29 Ocak 1949 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4

29 Ocak 1949 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

; _ışı—jaiıiinâıi Tilda — Thamar Arjantinde doğmuş olan Til- da Thamar, göz kamaştırıcı bir güzelliğe - sahib — bulunmasına Fağmen, hiç kimse, onun, yıldız olacağını tahmin etmiyordu. Zi- ra o, kendisini güzel san'atlara kaptırmış bir resim meraklımıy- di ve iyi bir izdivaç yapmak- tan başka bir şey düşünmüyor. —- dü. Fskat günün birinde Tha- mar'ın tesadüfen — kargısına çi- kan bir. film âmili —onu yıldız olmağa teşvik etmiş ve bu eme- linde muvaffak olmuştu. Bu nu- retle bu Arjantinli güzel yıldız, az zamanda, Holivud'un en bağta gelen şöhretlerinden birl olüvermişti. Tbamar'ı ginema Alemine ta- mıtar. İlk film, Fransanın —Al- man çizmesi altında inlediği yıllarda, Arjantinde - çevrilmiş olan «Bir adam can verdi> adlı filmdir. Bu filmde Tilda Tha- mar, san'atının bütün inceliklek rini gösterebilmiş — ve atüdyo- dak! sahne vazılarını, kendisi. ne bayran kılmıştı. Tbamar, Fransayı kısa - bir —| ziyaretten sonra bugün tekrar © Arjantine dönmeğe hazırlanı- yor. Onun göhretini bir kat da- ha arttırmağa vesile”teşkil e- den film, vaktile Danielle Dar- ricu$'nün da çevirdiği <Sevgle © H Madmazel annem> - filmidir. Bu filmde Thamar, vücudunun güzelliğini bütün — çıplaklığile östermeğe fırsat veren sahne- lerde görünmektedir. SİNEMA HABERLERİ »x Meşhur Amerikan rejisörü "Billy Wilder «Aforeigen Affair» #simli bir film çevirmeğe başla- muştır. Bu filmde rol alan baş- hca artistler, Jean Arthur, Mar- lene Dietrich ve John Lund'dur. Bir çok sahneleri Berlinde ge- 'çen bu film, hayatın bazı hakikf cebhelerini göstermesi İtibari- le, büyük bir muvaffakiyet ka- zanacaktır. *& “Geceleyin beni eğlendir kâtibem> isimli filmde büyük bir başarı gösteren Macdonald Grey, gimdi de Panlette God- dard İle birlikte «Tesadüf> nd- - & bir film çevirmeğe başlamı: 'tır. Ayrıca Macdonald, ayni za- manda tiyatro sanatına da hay- randır. Kendisine sinema veya tiyatrodan hangisini tercih et ğini soran Paris - Holivud mu- *karririne şöyle demiştir: — Bu hususta size tereddüde ikânını veren bir. sanat * Halen <Falsolu numara> isimli bir film çevirmekte olan Barbara Stanwyek, vaktile, Liç de yıldız olmak arzusunda de- Bildi. Onun biricik gayesi gioner olarak Çine gitmekt bu suretle insanlığa müflâ ola-| ». cağını, bir çok derdli kimselere | U yardım edebileceğini umuyordu. Melerin neticesini İngiliz hi Yeni doğan yıldız Türk - İngiliz mali görüşmeleri Şehrimizde bulunan İngiliz ma lye bakanlığından M, Somerville | Smith bu nafta 'nunda İngilte- eye dönecek ve önümüzdeki hat a başında da bir raporla görüş- Bu, çok asil, çok güzel bir ga-| Metine bildirecektir. ye idi. Lordrada ve Ankarada aynı za, « Fakat Barbara, az zaman söon| .manda neşcedilecek iki — tebliğle ra bu fikrinden vazgeçerek yıl-| görüşimnelerin neticesi açıklanacak dız oldu. Şimdi o, sinemanın da | tr bir propaganda vasıtası olduğu- 'nu düşünerek, bu yolda da pek Şimdi nasıl ayağa - kalkacak Alâ insahlığın ıztırabının azaltı- ylemektedir. leceğini Bir vatandaş evinden zorla çıkarıldı Dün matbaamıza gelen Enise Gizlev adında bir bayan şöyle giköyet etmiştir: <— Biz, Cibali Küçük Mus- Hafupaşa Müstantik sokak 32/6 numaralı evin #Açtığımız bir tesahüp ettik. hissedarı idik. dâva ile de evi Bu gayri menkulün yed'i ta- sarrufumuza bırakıldığına dair ilâmımız da elimizde yargitay vardır. Hal böyle iken Tekele gicnsub kimseler polis ve bek- pilerle geldiler, bizi dışarı Hlar. Şimdi girmemizi de mene- dün divorlar, Bu uygunsuz ve kanunsue #iiameleden —dolayı — alâkadar #makamların dikkatlerinin — çe- bilmesini diliyoruz.> onu nasil yenecekti? Yeniden ayağa kalkmağa dav Tandı. Fakat pek çabuk bundan vazgeçmek zorunda kaldı. Çün- kü buna teşebbüs ettiği dakika- da sırt üstü gideceğini anlamış- tı. O zaman beklemeğe karar verdi. Bu Allahın belâsı pehli- van elbette bir oyun almağa kalkışacak, o da bundan istifa- de ederek ayağa kalkmayı dene yecekti. ö Şimdi herkes Müminin ne ya pacağını merak ediyordu. Güreş ten anlıyanlar onun Selânik baş Pehlivanını ne şekilde bağlamış olduğunu pek güzel görmüşler- di. Bu kadar usta ve kuvvetli olan bu genç bakalım netic hangi oyunla alacaktı? Müminin babası da yavaş ya vaş oğlunun daha büyük bir ba Şarı gösterebileceğine inanma- ğa başlamıştı. Öyle ya, işte ko- Ca baş pehlivanı altına almış bu lunuyor ve onu ayağa kaldırmı yordu. Pek Alâ güzel bir oyunla onu yenebilirdi de, Fakat na- B? Bu sırada Müminin yeniden harekete geçtiği görüldü. Uza- nip Selânik baş pehlivanının be line adam akılh sarıldı. Yoksa onu bel kündesine mi almak istiyordu. Halk gimdi ne- TİLDA THAMAR Şükrü Kanatlı Ankaraya dönvü Bir müddetlen beri — şehrimiz Jandarma teşkilâtında tetkik — vel teftişlerde bulunan jandarma:Ge - nel.Komutamı Korgeneral — Şükrü Kanatlı, dün akşamki — ekspresle, Ankaraya haceket etmiştir. * Hukuk “Fakültesinde bat ayı devresi Şubatta — başlanılarak 2 gu - imtihanlarına 1 subatta son verilecektir. Zzamn < fesini bile kesmiş güreşi takib ediyordu. Selânik baş pehlivanı vakıl yerde idi amma, yenileceği ak- lından bile geçmiyordu. Kuvve- ti ve nefesi yerinde idi. Şu kü- çük pehlivan hangi oyunu al - mak istese kurtulabilirdi. Niha- yet zor oyunu bozar diyen meş hur darbı meseli de — bilmiyor değildi. Onun için yerde pek faz la endişe duymuyordu. Bilâkis Müminin bir oyuna girmeğe te- şebbüs etmesi onu memnun bi- le etmişti. Bu fırsattan istifade ederek ayağa kalkması ihtimali vardı. Küçük Molla Selânik baş peh Hvarunın beline sıkı sıkı Sarıl- dıktan sonra birden herkesl hayrete düşüren bir hâdise ol- du. Herkes pe yapacak diye Kü- çük Mollaya bakarken Mümin İki tarafa ayaklarını gerdikton sonra beline sarıldığı koca Se- lânik baş pehlivanını bir pamuk öyle AAli Ahmed YENİ onlar kadar usta değillerdi SABAR G.MURAD REİSİ | KYANUS KORSANI 2 uzaktan yalnız atlarınmin nal sleri duyuluyordu Ne zamandanberi — merakla bekdiyen Çipil Musa arkadaşla- rının ayak seslerini yanında bu- lunanların hepsinden evvel duy- du ve Hanri Monpansiyeye — Geliyorlar! Dedi. - Delikanlı - silahgörlere emretti — Çabuk, atları hazırlayınız! Murad Reis oraya vardığı za- man Hanri Monpansiye sordu; Gidiyor muyuz? Elbet!.. Murad Reis kalbinin içinde I- miş gibi hafif ve yakın hisset- tiği genç ve güzel İngiliz kızını bir an bile bırakamıyordu; her zamandan daha ketle atına bindi; korsanlarla asil delikanlının ve silâhşörlerin atlanmaları da gecikmedi. Murad Reis atını sürdü, diğer leri-de onun gibi yaptılar. Han- ri Monpansiye pek memnundu yüzünün aydınlığı adetâ ay ışı ği ile yarışıyordu. Murad Reise yetişti ve sordu: — Geldiğiniz yoldan mı git- mek istiyorsunuz? — Bildiğimiz yol bilmediği- miz yoldan daha İyidir, — Fakat bana kalırsa denize mümkün olduğu kadar çabuk ulaşmalıyı: — Doğrudür, çünkü mütlaka arkamızdan geleceklerdir. — Gaston Dorlean'ın bu da- kikada sizi arattığına şübhem yoktur. — Kardinal acaba ne yapa- caktır? — Onun bu' işe karışacağını Ssanmam... — Lord Vestor şikâyet eder. — Bu takdirde kızı kurtar- mağa kalkışması mümkündür. — Bütün Fransız orduları ü- zerime gelse, bütün İngiliz do- nanması yolumu kesse Onu ver- mem. — Elbet... Fakat her ihtima- le kârşı bizi denize en çabuk u- laştıracak yolu seçmemiz lâzım dir. Geçtikleri yol dar ve dolaşık olduğundan pek hızlı gidemiyor lardı; biraz sonra Versay yolu- na çıkacaklar ve artık atlarını dört nal süreceklerdi. Mürad Reis delikanlıya: — Denize en çabuk ulaştıra- cak yol-hangisidir? Diye sordu Delikanlı - cevap vermeğe vakit bulamadan Kara Salih söze karıştı: — Reis, sol taraftan nal ses- leri geliyor! Murat Reis durdu- ve kulak verdi Uzun Ahmet sordu: — Bizim misafir kaldığımız yerdeki eşyalarımızı almıyacak mıyız, param da vardı ! Murat Rels cevap vermedi ve Hanri Monpansiye genç korsan relsine dedi ki: — Her hangi bir insan rast- lamaktan çekinmeliyiz. — Mümkün olduğu kadar öy le yapacağır... Nal sesleri hızla — yaklaşi Versay yolunda karaltılar belir- di ve yüz kadar atlı, bir kaç yüz #dım öteden geçip gittiler Ay ığığında birer kâraltı halinde gördükleri bu adamların şapkar ik bir hare- * * guvalı hafifliği ile yerden Güne kadar kaldırdı ve ç adıtn yürüdükten sonra onu yere bı- Taktı. Bu hiç beklenmedik oyun ve Küçük Müminin namlı bir baş pehlivanı su götürmez gekilde yenişi ortalığı altüst etti. Bütün Mmeydan: — Yaşa Mümin pehlivan! — Yaşa Çolak! — Aferin küçük pehlivan! — Aferin Molla! Diye inim inim inliyordu. Kü gük Mümin çoktan galibiyet te- mennasını çakmış ve bir köşeye gekilmişti. Selânik baş pehliva- nı hâlâ ortada sersem dolaşıyor du. Bir mücize görmüş gibi 1di. Maamafih gördüğü gey de bir mücizeye hâkikaten benziyor- u. Oğlunu ilk kargılayıp kuo; hyan da © oldu. Boynuna #ar hp gevincinden ağlamağa başla- G Ayni zamanda d: — Bundan #onra sana istedi- larındaki tüyler, omuzlârındaki kaval ağızlı kısa tüfekler ve bel lerine aatıkları kılıçlar kim ol- duklarını açığa vuruyordu: Bun lar silâhşörlerdi Hanri Monpan siye dişlerini sıkarak homurdan dı: * — Gaston Darlean'ın haydut ları Ve Murat Reise bakarak ilâ- ve etti: — Sizin - misafir - kaldığınız villâya gidiğorlar. Kaybedecek bir dakikamız yoktur. Hangi yoldan gideceğiz, aziz dostum? — Geldiğimiz yol yeceğiz. Bizi denize ulustaracak yol hangisidir Genç asılazde - derhal verdi: Ğ Arkamdan geliniz deriz hem konuşuruz! n gitmi- €n çabuk cevap Hem gi- — 39 — DRAM ARASINDA KOMEDİ Verriye ormanının kenarından PI ye çıktılar; Mödon orma- 'nından geçen düz ve güzel yola girdiler. Solda bir tepe yükseli- jyordu ve biraz sonra Sevr'in ke narından geçiyorlardı Genç Monpansiye buraları kendi şatosunun bahçesi kadar kemmel biliyordu; dalma en düzgün ve kestirme yolu seçi- yordu. Bulanyi semtini iç ta- Tafında bırakarak geniş bir kı7- rım yapan Sen nehrini artık gör müyorlardı Lâsel ve Luveslen derin bir sessizlik. içinde uyı yorlardı; Sen nehrin! yeniden anğ taraflarında gördüler; Sen Jermen'in kenarından atlarını yni hızla sürdüler. Mant ile Evrö arasında, derin ce bir ırmak Üzerine kurulmuş olan ahşap köprü sağlamdı; sa baha karşı oradan geçtiler güneş ufukta yükselirken Evrö kasabasının batısında bir nok- taya ulaştılar Atların ağızları köpüklenmişti ve boyunların- dan, sağrılarından terler dam- Dyordu. — Gecedenberi tek söz söylemiyen ve ardına bile bak- mıyan Hanri Monpansiye durdu. Murat Reisle korsanlar ve dört silâhşör geri kalmamışlardı, fa- kat diğer altı silâhşör süvari- likte onlar kadar usta değilğer- di; yalnız uzaktan uzağa atla- rının nal sasleri duyuluyordu. Genç asılzade attan inmekal- zin Murad Reise dedi ki: — Aziz dostum, Paris'le de- niz arasındaki yolun hemen he- men yarısını aldık; tehlikenin de en az bu kadarını savdık demektir. — Bana hepsini savdık gibi geliyor. — Dilerim ki öyle olsun. Ge- cedenberi, hangi yoldan gitme- nin daha iyi olacağını düşün- düm. — Bir karar vermediniz mi? — Hayır, çünkü sizin düşün celeriniz benim için pek değer- lldir. Bana kalırsaa dosdoğru Havr limanına gidelim; orada gemi bulmak kolay olacaktır. Beş saat sonra varabiliriz. Murat Reis bir dakika —dü- gündükten sonra cevap verdi: (Devamı var) v * ğin kadar güreşmek müsaade- sini veriyorum, dedi. İşte Mümin Hocanın ilk -par- layışı böyle oldu. Fakat o bu ga lebesinden , sonra — gımarmadı. Aksine dikkatle çalışmakta de- vam etti. Onun gözü Rumeli köy ve kasaba güreşlerinde de- Bildi. Hattâ Serez, Kavala, Selâ nik gibi yerleri bile ufak ve e- hemmiyetsiz görüyordu. Mümin Hoca bütün büyük pehlivanla- rın toplu olarak — bulundukları İstanbula gitmek ve oralarda güreş tutmak istiyordu. Fakat bu sıralarda İstanbul- da pek büyük pehlivanlar var- * * dı. Koca Yusuf başta olmak Ü- zere Adalı Halil, Hergeleci İb- rahim, Kara Ahmed, Kurddere- HM İstanbula hâkim bulunuyor- dardı. Bunlar Avrupada da çok farlak güreşler yapmışlar ve kuvvetlerini, — yenilmezliklerini bütün dünyaya tasdik ettirm lerdi. Bütün bu devler arasın- Ga genç molla ne yapabilirdi? 29 OCAK 1946 Konservatuvar Türk Müsıki Konserleri Hicazkâr Faslı U genenin Türk musiki konserlerinin ” yedinci. (” sini «Hicazkâr — faslı> teşkil ediyor. Türk musiki kon- serlerini komedi kısmının soğuk binsammudan, » söhnesindea kurtaramıyacağız. Hele sahne kapalı dekor diye konulan o ber ted panolar, tavaa yerine geri- ten kaputbezi m'!lf müsiki çin kazırlanan zarfın letafetini gön teriyordu. Hani "hlr kere de Türk mvsikisi için dram kısmı tahsis edi)se (akustik) bakımdan oaun da bu binadan 'stifade hakzı temin edilse nasıl o:ur Bu bahis ayrıca mü değer. Onu biz başka bi aşaya zamana yoruz. Konserde bazı tâditÂt yar, Biz fashıh defle idarex.r' ileri sür- Tgüştük. Defi koymadılar. All Rızn Şengel yine faslı elleri ile yitrüttüler. Fakat sazıki bizi tat win için gibi def yer.ne kudum koymuşlar, İlk dafa konservatu- ri başı var konserl a) talebimiz üzerine ği zaman kudum üstad Ali hânende da komulmuştu. Fakat Rıza kudüm usülünde usulü kadar mümareseleri olma dığı için biraz yavan gittiği gi rülerek kaldırıldı. Şi &> aforoz edilen yine kudum konuluyor; fakat bu sefer (zahme) ler sabık Ye- nikapı mevlevihanesi şeyhi Ba- xi Efendi merhumun oğlu Ne: zen (Gavsi) dedir. Aradan u- zen seneler geçmiş - olma: rağmen kudum usulünün velve- leli seyrini takib edebildik. Sa- zımızda (Halile) bulundurulma- #Bıra da taraftarız. Sazda' onun da yeri vardır ve mühimdir. * Hicazkâr parlak makamlar- daydır. Bu makamda büyük Us- tadlar nefis eserler meydana ge- tirmişlerdir. Bir aralık Tanbu- Ti Cemillerin Şekerci Cemille- rin, Tatyosların, — Vasillerin, Nevreslerin parladığı zamanlar- Ja rahmetli masraf nazırı Mus- tafa paşanın konağında musi- ki Ustadları ilham çağlayanları İle her gece bülbüller gibi şakı- dıkları devirlerde bilhassa hi- cazkâr, karciğar fasıllarına ay- rı bir ehemmiyet verilirmiş. Me selâ Tatyos bir şarkı besteler; Vesi) de onun Ara nağmesivi öyle işlermiş ki, Tatyos dayı- namaz: — Senin ara nağmen benim garkıdan güzel oldu! Diye bağırırmış. Hicazkârın seyri — göyledir: Evvelâ üç gerdaniye perdesile muhayyerden hicaz perdesine kâdar çıkıp tekrar bir çargâh perdesile evice ve bazan acem perdesine, evieden muhayyer ve Hzsegâha, oradan hicaz, car- güh, dugüh ve zirgüle perdeleri NDe rastta karar verdikten son- Ta bir Irak gösterip tekrar çar- gâh perdesinden eerdaniye per- Gesine çıkarak karar verir. Micazkârı ihya eden merhum YZekâi Dede'dir. - 'Ana fasla Tanburt Osman Be- yin (Devr - 1 - Kebir) usulünden bestelediği meşhur peşrevle gi- rişildi. Peşrev pek parlak &u- rette Jera edildi. Arkadan Ze- kâl Dede merhumun (Darb - 1 - Fetih) usulü Hle yaptığı birinci besteyi dinledik. Güfte gudur: Bir kerre iltifâtın Mle hurrem olmadık Bigöne denlu sohbetine mahrem olmadık Etvârmuz — müsellem » i - er- bâb - & - tab? iken Yalnız senin yanında ey şüh âdem olmadık Lİ AHMED PEHLİVANIN BAŞ GÜREŞLERİ| Teirika No1:1198 Doğrusunu söylemek lâzım ge- lrse onun İstanbulda her han- * gi bir başarı gösterebileceğine hiç kimse inanmıyordu. Bununla beraber genç Molla kısbet zenbili omuzunda bir mu hacir arabasile İstanbul yolunu tuttu. Onu bir cuma günü Ra- mide görüyoruz. Rami ve Davudpaşa İstanbu- lun kapısı demekti. Talihlerini denemek üzere İstanbulun yolu utan hemen hemen bütün na baş pehlivanlar ilk güreşlerimi burade yapmışlardır. Nice peh- livanlar büyük ümidlerde gel- dikleri İstanbulun bu güreş ka- pısında bir kaç dakika içinde yenilince hakiki de şehre girmeğe bile um görmeden gerisin geriy lamışlar ve N geldikleri yerlere İşte Mümin H rak Ramiye ge imtihanını vermiştir. O cuma Ramide güreşler olacaktı. dönmüşlerdir 'a da ilk miş ve bur da çok mühim Hava da iyi —— ——— —”: ——— Refi?” Cevad (terennüm) fera heyeti besteyi pek — gü- okudular ve çaldılar. Bil- harsa Akile Artun ile Saftye Ayla'nın temkinli, istifli sesleri ve sözün Üstünde bütün sazın dolaşıyordu. (Leng - 1 - fâhte) usulünden nake'da yine Zekâl Dede'nin & geri idi Bolahenk Nuri Beyin ağır semaisini, yine bu büyük bese tekârın yörük semalsi takib eyledi. Bütün bu eserlerde Akile Ar- tun'la, Safiye Ayla'ya — gan'at namına gösterdikleri küdretten Cdayı teşekklir etmeği bir borç bilirim. Fasla,Tanburf Cemil merhu- mun en güzel eserlerinden olan saz semaisi ile son, verildi Dinleyenlerin alkışlarının ar-| dı arası kesilmiyor, devam edi- yordu. * Esas fasıldan sonra İlk solo olarak dinlediğimiz. Hamiyet Yüceses oldu. Evvelâ listad Sa'- di Işlay makamın bütün şah- siyetini belirten bir giriş tak- simile başladı. Bu kısacık giriz- gühda rastın bütün vekarını, kususiyetlerini bir kaç nağme ile bize tanıtıverdi ve rastı hiç bırakmıyarak biraz dolaştı, ka- mi Atlı'nın: Yek mu cdând âşıka hiç şefkatin Sarkısını okudu. Burada değerli san'atkâra — gücenmesinler— biraz sitem &- deceğim, Ses güzelliği musikide bir gaye değildir; bir vasıta- dır. Hâşim Beyin: | Kaçma mecbürundan ey âhüy - « 2 vahşi ülfet it. Şarkısındanberi - değerli ses san'atkârımız da bariz bir iler- leme egeri görmüyoruz. Sah'at duraklasa mutlaka dü- ger; buhakikati daima gözönün- de bulundurmalı; şarkının usu- lü düşüktü; Hamiyet Yücesesin kimden ders aldıklarını bilmi- yorum; fakat hocalarını değiş- tirseler fena olmyacak sanırım, Hacı Faik Bey Bir dâme düşürdü ki beni baht - 1 siyâhım Güfteli şarkısında da meya- mını hatırlıyamadılar. Bunlar Hamiyet Yüceses aya- mnde bir san'atkâr için olağan hâdiselerdir. Fakat biz. ondan da'ma tekâmül bekleriz.. Bun- Gun dolayı bu samimi ihtarda bulunuyoruz. y Mustafa Çağlar, süzinâktan iki garkı okudu. Bu çok değerli hanendemiz, bir eseri okurken © eserin usulünü âdeta zorla telkin ediyor; anlatıyor. Şarkı- yı tabif bir seda ile yürütürken «Şimdi tiz basacak! Şimdi iki sexten çıkacak! Şimdi sonunu, kalbi bir feryadla bitirecek!» diye bekliyorum. Çünkü —onun aesinde sanki zabtedilemiyen bir feveran var; Ses bakımından ne büyük mazhariyet! Mustafa Çağlar ikinci şarkı- da tiz nevayi su gibi içti.. Bü- tün dinleyenler de bu insan bül” bülünü «Yaşa!> sedalarile teş- yi' ettiler. * Mustafa Çağlar'dan sonra A- olduğundan büyük bir kalaba- hk hem hoşca vakit geçirmek, hem de güreş seyretmek Üzere erkenden Ramiye gelmişti. A- ğaçlar altına hasırlar serilmiş, kuzular çevrilmiş, yemekler yen mişti. Güreş meydanı — öğleden sonra kurulmuştu. Bu güzel ça- yırın etrafını binlerce halk çe- virmişti. Mümin Hocs kısbet — zenbili önünde hakem heyetinin hemen önünde oturuyordu. Kendisi hiç kimse tanımıyordu. Yalnız bir ara cazgır kendisile — alâkadar oldu: — Güreşe mi geldin pehli- van? diye sordu. — Evet! — Seni hiç görmedim. İstan- bula yeni mi geldin? — Bu sabah geldim. — Nereden? — Rumelinden! Haydi hayırlısı ortada mı, küçük ortada mı gü: reşiyorsun? — Vaziyete göre — İyi bir adama * sun. Sakın büyük ort k yim Zehir gibi pehlivan lar vardır. Davulün - tokmağ meden İnsanı yenerler Büm (Devamı var) Yazan: ULUNAY kile Artun'u dinledik, Biri Tane buri Cemil merhumun Şehnaz- dan bestelediği: Feryad ki feryadıma imdad edecek yok Misrai ile başlayan — parlak garkımımı pek parlak okudu. Arkadan Dede merhumun ee- ki bir minyatürü andıran Şeh- naz Buselik makamından: Küçüksuda gördüm seni Gözlerinden bildim seni İnkâr etmem sevdim seni Ne kadar cefa edersen Gönül ayrılmıyor. senden, Şarkısını her zaman olduğu gibi yine harikulâde güzel oku- dü Akile Artun'un bugünkü mu gikimizin «âb - 1 - rüyu> oldu- ğunda hiç gübhe — etmiyorum. Türk musikisini biraz bilenle ondan biraz anlıyanlar — bu bü- yük «Kantatris> imize karşı pek haklı olarak minnet duygü- Jari İle mütehassis * Safiye Ayla sesi kadar sörü Ila, sözü kadar hali ile, hali ka- dar da telebbüsü ile gönüllez fethetti. Zekâl Dede'nin es. rinden seçtiği acem aşiran b teyi bütün hassasiyetile okudu ve pek çok beğenildi. İkinci eser olarak Lem'i mer« humun (Sultan - 1 - yegâh) daa oluyorlar. /Andıkça geçe n günleri hasretle derinden Şarkısını okudu. Değerli san'atkâr her zaman olduğu gibi pek çok alkışlandı. ti Beş dakika aradan sonra yal- mez saz eserlerinden tertiB edi- len üçüncü kısım Udi Yorgo- nun bir taksimi ile başladı. San" atkâr, sanki bize bir taksimden ziyade bir saza hâkimiyet tez: bürü yapmak istiyormuş gibi o kadar ustaca musanna nağm2- ler de kullandı ki hayran olmu- mak, kabil değild Bu ne mmdrab! ve-ne par- mak! Göğümüzün önünde san'atkâr yavaş yavaş eriyor, (fenâ) mertebesine varıyor, yalnız torab İle kıvranarak inleyen bir uddan başka artık bir şey - kal- mıyordu. Bu sâkin tavırlı, mü- tebessim adamı dinlerken ken- di kendime Fikretin: Bir yâreli kuş çırpınıyor sanki telinde o garibin ciğerinden; Udun mu hüner? Yoksa o (üs- tadım) elinde Bir feya mi var kim daha mu'« ciz hünerinden koparan rühu yerinden Çıkmakda bu âvâz Billâhi o eldir Mısralarını tekrarlıyordum. San'atkâr evvelâ rast girdi. Bu makamın bütün incelikler ni gösterdikten sonra bir ma« hur çarpma ile neva gösterdiğ oradan sağlam bir hicaz naj mesl ile birdenbire hiç kullanıl« mıyan bir makama daldı. Sahihi Şevketin dizine dokundum. «Hü- #i> dedim; tasdik etti.. Oradani tekrar mahura döndü; ferahnâl€ ve hicazkâr yaptı. . Bu makam- Ga biraz Gdolaştı, birdenbire «Şet> den bir seba gösterdiş Gerhal evic, rast; yine mahus ve ferahfeza makamlarile Tahizi buselikten birdenbire rastta kal T&r verdi; alkış sedaları da gök pürültüsü gibl binayı yerindeni garstı. Kendisini san'at namına tebrik ederim. Varolsun! * Saz eserlerinde Asdik Ağanıd muhayyer kürdi peşrevi oya gi« bi ince bir eserdi. Değerli sazen delerimiz bu pesrevi pek güzel fera ettiler. Cemil Bey merhu- mun muhayyer saz gemaisi de büyük muvaffakiyetle çalındı. Tanburf Dürri Hoca ile Ercile mend Batanay bu nağme bahçes liğinde birer lâle gibi yükselle yorlardı! En uzun seyahata «bir adım» la başlanır En büyük servete kavusmak için MİLLİ PİYANGO biletidir

Bu sayıdan diğer sayfalar: