2 Temmuz 1941 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 3

2 Temmuz 1941 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

2 TEMMUZ 19441 l Ajans H Japon-;amn vaziyeti Hususi encümen bugün kararını veriyor Londra, 1 (a.a.) — (B.B.C.) Reuter ajansına göre, Alman- Sovyet ihtilâfında japonyanın vaziyetini tedkik etmek için ge- çen hafta ayrılan hususi bir encümen — bugün kararını ve- recek, karar kabineye arzedile- cektir. Bundan sonra Başvekil imparatoru ziyaretle vaziyet hakkında izahat verecektir. İspanya üzerin- de uçan İngiliz tayyareleri İspanya İngiltereyi şid- detle protesto etti Madrit, 1 (a.a.) — DIN.B. a - jansı bildiriyor: Bir müddetten beri Cebelüta- rık'tan tayyarelerin gelerek İs- panyol toprakları üzerinde uç - tukları ve keşif hareketlerinde , bulundukları Alcesiras'da mü - şahede edilmektedir. Bu uçuşla rın devamı, İspanyol hükümran- hk haklarının muttarit bir ihlâli mevzuubahs olduğunu göster - mektedir. İspanyol toprakları üzerinde yeni bir İngiliz keşif uçuşu esna-| sında İspanyol hava defi topları tayyareye ateş açarak bu tay - yareyi belki de hasara uğramış olarak uzaklaşmağa mecbur e - derken Cebelütarıktaki İngiliz hava dafi topları da İspanyol hava dafi bamryılanmevzılen- ne ateş etmişlerdir. İspanyyol hükümeti bu hâdi - seyi şiddetle protesto etmiştir. | Fransadaki Sovyet alacakları Bloke edidi Vicyh, 1 (a.a.) — Fransız| maliye nazırı, Fransadaki Bütün | Sovyet alacaklarını bir emirna- me ile derhal bloke etmiştir. Vichy, 1 (a.a.) — Fransa ile | Sovyetler arasındaki siyasi mü- | nasebetlerin kesilmesi dünya | harbinin başındanberi | takip eden Fransız hükümetle- | ri tarafından — alınan tedbirler | silsilesinin son halkasıdır. 28-8-939 Alman - Rus anlaş-. mMası Fransız efkârı umumıyw tarafından bir ihanet olarak te-| lâkki edilmişti. Çünkü o esnada Sovyet hükümeti, Fransa ile mü zakere — halinde bulunuyordu, Fransız komünist partisi, buna rağmen, Moskova ile elbirliği yapmıştır. Ve bu babdaki açık bir mektubu 43 komünist meb- us. imzalamıştır. Bunun üzerine | bu mebüslara - kâargı -5-9-939 da takibat. ' yapılmış ve komünist mebusların iskatlarına 1940 da aberleri Dakarda tutu- lan 700 mülteci Beş ay müddetle sebep- siz yere alakonmuşlar Lizbon, 1 (a.a.) — İçlerinde sabik İspanya cümhurreisi B. Alcala Zamorada bulunan ve Brezilyaya gitmek üzere 1 ilk- kânunda Marsilyadan hareket ile Alsina Fransız vapurundaki | 700 mültecinin Dakar limanın- da tam beş ay mevkuf tutul - dukları şimdi ifşa edilmekte ve bu hususta bazı tasfsilât ve- rilmektedir. Rio De Janeiro'ya gitmek üzere vapur beklemek - te olan yolculardan biri mülte- cilerin tam 15 millete mensup | olduğunu söylemiştir. Sabık re- | isicümhur Alcala Zamora'dan | başka bütün yolcular uçuncü mevkide seyahat etmişlerdir. Bunların arasında memleketle- rinin siyasi hayatında mühim mevkiler işgal etmiş olan birçok kimseler vardır. Aleina yolundan cevrilmiş ve meçhul bir sebebe binaen Da - kar leimanına sevkedilmiştir. Mülteciler bu sıcak memleket limanında hemen hemen on pa- rasız ve çamaşırsız olarak va- purda tutulmuşlardır. Bu izaha- tı veren yolcu mültecilerin bir- birlerine nasıl yardım ettikleri- ni ve nasıl vakit gecirdiklerini anlatmıştır. Gemide bir cok doğum vak'ası olmuştur. Dizan- teriye tutulan çocuklar sıcak - tan çok müteessir olmuşlar ve meyva sebze ve süt fıkdanından dolayı beslenememişlerdir. — E-| peyce bir zaman sonra hayır ce- miyetleri mültecilerin feci vazi- yetini öğrenmişler ve her birine beş yüz frank tevzi etmişlerdir. Mezkür cemiyetlerin teşebbüsü üzerine haftada bir defa mül - tecilerin karaya çıkmasına mü- saade edilmiştir. Bu vaziyet, Mültecilerin bu ay icinde Ga - zablankaya gönderildikleri gü - ne kadar devam etmiştir. Şimdi mülteciler Brezilyaya gidecek bir vapur beklemektedirler. Amerika mütem- mim deniz üsleri kuracak Vaşington, 1 (a.a.) — Ameri- ka Birleşik Devletleri bahriye | nazırı Albay Knoksun yaptığı bir beyanata nazaran, Birleşik | devletler - sahilleri açıklannda mütemmim Amerikan deniz üs leri tesis edilecektir. | 1 Ağustosta Midvay adası | üzerinde, ikincisi eylülde Alaska mıntakasında Amnaknak adası üzerinde, üçüncüsü 1 teşriniev- velde Trinite adasında Garena- ge koyunda tesis olunacaktır. eT aamarrar ee ee ar a mame mebusan ve âyan meclislerince | karar verilmiştir. 17 Kânunusanide Rusya ile ticaret müzakereleri kesilmiş ve 5 Şubatta da Pariste Rus tica- ret mümessilliğinde araştırma- YENİ Her Sabah Zavallı insanlık, inereye gidiyorsun? H arp başladığı vakit hava hâkimiyeti Almanlarda idi. Alman tayyareleri güpegün- düz İngiliz limanlarına şehirle- rine bombalar yağdırıyor, pek az zayiatla üslerine dönebiliyor- lardı. İngilizler, ırklarına Has 8s0- ğuk kanlılıkla: — Bu, böyle devam etmiye- cek, diyorlardı. Bir gün gelecek hava hâkimiyeti bize geçecek ve o zaman biz de Alman liman- larını, kasabalarını ve sehirle - rini güpegündüz bombardıman edebileceğiz. Sabredelim, göre- ceksiniz ki bizim sıramız da gelecek. Aradan uzun günler, hafta- lar, avlar hattâ iki yıla yakın bir müddet seçti. Tanrının hner günü Alman tayyareleri gece demediler, gündüz demedi- ler İngiliz şehirlerini, fabrika- larını, limanlarını yaktılar, yık- tılar. Berikiler hâlâ ayni soğuk kanlılıkla tekrar edip duruyor- lardı. — Sabır, sabır..... Bizim sıra- mız da gelecek..... * Nihayet evvelki gün haber| aldık ki, aradan bir yıl, dokuz ay ve yirmi sekiz gün geçtikten sonra İngiliz tayyareleri de artık güneş ışığında Alman şe- hirlerini ve limanlarını bomba- | lamaya başlamışlardır. Hele A-,. merikalıların gönderdikleri tay-| yareler Büyük Britanya adala- | Tına düzünelerce gelmeğe baş -| ladıktan sonra İngilizler “düş- manlarının şarkta da hava faa- liyetile meşgul bulunmaların- | dan istifade ile gündüz akınla- rına başlamış bulunuyorlar. Bay Çörçil nutuklarından bi- rinde; — Bir gün gelecek, demişti.l Her Alman şehrini üç gün, üç| gece daimi alârm halinde yaşa- tacağız ve düşmana bize yaptı- ğı zararları fazlasiyle iade ede- ceğiz. Ajans telgraflarından öğre- niyoruz ki “Bremen,, ve “Kiel,, limanları gündüzün hücum e- den düşman tayyarelerinin bom | baları altında perişan olmuşlar ve o güzelim mamureler birer harabezare dönüvermişlerdir. Fazla olarak İngilizlı u ka-| darından da memnun görünmü-. yorlar ve: — Durun bakalım, bu daha gic, henüz hava üstünlü- istediğimiz gibi tesis et -| » gibi düşmanları-| na daha korkunç, daha ibret ve-| rici âkibetler hazırlamakla meş gul bulunduklarını ima ediyor- lar. Berikiler de boş duruyorlar mı ya! Tabii onlar da mukabele edecekler ve bu: — Bir senden, bir benden Yarışı ile ne İngilterede, ne de Almanyada belki de sağlam tek bir şehir kalmayacak. Zavallı insanlık nereye gidi - yorsun?.. lar yapılmıştır. AxCLSAPAÇOĞLU y *& ğ 4 C amarmmam cvazan: Ulunay Bu üstat sıfatı Fazıla ilmine hürmet edildiğinden dolayı ve- rilmiyordu; bu ünvan, -son -za - manlarda - Babığli caddesinde rastgelene karşı ibzal edilen bir nezaket : şekline girmişti. Herkes biribirine “üstat,, di - yordu. Odacı - bile: kahveciye Çay ısmarladığı zaman: — Üstat iki-çay! diye bağı- rıyordu. Fazıl, istihbarat müdürünün elini sıktı: — (Yeni Sada) yı,okudunuz mu? — Hayır. Dâha okumadım. Şimdi Yahya Bey verdi, — Yahya Bey gelmiş mi? Sabahtanberi bekliyordum. İstihbarat müdürü ile gazete sahibinin bu daimi saklambaç oyunlarını matbaada herkes bi- lirdi. Tevfik Bey aldığı maaşla kendine bir bütçe yaparak mun: tazam' yaşamıyan gazeteciler - dendi. Daima idareden istikraz akteder ve bu istikrazları haf- talığından ödediği için yine pa- rasız kalır ve tekrar akont is- ter. Alelhesap alıman para, ma- aşına mahsuben - kesildiği hetle daima parasızlıktan şikâ- yet ederdi. Yahya Bey ile Tev- fik'in - münasebetleri istibdat devrindeki maliye nazırı ile ha- K zineden alacağını tahsil etmek istiyen müteahhitlere dönmüş - tü. Tevfik evvelâ bir arize yazar, Yahya Beye-hademe ile gönde- rir. Yahya Bey aldırış etmez. Tevfik bir gün bekledikten son- ra ikinci bir arize-daha takdim 'eder, yine bekler; ona da cevap alamayınca Yahya Beyle dost- luğu olan imza sahibi muhar- rirlerden birine.rica eder: — Kuzum üstadım, birkaç güne kadar evi" değiştireceğim. Yeni ev sahibi iki aylık - peşin istiyor. Yâhya - Beye yazdım, galiba unuttu. Şunu lütfen ha- tırlarına getiriverin. Üstat, Yahya Beye bundan bahis bile etmez. Tevfik merak içindedir. — Naâsıl, söylediniz. mi? — Söyledim, cevap vermedi. Başka birşey 'düşünüyordu ga- liba, — Aman. hatırlatın... Bu siyaset birkaç gün sürer. Şifahi notalardan da bır netice çıkmayınca istihbarat müdürü canını dişine alır, tenha bir za- man kollar, patronun huzuruna çıkar; yüzüne bir tatlı tebes - süm verir, hafifçe boynunu bü- kerek yutkunur. Lütfen bir daha ÖLE - e Tefrika No: 10 g- — Hayrola! Tevfik... — Üstadım. Ben başka bir eve taşınıyorum, — Tebrik ederim. falan var mı? — Ne münasebet! Yalnız ha- vası pek güzel, odaları geniş... aygınlık... — Oh, oh ne âlâ, — Yalnız iki aylık peşin ver- mek lâzım. İdareden bir ulfak avans istiyecektim de... — İdareye borcun var mı? — Var. Fakat çok binşey kalmadı. — Borcunu ödemeden avans verilmez. Usulümüzü biliyor - sun. — Amma efendim. Bu fevka- lâde ahval demektir. Refikam, çocuklar hep — hastalandılar. Doktora sorun. Evi değiştirmez seniz felâket olur, dedi. O aralık bir misafi: Yahya Bey o gün muş demektilr. — Şimdi bırak da sonra ko: nuşuruz! Cümlesile istihbarat müdürünü savar, Kimse gelme- diği takdirde idare müdürüne hitaben birkaç satır yazı yazar, Tevfik'e verir. Yalıya Beyle ida- re memuru arasında kimsenin bilmediği bir şifre vardır. “Fa- lana şu kadar. para - alelhesap Konforu gelirse n kurtul- — l u Bizde Edebiyat Ne- den Kısır Kalıyor SABAH SAN'AT ve Eserlerin ticari kıymeti nelerle mücadele eder? - Tercemeci ve adap- tasyoncuların tahripleri - Ucuz ucuz eserler ! - Mezat malı işportası - (Seri) mal çıkaranlar - İğne ile kuyu kazanlar - Müstesna muharrirler - Büyük eserler yazanların ticari kıymetleri - Bey- nelmilel telif hakkı - Kalem sağlam bir payan- — da vazifesi görmeli Yazan: ULUNAY — Gazetenize edebi bir hi - kâye getirdim. — Birakınız. Okuyalım. Gire- | cek gibi ise dercederiz. — Ne zaman cevabınızı ala -| bilirim ? — Bir iki saat sonra ugrayı- nız. İki saat sonra: — Bıraktığım hikâye geldim. — Okuduk, girebilir. — Teşekkür ederim. Arada böyle hikâyeler — yazabilirim. Yalnız... — Fiatını mı anlamak isti - yorsunuz?.. Bir lira!. Kitapçılarda: — Bazı mecmualarda intişar eden muhtelif hikâyelerim var. | — Hikâyeler bizi o kadar a- lâkadar etmez. Zabıta romanla- rı, aşk romanları gibi şeyleri tercih ediyoruz. Fakat yenilere cesaret vermek borcumuzdur. Hikâyelerinize ne istiyorsunuz? — Bilmem. Siz ne veriyor - sunuz? — Tabedildiği zaman size yir- mi kitap verelim. Üst tarafı yap tığımız masrafa karşılık olacak. — Bundan benim istifadel için | | Vay efendim vay... — Kitabınızın tabedilmiş ol- ması az şey mi? Bu hikâyeleri yahut romanı yazan genç, bu yoldaki istida- dını inkişaf ettirmek için işe ne büyük ümitlerle başlamış, e- | serlerini ne uykusuz geceler ge- çirerek - hazırlamıstır. Büyük bir gayretin, ümidin mükâfatına gazete bütçesinde bir lira tah- sis edilmiş. Tabilerde ise tanın mıyan Müelliflerin telif hak - lave “beles,, dir. Bu genç muharrir, çalışacak, uğraşacak, yazacak, yetişecek... | Na ile? | Uğraşacağı yalnız sa'yi de- ğildir. Çorbasına tuz bile kata- madığı aile sofrasında cok dı fa - haklı olarak - istiskale u, rar, babası anası, evin bütçe: ne bir yardımı olamıyan bu a- cayip mesleğin aleyhindedirler. | Sırası düştükce: — Bırak oğlum. Böyle saçma şeylerden vaz geç. Seni bir ban- kaya yerleştirelim. Bir yazıha- neye kâtip verelim. Her gün muntazaman işine git gel. Ay başı da tıkır tıkir paranı al... Genç edibin iktiham etmeğew mecbur olduğu mânialar yalnız bunlar olsa yine iyi. Kendisi ile rekabet eden (tercümeci) ve veriniz.,, cümlesinden sonra nok ta varsa “vermeyiniz,, demek- tir. O zaman idare müdürü ma- zeret beyan eder: — Kabil değil azizim. — Neden? — Bugün mühim. bir kâğıt stokuna para yatırdık. Kasada metelik yok, Birkaç gün sonra belki bir çaresini buluruz. Tevfik yeniden patrona -baş vurur. Yahya Bey tekrar,tidare müdürüne noktayı unutntamak şartile bir kâğıt yazar, biçare Tevfik idare ile Yahya Beyin odasının arasında günlerce me- kik dokur Nihayet istediği- e- vansı güçbelâ koparabilir. Evden taşınma — meselesi, doktorun hava- tebdili tavsiye- si birer bahaneden ibarettir. Arkadaşları Tevfik'in - tabiatını bildikleri için avans meselesi halledilince hemen o aksam bu muvaffakiyeti tes'it eder gibi bir iki tane atmak üzere bir gazinoya giderler. Üçüncü” ka- dehten sonra Tevfik'in cömerd- lik damarları tepreşir. Şişeler, mezeler biribirini takip eder. Evvelâ herkesin masrafını ken- di vermesi şart konmuşken mecliste mendilini çıkarmak üzere elini cebine atan olsa Tev fik kıyameti koparır: — Bırak efendim! Ben veri- rim, Bana hakaret mi etmek is- tiyorsun ? Rakı ziyafetinden sonra ye- mek, Beyoğlunda bir gezinti, barlarda bir cevelân, bir iki ca- nanla muarefe, bir de Büyükde- EDEBİYAT - Genç edip kimler ve (adaptasyoncu) edipler de var- dır. Onlar garbin tanınmış asa- rını başını gözünü yara yara | tercüme ederler. Tercümede güç lük çekerlerse (Arman)ı (h- met) (Madlen)i (Macide) yapa- rak adapte ederler. Ne muhar- riri bellidir, ne müellifi. Eserin başına lütfen bir “nâkili,, koy- mak hem şöhret temin etmek, hem de bol bol eser vermek “velüdiyyet,, ine mazhar olmak demektir. Bu eserler kimlerindir bilir misiniz? Garbin en benam mu- harrirlerinindir. O mubarrirler ki, bu eserlerle milyonlar ka- zanmışlar ve milyonlarla bera- ber edindikleri şöhreti dünya - nın her tarafına yaymışlardır. Zavallı genç! Sen bu “dev,, lerle uğraşacaksın. Eserlerinle onların da fevkine çıkacaksın da kendine bir mevki yapacak- n... Ondan sonra elindeki o zayıf kalem seni besliyecek! Nasreddin hocanın merkebe tahmil ettiği riyazet bunun ya- nında hiç kalır! ... Bizde edebiyatımızı kısır kal- mağa mahküm eden e.1 büyük âmil budur. Bir gazete sahibi, halka oku- nacak meraklı bir hikâye, bir roman ister, Edebiyat kısır kal- mış, edib yetişmiyecekmiş. Bu onun umurunda değildir. Bu meraklı hikâyeyi, romanı ona te- min edecek edip (!) öğrendiği dört kelime Fransızca ile işte emrine âmade duruyor. Kütüp- hanesinde yığınla (stok)malı da var. Ne çeşit eser isterseniz? Ro mantik istiyorsanız işte Hügo, Lamartin, Müse, Realist istiyor sanız işte Flöber, Zola, Mirbo, Mopasan. Zabıta romanı mı? Konan Doyl. Hırsız romanı mı? Moris Leblan. Bu yığın ğin eserlerden beğen beğendi,; ni al. Akşam pazarı... Ucuz u- cuz. İbadullah! Bir lira, iki li- ra... Mezat malı işportasının kar- | şısında elinde bir hafta uğraşıl- * mış hikâyenle zavallı genç sen ' bu toptancılarla nasıl rekabet e- debilirsin ? Onlar (seri) -mal cıkaran, | zincirleme iş gören fabrikalara | benzerler. Bir senede piyasaya cilt cilt kitap yetiştirirler. Sen elindeki iğne ile kuyu kazarak (Sonu sayfa 4 sütun 4 dey re seyahati yapılır. Avans ta- mamdır. Ertesi günü Tevfik bir gün evvelki neşvenin humarı ile, ağ- zı kiriş çanağına dönmüş, baş ağrıları içinde, yine masasının başına geçer, altlığın üzerine munasız çizgiler çizerek yeni bir avans için patronu yumuşa- tacak plânlar - düşünür ve bu böyle devam eder. Fazıl, birkaç defa gazete sa- hibi nezdinde böyle - fevkalâde murahhaslık vazifesini yapmış- tı. Tevfik'e sordu: — Yahya Beyi ne yapacak - sın? Tevfik: — Üstadım, dedi. Bizim, fikayı bu sene Yakacıfa götü mek istiyorum.-Kadın bir türlü kendine gelemiyor. Ne yapsam zafiyeti geçmiyor. Doktorlar Yakacığın havasını tavsiye et- tiler... Fazıl bilâ ihtiyar tebessüm etti. Tevfik alıngan bir tavırla sordu: — Neye gülüyorsunuz? — Aklıma birşey geldi de... O aralık içeriye hiraz Fr: sızca bildiği için gazetenin mü- lâkat muhabirliğinde kullanı - lan Hüsnü girdi. Kısa boylu, yu varlak yüzlü, çekik gözlü bu genç, gayet şakacı ve alaycı idi; bulunduğu yere neş'e ve şetaret saçardı. Alnı ile başının tepe kısmındaki sacları tama- men dökülmüş olmasına rağ - men şapkayı hazfetmişti. Kapı- nın yamında “iki“ayağını bitişti- Sayfa : 38 Şimdilk — Bukadar ! Alman - Sovyet harbi hakkında lman - Sovyet harbi hak- kında bir çok şeyler söylendi ve yazıldı; bir çok şeyler söyleniyor ve yazılıyor; bir çok şeyler söylenecek ve yazılacak. Halde ve istikbalde ileri sü- rülecek mütalealar hakkında fikir beyan edemem. Ancak şimdiye kadar, yani harbin baş ladığı on günden beri söylenip yazılan şeyler hakkında bir iki cümle söylemek isterim, Yanlış bir mukayese vvelâ mütemadiyen ya- pılan yanlış bir muka- yeseye işaret etmek isterim. Bu mukayese Hitler seferinin Na: polyon seferile mukayesesidir, Erbabı ukalâdan bir çoğu bu yeni Alman seferini gecen asır yapılan Fransız seferine ben zetmektedir. Başta, fena bir diplomat olduğu, iki sen& ev- vel Almanlarla yaptığı anlaşma ile sabit olan Molotof yoldaş olduğu halde bir çok kimseler, iki sefer arasında müşabeheti ileri sürmekte ve Napolyon Mos kovayı bile zaptettiği halde na- sıl münhezim olduysa, Hitlerin de öylece inhizama mahküm bulunduğunu iddia etmektedir ler. Eğer harpler hâlâ piyade ve süvarilerle yapılsaydı, belki bu mukayese doğru olurdu. Eski- den orduların azami sürati eğer hiç bir mâniaya tesadüf etme- dikleri takdirde saatte 5 kilo- metreyi bile bulamazken bugün zırhlı birlikler bundan on beş defa daha seri hareket etmek- te, bugünkü harpte kısmen sü- varinin yerini alan tayyareler ise bundan yüz defa daha sü- ratli bulunmaktadır. Binaena- leyh modern silâhlar karşısın- da Rusyaya Napolyon seferini kazandıran “mesafe,, kalma- mıştır. Sovyet mukavemeti B undan aslâ Sovyetlerin mutlaka inhizama mah- küm oldukları neticesi de çıka- rılmamalıdır. Bilâkis harbin ge- çen on günü bu ordunun mü- kemmel bir şekilde kendisini müdafaa etmekte olduğunu gös termiştir. Almanlar için bu harbi kazanmak çok güçtür. Çok zahmete mütevakkıftır. Al manya bu harp için büyük şey- ler Trisketmek — mecburiyetin- dedir. Sovyetlerin asıl müdafaa hatları Minsk'in en aşağı 100 kilometre şarkında olmak lâ- zım geldiğine göre henüz haki- ki çarpışmalar daha başlama- mış demektir. Binaenaleyh bu- günkü vaziyetlere bakıp muaz- zam Alman muvaffakiyetlerin- den dem vurmak ta çok yersiz ve muhayyel iddialardan başka bir şey olamaz. MURAD SERTOĞLU rerek en usta metr dotel'leri yaya bırakacak bir zerafetle ho- yun kırdı. Fazıla: -- Üstadım, tazimatımı tak- dim ederim! dedi. Sonra Tevfi- ke döndü.” — Tevfik, yarım liran varsa versene... İstihbarst müdürü, Hüsnüye meyus bir nazarla baktı. Bu na- zardat — Son avansı beraber yeme- dik mi? Alay mı ediyorsun? gibi bir tariz vardı. Hüsnü tam-mânasile bir bo- hem'hayatı yaşıyordu. Evini srk.sık değiştirdiği için Fazıl sordu! — Hüsnü Bey! Şimdi nerede oturuyorsun ? — Cihangirde üstadım. — Ayaspaşadan çıktin mı? Tevfik: — Çoktah.tAyaspaşadan son- ra Nişantaşına gitti. Oradan da Cihangire taşındı. Hüsnü evini keyif için değiş- tirmezdi. Ekseriya ev sahiple- rinin zararın neresinden dönü- lürse kâr olacağını düşünerek ancak evden çıkmak şartile bi- riken kiralardan vazgeçmeleri üzerine mesken değiştirirdi. Çe- kik gözlerinden neş'e kıvılcım- ları saçarak anlatıyordu: — Ayaspaşada tuttuğum a- partmanda pek rahattım. Man- zara fevkalâde, kalorifer, sıcak su, asansör. Her şey - yolunda idi. Kendi kendime: “Oh! di - yordum, (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: