22 Şubat 1949 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4

22 Şubat 1949 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SAYFA; 4 Per gar lıoıııaklarıııa benziyordu | işan kıyatetli muhacir Bul- Tefrika No. 3 İlerde, sık ağaçlı yol döneme- tinde kaybolan Soğuk - kafile, kaçak bir bakış atarak, ilerle Sultan Mecit yadigârı — bir iki köşk önünden geçerek yüksek duvarlarla çevrili saray kapısı ö- nüne geldiler. Arnavut tüfekçi- ler taştan kesilmiş gibi hareket- siz duruyorlardı. Gözleri — parlı- yan vesveseli hünkâr, cebinden bir avuç altın çıkardı, muhafız- lar arasında üleştirmesi için Ta- hir Ağaya uzattı. İlerde, büyük saltanat” kapısı önünde süt kardeşi İsmet beyi bir daha kenara çekti! — Mel'unu muhacir görmüşler değil mi? — Abani sarık ve aba potur- rubasile İsmet beyin yüzüne endişe ile baktı, Balkanlarda Kazak çizme lerile çiğnenmekten kaçarak İs- tanbula sığınan, tam yüz elli bin muhacir vardı. Hepsi de harbi kaybeden kendisinden ve idare- ginden şikâyetçi idiler. Rus ordusunun Ayastafanosta bulunduğu ve koca çizmeli Ka- ik zabitlerinin İstanbul ve Be- Poğlu sokaklarında izinli dolaş- tanları sıkıntılı anlarda, <şeytan “esson üstadı Kleantinin muha- dr kılığına girmesindeki kor- kunç mânayı» düşünüyordu. İn- gilizlerin, hasta kardeşi Sultan Muradı tahta geçirmek için giz- li cemiyetlere yardım etmeleri ihtimali vardı. Ani bir sıtma nö- betine uğramış gibi çenesi çarp- ti Ayrılmak için izin istiyen süt kardeşine bir şey söylemeden ha rem kapısına götüren avluya 1- lerledi. « Mabeyin müşiri, tüfekçi başı 've ikincl mabeyincisi, donakal. mışlardı. Hep birden saltanat kapısından çıkarak mabeyin da- iresi yanındaki küçük koltuk ka- pısı önüne geldiler. Vesvesenin bu derecesinden ve tazyikin bu mertebesinden iğ- renen Sait Paşa, bir âyak evvel savuşmak istiyordu. İsmet bey daha atik davranarak, set önün- de bekliyen arabasına atladı: Şu, Padişahın huzurunu kaçı- ran mason iblisini bir defa, kıs- kıvrak edebilse, süt kardeşinden hazneler çekebileceğini - düşüne- Tek gülümsedi. Günde binbir kılığa giren he- rif, çok kuvvetli ve zengindi. İs- tanbul mason locasını elinde tut tuğu için her köşede bin taraf- tar buluyordu. Sadrâzamken Mit hat paşanın bile onun nüfuz ve tesiri altında bulunduğunu duy- muştu. Yağız araba beygirleri- nin mayıs güneşi altında parlı- yan gümüş koşumlari Üüzerinde çatlıyan kamçı sesleri arasında Beşiktaşa doğru kaymağa baş- ladılar. Hava ılık, gök mavi, güneş de ğrmisi ışıl ışıldı. Sık ağaçlar ara sına bağdaşarak karınlarını do rmağa çalışan k biyıklı İki zaptiye neferi, ayağa kalkıp temenna ettiler: Aptal, ibiş şey- lere benziyorlardı. Saray araba- &ı köşeyi dönüp caddeye çıkaca- ği yerde, heybetli bir hoca sclâm vermişti. Davul sarığı, süpürge sakalı ve yuvalarında fırıl fırıl dönen gözleri vardı. Yanındaki uzun boylu muhaciri köşe başın- da bırakarak ilerledi. Araba dur muştu. İsmet bey boynunu uza- tarak gülümsedi: — Nasılsınız efendi? lüz efendimiz. — Oh oh, memnun olduk. Yu- . (suf paşa hazretleri nasıldırlar? Mânalı mânalı tebessüm etmiş- t. Yusuf paşa dediği, Mithat pa şanın yakınlarından ve kafadar- larından eski Maliye- Nâzırı Yu- suf.paşa idi. Yusuf paşanın a- damlarından olan hoca - kızardı. Paşasının konağının hafiyelerin göz hapsi altında olduğunu bili- yordu: «Vallahi iki ayı müleca- viz. zamandanberi göremedik'> dedi. Padişahın süt kardeşi bir daha gülümsedi: — Yine Mahmutpaşa mahke- mesi naibi misiniz efendi? — Sayel şahanede! Bir an için yatkundular, Mah- mutpaşa Şeriye Mahkemesi naıbi hoca Kâzım efendi izin isteyip ayrılmağa davranıyordu ki, İ: met bey köşe başında ellerini ö- nüne kavuşturarak - duran uzun boylu muhacire baktı. İri, gök gözleri parıl parıl yanan sarışın adam, Bulgar Pomaklarına ben- ziyordu. Perişan, dökük bir kıya feti vardı. Padişahın süt kardeşi başile şaret etti: — Sehabet ve himayetinize il- tica eden bir muhacir mi? Hasköy — muhacirlerinden efendimiz. — Bu tarafa niçin gelmiştiniz efendi? Hoca sarsıldı, hemen soğukkan hliğinı / topliyarak: — «Dahiliye müsteşarı Emin beyefendiye gö- türüyorduk. Akşehir taraflarına iskânını istirham edecektik!» de- di. Saray arabası ağır ağır aynl- mıştı. Köşeyi dönerken fiyakalı kamçı çatlamalarını duydular. Gök gözlü, kavak boylu muhacir yanına dönen Kâzım hocanın soğuk ter döken elini tuttu: — Baykuşun yanından dönü- yor! — Her sabah jurnalını verir. Beşiktaş karakoluna uğrar, ora- dan Zaptiye Nâzırını görmiye gider. — Harem ağasının nâşını Mal- ta köşküne götürdüklerine göre, baykuşu orada bulmuş olacak! Yavaş yavaş Beşiktaş çarşısı- fia döndüler. İskeleye giden s0- kak köşesinde bir daha durdu- lar. Hoca dalgın ve durgundu. Muhacir kılıkh adam tekrar eli- ni tuttu: — Bu düşkün herifler, zekâları nisbetinde Kör ve sersem olurlar efendi. — Size dikkatle bakmasından ve alâka göstermesinden» şüphe ediyorum Kleanti efendi. — Susunuz, ismimi verme niz «Turhan> deyiniz. Benden Şüphelendi mi dersiniz? — İsmet beyin iblisten daha, şeytan — olduğunu — unutmayınız. İnanmış gibi göründü. Az sonra Beşiktaş muhafızlığındaki usta zaptiyelerin izinize düşeceklerini zannediyorum. Gök gözlü adam, çığlığa benzi- yen bir kahkaha attı: «Hasköylü Velinin komisyondan alınan mu- haçırlik - vesikası koynumda ya- üyor!> dedi. — Burada a — Nereye gideceksiniz? — Kararımı daima yola çık- tıktan sonra verdiğimi ve her za- man istikamet değiştirdiğimi u- nutmayınız!- İcabettiği — zaman, ben sizi bulurum, — Duai padişahi ile meşgü- Yazan: BEHÇET SEFA (Devamı var) Telrika No. 3 ÇIKAN KISIMLARIN HULASASI 1037 senesinin eylâlü... Noter Tahir Şinasi Beyin katli hâdisesi Emniyet Müdürlüğünün en mümtaz memurlarından Hasan Nihada havale edimişti. fube Müdürü Nihada hâdiseyi ve cereyan tarzını anlatıyor: «Galatada Zeytinyağı Tüccarı AW Şerefin baygın bir hale gelin- ciye kadar dövülmesi hâdisesinden birkaç saat önce iş takibinden €ö- nen kâtib, Noter Tahir Şinasi'yi yazıhanesinde şakağından yediği bir. Kkurşunla ölü bulmuştur.> Nihad müdüründen ayrıldıktan sonra derhal Noter'in yazıhanesi- 'a gidiyor. Kdtibin dediğine göre Noter kasasının anahtarlarını ma Gebinde taşırdı. Cinayet işlendikten sonra bu anahtarlar dat- alınmış Ve bu suretle kasa kolaylıkla açılmıştı. Kâtip pek temiz ve namuslu bir adama benziyordu, Nihad hâdise hakkındaki araştırmaları mak ümldinde idi. Tam Üüç saattir yorulmadan Üşenmeden her şeyi, her çek- meceyi, her gözü karıştırıyor. bütün evrak ve vesaiki birer bi- rer gözden geçirdikten sonra tek rar yerine koyuyordu. Nihayet < Goğrudan doğruya Noterin masa- Bfhın gözlerinden birinde noterliğe getirilmiş vasiyetnamelerin bir Estesini buldu, Bu listeyi ele a- larak mevcut -vasiyetnameler'e karçılaştırdı. Bu mühim ve kıy- metli vesikalar arasından bir ta- pesi eksikti. ' — sonunda bir ip ucu bul- * 1935 tarihini taşıyan ve Ay İkkal adında bir kadının getir- diği vasiyetname yoktu. İşte bu keşif mühimdi, Genç zabıta 'me- muru sevindi ve gülmüsedi, Çün- kü bu iz üzerinden yürüyerek belki bütün karanlıkları aydın- latacak, belki her geyi ve ümit edilmedik bir hızla ortaya çıka- racaktı. Nihadın kendine mahsus usul- leri, takip sistemleri vardı. Her geyini mıraya koymak, usul ve Sinema âleminde - güzelliğiyle göhret bulan şuh yıldız Barbara Bates'in son çevirdiği «Aşk 0- yunları> filmi baştan aşağı hi yecan verici sahnelerle doludur. Atlantik ötesindeki — rejisörlerin &o0 günlerde sık sık başvurduk- Jarı. biricik formül; filmi —mü kün alduğu kadar pin -up girı lerin. figürlerile doldurmaktır. «Aşk oyunları> nda mevzu di- ye bir şey yoktur. Burada sade- Ce vücut güzellikleriyle sizi hay- raa bırakan güre'lar vardır, Bü filmde baş rolü temsil eden Bars bara Bates'i muhtelif pozlarda görüyoruz. O-kadar ki <Aşk yunları» na bir güzel pozlar kol- leksiyonu adını vermek — hiç de hatalı olmiyacaktır. Zaten umumiyetle sinema dün- yâsında muvaffakiyet kazanan bir çok fimlerde daima aşk 0- yunlarının galip geldiğini müşa- hede etmiyor muyuz? Meselâ bir &nema meraklılarına — gö:> güzellik asları, Rita Hayworth, Viviane Romance, Marlöne Di- etrich, Esther Williams, Linda Darnel ve Edvig Feniltere'dir. . * Bir Amerikan filmi Molivud, her gün biraz daha üst bir dünya görüşüne hâs bir hususiyet arzeden filmciliğe rağbet göstermeğe başlamıştır. İşte bu sebepten dolayıdır ki A- merikan sinema tenkitçileri, «Si- edra Madre'deki define> filmi senenin en büyük filmi ola- ra'r ilân etmişlerdir. Döne kadar Amerikadaki gün- lük hayatın manzarasını çizmeği gaye bilen «Neo - Verist> sine- zaacılık, filimlerde, kahramanle- rın ruh hâletlerine fazlasile yer vermek suretile «hareketi> ihmal ederdi. . Halbuki aksine olarak «Siedra Madre'deki define>, «ha- vekeli> geniş mânâsile - birinci plâna almış bulunmaktadır. Bu filmde Humphrey Bogart, Rosalind Russel'in enteresan bir pozu. <— aa aai ea Laean 5 rizam ile takip etmek isterdi. Çalırmış olan vasiyetnamenin sa hibi hakkında malümat sormâ- dan önce kâtibin o gün den sonra ne iş gördüğünü, nereye gittiğini öğrenmek 1âızım geldiğine karar verdi. - Bununla beraber vakit kaybetmeden, Note rin öldürüldüğü gün ona giğmek Üzere yola çıkmış olan Ali Şeref adındaki zeytinyağı tüccarını bul mak icap ettiği neticesine de var di. * Ali Şerefin adresini çoktan ale mıştı. Hemen bir tramvaya at- ladı. Tramvay kalabalıktı ve ken disi gibi ayakta duranlar çoktu. Bu yarım saatlik yolculuk esna- sında Nihad kendi kendini imti- han etmeğe, tahminler yapmağa kalktı. Boş vakitlerinde zekâsı- ni sıyğaya çekmekten hoşlandığı için yine bir tecrübeye - girişti. Ön sıralardan birinde yanyana İki genç kız oturuyordu. İkisi de birer kitap çıkarmışlar okuma ğa çalışıyorlardı. Fakat karşı- sında ve yanda ayakta duran yol cuların hepsi yalnız birinin oku- duğu kitabı merak ederek kita. YENİ 8 sefil Meksika mahallelerinde sü- rünen bir Cüzamlı rolünü temsil etmebtedir. Karanlık bir maziye Bahip olen Dobs, İki sefalet arka- |daşına ('Tim Holt ve Walter Hus- ton) » da emniyet vermektedir. Bununla beraber üç arkadaş hep birlikte, sefil durumlarından kur tulmak Mmaksadile, altın definele- rinin Enlunduğu Siedra - dağına çıkmağa karar verirler, Bir yıl zarfırda altına kavuşmak hülya- kı sıkıya baği Fakat günün lrinde aralarında geçimsizlik başlar. İçlerindef en akıllı ola- İni, selâmeti bir kasabaya — gel- rehkte bulur. Dobs, geriye kalan diğer arkadaşını öldürmek İster, Fakat Dobs bu cinayeti İşlemek ichn fırsat ararken bir haydut Egrupu tarafından yakalanıp — öl- Cürülür. Bu filmde Bogart, ilk defadır ki kuvvetli bir karakter artisti olarak kendisini göstermek fır- satırı bulmuştur . * Sinema haberleri ar. Y Tanınmış Rus z Vera Maretz K «Varvara» adlı film, 40 yılını nürebbiliğe, hasretmiş bir kadı nn hayatını hikâye etmektedir. Bu neviden filmler az değili Fakat şimdiye kadar hiç bir yıl- dız, mürebbiye rolünü bu kadar muvaffakiyetle oynamamıştır. * Linda Darnell'in beyaz per- dede — muvaffakiyetle oynadığı «Hergover Skar> isimli film, çok alâka uyandıran güzel sahneler- le doludur. Bu filmde bilhassa TLânda Darneli, aldatan genç kız rolürü harikulâde bir şekilde oy- namıştır. u >k Frich Von Stroheim iştira- kile vücude gelen «Kızıl işaret> adındaki film, sinema meraklıla- zı tarafından çok büyük bir ilgi |ile karsılanmıştır, bu filmde Frih (İVon Stroheim Avustralyalı bir doktor rolündedi bin adını okumağa - çalışıyorlar« G, Nihat, bu kızın güzel oldu- ğuna ve diğerinin ise çirkin ol. dugğuna hükmetti, Acaba tahmini doğru muydu? İleri doğru sokul- du, eğildi. Kızlara baktı. Ta- mam,. Kitabı merak edilen kız Büzel, öteki aksine çirkindi. Kendi kendine gülümsedi. Fa- kat Nihad, bu Şarlok Holmesva- ri tahminlere hiç bir kaymet at- felmez, insanın çok defa - böyle tahminlerle yanlış yola sapacağı- na İnanırdı. Sonra tramvay Al- tıncı Daire yokuşunu zahmetle ve Besler çıkararak tırmanırken ken di meselelerini düşünmeğe — dal- di. Bir çok ihtimaller aklından geçiyor, sonra bu ihtimaller bi- rer birer çürüğe çıkıyordu, Keni di kendine, şüphe yok ki, dedi, Bi bu Ülç arkadağı birbirlerine Bi-) ABAH .ve 'Barbara Bates'in çevirdiği “ASK OYUNLA eç ği < SKON ç Meni cektir, aldılar. Bu odanın bir kenarında bir yatak haline çevrilmiş som- yada elli yaşlarında bir adam ya tıyordu. Gözünün üstündeki sar- Bi bir akgam önceki kavgayı ha- tırlatıyordu. Bu adam ilk bakış- ta zabıta memuru Üstünde iyi bir tesir bırakmıştı. Fakat mes- leğinin esaslı şartlarından birini hatırlıyarak böyle ilk intibaların tesiri altında kalmamalı idi ve mutlaka müsbet ve kat'i bir ne- tice alması lâzımdı. Tam kendi: nin bir vazife ile ziyarete gelmiş ve tahkikatı idareye memur oldu ğunu söylediği sırada genç bir kız içeri girdi. Nihat büyük bir dikkatle bu kızı süzerken yalnız vazifesinin emrinde olduğunu söyliyecek ol- Baydı doğru söylememiş olurdu. Notcrin yazıhanesinde, odaların- Uzun boylu, zarif, çok — sevimli, da yaptığım araştırmalar bana cana yakın bir kız... Esmer, ye- sadece bir tek isim öğretti. Bu gil ve kadife renkli gözlerile bu isim her şeyi ortaya çıkarabilee ceğ yabili akat kırıcı bir inat ve iradeye refin uğ« ör Tahir Şis na Adisesi arasında bir münasebet bulunup bulunmadığı- nı mutlaka öğrenme azmile Ni: gibi hiç bir işe de yarıyamı- Hattâ nasıl şantaşında aradı, taradı. Hacı bir emniyet ve itimat havası ya- Mansun sokağındaki apartımanm Tatmıştı. T numaralı dairesini buldu. Kapı- — Nihat ondan gözünü ayırarak yı çaldı. vazife başına avdet için yaman Kendisini büyücek bir odaya bir gayret Sarfetmiye mecbur kız gerçekten çok — güzeldi? N hat ondan gözlerini ayıramıyor du. No ince burnu, ne iştah açı- çı ağzı, ne narin elleri ve ayakla- rı vardı... Somurtgan iki erke- ğin oturduğu bu odada zarafeti, fatlı edası ve âhenkli yürüyüşile Dasıl birden sevimli ve neşeli bir hava yaratmıştı... son Barbara Sates, «Aşk oyunla: 50 ton yumuşak pik döküm imâl ettirilecektir LE.T.T. işletmeler 1 — Muhammen bedeli 24250.— lira olan yukarda yazılı in imali işi 3,3.049 pergembe günü saat 10 da pazarlığa vazedil 2 — Muvakkat teminat 1818,75 lira olup bu husustaki şartnameler Metro han levazımında parasız dağıtılmaktadır. EZORAMAZA n: Eski bir pehlivan Üç muhacir pehlivan. Arabı Saidin yanında Üç kurbanlık ko- li, boyunlarım bükmüş dı, Ca a yaklaşıp isimlerini öğrendi. 'nra da dört pehlivanı — eşlen- | dirdi, Bi ya -doğru yürü- dü ve halka bunları ikişer ıkwrw tekdim etti. | Arab Salde, Deliormanlı Mes- tan adında bir pehlivanı vermiz- ti. Diğer eşlendirilen pehlivan- lardan da birinin adı Hızır, ğerinin Bekirdi. Dediğimiz gibi ne halk, ne diğer pehlivanlar ve ne de cazgır, Arab Saitten bağ- ka hiç bir pehlivanı tanımıyor- du. gır sıra ile bun Guruyorl: Başpehlivanlar güzel birer peş rev yaptılar. Sonra da hemen güreşe girdi Herkesin gözü Arab Saitte İ Bu genç Deliormanlının ne ya- parağını merak ediliyordu. Filhakika Mestan cesur — bir güreş yapıyordu. Arab Sait he- men hemen bir buçuk. iki misli olduğu halde cesaretle hücumla- na karşı koyuyordu. Hattâ A- rabın bir iki bücumunu bile ne- ticesiz bırakmağa muvaffak ol- du. Fakat bütün gayretleri niha- yet on dakika devam edebildi. A- ab Sait müthiş bir hamle ile Mestanı bastırdı. Sonra da kutt kapanına alarak sıkmağa - başla- dr. Bunu gören halk derhal ko- nuşmağa başlar — İşte Arab Sait marifetleri- ne başladı. — Neden kurt kapanını alır? Alsın kündeyi, yensin hasmını. Hayır, ille ona eziyet verecek!. —- Ayıptır bu saidin yaptıkla- Ti — Zavallı genç, pek perişan olacak. Bir daha da İstanbulda güreş tutmağa tövbe edecek! — Cazgir bari müsaade etme- Be. — Etmez herhalde! Saidi hiç sevmez. Cazgır tam onlara doğru yü- rürzken Mestan elile Saidin kısbe- tine vurarak pes etti. Fakat A- rab, buna rağmen kurt kapanını gözmüyor ve genç pehlivanı ez- mekte devam ediyordu. Bunu gören halk kendini tu- tamadı. Sağdan soldan sert ses- ler yükselmeğe başladı: — Bıraksana güreşi! — Pes etti ya, ne diye bırak- miyorsun? — Çöz kurt kapanım! — Ayıptır Sait pehli Fakat Sait yine oralı olmüyor du. Nihayet cazgır kolundan tu- tup şiddetle çekince güreşi b- raktı ve ayağa kalktı. Halk hâlâ kendisine sövüp sa- yıyordu. Fakat Sait katiyen ora- h olmuyordu. Zavallı Mestan pehlivanı perişan bir halde aya- a kaldırdılar. Giyinmeden evvel on beş dakika kadar istirahat et mek zorunda kaldı. İşte ancak o zaman halk diğer pehlivanların da ortada olma - dıklarını farkedebildi. Ne olmuş- tu bunlara? Herkes yanındakine soruyordu: — Öbür pehlivanlar ne oldu — Bilmem, ben Saidin güre: ne dalmıştım. — Güreşmekten vaz mı geçti- ler yoksa? — Kimbilir, belki rünce korkmuşlardır. Ancak bir kaç kişi işin farkın- filminden bir sahnede den malze- Saldi gö- — 2112 — T. oldu ve istemiye istemiye tekrar yaralı adama dönerel — Sizi istirahat halinizde ra- hatsız ettiğim için beni mazur görmenizi rica ederim, Şeref be- yefendi... dedi. Fakat noter Ta- hir Şinasi beyin katline ait tah- kikatı bana havale ettiler. Size bazı sualler sormama müsaade e dersiniz ümidindeyim, Bu sualle- re vereceğiniz cevaplarla cinnye- ti çevreliyen esrarin aydınlanma- sına, katilin veya katillerin ada- letin pençesine geçmesine yardım etmiş olacaksınız. Çünkü... Ha- ber aldığıma göre tecavüze uğ- radığınız sırada bu noteri ziyare te gitmek üzere olduğunuzu sizi Müşterilerini memnun ede yerde, belli bir evi, arsa; sitedikleri EVİ, Beğendikli Edinmek gören zabıta memuruna - bildir. Mişsiniz, Yaralı zat, yerinden — doğrul- mak istedi. Hemen genç kız ko- şarak ona yardım edince Ali Şe- ref be 4 Çekil 25.000, Önce, dedi. Size hastabakı- cımı takdim edeyim, Kızım Me 10'000’ Jâhat, bana sahiden bir hastaba: kıcı gibi bakıyor. ş — Çok teşekkür ederim efen- || — İtramiyelerden başka 1000 dim... Sizinle görüşürken küçük muhtelif miktarda 46 hanımın da hazır bulunması isa- Çekilişler: 28 Şubat, BURLİ bettir ve benim için bir şans ese İkramiyelerden — faydalanmak ridir. Çünkü bu çeşit tahkikatta Evvel vadesiz tasarruf hesabi bir tarafın unuttuğu gayet kü- Ve bu mikdarı — çekiliş tarihin çük teferrüntın diğeri tarafından tefin hatırlanması ve böylece bizl çe- viren — karanlığın - aydınlanması edenler her 500 İlra 'çin ayrı imkânı vardır. — (Devamı var) ZİRAAT BANKASI Yurdumuzun dört köşesinde yayılmış bulunan ARSAYI, TARLAYI, imkânlarını sağlamağı düşünmüş, 1949 İKRAMİYE TUTARINI 300.000 İiraya n her birinde etmek kâfidir. Aynimüddet zarfında Hesaplarında 100 liradan fazla bir bakiyeyi munalaza n 22 ŞUBAT 1949 | N— Tefrika No Arap Saidin gözleri büsbütün büyüyor ve kan çanağına dönüyordu da idi. lattılar. — Yok canım, onların da gü- Bunlar vaziyeti göyle an- regi bitti. İlk elde biri hamle e- dip çapracı doldurdu ve çengel de yetiştirince karşısındakini bir dakikada sırt Üstü yeniverdi. — Hangisi kazandı? — Vallahi farkında bile deği- lim, Birinin adı Hızır, öbürünün Bekir.:. İkisinden biri işte! Hakikaten diğer güreş bu ka- dar çabuk ve yıldırım hizile sona ermiş bulunuyordu. Şimdi herkes bu güreşin gali- bine de acımağa başlamıştı. Çün İkü zavallı ikinci defasında Arap ait belâsile kargılaşacaktı. Aca- |ba bu tahsizliğe hangisi uğrıya- caktı? Hızır. mı? Bekir mi? Cazgırın bir - işareti üzerine bunlar kazan dibine geldiler. Ve yağlarını - tazelemeğe koyuldu - lar, Şimdi herkes Arap Saidin bu yeni rakibini tetkik ediyordu. A- dı Hızır mi, yoksa Bekir mi idi Bunu henüz hiç kimse bilmiyor- du amma adamın Allah için vü- cudü tam bir pehlivan vücudü i- di. kazandı Esmerdi. Kolları kalın ve kuv- vetliye henziyordu. . Çatılarıın da çok sağlam olduğu hemen an- laşılıyordu. Vücudünü beğenmiş-« lerdi. Şimdi şöyle konuşuyo d — Adamın vücudü çok güzel! — Heykel gibi mâşaallah! — Şu zalim Sait bakalım bunu kaç dakikada yenecek? — On beş dakika dayanirsa 1- y — Onu da ezecek arap! — Şu arabın fena bir buyu var. Eğer karşısındaki iyi bir pehlivansa onu ezerek ve adeta öldürerek yenmek ister. Adeta onun pehlivanlığını kıskanır — Allah bu zavallı pehlivana kuvvet versin! — Âmin! Cazgır bunları - eşlendirmeden evvel bir kere daha yabancıya adını sordu ve sonra halka bil- dirdi: — Bu da Bekir pehlivan! Bu suretle herkes yabancı pehlivanın kim olduğunu öğren- miş oldu. Gecenin son güreşini herkes alâka ile seyrediyordu. Yabancı daha ziyade müdafaada duruyor ve arabın hücumunu bekliyordu. Arap Sait de hemen nefes aldır- madan hücuma geçmişti zaten... Sağdan soldan saldırıyor. Bir n evvel bu yabancı pehlivanı bir yerinden kapıp bastırmağa ve yenmeğe bakıyordu. Arap Sait bu ,halile çok kor- korkunç oluyordu. Gözleri büs- bütün büyüyor ve kan çanağına dönüyordu. İri kalın dudakları da yüzünün korkunçluğunu büs- bütün arttırıyordu. Fakat yabancı büyük bir so- ğukkanlılıkla bu hücumları bi- rer birer boşa çıkarıyordu. Böy- lece on dakika kadar hep ayakta güreştiler. Ve yabancının pek de boş bir pehlivan olmadığı anla- şılmış oldu. Arap Saide gelince, bu muka- vemete sBon derece hiddetlenmiş gibi fena fena soluyor ve ağzı- nın kenarından bazı münasebet- siz kelimeler, yâni küfürler dökü lüyordu. (Devamı var) c. n bilmek için onlara belli bir yi değil İstedikleri yerde, ei EŞYAYI YÜKSELTMTRİSİ 5.000 lir alık lira ile 50 lira arasında 1 ikramiye vardı stos, S0 Aralık için çekilişlerden bir ay yunda 100 Jirası bulunmak nekadar devamlı çekilde ayıs, 31 Ağı 1 bi. kur'a numarası alırlar.

Bu sayıdan diğer sayfalar: