabiiyetindedir. — Fa- kat Alman kanındandır. İngil- terede bu gibi teferrüata dik - kat edilmez. Alelâde - İngilizler bir Alman ile bir İsveçliyi ayırd etmekten - âcizdirler.. - - Acenta müdürü hususi bir vazife ifa e- der, Tayyare imalâtına - taallük lüminyom — çivilerle — (Rivet)| meşgul olması kabildir. Bu onun bir takım fabrikaları ziyaret etmesi için bir bahane teşkil &- debilir. Eğer daha evvel “Dura- tumin,, çiviler teslimaâtı yapabil- mişse pek memnuniyetle karşı- lanan bir ziyaretçi haline gele- bilir. Acentalık İngilterede bulun- mak için bir hikmeti vücud temin etmekle kalmaz. Casuslu- ğa para vermek için de gayet muvafık bir usul teşkil eder. Meselâ, “İsveç” firması için a- centasına para göndermek - ta- mamiyle meşru bir harekettir. Bundan sonraki- işi münasebet peyda edilecek uygus adamları bulmaktır. İşte zorluk - burada başlar. Bir ecnebinin celbetmeğe kalktığı- İngiliz amelesinin ak- sülâmeli kat'idir. Fakat, bittabi bu iş ahmakca yapılmaz. Çok kere bir mutavassıt kullanılır. Mutavassıt başka bir tayyare fabrikası hesabına hareket edi-| yormuş gibi davranır. Bu do- Tâmbaçlı manevralarda hakiki casus. hikâyelerdeki: casusdan farklıdır. Bir kitapda, talimat istiyen bir 9jan müdürün odası- na davet edilir ve onun masasın dan plânları çalar, Fabrika sahiplerinin sırlarıni rakib bir firmaya satacak ka- dar aşağı ahlâklı ameleler bu- lunabilir. Fakat çok şükür kl böylelerinin sayısı pek azdır. Bundan başka, tek bir amele- nin ifşa edebileceği büyük bir şey yoktur. Ameleler çok kere| küçük bir teferrüat ile meşgul olurlar. Binaenaleyh bir ameli- yenin heyeti mecmuası hakkın- da bir fikir edinebilmek için müteaddid ameleleri kazanma- Za iüzum vardır.. Bu çok güç: tür-Ajan yahüd onun ajanı! bulabilir. Bu şekil casusluk ga- yet semeresiz kâlmıştır. Birçok acenteler harb zuhur eder et-| mez birdenbire kapılarını kapa- dılar. Müdürleri, aylardanberi, | bütün hareketlerinin tarassud altında tutulmakta — olduğunu| hayretlerle öğrendiler. Bahri casusluk daima İngil-| terede Alman faaliyetinin husu-| siyetlerinden birini teşkil et- miştir. Muhtemel casusların en büyük —sürüsünün İskoçyada| toplanması pek — manidardır.| Bahri inşaat hakkında tafsilât elde etmenin zorlukları yukarı-| da tarif edilen zorluklara mü- şabihtir. Fakat filonun hare- ketlerine dair malümat elde et- mek daha kolaydır. Bu malümatın Alman bahriye nezaretinden ziyade hava neza- retini alâkadar etmesi müm- kündür. Bu hususda dikkatsizce sözler casusların işine yarar.| Ge diği bir bahriyeli bana ken- di gemisinin, Renown, Amiral Graf Speyi batırmak için cenu- bi Amerikaya gideceğini gurur ile haber vermistir. Bu havadis o dakikada Alman bahriye ku- mandanlığı için pek büyük bir haiz idi ehemmiyet kaldıkları en büyük zorlukta bugün imdadlarına yetişmiştir. Bu da aldıkları malimatı memleket- lerine yollamak meselesidir. Kı- sa dalgalı bir verici radyo ma- kinesi tedarik etmek bir teknik- ilim çi zor bir lir. Bir makinenin casus için kıymetli pek büyüktür. Bu makine Al- manyaya yalnız haber gönder- mez, haberi derhal yetiştirir. Çok kere, bir casusun verdiği malümat geç kaldığından dolayı fayda vermez. Fakat ilim mukabil casusluk ervisine de hizmet eder. Gizli radyo istasyonlarını keşfetmek için usuller vardır. İngilterede bir adamın gizli bir âlet kullan dığı görülürs. molunur caslısluğuna hük | (Arkası var) — İf | baş vurdular ve haklarını iste- HER. SABÂH Âcele' etmeliyiz Şark Demiryolları Şirketinin tasfiyesindenberi bir kaç sene geçiyor. Bugün tamamiyle milli | leşmiş olan bu idare ile bütün | hesaplar görüldü. Hat sntın alın dı. Ve senelerdenberi — Türk kanını emen ecnebi - şirket de| tarihe karıştı. Yalnız bu şirket tası, rağı toplayıp giderken seneler- denberi istismar ettiği Türk iş- çilerine yeni bir oyun oynamak- tan da geri kalmadı. Ecnebi iş- çilerine bol bol tazminat verdiği halde bü kadar çalıştırdığı Türk işçilerini bundan mahrüm etme- ğe kalktı. Türk işçi ve memür- ları bu halsız - muamele karşı- | Cümhuriyet — adliyesie ta-| sında diler. O zamandanberi muhake- me devam ediyor. Muhakemenin son celsesinde | eski Şark Demiryolları Şirketi- nin Türk i$çi ve memurlarına şirket tarafından tazminat ve- rilmesi kabul edildi. Muhakeme- nin seyrinden anlaşıldığına göre bu talep kesbi kat'iyet edecek ve Türk işçileri ve memurları hak ettikleri tazminatları ala- caklardır. Bizim burada işaret etmek is- tediğimiz nokta bu işin pek faz- la gecikmiş olmasıdir. Türk işçi- leri ve-memurlarının bu kadar haklı oldukları talepleri netice- sinin şimdiye kadar çoktan ye- Fine getirilmesi icap ederdi. Maamafih bu kadar haklı o- lan bir talebin geç te olsa yerine getirilmiş olması Türk işçi ve memurlarını, kendi haklarını u- nutmıyan Türk adliyesine kar- şı minnettar bırakmıştır. Temenni ederiz ki bu vaziyet sür'atle neticelensin, Türk işçi ve memurları haklarını alsınlar. A. C. SARAÇOĞLU Üsküdar Tramvaylarının tasfiyesi Üsküdar tramvaylarının tas- fiyesi için müessesenin borçlu olduğu, Evkaf, İş Bankası ve sa bık Elektrik şirketiyle anlaş - malar yâpıldığını yazmıştık. Bu anlaşmalar şehir meclisine sevk olunaçaktır. Alman sefiri filonun harekâ- tından dolayı- bize şikâyet . etx mek için vakit “kaybetmedi, Alman deniz muharebesi tari- öre, bü şikâyet üzerine hariciye nazırımız Sir Edvard Grey, Alman sefirine şu ceva- bi yermiştir: “Filonun harekâtında hiç bir tecavüzi kasd yoktur. Ve filo Alman sıtlarına asla yanaşmı- yacaktır... Alman tarıbi gu satırlari ilâ- ve ediyor: “Fakat filo İskoçya sahilleri ne yanaşlığı için stratejik ta- haşşlidü tahakkuk ediyordu.., Evet, bu nokta bir hakikattı, ne olursa olsun, şimdi biz.hü- diseleri kontrol edebilecek va: ziyette idik. Artık harbin nından evvel veya harbin ilâ- niyle birlikte torpille bir sürp- riz hücumu kâbusundan kur - tulmuştuk. Hiç olmazsa on gün ilerisini temin etmiştik ve harb çıkı hiç kimse İngiliz filosunun ne- rede bulunduğunu bilmiyecek- ti Flonun seferberliği “Denize açıl!, emri 31i Temmuz 4- &a Bu buhran sırasında Harici- ye Nazırı Grey tarafından gön- derilen telgraflara ve onun tut- tuğu siyasi yola karşı kabine- | Kat Halkımız türkçeleşmiş olan ustos YENI .SARAH - Bir Mektup Gazetelerde imlâ meselesi “ Yazıktır Türkçemize; herkesin keyfine oyuncak olmasın!..” Azizim Cemalettin, Bay Muhittin Birgen'e verdi- ğim cevabın yedinci kelimesi cevab olarak basılmış. Bu, bir tertip sehvi midir, yoksa (Yeni Sabah) bu imlâyı mı tercih et- mektedir? Beni bu ikinci nokta üzerinde şüpheye düşüren, sa- yin Hüseyin Cahiit Yalçının (Çok geç kalmiş bir müşahöde) başlıklı yazısının beşinci sayfa- daki ilk satırının üçüncü keli- mesinin (harbde) şeklinde dizil- Miş olmasıdır. Harp kelimesini arapçadan almış. olabiliriz; fa- bu kelimeyi (Harp) diye kulla- nir; biz Türk yazıcılar da böy- le yazmalı değil mğ'ı 1928 de basılan (İmlâ lügati) ni, (Dil encümeni) âzası tertip etmişti. Bu âzalar — şunlardır: Ahmet Cevat Ahmet Rasim, Celâl Sahir, Falih Rıfkı, Fazıl Ahmet, İbrahim Necmi, İbra- him Osman, İsmail Hikmet Mehmet Baha, Mehmet Emin, Mehmet İhsan, Ragıp Hulüsi, Ruşen Eşref, Yakap Kadri. Bu on dört zattan hiç olmaz- sa Üüçte ikisi Türk yazıcılarının en değerlilerindendir; bir kaç- da yıllardanberi, dil bilgisiyle meşguldür. Yalnız Tanrının rah: metine kavuşmuş olan Ahmet Rasimle, Celâl Sahiri Türk di- linin salâhiyetlilerinden say - makta hakkımız vardır. (Dil encümeni) yeni harfler- den bahsederken “lâtince asıl- dan Türk harfleri,, diyor ve im- lâda Türk fonetik kaidelerimi e- sas olarak alıyor. Encümen, bu lügati tertip e- derken, dilimizdeki — kelimeleri iki grupa ayırıyor: Birinci grupta halk tarafın- dan kelimeler, ikinci grupta müellifler tarafından kabul edi- lip halk tatafından benimsen- miyen kelimeler vardır. Her ik grup kelimelerinin, bazı isştisnalardan vazgeçilince, Türk fonetiğine göre yazılması lâzımdır. Meselâ miktar, cetvel gibi; fakat tekdir, tasdik, müd- det gibi kelimeler, münevverler arasındaki söylenişlerine göre yazılmıştır. İki- grup kelimeleri YAZAN: Kâzım Nami gibi. Yirmi bir sessiz Türk harfi, fonetik bakımından üç grupa ayrılır: 1) Yumuşak harfler: g, Z, İ Çm,nan,r, v, y,z. 2) Sert harfler: ç, f, h, k, P: &, $, t. 3) Yumuşak - sert harfler: b,c, d Bu üçüncü grup harfleri yu- muşak harflerle yanyana gel- dikleri vakit yumuşak, sert harflerin yanına geldikleri veya, eski tâbir ile sakin okundukla- rı zaman sert olurlar: — geldi, gitti, açtı, çokça, kebap, ki Esasen bütün Türk sessiz harfleri, sesli harflere göre ses- lenirler. Sesli harf kalın ise ses- siz harf kalınlaşır, ince ise ince- leşir: kalın, kepek, gaga gev- rek; yahut ağaç, ağacı, kebap, kebabı, kanat, kanadın, dayak, dayağa, Bazı tek heceli kelimeler . var- dır ki tasriflerinde de son harf- lerini olduğu gibi muhafaza & derler: gök, gökü; at, atı; piç, Piçi... Daha ileriye gitmeğe lüzum görmüyorum. Bu fonetik imlâ- nın, görülüyor ki, kaideleri pek basittir; şazları pek azdır. Şimdi bu üslübu bırakıp ta eski harflerle yazdığımız gibi hiç bir esasa dayanmıyan ve keyfe göre değişen bir imlâ mı, yoksa gramer kaidelerine göre bir imlâ mı kullanacağız? Eskiden biri çıkar, — meselâ (ben) i eski şekliyle (bn), (evet) i (evt) yazardı. Dili- mizin fonetik imlâya ihtiyacı gok eskiden anlaşılmıştır. İlk zamanlarda, e veya a dan baş- ka sesli harf kulanılmâzdı; olup olb, gelliben, gibn olarak yazı- lırdı (1) Bunun böyle olduğumu bi- zim gibi, eski harflerle çok iş —olanlar pek iyi Senaa ıkçıl d bıhkulyuınğu. Yine niçin? mMeri, eehmsımüğen— medikçe, bir türlü düzgün imlâ yazamıyacaklardır. Hem grar Mmer kaidelerimiz henüz sabit bir ruz ki türkçenin gramerini, A- rap gramerine göre yapmışlar- dır. Hatırımda kaldığına göre ilk gramer, hiçretin 937 Şalan (Bergamalı Kadri) adında, Ka- nuni Sultan Süleyman devri a- damlarından biri tarafından ya- zılmiştir, Bu gramer basılmamıştır. İlk| klâsik grameri, yine hatırımda | kaldığına göre, Fuat ve Cevdet | Paşalar müştereken yazmışlar- dı. Sonradan Cevdet Paşa (Ter- tibi cedidi kavaidi Osmaniye) adiyle daha tafsilâtlı bir kitap yazdı. Askeri rüştiyesinde bize bu kitabı Muallim Cuct merhum okutmuştu. Ondan sonra, bir çok gramerler yazıldı; fakat hiç biri türkçenin inceden inceye tetkikinden çıkmadı. Cümhuriyet devrinde gramer derslerinin okularda yer bula- mamasının sebebi, Türk dilinin kendi kaidelerine göre yapılmış bir gramerinin bulunmamasıdır. İzafi, vasfi terkipleri, mürek- kep sıfat Sediğimiz fars (va- sıfı, terkibi) leri hortlamakta| mâna olmadığı gibi bunları gra- merlerimizden de çıkarmak lâ- zımdır. Bugünün çocukları ve gençleri eski metinleri okuyup (Sonu sayfa 5 sü 6 da) (1) Misallerimi eski harfler- le yazabilmiş olsaydım maksa- dım daha iyi anlaşılırdı. DÜNYA HARBİ (YENİ SABAH)İN BÜYÜK SİYASİ TEFRİKASI rafların, aldığımız tedbirlerin hesabini liberal Avam Kama- rası önünde vermek lâzıradı. Harb felâketi bir kere önlen- di mi? Parlâmento muhakkak Büyük Britanyanın Avrupada- ki bir harbe iştirak etmesinin delilik olduğuna hükmedecek, ona göre hareket edecekti. İşte ben, o zaman da bir çok işler, meseleler arasında garib ve iç sıkıcı bir mes'uliyeti yük- lenmek mecburiyetinde idim, Hükümetin düşmesi ihtima- lüni de hesaba katmalı idim, A- zasının raporlarına ve mektu, larma bakılır: Avam Kama- rasının bi 1 vaziyeti de müphem idi. unun üzerine parti liderle- » görüştüm, Kabinenin har- ip girmemek hususunda hiğ bir karar vermemiş oldü- sunu temin ettim. Ünyoni: liderine fikrini sordum. Bu li- der bizim Fransa ve Belçik ya derhal imdad gördermemiz İâzım geldiği fikrinde idi ve hü- de tam bir itilâf vardı. Fakat kümetin bu partiye istinad ede- iş harbe dayanınca bu husus- bileceğini -bildirdi ta ihtilâf vardı. Eğer Hariciye Nazırının sarfettiği gayretler boşa gider de harb patlarsa — Ağustosun birinci günü Bah- Britanyanm silâha sarılması i- riye birinci Lorduna şu tebli cab edeceği fikrini kabinenin tta bulundum ekseriyeti reddediyordu Kabinenin bu sabahki içti- Bir yangının çıkmaması im- maından sonra seferberlik kânı kalmıyan o haftayı ben rinin tebliğ edileceği kat'i gibi askeri muhitler içinde geçir - dir. Bütün hazırlığımızı yapı- e hemen hemen Bahriye nız. Tetkik servisi de ayni za- indekilerle kabinedeki manda harekete geçmelidir arkadaşlarımdan — başka hiç Cumartesi akşamı Bahriye kimse! görmedi! Nezaretinde yalnız başıma ak- Her günkü telgraflar Avrupa şam yemeği yiyordum. Az fa ufuklarının karardığını göste- sılalarla ve kırmızı kutular i riyordu., Fakat şu da var ki çinde, (mahremdir) işaretli bir d sulh muhafaza oluna - talım telgraflar gelmiye baş- (4 bilseydi yaptığımız bütün mas- ladı. Demek ihtiyat devresin- ĞK İK ĞKT AREE Yazan: — lrî) Çorçı de bulunuyorduk. Bir saat bu telgrafları okudum. Bunların bende bırakttığı intiba, sulh i- çin henüz ümid olduğu mer- kezinde idi. Meselâ Avusturya bir konferans akdini kabul et- miş. Rus Çarı ile Alman Kay- zeri birbirine samimi tel, lar çekmişlerdi. Bu telgrafları birbiri arka- sından okuyunca bana Sir Ed- vard Grey vaziveti kurtardı » eöradna b Göandba Güre — T gibi geldi. Maamafih bir ta- .“'lfı_fı ıı%ııhe't) ıîrcâıîığrîn:“.lî H lnız tebcile şayan - raftan da seferber edilen or- he yoktu. Ertesi sabah kabine dır. E tı anliyoruz. Fa- dularla filoların tekrar terhis — my rdü ve Kralın em-“ Kat m 'et bize aiddir ve olunacağindan şüphe ediyor - Fi her tarafa telgrafla bildiril. biz kararımızı verdik. Ağır va- dum di n zifeyi cesaret ve ümid ile de- 'Tam bu düşünce içinde iken | ruhde ediniz. Her şeyin iyi gi- başka bir kutu daha geldi, O- Birbaşkumandan değiş- deceğinden eminiz.,, nu da acıp okudum. Bunda iİrmaenin aüclüğü : . Sir Jellico 3 ağüstos akaşmı “Almanya, Rusyaya harb ilân — #İtmenin güçlüğü : kumandanlığı ölke “sldr vedar etti,, yazılı idi. Artık olan ol- ğustosun dördüncü günü güneş muştu. Doğru Başvekile gittim, Ya- nında Sir Edvard Grey, Lord Haldane ve Lord vardı Belki daha başka nazırlar da vardı. Onlara kabinenin kararı ne olursa olsun, filoyu derhal seferber etmek niyetinde oldu. ğumu ve ertesi günü bundan mütevellid mes'uliyeti deruhde edeceğimi söyledim. Kabinenin diğer azalarının da kararı inzimam etmesi icab edeceğine kail olan Başvekil bana bu hususta bir kelime bi- le cevap vermedi. Amma hal ve tavrından bu tekliften ta mamiyle memnun olduğu anla- şılıyordu. BB SUDA DAT I RE VA Seferberlik Başvekilden ayrıldıktan son- ra Hariciye Nazırı Edvard Grey bana dedi ki — Benim bir çok mühim şey ler yaptığımı bilmeniz lâzımdır. Bir kere Fransa sefiri Camb- ron'a Alman filosunun Manşa girmesine müsaade etmiyeceği- mizi temin ettim. Bahriye Nezaretine dördün- cü filonun seferberliği için der- hal emir verdim. Bahri ihti- atları davet etmek için kanuni hakkımız yoktu. Çünkü kabi- nenin kararı mucibince bu hu- susta hiç bir taleb Kralın tas- vibine arzolunmamıştı. Fakat rar verilmesi güç bir me- aha çıktı: Callogan'ın a- na vatan İzosu üzerindeki ku- şı bir sene daha uza- 1. Bu müddet İlkteşrinin a idi, Onu Sir Jeliico is- lecekti. Bundan başka — Pazar günü kabine hi: nız tedbirler bir harb ç- Ja vermeden toplantı yaptı. kınca Jellico'nun ikinci derece- e yemeği zamanına kadar de bir rolü olacağı merkezinde ından bir kısmının idi. Bahriye birinci Lordu - ile eğini kuvvetle zan - birlikte bu hususu 30 Tem - orduk, böyle yarı yarıya muzda müzakere ettik. Netice mızin yeli i gör u 1: Mubharebe olur olmaz 1 bir şeydi. Fakat ne Sir Jellico derhal başkuman - yapabilirdik? Yemek yerken dan tayin olunacaktı. Sir Cal- Mmösyö Balfur'u gördüm. Böyle ogan'ın büyük bir yorgunluğa zamanlarda o sert bir kaya gi- ıhhatinin müsaid olup olmadı- bi id var) şekil de alamamışlardır. Biliyo-| & AAA —eei n cermm eeei y medilik bu kadar Ü ĞZEĞR ereee Bulgaristanda vaziyet Dost Bulgaristanda son güm, lerde cereyan eden yeni hüdise« ler nazarı diktati gene Balkanı, ların bu güzel köşesine gektiş Tabit Bulgar Ziraat riyanolf'un istifasından — babuela tiğimi anlıyorsunuz. Bu Bulgan nazırı Mihver Devletlerine agızif derecede dost olmakla — tanımm mıştır. Nitekim bir ıımı—ıı, vel Almanyaya ve İtalyaya gile miş, gerek Hitler, gerekse Mimk solini ile görüsmüş ve memlekm tine büsbütün Nazi-olural swk det etmişti. —— f umnyıv.ıw,ıhd—— ye karşı girişmiş oldukları harpaı te bilhassa yiyecek maddelerine, fazla mıktarda muhtaçtılar. İne; Bgiliz ablokasının gayesi esascm Mihver Devletlerini tazm ablo- | kaya almaktır. Onlar we kadar çabuk aç kahrtarsa, ne kadam çabuk cophaneleri tükenirse, İn- giltere harbi o kadar çabuk kax zanacaktır. İşte Almanya, İngilterenin bu abloka silâhma karşı koys Tâ ettiği memleketlerde sıla bir ziraat usulü tatbik ettirmekte- dir. —Bu mergleket çiftçilerini kendi ihtiyaçlarıa göre değil, Almanyanın ihtiyaçlarına - göre çalıştırmaktadır. Bu sistemin sadece Almanyaya menfaat te- min edip o memleketin iktısa- diyatına ağır darbeler vuracağı tabildir. İşte Bagriyanof'un — istediği şey de bu idi. Pakat memleketi- ni büylük bir ihtimamla idare ettiği görülen Bulgar Başveki- K, Bulgaristanın menfaati hesa- bına bunu reddetti ve nazi mu- hibbi Bulgar nazırı — istifaya mecbur kaldı. Bulgar hükümetinin bu dik- katli hattı hareketi, Bulgarista« nı yüzde yüz nazi nüfuzuna gir- mekten kurtarmıştır. — Bu da harbi Balkanlardan uzaklaştı- ran bir âmil öldüğündan diğer- Balkanlı devletler bu hattı ha- reketten şübhesiz meminun ol- muşlardır. MURAD SERTOĞLU Ca ğı ve böyle bir Avrüpa fdlâketi Mevzuubahs olan meselede şah- si endişelerin yer tutmaması lâzım geleceğini düşünüyorduk. Sir Jellico Londradan elin- de mühürlü bir zarfla hareket etti. Kendisine kumandanlığı e- line aldıktan sonra bu zarfın a- çılabileceği yazılmışt Ağustosun ikinci günü artık muharebeyi kat'i telâkki etti- ğimiz için her iki Amirale de telgraf çektik ve Bahriye Ne- zaretinin kararından haberdar ettik. Bu haber, tabii Sir Cal- logan için zalimane bir darbe oldu. Böyle bir zamanda vazi- fesini başka birine devretme- si lâzım geliyordu. Onun bu hu- sustaki protestoları emri altın- daki amiraller nezdinde olduğu gibi bizzat yeni kumandan Jel- lico üzerinde bile tesir yaptı. Bu vaziyette bir kumandan değiştirmek çok ağır bir şeydi. Fakat doğru olduğuna emin olduğumuz bir kararda israr ettik ve hiç gecikmeden Sir Jellico'ya şöyle bir telgraf çek- doğarken hemen deniz açıl - ması için Amirallikten kendi- dine tebliğat yapıldı. Lüksenbu pelı;ıkanın istilâsı RERSRY LAT İA BLrdDeEElRü

Bu sayıdan diğer sayfalar: