17 Haziran 1941 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4

17 Haziran 1941 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

K F *_m“mîı——spom Hergeleci Ibrah ETWD İTürkiye bisiklet inu Yazan: Sami Karaycl -EEEEE T A VĞ BK küWâlîî3İ h"”î iMjı' — Görüyor musua müdafna- | ya geçti Hafız?.. Hani ilk. ham lelari.. — Belki, müdafaa ile beraber götürür güreşi. — Şüpheli. Bakalım, Ali duracak miı?.. Afacan bir peh- Hivan!.. — İnşaallah berabere götü- Yür usta güreşi.. Demeğe kalmadı. Alinin, Ha- fızı tekrar toparlıyarak bir bu- damada tekrar altına a'ması bir oldu. Küçük İbrahimin lâfı ağzın- a kalmıştı. Ustası da top olup Alinin önüne yatmıştır. Ali, bu sefen hasınını çakuk yenmek istiyondu. Hafız bu se- fer ona çok hafif gelmişti. Ha- kikaten Hafız, fazla idman do- layısile bilmiyerek sür antrene olmuştu. Yürük, fevkalâde zeki bir pehlivandı. Kafasile güreşirdi. Hasmının idman fazlasına uğra dığının farkına varmıştı. Bu se- beple işini çabuk bitirmeğe- ca- lışıyordu. Yürük işini ne kadar çabuk bitirinse o kadar kârlı idi, Çün- kü, daha geride belki iki güneş daha yapacaktı. Ali hasıdlnı alır alniaa künte- i. Hafız, künteyi vermemek in uğraştı. Fakat, haşmı kün- teyi doldurdu. Şimdi dağıtma- ğa çalışıyordu, Hafız, dağılmamak. için, olağr ca kuwvetini ve ağınlığını, sanfet- ti, Mücadele çetin oldu. Nihayet künteyi sıyırttı, Lâkin, bu. sefer de Ali sarma doldurdu, Hasmını - hiç rahat bırakmıyordu. Her solukta - bir M Hafız, gidiyordu. Fakat, çok usta olan Hafız nasılsa hasmı- |— - 'na habifi Topuk ellemesinin hafif sad- künteden boşalarak, birdenbire, hızla ters dönerek yüzükoyun yere düştü. Eğer, bu topuk ellene oyunu | tam yerini bulmuş olsa idi, Ali- nin muhakkak sırtı yere gelip mağlüp olurdu. Bereket vensin.. Ali, hafif | bir rüzgâra — uğramıştı. Deli| Hafız, kalkıp hasmının üzerine çullanıncaya kadar Ali, bir ke- lebek gibi olduğu yerden sıçrı - yarak ayağa kalktı, Ve, üzerine gelen hasmının gırtlağına da- yandı. Güreşin bu tarafı çok heye - canlı olmuştu. Hafız, hakikaten büyük bir tehlikeden kurtu- muştu. Sonra da en büyük mehareti- | ni göstermişti. Yoksa, Ali yüz- de yüz künteyi aşırmıstı. Küçük İbrahim deli divane olmuştu. Hele, ustası künteye gelip dağıldığı zaman çileden çıkmıştı. Lâkin, uştasının topuk elle- meye yetişmesi, Alinin uğradı- ı âkibet İbrahimi teskin et - mişti. Derin bir, — On, Çekerek zavallı çocuk sevince varmıştı. Mustafa pehlivan, kıs kıs gülüyordu. İbrahime döne- ryek: topuk ellemesi ye- Küçük ne 6, az kalsın yü- veğin ağzına gelecekti değil mi? Deyince İbrahim: — Vallahi usta kanım kaçtı. 'Az kalsın gidiyordu usta!, — Gördün mü ustanın usta- Uğanı?.. — Ne güzel topuk elledi!. — Fevkalâde güzel yetiştirdi. u qur, wu tutsa idi uşta!, b — Yüzde yüz.. İşte, ustalık Senin ustan. pehlivandır. vesse n k bette usta be!, — Yürük Aliye bu topuk cl-| lemeyi yetiştirmek her pehl: nın kârı değil.... Dikkat et bak nasıl güreşiyorlar, Öğren bun- ları? Dedi İnrahimin kalbi biraz ferahla muştı, Hattâ, biraz da. ümitlen- | mişti. Ustası, öyle kolay kolay adama- mağlüp olmazdı. Güreş, ayakta epeyce sürdü. Ali, hasmını bu. sefer kapamı - yordu. Hafız, biraz, açılmış cesapet bulmuştu. v Fakat, Hafız güreşe girmiyor fırsat bulursa hamle daima, müdafaada kalıyordu. Ali, hasmını kapmak, ve bas | tırmak. için uğraşıyor, hücum üzerine hücum- yapıyordu. Lü- kin Hafızın mukabil müdafaala- z oyunlarını, çeliyordu, —| (ğ, Hafız, yıpranma. güneşi, yapı- yordu, Elense ve, tırpanlar çe kiyor, basmını bu suretle yor - mağa, oyalamağa ”.alıınymxu.W Hakikaten de bu. tanadaki. güre Şinde muxaffak oldu. Hi pehlivan bir saat kadar ayakta, boğuştuklanı. balde Ali, bir tünlü, hasmını altana alama> DaLşFL. — YENEŞKAĞNAARA I GAĞA Deli Hafız, bir türlü, Yürük | Aliye güreş, uyduramamıştı. Aji daima ters gelmişti, | Yürük, bir çok kereler yazdı-| ğim gihi Deli Hafız. ayarında bir pehliyan değildi. O, Aligo- | lar ayarında, Makamnacılar ve Kara İbolar calımında, idi, Aliço bile Yürük Aliyi; mey> dandan, çıkaramadığına — göre, Deli Hafızm Yürük Aliyi”mey. dandan, çıkmuğım diye uğraş ması, beyhude, idi, Hoş,, daha o, vakitlerde Yürük Ali, Aligo,ile kendini, denememiş ©ti Hakab, isbikbal onun ne mütb ve | yapıyor, | hiş bir pehlivan. olduğunu or - taya koymakta gecilkmedi. Matmazel Debores burada 0- turuyor değil mi? a Evıı ııwiuıııl buyuru- Düz. lıı. Bözler bıı evin atlıncı ka tında, gayet aydınlık, bir oda - nin kapışında madmazel (Jan Lenuvar namıpnda, henüz on|: yedi, on sekiz - yaşlarında, bir genç kız ile, (Pebores) isminde yaşlıu ve gece gündüz çalışmak- tan vaktinden evvel solmuş yapramış zavallı kimaesiz çi - Çekçi kız araşsında cereyan, e- diyordu. Madmazel (Jan), oda- ya gizip deber tarafı yapma | fakab tabit darecede güzel ci-, gekles ile süslü görünce şağır- | di — Oh burası ne güzel.. ne-gü zel... Halhuki, merdiyenler pek | dar ve karanlık — idi. Fakat ne| çok giçek var., dedi. Yaşlı kız | nezaketle gülenek cevap verdi: | — Evet matmazel çiçek var. Bir haftadan beri | yapmış olduğum çiçekler — hep | burada. Bunları yarın sabah mağazaya götürecektim. pek çok | — ÜÖyle ise bugün geldiğime | çok iyi etmişim. Dostları, biri bana sizi tavsiye etti. buraya gelip bizzat sizden si- | çek alacak olursam gelinlik eş- | yabımın daha ucuz göylemişti. Ne yapayım? Lmî çıkacağını evlendiğim gün hem pek güzel | olmaşını hem de pek ucuz çık- masını iştiyorum. kız bu sözleri pek tatlı Pek sevimli bir eda ile söylü - yordu, Son derece hassas ve yüksek ruhlu olan Dolores ona karşı hemen bir muhabhbet his- | sederek yüzüne dikkatle baktı, | Birdenbire titredi. Bu genç ve güzel kızın fındık kabuğu ren- gini andıran gözleri o kadar ca- zibeli, o kadar tatlı idi ki uzun müddet ondan gözlerini ayıra- madı. Bahtiyar kız!.. Bu yaşta kendisini sevecek bir adam bul- muş, şimdi de onunla — evleni- yordu. Bu muvaffakiyete gıpta etmekle beraber ona karşı kal- Genç Ç Deli Hafız, haşmının karşısın da bir parça daha bocaladı. Yü rük Ali, hasmına, mütemadiyen hücum ediyordu. Hafız dini müdafaa (i elinden geleni yapıyordu. Fa- kat âpüşikâr görülüyordu ki, Hafız, muhakkak yenilecekti. Güreşi barabene bile götürem di. Güreş, epeyce uzadı. Dörü Hafız, canını her ne pahas Yürük Aliye yı ordu. “Hafitin. en, gol utgadifa, Kü çük İbrahim idi, Nasıl olurdu da onun yüzüne bakabilirdi. Güreşin sonlarına doğru Yü. rük Alinin Hafızı çaprazla, to- parlayıp sirdüğü görüldü. Ve Çok geçmeden altına aldı ve bek ati buldu. takmı di olursa nilmemeğe şine Türkiye bisiklet mukavı met birincil 24 Haziranda Hatayda, 120 kilometrelik — bir mesafe dahilinde yapılacaktır Bu müsabakaya Ankara, İs- tanbul, Hatay, Eskişehir, Bur- sa, Kocaeli, İzmir, — Balıkesir bölgelerinin bisikletçileri istirâk | edeceklerdir. 'Türkiye mukavemet birinci- diğini müteakip Ankarada ayni bisikletçilerin. iştirâkiyle - diğer| bir 100 kilometrelik — varıs ya- pılacaktır. b Bu yarışlara Istanbul Sabri, Halid; Şevketten mürekkep e- | kiple iştirâk edecek bu grupa İştanbul bölgesi muamelât cil servisi şefi gioğlu — riyaset edecektir, YARARAAAARARARARA ADLİYEDE / letmeden bir künte vurarak a2- Bip ihtikâr sııçlısu SADĞA — yi LERI YAK Üa Hağdız, mağlüp, olmuştu, Oldu ğu yerden güç hal- ile kalktı. Yürükle — kucaklaştı. — Gözleri dolu; olanak meydanı gekildi, — mtm Küçük İbrahimin aklı başın- dan gitmişti. Ustası bu, Yürüğe yine, yenilmişti. Kendi. kendine | söyleniyordu: » — Vay hain yürük. vağı), V Deli Hafız, soyunduğu — yere geldi. Alelâcele kisbetini, çığar- dı, Kücük İbrahim ustasinı, silir yerdu, Hafızın, rengi sapsamı olmuşw. Ağzından tek lâf bile çıkmıyondu. g- y birakip| Nihayet Hafız çınağına şun- | | ları söyliyebildir — İbnam, herife güreş uyduramadım » — Çok tebhlikeli, bir herif!.. — Hin gi 4 gihi; dağli.. Mengene gihbi, bir- henik!. TT a — Fakat, Allahla ahdim. ol-| sun.. muhakkak- onu: yeneceğim. | Kat'iyen intikamımı bırakmam. < BDedi. . v * (Aı'hııı yar) HİKAYE ben samimi saadetler diledi. Bu l saf güzelin bahtiyar olması| / pek haklı idi, Hemen ona - bir | sandalye uzatarak: — Buyurunuz madmazel bu> yurunuz, oturunuz görüyorsu - nuz ki san'atımda. asıl ihtisa - sım gelinliğe mahsus limon ve | portakal çiçekleri imalindedir. Bunları mümkün mertebe iyi| yaparım!, Ümit ederim ki, size beğendirebileceğim. — Hususile güzellere ucuz satmak muta - dımdır, buyurunuz! Dedi. Güzel kız lâğbali bir tavırla başından şapkasını — çı- kardı. Odadaki çiçeklerin - için de geziniyordu, Yaşlı kız en zariflerini seçerek ona gösteri- yordu. — Bakınız matmazel bakınız. Bu ne kadar zarif değ madmazel? - be, nasıl | mi? Ve her sualde Janın gözlerine mubabbetli nazarlar atfeyliyor- du Bu esnada genç kız üstünde mış bir başlığını ordu. konsolun bir cam dolapta sarar- ketle, bir gelinlik gösterdi - ve gülerek | — Validenizin gelinlik süsle - ri olmalı. — Hayır madmazel min değil benim., — Fakat valide- — Kız olduğumu - bildiğiniz | halde gelinliğimden bahsedişim | size garip geldi değil mi? Hak- kınız var.... Ben bunları hatırla diğim halde kullanamadım... Genç kız meraklı bir nazarla yüzline baktı. — » ... Yaşlı çiçekçi hlzünle etti: — Nazarlarınızdan anlıyo - rum, Merak ediyorsunuz değil mi? İhtimalki garip bir sergü- ilâve ne. yapalım!; — Bu| berat etti İngilir markalı polis, düdük- lerini 110, kuruşa, sattığı iddiaar 3 ile Milli Korunma kanununa muhalif hareketten dolayı: adli- yeye veyilen. Büyükada, Sakar- ya sokağı 21 sayıda mukim ve Yeaicami caddesi 37 numara- da. Silâhçı Selânikli Osman Topgumenin dün. ikinci — asliye cezada muhakemesi, netigelen; - miş ve barekatinde ihkikân ma-| hiyetinde, bir- şuç gör ğin- don benaetine maz vııulmıe z Nt şöfer mahküm oldu * Ortaköyde Taşmerdivenlerde Nap sokağında 8 numarada otu; dŞ | ran şoför Mehmet Ali Ah> med Bekir Beşiktaş caddesin- den, geçmekte iken. 3798 sayılı otobüsiyle Hakkı ve Hasan Remsiye çarpıp yaralanmala - | zına sebebiyeb venmekten — do.- | layı sekizinci, aşliyede muha- keme edilmiş ve dün hu dava neticelenmiştir. Şoför Bekirin suçu Babit ılldüğünden nhş ay hapsine, ve 150 lira Zaşına maliklmiyetine Tikep verilmiştir. zeştim olduğunu zannediyorsu- nuz, Hayır, öyle değil, Bu pek sade bir vak'adır. Eminim- ki siıiı; gibi bahtiyarlarr bundam bir sey anlıyamazları Genç kığ; masum bir eda ile rica etti. Çi- çekçi kaz onun gözlerinden öyle| müteessir oluyordu ki dayanar madı, anlattı: — Ben kimsesiz fakir çirkin bir kızdım. Buna rağmen bir. gün evleneceğimi ümit eyliyor- dum, Elbet beni de bir seven bulupur ve alır diye düşünüyor dum, Hüsnüm yoksa da kalbim vardı. İyilikle, hoşlukla, tatlı dille bir günül avlıyabilmek ih- | timalini imkânsız — saymıyor- | dum, O zamanda yine böyle bir çiçekçi idim, Gelinlik e'bise için süs ve çiçek hazılıyordum. Baş- | kaları için çalışırken kendimi de düşündüm ve bir gelinlik sü hazırladım: İşte bu gördü- ğünüz buketle başlık odur. Onları bu cam dolap içinde ak karşıdan bakmak iyaya dalmak bana çesa- ret ve kuvvet veriyordu. Fakat şimdi hiç öyle değilim. O zaman gönül aldatıcı hülyalarla ken- dimi oyalamağa muvaffak olu- yordum, Bir zaman geldi ki kendimi' hakikaten mes'yd, ve bahtiyar sanıyordum, — Nasıl?.. — Anlatıyorum — madmazel, İkamet eylediğim odanın yanın da bir mağazada çalışan kendi | halinde bir delikanlı >turuyor - du, Kendisine inip çıkarken mer diyende tesadüf ediyordum, Ter biyeli, nazik bir adamdı. Hele bana karşı pek nezaketli mua- | mele gösteriyor, ufak, tefek şey lerle gönlümü alıyordu. Beni pek çirkin bulmadığını zanne- diyordum. Kendi kendime no kadar seviniyordum. -Komsum kir gün hastalandı. Kimsesi Halid Tüccarba- | ÇİÇEKLER İÇİNDE Arman. Lilvestr'den zzf ım hos değildir, ikodusundan da başımı diğım muhakkak, Heme ahbap mec- lisinde ve sciler arasında “kahv dildiğini du- yarım, yalnız giyim kuşam | iyat modası ar, günün mo- dasina gene - çalarlar. Geçen gün, tamvayda — gidi- yondum. Önümdeki; sırada, Otur ran yaşlı iki zat konuşuyordu. Kulak misafiri oldum; off, gene kahve,, Anladım ki' kahve ledi- | kodusunun modası henüz-— geç- | memiş.. ! Kahve ile bağım, hoş, olmadı- Ba halde sırf vakit geçirmek için kahaca bir. harekette bu- lupdum, konusulanları dinleme- ğe başladım: — Bu sene yazlığa gidecek misiniz? — Vallah: daha düne kadar niyetimiz, yoktu, fakat, işbi- liyorsun, geçen, gün, refikası ile biye geldi, fikrimizi çeldi, Propaganda mı yaptı.? Eveb amma bu senin bil- | diğin: propagandalamdan doğil. | — Yanedir? — Bfeodim (.)i in yi kor| nuştuğunu hbilirsin. O, gün de açtı :ı;şzıuı yumdu. gözünü, Şir- keti Hayriye ile Denizyollarını öyle bir mukayese etti ki ne Söy | leyeceğimizi şaşındık, kaldık. — Beni meraklandımıyorsun, sunun ne dediğini söyle hiz de nasıl bir “propaganda,, yap- | tığını, kimi medhettiğini anla - | yalım, — Demizyellarını, efendim, o. Dun aplattığına, göre Denizyollar rı, Şipketin, kaç, senedir- Boğaz igini, imar bahında sazfettiği e- meği ve alınan neticeyi, gölgede | bırakaçak, bir huluş ile “sevahilj mütecayire,, köylerini, ihyâ edi; verdi. — Bu buluş ne imiş? * — Kahve!. ) Yoktu. Günlercce ona baktım. Başkalarının buna bir-mana ve | Feceklerini hiç düşünmüyor- dum. Ben kim oluyondum, haştalı-| ı hayli uzun şürdü, bazı gece- | ler hiç uyuyamıyor, sabahlara | kadar oturuyordu, Görüşüyor- | duk. Bana halinden istikbâle ait | tasavvurlarından bahsediyordu. Bir ağır başlı kızla izdivaç et- mek, bir mes'ud yuva, ku.rmıgı Acaba beni mü düşünüyordu. Bu, ihtimal beni sevincimden | kılırsa, ışmarlamaktan, çıldırtayordu!. Azttığdığım pa- | ralarla bir ada takımı hazırla- dam, Onun reşmine güzel, bir çer çive aldım. Artak. kendi. kendi- | me en tatlı hüjyalara dalıyor - dum, Aştık iyileştiği için yine işine | devam ediyordu. Bana açılama- | masını ce ine hamle- diyordum. Bir gün, gayet ne li bir sima, ile geldi. Gözleri, lüyordu. Gözleri tapkı leriniz SİZİN & şibi neş'e, saçıyozdu. - O ize büyük bir müj- dedi, Acaba ne sö Mutlaka benimile evli bulunduğunu söyle- h- vermişti. Ben bunu titriyordum. Kalbim tüyaçak — gibi — çarpıyordu. Beşüş bir tavızla ijâve etti: Ah Pelores bana - bir e gibi baktın. İyiliğini hiç bir zaman unutmam. Ben de seni en sami- mi bir muhabi eviyordum Bunun için sgaadetimi evyelâ sa- | na, söylemek için koştum. Çok - | tanheri seydiğim ve aşkile çıl- | dırdığım bir genç kızı nihayet bana vermeğe razı oldular, Bir aya kadar onunla evleneceğiz... Ah ne oldum bilir misiniz” Bir yığın paçavra gibi düş- tüm, bayıldım. Söylediğine kim bilir ne kadar pişman oldu. Ken dişini hir bemşiçe gibi değil çid | | | | | [ bilmem niçin size bugün bu hir | | | Haa —ei B hi Akay Vapurlarında Halis Kahve Veriliyor Diye ular Artmış - İyi Suyun Macerası- Taşdelen Tesisati Kaç Şişe Su Doldurur, Şehirde Kaç Şişe Satılır? Yazan : BEHİYE — Anlayamıyorum. yahu.. | Denizyolları ile kahvenin ne | münaseheti van? Yoksa Deniz- yolları “sevahili mütecavire,, - de kahvehane açmağa mı karar verdi? — Yok canım.. —Buna: ne lü- zum van? İdaze, vapunlraında yolculara halis birer — fincan İahve ikramının — yolunu — buk- du. Şimdi kahve tiryakisi, her kes nohutsuz tarafından halis bir- fincan kahve içmek istedi mi; kendini, Denizyolları va- puzlanına dar atıyor. Bunun için, Moda, Rendik, Yalova, A- da, ziyanetgileri, anttağı — gibi bu sene bupalara, yazlığa. gidenler | de çoğalmış. Hattâ, öyle kimse- ler vazmış;ki, bu, taraflarda. hiç işleri yokken, bilet parasına, kı- | yayor, göyle. bir Kadıköyüne ka dar uzanıp bir kaç fincan kahye içtikten sonra, köprüye dönüyor- | larmış. — Eh.. bundan, sana ne? Si- zin evde kahve yok mu. — Sade hizim evde-değil, her tarzafta kahve van, Fakat gel gön kü, bizimkine mer: madik, Mademki, bu. sene. de | moda hu imiş, O halde hiz de yazlığa, Medaya gidelim, diye tutturdu; dün, taşındık.. h * ” Bu konuşma, benim de me- | zakamı, gekmisti. Deniayolları idaresinin dâhiyane (!) bulu- supu mahallinde tedkike karar uaı:dım. sabık, Akay, vapupların dan birine girdim, otundum, Ob, kekâ; Mezaklılar, öbek öhek, olmuşlar, kahvelerini, ho- MA le,onlara, ipın p. Y D | Bâkin, erbabının, söylediğine ba- 1smaz- | vapmış. , Ar-| lamağa, de fark di bir aşk ile sevdiğimi anlağı. | Fakat neye yarar? Yalnız ha-| lime merbameten erşeti sabah gıkıp,; gitmiş: ve hir- aha oraya ayvdet etmemişti. O günden beri Be olduğunu, bilmiyorum, Fakat| kâyeyi: söylemek istedim. Şüpr | hesiz, gözleriniz. ona pek benze- diği içip,. belki. de, şimydi benim-. | le eğlenirsiniz... | — Bilâkis madmazel. .. Bilâr.| P kis, — Ne işe başınızı ağrıtmıyar | | yam. Bu çiçekleri beğendiniz| mi? — Bvet pek güzel hunjlar cida den güzel, — Şimdi hepsi ne ettiğini hesap edelim, Yaşlı kız bu çi | çekleri zarif hir kutuya, yerleş- tiriçken, güzel (Jan) bir kâğıda, yazdığı, fiyatları, yeküp ediyor- du, Çiçekçi (Dolores) biraz son- | ra kutuyu uzattı. Bu esnada, kızın uzerinde hesap yaptığı karta gözü ilişti. Ve dudakları titriyerek (Jan Lenuyar) işmi- ni okudu. Bu oni bahsettiği ve bir samimi bir muhabb; fakir komşusunun Jan lâkayt bir tav oiraz. evvel, atlar en sevdiği ni idi! adir. İs- diyordu, | — Bu kart peder mi (Jan Lenuyar) dir Genc kız: kutuyu alarak para- sını uzattı. Çiçekçi Dolgres) — Hayır, dedi. Para iş nema, Hepsi sizin c Jan ışrar İ — Niçin? — Hayır —madı hayır, hepsi sizin olsun Anlat- tığım maceranın — bir yadigârı larak bunları kabul ediniz. Matmazel (Lenuvar) bu, çiçe lerin şizi daha ziyade güzelle; tireçeğini düşündükçe ne kadar memnun oluyorum - bilseniz Bütün kalbimle bahtiyar olma- nızı temenni ederim. Jan sevincinden onu iki ya - nağından öptü. Çicekçi kız (Le- | nuvar) n bu güzel kızına mu- | kabele ederken gözleri dolu de- u olmuştu! | gılar gibi geliyor. İşin garibi, | yapılmak üzere kamdaki sırada oturanların b birlerine fısıldadıkları bir nazaran istenilen kalitede re rra aha | venin getirilmesi için tekerleği yağlamak lâzımmış.. Doğrusu, su erkeklerin aklı« na saştım. Her tarafta istedi « ğiniz kadar kahve varken De« nizyollarını zengin etmenin sıs rası mı? — Bana kalırsa idare, bilânçoda bir yeni hane daha açmalı: Kahve hanesi.. Hattâ gazetelere - tabii bizim gazete hariç!. göyle ilânlar da verilebi« : (Kahveli seferlerimiz mux vaffakıyetle devam ediyor, hem bir fincan halis kahve içmek, hem hazineye varidat temin et- mek — isteyenleri vapurlarımız bekliyor!), < x Kahve tiryakilerinin bir de.sıt “meseleleri,, varmış. O gün, va- purda. konuşulanlardan anladım ki ku, mesşele de sudan! Fakat kısaca yazmadan geçmiyece« gim: — Zahâliniz suyu kahvedez evvel mi içersiniz, sonra mı? — Sonra .. * Oldu mu ya? Bu gayri sıh- hdi Mide bozulur. Bunu bı- rakın, içtiğiniz kahvenin zevki de kalmaz, Sonra, sıcak. kah - venin üstüne sooğuk su içilim - ce hem dişler zedelenir, çatlar, hem. hazsaklar bozulur. En iyi- si, kahveden evvel içmeli, Bir başkası söze karışta: — | — Ne evwel, ne sonra kahvo fincanının içine bir kaç damla su katmak en sıhhi yoldur. Böy; lelikle kahve de. dibe çöker. Başka birisi, şöyle buyurduz — Kahve ile su içmemek en iyisidir. Kahve, rakı değil ki, * Bahis, döne dolaşa halis iyf suya, dayandı. “Lâfı güzaf,, lx vakit geçirenlerden biri şunları söylemeğe başlamıştı: — Geçen gün gazetelerde Tasdelen suyuna dair bir yazı okudum. — Gazetenin yazdığına göre, Taşdelen tesisatı, günde SÖBMSW çalışmak, şartiyle 50 igramlık şişelerden ancak L&ılâ 20 bin arasında bir mik- tar doldurabilirmiş, Gecen e. Din, Haziran, 'İ?emm aylarında Taşdelen au— larımdan günde 3750 şişe 3 satılcılara; verilmiş, Kışın ise bu - miktar 1500, imiş. İstanbulda kaç nüfus var, heşapladınız mı.” Bunu — sayımda öğrenmiştik. Kaldı ki Taşdelen suyu sadp | İstanbulda değil, köfteci dük - kânlarından fütun da, vapur - larda, trenlerde, sayfiyelelrde ve hattâ Anadolu ile Trakya - nın, büyük şehirlerinde de bol bol satılmaktadır. İşbu 'Taşdelen suyu, taş çatlaşa, bu kadar talebi karşılayamaz gibi geliyor bana.. — Bilâkis, bendenize, de kar- sisat, o kadar az talep ile karşı- aşıyormuş ki, ekseriya hafta- da, bir gün çalışıyormuş. Şu halde iyi su satı halis iyi su satmak ihtiyacını duymuyorlar demek, istiyorsu, - Peki, ya bu şişelerdeki be- lediye mühürlerine ne, buyuru- lur? Buna, d işin Ne buyurulsun? karışır, der, Vapur köprüye — dönmüştü. kahve ve su hikâyesinin alt ta- rafını dinleyemedim. Mera derseniz, erbabından dinleyel lizsiniz. VAA AAA AAA RAARARA Düşüp yaralanmış Kadıköyünde Yeldeğirmenin- de Tene sokağında S1 numar: da oturan 14 yaşındaki Jak ğı kayarak düşmüş ve ba- şından yaralanmıştır. Tçdavi Nümune has - kaldırılmıştır. ' ahanesine Sarıyer Askerlik şubesinden: Şubemize mensup 312 - 33: doğumlu ihtiyat sakatlar tekrar muayene ettirileceğinden şube- ye mijracaatla hastahaneye gön derilmemiş olanların rapor ve bir fatoğrafla beraber acele şux beye müracaat etmeleri-

Bu sayıdan diğer sayfalar: